AK Gençliğin Buluşma Noktası
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 07-12-2007, 14:53   #1
Kullanıcı Adı
HUZUR
Standart PEYGAMBERLER VE DİĞER BÜYÜKLERİN HAZIR CEVAPLARI...
"AYNI DİNİ PAYLAŞMAK
Eski ağır siklet boks şampiyonu Muhammed Ali, 11 Eylül günü yerle bir olan Dünya Ticaret Merkezi’ni olaydan bir ay kadar sonra ziyarete gittiğinde, gazeteciler kendisine; “şüpheliler ile aynı İslâm inancını paylaşmasından dolayı neler hissettiğini” sorarlar. Muhammed Ali nazikçe cevap verir:
—Siz Hitler’le aynı dini paylaşmaktan dolayı ne
hissediyorsunuz?


Bilgeliği kimden öğrendin
Lokman Hekim'e : Bilgeliği kimden öğrendin? diye sorduklarında ondan şu cevabı almışlar:

Körlerden öğrendim. Çünkü onlar elindeki değnekle tam araştırmadan adım atmazlar. Basacakları yerin sağlam olduğundan emin olduktan sonra adım atarlar... Bundan dolayı ben de bir şey yapacağım zaman düşünür, faydalı ise konuşur, yararlı ise yaparım... Faydasız ise bırakmayı ve susmayı tercih ederim.



Tutun, işte hırsız budur:


Adamın biri Hz. Süleyman'a (a.s) gelerek, kazlarınn çalındığını ve bunu komşularının yaptığını iddia etmiş. Hz. Süleyman (a.s) hemen halkı mescide toplamış ve:

İçinizden biri hem komşusunun kazlarını çalıyor hem de çaldığı kazların tüyleri kafasında olduğu halde utanmadan mescide geliyor, demiş.

Hırsız bu sözleri duyar duymaz eliyle başını sıvazlamaya başlamış. Onun bu halini gören Hz. Süleyman (a.s) şöyle buyurmuş:

Tutun, işte hırsız budur.



Nasıl dua ederim?

Bilindiği gibi Hz. Eyyub (a.s) sabır ve metaneti ile dillere destan olmuştu. Bir rivayete göre o meşhur hastalığını on sekiz sene çekmişti. Hiçbir zaman isyan etmeyen Hz. Eyyub'e (a.s) hanımı bir gün şöyle sordu:

Bu hastalığın bitmesi, çektiğin dertlerin gitmesi için Cenab-ı Hakka dua etsen olmaz mı?

Hz. Eyyub (a.s), hanımına şu cevabı verirler:

Benim bolluk ve refah içinde yaşadığım müddet 80 yıldır. Çekmiş olduğum darlık ve sıkıntılı zaman ise daha bu süreye ulaşmamıştır. Bu durumda ben Allah'tan utanırım. Ona (c.c) bu halin üzerimden gitmesi için nasıl dua ederim ki...



Böyle denir mi?


Hz. İsa'nın (a.s) yanından geçen bir domuza:

Selametle geç, dediğini duyanlar:

Domuza da böyle denir mi? derler.

Hz. İsa (a.s) ise şöyle cevap verir:

Dilimi kötü söze alıştırmak istemedim.



Ödeştik:

Peygamberimiz (a.s.m) eşleriyle de şakalaşırdı. Hatta Hz. Aişe Validemizle şakalaştıkları gibi, yarış bile yaparlardı. Birinci yarışta Hz. Aişe Annemiz onu (a.s.m) geçmişti. İkinci yarışta ise Allah Resulu Hz. Aişe Annemizi geçmiş sonra da tebessüm ederek, şöyle buyurmuşlardı:

Ödeştik.



Ağrımayan gözümün adına yiyorum:

Süheyb (r.a) açlık canına tak etmişti. Bir yandan da tek gözü ağrımaya başlamıştı. Süheyb (r.a) Medine'ye gelince önüne konan hurmaları hemen yemeye başlamıştı. Bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.m) şöyle sordular:

Bir gözün ağrıyor, hem de yaş hurma yiyorsun Süheyb?

Efendimizi tebessüm ettiren şu karşılığı verdi Süheyb

Ya Resûlallah, ben yaş hurmayı ağrımayan gözümün tadına yiyorum.



Merhamet etmeyene:

Allah Resûlü (a.s.m) Hz. Hasan'ı öperken yanında bulunan Akra bin Habis bu tabloyu görünce:

Benim on çocuğum olduğu halde şimdiye kadar hiçbirini öpmedim, der . Allah Resûlü (a.s.m) şöyle buyururlar.

Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz.



Şeytan kimlere vesvese verir?

Peygamber Efendimize (a.s.m) bir gün şöyle bir soru soruldu:

Ya Resûlallah ! Şeytan kimlere vesvese verir?

Efendimiz şu cevabı verdiler:

Hırsız, içinde bir şey olmayan eve girmez.


Söyle ey nefis:


Şam yakınlarında Mûte'de hicretin 8. yılında on bin kişilik İslam Ordusu ile yüz bin kişilik Haçlı Ordusu karşı karşıya geldiler. Savaş başlamıştı ve şiddetli bir şekilde devam ediyordu.

Abdullah bin Revaha (r.a) yaralıydı; arkadaşı Cafer'in (r.a) şehid edildiğini öğrenince bulunduğu yerden ayağa kalktı, atına bindi ve tekrar çarpışmaya başladı. Dışarıdaki düşmanların yanısıra içindeki düşmanla da aynı anda savaş ediyordu. İçindeki düşman bir ara ona:

"Dön geri... Dünyayı sen mi düzelteceksin? Bak arkadaşların öldüğü gibi az sonra sen de öleceksin. Oysa Medine'de seni ömür boyu mutlu edecek hurma bahçelerin var. Bununla birlikte seni bekleyen bir ailen var. Sana hizmet eden kölelerin var..."

Abdullah bin Revaha (r.a), içindeki düşmanı şöyle diyerek mağlup etti.

"Eşini mi düşünüyorsun? O zaman bil ki; ben onu boşadım. Artık onu düşünemezsin. Köleler mi? Haberin olsun ben onların hepsini azad ettim. Medine'de bulunan bağ ve hurmalıklara gelince, onların hepsini Resul-ü Ekrem' e hediye ettim. Söyle ey nefis, başka diyeceğin bir şey kaldı mı?"



Gerisini anlayın artık:

Halid bin Velid'den (r.a) Peygamber Efendimizi(a.s.m) anlatmasını istemişler. Bu hususta o mükemmel komutan şöyle söylemiş:

"Ben bu konuda son derece acizim." Soruyu soranlar ısrar edince de şöyle demiş:

"Gönderilen gönderenin şanına lâyık olur. Onu (a.s.m) gönderen Allah (c.c) olduğuna göre gerisini anlayın artık."



Oyunumuzu tamamlayalım:


Mervani Meliklerinden Velid, Abdullah ile satranç oynadığı bir sırada kapıcı gelip:

"Efendim, ulu bir kişi geld sizinle görüşmek istiyor," demiş. Hemen satrancı saklamışlar ve söz konusu kişiyi içeriye davet etmişler. Gelen şahsın başında büyük bir sarık varmış. Sakalı uzun olan bu şahıs, ilk görünüşte takva sahibi biri intibahını veriyormuş. Az sonra da şöyle demiş:

"Ben savaştan geliyorum, sizi de bir ziyaret edeyim dedim." Velid, şu soruyla başlatmış aralarındaki sohbeti:

"Kur'an-ı Kerim'i ezbere biliyor musunuz?"

"Hayır."

"Ezberinizde hadis-i şerif var mı?"

"Hayır,"

"Peki herhangi bir bilginin bilgilerinden, herhangi bir şairin şiirinden ezberlediğiniz var mı?"

"O konularla hiç ilgilenmedim."

"Hikmetli bir söz veya olay bilir misiniz?" sorusuna ise:

"Bunlara karşı herhangi bir ilgim olmadı," cevabını vermiş misafir olarak gelen kişi. Velid, sorduğu sorulara aldığı bu cevaplardan sonra Abdulllah'a şöyle demiş:

"Abdullah, getir satrancı, biz oyunumuzu tamamlayalım. Yanımızda utanılıcak birisi yok."



Neden ölümü sevmiyoruz?

Emevi halifesi Süleyman bin Abdülmelik, İslam büyüklerinden olan Ebu Hazim'e:

"Biz neden ölümü sevmiyoruz?" diye sormuş. Ebu Hazim, şöyle cevap vermiş:

"Çünkü siz bütün yatırımınızı bu dünyaya yapıp, ahiretinizi harap ettiniz. İnsan elbette yatırım yaptığı bir yerdeni harap ettiği bir yere gitmek istemez.!"



Develerimi kalbime bağlamam ki:


Biri İmam-ı Azam'a gelerek:

"Ya İmam, ben namazlarımı huşu içerisinde kılamıyorum. Namazda iken develerimi otlatıyor, onlarla ilgileniyorum. Oysa siz benden daha zenginsiniz. Peki siz ibadet zevkine nasıl erişiyor, ibadetlerinizi huşu içerinde nasıl yapıyorsunuz?" diye sormuş.

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri şöyle cevap vermişler:

"Ben develetimi kalbime bağlamam ki, ahıra bağlarım..."



Sonunu kendi hazırlıyor:


İmam-ı Azam'ın torunu dedesine ait hatırları naklederken şöyle çok enteresan bir hadiseyi de anlatıyor:

"Bizim bir komşumuz vardı. Edepsiz bir rafizi olan bu komşumuz iki tane de katır edinmişti. Bu katırlardan birine 'Ömer,' diğerine de 'Ebu Bekir,' ismini vermişti. O, katırların yanına varınca, 'Ömer, şöyle yap, Ebu Bekir, böyle dur,' şeklinde konuşur, sıkıştığı zaman da te'vili sözlerle kendini kurtarırdı... Bunları duyunca biz son derece üzülürdük, dedem ise:

"Siz bu adama karışmayıni, bu sonunu kendisi hazırlıyor," der, böylelikle hem kendini, hem de bizleri sakinleştirirdi. Biz bu şekilde sabırla beklerken bir sabah erkenden bir haber geldi. Gelen haberde şöyle deniliyordu:

"Rafizi'i katırı teperek öldrmüş!" Dedem bu haberi alınca hemen:

"Gidin bakın, onu 'Ömer' öldürmüştür," dedi. Biz de gidip baktık gerçekten Ömer ismini verdiği katır öldürmüştü onu. Bu haberi de dedeme ulaştırınca o şöyle dedi:

"Ömer'le uğraşılmaz, onun, mukabelesi peşin ve sert olur!"

Neden boşuna para alıyorsun?


İmam Ebu Yusuf'a birisi öğrenmek istediği bazı konularda sorular sormuş. Ebu Yufus, soruların bazılarına:

"Bilmiyorum" cevabını vermesi üzerine sorduğu soruların bir kısmına cevap alamayan şahıs:

"Bilmiyorsun madem devlet hazinesinden neden boşuna para alıyorsun?" diye fırça atmaya kalkınca, İmam Ebu Yusuf şöyle diyerek muhatabını susturmuş:

"Ben develt hazinesinden bildiklerim için para alıyorum. Bilmediklerim için para almış olsaydım devlet hazinesinde para kalmazdı."





Diğerinin iki gömleği vardı:

Fudayl bin İyaz anlatıyor:

"Rüyamda bir gün Muhammed bin Vâsi ile Yusuf bin Esbat'ı gördüm. İkisi de Cennetin kapısı önünde bekliyorlardı. Ben de 'acaba hangisi daha önce cennete girecek' diye merakla onlara bakıyordum. Az sonra da Yusuf bin Esbat, Muhammed bin Vâsi'den önce Cennete girdi. Ben oradaki bir meleğe:

"Niçin Yusuf bin Esbat Cennete daha erken gitti?" diye sordum. O melek bana şu cevabı verdi:

"Onun bir gömleği diğerinin ise iki gömleği vardı."



İsabet oldu:


Behlül Dânâ Hazretleri, av yaparken Harun Reşid'in hedefi ıskaladığını görünce:

"Büyük isabet oldu efendim," der.

Halife'nin kendisine şaşkın şaşkın baktığını görünce de sözünü şöyle sürdürür:

"Yani kuşun hayatı açısından isabet oldu."



Sizin vasıtanızla:


Bir gün Halife Harun Reşid'in hururunda devrin musikişinaslarından olan İbrahim Musuli Efendi yeni bestelediği bir güfteyi okur. Okunan bu güfte halifenin çok hoşuna gittiği için:

"Çok güzel," der. "Allah sana ihsan etsin." Bunun üzerine İbrahim Musuli Efendi, şöyle der:

"Allah'ın bize ihsanı sizin vasıtanızladır efendim."



Daha güzel:


Mu'tasım bir gün veziri Hâkân'ı ziyarete gitmiş. O sırada henüz küçük olan Hâkân'ın oğlu Fatih'e, Halife şöyle sormuş:

"Mü'minlerin emirinin sarayı mı, yoksa babanın sarayı mı daha güzel?"

Fetih ise şu cevabı vermiş:

"Mü'minlerin emiri içinde olunca, babamınki daha güzel."



Daha değerlisi:


Halife Mu'tasım'ın çok değerli bir yüzüğü varmış. Bir gün nedimlerinden birine bu yüzüğü gösterip:

"Dünyada bundan daha kıymetli bir şey gördün mü?" diye sormuş.

Halife'nin sorusuna muhatap olan kişi:

"Evet efendim," demiş. Sonra da halifenin şaşkın bakışları arasında şöyle devam etmiş sözlerine:

"O yüzükten daha değerlisi, o yüzüğü takan parmaktır."


Düğüm atmayı ihmal etme:


Her baba gibi Nasreddin Hoca da kızının iyi yetişmesi için elinden gelen herşeyi yapmış. Hoca, kızına iğneye ip takmasına gelinceye kadar bütün bildiklerini öğretmenin sevincini yaşamaktaymış. Nihayet hocanın kızı gelin olmuş. Ata bindirilip baba evinden ayrılıp dünya evi, diye tavsif edilen yeni bir hayatın başlayacağı eve doğru bir hayli mesâfe almış. Bu sırada Nasreddin Hoca, koşa koşa gelin olan kızının arkasından gelip çok önemli bir şey unutmuşcasına kızının kulağına gizlice şöyle demiş:

"Kızım, aman dikkat et! Sakın ola iğneye ip taktıktan sonra düğüm atmayı ihmal etme. Sonra dikiş tutturamazsın."

Siz Dışarı Çıkın:


Nasreddin Hocanın kadılık yaptığı zamanlarda, bir adam tarafından bir köpek öldürülmüş. Bu suçundan dolayı o şahsı mahkemeye vermişler. Gün gelince mahkeme salonu tıka-basa dolmuş tabii. Salonu dolduranların gürültü yapmaları dolayısıyla rahatsız olan devrin kadısı Nasreddin Hoca, sinirlenerek şöyle demiş:

"Bu kalabalık da neyin nesi? Yahu! Siz dışarı çıkın da ölenin akrabalarından kimler varsa onlar gelsin içeri."





Şunu baştan söylesene:


Nasreddin Hoca tarlasında çalışırken oradan geçmekte olan birisi sormuş:

"Bey Amca! Falan köye kaç saatte gidebilirim?" Hoca, bu soruya herhangi bir cevap vermemiş. Adam aynı soruyu üç kere tekrarlamış; ama herhangi bir cevap alamayınca yoluna devam etmiş. Biraz yürüdükten sonra arkadan Hocanın:

"Evlat, gel!" dediğini işitmiş. Adam gelince de Hoca soruyu şu şekilde cevaplandırmış:

"Sen tam üç saatte oraya varırsın," demiş. Adam sinirli bir şekilde

"Be bey amca! Madem biliyorun, şunu baştan söylesene," deyince, Nasreddin Hoca şöyle savunmuş kendisini:

"İyi de, ben senin nasıl yürüdüğünü nereden bilebilirim ki."



Daha ne kadar gideceğiz?


Hoca ile hanımı dört günlük yola daha yeni çıkmışlar. Hoca yola çıkar çıkmaz hanımına:

"Daha ne kadar gideceğiz hatun?" diye sormuş.

Hanımı hocanın sorusunu şu şekilde cevaplandırmış:

"Bugün ile yarın gidersek daha iki günlük yolumuz kalır." Bunun üzerine hoca:

"Desene hatun, yolu yarıladık."



Allah'a (c.c) sığınırız


Timur, Hocaya:

"Abbasi halifeleri kendilerine el-Mutasım billah, el Mutevekkil alâllah şeklinde lakâplar takınırlarmış.... Ben de Abbasi halifesi olsaydım benim lakâbım ne olurdu?" diye sorunca, Hoca'nın cevabı; "Allah (c.c) sığınırız" anlamında şu ifade olmuş:

"Neûzu billâh!.."



Hangi yöne sefere gideceğiz?



Padişah Fatih Mehmet, nereye sefer düzenleneceğini hiç kimseye söylemezmiş. Bir gün Kazasker merak ederek sormuş:

"Padişahım, hangi yöne sefere gideceğiz?"

Padişah bu soruya devlet sırrının ve bazı sırların hiç kimseye söylenmeyeceğine dair mesajlar içeren şu cümleyle karşılık vermiş:

"Eğer sakalımın tellerinden biri düşüncelerimi bilseydi, hemen koparıp yakardım."



Herkez yediğinden gönderir:


Uzun Hasan, Fatih'e kutu içinde bir hediye gönderir. Kutu açılınca içinden akrepler ve yılanlar çıkar. Bunun üzerine Fatih de Uzun Hasan'a hediye olarak bal gönderir. Bu durum bazılarının şu soruyu sormalarına vesile olur:

"Padişahım neden böyle yaptınız?"

Fatih, şöyle yapar açıklamasını:

"Herkez yediğinden gönderir."

 

HUZUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi