|
10-21-2012, 19:19 | #1 |
Osmanlı'nın karanlık çağı aydınlandı
"Zenginliğinin temel kaynağı ganimetti. Aslında, I. Bayezid’in düğün şenlikleri sırasında, bir Osmanlı uçbeyinin sunduğu değerli ve zengin düğün armağanları, iyi bir propaganda malzemesi olmuş ve Osmanlı ekonomik gücünü ortaya koymuştu."(sf.174) KÜNYE Yazarı: Feridun M. Emecen Türü: Tarih Sayfa: 364 Basım: Eylül 2012 Yayınevi: Timaş Yayınları Bilinmeyen Osmanlı Feridun M. Emecen'in yeni kitabı İlk Osmanlılar, Timaş Yayınları arasından çıktı. Osmanlı tarihinin en karanlık yılları olarak nitelendirilen bir dönemin aydınlatıldığı kitapta Emecen, "Bu devir hakkında mahdut kaynaklara dayalı yapılan çalışmalar pek çok tarihçiye kendi yönelim, ideoloji ve düşünce sistemi içinde kolayca kalem oynatabileceği bir vasat sağlamış gözükmektedir" diyor. Emecen'e göre Osmanlıların XIV. yüzyıl başlarında benzeri siyasî topluluklar içinde yükselerek zamanla bir imparatorluk haline geliş sırları, modern tarihçiler için daima merak konusu olmuş. 1950’li yıllardan sonra söz konusu döneme Türk tarihçilerinin ilgisi giderek azalırken 1980’li yıllardan itibaren Türkiye dışındaki Osmanistlerin revizyonist görüşleri egemen olmuş. Kitabında bu yaklaşımlara da yer veren Emecen, kitabında Osmanlı merkezli bir bakış açısından çok Türkmen Beylikleri dünyasından bir perspektif sunmayı tercih etmiş. Bu perspektif içersinde hayli sıcak tartışmalara yol açan gazâ meselesine, sosyal tabanın ortak tavırlarına, bunların siyasî oluşumdaki fonksiyonlarına, siyasî teşekküllerin üst kesimdeki ilişki ağlarına kitabın ilk bölümlernde yer vermiş. Sonraki bölümlerdeyse Osmanlıların diğer beylikler üzerindeki siyasetlerinin niteliği, Anadolu’nun içlerine doğru yayılmaları, dış çerçevede Orta Asya geleneklerinin yansımaları, buna bağlı olarak Osmanlıları adeta küllerinden yeniden doğuran bir dizi olaylara sebep olan Timur’un nasıl algılandığı gibi birbirine bağlı konuları işlemiş. Kısacası Feridun M. Emecen bu kez okurları, çok ilgi çeken Fetih ve Kıyamet 1453'ün hayli öncesini keşfetmeye davet etmiş... İşte o keşiften bazı bölümler... KİTAPTAN SEÇİLMİŞ BÖLÜMLER Propaganda savaşları 1390’lı yıllarda I. Murad’ın ve I. Bayezid’in Anadolu’ya yönelik hareketlerinin nasıl karşılandığı hakkında en önemli kaynakların başında Esterâbâdî’nin Bezm ü Rezm’i gelmektedir. Esterâbâdî, Osmanlıların Orta Anadolu’ya yönelik tehdit ve seferlerinden bahsederken, I. Murad’dan “ilm ve irfandan, incelikten nasibi olmayan ve basit bir Moğol olan Osmanoğluî ifadesini kullanır. Bu basit gibi görünen cümle, genel olarak uç bölgesindeki beylikler ile eski Selçuklu ana bölgesindeki merkezler arasındaki sosyal görüş farklılıklarının önemli bir ifadesidir. Hatta Kadı Burhaneddin’in bir rüyasını da nakleden Esterâbâdî, Kadı Burhaneddin’e rüyasında gördüğü Hz. Peygamber’in Murad Bey için “yollarını kaybettiklerini ve nasihat dinlemedikleriniî söylediğini yazar. Ayrıca Kosova’da şehid düşen I. Murad’ın oğlu Bayezid tarafından katledilmiş olduğuna dair maksadlı bir rivâyete de yer verir. Bütün bunlar Orta Anadolu kesiminde Kadı Burhaneddin ile rekabete giren Osmanlılara karşı propaganda ve tepkilerin bir sonucudur.(sf.111-112) Gaza faaliyetine dini anlamı Mevleviler kattı Belirtilmesi gereken önemli bir unsur, sınır hattındaki Türkmen siyasî teşekküllerinde gazâ ve akın faaliyetlerinin daha çok ön plana çıktığıdır. Özellikle denize yönelik faaliyetlerde bulunan mesela Sinop beyleri, Aydınoğulları, Menteşeoğullarının liderleri gazi unvanını sıklıkla kullanmış gözükmektedirler. İlginç olan bir başka önemli nokta bu kavramın Mevleviler vasıtasıyla dinî bir idealizm şekline büründürüldüğüdür. Akın ve gazânın ganimet amaçlı seferlerle olan bağlantısı, onun dinî vurgularının önüne geçmiş gibi görünmekle birlikte, bu bağı bütünüyle görmezlikten gelmek de mümkün değildir. En azından dönemin çağdaşı yazılı kaynaklar böyle bir bağın mevcudiyetini hissettirir.(sf.137) Yarımada'nın kaderini belirleyen istila XIII. yüzyılın sonlarında Anadolu Yarımadası’nda Selçuklu idaresinin zayıflaması ve Moğolların istilası, bu coğrafyada etkileri modern dönemlerin şekillenmesinde mühim rol oynayacak yeni gelişmelerin başlangıcı olmuştur. Anadolu’da ortaya çıkan müstakil ve yarı müstakil irili-ufaklı siyasî teşekküller, parçalanmış bir yapıyı, içlerinden birinin çıkıp diğerlerini kendi bayrağı altında birleştirdiği XV. asra kadar yaklaşık bir yüzyıldan biraz daha fazla bir süre zarfında devam ettirmişler ve dolayısıyla ilgi çekici bir devreye damgalarını vurmuşlardır. Bu dönemin siyasî teşekküllerinin bir bütünü oluşturmadaki müessir rolleri genellikle onları bünyesinde toplayan Osmanlıların tarihi gelişim çizgisi içinde ele alınır ve değerlendirilir. Şüphesiz bunların oluşturduğu “ucî veya “ucatî diye adlandırılan bu küçük dünyaya bir bütün olarak ve kendi içinden bakmak daha doğru bir yaklaşım olmalıdır.(sf.157) Anadolu'unun parçalanmasını egelleyen hamle Batı Anadolu Türkmen beyliklerinin ortaya çıkışı, Türk tarihinin pek kavranamayan en önemli gelişmelerinden birini teşkil eder. Devrin kaynaklarında "uc" veya "ucat" diye adlandırılan Batı Anadolu kesimindeki beylikler, her ne kadar siyasî bakımdan farklı özellik gösterseler de taban itibariyle aynı inanış ve değerler manzumesinin hakim olduğu, hatta ekonomik bakımdan birbiriyle sıkı irtibatlı bir nevi büyük birlik görünüşündeydi. Kastamonu hattından Antalya'ya uzanan dağlık bölgede temerküz eden Türkmen beylikleri esas itibariyle, bazen müstakil bazen yarı müstakil olarak bir yüzyıl kadar ayakta durabilmişlerdi. Osmanlı beyliğinin sivrilmesi, özellikle XIV. yüzyılın sonlarına doğru bu beyliklerin kaderini değiştirdi; Osmanlılar bu büyük tabandaki siyasî parçalanmaya son verip hepsini kendi bayrağı altına almakta gecikmedi.(sf.181) Tarikatlar beylikler üzerinde etkiliydi Mevlana'nın vefatından sonra Mevlevîlik bir tarikat şeklini alarak özellikle Anadolu'nun şehir merkezlerinde yayılmış ve buralarda Mevlevî tekkeleri inşa edilmiştir. Anadolu'daki Moğol hakimiyeti sırasında başlayan ve Karamanoğulları, sonra da Osmanlılar döneminde adeta resmî bir nitelik kazandığı bilinen Mevlevîliğin aynı zamanda Anadolu'nun uç mıntıkalarında kurulan Türkmen beylikleri üzerinde de tesiri olmuştur. Bu sonuncu keyfiyet ise henüz tam olarak ortaya konulmuş değildir.(sf.195) 'Türk' adı etnik yapıyı gösterirdi Bilinen en eski Osmanlı tarihi olan Ahmedî, özellikle Osmanlı hanedanını Oğuz boyuna bağlar, Oğuz boyunun başındaki Gündüz Alp, Ertuğrul ve Gök Alp adlı ulu beylerin Konya'dan Sultanönü'ne gelip ilk nüveyi oluşturduklarını belirtir, başka herhangi bir ayrıntı vermez. Onun eserinde ilk defa Osmanîler şeklinde beyliğin adının zikredildiği görülür. Türk adı ise sık sık etnik yapıyı göstermek amacıyla kullanılır.(sf.252) Timur'un 2 yüzyıllık gölgesi Timur'un Osmanlı tarihi üzerindeki gölgesi, sadece XV. veya XVI. asırlarda değil, XVII. asırda da farklı bir şekilde kendisini göstermiştir. XVI. asrın cihan devleti olan Osmanlı Devleti, Safevilere karşı bilhassa Şeybanî Özbek hanları ile son derece dostane, hatta müttefikane bir hareket içinde olmuştur ve Safevilere karşı ortak bir cephe teşkil etmişlerdir. Osmanlı-Özbek münasebetlerinde Timur hadisesı hiçbir menfi gelişmeye yol açmadığı halde, kendilerini Timurluların vârisi olarak gören XVI. asrın yine büyük devletlerinden Babürlüler, müslüman dünyasındaki liderlik rekabetinde, bu vasfı ön plana çıkarmışlardır. Mesela Babürlü Cihangir,13 Sünnî âlemin temsilcisi sıfatıyla, Osmanlılarla olan rekabetin bir neticesi olarak atası Timur'un Ankara Savaşı'nda kazandığı zaferi öne sürerek Osmanlılardan üstün olduklarını vurgulamıştı. XVII. asırda bile bu hadisenin hatıralarda yer etmiş olması, hatta devletler arası münasebetlerde tahfif ve yücelik unsuru şeklinde ortaya atılması ilgi çekicidir.(sf.273) BUGÜN GAZETESİ
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|