05-24-2014, 02:59 | #1 |
Özlem Albayrak - Kemalist Radikalizm
Özlem Albayrak
Kemalist radikalizm İstisnai bir durum deyip geçebilmek için fazlaca örnek var. Biri, 'Atatürkçü Cumhuriyetçi İzmir'imizde selin sebebi Tayyip'tir. Tayyip Erdoğan, Marmaray tüplerini Marmara'da batırarak Ege'de denizi taşırdı, hedefi bizi boğmak.' diyor, öteki Başbakan Soma'dayken, 'Hazır halkın arasına girmiş, birisi öldürsün şunu.' tweeti atabiliyor, beriki AK Parti'ye oy verenlerin çocuklarının ölmesini diliyor, daha ünlü olan bir başkası, AK Parti'nin Soma'daki yerel seçim başarısına gönderme yaparak, hayatını kaybeden madenciler için 'müstehaklar' diyebiliyor, bir başkası, 'Soma'ya yardım yapmayın, yapacağınız yardımlar sadece hükümetin ekmeğine yağ sürüyor.' ifadesiyle Soma'ya gösterdikleri ilginin mahiyetini serdetmekten çekinmiyor, öteki 'Ne şehit ne gazi kar yoluna gitti Niyazi.' diye artık hayatta olmayan insanları aşağılıyor. Twitter, iç savaş çığlıklarından geçilmiyor. Basın özgürlüğünün, ifade hürriyetinin olmadığı Türkiye'de; kâh ekrandan kâh sosyal medyadan biteviye nefret söylemi üretiliyor. Narsisist şizofreni deyip geçmek için akılları fazlaca başlarında, ama gözleri öylesine dönmüş ki, sosyal bir varlıkta olması gereken 'bunu söylersem dışarıdan nasıl gözükürüm' kaygısından bile geçmiş durumdalar... Vaktiyle, Erdoğan'ı bir biçimde devirebilecekleri umudunu kaybetmeden önce, hükümetin ortaya koyduğu her icraattan kendilerine bir mutsuzluk payı çıkartır ama yine de mâkûl olmaları, en azından kendileri gibi olanlar dışındakileri de umursuyormuş gibi yapmaları gerektiğini bilirlerdi. Genellikle, kendilerini ait hissetmedikleri dış dünyaya karşı dayanışmacı, savunmacı bir ortak kimlik inşa ettikleri düşünülür; dine, dindara, Kürde, gayri Müslime, yoksula, güçsüze yönelik kibirleri, tarihten tevarüs etmiş oldukları şımarıklıkları hep görmezden gelinirdi. Onlara, neredeyse seksen doksan yıllık iktidarın ardından muhalefete düşmeleri ve imtiyazlarını yitirip kendileri gibi olmayanlarla eşitlenmeleri nedeniyle bir huysuzluk istihkakı bahşedilmişti, elbette bu hoşgörüde klasik muhafazakâr aşağılık kompleksinin de payı yok değildi. Gezi'nin başında bile küreselleşmeye çevrecilik yoluyla tepki veriyorlar, hükümetin politikalarına bu yüzden karşılar, zannedildi. Oysa mesele ağaç değildi. Zaten yeşil siyasetin yaptığı da Alman buzdolabı sanayisini doğaya daha az zararlı bir teknolojiyle değiştirerek ozon tabakasının korunmasına katkıda bulunmak, balina avcılığının kısıtlanmasını sağlayarak Antarktika'da bir balina bölgesi yaratmak gibi şeylerdi, sokaklara vandallığa çıkmak değildi. Yeşiller yani küreselleşmeye karşıydılar, bizdeki ağaç sevdalıları gibi hükümeti indirmek için küresel güçleri yardıma çağırdıkları görülmemişti. Greenpeace'çiler, yıkıcı kalkınmacılığı kontrol altına almanın önündeki en büyük etken olarak ulus devleti görürlerdi, oysa bizim yeşilciler 'AKP gitsin biz eski güzel günlerdeki gibi ulus devlete tapalım.' havalarındaydılar. 30 yıldır akan kanı durduran Başbakan'a, neredeyse her gün Güneydoğu'dan yola çıkıp Türkiye'nin farklı şehirlerine ateş gibi düşen cenazeler gerçeğini sona erdiren Erdoğan'a 'çocuklarımızı öldürüyor' diyebildiler, üstelik bu söylemi ulusal ve zaman ayarlı bir kampanyaya dönüştürdüler. Feminizmden tutun küreselleşme karşıtlığına, solculuktan alın işçi hakları savusuna dek, Kemalist çerçevenin eleğinden geçirmeden hiçbir şeyi kabullenemediler, hiç kimseyi sevemediler. O yüzden solculukları Küçükömer'in tarifindeki gibi sağ kırması bir faşizme, feministlikleri başörtüsü düşmanlığına dönüştü; emperyalizm dedikleri küreselleşme karşıtlıkları CNN International onlara övgüler düzene dek sürdü. İşçi haklarını, ölü işçiler AKP muhalefeti için zemin teşkil etmeye yaradığında hatırladılar, zira normal şartlarda yoksullarla sadece trafikte arabalarının camını silen çocuklarla tanışıklık ölçüsünde yüz yüze gelirler. Bunları biliyorduk elbette, bilmediğimiz çirkefleşme potansiyelleri, yenildikçe çıldırmaları, eteklerindeki taşı akıl sorgusu yaptıracak ölçüde açıktan dökmeye başlamaları oldu. Bir zamanlar, bu topraklarda, yükü bütün dindarlara çektirilmek üzere kurgulanmış gündemlerle İslamcı radikalizm tartışılırdı. Radikallerin ekonomik modernleşmeden ve Arap milliyetçiliğinden koparak içinde bulundukları toplumun ulus-devletine ve devlet kurumlarına bir biçimde meydan okudukları tespitleri yapılırdı. Manzaraya bakınca bugünkü durumu radikalizm olarak tanımlamakta hiçbir mahzur göremiyorum doğrusu; Kemalist radikalizm... Kalblerindeki kapkara nefretten vazgeçip, siperlerinden çıkıp, mevcut şartları kabullenerek yeni bir kimlik kurmadıkça, yeni bir yaklaşım belirlemedikçe, yeni bir insanlık düzeyi yakalamadıkça; Başbakan düşmeyecek, radikalleşme de, debelenme de sürecek. Kaynak Yeni Şafak 23.05.2014
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|