AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu| (https://www.akpartiforum.com/index.php)
-   AK Parti Haberler - AK Parti Duyurular (https://www.akpartiforum.com/forumdisplay.php?f=135)
-   -   Günlük Basın Raporu.AK Parti Tanıtım ve Medya Başkanlığı[Mutlaka Takip Edelim] (https://www.akpartiforum.com/showthread.php?t=125749)

ishakyilmaz 03-22-2010 13:56

Günlük Basın Raporu.AK Parti Tanıtım ve Medya Başkanlığı[Mutlaka Takip Edelim]
 


Tanıtım ve Medya Başkanlığı



22 Mart 2010 Pazartesi

GÜNLÜK BASIN RAPORU


G Ü N D E M
22 MART 2010 - PAZARTESİ


1- Anayasa değişikliği çalışmaları. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ ile Anayasa değişikliği hakkında TBMM'de basın toplantısı yapacak. (Saat:10.15)
2-Anayasa değişikliği çalışmaları. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, Anayasa değişikliği taslağıyla ilgili olarak CHP, BDP ve MHP gruplarını ziyaret edecek. (Saat: 11.00/12.00/13.30) Heyet, DSP Genel Başkanı Masum Türker ile partisinin genel merkezinde, Demokrat Parti Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk ile de Celal Bayar Köşkü'nde görüşecek. (Saat: 14.30/16.00)
3- Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri Ankara'da. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Nebih Berri ve beraberindeki heyeti Çankaya Köşkü'nde kabul edecek. (Saat: 15.00) TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Berri ile Meclis'te baş başa görüşecek ve ardından heyetler arası görüşmeler yapılacak. (Saat: 12.00/12.10) Şahin, konuk mevkidaşı onuruna TBMM'de öğle yemeği verecek. (Saat: 13.00) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlık Merkez Bina'da, Berri ile görüşecek. (Saat: 11.00)
4- AK Parti MYK, Genel Başkan ve Başbakan Erdoğan başkanlığında, genel merkezde toplanacak. (Saat: 15.00)
5- TBMM Başkanı Şahin, DSP Genel Başkanı Masum Türker ve beraberindeki heyeti kabul edecek. (Saat: 16.00)
6- Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Kuzey Irak Yerel Yönetimi Sanayi ve Ticaret Bakanı Sinan Çelebi ile Ankara'da görüşecek. (Saat: 11.00)
7- Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, temaslarda bulunmak üzere Ankara'dan İran'a hareket edecek. (Saat: 09.00)
8- Devlet Bakanı ve Başmüzarekeci Egemen Bağış ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, İstanbul Dedeman Oteli'nde düzenlenen, Avrupa Komisyonu tarafından desteklenen, Avrupa Sendikalar Konfederasyonunca (ETUC) yürütülen ''İşçiler Bir Arada'' projesi kapanış toplantısına katılacak. (Saat: 09.00) Bakan Bağış, AB üyelik sürecine ilişkin temaslarda bulunmak üzere Ankara'dan Lüksemburg'a gidecek. (Saat: 19.00)
9- Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Fransa'daki temaslarını tamamlamasının ardından yurda dönecek.
10- Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, ''Dünya Su Günü'' etkinlikleri kapsamında Afyonkarahisar'da düzenlenecek ''2. Ulusal Taşkın Sempozyumu''na katılacak. (Saat: 09.30)
11-Romanya Parlamento heyetinin temasları.
- TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, Romanya Parlamentosu AB İşleri Komisyonu Başkanı Viroel Hrebenciuc ve beraberindeki heyeti makamında kabul edecek. (Saat: 11.15)
- TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış, konuk heyet üyeleriyle bir araya gelecek. (Saat: 14.00)


22 MART 2010 PAZARTESİ GÜNDEM ÖZETİ


GÜNDEM
YURTTA NEVRUZ KUTLAMALARI
Türkiye'nin dört bir yanında Nevruz kutlamaları yapıldı.. Güneydoğu'daki kutlamaların merkezi Diyarbakır. Kutlamalara katılanların sayısı 200 bini aştı. İstanbul'da kutlamaların adresi ise Zeytinburnu Kazlıçeşme meydanı oldu. Meydanda onbinlerce kişi toplandı.
CUMHURBAŞKANI GÜL'DEN NEVRUZ KUTLAMALARINDA "BİRLİK VE BERABERLİK" MESAJI
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Nevruz kutlamaların huzur ve neşe içerisinde geçmesini temenni ettiği ifada ederek, "Bugün nasıl güzel günlerin müjdesiyse Türkiye'de de karşılıklı saygının, sevginin, beraber çalışmanın, dayanışmanın ve çok daha güzel bir Türkiye'nin müjdesi olmasını temenni ediyorum" dedi.
BAKAN ÇELİK, ALEVİLERLE BULUŞTU
Devlet Bakanı Faruk Çelik, "Din kültürü müfredatı ve içeriği ile cemevinin statüsü nasıl olacak? Bu konularla ilgili danışma heyetleri oluşturulacak. İşinin ehli insanlar değerlendirme yapıp önümüze koyacaklar. Ona göre hükümet gereğini yapacak" dedi.
"TEK ÇÖZÜM AB REFORMLARINA ODAKLANMAK"
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Türkiye'nin karşılaştığı sorunların tek çözüm yolunun AB reformlarına odaklanmak olduğunu söyledi.
GENELKURMAY BAŞKANI BAŞBUĞ: "SALDIRAY BERK'E NEDEN KEFİL OLDUK?
"Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, yeni Ergenekon davasının 1 numaralı sanığı 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk'e niçin destek verdiğini Vatan gazetesine anlattı. Berk hakkındaki iddiaların 61 sayfalık iddianamede yalnızca 1 sayfa tuttuğunu söyleyen Org. Başbuğ, Ordu Komutanı hakkındaki 3 iddianın da yanlış olduğu görüşünde.

EKONOMİ
"TÜRKİYE KRİZDEN DAHA HIZLI ÇIKACAK"
Devlet Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye ekonomisindeki toparlanmanın, dünya ortalamasından daha hızlı başladığını belirterek, "Bizim uyguladığımız politikalarla Türkiye bu krizden diğer ülkelere göre daha hızlı çıkacak" dedi.
"DÜNYANIN EN BÜYÜK 10 EKONOMİSİNDEN BİRİ OLMAYA ADAYIZ"
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, "Türkiye dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmaya adaydır, ülkemiz böyle büyük bir potansiyele sahiptir" dedi.
"REFORMLARLA YATIRIMLAR DEĞER KAZANACAK"
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye'de hala yapılması gereken birçok reform olduğunu belirterek, "Bu reformları yaptıkça Türkiye daha hızlanacak büyüyecek, yatırımlar daha değer kazanacak" dedi.

POLİTİKA
MECLİS, YENİ VAKIF ÜNİVERSİTELERİ DÜZENLEMELERİNİ GÖRÜŞECEK
Meclis, bu hafta yeni vakıf üniversiteleri ile "Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı" kurulmasına ilişkin düzenlemeler için mesai yapacak.
HÜKÜMET BUGÜN MUHALEFETE GİDİYOR
Hükümet, haftalardır üzerinde çalıştığı paketi muhalefete götürecek, muhalefetten pakete destek isteyecek. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, ilk olarak CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay ile görüşecek.Heyetin bir sonraki durağı BDP olacak. Heyet BDP Grup Başkanvekili Ayla Akat Ata ile biraraya gelecek. AK Parti heyeti son olarak MHP Grup Başkanvekilleri Mehmet Şandır ve Oktay Vural ile paketi değerlendirecek.
AKP'DEN MHP'Lİ TOSKAY'A SERT TEPKİ
MHP Genel Başkan Yardımcısı Tunca Toskay'ın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Erken seçim Türkiye'ye zarar verir. Bunu isteyenler vatan hainidir" sözleri üzerine söylediği, "O zaman seni darbeyle değiştirirler" yönündeki açıklamaları, AKP'lilerin tepkisine yol açtı.AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, "Akademisyen bir milletvekiline bu sözleri yakıştırmıyorum. Demokrasilerde iktidarlar darbeyle değil, seçimle değişir. Toskay temennisini ifade ediyor" dedi



YAZILI BASIN ÖZETLERİ


http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

ERZİNCAN TALİMATI BAYKAL'DAN
Erzincan'daki Ergenekon soruşturmasının gizli tanığı Munzur ile pazarlık yaptığı iddia edilen CHP'li Ersin'den itiraf gibi açıklama: Genel Merkez'in talimatı ile oralara gittim. Gizli işler yapmadım. Geçen Ağustos'tan beri Erzurum ve Erzincan'daki gelişmeleri izliyorum. Savcılık soruşturma başlatırsa ‘dokunulmazlığımı kaldırın' diyeceğim. Gizli tanık Munzur benimle görüşmek istedi, ben de kabul ettim. Çantamda 80 bin lira olduğu da nerden çıktı? Yanımızda 3 gazeteci ile 3 milletvekili vardı. Kamera kayıtları incelenince gerçek ortaya çıkacak.

Görüntüler CHP'li Ersin'i yalanlıyor
Erzincan'da gizli tanık Munzur ile görüştüğü ortaya çıkınca "Görüşmedim" diyen ancak 3 gün sonra görüştüğünü kabul etmek zorunda kalan Ahmet Ersin, Eriza Otel'in güvenlik kameraları tarafından yalanlanmıştı. Görüntülerde Ersin elinde siyah bir çantayla gizli tanık Munzur ve Paradise Pastanesi'nin sahiplerinden Erdal Erdoğan'ın bulunduğu masaya geliyor. Erdoğan ve Munzur'la el sıkışan Ersin, masaya oturuyor. CHP'li Ersin'in bıraktığı çantayı bir süre sonra, gizli tanıklara baskı yaptığı iddianameye giren ve tutuklanan Paradise Pastanesi sahibi Erdal Erdoğan alarak otelden çıkıyor. Erdoğan'ın peşinden gizli tanık Munzur da çıkıyor. Yani Ersin'in getirdiği çantayı, Erdoğan ve gizli tanık götürüyor. Görüntülerde Başsavcı İlhan Cihaner'in avukatı Hamit Sekman da yer alıyor. Erzurum Savcısı Osman Şanal'ın yetkilerinin HSYK tarafından alınmasının ardından ortadan kaybolan gizli tanıklar, daha sonra Erzurum Savcılığı'na verdikleri ifadede, kendilerini jandarmaların aldığını, Paradise Pastanesi sahibi Erdal Erdoğan'la birlikte Erzincan Adliyesi'ne götürüldüklerini, ifadelerini değiştirmeleri için kendilerine para teklif edildiğini, daha sonra da CHP'li Ahmet Ersin'le görüştürüldüklerini anlatmışlardı. Gizli tanıkların iddiaları iddianameye girmişti. Gizli tanık Fırat verdiği ifadede "Erdal Erdoğan'ın Paradise isimli işyerine gittim. Burada siyah bir çanta getirdi, içinde 80 milyar olduğunu söyledi. ‘Bu parayı al, ifadenizi değiştirin' dedi" şeklinde konuşmuştu.

Her sorun hükümetle çözülmez
Başbakanın Demokratik Açılım konusunda destek ve fikirlerini aldığı sinema sanatçıları toplantının sonucundan memnun. Sanatçılar sorunların ciddiyet ile ele alındığını belirterek, "Magazinel değil, faydalı toplantı oldu" dedi
Lale Mansur (Sinema sanatçısı): Başbakan samimi bir üslup ile konuştu. Sanatçıların görüşlerini dikkatle dinleyerek notlar aldı. Kamuoyunda taş atan çocuklar olarak bilinen Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocuklarla ilgili randevu istedik. Konuya ilişkin bir dosya verdim. İnceleyeceğini ve randevu vereceğini söyledi. Açılım toplantısıydı ama bazı yapımcılar sektörel sorunları dile getirdi. Sırrı Süreyya, çok tatlı bir konuşma yaptı. Bizi çok güldürdü. Oktay Kaynarca ise ‘Bu ülkede Kürt olduğu için ayrımcılığa uğrayan birini gördünüz mü' diye ciddi olarak sordu. Çoğumuz bu soruya şaşırdık.
Sırrı Süreyya Önder (Yönetmen ve senarist): Herkes birbirinin fikrini dinledi. Ben Kürt siyasetinin meşru siyasi temsilcilerinin cezaevlerine atılınca ağır bir muhattap sorunu ortaya çıkacağını, ‘Muhattap bulamıyoruz' denmemesi gerektiğini söyledim. İnsan hakları alanındaki iyileştirmelerin açılım paketinde bir pazarlık konusu yapılmamasını dile getirdim. Magazinel bir toplantı olmadı, faydalı bir toplantı oldu. Bu iyi niyetli bir sanatçı adımıdır. Bütün sorunlar Bakanlar Kurulu'nda çözülmüyor. Bu tür toplantıların çözüme katkısı olur"
Kenan Işık (Yönetmen ve oyuncu): İyi niyetli ve samimi bir toplantıydı. Sanatçılar demokratik açılıma Başbakan'ın çağrısı olmadan da destek vermesi gerekir. Toplantıdan sonra ‘Memnun olmadım' diyene rastlamadım. Başbakanın özellikle sanata ve sanatçılara olan ilgisi bizi memnun etti. Herkes açılıma ilişkin bir görüş beyan etti. Sanatçıların ‘Açılıma destek veriyorum' demesi bile bence önemli bir şeydir. Şahane bir buluşmadır ve çok iyi bir şeydir. Başbakan'ın dediği gibi Yılmaz Güney'i dinleseydik Türkiye bugüne gelemezdi. O Kürt sorununu işleyen filmler yaptı. Ahmet Kaya, ‘Kürtçe klip' dedi onları hapse attık, keşke bunlar olmasaydı.

Toskay darbe temenni ediyor
MHP Genel Başkan Yardımcısı Toskay'ın "Seçim isteyenlere vatan haini dersen, seni darbeyle değiştirirler" sözüne sert tepki geldi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, "Toskay bu sözlerle darbe temennisinde bulundu" derken, AK Parti Grup Başkanvekilleri Bekir Bozdağ ve Mustafa Elitaş, "Toskay açık konuşsun. Saçmalama hakkını kullanmış" diye tepki gösterdi. MHP'li Toskay önceki gün Antalya'nın İncekum beldesinde yaptığı konuşmada, demokrasilerde iktidarların seçimle değiştirildiğini belirterek sonbaharda büyük ihtimalle seçime gidileceğini söylemişti. Toskay, Başbakan Erdoğan'a yönelik olarak da şöyle konuşmuştu: "Sen bu seçim isteyenlere vatan haini dersen o zaman seni ancak darbeyle değiştirirler. Sonbaharda seçim olacak. O zaman da kızıyorsun, bağırıyorsun ‘Darbe var' diye."
AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ: Millet, iktidarları ne zaman değiştireceğini darbecilere, darbeci hayranlarına sormayacaktır. Bu açıklamaları bana göre, kendisinin saçmalama hakkıdır. Belli ki Toskay, artık MHP'nin seçimle iktidara gelmeyeceğini anladı. Herkes iyi bilmelidir ki, demokrasilerde iktidarları tayin eden sadece millettir. Darbe ve darbecilerin yedeğinde iktidar aramak artık tarihe karışmıştır. Bu mensubu olduğu partinin demokrasiden yana olmayan zihniyetin bir ‘dışa vuruşu' olsa gerek.
AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş: Sonbaharda seçim olacağını iddia eden MHP lideri Bahçeli'nin sözünün yerde kalmaması amacıyla söylemiş olabilir.Çok talihsiz ve tehlikeli bir söz. Bildikleri bir şey varsa açıklamaları lazım.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen: Türkiye'de aklı başında hiç kimsenin darbeyi düşünmesi mümkün değil, darbe dönemleri kapandı. Sayın Toskay'ın sözlerini dinlemedim ve okumadım. O nedenle ne anlamda söylediğini bilemem.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik: Akademisyen bir vekile bu sözleri yakıştırmıyorum. Demokrasilerde iktidarlar darbeyle değil, seçimle değişir. Toskay temennisini ifade ediyor.
MHP Genel Sekreteri Cihan Paçacı: Darbeyi kast etmemiştir. Seçim çıkış yoludur. Demokrasi içinde meseleyi halletmek gerekir. Çözüm yeri milletin iradesine gitmektir, millete başvurmaktır.

Durmuş 'Peygamber ayıbı'nı sokağa taşıdı
MHP Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, skandal açıklamarını sürdürüyor. Durmuş, Meclis kürsüsünden sergilediği 'Peygamber ayıbı'na bir yenisini daha ekledi. Nevşehir'de, "Erdoğan'ı üzen Allah'ı üzmüştür' diyorlar" dedi. Durmuş'un, Meclis'te Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer hakkında MHP'nin verdiği gensoru önergesi görüşülürken neden olduğu kavga hafızalardan silinmeden yeni bir provokasyona kalkıştı. Nevşehir'de düzenlenen "Ne Açılım Ne Bölünme, Bir Bütündür Türkiye" konulu konferansta konuşan Durmuş, TBMM Genel Kurulu'nda söz aldığı sırada, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın GATA'ya alınmamasıyla ilgili konuşmasını hatırlattı. Osman Durmuş, "Bu, ne melem koltuk sevdasıdır ki, 'Tayyip Erdoğan'a karşı çıkan, Tayyip Erdoğan'ı üzen Allah'ı üzmüştür' diyorlar. Tövbe tövbe. Şu sözümü Allah rızası için bir yorumlayın" dedi. Kendisinin Müslüman olup olmadığının sorgulandığını da iddia eden Durmuş, konferans sırasında şahadet getirdi. Durmuş, "Biz Müslüman bir insanız. Elhamdülillah Müslümanız. Ölçüsü nedir? Peygamber efendimize göre kelime-i şahadet getirmek Müslümanlığın göstergesi için yeterlidir" diye konuştu.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

MANŞET MANŞET SUÇ İŞLİYOR
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, Erzincan'daki Ergenekon Davası'nın bir numaralı sanığı Birinci Odu Komutanı Orgeneral Berk'e kefil olmakla dört suç işledi. Başbuğ manşetler üzerinden yargıya müdahalesini, dünkü Vatan'da sürdürdü. Başbuğ'un sanık durumundaki bir komutana kefil olarak iddianameye karşı konuşmasını ‘hukuka saygısızlık' diye niteleyen Emekli Yargıtay Savcısı Gündel "Savcılar bir an önce harekete geçmeli, Başbuğ hakkında gerekeni yapmalı" dedi. Genelkurmay Başkanı'nın dört ayrı kanunu ihlal ettiğini savunan hukukçular, bu maddeleri şöyle sıralıyor: Anayasa 138'deki hakime tavsiye ve telkinde bulunmama hükmü, TCK 288'de yargıyı etkileme amaçlı açıklama engeli, TCK 215'teki suç ve suçluyu övme bahsi ve Askeri Ceza Kanunu 148'deki siyasi konuşma yasağı.

Anayasa turu başlıyor
Başbakan Yardımcısı Çiçek, Adalet Bakanı Ergin ve AKP Grup Başkanvekili Bozdağ, Anayasa değişikliği paketini bugün muhalefet partilerine sunuyorr Altıncı referandum kapıda TBMM haftaya, Anayasa değişikliği trafiğiyle başlayacak. Hükümet bugün ilk olarak saat 10.00'da CHP grubunu ziyaret edecek. Ardından da saat 12.00'de BDP ve saat 13.30'da da MHP grubunu ziyaret ederek, Anayasa değişikliği paketini sunacak. Uzun süredir siyaseün gündemini oluşturan Anayasa değişikliği paketi, bugün muhalefete sunulacak. Meclis'in en önemli gündem maddesi Anayasa değişikliği paketi olacak. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakam Sadullah Ergin ve AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, bugün saat ıo.oo'da CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay, saat 12.00'de BDP Grup Başkanvekili Ayla Akat Ata, 13.30'da da MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır'la görüşecek. Meclis Genel Kurulu'nun gündeminde bu hafta yeni vakıf üniversiteleri ile "Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı" kurulmasına ilişkin düzenlemeler yer alacak. Yarın sözlü soruların ardından Genel Kurul, "Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı" kurulmasına ilişkin yasa tasarısını görüşecek. Bu tasarının ardından da İstanbul'da Türk-Alman Üniversitesinin yanı sıra, İstanbul'da "Fatih Sultan Mehmet", "Ön Asya", "Süleyman Şah", "Bezm-i Âlem Üniversitesi" ve "Sabahattin Zaim Üniversitesi" ile Samsun'da "Canik Basan Üniversitesi" adıyla vakıf üniversiteleri kurulmasına ilişkin kanun taşanları görüşülecek Seçim Kanunu Komisyon'da Meclis'te komisyonların gündemi de yoğun olacak. Geçen hafta Anayasa Komisyonu'nda alt komisyona havale edilen AKP'li Haluk İpek'in Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanunu'nda değişiklik yapılmasını öngören teklifi 25 Mart Perşembe günü ele alınacak. Çevre Komisyonu, Kara Avcılığı Kanununda ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin yasa tasarısını görüşecek.

Her diyarda bayram vardı
Newroz İstanbul'dan Diyarbakır'a kırk ayrı yerde, geçen yıllardaki engellemeler ve olaylar yaşanmadan gerçek bir bayram havasında kutlandı. Ahmet Türk, yüz binlerin toplandığı Diyarbakır'da "Kürdistan Rojbaş" diye başladığı konuşmasında barış mesajı verdi. 12BDP öncülüğünde 40 kentte organize edilen Newroz Bayramı kutlamalarına katılan yüz binlerce kişi, taşıdığı pankart ve attığı sloganlarla barış mesajı verdi. BDP'lilerin geçen hafta İçişleri Bakanı Beşir Atalay'la yaptığı görüşme olumlu sonuç verdi. Bu yıl hiçbir sorun yaşanmadı. Diyarbakır'da geçen yıl ilk kez kutlamanın yapıldığı Şanlıurfa yolu üzerindeki Newroz alanı için sabit platform yapıldı, çevre düzenlemesi ile park alam oluşturuldu. Hafta sonu ve havanın güneşli olması nedeniyle kentte, bugüne kadarki en kalabalık Newroz kutlaması gerçekleşti. Diyarbakır'daki Newroz ateşini siyasi yasaklılar Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, Osman Baydemir, Selahattin Demirtaş, Öcalan'ın kardeşi Fatma Öcalan birlikte yakü. Ahmet Türk, yanma tehlikesi geçirdi. Daha sonra konuşmalara geçildi. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, konuşmasına Kürtçe başladı ve "Newroz barışın ve direnişin kalesidir" dedi. Konuşmasına Türkçe devam eden Baydemir, şu çağrıyı yaptı: "Kürdün Türk'e, Türkün Kürde kurşun sıkması haramdır. Artık birbirimize karanfil uzatmanın vakti gelmiştir. Gerilladan askere kurşun değil, karanfil, askerden de gerillaya operasyon, kurşun değil karanfil uzatmanın vakti gelmiştir. Türk ve Kürt annelerinin kucaklaşmasının vakti gelmiştir." Aysel Tuğluk "Barış elimizi tutacak bir muhatap arıyoruz" derken, kapatılan DTP'nin siyasi yasaklı eski lideri Ahmet Türk, "Merhaba Kürdistan" diye başladığı konuşmasına şöyle devam etti: "Kürt halkı için muhataptan söz ediyorlar. İşte meydan, işte muhatap,işte Kürt halkı. Muhataptır, hazırdır. Ama biz muhatap bulamıyoruz. Kürtleri inkâr eden politikalar değişmedi. Faili meçhul cinayetlerle bu halkı sindirmeye kalkıştılar, on binler yüz binler odu, yüz binler milyon oldu. Bugün milyonlar, özgürlük için mücadele ediyor. Ulus içindeki komploları aşarak, uluslararası komploları devreye koymaya çalışıyorlar. İşte onlara diyoruz, 'Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye'."

Türkler, bir gece düşünsünler
Yaşlı ve genç Kürtler arasındaki farklar neler? Kürt gençleri ne istiyor? Öcalan Kürt sorununu çözebilir mi? Kürt sorunu nasıl çözülür? Şiddet nasıl biter, barış nasıl gelir? Bütün bu konuları, Kürt toplumunu zenginiyle yoksuluyla, genciyle yaşlısıyla, sporcusuyla siyasetçisiyle çok yakından tanıyan işadamı Mehmet Kaya'yla konuştuk. Eczacılık da yapan ve uzun yıllar Diyarbakır Eczacılar Odası başkanlığını üstlenen Mehmet Kaya, geçen dönem Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı'ydı.
DTP çizgisine oy veren Kürtlerin beklentileri neler?
Bunlar için hayatlarında en önemli sorun Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasıdır. Türkiye'de Kürt sorunu, maalesef sadece DTP çizgisinin talepleri üzerinden okunuyor. Oysa bu ülkede Öcalan'ın özgürlüğü dışında önceliklere sahip olan Kürtlerin sayısı, bunlardan çok daha fazla. Ama demokrasi gelişmedikçe, Kürtler arasındaki bu farklılıklar açığa çıkamıyor. İnsanlar Kürt toplumunu bir azınlık üzerinden görüyor ve tanımlıyor.
Kürtler arasında eğitimli olanlarla olmayanlar arasında görüş farkları var mı?
En önemli fark şu: Eğitimli Kürtler, Doğru. Ama o gün yapılan zulümler herkes tarafından bilinmiyordu. Bugün ise taş atan çocukların dramını herkes biliyor. 1990'larda dört bin köyün boşaltıldığını, bir milyon insanın göç ettirildiğini herkes konuşuyor. Özellikle taş atan çocukların yaşadığı dramın toplum üzerindeki etkisi ve yarattığı psikolojik yıkım, 1984'teki Diyarbakır zindanlarında yaşanan işkencelerden çok daha etkili bugün.
Tam olarak ne demek istiyorsunuz?
Bu çocuklar başlarına gelenlerden ötürü intikam almak ve çatışmak istiyorlar. Bu çocukların arkadaşları dağda ölüyor. Dağdaki arkadaşlarına öldürülmesi gereken bir terörist olarak bakılması, bu çocukları çok rahatsız ediyor. Batı'da insanlar dağdakilerin ölmesini, 'bir terörist olmuş, demokrasisi gelişmiş zengin müreffeh bir Türkiye'de Kürt kimliğiyle yaşamak istiyorlar. Zaten Türkiye'de AB üyeliğine en çok destek bu bölgede veriliyor.
AKP, Güneydoğu'dan epeyce oy alıyor. AKP'ye oy verenler hangi Kürtler?
Orta sınıf üstü ve orta sınıf Kürtler AK Parti'ye oy veriyor. Gelir seviyesi Türkiye ortalamasına yakın tüccar, sanayici, büyük esnaf, yönetici, serbest meslek sahibi insanlar bunlar. Bir de biliyorsunuz bölgenin AKP'ye uygun muhafazakâr bir yapısı da var.
Onların beklentileri neler?
AK Partili Kürtler bölgenin ekonomik gelişmesini çok önemsiyorlar. Bölgede yoksulluk ve işsizlik biterse, Kürt sorununun çözümünde önemli aşama sağlanacağına inanıyorlar. Bölge ülkeleriyle iyi ilişkiler istiyorlar. Bir de AK Parti'nin dille ve kültürle ilgili yasakları kaldırmasını bekliyorlar. Artık ekonomiyi öne çıkarıp bölge acilen yoksulluktan kurtarılmalı. Çünkü yoksulluğun olduğu yerde, insanlar maç dahil bütün taleplerini şiddetle ifade ederler. Türkiye şiddet sorununu ancak yoksulluk sorununu çözerek halleder.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

ANAYASA İÇİN GELEN ÇAY İÇİP GİDER
DEVLET Bakanı ve AK Parti Grup Başkanvekilleri Anayasa ı paketi turlarına bugün başlayacak. Heyete, ziyaret edilecek partilerden MHP'den erken uyan sinyali geldi. MHP Genel Sekreteri Cihan Paçacı, "Bize gelirler, çaylarını içip giderler" dedi. Paçacı, Hürriyet'e yaptığı değerlendirmede, özetle şunları söyledi: Tavrımız değişmez "İçeriği ne olursa olsun bizim tavrımız değişmez. Biz, görüşlerimizi net bir şekilde açıkladık. Anayasalar, toplumsal uzlaşma metinleridir. 'Muhalefetle bir araya gelelim, şu şu maddelerde bir düzenleme yapalım' demediler. Meclis'te hiçbir uzlaşma yaklaşımında bulunmadan, AKP'nin hazırladığı bir paket, AKP'nin paketidir. Ama, o asla gerçek anlamda bü Anayasa metni olamaz. Bütün bunlara rağmen, ısrar edip getirirler ve halka sunarlarsa; biz de izler, sonucuna bakar, değerlendirmemizi yaparız. Anayasa, inadına değiştirilecek metinler olamaz. Anayasa'nın temel felsefesi uzlaşma ile oluşur. Zaten, Anayasa'nın diğer adı 'Toplumsal Uzlaşma Metni'dir. Uzlaşma olmalı Bir Anayasa değişikliğine gidilecek veya yeni Anayasa yapılacaksa, bu en geniş uzlaşma ile olmalıdır. AKP zihniyeti ise 'dayatma ve inat' üzerine kurmaya çalışıyor. Biz, baştan beri bunun yanlış olduğunu söylüyoruz. Genel Başkanımız, 'Bugünkü ortamda böyle bir değişikliğin yapılması doğru değil, mümkün değil' dedi. Elbette MHP de, uzlaşma içinde korumacı, statükocu değil çağdaş, özgürlükçü bir anayasadan yanadır. Ama, diyoruz ki, 'Şimdi Meclis'te partilerin temsil edileceği bir komisyon kurulsun. Bu komisyon dışandan da destek alsın. Değişiklik taslağım hazırlasın. Bu taslak yeni Meclis'e bırakılsın.' Böyle birşey yapılırsa; yeni Meclis'e 'Kurucu' hüviyeti de kazandırılır ve değişiklik yeni dönemde uzlaşma ile gerçekleştirilir."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG'ın bazı haber başlıkları:

ÖLDÜRME!
Moğol istilası altındaki Mardinliler'in isteği üzerine İslam dünyasının önde gelen âlimlerinden İbn Teymiyye tarafından 1300'lü yılların başında verilen ‘cihat' fetvası 700 yıl sonra ortaya çıktığı Mardin'de tarih olacak. Mardin Artuklu Üniversitesi'nde 27-28 Mart tarihlerinde ‘Barış Diyarı Mardin' başlığıyla düzenlenecek toplantıya Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve diğer İslam ülkelerinden yirmiye yakın tanınmış din adamı katılacak. Barışçı söylemle hazırlanacak ortak deklarasyon daha sonra dünyaya ilan edilecek. Toplantıyı düzenleyen İngiltere merkezli Küresel Yenilenme ve Rehberlik Merkezi (GCRG) isimli düşünce kuruluşunun yöneticisi Aftab Malik, kardeşlik ve hoşgörü kentindeki buluşmayla ilgili şu bilgileri verdi: "Başta El Kaide olmak üzere radikal dinci terör örgütlerinin eylemlerini meşrulaştırmak için kullandıkları dini argümanların başında ‘Mardin Fetva'sı olarak bilinen ve Müslümanları, Müslüman olmayan yönetimlerle savaşmaya çağıran fetva gelir. Mısır'daki cihatçı hareket bu fetvayı kullanarak ayaklandı. Bunun en son ve en tehlikeli örneği ise El Kaide'dir. İslam dünyasının yanı sıra ve İslam ile ilgili çalışmalar yapan Batılı bilim adamları uzun süredir bu fetvayı tartışıyor." Toplantının organizasyonunda katkıda bulunan Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın ‘kamu diplomasisi'nden sorumlu Başdanışmanı İbrahim Kalın da, Mardin buluşmasının "İslam dininin terör değil barış ve hoşgörü dini olduğu mesajının dünyaya verilebilmesi açısından önemli bir imkân olduğunu ifade etti.

Erdoğan prompter'dan okudu 40 yıllık yönetmen anlamadı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tiyatro ve sinema dünyasının ünlüleriyle buluştuğu demokratik açılım toplantılarının ikincisi de en az ilki kadar ilginç ve renkli geçti. 4 saat süren kahvaltının perde arkası da uzun süre konuşulacak konulara malzeme oldu. Toplantıya damgasını vuran ise Başbakan Erdoğan'ın konuşmasını prompter'dan takip ettiğini fark edemeyen ünlü isimlerin Erdoğan'ın konuşmasına hayran kalması oldu. İslami kesime yakınlığı ile bilinen yönetmen Mesut Uçakan, prompter'ı fark edemeyerek, "Sayın Erdoğan'ı geçmişte de tanırdım. Ama bir an bile önündeki kağıtlara bakmadan konuşması beni çok etkiledi. Eskiden de zekiydi ama kavramları, kelimeleri bu kadar hafızada öğrenip tutabilmek, başbakan olduktan som verilen bir keyfiyet midir?" dedi.

Fatoş Güney Mutlu: İlk kez bir Başbakan, Yılmaz'dan söz etti
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, demokrasi açılımını anlattığı sinema sanatçılarına, Yılmaz Güney'in filmini örnek göstererek, "Eğer bu ülkenin otoriteleri, Yılmaz Güney'in filmlerine kulak vermiş olsalardı, inanın Türkiye bugün çok farklı bir yerde olabilirdi" sözleri, Yılmaz Güney'in eşi Fatoş Güney'i duygulandırdı. Güney, "Bugünkü açılım konularım Yılmaz Güney 30-40 yıl önce gündeme getirdiği için başına gelmedik' kalmadı. Başbakan gerçekten çok doğru söylemiş. Yılmaz Güney'i yok etme çabalarından sonra ilk kez bir Başbakanın bunları söylemesi beni çok duygulandırdı. Bu sözler çok önemli" dedi. Fatoş Güney, Kültür Bakanı Ertuğrul Günahla bir araya gelerek, Yılmaz Güney Vakfı ve müzesiyle ilgili görüştüklerini de aktardı. Fatoş Güney, Başbakan Erdoğan'ın açılım girişimlerini önemsediğini de belirterek, şöyle konuştu: "Başbakanın yaptıklarını, çabalarını önemsiyorum. Elinde sihirli değnek yok. Birden bire olmayacak. Türkiye'de daha çok sorunlar var. Derinlerde görünmeyen engellerle karşı karşıya kalınıyor. O yüzden demokrasinin mücadelesi, çok sancılı süreçle olacak. Ama mutlaka başarıya ulaşacak."

Raskolnikov taş atan çocuğa model oldu
Hükümet, taş atan çocuklarla ilgili düzenlemede Dostoyevski'nin ünlü eseri 'Suç ve Ceza'dan esinlendiği ortaya çıktı. AK Parti Siyasi ve Hukuk İşleri Başkan Yardımcısı Cüneyt Yüksel, konuya ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Mevcut yasada 15-18 yaş arasındaki çocuklar Terörle Mücadele Yasası kapsamında yargılanıyor. Çocuklar, bu durumda topluma kazandırabiliyor mu?
Çocuğun geçirdiği zorlu süreç sonunda hayatı boyunca ruhunda taşıyacağı yaralardan, ayaklarına vurulmuş prangalardan söz eden yok. BM'nin çocuk sözleşmeleri incelendiğinde, çocuk yargılamasında esas olan fiil değil faildir, yani çocuktur. .
Bu çocuklar, topluma nasıl kazandırılacak?
Amacımız, çocuklarımızın ellerine taş ve sopa yerine ekmek-kitap verebilmek olmalı. Dostoyevski'nin en büyük yapıtlarından biri olan Suç ve Ceza'da suçu işleyen başkahraman Raskolnikov yaptığı vicdani ve ahlaki muhasebeler yüzünden geceleri uyuyamamaktadır. Kendi işlediği suçun cezasını kendi vicdanı vermektedir. Aynen yapıtta olduğu gibi yönümüz, suça iten toplumsal nedenleri ortadan kaldırmakla birlikte, masumiyet bilinci ve vicdani muhakemeyi, çocukların ruhlarına aşılamak olmalı. .
Tasarı, yasalaşırsa ne olacak?
Terörden yargılanan 18 yaşın altındaki herkes çocuk kabul edilecek ve haklarındaki cezalar yarı oranında artırılamayacak. Tüm çocuklar, çocuk mahkemelerinde yargılanacak. Verilen hapis cezaları seçenek cezalara çevrilebilecek.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG 'ün bazı haber başlıkları:

SKANDALLARI ÖRTEN O EMİR
Tank ve uçak skandallarını gündeme taşıyan Bugün, Sayıştay denetçilerinin kışlada inceleme yapmasını engelleyen askeri emri de gün yüzüne çıkarıyor. Askeri ihalelere Sayıştay denetimi için 2001'te adım atıldı. AB uyum yasarlı çerçevesinde Anayasa'nın 160. maddesi değiştirildi. Fakat askeri ihalelere Sayıştay denetimi getiren bu gelişmeden sonra TSK sürpriz bir emir yayınladı "Denetçileri kışlalara sokmayın" diyen emir ege Ordu Komutanlığı'na bağlı birliklere de 1 Aralık 2004'te gönderildi. Albay Cemalettin Özcan, denetçilere bilgi ve belge verilmemesini de tebliğ etti. Gerekçe olarak 1969 tarihli yönetmelik gösterildi. Bunun üzerine Sayıştay Kanunu'nda değişiklik için 2005'te hazırlık yapıldı. Ancak kanun çıkarılamadı. Çünkü TSK'nın bırakın ihaleleri kantinlerin bile denetlenmesine karşı çıktığı anlaşıldı.

Alevilik hafızasını yeniledik
Hükümetin Alevi ve Roman açılımı koordinatörü Devlet Bakanı Faruk Çelik, BUGÜN'e konuştu ÇELİK, açılımla birlikte devletin Alevilik hafızasını yenilediğini belirtti. Alevilik tanımında, Alisiz Alevilik ve Aleviliği samanlığa kadar götüren anlayışlara karşı Hak-Muhammed-Ali' çizgisinin ortak tanım olarak benimsendiğini açıkladı. Yaptığı açıklamalarla son günlere damgasını vurdu. Hükümetin Alevi ve Roman açılımının koordinatörü Devlet Bakanı Faruk Çelik, yine çok tartışılacak açıklamalarda bulundu. Ergenekon soruşturması çerçevesinde ortaya çıkan provokasyon planları akıllara Madımak Oteli'nde yaşananları da getirdi. İstanbul'da gerçekleştirilen sazlı sözlü Roman açılımının ardından Bakan Çelik, toplumda "Çingeneler'e" karşı var olan önyargının kendisinde de olduğunu itiraf etti.
Alevi açılımı sürecini yönetiyorsunuz, gelinen nokta nedir?
Herkes herkesi daha gerçekçi görmeye, herkes herkesle birinci elden görüşmeye, konuşmaya başladı. Biz devlet olarak alacağımızı aldık. Gerçekten hazine değerinde 7-8 ciltlik bir eser ortaya çıktı. Aleviler'in talepleri ve Alevilik meselesine bakışla ilgili tüm kesimlerin değerlendirmelerini içeren bir hafıza yenilemesini gerçekleştirdik. Bu talepler pratiğe nasıl dönüştürülebilir o safhadayız. Din Kültürü Ahlak Bilgisi ve isteğe bağlı din eğitimi ile ilgili bunun yanında cemevlerinin statüsü konusunda komiteler oluşturulacak. Çalışmalar bitirince hükümet bir karar aşamasına gelecek.
İsteğe bağlı din eğitimi nasıl olacak?
Anayasa'da var, yapılmıyor. Anayasa buna cevaz veriyor. Uygulamanın nasıl yapılacağı konusunda teknik heyetin çalışması gerekiyor. İslam'ın farklı yorumuyla ilgili her kültürü çocuğun öğrenmesinde fayda var. Çocuğun Aleviliği, Sünniliği, Caferiliği, Nusayriliği bilmesinde bence hiçbir mahsur yok. Coğrafya dersini öğrenirken, "Filan bölgeyi görmeyin, filan nehirleri okumayın, filan dağları okumayın" diye bir şey olabilir mi? Bütün vatandaşlarımızın çocukları dinlerle ilgili kültürel bilgiyi alsınlar, ama din eğitimi ayrı. "Benim çocuğum şu konuda bir eğitim almak istemiyor" diyor, isteğe bağlı eğitime Anayasa imkân veriyor, yasal düzenlemesini yapalım diyoruz.
Cemevlerine nasıl bir statü verilecek?
Teknik heyetler cemevlerinin statüsü ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ile isteğe bağlı eğitimin sisteme nasıl uyarlanacağı konusu üzerinde çalışacak. Cemevlerine statü ne şekilde verilebilir şimdi bilemiyorum, ama mali bir kaynağın tahsisi konusunda ittifak var.
Madımak Oteli konusunda bir karar verildi ama değil mi?
İstimlak noktasına geldik, orasını istimlak edip Madımak tabelasını indirmeyi hedefliyoruz. Sivaslılar oranın kütüphane olmasını istiyorlar. Alevisi ile Sünnisi ile herkes "Bu olayı biz anarız, devlet de gelsin, ama burası bir çatışma alanı olmasın" diyor.
Bütün açılımlar sancılı süreçlerle yaşanırken, Roman açılımı çalgılı, sazlı-sözlü yaşandı.
Hem Roman kalarak hem de birinci sınıf vatandaş olarak ilk kez Başbakan ile ilk kez devletle buluştular. Romanlar vatanperver insanlar, bunu da açıkça ifade etmek isterim. Her türlü yokluğa rağmen, vatanına, milletine, bayrağına bağlı bir millet. Avazlarının çıktığı kadar bağırarak İstiklal Marşı'nı söylediler, birçoğunun da ağladığına şahit olduk.
Toplumda "Çingene'ye kız verilmez" diye bir gelenek var, açılım süreci ile bu geleneği yıkabilecek misiniz?
Bu bir gelenek değil, önyargı. Önyargılardan beslenen bu anlayışların ortadan kalkması gerekiyor. "Çingene" kızın, "Çingene" delikanlının ne suçu var? O kadar güzel Çingene kızlarımız var. Mavi gözlü, sarışın, esmer gençler... Kız verilmemesinin altında yatan neden delikanlının eksikliği, kız alınmamasının altında yatan neden kızın eksikliği değil. Önyargılar. Sosyo-ekonomik durumun beslediği bir tablonun sonucu. Naylon çadırda, barakada yaşayan Roman vatandaşın yaşamı ile apartmanda, sıcak sulu, doğalgazlı bir yaşam bir anda nasıl bütünleşebilir? Bu ancak Ferhat ile Şirin'in aşkı ile mümkün olabilir.
Mesela siz kızınızı Çingene'ye verir misiniz?
Birincisi o kızımın bileceği bir şey de ikincisi o önyargı hepimizde hâkim. Bunu saklamaya gerek yok, açık, şeffaf olmamız gerekiyor. Bu önyargı belki Roman vatandaşlarımızda da var. Arada bir uçurum var, bunu kapatmamız gerekiyor. Bunu kapattığımız an toplum olarak rahat edeceğiz. Milli birlik bu işte. Herkesin birbirini eşit gördüğü, kimsenin kimseyi aşağılamadığı bir toplum.
Hükümetin açılımlarının ardından Nevruz kutlamaları var, bu sene Nevruz bir başka mı kutlandı?
Nevruz, bahar bayramı, tabiatın uyanışı. Bizim coğrafyamızda çok eski bir gelenek. Bir ortak kültür olarak bunu değerlendirmek çok daha doğru olur. Nevruz kardeşliğin şenliği, Nevruz ateşi de birliğimizin meşalesi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG 'ün bazı haber başlıkları:

EVE GİDERKEN BİLE HARCIRAH
Devlet Denetleme Kurulu raporu: RTÜK üyeleri İstanbul'a eve giderken bile harcırah alıyor, lüks içinde yaşıyor. Cumhurbaşkanlığı'na bağlı DDK, RTÜK üyelerini incelemeye aldı ve rapor çıkardı. Raporda İstanbullu üyelere hafta sonu ve tatilleri kapsayan görevlendirme yapılıp harcırah bile verildiği yazıldı. RTÜK üyelerinin yurt dışı harcırahlarında da yüzde 530 artış saptayan DDK, 3 bin 600 lira kirayla Ankara'da oturan üyelerin uyarılmasına karar verdi. İstanbul'da 1 milyon dolarlık iki konut satılsın diye not düşüldü.

Ayrımcılık AB'de daha fazla yapılıyor
Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir iktidar, Türkiye'de yaşayan Roman vatandaşların sorunlarına el attı. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın İstanbul'da uygulamaya soktuğu, "Roman Açılımı" ve ardından yine Roman vatandaşlardan devlet adına özür dileyişi de Cumhuriyet tarihindeki ilklerdendi. Türkiye'deki Roman nüfus konusunda net bir rakam yok ama sayılarının 300 binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Ülkemizin en marka Roman mahallesi, pek I çok filme, diziye konu M olmuş, bir dönemin y görkemli eğlence merkezi; Sulukule. Fatih Belediyesi tarafından, "kentsel dönüşüm projesi"yle evleri yıkılan Sulukule'deki Romanlar, kendilerine gösterilen kent dışındaki toplu konut alanlarında yaşayamayıp mahalleye geri dönmüşler. Şimdi çoğu, apartmanların bodrum katlarında, baraka benzeri kondularda yaşam savaşı veriyor. On bine yakın Roman'ın yaşadığı mahalleyi Sulukule Romanları Dayanışma Derneği Başkanı Şükrü Pündük temsil ediyor. Aynı zamanda Sulukule Roman Orkestrası'nın da kurucusu Pündük'le Romanların hayatı ve yeni süreç üzerine konuştuk.
Başbakan çektiğiniz sıkıntılara hâkim miydi?
Neler yaşadığımızı çok çok iyi bilen bir insan. Çünkü Romanların içinde, Kasımpaşa'da büyüyen bir ağabeyimiz. Ayrıca Sulukule'yi de iyi bilen biri. Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı zaman, mahallemizde Asım Hallaç ağabeyimiz vardı. Asım Ağabey, Başbakanımız'm okul arkadaşı. Devamlı Asım Ağabey'in yanına gelir, Hacı İbrahim'in kahvehanesinde çay içerken, biz çocuklar onların yanında otururduk.
Açılımdan sonra yaşamınızda neler değişecektir?
Söylemler çok güzeldi. Bir de bunun tatbiki var. Başbakanımız' dan taleplerimiz oldu. Romanlara istihdam yaratılmasını, barınma sorunumuzun halledilmesini, öğretim ve eğitim isteğimizi anlattık. Sağlık sorunlarımızı anlattık. Son olarak da ayrımcılığa karşı yasanın acilen çıkarılmasını istedik. Başbakanımız da bununla ilgili olarak gerekli şeyleri söyledi zaten. Biz Türkiye Cumhuriyeti'nde bir azınlık değiliz. Asli unsurlardan biriyiz tam aksine. Geçen cumartesi günü de Romanlardan özür diledi Başbakan. İnanın bizi onore etti ve ayrıca Başbakanımız Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan insanlara da seslendi. "Sizlerin de özür dilemesi gerekir" dedi. Biz bu Türkiye Cumhuriyeti'nde hem hüznü, hem neşesiyle ihtiyaç duyulan bir toplumuz. Ağlayanla ağlayan, gülenle gülen insanlarız. Duygusuz insanlar diyorlar bizim için.
-Avrupa'daki Romanlar, çok daha büyük baskılara maruz kalmışlar. Türkiye'de durum bu kadar sert değil herhalde. Zaten biz bu yüzden Türkiye'de çok da ayrımcılık olmadığını söylüyoruz. Avrupa'da Romanlara karşı ayrımcılık çok daha fazla. Hitler'in katlettiği Yahudilerin hepsi nüfusa kayıtlıydı. Bir milyon Roman katledildi Hitler tarafından ama nüfus kâğıtları olmadığı için tarih bu katliamı görmedi. Romanlar, hiçbir yerde istenmedi. Şu anda Avrupa'nın göbeğinde Romanya'da Romanları kısırlaştırıyorlar. Bu insanlık için çok büyük bir ayıp değil mi? İnsan hakları örgütlerine sesleniyorum. Bu insanlık ayıbının önüne geçmek lazım. Bu kısırlaştırma katliamla eşdeğerdir. Biri kanlı, biri kansızdır.

'Yenilenebilen bir tek şey var, o da orman ve ağaçtır'
Başkent'te aynı tarihe denk düşen Dünya Ormancılık Günü ile Nevruz Bayramı birlikte kutlandı. Çevre ve Orman Bakanlığı'nın düzenlediği etkinlikte nevruz ateşi yakan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Nevruz Bayramı'nın sadece Türkiye'de değil, geniş bir coğrafyada kutlandığını vurguladı. "Nevruz, Irak, İran, Türkiye Cumhuriyetleri ve birçok ülkede kutlanıyor" dedi. Cumhurbaşkanlığı görevine gelmesinden bu yana çevre koruma etkinliklerine verdiği önemi de anlatan Gül, iklim değişikliğinin dünyanın en önemli sorunları arasında yer aldığını söyledi. Gül "İklim değişikliği ciddi bir konudur. İklim değişikliğinden kurtulmanın en iyi yolu ağaçlandırma ve ormancılıktır. Mesela dünyada kömür, madenler ve petrolleri tüketiyoruz. Tükettiğimiz madenlerin yerine yeni maden veya yeni petrol koyamıyoruz. Bir şey var yenilenebilen, o da orman ve ağaçtır" diye konuştu. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu da kürsüde Bakanlığının faaliyetlerini anlattı ve Türkiye'nin orman yangınlarıyla mücadelede bölgesindeki en başarılı ülke olduğunu söyledi. Yangın söndürme faaliyetlerine katılan uçak ve helikopterlerin nerede olduğunu, hangi hızla uçtuğunu makamındaki ekrandan takip edebildiğini anlatan Eroğlu, sistemin bir tek Türkiye'de bulunduğunu söyledi. Eroğlu "Bu sistemi Kaliforniya'dan bile istiyorlar" dedi.

AK Partili ve MHP'li vekiller ağaç dikti
Antalya'nın Alanya İlçesi'nde Nevruz kutlamalarında bir araya gelen AK Parti Antalya Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu ile MHP Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız birlikte ağaç dikti.

'PKK son 5 yıldır çocukları kullanıyor'
AK Parti Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, çocuklarla ilgili yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde yeni bir "Diyarbakır Cezaevi olayı" yaşanacağını söyledi. Ekmen, "Diyarbakır Cezaevi'ndeki yanlış Emin Ekmen uygulamalar örgütün büyümesi ve taban bulmasına olanak sağladı. Bugün bu çocuklarla ilgili bir düzenleme yapılmadığında, bunun önümüzdeki etkisi ikinci bir Diyarbakır Cezaevi'nin etki alanı gibi olacaktır" uyarısında bulundu. 5 yıl önce bölgede çocukların bu tip eylemlere yoğun olarak katıldığının görülmediğinin altını çizen Ekmen, "Ağırlaştırılmış cezalar karşısında örgüt çocuklar üzerinden bir hassasiyet yaratmak düşüncesiyle bir strateji değişikliğine gitti. Örgüt 5 yıldır bu stratejiyi yürütüyor. Çocukların doğal yaşam alanı olan mahallelerde yapılan eylemlerle çocuklar bu eylemlerin içerisine çekildi. Böylece bir mağduriyet oluşturuldu" bilgisini verdi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Darfur'a 850 milyon dolar
KAHİRE'DE, Türkiye ve Mısır'ın eşbaşkanlığında düzenlenen Darfur'a yardım toplantısında 850 milyon dolarlık bağış toplandı. Bakan Davutoğlu, "Bu rakam ciddi basan" dedi. TÜRKİYE ve Mısır'ın eş başkanlığında İslam Konferansı Teşkilatı (ÎKT) tarafından düzenlenen Uluslararası Darfur Donörler Konferansı, Kahire'de başladı. Darfur için 850 milyon doların bağışlandığı toplantıda Türkiye, Darfur'a 70 milyon dolar yardım yapacağını açıkladı. Bütün uluslararası kuruluşların Darfur sorununun çözümü için gösterdiği çabayı desteklediklerini belirten Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, şöyle dedi: "Türkiye, BM ve Afrika Birliği tarafından gerçekleştirilen Darfur konulu çabalara destek verecektir. Bu ülkedeki istikrarsızlık tüm kıtayı etkileyecektir. Darfur'un yeniden inşası hepimizin görevidir. Bu konferansın Darfur'un yeniden imarı için bir kilometre taşı teşkil edeceğini umuyorum. Konferansta Darfur'un yeniden inşaası için 850 milyon dolar toplanmıştır. Bu da çok başarılı bir sonuçtur. Türkiye son 4 yılda Darfur'a 150 milyon dolar yardım yapmıştır. Bu devam edecektir." Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi (TİKA) Başkam Musa Kulaklıkaya da Türkiye'nin 70 milyon dolarlık yardımda bulunacağını açıkladı. Biri Hartum'da, biri de Niyala'da olmak üzere mesleki eğitim merkezleri kurmak istediklerini belirten Kulaklıyaka, "Darfur'da bir kalıcı hastane inşası, bir meslek eğitimi merkezi inşası, özellikle insani yardım alanlarında içme suyu temini başta olmak üzere projeler ilan ettik. Yaklaşık 70 milyon dolarlık proje uygulamak istiyoruz. Biz 5 yıl dedik, ama 3 yıl içinde bunları gerçekleştireceğimizi düşünüyoruz" dedi. Katar, Darfur'a 200 milyon dolar katkıda bulunacağını açıklarken, İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İnsanoğlu, "Darfur için hedefimiz 2 milyar dolarlık Kalkınma Bankası kurmak" dedi. İnsanoğlu, Darfur için toplanan yardımların amacına ulaşması için projelerin büyük dikkatle uygulanmasının önemine işaret etti.

Gönül: ABD'ye mektup gönderdik
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları konusundaki tasarının ABD Dış Temsilciler Meclisi'nde kabul edilmesinin ardından aralarında ABD'nin en büyük savunma şirketleri, havacılık şirketlerinin de bulunduğu çeşitli şirketlere mektup yazdırdıklarını belirterek, "Bunlar ABD'li milletvekillerine, liderlerine tek tek Türkiye'nin önemini belirten önemli mektupları yazdılar" dedi.

Kayıp çocuklar için mavi-beyaz kampanyası
MECLİS Kayıp Çocuklar Araştırma Komisyonu, yıllardır çocuklarından haber alamayan anne-babalar için anlamlı bir kampanya başlatacak. Komisyon Başkanı AK Parti İstanbul Milletvekili Halide İncekara, kayıp çocuklar ile ilgili toplumda bir hassasiyet yaratmak gerektiğini belirterek, bunun için "mavi-beyaz" kampanyası başlatacaklarını söyledi, İncekara, insanların mavi-beyaz renkleri gördüklerinde kayıp çocukları hatırlamalarını ve bu konuda duyarlı olmalarını sağlamaya çalışacaklarını söyledi. İncekara, güveni ve saflığı temsil eden mavi ve beyaz renkleri "nazar boncuğundan" yola çıkarak kullanmak istediklerini söyledi, İncekara, komisyonun internet sitesini de kayıp çocuklar için seferber edeceklerini belirterek, "Bilgisayar ortamında fotoğraftan yola çıkıp, 4 yaşında kaybolan çocuğun 14 yaşındaki halini tasarlayacağız" dedi.

Davutoğlu: Kıbrıs'ta müzakere sürecek
KKTC'de, 18 Nisan'da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminden çıkacak sonucun müzakerelerin geleceğini nasıl etkileyeceği merak edilirken, Dışişleri Bakanı Davutoğlu noktayı koydu: "Kim olursa olsun müzakereler devam edecek. Talat seçilmese de süreç devam eder." Sofya ziyareti sırasında uçağına aldığı SABAH muhabirine, müzakerelerin sürmesinin Türk tarafına avantaj sağladığını vurgulayan Davutoğlu, Türkiye'nin, "çözüm odaklı" tutumunu sürdürmekte kararlı olduğunu söyledi. Davutoğlu, Mehmet Ali Talat ile Başbakan Derviş Eroğlu ve Lefkoşe Milletvekili Tahsin Ertuğruloğlu'nun cumhurbaşkanlığı yarışını da, "Ada'da yerleşmiş bir seçim kültürü var" sözleriyle değerlendirdi. Davutoğlu, Türkiye'nin çözüm isteğinde samimi olduğunu belirtirken, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ilk kez Türk-Yunan Forumu sırasında, aralarında Rumların da bulunduğu gazetecilerle görüştüğünü, kendisinin de heyeti Dışişleri Bakanlığı'nda kabul ettiğini hatırlattı. "İstesem Bakanlık yerine İstanbul'da bir otelde de görüşebilirdim" diyen Davutoğlu, Rum gazetecilerin de özellikle bakanlığa adım atmasını istediğini belirtti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

PAKET İÇİN 3 GÜN SÜRE
AK Parti, Anayasa paketi taslağını bugün muhalefete sunacak. İlk durak CHP... Hükümet, muhalefetin pakete ilişkin tavrının netleşmesi için 3 gün bekleyecek. Erdoğan dün öğle saatlerinde İstanbul'dan Ankara'ya döndü. Ak Parti Genel Merkezi'nde bazı bakan ve kurmaylarıyla bir araya gelerek 'sürprizli' olduğu belirtilen pakete son şeklini verdi. Paket bugün kamuoyuna da açıklanacak. Nezaket ziyareti I Bugün sadece nezaket ziyaretinde bulunulacağı, muhalefetin tavrının netleşmesi için hükümetin 3 gün bekleyeceği öğrenildi. Yargı ile ilgili maddelerde değişiklik yapılabileceği, muhalefet katkı verirse paketin genişletilebileceği belirtiliyor.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Bakan Bağış: Beyni örtülülerle mücadele etmek çok zor
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Türkiye'nin karşılaştığı sorunların tek çözüm yolunun AB reformlarına odaklanmak olduğunu söyledi. CİNE 5'te yayımlanan "Kırmızı Hat" programında Avrupa Birliği sürecine ilişkin sorulan cevaplandıran Bağış, Türkiye'de çeşitli kesimlerde farklı endişe ve korkular bulunduğunu, AB'nin bütün bu kişileri aynı platformda bir araya getirebildiğini kaydetti. Bağış, AK Parti'nin çalışmaları ve AB ile ilgili yapılan eleştirilerin hatırlatılması üzerine şunları kaydetti: "Bu ülkede başörtülüler olduğu gibi maalesef 'beyni örtülüler' de var. O beyni örtülülerle mücadele etmek çok zor. Onun için ben hep diyorum, AB sürecinde önemli olan fasıl açmak değil, zihin açmak. Hem Türkiye'yi çetelerin yönetmesini isteyenlerin zihnini açmamız lazım, hem de AB üyesi ülkelerde genç ve dinamik, Türkiye gibi ülkelerin girmesini engellemek isteyenlerin zihinlerini açmak lazım."

Vural'a göre sanatçılarla toplantı bir şov
MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural, Başbakan Erdoğan'ın demokratik açılım kapsamında sanatçılarla bir araya gelmesini 'şov' olarak nitelendirdi. Vural, "Bugün Türkiye'nin sorunlarını çözmekten uzaklaşan hükümet artistlerle, ses sanatçılarıyla açılım ve şov peşinde." dedi. Aydın ziyareti kapsamında dün Ortaklar beldesini gezen Vural, buradaki açıklamasında, Türkiye'de ekonomik sıkıntı başta olmak üzere pek çok sorunun bulunduğunu savundu. AK Parti'nin, vatandaşların derdini görmediğini öne süren Vural, hükümetin sanatçılarla açılım ve şov peşinde olduğunu öne sürdü. Vural, şöyle devam etti: "Maalesef emeklinin, işçinin, köylünün sıkıntılarını dinlemekten kaçınan hükümet, şov yapmaktan geri kalmıyor. Türkiye'yi böyle yönetiyorlar; şarklarla türkülerle, ninnilerle avutmalarla. Vatandaş da 'yeter' diyor."

Türkiye, geleceğin büyük aktörü olacak
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 'gelişmekte olan ülkelerin gelecekte dünya ekonomisinin büyük aktörleri arasında yer alacağını' belirterek, bu rekabette en çok zemin kaybedenlerin ise AB ülkeleri olacağını söyledi. Şimşek, Paris'te Fransa Aktif Türk İşadamları Derneği (FATİAD) tarafından Seine Nehri boyunca düzenlenen yat gezisine katıldı. Programa, Alsace-Lorraine bölgesinde faaliyet gösteren MEDIF İşadamları Derneği üyeleri de iştirak etti. Türk ve Fransız işadamlarının büyük ilgi gösterdiği organizasyonda konuşan Bakan Şimşek, birlikten güç doğacağını vurgulayarak, sadece entelektüel açıdan birlik olmanın yanında somut çözümleri ortaya koyan bir işbirliğinin de gerektiğini aktardı. Türkiye'nin, son yıllarda yaptığı reformlarla Avrupa ile rekabet noktasında 90'h yıllarda kaybettiği zemini tekrar yakaladığını anlatan Mehmet Şimşek, bunda eğitimin büyük önem arz ettiğini ifade etti. Şimşek, Türk işadamlarına Ar-Ge projelerine büyük önem vermelerini de tavsiye ederken, çeşitli ülkelerde yaşayan Türklerin muazzam bir girişim potansiyeline sahip olduğunu bildirdi. Bu noktada TUSKON ve FATİAD gibi sivil toplum kuruluşlarının önemli bir yönlendirici fonksiyon üstlendiğini kaydetti. AB'ye üyelik sürecini de Türkiye'nin ekonomik ve sosyal alanda kendini geliştirme projesi olarak gördüklerini dile getirdi. Türkiye'nin Paris Büyükelçisi Tahsin Burcuoğlu da, Fransa'daki Türk toplumunun profilindeki yükselişin ümit verici olduğunu bildirdi.

Çağdaş CHP, öğrenci burslarını iptal ettirdi
İzmir'de AK Parti İl Danışma Meclisi toplantısında konuşan Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem, CHP'nin öğrenci burslarını kesmesini eleştirdi. Erdem, "Onlar çağdaşlığı kimseye vermiyorlar, ancak çağdaşlık eğitimle oluyor. Bizim dönemimizde başlayan bir uygulamayla belediye öğrencilere burs veriyordu. Bunu Anayasa Mahkemesi'ne giderek engellediler. Ondan sonra çağdaşlıktan, uygar devletten dem vuruyorlar." diye konuştu. İzmir Tepekule Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilen İl Danışma Meclis Toplantısı'na Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erden ve İzmir Milletvekilleri katıldı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Günay: Bu kadar resmi kutlanması doğru değil
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, artık herkesin Nevruz'u 'bir siyasi gösteri meselesi' değil, 'gerçek bir doğa olayı' olduğunu fark etmeye başladığını belirterek, "Ne yazık ki geçmiş yıllarda 'akılsız bazı yönetimlerin elinde' Nevruz günü bir tehlike günü ve düşman günü haline getirildi ve insanların içlerinden coşkuyla gelen o kutlama sevinci engellenmeye çalışıldı" dedi. Bakan Günay, Nevruz kutlamalarına ilişkin yaptığı değerlendirmede şunlan söyledi: "Artık Nevruz bizim UNESCO tarafında da kabul edilmiş evrensel ortaklaşa bayramımızdır. Ne yazık ki geçmiş yıllarda 'akılsız bazı yönetimlerin elinde' Nevruz günü bir tehlike günü ve düşman günü haline getirildi ve insanların içlerinden coşkuyla gelen o kutlama sevinci engellenmeye çalışıldı. Haksız gerginlikler ve talihsiz olaylar yaşandı. Artık herkes Nevruz'un bir siyasi gösteri meselesi değil, gerçek bir doğa olayı olduğunu fark etmeye başladı." "Bu aşamanın sağlanmasına kadar çok bedeller ödendi ve devletin aklını başına alması gerekti" diyen Bakan Günay, devletin resmi Nevruz kutlamalarını da eleştirdi. Günay, "Ben bu kadar resmi olarak kutlanmasını çok doğru bulmuyorum. Halaylar çekilerek, gerçek bir halk bayramı olarak kutlanmalıdır. Oraya da varacağız" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG'ın bazı haber başlıkları:

CUMHUR'UN NEVRUZU
Demokratik Açılım, Nevruz'a da yansıdı. Cumhurbaşkanı Gül, Ankara'da Nevruz ateşini yaktı. Meydanları dolduran yüz binler, bazı münferit vakalara rağmen Nevruz'u huzur içinde kutladı. Nevruz kutlamaları geçen yılların aksine sağduyunun hakim olduğu bir havada geçti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "Bugüne kadar Nevruz'u kutlayan ülkeler bize mesaj yollardı. Biz ilk kez Nevruz'u idrak eden ülkelere tebrik mesajı yolladık" diyerek Türkiye'nin geldiği noktayı işaret ederken, dün Nevruz kutlamalarındaki barış mesajları bunun bir kanıtı gibi oldu. Nevruz Bayramı nedeniyle Ankara Altınpark'ta düzenlenen törene katılan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Nevruz ateşini yaktı. Gül, kutlamalarda bazı mesajlar da verdi. Gül, dünyanın birçok yerinde bu bayramın kutlandığını belirtti ve barış ve huzur içinde geçmesini diledi. Gül, "Nevruz nasıl baharı müjdeliyorsa Türkiye'de de karşılıklı sevgi, saygı ve birlikte çalışmanın müjdecisi olmasını temenni ediyorum" dedi.

Daha az küçülüp daha çok büyüyeceğiz
Uygulanan doğru politikalarla krizden çok hızlı çıkacağımızı belirten Bakan Babacan, 'Resesyon bitti' dedi ve ekledi: 'Son 3 aydaki toparlanma bize Türkiye'nin yüzde 6'dan daha az daralacağını öngörüyor. 2010 yılı yüzde 3,5'lik bir büyüme öngörmüştük. Ama bugün 3.7 ile 5,5 gibi tahmin ediliyor.'Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye ekonomisindeki toparlanmanın, dünya ortalamasından daha hızlı başladığını belirterek, 'Bizim uyguladığımız politikalarla Türkiye bu krizden diğer ülkelere göre daha hızlı çıkacak' dedi. Babacan, Kanal 7 televizyonunda katıldığı bir programda ekonomideki gelişmeleri değerlendirdi. Söz konusu toparlanmanın kendi içinde ciddi riskleri de barındırdığını ifade eden Babacan, ancak dünyada krizin iyi yönetilmesi, gerekli adımların gerektiği zamanda atılması durumunda ikinci bir dalga ve ikinci bir şokun önlenebileceğini kaydetti. '2009 yılının hasar tespiti nedir ve 2010 yılında Türkiye ekonomisi bunun ne kadarını telafi edecek?' sorusu üzerine Bakan Babacan, 2009'un tüm dünya için kayıp yıl olarak tarihe geçeceğini, ancak 2010 yılının Türkiye için 2009 yılına göre çok daha iyi bir yıl olacağını vurguladı. Bakan Babacan, Türkiye'de yüzde 10-11 oranında seyreden işsizlik oranının bu süreçte yüzde 14'e çıktığını ancak Aralık ayı itibariyle işsizlik oranında fiili düşüş başladığını ifade etti.

'Fitne' Wilders'e Başbakan fırçası
İslama hakaret içeren 'Fitne' filmiyle tanınan Hollandalı politikacı Geert Wİlders'in Başbakan Erdoğan hakkındaki küstah sözlerine kendi ülkesinden sert tepki geldi. Bir televizyon kanalında gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Hollanda Başbakanı Jan Peter Balkenende, Wİlders'in, Başbakan Erdoğan hakkındaki "Çılgın İslamcı" sözünün Hollanda'nın çıkarlarına zarar verdiğini söyledi. Balkenende, "Bu tamamen sorumsuzca bir davranış." dedi. Bu tür konuşmaların yurtdışında endişe ve korkuya yol açtığına değinen Balkenende, Hollanda'nın uluslararası çıkarlarının bundan zarar görebileceği uyarısında bulundu.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG ‘in bazı haber başlıkları:

Dinçer, mevsimlik işçilere çözüm yolları arıyor
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, mevsimlik geçici tarım işçilerinin çalışma dönemi öncesinde geçmiş yıllarda yaşanan olumsuzlukların önlenmesi amacıyla, alınacak tedbirlerle ilgili 25 ilin valisi ile 24 Mart Çarşamba günü bir araya gelecek. Dinçer başkanlığında gerçekleştirilecek toplantıya mevsimlik tarım işçilerinin çalışmaları sebebiyle göç veren ve göç alan 25 ilin valisi çağırıldı. Toplantıda, Bakanlığın ilgili birimlerinin uzun süredir mevsimlik geçici tarım işçilerinin barınma, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal çevreyle ilişkiler, iş ve sosyal güvenlik sorunlarına ilişkin yerinde yaptığı incelemelerin sonuçları değerlendirilecek. Bakanlığın tespitleri ışığında işçilerin sorunların çözümü için alınacak önlemler ve bu konularda yapılacak hazırlıklar belirlenip, gözden geçirilecek. Ayrıca mevsimlik geçici işçilerin sorunlarının önüne geçilebilmesi amacıyla hazırlanan genelgeye ilişkin bilgi verilecek. Mevsimlik geçici tarım işçilerinin karşı karşıya kaldığı sorunlarla ilgili olarak bugüne kadar bazı siyasi partiler, sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarınca ayrı ayrı incelemeler yapılıp raporlar hazırlandı.

Eker: Üreticilere yüzde 50 hibe desteği başlattık
Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, kırsal alanda tarım-sanayi entegrasyonunu tamamlayan bin 950 tesisin faaliyete geçmesi için yüzde 50 hibe desteği sağladıklarını söyledi. Eker, gerçekleştirilen "Tarım Sektörü Temsilcileri Ortak Akıl Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, 5 yıldır görevde olduğunu, tarım ve hayvancılığın gelişmesi için gitmediği ilin kalmadığını, bazı illeri ise birkaç kez ziyaret ettiğini belirtti. "Hükümetimiz döneminde tarım ve hayvancılığın gelişmesi, bilimsel yapılması ve üreticilerin desteklenmesi için önemli projeler ürettik" diyen Bakan Eker, şöyle konuştu: "Her dönemde eleştiri ve tepkiler olacaktır. Biyoloji, ekoloji ve ekonomik disiplini gerektiren tarım, kısır çekişmelerin alanı değildir. Kırsal alanda tarım ve sanayi entegrasyonunu tamamlayan bin 950 tesisin faaliyete geçmesi için yüzde 50 hibe desteği sağlıyoruz. 500 bin lira ile sınırlı tesis yatırımlarda her çiftçiye 250 bin lira hibe yardımında bulunuyoruz. Bunun yanı sıra ilk kez hükümetimiz tarafından üreticilerin yeni alacakları ekipmanlarında yüzde 50 hibe uygulaması desteği başlattık."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

'Önce yardımcısının telefonuna baksın'
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, kendisini anayasanın "mahkemelerin bağımsızlığı" başlıklı 138'inci maddesini ihlal etmekle suçlayarak üstü kapalı olarak yargıya suç duyurusu çağrısında bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, "Başbakan bizde 138'in ihmalini arayacağına Başbakan Yardımcısının (Cemil Çiçek) açtığı telefona baksın" yanıtını verdi. Baykal, Erdoğan'ın "CHP lideri her konuşmasında orduyu, yargıyı hedef alan; son derece tahrikkâr, sorumsuz açıklamalar yapıyor. Yani Anayasa'nın 138'inci maddesini sürekli çiğniyor. Ama bu çiğnemeye karşı yargının da kalkıp bir suç duyurusunda bulunduğunu hiç duydunuz mu?" sözlerinin anımsatılması üzerine, anayasayı çıkartarak 138'inci maddeyi okudu. Baykal, özetle şunları söyledi: Hükümet Anayasa Mahkemesi kararlarıyla ilgili kıyamet kopartıyor. Bu eleştirileri niye yapıyorsun demek kimsenin aklından geçmiyor? Hatta Anayasa Mahkemesi karar almadan önce o kararı etkilemek için yurt içinde ve dışında nelerin yapıldığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Suç olan bunlardı. Bir iddianameyi yanlış bulmak eleştiri yapmak herkesin hakkıdır. Ucu açık iddianameden şikâyet etmeye hakkımız yok mu? Bak İstanbul'daki bir mahkeme bile (Kafes soruşturması) iddianamesi konusunda bir hâkim çıktı, "deliller yetersiz" dedi. Başbakan Yardımcısı telefon açıyor, "tahliye et" diyor, Anayasa'nın 138'inci maddesi ortada. Başbakan bizde 138'in ihmalini arayacağına Başbakan Yardımcısı'nın açtığı telefona baksın. İstanbul'daki hâkim "üzerimde kurumsal baskı var, bu davada tarafsız davranamayacağını" dedi. O baskı nereden geliyor, hâkim ana muhalefet partisinin kurumsal baskısından mı şikâyet ediyor?

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG 'in bazı haber başlıkları:

'Hızlı büyüme dönemine girdik'
SANAYİ ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Bolu'da Karadeniz Döküm Fabrikası'nın açılışını yaptı. Açılıştaki konuşmasında Türkiye'nin 2003 yılından itibaren yapısal sorunlarını çözerek, iş dünyasının önündeki engelleri kaldırarak, hızlı ve uzun bir büyüme dönemine girdiğini söyleyen Ergün, "Türkiye dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmaya adaydır, ülkemiz böyle büyük bir potansiyele sahiptir" dedi. Bakan Ergün, şunları kaydetti: "Türkiye'nin hızla yükselişe geçeceği bu dönemde, yatırım yapma konusunda erken davrananlar öne çıkacak, orta ve uzun vadede son derece karlı bir iş yapmış olacaklar."

Şimşek: Avrupa 3'ncüsü oluruz
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye'de hâlâ yapılması gereken birçok reform olduğunu belirterek, "Bu reformları yaptıkça Türkiye daha hızlanacak, büyüyecek, yatırımlar daha değer kazanacak" dedi. Fransa'da bir toplantıda konuşan Şimşek, Türkiye'nin bulunduğu bölgede ve dünyada oldukça güçlü konuma geldiğini kaydetti. 3040 yıllık dönemde de Türkiye'nin dünyanın ilk 10 ekonomisi, Avrupa'nın ise ilk 3 ekonomisi araşma girmesine dönük projeksiyonlar olduğunu anlatan Şimşek, bunların afaki değil gerçekçi tahminler olduğunu söyledi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/TÜRKİYE.JPG 'nin bazı haber başlıkları:

Açılımda sıra sanal dünyada
Başbakan Tayyip Erdoğan, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi adını verdiği demokratik açılımı internet medyasına da anlatacak. Sahne ve Yeşilçam'ın ünlü isimlerini kahvaltıda ağırlayan, ünlü DJ'lerle buluşan, edebiyat ve spor dünyası ile de bir araya gelmeye hazırlanan Erdoğan, internet yayıncılarıyla da görüşecek. AK Parti Tanıtım ve Medya Başkanlığı, programla ilgili çalışmalara başlarken, diğer toplantılarda olduğu gibi bu kahvaltıyı da 75 kişilik planlıyor. Toplantı nisan ayı içerisinde yine İstanbul Dolmabahçe'deki çalışma ofisinde düzenlenecek.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/BİRGÜN.jpg 'ün bazı haber başlıkları:

TRT Arapça yayına başlıyor
DEVLET Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TRT'nin 4 Nisan'da Arapça yayına başlayacağını bildirdi. Arınç, Türkiye'nin Amman Büyükelçisi Ali Köprülü tarafından elçilik rezidansında onuruna verilen yemekte yaptığı konuşmada, Ürdün'de bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Türkiye ile Ürdün arasında tarihten beri iyi ilişkiler bulunduğunu, iki ülkenin ortak tarihi geçmişe sahip olduğunu belirten Arınç, son yıllarda bu ilişkilerin daha iyi noktalara geldiğini söyledi. Arınç, iki ülke arasındaki bu ilişkileri daha ileri noktalara taşımakla görevli olduklarını, bu çerçevede TRT ile JTV arasında yarın (Bugün) imzalayacakları anlaşmayla kültürel ilişkilerin daha da güçlenmesini sağlayacaklarını kaydetti. TRT'nin 4 Nisan'da Arapça yayına da başlayacağını bildiren Arınç, bu kanalın birçok Arap ülkesinin yanı sıra Ürdün'den de rahatlıkla izlenebileceğini belirtti. Arınç, ziyaretleri sırasında TRT'nin yeni kanalının açılışına katılması için Kral Abdullah'a iletilmek üzere davetiye vereceğini söyledi. Büyükelçi Köprülü de, Türkiye ile Ürdün arasındaki ilişkilerin mükemmel seviyede olduğunu belirterek, iki ülke arasındaki vizelerin kaldırılmasıyla da bu ilişkilerin yükselen bir seyir izleyeceğine olan inancını dile getirdi. Arınç'ın ziyaretinin de mevcut ilişkileri olumlu yönde geliştireceğine işaret eden Köprülü, ziyaretle, Türkiye'nin Ürdün Büyükelçiliğinin ve buradaki Türk toplumunun daha da güçleneceğini kaydetti. Ürdün'ün Eski Meclis Başkanı Abdulhadi Majali ise Türk siyasi liderlerinin son dönemdeki tavırlarının, Arap halklarına cesaret verdiğini belirterek, Arınç'a, kendilerine verdikleri destek için teşekkürlerini iletti. Türkiye ile Ürdün arasındaki ilişkilerin daha da gelişmesini temenni eden Majali, "Ürdün halkı, dizilerden Türkiye'yi daha iyi tanıyor. Dizi filmler başladığında Ürdün sokaklarında kimseler kalmıyor" dedi. Yemeğe, Arınç'ın eşi Münevver Arınç, AKP Manisa Milletvekili İsmail Bilen, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ile Ürdün'deki Türk iş adamları da katıldı.



ishakyilmaz 03-22-2010 13:57

KÖŞE YAZARLARI



http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG GAZETESİ


İSMAİL KÜÇÜKKAYA

Tanıdığı Erdoğan'ın stratejisini anlattı
"...Numan Kurtulmuş'la görüştüm, "Tanıdığım Recep Tayyip Erdoğan" diyerek söze girdi ve can alıcı gündeme ilişkin analizlerini anlattı. İşte, geçenlerde hükümetin ekonomi politikasını eleştirdiğinde Başbakan Erdoğan'ın "Numan kardeşim" diye hitap edip yanıtladığı Saadet Partisi lideri Numan Kurtulmuş'un bakış açısıyla yeni dönemin yol haritası... Önce, referandum tartışmaları..."Başbakan Erdoğan'ın bugün gündeme getirdiği Anayasa değişikliği reformu aslında onun sistemle uzlaşmasıdır. Pakete bakın, bunu görürsünüz. Ama o ne yapıyor, kavga ederek sistemle uzlaşıyor. Bu da onun tarzı. İlla referandum görünüyor. Bunu ekonomideki kötü gidişin AKP'ye etkilerini azaltmak için yapıyor. Normal koşullarda referandumdan ‘evet' çıkar. Bu Türkiye sosyolojisi ile alakalı. ‘Evet' kelimesi sihirlidir. ‘Bana yaptırmıyorlar' diye sistemi eleştirerek millete başvurursanız o size yetki verir. Ama bir ihtimal daha var, hiç beklemediği bir sonuç çıkabilir. Yüzde 49'da kalırsa AKP biter, Erdoğan'ın bütün planları suya düşer." O halde "Erdoğan bu riski neden üstleniyor, nasıl bir siyasal hesap yapıyor?" İşte Kurtulmuş'un çok ilginç ve tartışma yaratacak değerlendirmesi:
"Asıl mesele Cumhurbaşkanlığı seçimi. Tayyip Bey, Cumhurbaşkanı olmak istiyor. Abdullah Bey de devam etmek niyetinde. Bugün yaşanan beş yıl mı yedi yıl mı kavgası gerçekte Erdoğan mı Gül mü kavgasıdır. Ama unutulmasın; bu AKP'de iç gerilim yaratır; ciddi rekabet yaşanır, ama en son noktada uzlaşırlar. Çünkü ikisi de bir yerde uzlaşma olmazsa beraber tasfiye olacaklarını bilir." Kurtulmuş, AKP'nin yüzde 28-32 sınırına çekildiği inancında. Dışarıdan müdahale olmazsa oylarda daha da düşüş bekliyor. Gerekçesini ekonomide ve işsizlikte görüyor. Bu trendi tersine çevirecek tek ihtimalin 27 Nisan e-muhtırası gibi müdahaleler olacağını söylüyor. İktidar kanadında böyle bir beklenti olduğu kanaatinde. "Bıraksınlar sandıkta millet hesabını görsün. Kapatma davası açılırsa, ya da referandum süreci Anayasa Mahkemesi tarafından durdurulursa fazladan 10 puan kadar oy alırlar. Aynen 367 olayında olduğu gibi, bu onları tekrar diriltir" diye anlatıyor. Elinde raporlar, uzman yorumları, kafasında kendi gözlemleri...Numan Kurtulmuş, hükümeti genellikle can evinden vuran söylemler geliştiriyor. Doğruya "destek" veriyor, yanlışa "dur" diyor. İktidarla aynı dili konuşması da avantajı. Bir iddiası var: "Gerilim politikası bilinçli. AKP'nin stratejisi bu. Gerilim düşse AKP balonu patlar. Benim yaptığımı CHP yapsa AKP yüzde 10'lara kadar geriler. Ama yapmıyorlar, yapamıyorlar. CHP'nin yerine olsam, ‘getirin reform paketini' derim, kendi isteklerimi koydururum, itiraz ettiklerini ayıklatırım referandumda ‘evet' kampanyası açarım. AKP'yi böyle bir muhalefet politikası eritir. Sahte reformcu kimlik ve maskeler böyle düşer." Numan Kurtulmuş, kalıcı ve geniş kapsamlı bir Anayasa değişikliği için yeni bir Meclis, bir anlamda kurucu meclis önerisinde ısrarlı. Başbakan Erdoğan bu fikre karşı çıkmıştı ama Kurtulmuş, sivil bir anayasa için bunun şart olduğunu söylüyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın geçenlerde yaptığı sağduyulu uyarıları sık sık hatırlatıyor. Kurtulmuş; yanından ayrılırken "Biz AKP seçmeninin vicdanına el attık, orayı yakaladık" diyor. Çok düşündürücü bir eleştirisini ise kayıtlara şöyle geçiriyor:"16 aydır genel başkanım, ben de muhafazakarım. Kanal 7'de adımı bile geçirmiyorlar. Oysa Sarıgül sürekli o ekranda. Neden?"Samimiyetinden hiçbir kuşku duyulmayacak Numan Kurtulmuş'un görüşleri böyle. Ne kadar haklı olup olmadığını, tespitlerinde ne kadar doğruyu yakaladığını içine girdiğimiz zorlu süreç gösterecek."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG GAZETESİ


TARHAN ERDEM

HSYK'da ne değişecek?
"Ak Parti'nin Anayasa değişiklik önerileri bugün siyasal partilere sunulacak ve açıklanacak. Geçen hafta ortalarında öneri metninin cuma günü muhalefete verileceği açıklanmıştı, hazırlıklar dün de sürdü, partilerle buluşma bugüne kaldı. Meclis'teki muhalefet partileri teklifi görmeden, karşı olduklarını belirttiler. Yüksek yargı başkanları da onlardan geri kalmadı. Öneriler arasında en çok eleştirilen ve önerinin tümüne karşı çıkılma nedeni olarak gösterilen, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)'nun kuruluşunu ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 159'uncu maddesiyle ilgili değişikliktir. Bu madde ile, HSYK'nın üye sayısı, üyelerin kaçının hangi kurumlarca aday gösterileceği, seçileceği ve görev süreleri, Kurul başkanının kim olacağı, Kurul'un yetkileri ve dokunulmazlığı anlatılmaktadır. HSYK Başkan vekili Kadir Özbek, "Birinci hedefin HSYK olduğu da görüldü, o da belli" diyerek, duruma hâkim bir yargıç olduğunu gösterdi. Yargıtay ve Danıştay başkanları da bilinen görüşlerini özetlediler. Baykal karşı çıkışını açıklayan konuşmasının önemli kesimini HSYK'ya ayırdı. "HSYK'ya yönelik bu düzenleme iktidarın yargı bağımsızlığına yönelik bir ilk müdahalesi olarak önümüze geliyor" diyerek, duraksamadan Anayasa'daki mevcut hükmün, getirilmeye çalışılan maddeden daha iyi olduğunu göstermeye çalışıyordu. Bu sözleri değerlendirebilmek için, Cumhuriyet'in Anayasalarında yargıçlarla ilgili hüküm ve Kurullara bakalım: 1924 Anayasasında yargıçlar hakkında genel hüküm şudur: ‘Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri kanunla gösterilir', ‘yargıçlar, kanunda gösterilen usuller ve haller dışında görevlerinden çıkarılamazlar'.1961 Anayasası esas itibarıyla CHP'nin 1950'den sonra geliştirdiği programının, özellikle ‘İlk Hedefler Beyannamesinin' bir ürünüdür. Hâkimler Yüksek Kurulu 27 Mayıs sonrasında kabul edilen Anayasanın 143'üncü maddesiyle kurulmuş ve 1971'e kadar yürürlükte kalmıştır. Üye sayısı 18 olan Kurul'un 6'şar üyesi, Yargıtay ve birinci dereceye ayrılmış hâkimlerce kendi aralarından, 6 üye de TBMM tarafından ‘yüksek mahkemelerde hâkimlik etmiş veya bunlara üye olma şartlarını kazanmış kimseler arasından' seçilmişlerdir. 1971'de bu madde değiştirilerek Kurul, Yargıtay'ın seçtiği 11 üye ile oluşturulmuştur. Adalet bakanı ‘gerekli gördüğünde' Kurul'a başkanlık edecektir.
Aşağıdaki tabloda, üç anayasaya göre Kurulların kuruluşu özetlenmiştir. 1961 Anayasası'nın tanımladığı kurulun, askerlerin ‘direktifiyle' yapılmış iki Anayasa'da tanımlanan HSYK'dan daha demokratik olduğu çok açıktır. Bugün getirilecek öneriyi gördükten sonra yüksek yargı başkanlarımızın ve muhalefet liderlerimizin sadece sözlerini değil, kişiliklerini de değerlendirebileceğiz."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG GAZETESİ


AZİZ ÜSTEL

Toskay'dan saçılım: Seçime gitmezsen darbeyle gidersin!
"...Toskay diyor ki, işler kötü giderse, muhalefet erken seçim ister. Türkiye'yi yönetemiyorsun,sen git ben daha iyisini yapacağım. Eğer sen seçim isteyene vatan haini dersen o zaman seni darbeyle değiştirirler! Her şeyden önce MHP daha önce de iktidar oldu bu ülkede. En son, 2001 bunalımının raylarını döşeyen üçlü koalisyonun ortağıydı. Evlerden, ülkeden uzak, darbe yapılacaksa ülke batıyor diye, o zaman yapılmalıydı değil mi sizin mantığınıza göre! Sonra, siz ülkeyi yönetemediğiniz için erken seçime gittiniz ve herkes boyunun ölçüsünü aldı. Elinizi vicdanınıza koyun. Sizin üçlü koalisyonun ortağı olduğunuz dönemde mi Türkiye daha iyi durumdaydı bu gün mü? Eksiği gediği, yanlışı yok mu bu günkü iktidarın? Elbette var. Ama sizinkilerin yanında konuşulmaz bile. Sonra, Türkiye'nin bu günkü dış politikasını eleştiriyorsunuz. Sayın Toskay, bugün Türkiye'nin izlediği bir dış politika var hiç olmazsa! Bugün Türkiye yalnız kendi coğrafyasında değil, dünyada saygınlığı gitgide artan bir ülke konumunda. Bölgede, Kafkaslarda,Doğu Avrupa'da yıllarca at oynatanlar, Ankara'yla konuşmadan atın terkisine bile atlayamıyor şimdi."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG GAZETESİ


TÜLİN DALOĞLU

Soru?
"...Washington'da da Çandar gibi AKP iktidarını destekleyen bildik isimler böylesi bir sorgulama ve hatta saf değiştirme havasındalar. Bu isimlerden biri geçen hafta katıldığım kapalı bir toplantıda "Türkiye'nin, bugün, Erdoğan hükümetinin başa geldiği 2002 yılından bu yana, iç veya dış politikada daha iyi bir konumda olduğunu söyleyemem" dedi. Aynı kişi, daha birkaç ay önce yapılan bir başka kapalı toplantıda ise muhalefetin AKP'ye başörtüsü meselesi yüzünden adeta zulüm ettiğinden ve her iktidar partisinin hakkı olduğu şekilde ülkeyi yönetmesine izin vermediğinden şikâyet ediyordu. Hatta, bu Türkiye uzmanı, demokratik açılım sürecinin de muhalefet yüzünden başarısızlığa uğradığını ve medyanın da baskı altında olmaksızın özgür olduğunu savunuyordu. Her ne olduysa, Amerikan başkentindeki bu etkin AKP sözcüleri, şimdilerde AKP'nin sekiz yılı bulan iktidarı boyunca vaat ettiği sözleri yerine getiremeyen bir hükümet olduğu temasını işliyorlar. Belki yılların biriktirdiği çıkar bağlarını silip atmamak için bu isimler henüz Çandar kadar özgürce laflarını söyleyemiyorlar. Belki de Washington kulislerinde kapalı kapılar ardında yapılan toplantılarda gizemli kalarak Obama yönetiminin politikalarına şekil verdiklerinin mesajını da iletmek istiyorlar. Haklılık payları da var... Özetle, AKP'nin, Washington'la, ballı-börekli olduğu suni dönemin - son demlerini yaşıyoruz..."

NİHAT ALİ ÖZCAN
Taş atmaca oyunu
"Çocuklar; merak, maceraperestilik ve kendini ispatlama arzusundan faydalanılarak önce sokak gösterilerine çekiliyor. Ardından da örgütün ihtiyaç duyduğu dağ kadrolarını besliyor. TEPAV'ın 461 deneklik dağ kadrosu üzerinde yaptığı bir araştırmaya göre; örgüte gidenlerin yaş ortalaması erkeklerde 19.15, kadınlarda ise 17.2'dir. Katılanların, % 4'ü 15 yaşında, % 8'i 16 yaşında, %15'i 17 yaşında, % 12'si 18 yaşında. Sonuçta, katılımların % 41 'i, 18 yaş ve altındadır. Çocukların bir kısmı aileleri tarafından özendirilmiş olsa da; örgüte katılım kararı için çok erken yaşta propagandaya maruz kaldıkları bir gerçektir. En etkili mecra "taş atmaca" oynanılan arkadaş çevresi, sokak, meşhur ağabeyler ve medyadır. Sokaktaki propagandanın zararları engellenemezken; cezaevinde bunun daha da zor olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Sonuç olarak, sorun düşündüğümüzden daha karmaşıktır. Yasal düzenlemeler PKK'nın sokak hâkimiyetinin ve çocuklar üzerindeki tahakkümünün artmasına neden olabilir. Fikrimce, "taş atmaca" oyununun bir müeyyidesi olmalı. Ancak hapis cezası yerine, ailelerin sorumluluğuna da vurgu yapan, sosyal sorumluk projelerine zorunlu katılım sağlanmalıdır. Üstelik bu, daha büyük bir stratejik vizyonun parçası olmalıdır. Siyasi irade, hukuki düzenleme, eğitimli kadrolar, bütçe ve denetim mekanizmalarını birlikte ele almalıdır. Aksi halde; sokaktan toplayamadığımız çocuklar, gün gelir dağda karşımıza çıkar."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG GAZETESİ


TURAN ALKAN

Yargıya ne gerek var üstâd?
"...Olabilir veya olmayabilir; iddiaların tamamı iftira veya hakikat de olabilir fakat olmayacak şey, Org. Başbuğ'un bu safhada gazeteciyi karşısına alıp, "şurası eğri, burası büğrü" diye aleni yorum ve kritiklerde bulunmasıdır. Mahkemeye ne gerek var o zaman üstâd? İddianameler doğrudan Genelkurmay'a gider; Karargâh incelemeyi yapar, meseleyi bitirir. Pratikliği bakımından bu o kadar câzip bir şablon ki, askerî yargıyı bile gereksiz kılıyor; nitekim Genelkurmay Başkanı, muvazzaf subaylara yönelik suçlamaları birer birer ele alarak haklarında kritik yapıyor, "Tesadüf" diyor, "Çirkin" diyor, "Komutan müneccim miydi?" diyor, "Bize göre bu olayda suç unsuru yok" diyor ve sonunda da her nedense, "Artık davayla ilgili fazla bir şey söylemek istemiyorum" diyor. Fazlası kaldı mı; "Ol kıssadan dahi söylenmedik neler kaldı" üstâd, ne eksik kaldı? Bu mülakatta sorulanlar ve söylenenler, bana ordunun kendini açıkça "hukukun üstünde" bir şey gibi gördüğünü hissettirdi; hukukun dışında değil ama üstünde, çok üstünde. "Kozmik odayı açmayabilirdik ama açtık" cümlesinin anlamı o zaman daha belirginleşiyor; en dikkate değer olanı da şu: "Biz burada bulunan evraklarda herhangi bir suç unsurunun olduğu kanaatinde değiliz." Sâkin zihinle düşünüldüğünde bu, çok garip bir durum: Ordu, genel bütçeden finanse ediliyor; mensupları milletin içinden çıkıyor fakat kurum, kimliği ile devletten de milletten de ayrı bir şeymiş gibi davranıyor. Kendi için ve kendi nâmına var olan, kendine hayran bir kurum. Para piyasaları ve Hazine dengeleri hariç, hemen her konuda fikir ve yorum üretip hayata geçirebiliyor. Sıkıldım, vallahi sıkıldım ve artık şuna eminim: Ben şahsen, bizzat, kendim olaraktan, ordunun itibarı konusunda bunlardan daha fazla samimi ve hassasım. Anlayın gerisini..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG GAZETESİ


HASAN KARAKAYA

Erdoğan mı "gelin" dedi?
En başta dedik ya; "Kriz üretme" konusunda üzerimize yok!.. Hemen her olaydan, mutlaka bir "kriz" çıkarıyoruz... Başbakan Erdoğan ne yapsın şimdi; Bir yandan "Tekel işçileri"nden dolayı eleştiriliyor, bir yandan "kaçak işçiler"den dolayı!.. "İşsizler" ve "emekliler" de cabası!.. Bu ülkede bir "istihdam" sorunu varken, Başbakan'ın; "önce kendi vatandaşımıza iş bulmak" gibi bir sorumluluğu varken, kalkıp da "kaçak işçiler"e göz yummak gibi bir mecburiyeti mi var?.. Bu tavrın "ırkçılık" neresinde?.. "İttihatçılık" neresinde?.. "İnsanların hayatıyla oynamak" neresinde?.. Öyle ya; Bu "kaçak"lara "Gelin" diyen Erdoğan değil ki; "Gidin" deme ihtimalini gündeme getirdiği için "İttihatçı zulüm"le suçlansın!.. Bunun, "etnik ayrımcılık" neresinde?.. "Etnik ayrımcılık" gibi bir düşünceye sahip olan bir insan, hiç "Ermeni açılımı" başlatır, hiç "Erivan İstanbul uçak seferleri"ne start verir miydi?.. Erdoğan'a saldıranların; köşelerinden savurdukları "fikir" değil, "kir"dir!.. Çünkü çoğu "artniyetli"dir!.. Bu millet, "derin devlet"in piyonları tarafından öldürülen Hrant Dink'e sahip çıkmak için; "Biz hepimiz Ermeniyiz" şeklinde pankart açıp yürüyenleri anlayışla karşılamıştır ama "Kaçak Ermeniler" sözünden dolayı Erdoğan'a "yargısız infaz" uygulamaya kalkanlara hoşgörüyle bakmaz ve hatta; "Biraz da bu ülkenin vatandaşlarını düşünün" der!.. Derse de, hiç haksız sayılmaz!.."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG GAZETESİ


MEHMET TEZKAN

Referandum sınavı..
"...AKP iktidarı değişiklik paketine son şeklini verdi.. Bugün resmen görücüye çıkacak.. Anayasada nasıl bir değişiklik istediklerini resmen göreceğiz..Bir başka şey daha göreceğiz.. AKP'nin referandum denen mekanizmaya nasıl baktığı ortaya çıkacak..Referanduma demokratik bir platform olarak mı bakıyorlar, yoksa hedefe ulaşmak için aracı kurum olarak mı görüyorlar..Belli olacak..Anayasa maddelerini tek tek oylatırlarsa gerçekten ‘millet'e sormuş olacaklar.. Külliyen oylatırlarsa ‘millet'e sormuş gibi yapacaklar..Tümünü önümüze koyarlarsa 1982'de askeri yönetimin yaptığı ‘sözde anayasa referandumu'ndan farkı kalmaz..
82'nin başka bir versiyonu olur..Küçük çaplısı..1982'deki havuç, demokrasiye dönme vaadiydi.. Anayasaya ‘evet' çıktığı için siyaset kanalı açıldı.. ‘Hayır' çıksa ne olacağı meçhuldü!..Bugün durum farklı..Sivil otorite anayasa değişikliği için referanduma gitmek istiyor..O zaman.. 1982 mantığı ile olmamalı..Hayır çıksa da..Evet çıksa da rejim açısından tehlikeli bir durum yok..Bırakın, kim ne düşünüyorsa özgürce oy versin.. İpotek olmasın, ‘havuç' mantığı işlemesin..Madem halk en iyisini bilir diyorsunuz..(Ben anayasa gibi temel metinlerin referanduma götürülmesine karşıyım.. Bilimsel çalışma gerektirir, halkı aşar, halk doğrusunu bulamaz, bilemez..)Gerçekten sorun o zaman.."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/TERCÜMAN.JPG GAZETESİ


AYDIN MENDERES

Anayasa değişikliği
"... Şimdiye kadar bu konuda çıkan haberlerin zaman içinde gösterdikleri değişikliğe bakacak olursak hükümet böyle bir değişiklikte muhalefete sivri gelebilecek hususları değişiklik kapsamı dışında tutmuştur. Bunun böyle olması değişiklikteki samimiyetini göstermesi bakımından hükümet açısından önemlidir. Ama bunun muhalefetin uzlaşmasına sebep olma ihtimali yok gibidir. Bunun sebebi ise CHP'nin değişiklik paketinin tümüne karşı başından beri takındığı olumsuz tavırdır. Belki AK Parti Anayasa değişikliği girişiminden daha önce CHP ile arasındaki gerilimi azaltmaya çalışması bu hususta daha faydalı olabilirdi. Mamafih kamuoyu çıksın veya çıkmasın iktidardan bir Anayasa değişikliği girişimi bekliyordu. En azından AK Parti bu isteği böylece değerlendirmiş olacaktır. AK Parti hükümeti CHP'nin ağzına bir parmak bal çalmak için 1982 Anayasası'nın geçici 15. maddesini de bu değişiklik paketine eklemiştir. Kabul edilirse 12 Eylül'cülere hesap sormanın yolu açılacaktır. Bunun yanı sıra bütün darbelerin anası olmuş ve milletimizin sinesinde hala şifa bulmayan büyük acılara yol açmış 27 Mayıs'tan hesap sormak için herhangi bir Anayasal engel bulunmamaktadır. Bu iktidar açısından bir bakıma daha da dikkat edilmesi gereken husus 28 Şubat'tır. AK Parti'ye göre 28 Şubat Anayasa dışı bir askeri müdahaledir. Türkiye'nin çok büyük bir kısmı da bunu böyle kabul etmektedir. AKP 12 Eylül'ü hesap sorulabilir bir hale getirirken eğer 28 Şubat'tan hesap sormak adına hiçbir şey yapmazsa ileride çok zor durumda kalabilecektir. CHP yerine golü kendi kalesine atacaktır. Böyle bir durumda AK Parti dahil 28 Şubat bir askeri müdahaleydi diyenler değil, "12 Eylül'de her şey Anayasa'ya uygundu" diyen 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel haklı çıkmış olacaktır. Benim AK Parti iktidarından yapılmış hiçbir askeri müdahaleden hesap sorması gibi bir talebim ve beklentim yoktur. Ama böyle bir konuya değinecekse bunu bütün askeri müdahalelere teşmil etmesi kendisinin tutarlılığının bir gereğidir. Amacım iktidarı eleştirmek değil, bir yanlıştan sakındırmaya çalışmaktır."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG GAZETESİ


AHMET HAKAN

Bunu da sevdim
"İster "Reklamını yapıyor" denilsin.İster "Ne çıkar bundan" denilsin.İster "Ünlülerin ününden yararlanıyor" denilsin.İster "Davete gitmeyenler" öne çıkarılsın.İster "Hazırlanmış bir metni okudu" denilsin.Ben Başbakan Erdoğan'ın sinemacılarla buluşmasını çok sevdim.Ne güzel yahu!Şener Şen de orada, Necati Şaşmaz da...Metin Akpınar da orada, Hasan Kaçan da...Mustafa Altıoklar da orada, Mesut Uçakan da...Ediz Hun da orada, Kenan İmirzalıoğlu da...Hülya Avşar da orada, Gülse Birsel de...Cem Yılmaz da orada, Ata Demirer de...Ayrımcılık yok...Kayırmacılık yok...Seçicilik yok...Vallahi şahane... Vallahi süper...Üstelik Başbakan Erdoğan'ın yaptığı konuşma da muhteşemdi yani.Yazlık sinemaların artık unutulan ruhundan girip, "İki Dil Bir Bavul" filminin mesajından çıkan dört başı mamur bir konuşma yaptı Erdoğan.Arada ise Yılmaz Güney'e kocaman bir paragraf ayırdı.Lütfen fark edelim:Bir Başbakan, Paris sürgününde ölen Yılmaz Güney'in adını ilk kez andı.Bu bile "muhteşem" kelimesinin içini doldurmaya yeter de artar bile.Bu arada bir hakkı da teslim edelim:Çoktandır partinin medyayla ilişkilerini hava basmadan, ortalığı karıştırmadan, kendini öne çıkarmadan, yani tam kıvamında yürüten AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'i kutlamak gerek.Çünkü bu buluşmanın mimarı o..."

FATİH ÇEKİRGE
Siper kazan değil, sivil cesaret
"İŞTE yine aynı kavrama geldim. Aylar önce yazdığım gibi: "Türkiye'de artık cephede siper kazan bir cesarete değil, sivil cesarete ihtiyaç var." Nasıl Türkiye'nin sivilleşmesi isteniyorsa, Kürt eksenli siyasetin de sivilleşmesi gerekiyor. Yani silahlı güçlerin etkisinden arındırılması...Ama olmuyor işte. ABD'nin bastırmasına, Türkiye'nin hazırlığına rağmen olmuyor. Hükümet bu konuda iyi niyetli adımlar attı. Ama yine tıkandı işte...Abdullah Öcalan'ın son mesajları bir "alarm" olarak algılanabilir. "Ben artık bu şartlarda liderlik yapamıyorum" diyor. Nevruz sonrasına yönelik eylemlerin sinyalini veriyor. Meclis'ten sine-i millete dönme kararı alan DTP milletvekillerine "Meclis'e gidin" talimatı veren Öcalan şimdi değişiyor.. Öcalan'ın kendisi üzerinden yürüttüğü, "sivilleşme pazarlığı" cevap bulmuyor. İşte bu yüzden şimdi "Ben artık yokum. Bundan sonra olacaklardan sorumlu değilim" anlamına gelecek bir mesaj gönderiyor...Tehlikeli bir mesajdır bu. Eğer o sivil cesareti TBMM'deki BDT milletvekilleri gösteremezse -ki zor görünüyor- Türkiye seçime doğru tehlikeli bir şiddet çizgisine sürüklenebilir...İşte bu yüzden "Siper kazan bir cesarete değil, şimdi sivil cesarete ihtiyaç var" diyorum. Ve bir seçim atmosferinde hükümet o cesareti kolay gösteremeyecektir artık. Yoksa şehitler üzerinden yapılan siyaset ve hamaset, anaların gözyaşlarında boğulmaktan başka bir işe yaramıyor."
http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG GAZETESİ


NABİ YAĞCI

Günahlar ve sevaplar
"...Başbakan Erdoğan'ın Türkiye'de kaçak olarak çalışan yüzbin Ermeni'nin gerekirse sınırdışı edilebileceği yönünde yaptığı talihsiz konuşmayı dinlerken bir yandan da bunları düşündüm. MHP ve CHP'lilerin pek memnun kalmış olduğu her iki partiden temsilcilerin beyanlarından anlaşılan bu beyanatın, takdir edersiniz ki, nasıl bir akrabalık ilişkisini ortaya çıkardığını görmek pek de iç açıcı olmuyor. Devlet adına konuşmayan, saf bir vicdan sahibi bir Erdoğan, en saf İslami referanslarına sahip bir Erdoğan 'birilerinin günahının cezasını alakasız bir başkasına çektirme'yi bir fikir olarak bile olsa, aklının ucundan geçirir miydi acaba? "Ne yazık ki İslami çevrelerin içinde 1915 olaylarına yaklaşımda girişilen savunma söylemi yine hiçbir İslami değerle telafi edilemeyecek bir 'masum atalar' mitosu üretmeye çok kolay savrulabiliyor. Bir masumiyet atfedilen 'atalar'a dair bütün mitosun varıp dayanıp korumaya aldığı, hatta temizleyip yıkadığı aslında İttihat ve Terakki zihniyetinin bütün günahları oluyor. Yaptıkları hiçbir işte İslam'ın hiçbir değerini umursamayan İttihat ve Terakkiciler böylece mütedeyyin kesim tarafından dinî-psikolojik bir koruma ile aklanmış oluyorlar. "Halbuki bırakınız İttihatçıları, 'bizim atalar'ın, herkes kadar, hatadan masum olmadığını düşünmek Kuran'ın özüne çok daha uygundur. Herkes hata yapabilir. Atalarımız dediklerimiz de yapmış olabilir. Ancak onlara takılıp kalmamak da bir pozitif değer olarak mutlaka telkin edilir. Geçmiştekilerin günahları kendilerine aittir, siz kendi yaptıklarınıza bakınız. "Ermeni tasarısının başbakanın ve hükümetin şimdiye kadar geliştirdiği çizginin en çetin imtihanını oluşturduğu bu saatten sonra söylenebilir. Başbakanın kaçak Ermenileri sınırdışı etmekle ilgili düşüncesi telaffuz edildiği anda 1915 yılına ait Ermeni milliyetçilerinin işlemeye çalıştığı 'tenkil-tehcir' algısını bir tür canlandırmış oldu. Bugün bunu yapabileceğini düşünmek ile geçmişte neler yapılmış olabileceğini birbirine pekiştirici bir argümanla bağlamak hiç de zor değil. "CHP veya MHP'lilere kendini alkışlatacak bir siyasetin iğvasına kapılmak başbakanı ve hükümeti bekleyen en önemli risk alanlarından biridir. Oysa o alkışlarda vicdanın ve sağduyunun zerre kadar yeri yoktur. O alkışların dolduruşunda AK Parti'ye hayır getirecek bir şey de yoktur." Bu güzel yazının altına ben de imzamı atarım doğrusu. Günahlar olmasa sevaplar da olmazdı değil mi?"

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG GAZETESİ


NAZLI ILICAK

MHP ne yapacak?
"Bu hafta Anayasa haftası olacak. AK Parti, değişiklik teklifi üzerinde muhalefetle görüşecek. En azından CHP'nin vereceği cevap şimdiden belli. Bakalım MHP ne yapacak? Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) kararlarının yargı denetimine açılması, askeri mahkemelerin alanının daraltılması, partilerin kapatılmasının zorlaştırılması, HSYK'nın imtiyazlı yapısının değiştirilmesi, ilk bakışta MHP'ye ters gelen düzenlemeler değil.HSYK'nın bugünkü halinin kast sistemini andırdığı, sadece Yüksek Yargı'dan (Danıştay ve Yargıtay'dan) üye seçildiği, adayları da yalnız, Yargıtay ve Danıştay'ın gösterdiği biliniyor. Üstelik Kurul'un 5 üyesinin, (ikisi-üçü aralarında anlaşırlarsa,) hükûmet kanadıyla pazarlığa oturup karşılıklı taviz ve uzlaşmalarla hâkim ve savcıları atayabileceğinin de herkes farkında. Yeni düzenlemeyle, bir yandan Kurul genişletiliyor, Yüksek Yargı'nın yanı sıra, bütün hâkim ve savcıların da üye seçmesine imkân veriliyor. Bir yandan da, sadece Yargıtay ve Danıştay'da görev yapanlar değil, birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcıların tümü Kurul'a üye olabilecek. MHP, imtiyazlı bir yapının kırılması ya da askeri mahkemelerin görev sahasının daraltılmasına, ilke olarak karşı çıkmayacaktır. YAŞ kararıyla keyfi şekilde insanların emekliye sevk edilmesinin önlenmesi de MHP'nin savunduğu meseleler arasında yer alıyor.MHP, içerik açısından değil de, ancak siyaseten değişikliğe karşı tavır koyabilir. Ama uzlaşmaya da yanaşabilir. CHP'den ziyade MHP'nin ne yapacağını merak ediyorum."

ÖMER TAŞPINAR
Ermeni lobisi çok memnun
"...Şu aşamada artık hem Ankara'nın hem de Washington'un soğukkanlı davranması gerekiyor. Türkiye kanımca ABD ile tansiyonu düşürme yönünde bir adım atmalı. Ankara, nisan ortasında yapılması planlanan Washington'daki nükleer zirveye, ya Başbakan, ya da Dışişleri Bakanı seviyesinde katılmalı. Aksi takdirde ABD ile bütün ilişkilerin Ermeni meselesine endekslendiği yönünde bir izlenim ortaya çıkacak. Zaten Büyükelçi başkente çekilerek yeterince sert bir tepki verildi. Artık gerilimi daha da fazla artırmanın hiçbir anlamı yok. Zira Türkiye ve ABD'nin dış politika gündeminde İran gibi son derece önemli bir konu var. Türkiye bir an evvel tekrar bölgesel bir güç gibi davranmaya başlayarak Washington ile ilişkilerde ölçek düşürmek yerine ölçek yükseltmelidir.Bu arada tabii ki Ermenistan ile normalizasyon konusunda da yaratıcı formüller üzerine kafa yorulmalı. Ortada sınır açma ve diplomatik ilişki yönünde iki protokol olduğuna göre burada bir manevra alanı bulunabilir. Mesela, Ankara Karabağ'da çözüm adına geçici olarak Ermenistan ile sınırı açma kararı alabilir. Ankara böylece protokollerden bağımsız olarak bir iyi niyet adımı atabilir ve karşılığında Erivan'dan da bir iyi niyet jesti beklediğini açıklayabilir... AK Parti dış politikada popülist eğilimler yerine cesaret ve vizyon göstermeli. Başbakan, Kıbrıs ve Annan Planı döneminde yaptığı gibi bugün de hep "bir adım önde" olma stratejisine geri dönerek 2011 seçimlerine reformcu kimliğiyle hazırlanmalı. Aksi takdirde AK Parti yükselmesine farkında olmadan katkıda bulunduğu ulusalcı ve milliyetçi dalganın altında kalacaktır."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/TÜRKİYE.JPG GAZETESİ


RAHİM ER

Darbecileri yargılamak
"Anayasa değişiklik paketi hayat bulduğunda bundan Türkiye kârlı çıkacaktır. O düzenlemeler, AK Parti tüzüğünde değil Türkiye Cumhuriyeti anayasasında yapılmakta. Muhalefet partilerinin olayı iktidar partisine mal ederek buna göre yorumlamaları yanlıştır. Değişiklik için geç kalındı itirazı doğru. İyi ama geç kalındı diye vaz mı geçilmeli? Kör-topal bir anayasa ile yola devam etmek daha mı iyi? Ayrıca bir anaysa geciktiyse bunun tek mes'ulü AK Parti mi? O konuda AK Parti ne kadar sorumluysa diğer partiler de o kadar sorumlu... AK Parti, gündeme sadece bir teklif paketi getirmedi. Bir de bahsettikleri sürprizle karşılaştık.
12 Eylül darbecilerine mahkeme yolunu açacak geçici 15.Madde de Anayasadan çıkıyor, öncekiler değişiklik/ mezkûr madde ise çıkarma/ ihraç. MHP süreye dair itiraz etmekte. CHP paketin tamamını karşı 15. Madde içinse hemen, şimdi, derhal gibi mübalağalı kelimeler kullanıyor. Bu ne demektir? Bu millet 12 Eylül Anayasasından başka düsturla yönetilmeye layık değildir demek. O itirazda hiçbir samimi taraf göremiyoruz. Geçici madde için böyle konuşması ise güya sol tabana mesaj vermek için. 12 Eylülde darbe yaptıktan sonra dünyanın en zengin generali konumuna yükselen paşalar batının büyük dergilerinde kapaktan ifşa edilirken siz sustunuz. Onları yazdı diye ölüme gönderilen Yalçın özer için kimse kılını kıpırdatmadı. Olmaz öyle şey. Tuluat kumpanyasında değiliz. 15. maddeyi getir diğerleri sana kalsın! Halbuki bütün darbeciler yargılanmalı. Tâ Abdülhamid'i devirenlere kadar bütün silahlı zorbalar tarih divanına çekilmeli. En yakında 28 Şubat 12 Eylül ve 27 Mayıs var. 12 Eylül için galiba yol açılıyor. 28 Şubatçılar Ergenekon davasıyla dolaylı da olsa, kısmen de olsa mahkeme önündeler. Ama 27 Mayıs için CHP asla destek olmaz. O gün İsmet İnönü, hırçın ve kışkırtıcı muhalefetiyle asli manevi faildir. MHP'nin destek olması ise bir tarih talihsizliğinden dolayı zordur. Darbecilerin yargılanması, tarihin temizlenmesidir. Temiz bir tarihle yarınlara ışık tutulabilir. Paslı ayna gösteremez."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG GAZETESİ


ADEM YAVUZ ARSLAN

Ankara'da taktik savaşları
"...Peki hükümet muhalefetten destek bulabilecek mi? Bu konuda kulislere düşenlere bakılırsa ne MHP ne de CHP'den destek yok. Fakat muhalefet açısından bir açmaz da var. Çünkü talep ettikleri düzenlemeler paketin içinde. Bu durumda siyaseten çıkış yolu olarak Cumhurbaşkanı'nı sahaya çekiyorlar. Şöyle ki; TBMM kulislerinde bir süredir konuşulan bir 'yamalı bohça' senaryosu var. Muhalefet, paketteki bazı düzenlemelere oy vererek 367'nin üzerinde oy almasını sağlayacak. Böylece HSYK ve Anayasa Mahkemesi'nin yapısını düzenleyen 'bomba' hükümetin elinde kalacak. Fakat hükümet kanadı da buna çare olarak 'Paketin tümü oylanır' gibi bir düzenleme öne sürdü. CHP bu aşamada Cumhurbaşkanı Gül'ü oyuna dahil eden bir taktik geliştirdi. Gül'den 'paket tertibine' dahil olmamasını istedi. Bu 'tertip' ifadesi daha çok Perinçek'in jargonu ama Baykal önerisinde ısrarlı. Hatta hukuki mütalaa bile geliştirdi. Fakat AK Parti kurmayları da önceki referandumları hatırlatarak Baykal'ın önerisini boşa çıkartmayı planlıyor. Açıkçası, Ankara tam anlamıyla taktik savaşlarına sahne oluyor. Hükümet şu anda 24 madde olması beklenen paketi en garantili şekilde geçirebilmek için strateji geliştirirken muhalefet de hükümetin referandum sandığında kalması için yeni taktikler geliştiriyor. Bu arada perde arkasındaki teorisyenlerin ürettiği ilginç mühendislik hesapları da Ankara kulislerinde dolaşıyor. Ama şunu ifade etmek mümkün; Türkiye'nin o mühendislik hesaplarını kaldıracak hali yok."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG GAZETESİ


AYDIN AYAYDIN

Anayasa değişikliği ve HSYK'nın yapısı
"...HSYK'nın yapısını değiştirmek bu kadar acil idiyse, iktidar partisi neden bugüne kadar durdu da değişikliği tam seçim dönemine girildiğinde gündeme getirdi. Ayrıca, amaç HSYK'nın yapısını değiştirmekse, gerçekte öyle bir yapıya kavuşmalı ki HSYK'da sadece hâkimler ve savcılar bulunmalı. Taslağa bakıyoruz, hâkim ve savcılık mesleği dışında kimler varsa bu kurulda yer alacak. Yargıtay ve Danıştay'dan üye atanacaksa tamam. Kürsüdeki hâkim ve savcılar olacaksa (ki bunun da birçok sakıncası var) onlar da olsun. Ya bunların dışındaki mesleklerden niye üye seçilecek? Bilen yok.Deniliyor ki TBMM de HSYK'ya üye seçsin. HSYK'ya üye olmak için milletvekili veya liderlerin kapısında kul köle olan bir hâkim ve savcılık mesleği mi hedefleniyor? Bunun hiçbir haklı yanı yok.Cumhurbaşkanı kontenjanı olacak. 3 veya 4 üye idareci ve valilerden atanacakmış. Neden? Açıklama yok. Ben öyle istiyorum, olacak demeye ne kadar hakkınız var.Ayrıca adından anlaşılacağı gibi HSYK özerk bir kurul olacaksa Cumhurbaşkanı'na üye kontenjanı ayrılması da yanlış. Cumhurbaşkanlığı makamında hep iktidara yakın bir kişi olmayacağına göre, ilerde bu konuda en fazla eleştiri, bu değişikliği yapmaya çalışan AK Parti'den gelecek. Şimdiden söyleyeyim.Barolar Birliği'nden de HSYK'ya üye atanacakmış. Neden? Barolar Birliği avukatlardan oluşuyor. Avukatlar da hâkim ve savcılarla iç içe olduğu için Barolar Birliği de HSYK'ya üye versin. Allah aşkına bunun neresi doğru?! Avukatlarla mahkemeler iç içe olduğuna göre, Barolar Birliği'nin yönetimine de savcı ve hâkim seçilsin diyen var mı? O zaman Barolar Birliği neden HSYK'ya üye atayacak?.. Bugün HSYK'nın yapısından şikâyet edenler, korkarım ki yarın değiştirilmiş halinden çok daha fazla şikayetçi olacak.Eğer zorunluysa, HSYK'nın yapısının böyle tepkisel bir saikle değil, önümüzdeki seçimlerden sonra oluşacak Meclis'te, üzerinde daha fazla düşünülerek ve çalışılarak değiştirilmesinde büyük yarar vardır."


DIŞ BASIN ÖZETLERİ

AZERBAYCAN:
ESKPRESS:
AHMET DAVUTOĞLU, AZERBAYCAN, TÜRKİYE VE ERMENİSTAN ARASINDA GÖRÜŞME YAPILMASINI TEKLİF EDİYOR
20.03.2010
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Azerbaycan, Türkiye ve Ermenistan arasında görüşme yapılması teklifini tekrar gündeme getirdi. Bulgaristan'ı ziyareti sırasında gazetecilere yaptığı açıklamada Davutoğlu şunları söyledi: "Bosna Hersek ile Sırbistan, binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan savaştan sonra ilişkilerini düzeltebildiyse, demek ki Azerbaycan ile Ermenistan arasında da barış sağlama imkânları tükenmedi. Sırplarla çatışmalarımız 1300'lü yıllara dayanıyor. Ermenilerle sorunlarımız ise bir asırlık. Sırplarla birlikte yaşama tecrübemiz de yok. Oysa Ermenilerle birlikte yaşadık. Sırplarla ilişkilerimizin doğasını bir yıl içinde değiştirebildiysek, demek ki Ermenilerle de bunu yapabiliriz." Davutoğlu Ermenistan'ın Türkiye'yi, Dağlık Karabağ ihtilafının çözüm süreci dışında bırakmaya çalıştığını hatırlatarak şunları söyledi: "Erivan bize, Azerbaycan'dan yana olduğumuzu ve bu nedenle ihtilafın çözümünde arabuluculuk yapamayacağımızı söylüyor. Bosna Hersek ile Sırbistan'ı barıştırabildiysek, aynı şeyi Azerbaycan ile Ermenistan için de yapmamız mümkün." Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Elhan Poluhov, Azerbaycan'ın, Dağlık Karabağ ihtilafının adil bir şekilde, uluslararası hukuk normları ve toprak bütünlüğü çerçevesinde çözülmesine yönelik bütün teklifleri ve atılan adımları desteklediğini kaydetti.

ÜÇ NOKTA:
MİLLETVEKİLİ AYNUR KULİYEVA: TÜRKİYE, ARABULUCULUK YAPARAK AZERBAYCAN'IN DEĞİL, ADALETİN YANINDA OLACAK
20.03.2010, Hüseyin
Türkiye'nin, Dağlık Karabağ ihtilafı konusunda arabuluculuk yapmasının, ihtilafın adil bir şekilde çözümü için en doğru yol olduğunu bildiren Milletvekili Aynur Kuliyeva şunları söyledi: "Azerbaycan'da gerek milletvekilleri, gerek halkın diğer temsilcileri, defalarca Türkiye'nin de Dağlık Karabağ ihtilafıyla ilgili arabulucu ülkeler arasında yer alması teklifinde bulundular. Bir şeyi anlayamıyorum; Türkiye, hangi kriterlerden dolayı AGİT Minsk Grubu eş başkan ülkelerinden geri kalıyor ki kendisine bu görevin verilmesini hak etmiyor? Eğer Ermeni tarafı, Türkiye'nin Azerbaycan ile yakın ilişkiler içerisinde olmasını mazeret gösteriyorsa o zaman bu ihtilafı ortaya çıkaran Rusya, neden arabuluculuk yapıyor? Türkiye'nin bu konuda arabuluculuk yapması, Azerbaycan'ın yanında olacağı anlamına gelmez. Rusya'dan farklı olarak Türkiye, daha demokratik geleneklere sahip bir devlet. Bu konuda da onun rolü ancak ihtilafın adil bir şekilde çözümünü sağlamak olabilir."

İNGİLTERE:
REUTERS:
KÜRT KOMUTAN ÇATIŞMAYI TEKRAR BAŞLATMA TEHDİDİNDE BULUNDU
21.03.2010, Ayla Jean Yackley
Ayrılıkçıların komutanı, Türkiye'deki en büyük Kürt partisinin kapatılmasının siyasi anlaşmayı daha da zorlaştırdığı için Kürt militanların ateşkesi bozup tekrar Türk güvenlik güçleri ile çatışmaya başlayacağı tehdidinde bulundu. PKK'nın cezaevindeki lideri Abdullah Öcalan'ın yardımcısı Murat Karayılan verdiği mülakatta, Kürdistan İşçi Partisi (PKK)'nin Türk ordusunun, örgütün üs kurduğu dağlarda bahar operasyonuna başlayacağını tahmin ettiğini söyledi. Karayılan Reuters'a vediği demeçte, "Şayet Türk Devleti askerî operasyonlara ve siyasi aktörler üzerinde baskı kurmaya devam ederse kalıcı bir barış sağlanamaz. Bu saldırılardan ötürü geri çekilmeyeceğiz, bu yüzden bu bahar zorlu ve hassas olabilir." dedi. Türk ajanların 1999 yılında Öcalan'ı Kenya'da yakalamalarından sonra çatışmalar oldukça azaldı ancak Türk ordusunun hem ülkenin güneydoğusunda hem de Irak'ın kuzeyinde gerçekleştirdiği askerî operasyonlar isyanın sona ermesinde başarılı olmadı. Çatışmaların yeniden başlayacağı bir tarih olup olmadığı sorulduğunda Karayılan, "Siyasi çözümün temeli yok ediliyor, Kürtler savaşa zorlanıyor. Şayet adım atılmazsa bu tekrar savaşı başlatacak. Bir ya da bir buçuk ay kaldı." dedi. Karayılan, "Artık şiddete yer yoktur demiyoruz. Ancak şiddet bir yere kadar sürer, toplumsal sorunların diyalog ile çözülmesi gerektiğine inanıyoruz." dedi. Karayılan, PKK'nın, yarısından çoğu Irak'ın yarı özerk Kürdistan bölgesinde üslenmiş 7000 savaşçısı olduğunu söyledi. İsyancılar Türkiye'nin Kandil Dağlarındaki ormanlık vadilere yaptığı düzenli bombardımanların PKK'nın tesislerine pek az zarar verdiğini söylüyor ancak uzmanlar saldırıların örgütün ikmal yollarını çökerttiğini bildiriyor.

EL HAYAT(Arapça yayımlanıyor):
ERDOĞAN, ERMENİLERLE İLGİLİ SÖZLERİNİN SAPTIRILMASINI ELEŞTİRDİ
20.03.2010, Yusuf el Şerif
Başbakan Erdoğan daha önce yaptığı ve Türkiye'de kaçak çalışan yüz bin Ermeni'yi ülkeden göndermekle tehdit ettiği açıklamasını savundu ve uluslararası medya ile Türk medyasının, sözlerini, sanki Ermeni asıllı Türk vatandaşlarını kovmayı kastedermişçesine saptırdığını ifade etti. Erdoğan, Ermeni hükûmetinin, açıklamaların normalleştirme sürecindeki ilişkileri olumsuz yönde etkilediği yönündeki ithamlarını da reddetti ve aslında Avrupa ve ABD'deki Ermeni lobisine yanıt vermek istediğini söyledi. Bu açıklamaları saptırmaya çalışanların kötü niyetle hareket ettiğini belirten Erdoğan, bu kişilerin, Türkiye'nin bir yıl kadar önce Ermenistan sınırı yakınlarındaki en önemli Ermeni Ortodoks kiliselerinden birini nasıl restore ettiğini ve ilişkileri normalleştirmek için Ermenistan'a nasıl el uzattığını unuttuklarına dikkat çekti. Erdoğan, bütün bunların kişisel iradeyle yapıldığını da sözlerine ekledi ve özür çağrılarını reddetti. Erdoğan, "Kimden özür dilememiz gerektiğini, çok iyi biliyoruz." dedi. Erdoğan ayrıca muhalefetin konuyla ilgili daha önceki saldırılarına rağmen anayasa değişiklik paketinin bir taslağının muhalefet partilerine ve medya kuruluşlarına gönderileceğini de belirtti. Beklenen değişiklikler arasında Anayasa Mahkemesi'nin yetkilerinin yeniden tanımlanması, bir partiye karşı dava açmadan önce Meclisten izin alma zorunluluğunun getirilmesi, HSYK'nın yapısının değiştirilmesi ve üye sayısının 7'den 21'e çıkarılması, ayrıca cumhurbaşkanı ve meclisten temsilcilerin de üyeler arasında yer alması gibi yenilikler bulunuyor.

ABD:
VOICE OF AMERICA:
TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI BAŞARILI AFRİKA ZİYARETİNİ TAMAMLADI
17.03.2010, Ntaryike Devine Jr.
İş adamları, bakanlar, milletvekilleri ve gazetecilerden oluşan 120 kişilik bir grupla dün Kamerun'a giden Türkiye Cumhurbaşkanı, Afrika'ya ilk ziyaretini yapmış oldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kamerun'da ev sahibi Cumhurbaşkanı Paul Biya ile ikili anlaşmaları imzaladıktan sonra ülkesinde döndü. Anlaşmalar, tarım alanında daha yakın iş birliği oluşturma ve diplomatik ve hizmet pasaportları olan Kamerunlulara vize uygulamasını kaldırma taahhütlerini içeriyor. Dünyada gelişmiş ülkeler arasında 15. sırada olan ve Avrupa ve Asya arasında stratejik bir konuma sahip Türkiye, Afrika için önemli bir ticari ortak. Türkiye, birçok Afrika ülkesi gibi Birleşmiş Milletler ve İslam Konferansı Örgütü üyesi. Cumhurbaşkanı Gül, ülkesinin ırkçılık, hoşgörüsüzlük ve yabancı düşmanlığıyla mücadelede kararlılıkla ilerleyeceğini belirtti. Gül, Türkiye'nin Afrika'ya varlık getirmeyi ve sağlık, eğitim, kırsal gelişim, enerji ve diğer alanlarda Afrika ile ilişkilerini genişletme ve çeşitlendirmeyi amaçladığını söyledi ve bu durumdan hem Afrika hem de Türkiye'nin kazanç sağlayacağını savundu. İki ülke arasındaki ticaretin, potansiyelin çok altında kaldığını söyleyen Cumhurbaşkanı Paul Biya, ticari ilişkilerin gelişeceğini belirtti. Türk iş adamlarının, Kamerun'un stratejik konumundan, Gine Körfezi'ndeki siyasi istikrardan ve ayrıca şirket kurma süresi ve maliyetin düşük olmasından faydalanmalarını isteyen Biya, tarım, yiyecek, tekstil, turizm, altyapı ve gayrimenkul gibi birçok sektörde büyük yatırım fırsatları olduğunu belirtti.

ALMANYA:
RHEINISCHE POST:
TÜRKLER AB ÜLKELERİNE VİZESİZ GİRMEK İSTİYOR
19.03.2010, Thomas Seibert
Türkiye en kısa zamanda, vizesiz seyahat edebilmek için gereken bütün şartları yerine getirmek istiyor. Bu nedenle konu, 29-30 Martta Başbakan Angela Merkel'in yapacağı Türkiye ziyaretinde kilit rolü oynuyor. Siyasetçiler bu aralar Avrupalı muhataplarıyla bu konuyla ilgili konuşmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Sırbistan, Karadağ ve Makedonya vatandaşları AB ülkelerine vizesiz giriş izni aldığından bu yana Ankara baskı yapıyor. Türkiye resmî olarak AB adayı olarak hâlâ vize zorunluluğu bulunduğu için haksızlığa uğradığını düşünüyor. Yugoslavya'nın parçalanmasıyla ortaya çıkan yeni devletlerin vatandaşları, AB üyelik müzakerelerine bile başlamamalarına rağmen vizesiz seyahat edebiliyor. Bu nedenle şimdi Ankara'daki hükûmet, vatandaşları için vizeyi kaldırmak için uğraşıyor. Bunun için Türkiye'nin, bu yaz dağıtılması düşünülen biometrik pasaportlara ihtiyacı var. Ayrıca Ankara'nın, mülteci siyaseti konusunda da adımlar atması gerekiyor. Bu AB için bir avantaj olabilir: Türkiye, Avrupa'da yeni bir hayata başlamak isteyen Orta Doğulu, Asyalı ve Afrikalılar için önemli bir geçiş noktası. Türk makamları, 2008 yılında 62.500 mülteci yakaladı. Aralarından Batı'ya kaçmayı başaran kaç kişinin olduğunu ise kimse bilmiyor. Türkiye, toprakları üzerinden Avrupa'ya girmeyi başaran mültecileri, sınır dışı edildiklerinde ülkeye geri almayı reddediyor. Türk vatandaşları için vize serbestliği isteyen Ankara, AB ile bir anlaşma çerçevesinde uzlaşmak zorunda.

FRANSA:
AFP:
TÜRKİYE BAŞBAKANI KAÇAK ERMENİLERİ SINIR DIŞI ETME TEHDİDİNİ YENİDEN ELE ALDI
20.03.2010
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yaptığı açıklamada, Ermenileri sınır dışı etmek konusunda bu hafta yaptığı tehdide değinerek Türkiye'de yaşayan kaçak Ermenileri hemen sınır dışı etme niyetinde olmadığını ifade etti. Bununla birlikte Erdoğan, Batılı ülkelerden, Türkiye'yi Ermeni halkına "soykırım" yapmakla suçlamaya son vermelerini istedi ve söz konusu ülkeleri Türk-Ermeni ilişkilerine "müdahale" etmekle suçladı. Başbakan, Türk sanatçılarla yaptığı görüşmede, ihtarlarının aslında kaçak Ermeniler konusundaki hoşgörülü yaklaşımlarına dünyanın dikkatini çekme amacında olduğunu belirtti ve bunun, hemen sınır dışı etme yönünde bir karar alacakları anlamına gelmediğini ifade etti. Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: "Söylediğim şey soykırım konusunda bu asılsız kararları oylayan ülkelerin bu meseleyle ilgili insani yaklaşımımızı gözden geçirmeleri gerektiğidir... Söz konusu ülkeler komşularımızla olan ilişkilerimize müdahale etmemeli." Başbakan kaçak göçmenler konusunda, "İyi niyetimizi gösterdik. İhtiyacı olanlara karşı hoşgörümüzü gösterdik... ve bunu yapmaya devam edeceğiz." dedi.

MISIR:
EL CUMHURİYE:
TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI ULUSLARARASI ÖDÜL KAZANDI
21.03.2010
Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e, uluslararası ilişkilere yaptığı katkılar nedeniyle prestijli bir ödül verildi. İngiltere'nin "Chatham House" olarak da bilinen Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Türk lideri ülkesinin Orta Doğu ile ilişkilerini geliştirme ve Irak'taki guruplar arasında aracılık yapma çabalarından dolayı ödüle layık gördü. İngiltere merkezli bu düşünce grubu Gül'ü ayrıca Kıbrıs'ı birleştirme ve 2009 yılında Afganistan ve Pakistan liderlerini bir araya getirme çabalarından dolayı övdü. Grup, Ermenistan ve Türkiye arasında uzlaşma çabaları nedeni ile de Cumhurbaşkanını takdir ettiklerini bildirdi.

RUSYA:
VZGLYAD:
TÜRKİYE İRAN'IN NÜKLEER SORUNUNUN DİPLOMATİK YOLDAN ÇÖZÜLMESİ ÇAĞRISINDA BULUNDU
19.03.2010
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İran'ın nükleer sorunlarının diplomatik yoldan çözülmesi gerektiğini ifade etti. Bulgaristan'daki Diplomasi Enstitüsü'nde yapılan açık ders sırasında soruları cevaplayan Davutoğlu, "bütün milletlerin nükleer teknolojisini barışçıl amaçlarla kullanma hakkına sahip olduğunu" vurguladı. Türk bakan aynı zamanda insani ilkelere aykırı düşen nükleer silahın geliştirilmesine karşı çıktı. Davutoğlu, "Nükleersilah yapma fikrini bile devletlere düşündürmeyecek yeni bir dünya düzeni gerekiyor." dedi. Davutoğlu, İran ile dünya toplumu arasında mevcut ve tartışma konusu olan bütün sorunların en mantıklı ve adil kararları doğuran bir yol olan diplomatik yoldan çözülmesi gerektiğini belirterek ek yaptırımların uygulanmasına karşı çıktı. Davutoğlu şunları söyledi: "Kuşkusuz, kriz döneminde birçokları sorunlara fazlasıyla duygusal bir tepki gösteriyorve bunun sadece çatışmayı alevlendirdiği ve gerilimi tırmandırdığını unutuyor. Sorunları çözmenin en iyiyolu diplomasidir. Bu yolu ve daha yumuşak bir söylemi izleyerek mevcut sorunları acısız bir şekilde hâlledebiliriz. Bunun yanı sıra, ekonomik ilişkileri daha etkin bir şekilde geliştirmek gerekiyor ve bu da tutumların yakınlaşmasına katkıda bulunacak. Aynı zamanda İran da uluslararası taahhütlerini yerine getirmeli ve diyalog için daha açık olmalı."

ERMENİSTAN:
PANORAMA:
DAVUTOĞLU: ERMENİLERE VE TÜRKLERE SORUNU KENDİ ARALARINDA ÇÖZME FIRSATI VERİN!
20.03.2010
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu resmî ziyaret için geldiği Bulgaristan'da yaptığı konuşmada, "Ermenistan'a ve Türkiye'ye sorunu kendi aralarında çözmesi için fırsat verin!" dedi. ABD Kongresi Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinde kabul edilen Ermeni soykırımı tasarısına değinen Türkiye Dışişleri Bakanı, Barack Obama ABD Devlet Başkanı seçildiği günden beri Türkiye ve ABD ilişkilerinin mükemmel bir hâle geldiğini ancak geçtiğimiz son iki ay için aynı şeyin söz konusu olmadığını söyledi. Davutoğlu, "Bölgesel politika ABD'nin stratejik konseptine etki etmemelidir. Türkiye ve Ermenistan arasında protokoller imzalandı. Ermenistan ve Türkiye'nin, Ermeni ve Türklerin sorunu kendi aralarında çözmelerine izin verin. Umarım Ermeni ve Türk otoriteler ABD'nin, bu sorunun kendi hükümlerine bırakılması gerektiğini anlamasını sağlarlar." dedi. Türk basın kaynakları Davutoğlu'nun Bulgaristan Parlamento Başkanı ile görüştüğünü bildiriyor. Parlamento başkanı, Davutoğlu'na, Ermeni soykırımı tasarısının gündeme alınma teklifinin reddedildiği hakkında bilgi verdi. Bulgaristan'ın muhafazakâr partisi "Düzen, Hukuk ve Adalet" Partisinin ülke parlamentosuna incelenmek üzere Ermeni soykırımını kınayan resmî bir açıklama sunduğunu da hatırlatalım.


ishakyilmaz 03-23-2010 13:07




23 Mart 2010 Salı

GÜNLÜK BASIN RAPORU


G Ü N D E M
23 MART 2010 - SALI

1- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İrlanda Cumhurbaşkanı McAleese'yi Çankaya Köşkü'nde resmi törenle karşılayacak. Karşılama töreninde, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin de bulunacak. (Saat: 10.30) Gül ve McAleese, baş başa görüşmelerinin ardından heyetlerarası görüşmelere katılacak ve ortak basın toplantısı düzenleyecek. (Saat: 10.45/11.15/12.15)
- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İrlanda Cumhurbaşkanı Mary McAleese ile Resmi Konut'ta görüşecek. (Saat: 13.30)
- İrlanda Cumhurbaşkanı McAleese ve beraberindeki heyet, TBMM'de, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in de bulunacağı heyetlerarası görüşmeye katılacak. (Saat: 15.10)
- Cumhurbaşkanı Gül, konuk Cumhurbaşkanı McAleese onuruna akşam yemeği verecek. (Saat: 20.00)
2- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği Başkanı Hakan Kodal ve beraberindeki heyeti Çankaya Köşkü'nde kabul edecek. (Saat: 15.00)
3- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Yaşlılar Haftası nedeniyle Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf ve beraberindeki heyeti TBMM Divan Salonu'nda kabul edecek. (Saat: 14.00)
4- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Stanford Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü yüksek lisans öğrencilerini, Resmi Konut'ta kabul edecek. (Saat: 15.30)
5- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Brüksel'de Avrupa Politika Merkezinin TUSKON ile düzenleyeceği ''Yükselen Türkiye'' toplantısında konuşacak. Babacan, bazı AB Komisyonu üyelerinin yanı sıra Belçika Maliye Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Didier Reynders ile görüşecek.
6- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ'dan oluşan heyet, TOBB, TİSK, Hak-İş ve Memur-Sen'i ziyaret edecek. (Saat: 11.00/14.00/15.00/17.00)
7- Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Lüksemburg'da Başbakan Jean-Claude Juncker, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Jean Asselborn, Parlamento Başkanı Laurent Mosar ve Avrupa Yatırım Bankası Başkanı Philippe Maystadt ile görüşecek.
8- Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Suriye'de Devlet Başkanı Beşşar Esad, Yardımcısı Hasan Türkmani ve Başbakan Naci Otri ile görüşecek.
9- Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, İstanbul'da, ''İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği-İTHİB 2009 Yılı Başarılı İhracatçılar Ödül Töreni''nde konuşma yapacak. (Saat: 18.30)
10-Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, Ankara Vilayetler Evi'nde yaşlılara akşam yemeği verecek. (Saat: 19.00)
11- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Filipinler Dışişleri Bakanı Alberto Romulo ile görüşecek, görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenlenecek. (Saat: 11.00/12.30)
12- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Ankara'da basın toplantısı düzenleyecek. (Saat: 09.00) Yıldız, KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Nazım Çavuşoğlu ile makamında görüşecek. (Saat: 16.00)
13- Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Sanayi ve Ticaret Bakanı Sinan Çelebi'yi makamında kabul edecek. (Saat: 10.00)
14- Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, ''Dünya Meteoroloji Günü'' etkinlikleri kapsamında Afyonkarahisar'da düzenlenecek etkinliğe katılacak. (Saat: 09.30)
15- AK Parti, CHP, MHP ve BDP grup toplantılarında, gündemdeki gelişmeler değerlendirilecek. (Saat: 11.15/13.30/10.30/12.30)
16- TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan Saat: 10.30'da Senegal Dışişleri Komisyon Başkanı Bocar Sedikh KANE , Senegal Dışişleri Komisyon Başkan Yrd. Amadou Ndiaye LO, Senegal Kültür ve İletişim Komisyon Başkanı Amette Saloum BOYE, Senegal Dışişleri Komisyon Üyesi Mamadou DIOUF, Senegal Dışişleri Komisyon Üyesi Ndeye GAYE CISSE, Senegal Dışişleri Komisyon Üyesi Moussa NDIAYE'yi makamında kabul edecek.
17- TBMM'den
- Genel Kurul'da, sözlü soruların yanıtlanmasının ardından gündemdeki kanun tasarı ve teklifleri görüşülecek. (Saat: 15.00)

23 MART 2010 SALI GÜNDEM ÖZETİ

GÜNDEM
AK PARTİ'NİN ANAYASA PAKETİ AÇIKLANDI
AK Parti'nin hukukçu kurmayları, Anayasa değişikliği paketini tamamladı. Değişiklik taslağı ile Yüksek Askeri Şura kararlarına mahkeme yolu açılıyor. Taslaktaki en ilginç maddelerden biri ise parti kapatmayla ilgili. Yeni düzenlemeyle herhangi bir siyasi parti hakkındaki dava, Anayasa değişiklikleri geçmeden açılsa bile, yapılacak değişikliklere tabi olacak.
HSYK VE YARGITAY ANAYASINA PAKETİNE TEPKİLİ
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, AK Parti'nin Anayasa değişikliği taslağının Anayasa'nın kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğunu söyledi. Düzenlemeyle yüksek yargının devreden çıkarılmak istendiğini belirten Gerçeker, yargının altyapı sorunları çözülmeden üstyapıyı değiştirmenin "yargıyı kuşatmanın da ötesinde, ele geçirmekle eşanlamlı olduğu"nu söyledi.
ÇETİN DOĞAN'IN HASTANEYE SEVKİ İSTENDİ
''Balyoz Planı'' iddiaları soruşturması kapsamında tutuklanan emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın avukatı Celal Ülgen, ''müvekkili Çetin Doğan'ın sağ bacağında ağrı ve uyuşmanın yoğunlaşmış olduğunu'' belirterek, tam teşekküllü bir hastaneye sevk işleminin ivedi olarak gerçekleşmesini istediklerini bildirdi.

EKONOMİ
PİYASALAR
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Bileşik Endeksi günün tamamında 455 puanlık artışla 53.892 puandan tamamladı. Hisse senetleri günlük ortalama yüzde 0,85 arttı. İstanbul serbest piyasada, kapanış saatlerinde doların satış fiyatı 1,5440 lira, avronun satış fiyatı 2,0880 lira oldu. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Tahvil ve Bono Piyasası Kesin Alım Satım Pazarında işlem gören 16 Kasım 2011 vadeli, bugün valörlü tahvilin bileşik faizi, önceki kapanışa göre 0,04 puan artarak yüzde 9,14'ten kapandı.Bu tahvilin basit getirisi yüzde 9,41 oldu. Bu kağıdın önceki kapanıştaki basit getirisi yüzde 9,37 bileşik getirisi yüzde 9,10 olmuştu.
"1 OCAK-21 MART ARASINDA İHRACAT YÜZDE 19.4 ARTTI"
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, bu yılın başından 21 Mart'a kadar olan dönemde ihracatın geçen yılın aynı dönemine göre, yüzde 19.4 artarak 22 milyar 264 milyon 448 bir dolar düzeyinde olduğunu açıkladı.

POLİTİKA
HÜKÜMET SONUNA KADAR UZLAŞMA ARAYACAK
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, "Herkesle uzlaşma ve katkı arıyoruz. Sonuna kadar uzlaşma çabamızı sürdüreceğiz" dedi. Adalet Bakanı Sadullah Ergin de muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşlarıyla uzlaşma arayışlarını hafta sonuna kadar tamamlayacaklarını ve teklifi pazartesi günü Meclis'te görüşmeye başlayacaklarını söyledi.
BAYKAL: "AKP YARGILANMAKTAN KAÇIYOR"
CHP lideri Deniz Baykal, AK Parti'nin anayasa paketiyle ilgili olarak, "Bu AKP projesidir. Anayasanın bu zihniyetle değiştirilmesi kabul edilemez. AKP'nin yargılanma korkusuyla hazırladığı bir düzenleme" dedi.
MHP'DEN DE DESTEK YOK
MHP Başkanvekili Mehmet Şandır, ''Biz ilk günden bu yana ortaya koyduğumuz tavrın arkasındayız'' dedi.
BDP: YAPICI BİR MUHALEFETİN PARÇASI OLACAĞIZ
BDP Grup Başkanvekili Ayla Akat Ata, gecikmeli de olsa Anayasa değişikliğinin gündeme gelmesini önemsediklerini belirterek, "Bundan sonra yapıcı bir muhalefetin parçası olacağız" dedi.

DÜNYA
MECLİS BAŞKANI ŞAHİN'DEN OLAĞANÜSTÜ TOPLANTI MESAJI
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Doğu Kudüs'teki gelişmelerle ilgili olarak İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğini (İKÖPAB), Türkiye'nin ev sahipliğinde olağanüstü toplantıya çağırmayı düşündüklerini açıkladı.
ESAD'DAN TÜRKİYE-ERMENİSTAN TEKLİFİ
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, Türkiye ve Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi sürecinde Suriye'nin rol almaya hazır olduğunu bildirdi. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ise "Biz, komşumuz Türkiye ile ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz. Attığımız adımlar bu çabalarımızın en önemli göstergesidir" dedi.
KKTC'DE 37 YIL SONRA BİR İLK
Kıbrıs'ta 37 yıl aradan sonra KKTC'ye geçen ilk Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu olan 2. Hrisostomos, Kıbrıs'ın yeniden birleşmesi arzusunu dile getirerek, "Güzel günler bizi bekliyor, Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların tekrardan bir arada yaşamaları arzusundayım. Güzel günlerin gelmesi için çalışmamız gerekir" dedi. Hrisostomos'un önümüzdeki ay İstanbul'da Patrikhane'yi ziyaret etmesi ve Başbakan Erdoğan tarafından kabul edilmesi bekleniyor.
ABD'DEKİ TARİHİ OYLAMADA ZAFER OBAMA'NIN
ABD Başkanı Barack Obama'nın iç politikadaki en önemli önceliklerinin başında gelen Sağlık Reformu Tasarısı, Temsilciler Meclisi'ndeki tarihi oylamada çok az oy farkıyla onaylandı. Aylar süren tartışmalar sonucu onaylanan tasarının yasalaşması için Obama'nın imzası kaldı.
'ÇÖZÜMSÜZLÜKTE TÜRKİYE'NİN DE PARMAĞI VAR'
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, İran ile yaşanan nükleer krizin çözülememesinde Türkiye'nin de rolü olduğunu ileri sürdü.


YAZILI BASIN ÖZETLERİ


http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

DEĞİŞİM ZAMANI
12 Eylül darbesinin gölgesindeki Türkiye, sivil Anaysa için ilk adımı attı. Millet iradesi üzerindeki ipotekleri kaldırmayı hedefleyen pakette, parti kapatma TBMM'nin iznine bağlanırken yargı reformunun temelleri şekillendiriliyor. AK Parti'nin, muhalefet partilerine götürdüğü Anayasa değişikliğine ilişkin taslak metin, 3'ü geçici olmak üzere toplam 26 maddeden oluşuyor. İşte, Türkiye'yi sivilleştirip dünya demokrasi ligine taşıyacak o değişiklikler:
KAPATMADA SÖZ TBMM'NİN: Parti kapatma davası açılabilmesi için Meclis'in izin vermesi gerekiyor. Temelli parti kapatmanın önü kesiliyor. Meclis'teki konuşmalar direkt olarak kapatma davasına konu yapılamıyor. Siyasi yasaklar 5 yıldan 3 yıla iniyor.
12 EYLÜL'E YARGI YOLU: YAŞ kararlarına yargı denetimi geliyor. Darbe girişimleri sivil yargıya havale ediliyor. Savaş dönemleri dışında, hiçbir sivilin askeri mahkemede yargılanmaması sağlanıyor. 12 Eylül darbesine yargı yolu açılıyor.
HSYK'NIN YAPISI DEĞİŞİYOR: HSYK'nın yapısı değiştirilerek üye sayısı 21'e çıkarılıyor. Anayasa Mahkemesi'nin 3 üyesini Meclis seçiyor. Pakete konulan geçici bir maddeyle de değişikliklerin bütün olarak halkoylamasına götürülmesi öngörülüyor.
MİLLETVEKİLLİĞİ DÜŞMÜYOR: Anayasa Mahkemesi bir parti kapatsa bile kapatılmaya açıklama ve eylemleriyle sebebiyet veren milletvekillerinin vekilliği düşmeyecek. Bu konudaki düzenlemeyi içeren 84. maddenin son fıkrası Anayasa'dan çıkıyor. Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarına yargı yolunu kapatan Anayasa'nın 125. maddesi değiştiriliyor ve yargı yolu açılıyor. Maddeye "Yüksek Askeri Şura'nın Silahlı Kuvvetlerden her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır" cümlesi eklendi.
DAVA SADECE İHRAÇ KARARINA: Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) ihraç kararları da yargı denetimine açıldı. Anayasa'nın 159. maddesine "Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz" cümlesi eklendi. Böylece ihraç kararlarına yargı yolu açılırken, terfi yer değiştirme için yargı yolu kapalı kaldı. HSYK'nın Şemdinli iddianamesini hazırlayan Van Savcısı Ferhat Sarıkaya'yı meslekten ihracı önemli tartışmalara ve eleştirilere konu olmuştu.
YERİNDELİK DENETİMİ OLMAZ: Yargının idarenin kararlarına yönelik aldığı yerindelik kararının önü de kesiliyor. Özellikle YÖK'ün katsayı kararlarını Danıştay'ın iptali 'yerindelik denetimi' olarak yorumlanmıştı. Danıştay'ı yetkisi dışındaki müdahalesi hukukçulardan ciddi eleştiri almıştı. Anayasa'nın bu yetki aşımının önüne geçiliyor.
KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI: Kişisel verilerin korunmasıyla ilgili düzenleme getiriliyor. Buna göre herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olacak...

Uzlaşıyı sonuna kadar zorlayacağız
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, Anayasa değişikliği taslağını muhalefete sunmadan önce gazetecileri bilgilendirdiler. Düzenledikleri basın toplantısını milletvekili sıfatıyla yaptıklarının altının çizen Çiçek, "1982 Anayasası yürürlüğe girdikten sonra dünyanın en çok tartışılan anayasası. Yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu kesindir" dedi. Çiçek, anayasaların bir uzlaşı metni olduğunu dile getirerek, "Baştan beri de biz bu uzlaşıyı aradık, arıyoruz. Onun için de dedik ki bu taslak metin. Değilse altına 184 imzayı koyar, TBMM'ye sunar ve o zaman da size bizim teklif ettiğimiz metnin burada takdimini yapardık" dedi. Çiçek takvim konusundaki soruya "Ziyaret edeceğimiz kurum ve kuruluşların esas itibariye anayasa konusundaki görüşlerini biliyoruz. Ama son değişiklikleri bir defa daha onlarla müzakere etme imkanı bulacağız. Ay sonuna kadar TBMM'ye vereceğimizi ifade ettik" karşılığını verdi. Çiçek, yüzde 1 ve üzerinde oy almış siyasi partilerle, Türkiye Barolar Birliği, Noterler Birliği, TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD, TUSKON, TİSK, Türk-İş Hak-İş, DİSK, Kamusen, Memursen, KESK, TZOB olmak üzere sivil toplum kuruluşlarını da ziyaret edeceklerini söyledi. Çiçek, "Ne zaman Meclisten çıkarmayı düşünüyorsunuz" sorusuna, "Bugün başlıyoruz. Bir işe başlamak işin yarısıdır" dedi. AK Parti Genel Merkezi'ne gelişinde gazetecilerin sorularını cevaplandıran Adalet Bakanı Sadullah Ergin de Anayasa değişikliği çalışmalarıyla ilgili bir soru üzerine sivil toplum örgütleriyle bu sürecin devam edeceğini söyledi. Adalet Bakanı Ergin, "CHP ve MHP'nin tavrı çok sıcak görünmüyor. Nasıl bir zemin var?" sorusuna ise "Uzlaşıyı sonuna kadar zorlayacağız" cevabını verdi.

DSP'den baraj düşürülsün teklifi
DSP ziyaretinde DSP Genel Başkanı Masum Türker, Genel Sekreter Hasan Erçelebi ve Adalet eski Bakanı Hikmet Sami Türk yer aldı. Türker görüşmenin ardından, "Sayın Çiçek ve arkadaşlarına anayasa değişikliğinin Türkiye'de 12 Eylül'ün izlerini silmek bakımından yeterli olmadığını, 12 Eylül'ün dayattığı seçim barajının mutlaka ele alınarak, seçim kanunlarında da gerekli değişikliğin yapılması gerektiği yönündeki görüşümüzü belirttik" diye konuştu.

Cindoruk: Bizleri kandırıyorlar
AK Parti heyeti, DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk'u Celal Bayar Köşkü'nde ziyaret etti. Ziyaret sonrası açıklama yapan Cindoruk, "Bu teklifin en önemli maddeleri Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesi'nin bünyesini değiştirmeye yönelik olanlarıdır" dedi. Cindoruk, "Bunların dışında geri kalan tümü ise onun süsüdür, bizi kandırmaya yönelik hükümleridir" diyerek değişikliğe karşı çıktıklarını açıkladı.

Vekille olmazsa asılla uzlaşırız
Başbakan Erdoğan, Anayasa taslağına muhalefet ve kamuoyundan gelen tepkilere ilişkin ilk değerlendirmesini, partisinin MYK toplantısında yaptı. NTV'nin haberine göre dün toplanan MYK'da Başbakan Erdoğan, taslağın çok demokratik ve AB standartlarında olduğunun altını çizerken, "Muhalefet böyle bir demokratik paket beklemiyordu ve o yüzden şok oldu' değerlendirmesi de yapıldı. Erdoğan, "Katkı sağlanmak isteyen herkese açığız. Asgari müşterekte uzlaşmanın yollarını arayın. Milletin seçtiği vekillerle uzlaşamazsak, milletin kendisiyle uzlaşırız" dedi. MYK'dan 'referanduma hazırız' mesajı çıkarken, Erdoğan'ın 'uzlaşmayı da bir şekilde sağlayalım ama olmazsa milletle uzlaşırız" görüşü benimsendi. Toplantıdan, muhalefetin somut bir katkı vermemesi durumunda, televizyon programlan da dahil her türlü görüşün tek tek değerlendirilmesi, komisyon aşamasında da bunun benimsenmesi, her görüşünü tartışılması ve uzlaşma zemini aranması kararlaştırıldı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Roman açılımında ilk yasal düzenleme
Ak Partili 4 milletvekili, ayrımcılığı çağrıştırdığı gerekçesiyle kanundaki "Çingenelerin ve Türk kültürüne bağlı olmayan göçebelerin sınır dışı edilmesi" fıkrasının kaldırılmasını istedi. Ak Partili milletvekillerinin, hükümetin Roman vatandaşlara yönelik açılımına ilişkin hazırladıkları ilk yasa teklifinde, "Çingenelerin ve Türk kültürüne bağlı olmayan göçebelerin sınır dışı edilmelerinde İçişleri Bakanlığı'nı yetkili kılan" kanun fıkrasının kaldırılması öngörüldü. Teklif, Roman vatandaşların yoğun olarak yaşadığı bölgelerin milletvekillerince verildi. Ak Parti Bursa Milletvekili Ali Koyuncu, Kırklareli Milletvekili Gökhan Sarıçam, Tekirdağ Milletvekili Necip Taylan ve Edirne Milletvekili Necdet Budak imzasıyla Meclis Başkanlığı'na sunulan yasa teklifinde, 5683 Sayılı "Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun"un son fıkrasının kaldırılması istendi. Ayrımcı çağrışımı var Teklifte, söz konusu fıkrada, "Tabiyetsiz veya yabancı devlet tebaası olan çingenelerin ve Türk kültürüne bağlı olmayan yabancı göçebelerin sınır dışı edilmelerine İçişleri Bakanlığı salahiyetlidir" denildiği belirtildi. Teklifin gerekçesinde, "Son fıkra içinde kullanılan ifadelerin, uygulamada ayrımcılığı çağrıştırabilecek şekilde düzenlendiği, yasanın 1950 tarihli olduğu, içeriğinin bir işlevinin bulunmadığı değerlendirildiğinden fıkranın çıkarılması uygun olacaktır" denildi. Başbakan'ın Roman açılımından sonra 4 Ak Parti milletvekili harekete geçerek, "çingene" başlıklı ayrımcılığı çağrıştıran kanun maddesinin değiştirilme sini teklif etti.

Cumhurbaşkanı Gül Erdoğan'ı savundu
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İrlanda'nın Irish Times gazetesine verdiği röportajda. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'de kaçak yaşayan 100 bin Ermeni'nin sınır dışı edilmesiyle ilgili sözlerinin medya tarafından yanlış yorumlandığını söyledi. Röportajda Cumhurbaşkanı Gül, "O (Başbakan Erdoğan), o insanları (Türkiye'deki Ermenileri) sınır dışı edeceğimizi söylemek istemedi. Bizim kimseye karşı hiçbir düşmanlığımız veya kinimizin olmadığını söylemek istedi. Türkiye'de birçok yasadışı çalışanın olduğuna dikkat çekmek istedi. Eğer böyle bir sınır dışı etme politikası olsaydı, bunu yıllar önce yapacağımızın altını çizmeye çalıştı" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG 'ün bazı haber başlıkları:

Muhalefetten ret yargıdan isyan
AK Parti, 26 maddelik Anayasa değişikliği paketini açıkladı. Muhalefet "Anayasa partileştiriliyor" dedi, yargı "Dalga geçiyorlar" diye isyan etti. İşte tartışma çıkaran maddeler: KAPATMA: Parti kapatma için Meclis'ten izin istenecek. Partisini kapattıranların milletvekilliği düşmeyecek. HSYK üçe bölünecek, üyeleri ise artacak.
TEMYİZ HAKKI DOĞDU YÜCE DİVAN: Paket, Yüce Divan'a temyiz yolu açacak. Bugüne dek Başbakan ve bakanlarla ilgili Yüce Divan'dan çıkan kararlar temyiz edilemiyordu. Artık temyiz söz konusu olacak.
"HEDEF ÇAĞDAŞLIK" Muhalefete görüşleri için pazartesiye kadar süre tanıyan iktidar paketi savundu. Çiçek "Değişiklikleri Avrupa Birliği için değil Türkiye'nin çağdaş seviyeye gelmesi için yapıyoruz" dedi. TÜRBAN: Paketteki kadına pozitif ayrımcılık maddesi, türban tartışmasını açtı. CHP "Türbana üniversite yolu açılıyor" dedi, iktidar reddetti.
ASKERE SİVİL YARGI: Askerlere sivil yargı yolunu kapatan madde Anayasa'dan çıkarılıyor.
DİĞER MADDELER: Memura toplu sözleşme. Fişlemeye son. Vergi borcuna yurtdışı serbest.
YARGITAY BAŞKANI GERÇEKER:" Anayasaya aykırı. Kuşatmanın ötesinde yargıyı ele geçirme girişmi.
HSYK BAŞKANVEKİLİ ÖZBEK:" Yüksek yargı ile dalga geçiyorlar. Taslak ciddiyetten uzak."

Anayasa paketinde uzlaşma için muhalefete 1 hafta süre
ANAYASA değişiklik paketini hazırlayan AK Partili bakan ve milletvekilleri dün muhalefetin ardından medyanın Ankara temsilcileriyle buluştu ve "Uzlaşmak için sonuna kadar uğraşacağız" mesajını verdi. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, medya temsilcilerine "Pazartesi'ye kadar bekleriz, muhalefetten teklif gelmezse kendi hazırladığımız paketi veririz" derken, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in pakete ilişkin eleştirilerine "1950'den beri aynı sözleri konuşuyorlar" tepkisini gösterdi. Ergin, "'60 yıllık süreçte Türk yüksek yargıçlarının beyanlarını alt alta koyun beş cümleyi geçmiyor. Her dönem siyaset yargıyı kuşatıyor, yargı bağımsız olsun laflarından öteye gitmiyor. Dünya değişti, kurumlarımız ayak uyduramadı" dedi. AK Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik'in düzenlediği Rixos Otel'deki yemekli toplantıda Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Anayasa değişikliğine neden ihtiyaç duyduklarını anlattı. Adalet Bakanı Ergin ise Avrupa ülkelerindeki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesi'ne benzer yapılan anlattı, Meclis'in Anayasa Mahkemesi'ne üye vermediği iki ülkenin Türkiye ve Rusya olduğunu vurguladı. Parti kapatmalara ilişkin AB kriterlerine uygun olarak araya demokratik bir süzgeç koyup Meclis'te komisyon oluşturduklarını da belirten Ergin, pazartesiye kadar bekleyeceklerini muhalefetten öneri gelmezse de yola devam edeceklerini söyledi.

Erdoğan 16 Belediye Başkanı'na rozet takacak
AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) dün Başbakan Erdoğan başkanlığında toplandı. AK Parti Genel Merkezi'ndeki toplantıda, bir süredir AK Parti'ye katılmak için görüşmeler yapan belediye başkanları tartışıldı ve bugünkü TBMM Grup Toplantısı'nda başkanlara rozet takılması kararlaştırıldı. Erdoğan, bugün 4'ü ilçe 8'ı de belde belediye başkanı olmak üzere toplam 16 belediye başkanına rozet takacak. 16 belediye başkanının 8'ı MHP'den, 7'sı Demokrat Parti'den 1 'ı de DSP'den istifa etti. Ağrı'nın Taşlıçay, Gümüşhane'nin Şiran, Iğdır'ın Aralık ve Bilecik'ın Bozüyük belediyeleri AK Parti'ye geçmiş olacak.
http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Dinçer: Dünyada nasılsa bizde de aynısı olacak
Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik döneminde başlatılan Türk-AB işçi kesimlerini bir araya getirmeyi hedefleyen projede sona gelindi. Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ETUC) işbirliği ve Türk-İş, Hak-İş ve DİSK'in ortaklığıyla düzenlenen "İşçiler Bir Arada" projesinin kapanış konferansı Dedeman Otel'de başladı. 22 ay önce eski Bakan Faruk Çelik'in katılımıyla start verilen ve Türk işçi sınıfının haklarını uluslararası düzeye çıkarmayı hedefleyen projenin kapanış konferansına ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakam Ömer Dinçer başkanlık etti. Toplantıda konuşan Dinçer, Türkiye'nin demokratikleştirilmesi konusunda reform çalışmaları olduğunu anımsatarak, değişimin kolay olmadığım belirtti. Dinçer, "Sendikal hayatta ILO'nun ve AB'nin sendikal anlamda ortaya koyduğu evrensel standartlar neyse o standartların bizim ülkemizde de uygulanmasında kararlı olmalıyız" dedi. Son olarak sendikalarla ilgili hazırlanan kanunu kamuoyuyla paylaştıklarım ve yeni kanunda temel olarak ILO'nun ve AB'nin ortaya koyduğu standartların tamamının karşılandığını da anlatan Dinçer, böylece bakanlığın üzerinde vesayet kalmadığını düşündüklerini belirtti. "Çalışma hayatının esnekliğiyle ilgili sorunlarımız da var" diye konuşan Dinçer, sendikaların şeffaflaşmasıyla ilgili sıkıntıların bulunduğunu söyledi. Türkiye'yi takip ediyoruz ETUC Genel Sekreteri John Monks da, sendikal hakların ve çalışma koşullarının iyileştirilmesinin önemine dikkati çekerek, "AB müzakere sürecindeki Türkiye'de sendikal hakların AB standartlarında yenilenmesi ve güçlenmesi çok önemli" dedi. Türkiye'de sendikal haklar alanını yakından izlediklerini ifade eden Monks, kapanış konferansının gerçekleştirilen projenin, sendikaları desteklemek, sendikalar arası işbirliğini artırmak açısından önemli olduğunu söyledi.

İrlanda Cumhurbaşkanı Ankara'da
İrlanda Cumhurbaşkanı Mary McAleese, A Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün davetlisi olarak resmi ziyarette bulunmak üzere eşi Dr. Martin McAleese ile birlikte Türkiye'ye geldi. THY ait uçakla Dublin'den gelen McAleese'yi, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi'nde Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ve İstanbul Vali Yardımcısı Mustafa Altıntaş karşıladı. Konuk Cumhurbaşkanı daha sonra Ankara'ya geçti.

Söz sırası hükümette
ilk kez olaysız geçen Newroz kutlamalarını değerlendiren BDP'li Demirtaş'tan Başbakan Erdoğan'a çağrı: Halk mesajını verdi. Barış eli havada kalmamalı Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, halkın Newroz meydanlarında mesajını verdiğini ifade ederek, "Bu halk barış, özgürlük ve diyalog istiyor. Bu halk çatışma, gözyaşı ve kan istemiyor" dedi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Konukevi'nde Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği'nce oluşturulan Yerel Yönetimler Akademisi'nin açılışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Demirtaş, uzun yıllardan bu yana ilk defa Türkiye'de ciddi bir olay olmadan Newroz Bayramı'nın yaşandığını söyledi. Demirtaş, yasaklama ve engelleme olmazsa halkın kendi bayramını bu şekilde coşku içerisinde kutlayabileceğinin görüldüğünü bildirerek, "Milyonlarca insanın bir anda sokağa çıkıp, meydanları doldurup, mesajı ortaya koymasından soma artık söz hükümettedir, top hükümettedir. Hükümetin elbette ki Anayasa'da demokratikleşmeye ilişkin bir takım çalışmaları olabilir, bunlar tartışılabilir. Biz de parti olarak bu konudaki görüşlerimizi önümüzdeki günlerde netleştireceğiz. Ama Kürt sorunu ile ilgili somut adım adımlar atması gerekiyor" dedi. Başbakan'a çağrı yaptı Demirtaş, Anayasa değişikliği paketinden önce Terörle Mücadele Yasası'ndaki anti demokratik hükümlerinin derhal kaldırılması gerektiğini savunarak, şöyle konuştu: "Sayın Başbakan bu ülkenin Başbakanı, bütün vatandaşların Başbakanıdır. Vatandaşların sesini duymak zorundadır. Uzatılan barış < elini havada bırakmamak onun Anayasal görevidir de aynı zamanda. Başbakan'ı barış hakkını korumaya, savunmaya ve yerine getirmeye çağırıyorum. Başbakan'ın bu noktada duyarlı davranması halinde, Türkiye'de bir iki ay içerisinde kimsenin hayal edemeyeceği şekilde demokratik gelişmelerin olabileceğini ve gerçekten de Türkiye'de artık umutların zirveye ulaştığı bir dönemi yaşayabileceğimizi ifade ediyorum."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Irak'a ikinci gümrük kapısı için yeşil ışık
Ankara, dün ilk defa Irak Merkezi yönetiminden bağımsız olarak Kuzey Irak Yerel Yönetimi Sanayi ve Ticaret Bakanı Sinan Çelebi'yi ağırladı. Türkiye'nin Kuzey Irak'a yönelik açılımı çerçevesinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ile birlikte Ekim 2009'da Erbil'e yaptığı ziyarete karşı ilk ziyareti Çelebi gerçekleştirdi. Bugüne kadar Kuzey Irak Yönetimi ile Merkezi yönetim çerçevesinde bir araya gelen Ankara, Çelebi'yi ilk defa eşit statüde ağırladı. Kuzey Irak yönetimi yıllardır Ankara'nın istediği fakat Habur'daki gelirini kısıtlayacağı nedeniyle karşı çıktığı gümrük kapısına prensipte "evet" dedi. Erbil'e de gümrük kapısı açılması için yeşil ışık yakıldı. Irak ile anlık istihbaratın başlamasının ardından Türkiye'nin önerdiği sınırda serbest ticaret bölgesi kurulacak. Çağlayan, Şinova ve Ovaköy'e yeni gümrük kapılarının yapılmasının gündemde olduğunu belirtti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG 'ın bazı haber başlıkları:


BDP 3 kırmızı çizgi çekti
TBMM'DEKİ oylamada kilit parti konumundaki BDP'nin yöneticilerinin, Anayasa değişikliği taslağına ilk yaklaşımı "Bizim de kırmızı çizgilerimiz var" oldu. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ'ın dün taslağı sunduğu ikinci parti BDP oldu. BDP'li Ayla Akat Ata, Bengi Yıldız, Hamit Geylani ve Hasip Kaplan tarafından ağırlanan AKP heyeti, taslağı sundu. "Şeytan ayrıntılarda gizlidir" diyen BDP'nin üç kırmızı çizgisi şöyle: ?Seçim barajı: BDP seçim barajının tamamen kaldırılmasından yana. Barajın yüzde 5 veya yüzde 3'e indirilmesini de tartışmaya hazır. ? Hazine yardımı: BDP her partiye Hazine yardımı verilmesini istiyor. ?Ana dilde eğitim: 8 yıllık zorunlu eğitimin sadece Türkçe ile sınırlı olmaması isteniyor.

Diyalog cesareti gösterin
AKP'nin Anayasa heyetinin MHP'ye yaptığı ziyarette, Grup Başkanvekilleri Oktay Vural ve Mehmet Şandır bulundu. Yaklaşık 40 dakika süren görüşmede, MHP'liler, "Bir uzlaşma olur, Anayasa değişikliği hazırlanırsa, vatandaş da seçime giderken, sandık başında kimin hangi değişikliği önerdiğini bilerek gider. İktidar olarak uzlaşma zeminini ve diyalogu sağlamak için cesaret gösterin" dedi. MHP'liler, referandumun kolaycılık olduğunun da altını çizdi. MHP'li Şandır, bu değişiklik teklifini değerlendirip kamuoyuyla paylaşacaklarını söyledi. AKP'lilerin kendilerine süre verip vermedikleriyle ilgili bir soruya Şandır "Süre konuşulmadı. MHP kendi usulleriyle paketi sorgulayacaktır" yanıtını verdi.

AKP'nin korkularının yansıması
Deniz Baykal CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Anayasa değişikliği taslağına ilişkin "Bu değişiklik girişimi, AKP'nin korkularının Anayasa değişikliğine yansımış halidir" dedi. İşte Baykal'ın taslağa ilişkin ilk yorumları: AKP MUTFAĞINDAN: Değişiklik teklifi AK Parti'nin mutfağında hazırlandı. Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından oybirliğiyle kabul edilmiş AKP'nin teklifte Anayasa Mahkemesi, HSYK ve Yüce Divan yargılamasını alması çok manidardır. HEDEF BAĞIMSIZ YARGI: Kapatılma korkusuyla yaşayan AKP, Anayasa Mahkemesi'ni; Yüce Divan'da yargılanmaktan korkan AKP Anayasa Mahkemesi'nin Yüce Divan olarak görev yapma sorumluluğunu; yüksek yargı ile karşı karşıya gelen AKP, bağımsız yargıyı ve HSYK'yı hedef almaktadır. BU ZİHNİYET KABUL EDİLEMEZ: Bu değişiklik girişimi, AKP'nin korkularının Anayasa değişikliğine yansımış halidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın bu anlayış ve bu zihniyetle değiştirilmesi kabul edilemez. AKP projesi olan bu girişim Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı AKP'lileştirme girişimidir.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG ‘in bazı haber başlıkları:

Çiçek: Uzlaşma arayışımız sürecek
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Anayasa paketiyle ilgili düzenlediği basın toplantısında, Anayasa'nın mutlaka değişmesi gerektiğini belirterek, Anayasa değişikliği teklifini Mart ayı çıkmadan Meclis'e sunacaklarını kaydetti. Çiçek, "Uzlaşarak değiştiremiyoruz, birileri teklif verince o olmaz deniyor. Herkes istiyor ama her seferinde bir gerekçe bulunarak bu Anayasa değişikliği başka bahara bırakılıyor, ister bizim yöntemimizle, ister başka yöntemle, nasıl olursa olsun, bu Anayasa değişsin... Herkes bununla ilgili görüşlerini, düşüncelerini rahatlıkla ortaya koyacak. Biz de bunları takip edeceğiz, değerlendireceğiz ve çok kısa süre sonra da daha fazla geciktirmeden, -Sayın Başbakanımızın ifade ettiği gibi Mart ayı içerisinde dedik-, Mart ayı çıkmadan bu teklifi TBMM Başkanlığı'na vereceğiz" diye konuştu. Çiçek, "Burada 3 milletvekili olarak bulunuyoruz. Hükümetin Anayasa değişikliği ile bir ilgisi yok" dedi. "Bugünün işini yarına bırakmak akıl kârı bir iş değildir" diyen Çiçek, değişikliğin bugün yapılabileceği kanaatinde olduklarını belirterek, geçen her günün Anayasa değişikliği açısından Türkiye için kayıp olduğunu düşündüklerini söyledi. Makul olan her türlü teklife açık olduklarını kaydeden Çiçek, "Gerçekten bu noktada iyi niyetliyiz. Metni gördüğünüzde şu ana kadar yazdığınız çizdiğiniz unsurları da görebileceksiniz. Bu bizim uzlaşma arayışımızın en açık göstergesidir" dedi. Çiçek, akşamüstü yaptığı basın yayın kuruluşları temsilcilerini bilgilendirme toplantısında da, "Herkesle uzlaşma ve katkı arıyoruz. Sonuna kadar uzlaşma arayışımızı sürdüreceğiz. Biz, bu işin tam sırası olduğu, Meclis'in hem yetki hem yetkinliğe sahip olduğu kanaatini taşıyoruz." dedi.

Romanlar insan ya Cindoruk
Roman vatandaşlara "Çingene" diyerek hakaret eden DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk'a Romanlardan sert tepki geldi. Vakit'e konuşan Roman önderleri, kendilerine "Çingene" diyen Cindoruk'u özür dilemeye davet ettiler. "Vakit'e konuşan Ege Roman Demekleri Federasyonu Başkanı Özcan Çayırlı, Romanların Atatürk'ten sonra ilk defa Başbakan Erdoğan tarafından önemsendiğini belirterek, "Cindoruk'u şiddetle kınıyor ve protesto ediyoruz" dedi. Başbakan Erdoğan'ın kendilerinden devlet adına özür dilemesini çok olumlu bulduklarını belirten Çayırlı, "Özür dilemek ve hatasını kabul etmek bir erdemdir. Bu erdemi Cindoruk'tan da bekliyoruz. Cindoruk'un yaptığı yanlıştır ayrımcılıktır. Biz Çanakkale başta olmak üzere birçok savaşta hep omuz omuza mücadele verdik, birlikte şehit olduk" dedi. Dünya Roman Kültürü Sosyal Yardımlaşma ve Halk Oyunları Federasyonu Başkanı Eşref Kalkan ise kendilerine "Çingene" diyen Cindoruk'u tarih okumaya davet etti. Avrupa'da 1971'e kadar Romanların, Çingene olarak kabul edildiğini hatırlatan Kalkan, "Bütün dünya 1971 yılından sonra Roman olarak kabul etmektedir. 1990'dan itibaren 8 Nisan Dünya Romanlar Günü olarak kutlanmaktadır. Sayın Cindoruk, Romanların tarihçesini iyi araştırsın. Romanlara ne deniyormuş iyi öğrensin" dedi. Cindoruk'u şiddetle kınadıklarını belirten Kalkan, "Bunlar bir siyasetçiye yakışmayan sözler. Seçimde gerekli cevabı vereceğiz" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Hiçbir imza bu kadar incelenmedi
Adli Tıp Kurumu Başkanı Doç. Haluk İnce Star'a konuştu: Albay Çiçek'in Demokrasiye Müdahale Planı'ndaki ıslak imzasını tam 4 kez inceledik, aynı sonuca vardık. Türkiye'de hiçbir imza bu kadar incelenmedi. Doç. Dr. İnce, bu süreçte sivil veya askeri savcılıktan da hiç bir telkin veya baskı almadıklarına dikkat çekti. İrtica İle Mücadele Eylem Planı ile ilgili ilk inceleme talebinin sivil değil askeri savcılıktan geldiğini açıklayan Doç. Dr. İnce, "İlgili vaka, bize ilk önce askeri savcılıktan geldi. Genelkurmay Askeri Savcılığı'ndan savcı, bir evrak göndereceklerini söyledi ve kurye aracılığı ile gelen evrağı inceleyip geri gönderdik. Sonra İstanbul Özel Yetkili Savcılığı'ndan belge ‘incelenmesi' talebiyle 3 kez daha geldi. Biz evrakı toplamda 4 kere inceledik. Tüm incelemeler de Fizik İhtisas Dairesi'nde oldu" diye konuştu.

Mason üstatlarına suikast önlendi
İki mason üstadına suikast hazırlığında yakalanan şahıs tutuklandı. Avukatı Erikel de dahil olmak üzere Ergenekon bağlantılı 11 kişilik çete çökertildi İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne, Kayseri Yarıaçık Cezaevi'nde bulunan hükümlü H.A.H'nin yapacağı ev ziyareti sırasında bir suikast gerçekleştirileceği ihbarı geldi. Bunun üzerine takip başlatan terör timleri, geçen hafta şüpheli H.A.H/nin cezaevinden izin alarak Kayseri'den İstanbul'a hareket ettiğini belirledi. Şüpheli H.A.H., İstanbul'daki Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası üyelerinin toplantı yaptığı binanın etrafında dolaşmaya başlayınca gözaltına alındı. H.'nin üzerinden Loca'nın eski ve yeni büyük üstatları KP. ile S.E.'nin fotoğraflan çıktı. Sorgusunda binanın az ilerisinde bıçak sakladığım ve suikast planladığım itiraf eden şüpheli salı günü tutuklandı. H.A.H.'nin Kayseri Belediyesi'nde çalışırken yolsuzluk yaptığı iddiasıyla tutuklandığı, avukatının ise Ergenekon sanıklarının da avukatı olan Yusuf Erikel olduğu belirlendi. Bu gelişmeler ışığında polis bir haftalık takibin ardından dün 9 ilde avukat Erikel'in de aralarında bulunduğu 10 şüpheliyi daha gözaltına aldı. Erikel'in ismi, Ergenekon operasyonları başladığı dönemde bazı bürokrat ve STK temsilcileriyle görüşüp "Yakında darbe olacak. AK Parti düşürülecek. Ben Başbakan olacağım. Duruşunuza dikkat edip, bize yardıma olursanız, biz de size yardıma oluruz" dediği iddiasıyla gündeme gelmişti. Ergenekon klasörlerinde yer alan "taslak hükümet SON 4 EN SON İNŞALLAH.doc" adlı belgede, darbe sonrası görev yapacak cumhurbaşkanı, başbakan, bakan ve bürokratların isimlerinin yer aldığı, Erikel'in 'Başbakan' olarak gösterildiği belirtilmişti.

Paket, CHP programı gibi ama Baykal karşı
Baykal'ın baştan karşı çıktığı hükümetin anayasa paketi, neredeyse CHP'nin 2008'de kabul ettiği yeni parti programıyla bire bir aynı... CHP lideri Deniz Baykal'ın, "AKP'nin korkularının anayasa değişikliğine yansımış hali" diye tepki gösterdiği Anayasa Paketi'nin, CHP'nin yeni parti programındaki vaatlerle büyük oranda aynı olduğu ortaya çıktı. CHP de pakette yer alan, HSYK yapısının değiştirilmesi, HSYK ve YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması, Kadınlara pozitif ayrımcılık, ombudsmanlık, kamu çalışanlarına toplu sözleşme hakkı verilmesi gibi düzenlemeler CHP'nin parti programında da yer alıyor. 1994 tarihli Parti Programı'nda 82 Anayasası'nın tümüyle değiştirilmesini vadeden CHP, 2008 yılında kabul ettiği Parti Programı'nda ise, Anayasa'da ihtiyaca göre ve özellikle temel hak ve özgürlüklerle ilgili değişiklik yapılacağı sözünü verdi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Bakan Ergin: Reform paketini, AB kriterleri çerçevesinde hazırladık
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, anayasa değişikliği paketinin AB kriterlerine göre hazırlandığını söyledi. Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ile Star Gazetesi yazan Ergun Babahan'ın TRT Haber'de hazırladığı 'Cıkış Yolu' programının ilk konuğu Bakan Ergin'di. Uzlaşma zeminini sonuna kadar zorlayacaklarını, olmazsa millete gideceklerini kaydeden Ergin, yargı bağımsızlığından geriye gidiş olacağı eleştirilerine, "Bunlar beylik laflar. Avrupa'da geriye gittiyse bizde de gider." dedi. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, anayasa değişikliği teklif tasarısına ilişkin eleştirilere AB kriterleri ile cevap verdi. Paketin, AB ilerleme raporlan ve Venedik Komisyonu kriterleri çerçevesinde hazırlandığını belirten Ergin, "Anayasa Mahkemesi'nden 367 gibi bir karar beklemiyorum." dedi. Gerekçesini açıklarken de, Avrupa ve çağdaş dünyadaki uygulamaları getirdiklerini söyledi. Canlı yayında soruları cevaplayan Bakan. Avrupa'dan örnekler verdi. Anayasa Mahkemesi ve HSYK'daki değişikliklere ilişkin eleştirilere karşılık, yine AB ülkelerini adres gösterdi. Ergin, Rusya hariç gelişmiş ülkelerin tamamında Anayasa Mahkemesi'ne parlamentoların üye seçtiği bilgisini verdi. HSYK'da da benzer bir durumun olduğunu ifade eden Ergin, Fransa'da 18 üyeli kurula, cumhurbaşkanının başkanlık ettiğini ve meclisin üye seçtiğini bildirdi. Aynı şekilde İtalya'da da 27 üyeli kurula, devlet başkanının başkanlık ettiğini aktardı. Ergin, "Türkiye gibi örnek, dünyanın hiçbir yerinde yok. Bunu söylediğimizde "Efendim Türkiye'nin kendine özgü koşullan var, başka ülkeye benzemez, nevi salısına münhasır' diyorlar. Nedir bu nevi şahsına münhasır yapı? Son 60 yıl içinde üç tane darbe, demokrasinin sürekli kesintiye uğradığı bir yapı. Egemenliğin millete ait olduğu bir yapı ama sürekli bu yapıya müdahale eden ara girmeler. Türkiye bu halini geleceğe taşıyabilir mi?" diye konuştu. Parti kapatmalarla ilgili düzenlemeler konusunda da, 'filtre' örneğini verdi. Tasanda öngörülen değişikliğe göre, Meclis'in, Yargıtay cumhuriyet başsavcısının hazırladığı iddianame ile Anayasa Mahkemesi arasında 'demokratik bir filtre' görevini üstleneceğini söyledi. Bu örneğin Almanya'da da olduğunu ifade etti. Ergin, "AK Parti kendini kurtarmaya mı çalışıyor?" sorularına, "Genel Kurul'da AK Parti'nin ağırlığı var. Ama biz böyle bir yolu seçmedik. Grubu olan partiler eşit oranda üye verecek. 20 kişilik bir komisyonda muhalefet partileri isterlerse AK Parti'nin kapatma davasını onaylayabilir. Bizim kurtarılmaya ihtiyacımız yok. Türkiye'nin dış dünyada kötü algılamadan kurtulmaya ihtiyacı var. Demokrasisi kesintiye uğrayan, partileri kapatılan bir Türkiye algısından kurtulmaya." şeklinde cevap verdi.

Yanlış üstüne yanlış yapıyorsun
AK Parti'nin sosyal demokrat kökenli milletvekili Haluk Özdalga, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un gazete ve televizyonlara verdiği röportajlara sert tepki gösterdi. Özdalga, "Sayın Başbuğ'un açıklamaları hoş görülmesi mümkün olmayan yanlışlarla dolu. Yanlış üstüne yanlış yapıyor." dedi. Başbuğ'un, yargı süreci devam eden Erzincan davası sanıklarından 1. Ordu Komutanı Saldıray Berk'le ilgili ayrıntılı ve gerekçeli bir hüküm tesis ettiğine dikkat çeken Özdalga, "Eğer Genelkurmay Başkanı kendisini Anayasa ve yasalara bağlı saymazsa, emri altındakilerden bunu nasıl bekleyecek?" diye sordu. Özdalga, yaptığı yazılı açıklamada şunları kaydetti: "Sayın Başbuğ 'Ordu Komutanı Saldıray Berk, Alevi köylerini ziyaret ettiği için suçlanıyor. Bu çok çirkin bir olay' diyor. Ne var ki asıl çirkin olan, böyle hassas bir konuda bir Genelkurmay Başkanı'nın gerçek dışı iddiaları dile getirmesi. Komutan Berk'in Alevi köylerini ziyareti konusu sadece çete üyeliği suçlamasıyla tutuklanmış bulunan bir astsubay başçavuş tarafından hazırlanan fişlerden birinde geçmektedir. Bu fiş de Berk'i suçlamak için değil, fişleri tutan çeteye dönük bir suç belgesi olarak dosyada yer almaktadır." Genelkurmay Başkanı'nın Albay Dursun Çiçek'in imzasını taşıyan suç belgesinin gerçekliğini hâlâ kabullenmemesini de eleştiren Özdalga, Jandarma uzmanları dâhil birbirinden bağımsız dört ayrı kuruluşun orijinal belgedeki imza Çiçek'in 'el ürünüdür' dediğini hatırlattı. Başbuğ'un bütün bunları yeterli bulmamasına anlam veremeyen AK Partili vekil şöyle devam etti: "Başka neler gerekiyormuş? Parmak izi analizi, yazı ve imza mürekkeplerinin tahlili, imzanın atıldığı tarihin tespiti, imza makinesi araştırması, yazının geldiği zarfın incelenmesi... Sayın Başbuğ adeta hukukun dayandığı temel prensiplerle ve sağduyu ile alay ediyor. Belli ki bu hayatî konuda Sayın Başbuğ'un amacı gerçeğin ortaya çıkması değil, işi sulandırmak. Acaba neden?" Haluk Özdalga, parola kisvesi altında Başbakan Erdoğan'a 'adi bir şekilde hakaret edilmesi'nin hesabının sorulmadığının altını çizerken Başbuğ'un bu konuyu "çok da önemli bir konu değil" şeklinde değerlendirmesini 'vahim bir yanlış' olarak nitelendirdi. Özdalga, sözlerini şöyle tamamladı: "Son dönemde ortaya saçılan darbe veya siyasete müdahale planlarının sayısı o kadar çok ki, artık kamuoyu bunların ayrıntıları bir yana, adlarını bile aklında tutamaz oldu. Sayın Başbuğ'un önemli bir görevi, gazetelere ve TV'lere uzun açıklamalar yapmaktan çok, TSK içinde siyasete bulaşmış unsurların tasfiyesine dönük kararlı adımların atılmasını sağlamak ve bu konuda ikna edici bilgileri kamuoyu ile paylaşmaktır."

CHP, Ermenistan'la yapılan protokoller ile ilgili Meclisle genel görüşme istedi
CHP, Türkiye'nin, Ermeni iddialarıyla mücadele strarejisinin tartışılması ve Ermenistan ile imzalanan protokollerin değerlendirilmesi amacıyla TBMM'de genel görüşme açılmasını istedi. CHP grup başkan vekilleri Süha Okay, Kemal Kılıçdaroğlu ve Kemal AnadoPun imzalarını taşıyan önerge TBMM Başkanlığına sunuldu. Önergede, Ermenistan ile Türkiye arasında 10 Ekim 2009'da imzalanan protokollerin, Türkiye'nin ulusal çıkarları açısından ciddi sakıncalar taşıdığı savunuldu. ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nin, 1915 olaylarına ilişkin Türkiye'yi suçlayıcı bir kararı kabul ettiği, daha sonra İsveç Parlamentosunun, Türkiye aleyhine Ermenilerle birlikte Pontus Rumlarını, Keldani, Asuri ve Süryanileri kapsayan bir karar aldığı hatırlatılan önergede, bu gelişmelere karşı nasıl bir strateji geliştirildiğinin tartışılması istendi. Başbakan Erdoğan'ın, Azerbaycan Parlamentosunda verdiği "şeref sözünün" sınırların açılması ve protokollerin TBMM tarafından onaylanmasına imkan vermediği kaydedilen önergede, "Özellikle ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinde yapılan oylama sonucunda kabul edilen karar tasarısından sonra protokollerin Meclis'te tutulması, bunlara ilişkin onay işlemine başvurulacağı gibi yanlış bir izlenim oluşturmakta ve Türkiye üzerine baskıları davet etmektedir." denildi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

1974'ten beri ilk ziyaret
KIBRIS Rum yönetiminin en önemli isimlerinden Başpiskopos Hrisostomos, ilk kez KKTC'ye geçti ve Nisan ayında da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la görüşmek üzere İstanbul'a geleceğini açıkladı. Başbakan Erdoğan'a geçen ay Rum gazeteciler aracılığıyla mektup gönderen ve KKTC'deki kiliselerin restorasyonu konusunda yardım isteyen Başpiskopos Hrisostomos dün KKTC'ye geçerek önce Magosa ardından da Karpaz'da Rumlar için kutsal kabul edilen dini yerler ile kiliseleri ziyaret etti. Hrisostomos, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonra KKTC'ye ayak basan ilk başpiskopos oldu. KIBRIS Rum Başpiskoposu Hrisostomos, her ne kadar Başbakan Erdoğan ile görüşmesini kati gibi aktarsa da Fener Patrikhane çevreleri Hürriyet'e henüz buluşmanın kesinleşmediğini söylediler. Patrikhane çevreleri Hürriyet'e, Hrisostomos'un 4 yıl önce ertelenen Fener ziyaretini gerçekleştirmeye, bu çerçevede de Başbakan Erdoğan ile bir görüşmenin yapılması için çalıştıklarını ancak, Başbakandan henüz cevap almadıklarını belirttiler.

Verin 20 milyon dolar Ermeni yalanını çekelim
Sanatçılarla "Demokratik açılım kahvaltısına" katılan yönetmen Mustafa Altıoklar'ın, Başbakan Tayyip Erdoğan'a, "Verin 15-20 milyon dolar. Ermeni yalanlarına karşı bir film yapalım" önerisinde bulunması tartışma yarattı. Talebe karşı çıkan Sırrı Süreyya Önder, sözlerini "Hele Mustafa'ya hiç çektirmeyin" diye bitirdi. HÜKÜMETİN "Demokratik açılım kahvaltıları" kapsamında bir ay önce ses sanatçılarıyla görüşen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz cumartesi günü de sinema ve sahne sanatçıları ile bir araya geldi. Radikal Gazetesi yazarı Kemal Yılmaz, dünkü köşesinde, ünlü yönetmenler Mustafa Altıoklar ile Sırrı Süreyya Önder arasında kahvaltı sırasında gerilim yaşandığını yazdı. Yazısında, Altıoklar'ın Ermenilerle ilgili bir film yapmak için Başbakan Erdoğan'dan para talep ettiğini öne süren Yılmaz, köşesinde şu satırlara yer verdi: 'Hollywood yıldızı getirelim' "Altıoklar, şu mealde konuşmuş: 'Sayın Başbakan'ım, bize 15-20 milyon dolar, biraz daha fazla da olabilir tabii, verin. Şu Ermenilerin yalanlarına karşı bir film yapalım Bir 'Gece Yarısı Ekspresi' çekildi, 30-40 yıldır bu ayıbı üzerimizden atamıyoruz. Hollywood yıldızlarını da getirelim onlara gerekli cevabı çekeceğimiz filmlerle verelim.' Havada milyon dolarlar uçuşmaya, devlet siparişiyle propaganda filmleri çekmenin tatlı hayali atmosferi ele geçirmeye başlamış, hâlâ üzerinden Atatürk filmlerinin şokunu atamamış birkaç kişi huzursuzlanmaya başlamışken neyse ki meddah geleneğimizin en güçlü temsilcisi Sırrı Süreyya Önder söz alır. 'Mustafa'ya hiç çektirmeyin' Önder 'Başbakanım' der, 'Eğer onlara o paraları verip bu filmleri çektirirseniz, bir vatandaş olarak size hakkımı helal etmem. 'Gece Yarısı Ekspresi' sadece kötü bir filmdi. O film bizim hapishanelerimizdeki koşulların yanında çok yumuşak kalıyor. Paraları filme yatıracağınıza, o paralarla hapishaneleri düzeltin' Sessiz yığınların vicdanı olarak hepimizin içine serin sular serpen Sırrı Süreyya sözlerini şu tarihi tespitle tamamlar: 'Hele bu filmi Mustafa Altıoklar'a hiç çektirmeyin."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG 'ün bazı haber başlıkları:

Avrupa'da yan sanayi bitiyor bunu değerlendirmeliyiz
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, otomotiv sektörüne Türkiye'nin ihracat motoru dediklerini ve bu sektöre ilgisiz kalmalarının mümkün olmadığını söyledi. Otomotiv sanayi yöneticileriyle bir araya gelen Çağlayan, Türkiye'de yan sanayinin geliştiğini ve gelişmeye de çok müsait olduğuna işaret ederek, Türkiye'nin otomotiv üretim üssü olabilecek bir altyapıya sahip olduğunu kaydetti. Birçok Avrupa ülkesindeki yan sanayi firmalarının gençler olmadığı için işletmelerini bırakma durumunda kaldığını anlatan Çağlayan, şöyle devam etti: Bu şirketlerin Türk firmaları tarafından satın alınması veya ortaklık tesis edilerek hem bu şirketlerin isminden ve pazarlarından faydalanılması konusunda bir çalışma yaptık. Bu projeyi gerçekleştirmemiz lazım. Biz atlarsak başkası yapacak. Bu, Almanya'dan başlayacak, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere Avrupa'nın birçok ülkesinde yaptığımız çalışma. Bu konuda ne tür destekler verebiliriz, bu konuyla ilgili çalışıyoruz'

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG 'in bazı haber başlıkları:

'Emekli maaşları eşitsizliği 8 milyar liralık yük getirir'
Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, Anayasa Mahkemesi'nin emekli maaşlarıyla ilgili nasıl bir karar vereceğini bilemediğini belirterek, "Biz kanun neyi emrediyorsa onu yaptık. Anayasa Mahkemesi konuyla ilgili nasıl bir karar verir onu bilemiyorum ama bunun bize yük getireceği çok açık. Bizim tahmini hesaplamalarımıza göre yaklaşık 8 milyar liralık bir ek yük getirecek. Bunu kurum olarak bizim kaldırmamız zor görünüyor" dedi. Dinçer, 2000 yılından önce sosyal güvenlik kurumunun dikkate aldığı ve kanunla yapılan düzenlemeye göre emekli maaşları için kullanılan formülde küçük bir değişiklik yapıldığını söyledi. Anayasa değişikliği paketinde sendikalara yönelik düzenlemeyi sorulması üzerine Dinçer, Anayasa kapsamında sendikalarla ilgili iki sorun bulunduğunu, birinin devlet memurlarının toplu iş sözleşmesi yapma, grev ve lokavtla ilgili düzenlemelerin olması, bir diğerinin de işçi sendikalarıyla ilgili toplu iş sözleşmesi grev ve lokavta alakalı bazı sınırlamaların varlığı olduğunu söyledi. 'Sendikal düzenlemede' destek istedi Devlet memurlarının toplu iş sözleşmesi yapma, grev yapma hakkı yokken, işçilerin bu hakkına karşın bazı sınırlamalar bulunduğunu dile getiren Dinçer, "Devlet memurlarıyla ilgili düzenlemenin Anayasa değişikliği paketine girdiğini memnuniyet de duyduk. Ama eğer böyle bir şey olacaksa beraberinde işçi sendikalarının toplu iş sözleşmesi ve grevle ilgili sınırlandırmalarının kaldırılmasının uygun olacağını düşünüyorum. Eğer Sendikalar Kanunu'nda değişikliği düşünüyorsanız, biz evrensel standartlara uygun sendikal hak ve özgürlüklerin alabildiğine genişletildiği bir kanun tasan taslağını hazırladık. İlgili sosyal aktörlerle de paylaştık. Eğer onlar da bize destek verirlerse onun takibini yapacağız" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Evrakları savcı istedi
CHP'li Kılıçdaroğlu'nun 'yargıyı etkilemeye çalıştı' iddiasıyla suçladığı AK Parti Milletvekili Hüsnü Ordu, "Yargıya müdahalem söz konusu değil" dedi AK Parti Ordu Milletvekili Hüsnü Ordu, yargıya müdahalesinin söz konusu olmadığını, evrakları savcının istediğini söyledi. CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun basma gösterdiği yazıyı yazdığını kabul eden Hüsnü Ordu, şu açıklamayı yaptı: "Ben 2003 yılından beri TBMM KIT Enerji Alt Komisyon Başkanı olarak görev yapıyorum. 9 Haziran 2005'de Metin A. isimli vatandaştan, zamlı kömürlerin eski fiyatlarla satıldığına dair bir şikâyet geldi. Bunu araştırdık. İşletme 31.05.2005 tarihine kadar eski fiyattan kömür satacağını açıklayarak bir kampanya yapmış ve vatandaşlar da paralarını önceden ödemiş. 31 Mayıs günü kömürlerini almak için geldiklerinde elektrik kesintisi yaşanmış ve kantarlar çalışmadığı için 5-6 kamyonun yüklenmesi 01.06.2005'e kalmış yani gece 24.00'den sonra yüklenmişler. Bununla ilgili şikâyet üzerine de soruşturma başlatılmış. Bize gelen ihbarla biz de inceleme başlattık. Kanunun bana verdiği yetkiye göre biz birtakım belge ve bilgiler topladık ve yargıya intikali için üst komisyona taşıdık. Bu arada savcılık da 'soruşturma yapıyor' bilgisi geldi. Bunun üzerine savamızı aradım ve 'Bizde de bir şikâyet var. Yapağımız incelemeleri size de göndereyim mi?'diye sordum. Sayın sava da 'Gönderin' dedi. Ben de gönderdim. Kemal Bey bunu bilmiyor. Algılanan sanki ben kendi adıma göndermişim gibi. Ama ben belgeleri ve yazıyı sayın savayla yaptığımız görüşme üzerine gönderdim. Olayla ilgili açılan davada sanıklar, gecikmeyi ve nedenlerini zamanında bildirmedikleri için suçlandı, önce 10 ay ceza aldılar daha sonra bu cezalan da affedildi. Keşke Kemal Bey açıklamadan önce benimle konuşsaydı. O zaman bu durum yaşanmazdı."

ishakyilmaz 03-23-2010 13:07

KÖŞE YAZARLARI

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG GAZETESİ

UTKU ÇAKIRÖZER
Anayasa tartışmalarının eksiği: AB
"...AB Uzun süredir üzerinde konuşulan anayasa değişiklik paketi dün nihayet açıklandı.
ilk günden gözlenen temel sorun, paketin siyasi partilerin uzlaşısıyla hazırlanmamış olması. TBMM'de ve sonrasındaki referandum sürecinde olabilecek tartışmalar da bu eksen üzerinde yaşanacak. Aslında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, siyasi parti liderleriyle yaptığı görüşmelerde ortak bir uzlaşı zemini sağlanması için önemli çaba harcadı. Hatta mutabakatın AB standartları doğrultusunda olması gerektiğini birkaç kez vurgulayarak yol da gösterdi. AB'ye tam üye adayı olarak resmi müzakereler yürüten bir ülkenin de yargı reformu gibi önemli bir konuda, geleceğini paylaşacağı siyasi birliğin beklentilerini bilerek, bu yönde adımlar atması da en doğal davranış şekli olurdu. Ancak bu yapılamadı. Bu konuda AB'nin görüşleri biliniyor mu? Maalesef, yaşanmakta olan anayasa değişiklik sürecinin temel eksiklerinden biri AB'nin beklentilerinin yeterince tartışılamamış olmasıdır. Bu konuda da en büyük sorumluluk Ankara'ya değil Brüksel'e düşmektedir. Aslında anayasa değişikliği tartışmalarında oldukça belirleyici olacak resmi bir çalışma yapılmış durumda. Türkiye-AB üyelik müzakerelerinin 23. faslını oluşturan 'Yargı ve Temel Haklar' alanında, Türkiye ile yürütülen tarama sürecine ait Komisyon tarafından hazırlanan rapor bizzat AB tarafından sumen altı edilmiş durumda. Hem de 5 yıldır. Sebebi ise maalesef yine Kıbrıs. AB içinde tüm kararlar oy birliğiyle alınıyor. Rum Kesimi'nin Türkiye'ye karşı vetosu nedeniyle AB Komisyonu'nca hazırlanan ve Türkiye'de yargı kurumunun eksikliklerinin sıralandığı 'Tarama Raporu' hala onaylanarak Ankara'ya iletilmiş değil. Halbuki bu rapor AB tarafından onaylanmış olarak Türkiye'nin elinde hazır olsaydı, bu günlerde anayasa paketine orada sıralanan eksikleri giderecek biçimde şekil vermek en ideal yöntem olurdu. O durumda kimsenin 'Bu paket iktidarın paketidir' deme olanağı da olmazdı. Maalesef, Rumların ipoteği altına giren AB bu konuda Türkiye'deki tartışmaları yönlendirme fırsatını kaçırmıştır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG GAZETESİ

AHMET ALTAN
Büyük değişim
"...Şimdi değişiyoruz. İşin eğlenceli kısmı da değişimi "muhafazakâr" bilinen bir partinin gerçekleştirmesi. Değişime karşı çıkmaya çabalayanlar, bunu durdurabileceklerini sananlar, iktidardaki partinin "muhafazakârlığını" bahane olarak kullanmaya uğraşıyorlar ama kimse onların bahanelerine inanacak kadar saf değil. Buna inananlar, zaten inanmak isteyen, iktidardaki "azınlığın" siyasetteki ve medyadaki uzantıları. Bir "darbe" anayasasının sürmesini isteyen CHP, "ben bu sistemin muhafızıyım" diyemiyor da "ben AKP ile birlikte anayasa değiştirmem" diyor. Değiştirmek istemediği anayasa 12 Eylül Anayasası. Peki, "AKP ile birlikte anayasa değiştirmeyecek" olan CHP'nin "tek başına" yazmak istediği bir "anayasa" var mı? Yok. Çünkü bu anayasadan memnun o. Geçici 15. Madde'nin değişmesini istiyormuş. Ne kadar ilerici bir parti, 30 yıl önceki darbenin hesabını sormak istiyor ama burnumuzun dibindeki darbe girişimlerinin hepsini savunuyor, 27 Nisan muhtırasını destekliyor. 27 Nisan muhtırasını sahiplenen bir parti "darbe anayasasını" değiştirebilir mi? CHP'nin ve "azınlık iktidarının" medyadaki taraftarları da çocuk kandırır gibi "anayasa mutabakatla değişsin" diyorlar, sanki anayasayı değiştirmek isteyen "ortak bir irade" var da onların arasındaki anlaşmazlıkları ortadan kaldıracağız. CHP ve MHP bugünkü sistemi savunuyor. Onlar halktan değil "iktidardaki azınlıktan" yanalar, o iktidarın sürmesinin, halkın sesinin kesilmesinin, halk iradesinin siyasete yansımamasının peşindeler. Bu düzeni değiştirecek bir "anayasa" değişikliğini nasıl onlarla bir "mutabakata" vararak yapacaksınız? Adamlar değişim istemiyorlar ki. Onlar bugünkü devletin siyasetteki temsilcileri. Halkın siyasete ağırlığını koymasını desteklemiyorlar. Kürtlerden, dindarlardan, demokratlardan uzaklar, orduya ve yüksek yargıya yakınlar. Onlar kendi aralarında "değişimi engellemek" için bir mutabakata varabilirler ama değişim için onlarla bir mutabakata varılamaz. Onlarla bir mutabakat aramak ipe un sermektir. Bu sistemi değiştirecek olanlar, bu sistemin gadrine uğramış olanlardır, büyük kitlelerdir ve bu sistemin dışarı atmaya çalıştığı partilerdir. AKP, bu sistemin hedefindeki parti, BDP de öyle, bu partiler kendi varlıklarını sürdürebilmek, kendi tabanlarının haklarını koruyabilmek için değişimi savunmak zorundalar. Yirmi altı maddelik yeni "anayasa değişim" paketinin çok eksikleri olduğu doğru ama gene de bu eksikliklerine rağmen büyük bir adım bence, devlet sultasını kıracak, halk iradesinin yolunu açacak önemli değişiklikler içeriyor. Askerî anayasanın, siyasetin ve halk iradesinin üzerine yerleştirdiği "yargı vesayetine" son veriyor. Değişime karşı çıkan "tutucuların" mazeretlerine bayılıyorum, bu değişimler "bağımsız yargıya darbe vuracakmış", hangi bağımsız yargı bu, Genelkurmay Başkanı'nın emriyle savcıyı görevden atan yargı mı? Siyasete pranga takıp askerlerden emir alan bir yargıyı bize "bağımsız yargı" diye yutturmak ve bu prangalı esaretimizi sürdürmek istiyorlar. O kadar şaşkınlar ki herkesin de şaşkın ve aptal olduğunu sanmaya başladılar. Bu son anayasa değişim paketi önemli bir adım, yeterli değil ama gene de çok ciddi bir adım. Böyle adım adım "halkın egemen" olduğu bir düzene geçeceğiz. İnsanlar kendi topraklarında "köle" olmaktan, aşağılanmaktan, ezilmekten bıktılar çünkü..."

YASEMİN ÇONGAR
Hukuk yoluyla demokrasi için
"...AKP'nin gündeme getirdiği pakette, askerî mahkemelerin askerî disiplin suçlarına bakan organlar olmakla sınırlandırılmaması; Yargıtay ve Danıştay'a dokunulmaması; Yüksek Askerî Şûra'nın sadece ihraç kararlarının yargı denetimine açılması ve diğer icra hükümlerinin dokunulmazlığının korunması gibi çok temel eksiklikler var. Bu eksiklikler, gündemdeki değişiklikten sonra bile, askerî vesayeti sürdüren ve Yüksek Yargı'nın o vesayetin taşıyıcısı, uygulayıcısı, garantörü gibi davranmasının önüne set çekmeyen bir hukuki çerçevenin devam edeceği anlamına geliyor. Bu eksiklikler, toplumsal katılım kanallarının açık tutulması yoluyla ve parlamento eliyle, baştan sona yeni bir anayasa yapılmasının, bu ülkede demokratikleşmenin baş koşulu olmaya devam edeceğini hatırlatıyor. Her şeye rağmen, AKP hükümetinin, Venedik Komisyonu'nun görüşlerini, Avrupa Birliği Komisyonu'nun Türkiye'ye ilişkin İlerleme Raporlarındaki eleştiri ve beklentileri hesaba katarak, demokratik ülkelerdeki uygulamayla büyük ölçüde uyumlu bir değişiklik paketi hazırlamış olması, bence küçümsenmemeli... Değişikliklerin geneline baktığımızda, seçmen iradesine saygının ön planda olduğunu söyleyebiliriz. Esasen, 1982 Anayasası'na indirilmesi planlanan bu "23 darbe" benim, sizin, hepimizin oylarının değerini arttıran, bizlerin seçtiği ve yine bizlerin sandıkta devirebileceği vekillerin yaptırım ve karar kuvvetini pekiştiren bir nitelik taşıyor. Siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılması bu açıdan çok önemli ama Meclis'in bu konuda tek yetkili kılınmaması nedeniyle de yetersiz bir değişiklik... Ayrıca yeni pakette, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun "tanrısal" dokunulmazlığı nihayet kalkıyor; yapısı daha demokratik, çoğulcu ve temsili bir hal alırken, kararlarına etkin itiraz yolu açılıyor. Buna karşın, bu kurula Meclis'in de üye seçmesi yönündeki plandan geri adım atılması, hükümetin "ürkekliğinin" bir başka göstergesi. Yine de, Anayasa Mahkemesi'nin yapısında öngörülen değişiklikle birleştiğinde, HSYK ile ilgili yeni düzenlemenin Yüksek Yargı'daki kast sistemini bitirmese bile, zayıflatacağını öngörebiliriz. Son olarak, yeni değişikliğin "özel hayatın gizliliği" konusunda getirdiği ilave güvenceleri, "çocuk hakları"nı yeni bir hak kategorisi olarak Anayasa'ya dahil etmesini; memurlara toplu sözleşme hakkı getirmesini; bilgi edinme ve kamu denetçisine (ombudsman) başvurma hakkını da yine ilk kez anayasal bir hak olarak tarif etmesini ziyadesiyle önemli buluyorum. AKP'nin hazırladığı paket, yetersiz ve gecikmiş de olsa, hepimizin değerinin daha fazla bilineceği, iradesinin daha etkin ve haklarının daha geniş olacağı bir hukuk düzeni öngörüyor bence. Pakete muhalefet edenlerse, vatandaşın değerine, iradesine, haklarına da muhalifler aslında. "Hukuk yoluyla darbe" düzeninin devamını istiyorlar..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG GAZETESİ

YİĞİT BULUT
Yeni pakette 'olumlu ve 'olumsuz' taraflar!
"...Konuyu "siyasallaştırmadan" ve en önemlisi "tam ortada durarak" bazı detayları sorgulamak ve görüşlerimi "not düşmek" istiyorum...
1- Parti kapatma davası ancak TBMM izniyle açılabilir. Olumsuz ve "güçlerin kullanımında" çelişki yaratacak bir düzenleme! Kapatılacak parti, iktidar partisi veya koalisyonun en küçük partisi olabilir. Böyle bir yapı içinde "kapatma davası" açmak asla mümkün olmayacak ve "siyasi parti", yargı denetimi dışına taşacaktır. Daha açık yazmam gerekirse; bir siyasi parti TBMM çatısı altında yargı bağışıklığı kazanmış olur.
2- YAŞ kararları yargı denetimine açılıyor. Olumlu ama "iyi tanımlanması" gereken bir düzenleme. Yargı denetimi doğru ama "bir kurumun içinde disiplin veya başka suçlar sonucu" olmamasına karar verilen personelin yargı kararı dahi olsa bulunması doğru değil. Yargı kararı ancak "özlük haklarının" sorgulanması amacıyla alınabilir. Kurumun dışarı attığı biri "kuruma rağmen" oraya dönemez.
3- Darbe girişimleri sivil yargıya. Olumlu bir adım. Her türlü anayasal düzeni yıkma girişimi sivil yargıya taşınmalı ve gereği yapılmalı.
4- Anayasa Mahkemesi üye sayısı 11 'den 19'a çıkıyor. Anlamsız ve gerekliliği sorgulanabilir bir düzenleme. Sayının fazla olması "çokseslilik" getirebilir ama "karar alma" zorlaşacaktır. 11'in "optimal" olduğunu düşünüyorum. Yüksek Mahkeme'ye bireysel başvuru hakkı da geliyor. Olumlu ama iş yükü çok olan mahkemenin "işlemesi" açısından zor.
5- 3 üye TBMM tarafından seçilecek.
2 üyeyi Sayıştay, 1 üyeyi Barolar Birliği seçecek. TBMM bu adaylar içinden seçecek. Olumlu bir adım. Özellikle üye çeşitlenmesi ve aday göstermenin "çeşitlilik" sağlaması yararlı olabilir.
6- HSYK'nın yapısı değişecek. AB raporlarına rağmen bakan ve müsteşar yerinde kalıyor, buna karşılık üye sayısı 21 'e çıkıyor. HSYK'nın meslekten çıkarma kararları da yargı denetimine açılıyor. Bakan ve müsteşarın yerinde kalması son derece olumsuz ve yargı bağımsızlığının özüne aykırı bir "direnme"! Üye sayısının artması da "kararlarda dağılma" açısından "optimal" noktanın üstünde. Yargı denetimi ise olumlu.
7-12 Eylül'e yargı yolu açılıyor. Teknik olarak fazla bir anlamı olmasa bile "o utanç verici" maddenin kalkması "olumu".
8- Değişikliğe kadar açılacak davalar da "değişiklik" kapsamında olacak. Bunun anlamı da çok açık: Hemen açılacak bir kapatma davası da "bu paket" kapsamına girecek ve TBMM izni gerekecek. Bu "geçici bir madde" ile sağlanıyor. Sevgili dostlar, "olumlu" ve "olumsuz" tarifi....Kendi görüşlerimi sizlere aktardım, son bir detayla bitireceğim; pakete konan bir geçici madde ile "değişikliklerin bir bütün halinde" halkoylamasına götürülmesi planlanıyor. Bunun anlamı da çok açık; pakete şimdiden halkın "sandığı" görünüyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/TERCÜMAN.JPG GAZETESİ

BÜLENT KUŞOĞLU
Tayyip Erdoğan'ın Sınavı
"...Geçen hafta sonu medyaya dikkat ettiniz mi? Galiba ilk defa yandaş medyadan bazı kalemler Tayyip Erdoğan'a vurmaya başladı. Örneğin, Ahmet Altan, Başbakan'a 'Sen kimsin?' diye sorarken hayli sert ve fütursuzdu. Bir süredir Hükümete yönelik eleştirileri olan Cengiz Çandar, dozu artırdı ve Başbakan'a, 'Aklını ve dilini devlet çemberine kıstırdı, değişimin gerisinde kaldı' dedi. Etyen Mahçupyan'ın eleştirisi de sertti ama Mehmet Barlas'ın 'AKP de MHP'lileşiyor' eleştirisi gerçek bir sürprizdi. Tüm bu eleştiriler görüntüde Başbakan'ın '100 bin Ermeni'yi geri gönderirim' açıklaması üzerine yapılmıştı ama sebebin böyle ayaküstü yapılmış basit bir açıklama olması çok mantıklı mı? Tayyip Bey daha önce onlarca demokrasiye uygun olmayan pot kırdığında neden bu tür tepkiler almamıştı?.. ABD ve Türkiye'nin karşılıklı tehdit ve samimiyet mesajlarına bu defa 'liberal medya' da eklendi. Şimdiye dek belli bir odağın her talebini yerine getiren, 'BOP'un eş başkanıyım' diyen Tayyip Erdoğan'a şimdi 'Sen Kimsin?' denmesini anlayabiliyor musunuz? Hafta sonu liberal diye bildiğimiz yazarların eleştirilerinin arkasında bunu aramak lazım. Yoksa Türkiye'de 100 bin Ermeni olmadığını ve Tayyip Beyin onları istese de gönderemeyeceğini herkes biliyor. Konu kısaca 'rakibi' veya 'dostu' sıkıştırmak ve mümkün olduğunca taviz kopartmaktır. Bu noktada Tayyip Beyin devlet adamlığı gündeme geliyor. Bakalım Tayyip Bey bu oyunu ne kadar doğru oynayacak? Ne kadar kendisini düşünerek, ne kadar ülkesinin çıkarlarını dikkate alarak hareket edecek? Aslında konu her iki ülke açısından da hayati. ABD, 'Dönemi bitti' denen darbeyi dahi tezgahlayabilir. Tayyip Erdoğan, silinmemek için her yola başvurabilir. ABD kendi tezgahıyla gelen AKP yönetimini kendi çıkarına görmez ise göndermekte bir an dahi tereddüt etmez. Taviz verirse Türkiye kaybedecek, vermez ise Tayyip Erdoğan ve yine Türkiye kaybedebilecek... Başka bir yol yok mu? Tayyip Erdoğan için devlet adamlığı, Türkiye için dönüşüm sınavı bu. Bakalım nasıl sonuçlanacak?.."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/YENİÇAĞ.JPG GAZETESİ

ARSLAN BULUT
AKP, sanıldığından daha büyük oynuyor
"...CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Kapatılma korkusuyla yaşayan ve gelecekte Yüce Divan'da yargılanmaktan korkan AKP, Anayasa Mahkemesi'nin Yüce Divan olarak görev yapma sorumluluğunu ve bağımsız yargıyı, bağımsız yargının güvencesi olan HSYK'yı hedef almaktadır. Bu değişiklik girişimi, AKP'nin korkularının Anayasa değişikliğine yansımış halidir" diye konuştu. Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş da AKP'nin hazırladığı Anayasa paketinin Türkiye Cumhuriyeti'nin sonunu getirecek bir yapıya sahip olduğunu söyledi. Savaş, Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın yapısında yapılacak değişikliklerle Türkiye'nin hukuk devleti olmaktan çıkarılacağını ifade ederek, "Büyük bir oyun oynanıyor. Bu oyun gerçekleştiğinde ne devletin toprak bütünlüğü kalacak ne laik yapısı.. AKP, Yüce Divan'da hesap vereceğini biliyor. Şimdiden oraya kendisine yakın kişileri getirmeye, Cumhurbaşkanı eliyle, Meclis eliyle değiştirmeye çalışıyor. Başarırsa arlık Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk devletinden çıkarılıp korku imparatorluğunda devamlı yaşamasının sağlanmasının yolu açılacaktır. Bu nasıl yapılacak; Anayasa Mahkemesi'nce laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği saptanan AKP, Meclis çoğunluğu ile bölücülükten partileri kapatılmış milletvekilleri el ele Anayasa değişikliği yapacaklar. Yandaş basın bunun propagandasını çok iyi yapacaktır ama bu değişikliklerin ne getirip götüreceğinin halka çok iyi anlatılması gerekiyor" dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen de hükümetin Türkiye'yi ekonomide, siyasette, basında, yargıda süratle geriye götürdüğünü belirterek, "Bu AKP iktidarı içerde gericidir, dışarıda vericidir, yakında gidicidir" dedi... AKP iktidarı, esas olarak Türkiye'nin ekonomik alt yapısını değiştirmiş ve milli güç olan stratejik kuruluşları yabancılara devretmiştir. Şimdiki hedefleri, üst yapıyı de değiştirmek, böylece Türkiye'yi bir ulus devlet olmaktan çıkarmaktır. Zaten Tayyip Erdoğan, milletin milli kimliğini bile değiştirmeye kalkışmıştır; hâlâ da bu yönde propaganda yapmaktadır. Dünyayı küreselleştirdiklerini iddia edenler, bütün ulus devletleri, etnik ve dinî farklılıklarına göre parçalayarak, eski Yunan siteleri gibi şehir devletlerine bölmeyi ve tek merkezden yönetmeyi plana programa bağlamış durumdadır. Tayyip Erdoğan, partisini kurmadan bir ay önce kendisine bir memorandumla bildirilen bu küresel planı kabul ettiğini, parti programında ortaya koymuştu... İşte bu programın gereklerini tek tek yerine getirdiler. Şimdi önlerinde tek bir engel kaldı: Anayasa!.."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG GAZETESİ

OKTAY EKŞİ
Önce maksadı konuşalım
"...Siyasi iktidarın sözcüleri belki bin defa, "Bu değişikliği muhalefetle uzlaşarak Meclis'ten geçirmek istiyoruz" demişlerdi ya... O sözün ne derece samimi olduğu netleşsin diye değiniyoruz bu "süre" konusuna... Muhalefete o süre ister yetsin, ister yetmesin... Biz öneriyi dikkatle ve önyargısız bir yaklaşımla okuduk... Gelelim önerinin özüne: Bu değişiklik paketinde -yeri gelince değineceğimiz- gerçekten iyi hükümler var. Ama öneri o "iyi" hükümler yaşamımıza girsin, demokrasimiz bir parmak daha ilerlesin diye hazırlanmamış.
1- Yargıyı Adalet ve Kalkınma Partisi'ne bağımlı kılmanın altyapısı hazırlanmış. (Bunun ayrıntılarına sonra gireceğiz.)2- Bizzat bugünkü Cumhurbaşkanı'nın da "Anayasa'nın bana verdiği yetkiler gereğinden fazladır" dediğini anımsıyorsunuz değil mi? Buna rağmen, tam tersi yapılmış. Örneğin, "Rektörleri benim atamama gerek yok" diyenCumhurbaşkanı'nın yetkileri daha da güçlendirilmiş. Keza Cumhurbaşkanı'nın Anayasa Mahkemesi'ne belirli süzgeçlerden geçerek aday gösterilmiş 11 asıl, 4 yedek üye tayin etme yetkisi, "yükseköğrenim görmüş olma" dışında hiçbir niteliği olmayan 2 kişiyi Anayasa Mahkemesi üyesi seçmesine imkân verecek kadar genişletilmiş.3- Cumhurbaşkanı'nın yetkisi artırılırken aslında Abdullah Gül değil, ondan sonra Çankaya'ya çıkmayı düşündüğü bilinen Tayyip Erdoğan göz önünde tutulmuş. Yani elbise ona göre biçilmiş.4- Anayasa'nın 10'uncu maddesinin "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" şeklindeki ikinci fıkrasına "Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz" diyen bir cümle ilave edilmesi istenmiş. Sizin aklınıza "bunun altında türbanın yattığı" gelmiyor mu?.."

YALÇIN DOĞAN
Referandumun nafile havucu
"...İktidarın hazırladığı Anayasa değişiklik paketinde memurlara toplu sözleşme hakkı tanınıyor, ancak grev hakkı yine yok... Değişiklik taslağında memurlara toplu sözleşme hakkı tanınması, ilk anda ileri bir hamle gibi. Oysa, yaptırımı yani grev hakkı yoksa, toplu sözleşme pek işe yaramıyor. Hatta, dolaylı olarak grevi yasaklıyor. Buna rağmen, iktidar bu değişikliği neden yapmak ihtiyacı hissediyor? Muhtemelen, referandumda memurların ‘evet' oylarını alabilmek için. Eğer, referanduma gidilirse, memurlara bir dilim havuç niteliğinde... Değişikliğe genel olarak bakıldığında:Marjinal iyileştirme, marjinal demokratikleşme ve fakat çekingen bir cesaretin izleri var. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, bu değişiklikle Meclise sanki daha fazla ağırlık tanınacak, diye düşünürken, Meclise biçilen rol ikinci planda kalıyor. Temel bir değişiklik, parti kapatma zorlaştırılıyor, kapatılan partide milletvekilliği düşmüyor. Olumlu adım. Anayasa Mahkemesi yapısının değişimi ile ilgili madde ise, yıllar önce Anayasa Mahkemesi'nin önerdiği değişikliğin neredeyse kelimesi kelimesine aynısı... 12 Eylül Anayasasının değiştirilmesi için atılan adım elbette olumlu ve şart. Ancak, bu neden ilgili kurumlarla görüşerek, uzlaşarak yapılmıyor ve neden ‘ben yaptım oldu' mantığında ısrar ediliyor, bunu anlamak imkansız..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG GAZETESİ

TAHA AKYOL
Anayasa Paketi
"...ANAYASA değişikliği hem siyasi hem hukuki bir süreçtir. Halkoylamasında ise ‘kitleler psikolojisi' devreye girer. Halkoylamasında CHP tabanı "hayır", Ak Parti tabanı ise "evet" diyeceğine göre, ‘stratejik' nokta, AKP dışındaki sağ seçmen kitlesinin ne diyeceğidir! Eğer CHP "Yargıyı ele geçirecekler, laiklik elden gidiyor" gibi sloganlarla kampanya yürütür ve Sabih Kanadoğlu gibi ‘simge' isimler de ön plana geçerse, hele birkaç da "cumhuriyet mitingi" yapılırsa, geniş sağ kitlelerde de "evet" eğilimi güçlenecektir! 2007 halkoylamasında yüzde 67 "evet" çıkmamış mıydı?! MHP de pakete karşı ama CHP'nin söyleminden uzak duruyor, "Oturup şimdi beraber hazırlayalım, seçimlerden sonra Meclis'ten geçirelim" diyor. MHP'nin söylemi geniş sağ seçmen kitlesini şimdiden kestiremeyeceğimiz bir ölçüde etkileyecektir.Kampanyayı görmeden sonucu hakkında öngörüde bulunmak doğru olmaz. Kaldı ki, 2 milyon oyu bulunan BDP'nin kararı da netleşmedi henüz. Pakette hukuki açıdan en önemli hususlardan biri Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değiştirilmesidir. Yargıtay ve Danıştay buna şiddetle karşı çıkıyor ama 2003 yılında bu değişikliği Anayasa Mahkemesi'nin kendisi istemişti! Hatta iktidarın hazırladığı taslak daha ‘mütevazı'dır. Mahkeme'nin taslağında TBMM dört üye seçiyordu, iktidar bunu üçe indirmiş... Tepkiler dikkate alınmış olacak ki, HSYK'ya Meclis'in üye seçmesinden vazgeçilmiş... Yargının isteklerine ve AB kıstaslarına uygun olarak Adalet müfettişleri ve adli bürokrasi de bakanlıktan alınıp HSYK'ya devrediliyor. Yargının bazı itirazları var ama HSYK'nın üye sayısının 21'e çıkarılarak "çeşitlilik" ve "geniş temsil" ilkesinin benimsenmesi de isabetlidir. Ancak bir kaygımı defalarca yazacağım: Taslaktaki geçici 19. maddeye göre, il merkezlerinde ortaya sandık konulacak, hâkim ve savcılar ilçelerden de gelerek HSYK'ya 7 üye seçecekler! ... Bunu çok sakıncalı buluyorum. Söz konusu 7 üye, birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından, kıdem ve performans gibi objektif kıstaslara göre bilgisayar tarafından seçilmelidir..."


DERYA SAZAK

Anayasa ve Seçim
İktidar partisi, anayasa paketini bir "sivilleşme" hedefi olarak sunarken, muhalefet bu girişime "AKP projesi" penceresinden bakıyor ve destek vermeyi reddediyor... Meclis'teki CHP-MHP bloku karşısında AKP'nin anayasa paketini "referandumsuz" yasalaştırması kolay olmayacak. Barış ve Demokrasi Partisi'nin "yapıcı muhalefeti"nin pratikte nasıl işleyeceği henüz belirsiz... Bu tablo karşısında AKP, tek başına kalabilir! Özal'ın 1987 ve 1988'de yaşadığı gibi referandum AKP'ye karşı bir "güven oylaması"na dönüşebilir. Anayasa paketi gerekli desteği bulmayabilir. Doğrusu, 12 Eylül askeri darbesinin Türkiye toplumunun üzerine bir zırh gibi giydirdiği 1982 Anayasası'nın tarihi bir uzlaşmayla, Meclis'in ve halkın büyük çoğunluğunun desteğiyle bütünüyle değiştirilmesiydi. Anlaşılan bu fırsat 1980 darbesinin üzerinden otuz yıl geçtikten sonra bile doğmayacak! Bu defa da, AKP'nin "İslamcı kökleri" ve yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracağı kaygısıyla, darbe anayasasına sığınılıyor. "Askeri vesayet" geçmişte 12 Eylül'ün mağduru olmuş iki siyasi parti -CHP ve MHP- tarafından sürdürülmek istenmektedir... Anayasa kavgası Türkiye'yi erken seçime götürür. AKP, referandum yerine seçime gitmelidir.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG GAZETESİ

OKAY GÖNENSİN
Anında Kırmızı
"...Yüksek Yargı'ya ilişkin maddeler dışındaki değişiklik önerilerine bakıldığında ciddi bir itiraz noktası bulmak zor. Bunları hızla sıralarsak: Çocuklar, yaşlılar ve engelliler için "pozitif" ayırımcılık; kişisel verilerin korunması; yurt dışına çıkışın engellenmesinin suç soruşturması ya da kovuşturması ve hâkim kararına bağlanması; çocukların devlet tarafından korunacağının açıkça belirtilmesi; kamu denetçiliğinin kurulması; Yüksek Askeri Şûra kararlarının yargı denetimine açılması; askeri yargının görev alanının netleştirilmesi; 12 Eylül darbecilerine yargı yolunun açılması... Bunlar herkesin destekleyeceği, içinden itiraz etse de açık açık söyleyemeyeceği konular olarak kolayca kabul edilecektir. İki konuda ise yaratılan beklenti düzeyinde bir değişiklik teklifinden söz edilemez. Bunların biri, memurların sendika ve toplu sözleşme hakkıyla ilgili. Yapılan değişiklik, pratikte herhangi bir yenilik ve hak getirmeyen bir "kelime" değişikliğinden ibaret. Memurlar yine serbest toplu sözleşme imkanına ve grev hakkına sahip olmayacak... Parti kapatmayla ilgili değişikliğin içindeki önemli unsursa kapatma davasının açılabilmesi için TBMM'den onay çıkması şartı. Bu konuda "hukuki" ve "siyasi" alanlar birbirine karışmış olacak, demokratik bir hakkın kullanımı, hukuk alanındaki düzenleme ile değil, Meclis iradesiyle, üstelik her vaka için ayrı ayrı çözülmeye çalışılacaktır. Yüksek Yargı'nın kendi alanıyla ilgili düzenlemelere hiç beklemeden sert bir tepki göstermesi, tartışmanın ayrıntılı ve kamuoyunu bilgilendirici şekilde yapılmasını dahi engellemiş oldu..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG GAZETESİ

EMRE AKÖZ
Yargı, Yasama'nın Üstünde Olabilir mi?
"...Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in ne dediğini duydunuz mu? Mini Anayasa değişikliği gündemde ya... "Yargıyla ilgili düzenlemeler, Anayasa'ya aykırı" demiş. Bu laf, şu anlama gelir: "Meclis yasama görevini yerine getiremez; Anayasa'yı değiştiremez." Yani "kuvvetler ayrımı"ndan bahseden Yargıtay Başkanı, aslında kuvvetler ayrımına karşı çıkıyor. "Yargı, Yasama'nın üstündedir" diyor. Bizim "yargıçlar devleti" ya da "yargıçlar iktidarı" dediğimiz, tam da bu işte. Demokrasi karşıtı bir yöne savrulan Yüksek Yargı nasıl toparlanacak? Fikri olan söylesin..."

MEHMET BARLAS
Anayasa değişikliği yapmak AK Partililere mi düştü?
"...Bu AK Parti'nin artık haddini bilmesinin zamanı gelmiştir. İki genel seçimde TBMM'de tek başına iktidar olacak çoğunluğu almaları yetmiyor sanki. Şimdi de Anayasa değişikliği için düğmeye bastılar... Aslına bakarsanız Türkiye'de durum böyledir. Değiştirilmekten öteye lağvedilebilirler bile. 1924 Anayasası ve 1961 Anayasası da böyle olmadılar mı?... 1937 değişikliğinde "6 Ok" 1924 Anayasası'na girmemiş miydi? Veya 12 Mart darbesi ertesindeki değişikliklerde de, 1961 Anayasası'ndaki kurumların özerklikleri kaldırılmamış mıydı?
1982 Anayasası'na gelince... Bu Anayasa halkoyu ile kabul edildiği 1982'den bu yana çeşitli dönemlerde 34 defa değiştirilmedi mi?... Şimdi mesela deniliyor ki, Anayasa'nın 175. maddesine göre değişiklik teklifi hükümet tarafından hazırlanırsa bu Anayasa'ya aykırı olur. Çünkü 175'inci maddeye göre sadece belirli sayıdaki milletvekili Anayasa değişikliğini teklif edebilir... Çoğunluk olmak yetmez. Gerçi bu değişiklik paketi dün kamuoyuna açıklanırken üzerine basıla basıla "Bu bir taslaktır" denildi ama faydası yok. Bir de şöyle diyenler var: Bu AK Parti çoğunluğu Anayasa falan değiştiremez. Çünkü Anayasa Mahkemesi onları irticaın odağı şeklinde belirledi. Evet... Aslında bu AK Parti çoğunluğunun yasaları oylamaları da belki bir "Anayasa ihlali" dir. Bakarsınız Anayasa'yı önce TBMM oylaması sonra da referandum ile değiştirme girişimleri yüzünden "Zorla tağyir ve tebdil" suçu işledikleri için yargı önüne de giderler. Çünkü "Bizim parti"den olmayan milletvekillerinin ve oy kullanan seçmenlerin gerçek niyetleri asla bilinmez..."


ERDAL ŞAFAK

Üç soru
"...Önce birkaç soruyla başlayalım: 1- Siyasi partilerin çok kolay, harcıalem gerekçelerle kapatılmaları toplum vicdanını sızlatıyor mu? 2- Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) mahkumiyet rekoru kırması hepimizi utandırıyor mu? 3- Yüksek yargının bir siyasi taraf konumuna gelmesi demokrasimize gölge düşürüyor mu?Bu üç soruya da toplumun ezici çoğunluğunun "Evet" yanıtı vereceğinden, vermekte olduğundan adımız gibi eminiz. Bu da, Anayasa'ya ciddi bir neşter atılması zamanının geldiğini ortaya koyuyor. Biliyoruz; Anayasa değişiklikleri mümkün olan en geniş uzlaşma zemininde yapılmalı... Yine biliyoruz; uzlaşma zemini de ancak iktidarın "Dayatmacı" olmamasına, muhalefetin de peşinen ve kategorik bir "Retçi" tavır içine girmemesine bağlı.
Mümkün mü? Kesinlikle... Madem "Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurları"; kapatılmalarını güçleştirecek düzenlemelerin yapılması şart. Madem alnımızdaki AİHM lekesini silmek zorundayız; vatandaşın iç hukukta hak arama kanallarının genişletilmesi şart.Madem yargı "Türk milleti adına" karar veriyor; demokrasinin olmazsa olmazı bu kuruma karşı oluşan güvensizliğe son verilmesi şart. Hazırlanan Anayasa değişikliği teklifinde bu üç soruna da çözümler öneriliyor. Beğenilir, beğenilmez. Beğenilmezse, daha iyisini bulmak için çaba harcanabilir. Harcanmalı da. Paket fazla ya da eksik bulunabilir. Fazlaysa budanması için uzlaşma aranabilir; eksikse tamamlamak için öneriler getirilebilir. İyi niyetler de, art niyetler de teklifin yasalaşması sürecinde ortaya çıkar. Merak etme Ankara; halk her şeyi görüyor: İyi niyeti ödüllendirmesini de, art niyeti cezalandırmasını da çok iyi bilir..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG GAZETESİ

MEHMET ALTAN
Said-i Nursi ve Başbuğ Anayasası
"...12 Eylül Rejimi'nin takım taklavatıyla sökülerek çöpe atılmasının peşindeki birisi olarak, sonda söyleyeceğimi, hemen ilk başta, üstelik de Deniz Baykal'ın iddiaları üzerinden söyleyeyim... Bir an için şeytanın avukatlığını yaparak, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın iddia ettiği gibi bu değişim paketinin "gelecekte Yüce Divan'da yargılanmaktan korkan AK Parti yönetiminin bir oyunu" olduğunu kabul edelim... Böyle önemli bir değişiklik karşısında bunun ne önemi olabilir? 12 Eylül Rejimi'ni delen bu radikal adıma karşı çıkmak ve AK Parti nefreti üzerinden "statükonun" savunuculuğunu yapmak ne kadar inandırıcı? "Değişim" yanlısı olduğunu söyleyen birinin, bu değişime karşı çıkarak 12 Eylül Rejimi'ne "yandaş" olması kolayından izah edilebilir bir durum mu? Tahminim o ki dünkü "Anayasa Değişim Paketi'ne" düşmanlık edenler, halk yığınlarına bunu anlatamayacaklar... Çünkü "özünde" değişim üzerinden ilkeli bir siyasetten filan yana değiller, sadece iflah olmaz bir AK Parti hastalığından mustarip olanları kandırarak sistemin devamını sağlamak peşindeler... İşin komiği... Genelkurmay Başkanı Başbuğ da, parlamentoyu, hükümeti, yargıyı yok sayarak Anayasa ve yasaları fütursuzca çiğnemeye devam ediyor... Demek ki "silahlı bürokrat" olunca, Anayasa'nın 138., Türk Ceza Kanunu'nun 215 ve 288., Askeri Ceza Kanunu'nun da 148. maddelerini çiğnemek bir sorun değil. Ankara'da "anayasal değişiklik" konuşan bir siyaset müessesi ile herkesin gözünün içine baka baka kendini mahkeme yerine koymaktan hiç mi hiç kaçınmadan döne döne anayasayı çiğneyen "devlet memuru" silahlı bir yüksek bürokrat... Trajikomik bir durum... Düşünün ki AK Parti Büyük Kongresi'nde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın adını "maneviyatçı" kimliği ile andığı ve en çok alkışı aldığı Said-i Nursi'nin 50. ölüm yıldönümü... Said-i Nursi'nin 50. ölüm yıldönümünde mezarı belli değil. Çünkü... 27 Mayıs 1960 hareketinden sonra cesedi askerî birliklerce Halilü'r-Rahman Camisi mezarlığından Isparta'ya götürülerek bilinmeyen bir yere gömülmüş. Said-i Nursî'nin ölümünden bu yana elli yıl geçmiş, onu "mezarsız" bırakan 27 Mayıs'ın ise bir iki ay sonra ellinci yıldönümü... İnsanları mezarsız bırakacak bir zulüm anlayışın bölük bölük mağdur yarattığı, askeriyenin hukuka rahatça silah çektiği ve kısmi bir anayasa değişimine bile statükonun barikat kurduğu bir manzara... Tümünün hakkından "referandum" gelir... Çünkü bu doğrudan "halk iradesi" demek..."

AHMET KEKEÇ
Siz busunuz işte
"...Demişlerdi ki, "Geçici 15. maddeyi kaldırsınlar, Kenan Evren ve arkadaşlarının hâkim karşısına çıkmasını sağlasınlar, anayasa değişikliğine destek veririz..." Bunu kaç yıldır söylüyorlar. Ben de, "Yalandır, inanmayın" diyorum... Kenan Evren ve arkadaşlarını kurtaran "ihraç" kararının altında kimin mi imzası vardı? Elbette HSYK'nın. Hani CHP'lilerin "yapısına dokundurtmayız" dediği HSYK. Hani Ergenekon sanığı İlhan Cihaner'i telefonla enforme eden HSYK. Hani Üçüncü Ordu Komutanı Saldıray Berk'i ifadeye çağıran "özel yetkili" savcıların yetkisini kaldıran HSYK. Hani Ergenekon savcılarının yerini değiştirmeye kalkışan HSYK. Hani her fırsatta "yargı bağımsız olmalıdır" derken, yargı bağımsızlığına en ciddi darbeyi vuran "Genelkurmay brifingleri"ni sorun yapmayan HSYK. Hani, gizli tanık Munzur'a yönelik CHP ilgisine gözünü kapatan HSYK... HSYK bu işleri yaparken CHP hiç oralı olmadı... Bununla da kalmadı, ne zaman kısmi ve genel anayasa değişikliği gündeme gelse, "geçici 15. madde" şartını öne sürdü... İşte, içinde geçici 15. maddenin de bulunduğu yeni bir değişiklik tasarısı paketi var ortada... Nihayet 12 Eylül'ün ipliği pazara çıkarılabilecek. Nihayet Kenan Evren ve arkadaşları yargılanabilecek. Nihayet çok şekvacı göründüğünüz "darbeler dönemi" kapanacak. Hayır, bu pakete kapıları "tamamen" kapalıymış... CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay dün bir açıklama yaptı ve "Bu haliyle bu pakete destek vermeyeceklerini" söyledi. Hangi pakete, hangi haliyle ve ne zaman destek verdiniz ki?... Siz busunuz işte... Bir de buyurmuş ki Hakkı Süha Bey, "Geçici 15. Madde tek başına gelirse destek veririz..." Destek vermezsiniz. Bir yolunu bulup kaçarsınız. Müteaddit defa yaptığınız, bundan sonra da yapacağınız gibi. Şanlı tarihiniz bu tür "kaçışlar"la dolu çünkü..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG GAZETESİ

BÜLENT KORUCU
Kürsü Yargıçları Referandumda Ne Der?
"...Sadece 12 Eylül'ün yargılanmasını yeterli gören CHP, diğer maddelere destek vermiyor. Bu durumu nasıl izah edeceklerini merak ediyorum. Genel Başkan Deniz Baykal'ın ilk tepki olarak verdiği, "AKP mutfağında hazırlanmış bir pakete destek vermeyiz." beyanatı ikna edici değil. Kimin mutfağında hazırlanırsa hazırlansın, memurlara toplu sözleşme hakkı veren düzenlemeye karşı çıkmanın siyasi faturası olacaktır. AK Parti, muhtevayı tartıştırmayı başardığında şekil ikinci planda kalacak ve CHP'nin işi zorlaşacak. Hakeza çocuk hakları, Yüksek Askerî Şûra'nın ilişik kesme kararlarının yargı denetimine açılması, bilgi edinme hakkı ve şahsi verilerin korunması gibi maddelere itirazın makul gerekçesi yok... Bizim oralarda 'Bütünü kesme, kesiğe dokunma, ye karnını doyur' derler. Meclis yeni seçildiğinde 'Hoppala daha dün bir bugün iki, ne aceleniz var?' şeklinde fren konuyor. Zaman geçince de 'Yıpranmış Meclis nasıl anayasa yapar?' diye itiraz ediliyor. Deniz Bey, 'anayasa yapmak için darbe gerekir' anlamına gelecek şeyleri söylediğinde latife yapıyor sanmıştık; galiba gerçek düşünceleriymiş. MHP'nin işi daha zor. Onlar, ne şekle ne muhtevaya karşı çıkabilir... MHP, meydanlarda CHP gibi, 'Anayasayı bu Meclis yapmamalıydı' görüşünü de savunamaz. İçerik tartışıldığında CHP'nin içine düşeceği açmazı da MHP fazlasıyla yaşayacak. Mesela Türkiye Kamu-Sen'le partinin tabanı çoğunlukla kesişiyor. Ayaklarına kadar gelmiş toplu sözleşme hakkını siyasi gerekçelerle kaybetmek hoşlarına gitmeyecektir. YAŞ mağdurlarını da buna ekleyebilirsiniz. Yüksek yargının sistem üzerindeki vesayetinden memnuniyet duyan MHP'lilerin fazla olmadığını biliyoruz. Kanunsuz ve hukuksuz başörtüsü yasağını dayatan Anayasa Mahkemesi'ni savunuyor pozisyonuna düşen bir MHP'ye ilk tepki kendi tabanından gelir. Yüksek yargı da reddiyeci tavrıyla kendi tabanına ters düşüyor... Kürsü yargıcı veya birinci kademe mahkemeleri dediğimiz 11 bin hâkim ve savcı, kendileriyle ilgili hayati kararları veren idarî kurulda 'sıfır' temsil hakkına sahip... Şairin "bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa" dediğinden daha adaletsiz bir paylaşım! İtirazların temel dayanağı 'yargı kuşatılıyor' şeklinde. Taslak bu şekilde geçerse yargıyı gerçek sahipleri, yani kürsü yargıçları kuşatacak. Seçimle gelen 19 üyeden 10'unu yerel mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcılar seçecek. Bundan niye endişe duyuluyor, anlamıyorum. Ankara'daki yargıçların itirazlarını kendi camialarına bile anlatabileceklerini sanmıyorum. 'Sen beni seç, ben seni' kısır döngüsünün kırılması en çok adliyeye huzur getirecek..."

İHSAN DAĞI
AK Parti Anayasa'yı değiştirebilir mi?
"...Anayasa değişikliğinin referanduma gerek kalmaksızın yasalaşması için Meclis'ten 367 oyla geçmesi şart. AK Parti dışında CHP veya MHP'den en az birinin desteği alınmadan bu mümkün değil. Yine de BDP'nin evet demesi, DSP ve bağımsızların da katılımıyla 367'ye ulaşılabilir. Peki, bu gerçekçi mi? Hayır değil; AK Parti anayasa değişikliği paketinde sadece şimdi yalnız değil, sonuna kadar da yalnız kalacak. Anayasa paketini samimi bulsalar, içeriğini destekleseler bile muhalefetten AK Parti'ye destek gelmeyecek. Seçimlere bir yıl kala siyasi partiler birbirlerine yaklaşmazlar; aksine aralarına mesafeler koyarak seçmen karşısında 'farklılaştırmak' isterler. Dolayısıyla anayasa değişikliği konusunda partilerarası işbirliğinden çok ayrışmanın öne çıkması kaçınılmaz... Anayasa değişikliği oylamasında partiler grup kararı alamazlar ve oylamalar gizli yapılır. AK Parti'nin 336 oyu var; sadece 7 fire vermesi bu işin Meclis'ten dönmesine yeter. AK Parti muhalifi partiler, kesimler ve kurumların anayasa oylamasında AK Parti grubuna 'çengel' atmayacağını düşünmek saflık olur. Yani AK Parti fire verebilir; hatta partiyi 'bölme', en azından adam koparma operasyonu anayasa oylamalarıyla başlayabilir. Diyelim ki 330'a ulaşıldı, referandum yolu göründü; anayasa paketi vatandaştan onay alabilir mi? Emin değilim; bence AK Parti büyük risk alıyor, rakiplerine büyük bir fırsat sunuyor... Darbe anayasasından bir çivi bile sökmek önemlidir; ancak mevcut şartlarda bu girişimin siyaseten yanlış, başarı şansının düşük olduğu kanısındayım. AK Parti tek başına bütün muhalefet partilerine ve iç-dış muhalif odaklara karşı mücadelede zorlanır. Bütün muhalefeti sandıkta birleştirmek yanlış siyaset..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG GAZETESİ

FEHMİ KORU
Siyasi akıl aranıyor
"...Hükümetin mevcut anayasanın 25 kadar maddesini değiştirmeyi amaçlayan bir paketle muhalefet partilerinin kapısını çalması önemli bir gelişme... Darbe anayasasında kendilerine açılmış olan yetki alanının demokrasiye uyumlu biçimde daraltılmasına yargının karşı çıkması beklenebilir; sonuçta yetkisi daraltılacak olanların yapılmak istenene itiraz etmesinde yadırganacak bir yön yok... Buna karşılık, yeni düzenlemelerle siyasetin alanı genişletileceği ve demokrasiye daha fazla işlerlik kazandırılacağı için, muhalefetin paketi benimsemesi beklenir... Dün kendilerine resmen sunulan anayasa değişikliği taslağını alır almaz ilk verdikleri tepki CHP heyetinin, bayağı olumsuzdu. "Bu taslak Ak Parti'nin siyasi çıkarlarına uygun" demiş bir CHP yetkilisi... Parti kapatmayı zorlaştırmak için atılan adımı kast ediyorlarsa, o yolda atılan her adım, Türkiye'yi demokrasi-özürlü bir ülke olmaktan uzaklaştıracağı için diğer partilerin de yararınadır. HSYK ile Anayasa Mahkemesi'nin sistemi zorlayan aşırı yetkileri bugün muhalefetin hoşuna gidiyor olabilir; ama unutmayalım ki, muhalefet partileri de bir gün iktidar olacak ve bugün Ak Parti'nin baş etmede zorlandığı sorunlarla CHP iktidarı yüz yüze kalacaktır. Siyasi akıl, iktidar-muhalefet ayrımı yapmadan, doğru ve mantıklı olanı zamanı geldiğinde gerçekleştirmeyi emreder. Bugünün siyasi aklı, iktidarın hazırladığı değişiklik paketini muhalefet partilerinin de desteklemesini emrediyor. Siyasi akıl, her neredeysen, üç defa vur..."

ALİ BAYRAMOĞLU
Demokratikleşmede hedef bu kez yargı...
"...Yargıtay Başkanı Gerçeker dün, "Her ülkenin kendisine göre koşulları var..." diyor, anayasa değişikliği paketini anayasayı ihlal ve tehlike olarak tanımlıyordu. Kültürlerin, toplumların değer sistemleri elbet birbirinden farklı olur. Ama bu durum, değer sistemine göre siyasi rejim özgürlük düzeni olmalıdır fikrini ne üretir ne meşru kılar. Tersine böyle durumlar bir geleneğin ya da bir ideolojinin tahakkümünü ifade ederler. Türkiye bunun sıkıntılarını en açık yaşayan ülkelerden birisidir. Türkiye'nin kendisine has koşulları vardır söylemi, yıllar yılı demokrasinin Türkiye için lüks, fazla, hatta tehlikeli olduğu mantığı üzerine oturmuştur. Siyasi alanın devlet, asker, yargı karşısında daraltılması, toplumsal taleplerin tehlike ve tehdit kavramlarıyla tanımlanması, sınırlı özgürlük ile düzen fikri arasında paralellik kurulması, ordunun kurucu iktidar olduğu Türk anayasacılığının temel direklerini oluşturur. Ve 1982 bu konuda doruktur... 1982 Anayasası uğradığı tüm değişikliklere rağmen bir vesayet anayasası olmayı sürdürüyor. Bu anayasa özgürlük ve demokrasi istikametinde yapılacak her değişiklik ileri bir adım olacaktır buna şüphe yok... Meselelere üniversitelerdeki başörtüsü yasağı tartışmalarında olduğu gibi özgürlük pazarlığı yaparak bakmadığınız, cemaatçi davranmadığınız zaman, her yeni özgürlük girdisi, her yeni hak alanı genişlemesi Türkiye'nin acil ihtiyacıdır. Dün açıklanan anayasa değişikliği paketini de bu açıdan değerlendirmek gerekir... Nitekim açıklanır açıklanmaz anayasa değişikliği paketi itirazlarla karşılaştı. İtirazın temel nedeni, bu paketin vesayetçi düzenin sallanan ayaklarını biraz daha kıracağı içindir. Nitekim paket iki alanı hedefliyor: Askeri alan,Yargı alanı... Çıkacak parazit seslere kulak asmayın... Öyküsü nasıl gelişir bilinmez ama bilin ki Türkiye derin devlet mücadele, demokratikleşme ve sivilleşme sürecinde yeni kapı açmaya hazırlanıyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG GAZETESİ

ERHAN BAŞYURT
Bu paket Meclis'ten geçer!
"..."Anayasa Reform Paketi" nihayet ortaya çıktı. Muhalefet partilerine sunulan ve uzlaşma aranacak olan paket, 23 maddeden oluşuyor... Bütün bu düzenlemeler, Türk demokrasisini Avrupa standartlarına yükseltecek, daha özgür bir toplumda yaşamak mümkün olacak. Bu paket halkın önüne giderse, geçmeme ihtimali neredeyse yok gibi. Yıllardır talep edilen değişikliklerin tamamını kapsamıyor olsa da, bugüne kadar atılan en kapsamlı sivil adımı oluşturuyor. Muhalefet partileri iyi niyetli ve uzlaşma arayışındaysa bu paketin içeriğinde bazı düzeltmeler yapılabilir. Ancak tamamen bu pakete karşı çıkmaları yani referandum sürecinin önünü açmaları en çok muhalefeti zora sokar... Bu durumda muhalefet partileri "hayır" diyerek, toplumun talepleri karşısında ve özgürlükçü yasal düzenlemelerin aleyhinde yer almış olacaklar. Bu da kaybetmeye razı olmak, "bile bile lades" demek olur. Referanduma giderse paket çok güçlü döner. Kazanan da paketi tek başına savunan AK Parti olacaktır. Bu nedenle, paketin Meclis'ten 367'nin üzerinde bir oyla geçmesi yani muhalefetin bazı "firelere" göz yumması ihtimali yüksek. İkincisi, maddelerle ilgili oylamalar "gizli" olacağı için CHP ve MHP içerisinde de demokrasi yanlısı isimler tercihlerini olumlu yönde kullanabilir... İşte bu nedenle birçoklarının aksine Meclis'ten herkesi şaşırtacak bir sürpriz çıkabilir. Değişiklik maddeleri Genel Kurul'a geldiğinde neler yaşanacağını göreceğiz..."

NUH GÖNÜLTAŞ
Dokunulmazlara dokunulacak!
"...Bizim anayasamız tam bir "tanrı devlet" anayasasıdır. Devlete karşı milleti koruyan bir anayasamız var. Bugüne kadar bu anayasaya ufak tefek rötuşlar yapıldı ama şimdi AK Parti'nin hazırladığı değişiklik teklifi en kapsamlı değişiklik paketi olarak ortaya çıkıyor... Bu değişiklik paketi bu haliyle TBMM'den geçerse bu kadarı bile tanrı devlet anayasasına dokunulması noktasında önemli bir adım sayılır. Değişiklik içeriğine baktığımızda "...kararları yargı denetimi dışıdır" içerikli maddelerin değiştirileceği ve her konuda yargı denetimi getirildiğini görüyoruz... Her şeye rağmen bu anayasa değişikliği paketi anayasanın dokunulmazlarına dokunması açısından oldukça önemli değişiklikler içeriyor. Madem bütününü değiştiremiyorlar, bu kadarı bile şimdilik işe yarayabilir. Özellikle şu sıralar Türkiye'nin en sorunlu kuruluşları olan yüksek yargı konusunda getirilen değişiklikler Türkiye'yi normalleştirme adına çok önemli adımlardır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG GAZETESİ

MEHMET ÇETİNGÜLEÇ
Darbe anayasasında kaç madde değişti?
"...12 Eylül 1980 tarihinde askeri darbeyi yapanlar, 1982 yılında 177 maddelik yeni bir Anayasa hazırladılar. Ayrıca 16 geçici madde koydular. Bugün yürürlükte olan işte o Anayasa'dır... Ve temel olarak özgürlüklerin kısıtlanmasını esas almıştır. Oysa "özgürlük" dediğiniz şey bir "sünger" gibidir. Avucunuzda sıktığınız zaman küçültebilirsiniz ama o eninde sonunda gerçek hacmine ulaşır. Çünkü elinizi hep kapalı biçimde tutamazsınız, tutturmazlar... İşte 12 Eylül Anayasasının yasakçı hükümleri de öyle oldu. Türkiye demokratik hayata adapte oldukça, sivil hükümetler darbe dönemi anayasasını değiştirmeye, darbecilerin -özgürlükleri kavrayan çelik parmaklarını birer birer kaldırmaya başladılar... Şimdi geçici hükümlerle birlikte 26 madde daha Meclis gündemine getiriliyor. Bu maddeler de değişirse "darbe anayasası"nın yarıdan fazlası elden geçirilmiş olacak. Özgürlükler eninde sonunda geliyor ama ne yazık ki çok zaman alıyor. Bakın, askeri dönem anayasasının yarısını bile değiştirmek tam 27 yıl almış... Geçen zamana yazık değil mi?.."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG GAZETESİ

A.İHSAN KARAHASANOĞLU
İstemezükçüler, Anayasa 7'yi açın ve okuyun!
"...Bakın darbeciler bile, hazırladıkları 1982 Anayasası'na ne yazmışlar: "VII. Yasama yetkisi MADDE 7. - Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir. Bu yetki devredilemez." Şimdi o ekrandan bu ekrana koşup, vıdı vıdı konuşanlara, "Bu Meclis yapamaz, sonraki Meclis yapsın değişikliği" diyenlere, "Değişiklik intikam için yapılıyor" diyenlere vs., herkese sesleniyorum: "Sıkı sıkıya yapıştığınız, değiştirtmemeye çalıştığınız bu Anayasa'nın 7. maddesini, siz hiç okudunuz mu?" ... Haydi bakalım şimdi, CHP'liler çıksın.. MHP'liler kafalarını kaldırsınlar. Şu yüksek yargının başındaki, bu yüksek kurulun tepesindekiler açıklasın bakalım; "Anayasa'nın 7. maddesi ne anlama geliyor?" ... Yargı iseniz; yargı yetkiniz orada.. Kullanırsınız yargı yetkinizi. Muhalefet iseniz, Meclis'teki yeriniz belli, kullanırsınız haklarınızı... Hiç kusura bakmayın. Demedi de demeyin... Sizin bu eyleminiz, "TBMM'nin yetkisini cebren engelleme "ye girer... Değişiklik gelir, önerilerinizi söylersiniz. Eyvallah! Ama nedir bu, "Bizim tavrımız nettir. Değişikliğe onayımız yoktur" afra tafraları.. Kimsiniz siz ki; onay vereceksiniz? Bir katkınız varsa, yaparsınız. Yoksa, keser sesinizi oturursunuz. Değişikliği getirenler de, Anayasa'daki yeterli sayıyı sağlarlarsa, değiştirirler Anayasa'yı. Yeterli sayıya ulaşamazlarsa, onlar da otururlar, oturdukları yerde.. Ama "Yaptırmayız. Değiştirtmeyiz" diyenler, yüksek yargıçlardan tutun, parti başkanlarına kadar hepsi, oturup düşünmeli ve cevap vermeliler: "Sizin onay vermeniz gerekiyor ise, 7. maddedeki TBMM'ye ait yetki, laf olsun diye mi yazılmış oraya?"..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG GAZETESİ

AKİF BEKİ
AK Parti'ye açık uyarı
"...Bir endişem var; Anayasa değişikliği konusunda AK Parti'yi uzlaşmaya meyyal görüyorum.Karşısındakilerde de bir kumpas havası seziyorum. Korkarım ki fırsat bulurlarsa, bu mini demokrasi paketini Ankara'nın dar koridorlarında boğacaklar. Yargı ile muhalefet voltranı oluşturup, geçit vermeyecekler demokrasiye. Bir endişem var; eldeki bir taslak metin... Moda tabirle, henüz bir ‘kâğıt parçası'... Oysa, daha bu aşamadayken kapıyı kapatmalarına bakılırsa, CHP ile MHP'nin bahanesi hazır. Kâğıt parçasına, gıyaplarında tamamlanmış ‘belge aslı' muamelesi çekecekler. Korkarım ki ellerine verilirse de, gözlerini kırpmadan kuşa çevirecekler o taslak metni. Bir endişem var; yüksek mahkemenin faziletlerine inanan Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya'da ise, seçilmiş meclisler de üye atar oraya... Bizde, HSYK belirler üyelerini; yani kendi aralarında top çevirirler. Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve İsveç'te ise şöyle olur; ya Meclis, ya Adalet Bakanı, ya Başbakan, ya Cumhurbaşkanı... Ama yargıtay üyelerini seçme ve atama yetkisi, illa ki seçilmişlerdedir.Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) gelince... Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, hükümet ve barolar ile meslek erbabı hâkim ve savcılar tarafından seçilirler. Nerede? Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve İsveç'te. Bu ülkelere ‘gelişmiş demokrasiler' denmesinin sırrı da burada yatar. Halka kapalı kurum olmaz oralarda, halk eli değmedikçe de bir kurum demokratik sayılmaz. Korkarım ki, AK Parti'ye katı defans uygulayıp, demokrasiyi gene püskürtecekler... Korkarım ki, AK Parti uzlaşmayı Ankara'da ararsa, gereksiz zaman kaybedecek. Uzlaşmanın adresi, bütün sath-ı vatana dağılmış millet olmalı. Tek yol, paketi muhalefete de, yargıçlara da elletmeden sağ salim referanduma götürmek..."

MURAT YETKİN
Anayasa oku yaydan çıktı
"...Değişiklik önerilerinin Adalet Bakanı üzerinden siyasi iktidarın, yargı üzerindeki etkisini artırıcı niteliği açıkça görülüyor... Yarın bir başkası, başkaları iktidar, AK Parti de muhalefet olursa, bu işten en fazla AK Parti zarar görebilir... Siyasi parti kapatmanın zorlaştırılması demokrasiyi güçlendirici bir adım. Ak Parti, öteden beri, Avrupa Komisyonu'nun parti kapatmaları şiddet, ayrımcılık gibi ölçülere bağlayan Venedik Kriterleri'ni asıl almak istediğini söylüyor. Bunu değişiklik taslağında göremiyoruz. Onun yerine, parti kapatma konusunu Meclis'teki çoğunluğun onayına bağlayan bir sistem geliyor... Oysa, son tartışmalar bile gösteriyor ki, demokrasinin güçlendirilmesinden, yasaların etkin uygulanması ve hukuk devletinden söz edilecekse, yalnız siyasi değil, yargısal ve bürokratik dokunulmazlıklar konusunda mutlaka adım atılması gerekiyor... CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, değişiklik teklifini AK Parti'nin ‘korku' ve ‘ihtiyaçları' tarafından belirlendiği değerlendirmesinde bulundu. MHP Grubu'nun, önce Meclis uzlaşma komisyonu kurulması ve her halükârda seçimden sonra yürürlüğe girmesi görüşü tekrarlandı; yani MHP de mevcut haline ‘hayır' dedi... Ama bu mücadelede başka etkenler de olabilir. Çünkü BDP, CHP ve MHP'nin hayır dediği yerde, kendi varlığının kıymet kazandığının farkında. Değerlendirme için bir hafta süre istemesi bunu gösteriyor. Aynı şey, muhtemelen geçtiğimiz hafta boyunca -tıpkı BDP gibi- seçim barajının düşürülmesi ve Hazine yardımı için lobi yapan DSP için de geçerli... Bu durumda şöyle bir Meclis aritmetiği çıkabilir ortaya: AK Parti (337-Meclis Başkanı oyu)+ BDP 20+ DSP 6) = 363. Yani değişikliği referanduma ihtiyaç kalmadan Meclis'ten geçirmek için gerekli 367 oya ulaşmak için 11 bağımsız milletvekili (ya da diğer parti üyelerinden) en az 4 vekili daha ikna etmek kalıyor geriye. Mücadelenin bu kadar kızıştığı ortamda her türlü ikna yöntemi devreye girmez mi dersiniz?.."


DIŞ BASIN ÖZETLERİ

ABD:
THE WALL STREET JOURNAL:
ERMENİ SOYKIRIMI TASARISI
22.03.2010, G. Lincoln McCurdy, Turkish Coalition of America (Washington) Başkanı (MEKTUP)
Geçtiğimiz günlerde, Dış İlişkiler Komisyonu Ermeni soykırımını onaylayan bir tasarıyı oylamış ve 23-22'lik oy oranı ile teklif kabul edilmişti. Komitenin bağlayıcı olmayan bu kararı Türkiye Cumhuriyeti'nin Büyükelçisini hemen geri çağırmasına sebep oldu. Kararı destekleyenler bu tasarının önümüzdeki haftalarda Genel Kurul'da kabul edilmesi için çaba sarf ediyorlar. New York Eyalet Delegasyonu da dahil olmak üzere, her üyeyi bu karara muhalifet etme konusunda birleşmeye davet ediyorum. Komisyon tarafından yapılan oylama, Türkiye ile Ermenistan arasında uzun yıllardır devam eden anlaşmazlığı sona erdirmek amacıyla gösterilen çabalara zarar vermiştir. Geçtiğimiz yılın sonlarında Türkiye ile Ermenistan, uzlaşma planına bağlı olarak, bağımsız bir tarih komisyonu kurulmasını da içeren bir dizi protokol imzalamıştı. Bu iki ülke anlaşmazlıklarının üstesinden gelme yolundayken, Kongre bu duruma engel olmamalıdır. Türkiye Irak ve Afganistan meselelerinde çok önemli bir müttefiktir. Irak'taki birliklerimize gönderilen bütün desteğin %90'ından fazlası Türkiye üzerinden gönderilmektedir. Ayrıca, Türkiye, Afganistan'daki NATO operasyonlarına lojistik destek sağlamakla görevlidir. Şu anda ABD'nin bölgedeki müttefiklerine ihtiyacı vardır ve bu meselenin sonuçlarını düşünmek için yeterince zaman harcamayan üyeler tarafından verilen oylar bu ilişkinin kaderinin belirlenmesine vesile olacaktır. Bizler, 4 Mart'ta "Ermeni Soykırımı Tasarısı"na muhalefet etmek için oylamaya katılmayan üyeleri, hem barışı hem de tüm dünyadaki ABD çıkarlarını destekleyen politikalar üretmek için Genel Kurul'da meslektaşlarıyla beraber oy vermeye davet ediyoruz.

BLOOMBERG:
ERDOĞAN MAHKEMELERİN VE ORDUNUN YETKİLERİNİ SINIRLANDIRACAK YASAL DEĞİŞİKLİKLERİ AÇIKLADI
22.03.2010, Steve Bryant ve Ali Berat Meriç
Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisine karşı olan üst düzey hakimlerin ve generallerin yetkilerini sınırlandıracak planları açıkladı. Bugün iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin internet sayfasında açıklanan taslak metne göre öngörülen anayasal değişikler, Ankara'daki parlamentoya, siyasi partilerin kapatılmasını engelleyecek ve 1980 askerî darbesinin liderleri de dahil, ordu mensuplarının sivil mahkemelerde yargılanmasına imkan tanıyacak yetkiler veriyor. Değişikliklerde, Anayasa mahkemesinin üye sayısının 19'a çıkarılması ve hakim ve avukatların belirleyeceği isimler arasından üç kişinin Meclis tarafından seçilmesi de öngörülüyor. Taslak ayrıca, savcıların Mecliste yapılan konuşmaları parti kapatmak için delil olarak kullanmasına da son veriyor. Hükûmet Sözcüsü Cemil Çiçek, darbe sonrası askerî idare altında hazırlanan anayasanın "çok dar" olması ve Türkiye'nin katılmak istediği Avrupa Birliği'nin demokratik standartlarını karşılamaması nedeniyle değişikliğin gerekli olduğunu belirtti. 550 sandalyeli Parlamentoda 337 sandalyesi bulunan AK Parti'nin değişiklikleri yasalaştırabilmek amacıyla ihtiyaç duyduğu 2/3 çoğunluğu sağlayabilmek için 30 oya daha ihtiyacı var. Referanduma gidilmesi için ise 330 oy yeterli. Önerilen değişikliklerde, savcıların bir siyasi partinin kapatılması yönünde dava açabilmeleri için Meclisteki bir komitenin onayına ihtiyaçları olacak. Taslağa göre komite, Mecliste en az 20 sandalyesi bulunan partilerden seçilecek beş milletvekilinden oluşacak ve onay için 2/3 çoğunluk aranacak.

AP:
TÜRK HÜKÛMETİ ANAYASA REFORMU YAPMA ARZUSUNDA
22.03.2010, Selcan Hacaoğlu
Türk hükûmeti bugün, 1980 darbesinin mirası olan anayasanın birçok maddesini değiştirmek üzere hazırladığı planını duyurdu. Hükûmet, değişikliklerin anayasayı daha demokratik hale getireceğini ve ülkenin AB'ye katılma girişimine güç kazandıracağını öne sürüyor. Söz konusu değişiklikler Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısını 19'a çıkarıyor ve Parlamentoya bu üyelerden üçünü atama yetkisi veriyor. Başka bir değişiklik ise kilit öneme sahip bazı hakim ve savcıların atanmasına ilişkin yetkiyi bağımsız yargıçlar kurulu yerine Cumhurbaşkanı ve Parlamentoya veriyor. Çok önemli olan başka bir değişiklik de bir partiye karşı dava açılabilmesi için öncelikle Parlamentoda bir oybirliği sağlanmasını öngörerek partilerin kapatılmasının zorlaştırılması şeklinde. Değişikliğe göre milletvekilleri partileri kapatılsa bile Parlamentodaki sandalyelerini koruyacaklar. Güçlü bir kamuoyu desteği olan hükûmet, reform paketi yürürlüğe girmek üzere 550 sandalyeli Parlamentonun üçte ikilik desteğini kazanamazsa, değişikliği referanduma götüreceğini söylüyor. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, gazetecilere verdiği demeçte, reform paketinin "demokrasinin standartlarını yükseltmeyi" amaçladığını söyledi. Çiçek, "Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu muhakkak. Türkiye için, bu anayasa ile AB'ye üyelik sürecinde nihai sona erişmenin zor olduğu görünüyor." dedi. Reform paketi aynı zamanda, askerî yetkililer de dâhil olmak üzere devlete karşı suç işlediği iddia edilen kişilerin sivil mahkemelerde yargılanmasını ve radikal İslamcı ya da başka örgütlere mensup olduğu iddiasıyla yüksek askerî konsey tarafından ordudan uzaklaştırılanların yargıya müracaat etmelerine izin verilmesini de öngörüyor. Reformlar ordu tarafından hazırlanan mevcut anayasadaki geçici bir maddeyi yürürlükten kaldırarak 1980 darbesini gerçekleştirenlerin yargılanmasının da yolunu açıyor. Paket kadınlar ve çocukların haklarının genişletilmesinden, memurlara grev hakkı olmaksızın toplu sözleşme hakkı tanınmasına kadar geniş kapsamda birçok konuyu içeriyor.

FRANSA:
AFP:
TÜRKİYE... İKTİDAR ANAYASA TASLAĞI KONUSUNDA İSTİŞARE HALİNDE
22.03.2010
Türkiye'nin iktidar partisi bugün, anayasa revizyonu için muhalefetle görüşmeleri başlattı. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, bir basın toplantısında, "Mevcut anayasa ile Avrupa Birliği'ne üyelik yolunda ilerlemek zor görünüyor" dedi. Bakanın açıklamalarına göre Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticileri bütün bir hafta boyunca, Türkiye'yi Avrupa normlarına taşıyacak "bu revizyonun gerekliliğini anlatmak için" muhalefet partileriyle görüşmeler yapmayı öngörüyor. Sözlerine devam eden Bakan, "Herkes Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu kabul ediyor." açıklamasında bulundu. Cemil Çiçek, "Amacımız, iktidarımızı güçlendirmek değil, halkın egemenliğini yerleştirmek." şeklinde savunma yaptı. Bu ayın sonunda parlamentoya sunulması beklenen proje, 1980 darbesinin faillerinin de yargılamasının yolunu açacak değişiklikler öngörüyor.

AFP:
KIBRIS... ORTODOKS KİLİSESİ LİDERİNİN KUZEY KIBRIS'A İLK ZİYARETİ...
22.03.2010
Kıbrıs Başpiskoposu Hrisostomos bugün, adanın, Türklerin kontrolündeki kısmına gitmek için Kıbrıs'ı ikiye ayıran "Yeşil Hat"tı geçti. Bu, 1974'teki işgalden bu yana Kıbrıs Ortodoks Kilisesinin bir lideri tarafından gerçekleştirilen ilk ziyaret. Başpiskopos, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a, terk edilmiş diğer pek çok kilise için olduğu gibi Karpas Yarımadası'ndaki Apostolos Andreas Manastırı'nın restorasyonu amacıyla onayını istemek için bir mektup göndermişti. Başpiskopos, Kıbrıslı Rumlar için önemli bir hac yeri olan manastırın restorasyon çalışmalarının Paskalya tatilinden hemen sonra başlatılmasını umuyor. Kıbrıs Başpiskoposu Hrisostomos, Apostolos Barnabas Manastırı'nı ziyareti sırasında KKTC Turizm Bakanı Ersan Saner ile de bir araya geldi. Hrisostomos, Saner'e, "Hepimizin mutlu ve dost olduğu günlere dönebilmeyi isterim." dedi. Başpiskoposun, Başbakan Erdoğan ile görüşmek ve ona 1974'ten bu yana yıkılan ve kötü muameleye maruz kalan kiliselerin bir listesini sunmak için 16-19 Nisan tarihlerinde Türkiye'ye gitmesi bekleniyor.

MISIR:
EL CUMHURİYE:
DARFUR KONFERANSI... DAVUTOĞLU: KONFERANSA KATILAN BÜTÜN ÜLKELERİN TAAHHÜTLERDE BULUNACAĞINA İNANIYORUM
22.03.2010, Hişam el Besyuni
Mısır Dışişleri Bakanı Ahmet Ebul Geyt, Kahire'nin ev sahipliğini yaptığı Darfur'un Gelişimi ve İnşası İçin Donörler Konferansı'nın açılışında yaptığı konuşmada, İslam Konferansı Teşkilatı'nın ev sahipliğinde, Türkiye ve Mısır'ın başkanlığında yapılan bu konferansın, Darfur konusunun, İslam dünyası ve uluslararası toplumun ilgi odağında bulunduğunun bir göstergesi olduğuna işaret etti. Konferansa katılan ve açılışta bir konuşma yapan Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, konferansa iştirak eden ülkelerin tamamının taahhütlerde bulunacağına inandığını, Darfur'daki sorunların çözümü için bütün ülkelerin çabalarına ve Sudan hükûmetiyle iş birliğine ihtiyaç duyulduğunu ve Türkiye'nin, Darfur'da kapsamlı bir barışın sağlanması için harcanan çabaları desteklediğini söyledi. Davutoğlu, Katar'ın bu konudaki çabalarına da işaret etti. Davutoğlu, son dönemde Darfur'daki krizle ilgilenen tarafların, söz konusu bölgede bir barış anlaşmasının sağlanması için birçok önemli kararlar aldığını ve bu konuyla ilgili olarak Sudan ile Çad arasında sağlanan uzlaşmanın, barışa katkıda bulunacağını ifade etti. Davutoğlu ayrıca Türkiye'nin, bölgede barış ve istikrarın sağlanması konusunda, Darfur halkına destek olacağını belirtti.

EL AHRAM:
TÜRKİYE GENELKURMAY BAŞKANI, 3. ORDU KOMUTANINI SAVUNDU
22.03.2010, Seyyit Abdulmecit
Türkiye Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk'i savunduğunu yineledi. Başbuğ, Berk'e yönelik suçlamaları içeren iddianameyi incelediğini ve iddianamede geçen hususların bilgilere değil, gizli tutulan bir tanığın değerlendirmelerine dayandığını belirtti. Başbuğ, isimlerini zikretmek istemediği bazı siyasetçilerin, doğruluk payı olmayan iddiaları medya araçlarıyla yaymak yerine, bu iddiaları daha dikkatli bir şekilde incelemelerini talep etti. Başbuğ, görevde olan bir ordu komutanının hükûmeti devirmeyi planlayan bir örgüte üye olamayacağını vurguladı

ALMANYA:
DER TAGESSPİEGEL:
KÖPRÜ OLUŞTURMAK
22.03.2010, Thomas Seibert
Türk-Avrupa ilişkilerinde başka hiç bir konu, bir tarafta bu kadar çok umut uyandırırken diğer tarafta o denli korkulmasına neden olmuyor. Vize konusu Şansölye Merkel'in Mart ayının sonunda Türkiye'ye gerçekleştireceği ziyaretin gündeminde olacak. Türkiye mümkün olan en kısa sürede AB ile vizesiz seyahat trafiği için gereken tüm koşulları yerine getirmek istiyor. Türk hükümet politikacıları, Avrupalı muhataplarına konuyu açmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Bu yüzden, Şansölye'nin 29/30 Mart tarihlerinde gerçekleşecek olan Ankara ve İstanbul ziyaretinde bu sorularla karşılaşması kimseyi şaşırtmayacaktır. Türk Dışişleri Bakanlığı'nda, Türkiye için vize konusunun tüm Avrupalı muhataplarla görüşülen "en önemli konulardan biri" olduğu söyleniyor. Sırbistan, Karadağ ve Makedonya vatandaşlarına geçen yılın sonunda AB'ye vizesiz seyahat hakkı tanındığından bu yana Ankara baskı yapıyor. Türkiye kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyor, zira AB'ye aday ülkeler için normal olarak vize uygulaması devam ediyor. Buna karşın, AB ile katılım görüşmeleri henüz başlamamış olan eski Yugoslavya devletleri bile vizesiz seyahat edebiliyorlar. Şimdi Ankara'daki hükümet, kendi vatandaşlarının da vizesiz seyahat edebilmesi için tüm imkanları kullanıyor. AB ülkeleri için vize zorunluluğunun kalkması halinde Türkiye, Avrupa hayalinin önemli bir kısmını gerçekleştirmiş olacak. Vize muafiyeti sadece vatandaşların çoğu için fayda getirmekle kalmayacak, aynı zamanda psikolojik açıdan da önemli. Vizenin kalkması Boğaz'da Türklerin Avrupa'ya ait oldukları ve dışlanmadıklarının sinyali olarak algılanacaktır. Olabildiğince çok ülke için vize muafiyeti sağlamak, Türk dış politikasının merkezi konularından biri haline geldi. Öncelikle Güney Amerika, Afrika ve Orta Doğu ülkeleri olmak üzere yaklaşık 60 ülke, artık Türklerden vize talep etmiyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kamerun ile bu yönde bir anlaşma imzaladı.

İNGİLTERE:
THE INDEPENDENT:
AZERBAYCAN... PETROL VE DOĞAL GAZ POMPALAMAK
21.03.2010, Mark Leftly
Azerbaycan, doğal kaynakları ile Rusya'nın AB enerjisi üzerindeki hakimiyetini azaltmak konusunda hayati önem taşıyor. Azerbaycan'ın başkenti Bakü modern zamanların en önemli jeopolitik meselelerinden birinin merkezinde de yer alıyor. BP yönetimindeki Şah Deniz-2 sahası ile Azerbaycan'ın, Türkiye'nin Erzurum kentinden Avusturya'ya uzanacak olan 3300 km uzunluğundaki Nabucco boru hattının en büyük doğal gaz tedarikçisi olması bekleniyor. Türkiye ve AB üyesi ülkeler arasında geçen yıl Ankara'da imzalanan bir uluslararası anlaşma ile büyük bir engel aşılmış oldu. Türkiye parlamentosu boru hattının yapımı ve işletilmesi ile ilgili yasal çerçeveyi sağlayan anlaşmayı kısa bir süre önce imzaladı. Azerbaycan ve Türkiye arasında bazıları siyasi nedenlere dayanan anlaşmazlıklar var. Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkilerinde buzların çözülmeye başlaması hâlâ resmî olarak Dağlık Karabağ meselesi yüzünden komşusu ile savaş hâlinde olan Azerbaycan'ı öfkelendirdi. Türkiye aracılığı ile gaz transitinin Azerbaycan için maliyetinin ne olacağı konusunda da bazı anlaşmazlıklar da mevcut. Türkiye Enerji Bakanı Taner Yıldız bu ayın başında hükûmetinin Azerbaycan'a piyasa fiyatının altında transit ücretleri önerdiğini söyledi. Azerbaycan şimdi siyasi güç kazanıyor, Bakü'nün kararları neredeyse bütün bir kıtanın enerji güvenliğini etkiliyor.

ÜRDÜN:
EL DÜSTUR:
ÜRDÜN BAŞBAKANI SEMİR RIFAİ, TÜRKİYE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ'I KABUL ETTİ
22.03.2010
Ürdün Başbakanı Semir Rıfai, Türkiye Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ı, dün Başbakanlıkta kabul etti. Rıfai görüşmede, Türkiye'nin bölgedeki rolünü ve özellikle Filistin konusunda gösterdiği hassasiyetin sadece Ürdün'de değil bütün Arap ülkelerinde saygıyla karşıladığını vurguladı. Ürdün'ün, bölgede yürütmekte olduğu stratejik projelerini Türkiye Başbakan Yardımcısına anlatan Rıfai, en önemli projenin Ürdün'den geçen ve Arap Körfezi'ni Avrupa'ya bağlayan demir yoları projesinden bahsetti. Ayrıca enerji ve deniz taşmacılığı projelerinin bölgeye önem kazandıracağını vurgulayan Rıfai, Türk şirketlerinden bu projelere katılmalarını istedi. Arınç, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ürdünlü mevkidaşı Semir Rıfai'ye selamlarını ve "en yakın zamanda Türkiye'ye beklediğine" dair davetini ileti. Türkiye ile Ürdün'ün "iki dost ve kardeş ülke" olduğuna işaret eden Bülent Arınç, "Aynı coğrafya ve aynı tarihin çocuklarıyız. Şimdi de hükûmetlerimiz ve Parlamentolarımız çok iyi anlaşıyor. Aynı ortak hedeflere yürüyoruz." Dedi. Arınç, iki ülke arasında serbest ticaret anlaşmasının imzalanması ve vize uygulamasının kaldırılmasının ilişkileri üst seviyeye getirdiğini vurguladı.

ishakyilmaz 03-24-2010 15:50

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../logoHaber.jpg



Tanıtım ve Medya Başkanlığı




24 Mart 2010 Çarşamba

GÜNLÜK BASIN RAPORU



G Ü N D E M


24 MART 2010 - ÇARŞAMBA

1- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İslam Kalkınma Bankası Başkanı Ahmed Muhammed Ali ve beraberindeki heyet ile Çankaya Köşkü'nde görüşecek. (Saat: 14.30)
- Gül, Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf ve beraberindeki heyet ile Basın Kartı Komisyonu üyelerini ayrı ayrı kabul edecek. (Saat: 15.30/16.30)
2- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin Fas'a gidiyor.
- Şahin, Temsilciler Meclisi Başkanı Mustafa Mansuri ve Danışmanlar Meclisi Başkanı Muhammed Şeyh Biadillah ile görüşecek.
3- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'da, 94. Dönem Kaymakamlık Kursu'nun kapanışı ve kura çekim törenine katılacak. (Saat: 10.30)
- Törende, İçişleri Bakanı Beşir Atalay da bulunacak.
- Erdoğan, Suudi Arabistan Yatırım Ajansı Başkanı Amr Al-Dabbagh'ı kabulünün ardından Ufuk Üniversitesi Rıdvan Ege Hastanesinin açılışını yapacak. (Saat: 12.00/13.30)
- Başbakan Erdoğan, Kuzey Irak Yerel Yönetimi Sanayi ve Ticaret Bakanı Sinan Çelebi'yi AK Parti Genel Merkezi'nde kabul edecek.(Saat: 16.00)
4- Anayasa değişikliği...
- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ ile Başbakan Danışmanı ve Adana Milletvekili Ömer Çelik, Anayasa değişikliği taslağı paketiyle ilgili olarak İstanbul'da basın bilgilendirme toplantısı yapacak. (Saat:11.00)
5- İrlanda Cumhurbaşkanı Mary McAleese, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'ndaki şehitlik, anıt ve mezarlar ile Truva Antik Kenti'ni ziyaret edecek. (Saat: (10.40-17.30)
6- Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Suriye'nin Halep kentinde düzenlenen Türkiye-Suriye 1. Bilimsel Araştırmalar Forumuna katılacak.
7- Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Brüksel'de, Avrupa Parlamentosunda temaslarda bulunacak ve Türk toplumu temsilcileriyle görüşecek.
8- Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Sanayi ve Ticaret Bakanı Sinan Çelebi'yle makamında görüşecek.(Saat: 16.00)
9- Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, İstanbul Sanayi Odasının mart ayı meclis toplantısında konuşacak. (Saat: 15.00)
10- Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Ankara'da, MEB Şura Salonu'nda yapılacak, Mesleki ve Teknik Eğitim Okul ve Kurumlar Öğrenci ve Kursiyerleri arası ''Proje Tabanlı Beceri Yarışması'' sergi açılış ve ödül törenine katılacak. (Saat: 10.00)
11- Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Ürdün Ulaştırma Bakanı Alaa Batayneh ile Türkiye-Ürdün Denizcilik anlaşmasını Ankara'da imzalayacak. (Saat: 18.00)
12- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının çözümüne ilişkin 23 ilin vali, belediye başkanı ve ilgili kamu kurumlarının temsilcileriyle bakanlıkta bir toplantı yapacak. (Saat: 10.30)
13- Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Milli Prodüktivite Merkezinin Ankara'da yapılacak 49. Genel Kurulu'na iştirak edecek. (Saat: 10.00)
14- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlenen Siyaset Akademisi'nde ''Türkiye'nin Enerji Politikaları'' konulu panelde konuşacak. (Saat: 19.00)
15- TBMM'den.
- Genel Kurulda, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı görüşülecek. (Saat: 13.00)
- Plan ve Bütçe Komisyonunda, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ele alınacak. (Saat: 11.00)
- Çevre Komisyonunda, Kara Avcılığı Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik öngören tasarı müzakere edilecek. (Saat: 10.30)

24 MART 2010 ÇARŞAMBA GÜNDEM HABERLERİ

GÜNDEM
CUMHURBAŞKANI GÜL: PAKETİN NİHAİ ŞEKLİNE BAKMAK LAZIM
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, hükümetin dün açıkladığı Anayasa değişikliği paketine ilişkin, "Ortaya çıkacak nihai şekil çok önemlidir. Benim şu an için birşey söylemem uygun olmaz" dedi.
BAŞBAKAN ERDOĞAN'DAN YÜKSEK YARGIYA CEVAP
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa değişikliği paketine sert tepki gösteren yüksek yargı mensuplarına sert tepki gösterdi. Erdoğan, Türkiye'de Meclis'e "öcü" gözüyle bakıldığını ve Meclis iradesinin yok sayıldığını söyledi. Muhalefete paketi incelemeleri için hafta sonuna kadar vakit veren Erdoğan, "Her türlü eleştiri ve katkıya hazırız" dedi.
"YARGI BAĞIMSIZLIĞI DIŞINDA BİR SIKINTIMIZ YOK"
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Başbakan Erdoğan'ın partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada "Yargının hazımsızlık problemi olduğu" yönündeki sözlerine, "Yargı bağımsızlığı dışında bir sıkıntımız, derdimiz yok bizim" diyerek yanıt verdi.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE BİR TEPKİ DE DANIŞTAY'DAN
Danıştay Başkanı Mustafa Birden, "HSYK ve Anayasa Mahkemesi'nin siyasi iktidarın beklentilerine cevap verecek bir yapıya dönüştürülmesi yargı reformu olarak kabul edilemez" dedi.
HSYK TOPLANAMADI
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) seçilmiş üyeleri, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve Kurul Üyesi Ahmet Kahraman'ın toplantıyı terk etmesi üzerine kurul toplantısının yapılamadığını açıkladı.
"SORUŞTURMA YOK, İNCELEME VAR"
Adalet Bakanlığı, Ergenekon davası hakimlerinden Köksal Şengün ve Cumhuriyet savcıları hakkında herhangi bir soruşturma başlatılmadığını bildirerek, yapılan işlemin inceleme olduğunu açıkladı.
ERMENİ TAŞHORON KİLİSESİ RESTORE EDİLİYOR
Hrant Dink'in doğduğu Çavuşoğlu Mahallesi'nde 18. yüzyıldan kalma Ermeni Taşhoron Kilisesi'ni restore etmek için Tepebaşı Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvurdu.

EKONOMİ
BABACAN: "BİZE FAKİRSİNİZ DİYEMEZLER"
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bugün Avrupa Birliği'nin (AB) Türkiye'ye dönüp "kişi başına düşen milli geliriniz çok düşük, çok fakirsiniz, o yüzden sizi üye alamıyoruz. Bizim dengelerimizi bozacaksınız' deme gibi bir argümanının ortadan kalktığını söyledi.
TÜSİAD ABD'YE GİDİYOR
TÜSİAD'dan yapılan açıklamada, TÜSİAD Yönetim Kurulunun 16-17 Mart 2010 tarihinde yapmayı planladığı ABD ziyaretinin, Türkiye-ABD arasındaki diyalog ortamının gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla 19-20 Nisan 2010 tarihlerinde gerçekleştirileceği bildirildi.

POLİTİKA
BAYKAL'DAN ERDOĞAN'A '3 GÜN MÜHLET' YANITI
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, AK Parti'nin hazırladığı paketi, "Sivil darbe süreci bu anayasa değişikliğiyle sonuçlanacak" sözleriyle değerlendirdi. Baykal, AK Parti'nin anayasa değişiklik paketini, "iç işi" gibi gördüğünü savundu, "12 Eylül Anayasası değişsin istiyoruz. Ama AKP Anayasası da istemiyoruz" dedi. Baykal'ın hedefinde, "Hafta sonuna kadar her türlü katkıya açığız" diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a da, "3 gün mühlet verdi. Başka emrin?" sözleriyle seslendi.
BAHÇELİ: "DOSYAYI ALIP GEZMEK İSTİŞARE DEĞİL"
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, anayasa değişikliğinin 24. hükümette yapılması talebini yineledi. "Taslakları dosyaya koyup gezmekle istişare olamayacağı gibi, 'acele cevap verin' demek de müzakere değildir" diyen Bahçeli, "Referandumu meydan meydan gezerek anlatmaya hazırız" diye konuştu.
DEMİRTAŞ: AKP'NİN TASLAĞI OLARAK KALIR
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Anayasa değişiklik taslağıyla ilgili, "Paket, bu haliyle Komisyondan geçer ve Genel Kurula gelirse, bu, AKP'nin taslağı olarak kalır" dedi.
"ANAYASAYI DEĞİŞTİRMEK MECLİS'İN İŞİ, HÜKÜMETİN DEĞİL"
DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Anayasa değişikliği paketiyle ilgili "Anayasayı değiştirmek Meclisin işidir, hükümetin işi değildir"
SARIGÜL: "DIŞARIDA BAYKAL'A LAF SÖYLETMEM"
Türkiye Değişim Hareketi lideri Mustafa Sarıgül, İngiliz Parlamentosu'nda Türkiye'nin yeni değişim politikasını anlatırken, "Deniz Baykal'ı içerde sonuna kadar eleştiririm ancak yurtdışında ne laf söylerim, ne de laf söylettiririm" dedi.
AK PARTİLİ VEKİLLERE GEÇİCİ İHRAÇ CEZASI"
Kanı bozuklar" diyen AK Parti Çorum Milletvekili Ahmet Aydoğmuş'a 2 ay, "Fişliyoruz" ifadesini kullanan Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'a 4 ay geçici ihraç cezası verildi.

DÜNYA
TÜRK GEMİSİ KAÇIRILDI
Somali'de, 19'u Türk, 2'si Ukraynalı toplam 21 personelin bulunduğu Malta Bayraklı FRIGIA isimli kuru yük gemisi deniz haydutlarınca kaçırıldı.
"BAZI TOPRAKLARI İADE EDEBİLİRİZ"
Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, işgalleri altındaki Yukarı Karabağ'a kendi kaderini tayin hakkı verilmesi ve bir güvenlik mekanizmasının kurulması karşılığında bazı Azeri topraklarını iade edebileceklerini söyledi.


YAZILI BASIN ÖZETLERİ

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

DÜN YARGIDA REFORM İSTEYENLER BUGÜN PAKETE KARŞI ÇIKIYOR
Kamuoyunda tartışmaya açılan anayasa değişiklik paketi, Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı 'Yargı Reformu Strateji Taslağı'nı yeniden gündeme getirdi. Taslağa o dönem destek veren yargı organlarının bugün karşı çıkması ise dikkat çekti. Çalışmanın hazırlık toplantısı 10 Haziran 2009'da Kızılcahamam Hakimevi'nde yapılmıştı. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Barolar Birliği ve YOK temsilcilerinin de katıldığı toplantıda yargı reformunda mutabakata varılmıştı. "HSYK'nın objektiflik, tarafsızlık ve şeffaflık temelinde, uluslararası belgeler ışığında, geniş tabanlı temsil esasına göre yeniden yapılandırılması" kararlaştırılmıştı. Bu ilkenin altına Yargıtay ve Danıştay temsilcileri de imza atmıştı. AK Parti'nin taslak metni, daha önce çeşitli platformlarda dile getirilen önerilerle de örtüştü. Bunların başında Anayasa Mahkemesi'nin yapısıyla ilgili düzenleme geliyor. Eski Başkan Mustafa Bumin döneminde hazırlanan ve Meclis'e sunulan teklifte üye sayısının 17ye çıkarılması, 4 üyeyi Meclis'in seçmesi öneriliyor. Buna mevcut Başkan Haşim Kılıç da destek veriyor. Anayasa Mahkemesi'nin 46. kuruluş yıldönümünde konuşan Kılıç, "Yüksek Mahkeme'nin oluşumunda Parlamento'nun devre dışı bırakılması, demokratik meşruiyet tartışmasına yol açıyor." demişti. Pakete en büyük muhalefeti yapan CHP ise, kendi raporlarıyla çelişti. 1993'te Deniz Baykal'ın hazırladığı pakette yer alan 10 madde, AK Parti'nin taslağıyla büyük benzerlikler taşıyor.

Yüksek yargı siyaset yapmayı bıraksın
Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında muhalefetin ve yüksek yargının tavrına tepki gösterdi. "Meclis'e öcü gözüyle bakılıyor, böyle çarpık anlayış olabilir mi?" diye soran Erdoğan, gösterilen tahammülsüzlüğün kendilerine değil, millet iradesine ve demokrasiye olduğunu vurguladı. Siyasetçi gibi konuşan yüksek yargı mensuplarını kuvvetler ayrılığına saygı göstermeye çağıran Başbakan, "Yürütme ve yasamanın yetkilerini ele geçirmeye çalışmaktan vazgeçmelidirler. 'Yargıyla dalga geçiyorlar' gibi millî iradeyi hafife alan açıklamalar talihsizliktir." dedi. Gerekirse referanduma gideceklerinin de altını çizen Erdoğan, Meclis'in anayasa yapamayacağı eleştirilerine ise söyle cevap verdi: "Bu, Meclis'i ve siyasetçinin kendisini inkârıdır.

Bu, artık kabına sığmayan Türkiye'nin taslağıdır
Başbakan Erdoğan, anayasa reformunun, 'değişen Türkiye'ye ayak uydurmak için şart olduğunu vurguladı. Bir 'miladın' yaşanmakta olduğuna ve ülkenin artık dünya standartlarını talep ettiğine dikkati çeken Erdoğan, "Bu taslak, artık kabına sığmayan Türkiye'nin taslağıdır. Bu taslak, güçlü Türkiye'nin yolunu açacaktır." görüşlerini dile getirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, anayasa değişikliği teklif tasarısı ile ilgili önemli mesajlar verdi. Partisinin meclis grup toplantısında konuşan Başbakan, bol bol 'millet iradesi' vurgusu yaptı. Türkiye'deki değişim sürecinin altını çizdi ve bir 'miladın' yaşanmakta olduğunu dile getirdi. Anayasa değişikliği paketini de bu çerçeveye oturtarak, "Bu taslak, artık kabına sığmayan Türkiye'nin taslağıdır. Bu taslak, güçlü Türkiye'nin yolunu açacaktır." tespitlerini yaptı. Gelişmiş ülkelerde hangi standartlar varsa Türkiye'de de aynı standartların olması gerektiğini vurguladı. Herkesi bu sürece katkı vermeye çağırırken, "Bir miladı yaşıyoruz; buna katkı verenler tarihin inşasında rol alacaklardır." diye seslendi. Anayasa değişikliğine direnenlerin tarihe ve millete hesap veremeyeceklerini savunan Erdoğan, "Meclis'e öcü gözüyle bakılıyor, böyle bir çarpık anlayış olabilir mi? Gösterilen tahammülsüzlük, AK Parti'ye değil millet iradesinedir, değişim iradesinedir ve demokrasiyedir. Hem çağdaşlık diyeceksiniz hem de bu milleti üçüncü dünya ülkelerinden bile geri standartlara mahkum edeceksiniz; buna göz yummayız, millet de anlayış göstermez." şeklinde mesajlar verdi. Başbakan, her şeye rağmen referanduma gerek kalmadan bu Meclis'in değişikliği yapmasını umut ettiğini söyledi. Meclis'in anayasa yapamayacağı eleştirilerini, "Bir gün kalsa bile bu Meclis anayasa yapar." sözleriyle cevaplayan Erdoğan, muhalefetin destek vermemesi halinde paketi millete götürecekleri restini çekti.

Daha önce yapılsaydı memur, yüzde 15 fazla maaş alacaktı.
Anayasa değişikliği paketinden en fazla etkilenecek kesimin basında memurlar geliyor. Anayasa paketinin yasalaşmasının ardından kamu çalışanlarının eli güçlenecek. Grev hakkı elde edemeseler de toplu sözleşme yapacaklar. Uzlaştırma Kurulu kararlarının bağlayıcı olmasının da 'yüksek zam' anlamına geldiği belirtiliyor. Sendikacılar, "Bu değişiklik daha önce geçerli olsaydı memurların maaşı yüzde 10-15 fazla Olurdu." diyor. Memurlara toplu sözleşme hakkı getiren Anayasa paketine göre, Uzlaştırma Kurulu kararlan bağlayıcı olacak. Artık hükümetle yapılacak zam pazarlığında anlaşma sağlanamaması üzerine son karan Uzlaştırma Kurulu verecek. Kurulun karan bağlayıcı olacağı için belirleyeceği zam oranı geçerlilik kazanacak. Kurulun son yıllardaki kararlan incelendiğinde sürekli olarak hükümetten daha yüksek zam belirlediği görülüyor. Bu nedenle Anayasa paketindeki değişiklik, 2.5 milyon memur için daha yüksek zam olarak yorumlanıyor. Değişiklik, sendika çevrelerinde büyük sevinç oluşturdu. Uzlaştırma Kumlu kararlarının bağlayıcı olmasının kamu çalışanları için daha yüksek zam anlamına geleceğini söyleyen bir sendika yetkilisi, "Bugüne kadar Uzlaştırma Kurulu kararlan geçerli olsaydı memurların maaşları yüzde 10-15 fazla olurdu." değerlendirmesini yapıyor. Memur sendikaları, yıllardır toplu görüşmelerde son sözü hükümetin söylemesinden şikâyetçiler. Her yıl 15 gün süren toplu görüşmelerin ardından anlaşma sağlanamaması durumunda sendikalar Uzlaştırma Kuruluna başvuruyor. Ancak Kurul'un kararlan bağlayıcı olmadığı için maaş zammında Bakanlar Kurulu'nun belirlediği oran geçerli oluyor. Örneğin 2009 toplu görüşmelerinde hükümetin önerdiği 2,5+2,5 olmak üzere yıllık yüzde 5 zammı kabul etmeyen sendikalar, Uzlaştırma Kuruluna başvurdu. Kurul, yaptığı incelemenin ardından 4+4 olmak üzere yüzde 8 zam önerdi. Fakat Bakanlar Kurulu, bu öneriyi dikkate almayarak yüzde 5 zammı uygulamaya koydu. Anayasa paketinin yasallaşmasının ardından Uzlaştırma Kurulu'nun kararlan bağlayıcı olacağı için belirleyeceği zam, aynen geçerli olacak. Kamu çalışanları için bir başka önemli değişiklik ise toplu görüşme sisteminden toplu sözleşme sistemine geçilecek olması. Toplu görüşme sisteminde taraflar arasında uzlaşma sağlansa bile hükümet kararlan değişiklik yaparak uygulayabiliyordu. Ya da hiç uygulamayabiliyordu. Ancak toplu sözleşmede masada alınan kararlar Bakanlar Kurulu karan niteliğinde. Varılan mutabakat üzerinde hükümet değişiklik yapamadığı gibi uygulamamazlık da edemiyor. Öte yandan memurlara toplu sözleşme hakkı veren ve Uzlaştırma Kurulu kararlarını bağlayıcı hale getiren düzenlemelerin pakete girmesi için sendikalar yoğun temas trafiği yürüttü. Paketin ilk halinde memurlara toplu sözleşme ile birlikte grev hakkının tanınması da yer alıyordu. Ancak grev hakkının yeni sorunlar doğuracağı endişesiyle madde paketten çıkarıldı. Bunun üzerine Memur-Sen Başkanı Ahmet Gündoğdu, temas trafiği başlattı. Önce Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile görüşen Gündoğdu, ardından Cemil Çiçek ve Hayati Yazıcı ile bir araya geldi. Memurların referanduma destek vermesi için toplu sözleşme ve Uzlaştırma Kurulu kararlarının bağlayıcı olması gerektiğini dile getiren Gündoğdu, hükümeti ikna etti. Memur-Sen Başkanı, "Gelinen nokta, gecikmiş de olsa, hakkımızın verilmesi açısından anlamlıdır." dedi. Ahmet Gündoğdu, memura grev hakkının verilmesini de istedi.

Başbakan Ermeni cemaatiyle buluşuyor
Türkiye'de kaçak çalışan Ermenilerle ilgili sözleri gündeme damgasını vuran Başbakan Erdoğan, kapılarını Ermeni cemaatine açtı. Erdoğan cemaatin önde gelen isimlerinden Surp Prrgjç Ermeni Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Bedros Şirinoglu ile cuma günü bir araya geliyor. Başbakanlık'taki görüşme Erdoğan'ın BBC'ye verdiği bir mülakatta sözde soykırım iddialarına karşı, "Gerekirse Türkiye'de kaçak çalışan 100 bin Ermeni'yi sınır dışı ederiz" sözlerinin sonrasına rastlayacak.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG'ın bazı haber başlıkları:

Korktuğu başına geliyor
20 gün önce Anayasa değişikliği için 'Uzlaşma olmazsa sonunda bize geliyor' diyen Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın endişesi gerçek oluyor. Muhalefet mahkemeye gitmeye arlı. Kulisler erken seçim senaryolarıyla kaynıyor. ANAYASA paketinde ikinci gün raporu: Uzlaşma ihtimali uzak. Hükümet referandumda ısrarlı. Muhalefet, Meclis'ten referandum kararı çıktığı anda, paketi Anayasa Mahkemesi'ne götürmeye kilitlendi. Haşim Kılıç'ın dile getirdiği olasılıkta mahkemeyi zor bir karar bekliyor. 'İptal' derse Türkiye erken seçim yoluna girecek. İptal çıkmazsa bu kez referandum AKP için güvenoyuna dönüşecek.

İşte AKP'yi harekete geçiren anket
Partisinin grup toplantısında "Anayasa değişikliği ihtiyacını kamuoyu araştırmalarımız ortaya koydu" diyen Başbakan Erdoğan'ın bahsettiği ankete AKŞAM ulaştı. Pollmark'ın AKP için yaptığı ve geçen ay Erdoğan'a sunulan 'Siyasi Gündem Araştırması'nda, ankete katılan 5 bin 39 kişiye "Türkiye'de yeni bir anayasaya ihtiyaç var mı?" sorusu yöneltildi. Yüzde 58.9 oranında 'evet' yanıtı geldi. Türkiye'nin 7 bölgesi, 25 ilinde 5 bin 39 seçmenle yüz yüze gerçekleştirilen çalışmanın sonuçlan 15 Şubat'ta AKP Genel Merkezi'ne teslim edildi. Buna göre, deneklerin yüzde 58.9'u yeni bir anayasaya 'Evet' dedi. 'Evet' diyenlerin yüzde 54'ü CHP, yüzde 53'ü MHP, yüzde 75'i ise BDP seçmeni. Katılımcılara, "Hükümet, anayasa için referanduma gitse evet mi hayır mı dersiniz?" sorusu da yöneltildi. Deneklerin, yüzde 41'i 'Evet', yüzde 13.8'i 'Hayır' karşılığını verirken, 'içeriğine bakırım' diyenlerin oranı yüzde 28.2 olarak belirlendi. Bu sorunun parti seçmenlerine göre dağılımı şöyle oldu: Yüzde 53.9 AKP, yüzde 26 CHP, yüzde 32.8, yüzde 62.8 BDP. "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, AKP'yi kapatma davası açsa bunu nasıl karşılarsınız?" sorusuna ise katılımcıların yüzde 26.9'u 'Olumlu', yüzde 63.3'ü 'Olumsuz' yanıtını verdi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG ‘in bazı haber başlıkları:

GELİN TARİH YAZALIM
Anayasa değişikliği taslağının, Türkiye'nin ihtiyaçları gözetilerek hazırlandığını belirten Başbakan Erdoğan, muhalefete çağrıda bulunarak, "Bu taslak, güçlü Türkiye'nin yolunu açacaktır. Referanduma gerek kalmadan bu değişikliği TBMM'den geçirerek tarih yazalım. "Her türlü eleştiri ve katkıya hafta sonuna kadar açığız. Bu çalışmaya katkısı olacak her kesime gidiyoruz. Milletvekili olsun olmasın herkesin görüşüne açığız. Anayasanın değişmesi gerektiğini her fırsatta ifade edenin gelip katkı vermesini bekliyoruz. 3u bir samimiyet sınavıdır. Bu Meclis anayasa yapamaz demek siyasetçinin kendini inkarıdır. Ben kapıların kapanmadığına inanıyorum. Ben Türkiye'nin modern bir anayasaya sahip olmasına karşı duranların tarih önünde hesap veremeyeceğini düşünüyorum" dedi.

"Geçmemesi için meydan meydan dolaşacağız"

Anayasa değişiklik taslağında MHP tabanını rahat sız edecek bir madde bulunmaması, pakete karşı çı kan MHP yönetimini zor durumda bıraktı. Pakete ne den karşı çıktığı bir türlü anlaşılamayan MHP'de, Anayasa değişiklik taslağının referanduma götürülme ihtimali ise telaşa neden oldu. MHP'nin dünkü Meclis grup toplantısında, partinin Anayasa paketine neden karşı olduğuna ilişkin soru işaretlerine, Genel Başkan Devlet Bahçeli tarafından cevap verilmesi bekleniyordu. Ancak Bahçeli, bu sorulara cevap vermek yerine, "Paketin referandumdan geçmemesi için meydan meydan dolaşacaklarını" söyledi. Bahçeli ayrıca referandumu "kumar" olarak nitelendirdi. Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında "Anayasa değişikliği taslağı ile ilgili olarak MHP'nin duruşunun tartışmaya mahal vermeyecek kadar net ve berrak olduğunun" altını çizerken, CHP ile aynı konumda yer almamak için Anayasa değişiklik taslağının içeriğini ise eleştirmedi. Bahçeli, paketin maddelerini tartışmazken, sürekli referandum seçeneğine ve izlenen yola karşı çıktı. MHP Genel Başkanı Bahçeli, AK Parti ve BDP'nin Anayasa değişikliklerini referanduma götürecek sayısal çoğunluğa sahip olduğunu hatırlatarak, referandumun kabul edilmemesi için meydan meydan dolaşacağını da sözlerine ekledi. Bahçeli, şöyle dedi: "Referandum seçeneği yasal olmakla beraber, düello alanı da değildir. Referandum tehlikeli bir kumardır. Böyle bir şey olursa, MHP meydan meydan gezerek tavrını halka anlatacaktır."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG 'ün bazı haber başlıkları:

İŞ DÜNYASINDAN REFORMA DESTEK
TOBB,TİSK, TÜSİAD VE İTO, Anayasa değişiklik paketine destek verdi. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu "Reform siyasi, ekonomik ve toplumsal ihtiyaç oldu" dedi. 26 maddelik Anayasa değişiklik paketine iş dünyasından destek yağıyor. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyet, taslağı sunmak üzere TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nu ziyaret etti. Hisarcıklıoğlu, Anayasa'nın yenilenmesinin, siyasi, ekonomik, toplumsal bir ihtiyaç haline geldiğini belirterek, "Devlet piyasada aktör değil, regülatör olmalıdır. Ekonomik özgürlükleri koruyan, girişimciliği önemseyen yeni anayasa istiyoruz" dedi. Bir ülkenin kalkınma düzeyinin, demokrasi düzeyinden ayrı düşünülemeyeceğini ifade eden Hisarcıklıoğlu, bu yüzden Türkiye'nin iyi işleyen, yöneten, hesap verebilir ve şeffaf birinci sınıf bir demokrasiye sahip olması gerektiğini kaydederek şöyle devam etti: "Bunun sağlanacağı ilk nokta, Anayasa'nın günümüz şartlarına göre yenilenmesidir. 1980'deki Türkiye 70 milyar dolarlık bir ülkeydi. Bugün 700 milyar dolar. Anayasa aynı kalabilir mi? Devlet merkezli modernleşme modelleri bütün dünyada geçerliliğini kaybetti. Artık, bireyler ön plana çıktı. Türkiye'de mevzuat bu değişen Türkiye tablosuna maalesef ayak uyduramamıştır. Bütün mevzuatın temel referansı ise Anayasa'dır. Sorunları öteleyerek bunlardan kurtulamayız." Demokrasi ve hukukun üstünlüğü temelinde çözülemeyecek hiçbir sorun olmadığına dikkat çeken Hisarcıklıoğlu, "Gün, ayrılıkları öne çıkarma, toplumsal ve siyasal kutuplaşmaları körükleme günü değildir. Gün, refah ve özgürlük içinde birlikte yaşamak için, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak için, bir adım daha atma günüdür" dedi. İstanbul Ticaret Odası Başkanı Murat Yalçıntaş ise paketle ilgili "Ciddi bir yargı reformu Türkiye için şart" dedi. İTO tarafından hazırlanan, "Bir Hürriyet Türküsü" albümünün tanıtım toplantısının ardından gazetecilerin sorularını cevaplayan Yalçıntaş, "İş dünyası olarak mahkemelerin yavaş işlediğini, davaların yavaş yürüdüğünü görüyoruz. Ciddi bir yargı reformu Türkiye için şart. Bu konuda TBMM'ye güveniyoruz" diye konuştu.

Libananco davasını kazanacağız
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Cem ve Hakan Uzan kardeşlerin yer aldığı Paris'teki Libananco davasını Türkiye'nin kazanacağından emin olduğunu söyledi. Yıldız "Aklın yolu birdir" dedi. EPDK, 2003'de Uzan'lara ait ÇEAŞ ve Kepez'e el koymuştu. Kıbrıs Rum kesimindeki Libananco Holding, ÇEAŞ ve Kepez'e ortak olduğunu ve el koyma ile zarara uğradığını ileri sürerek Türkiye aleyhine 10 milyar dolarlık dava açmıştı. Libananco'nun mahkemeyi kazanması durumunda Türkiye'nin 20 milyar doları bulabilecek tazminat ödemesi söz konusu. Davanın sıra dışılığına işaret eden Bakan Yıldız, bunun alışılagelmiş bir tahkim davası olmanın ötesine geçtiğini vurguladı. Enerji Bakam Yıldız, "Biz tahkim heyetine bunun böyle olmadığını savunduk, doğrusunu söyledik. Tahkim heyetinin objektif ve sağduyulu bir şekilde konuya yaklaşacağından eminiz" ifadelerini kullandı. Paris'te bakanlığın 17 kişilik bir ekibi olduğunu belirten Yıldız, "10 milyar dolarlık bir dava. Burada kazanacağımızdan ümidim fazla. Türkiye mutlaka kazanacak bu davayı. Çünkü aklın yolu birdir" diye konuştu.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Erdoğan'a suikast alarmı
Elektronik postayla dün yapılan ihbar Ankara'yı karıştırdı. İhbar üzerine TBMM'de yoğun güvenlik önlemleri alındı. Grup toplantısına alınan ziyaretçi sayısı azaltılırken köpekler de bomba araması yaptı. Erdoğan'ın geçeceği koridorlar boşaltıldı. TBMM polisi grup toplantısına gelen dinleyicileri tek tek arayarak salona aldı. İçeri alınmayan izleyiciler bahçede bekletildi ve ana binaya sokulmadı. İzleyici localarında ve Erdoğan'ın konuşma yaptığı kürsünün etrafında da polislerin sayısı artırıldı. Başbakanlık kaynakları dünkü ihbarı doğruladı. Kaynaklar, benzer durumlarda, başta kullandığı güzergâhlar olmak üzere Başbakan Erdoğan için her türlü önlemin alındığını belirtti. Kaynaklar, Erdoğan'ın sabah geçiş yapacağı yollarda geceden kontrollerin yapıldığı kaydetti. Erdoğan'a yönelik dünkü suikast ihbarının benzerinin daha önce de yapıldığı öğrenildi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG'ın bazı haber başlıkları:

Merkel: Ahde vefalıyız
Avrupa'nın ve Almanya'nın Demir Leydisi Angela Merkel 29 Mart'ta Ankara'ya gelişi öncesinde SABAH'a tarihi açıklamalar yaptı. Merkel, Türkiye'yle AB arasında imtiyazlı ortaklık kurulması fikrini savunmaya devam ettiğini gizlemese de tam üyelik müzakerelerini tıkamayacağını açıkladı. Almanya Şansölyesi, ziyareti öncesinde ilk kez küçük bir grup gazeteciyi Berlin'e davet etti. Başbakanlıktaki ofisinde bir saate yakın görüştük. Merkel, kısa bir açıklamanın ardından sorularımıza çok açık ve net yanıtlar verdi. Daha sonra teypleri kapattık ve bir süre de sohbet ettik.. Merkel'in Türkiye'deki tüm gelişmeleri çok dikkatli izlediği belliydi. Türk halkının duygularını, beklentilerini ve hayalkırıklıklarını da yakından izlediğini gördüm. Merkel'in mesajları ve sıcak yaklaşımı, Türkiye'yi kaybetmek istemediğini açıkça gösterdi. Gerçi Merkel, Başbakanlık koltuğuna oturduğu günden beri CDU'nun da çizgisi doğrultusunda Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği yerine imtiyazlı ortaklıktan yana olduğunu söylemeye devam ediyor ama müzakereleri durdurmayacağını açıklaması önem taşıyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel, "Türkiye ile müzakereler devam edecek, ama sonu açık olacak" diye konuştu Merkel, "Türkiye imtiyazlı ortaklığı kabul ederse kurumsal iç içe geçiş dışında her alanda ortaklığımız olacak" dedi. Merkel, Türkiye'nin Avrupa'ya yabancılaşıp eksen değiştirmesi ihtimaline nasıl baktığını sorunca ise şöyle dedi: "Hayır, Türkiye'nin eksen değiştirmeyeceğini umuyorum. Çünkü Türkiye'nin Avrupa'yla işbirliğinin sürmesini istiyoruz. Ortadoğu barış sürecinde Türkiye çok önemli girişimlerde bulundu. Eksenlerimizin koşut olmasına çok önem veriyoruz. Her zaman son sorunun sorulması gerekmiyor. Önümüzde hangi ödevlerimiz var? Kıbrıs, Ankara protokolünü sormak daha önemli olabilir. Sayın Gül ve Sayın Erdoğan'la bu noktaları ele alacağız " Angela Merkel, Erdoğan'ın Almanya'daki Türklere asimile olmamaları çağrısı hatırlatılınca "Bunu kimse istemiyor. Ben kesinlikle istemiyorum, Almanlar da beklemiyor. Türk kökenli insanlar da istemiyor" dedi. Schengen bölgesinde Türkiye vatandaşlarına vizenin kaldırılmasına ilişkin henüz mutabakat olmadığını, AB'ye yasa dışı girişlerin de sürdüğünü ifade etti.

"Samsun-Adana-Ceyhan'a destek verdik, kalanı özel sektör eliyle yürütülür"

ENERJİ Bakanı Taner Yıldız, Türkiye'nin enerji projelerinin omurgasını oluşturan Ceyhan enerji bölgesini hayata geçirecek çalışmalarla ilgili önemli açıklamalar yaptı. Samsun- Adana-Ceyhan petrol boru hattı projesine stratejik önem verdiklerini belirten Yıldız "Yıllık 50 milyon ton petrolü taşıyacak projeye biz stratejik destek verdik. İnanıyorum ki projenin geri kalanı özel sektör eliyle yürütülecek" dedi. Enerji Bakanı Yıldız dün Ankara'da gazetecilerle düzenlediği sohbet toplantısında, Boğazlardaki petrol trafiğini önemli ölçüde azaltacak Samsun-Adana-Ceyhan petrol boru projesine stratejik önem verdiklerini söyledi. "Ben projede bugüne kadar önemli mesafe kat edildiğine ve geleceğe dönük mesafe kat edileceğine inanıyorum" diyen Yıldız bugüne kadar referans değer olarak 30 milyon ton Rus ve Kazak petrolünün proje için taahhüt edildiğini aktardı. Irak petrolünü Ceyhan'a taşıyan Kerkük- Yumurtalık petrol boru hattına ilişkin anlaşmanın 15-20 yıl süreyle uzatılmasına da yakın olduklarını söyleyen Yıldız "Hat anlaşması bu ay bitti. Yeni anlaşma için Irak Petrol Bakanlığı ile görüşmeler sürüyor. Müzakeresi devam eden sadece 2 başlık kaldı. Görüşmelerin sonuna geldik diyebiliriz.Hatta 1 hafta 10 gün içinde anlaşma imzalayabiliriz" dedi. Anlaşmanın imzalanmasıyla 3 yıl içinde yaklaşık 35 milyon ton ham petrolün Ceyhan'a akmasını hedeflediklerini anlatan Bakan Yıldız "Bu rakamı 5-6 yıl içinde 70 milyon tona çıkaracak bir yapı için çalışıyoruz" diye konuştu.

'Darbe anayasası ile AB'ye üye olan yok'
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Bağış, "Türkiye 1961 yılından bu yana darbe anayasalarıyla yönetiliyor. O tarihten bu yana AB süreci bir şekilde devam ediyor, ama sonuçlanmıyor. Bunlar tesadüf değil" diye konuştu. Avrupa Birliği turu kapsamında Lüksemburg ve Brüksel'de temaslarda bulunan Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, anayasa değişikliği konusunda çarpıcı değerlendirmeler yaptı. Bağış, anayasa deşikliği sürecini, hükümetin, muhalefetin ve yarı kurumlarının pozisyonları için şunları söyledi: Milletin hakemliğine başvurmaktan çekincemiz yok. Önceliğimiz, (anayasa değişikliğini) milletin vekilleri ile gerçekleştirmek. Gerçekleştiremezsek, aslına gideriz. Rotamızı millet çizer. (Darbeye teşebbüs halinde sivil mahkemelerin yetkili olması hükmünü ibret-i alem düşüncesi ile mi taslağa koydunuz? Darbe riski var mı?) Türkiye'nin tarihi belli. Tarihin tekerrür etmemesi için siyasilerin üzerine düşen, önlem almaktır. Nasıl bir Türkiye olması gerektiği ile ilgili nasıl bir Türkiye tahayyül ettiğimize ilişkin bir dizi öneriyi pakete koymuş bulunmaktayız. Türkiye, 1961 yılından bu yana darbe anayasaları ile yönetiliyor. O tarihten bu yana AB süreci bir şekilde devam ediyor ama bir türlü sonuçlanmıyor. Bunlar tesadüf değil. Avrupa'da darbe anayasası ile yönetilen, darbe anayasası ile birliğe üye olan bir ülke yok. Ben, 'Millet ne ise vekili de o olmalı' dediği için siyasetten yasaklanması istenmiş bir kişiyim. Niyetimin şiddet içerip içermediğini siyasilerden oluşan kurulun değerlendirmesini tercih ederim. Biz damdan düştük. Sıkıntıları yaşayıp geldik. Kapatma davası kaygısı duyuyor musunuz?" derseniz, bu ihtimalin olduğunu siz ve sizin arkadaşlarınız (gazeteciler) yazıyor. Sayın Başsavcı ne hissediyor, kime ne hissettiriyor onu bilemem. Taslağı, muhalefetle paylaşmadan AB ile paylaşmış değiliz. Taslağın hazırlanmasında AB'nin hiçbir katkısı yoktur. AB İlerleme Raporları'nın etkisi vardır. Kamu denetçiliği, HSYK'nın yapısı, çocuk hakları, memura toplu sözleşme, kişisel verilerin korunması zaten uzun süredir üzerinde tartıştığımız konular. Bu bir samimiyet sınavı. Ayet-i kerime değil. Değiştirilebilir. Uzlaşmaya açığız. AK Parti'nin mutfağında hazırlanmış sözü süreci küçümsemeye dönük talihsiz bir beyan. Türk aile yapısında mutfak aile birlikteliğinin sembolüdür. Mutfaklarda alın terinin sıcaklığı vardır. CHP istiyorsa görüşmeleri onların misafir odasında yapalım.

Müsteşar toplantıyı terk edince HSYK dağıldı
Anayasa değişikliği taslağının geriliminde başlayan dünkü HSYK toplantısında, gündem dışı olarak boş koltuklara seçim yapılması istenince Adalet Bakanlığı Müsteşarı toplantıyı terk etti. Geçen yılki yaz kararnamesi sürecinde derin bir krizin yaşandığı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda (HSYK) ikinci kriz de Kurul'un yapısını değiştirecek anayasa paketinin kamuoyuna açıklanmasının hemen ertesinde yaşandı. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman, kurulun seçilmiş üyeleri gündem dışı olarak boş koltuklara üye seçilmesinde ısrar edince toplantıyı terk etti. Kurul üyeleri de Kahraman'ın bu tavrını, basın açıklamasıyla kamuoyuna şikâyet etti. HSYK'nin, her salı yapılan olağan toplantısına, Kurul'un doğal üyesi Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman da katıldı. Toplantının başında üyelerden Ali Suat Ertosun söz alarak, Yargıtay üyeliğine yapılan seçimler nedeniyle boşalan yerlerin bulunduğunu, bunlar arasında Ankara Başsavcılığı da dahil olmak üzere başsavcılıklar ile mahkeme başkanlıklarının da olduğunu belirten Ertosun, bu yerlere atama yapılmasını istedi. Ertosun'un sözlü önergesine Kurul'un diğer üyelerinden de destek gelince Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kahraman, Kurul'un gündeminin başkan sıfatıyla Adalet Bakanı tarafından belirlendiğini söyledi ve "Bugünkü gündemimizde bu konu yok" karşılığını verdi. Kahraman'ın bu sözleri üzerine Kurul'un seçilmiş üyeleri, Ertosun'un gündeme alınmasını istediği konularda Adalet Bakanlığı'nın hiçbir adım atmadığını, Kurul toplantı gündeminin Başkanvekili tarafından da belirlenebileceğini, önergelerle değişiklik de yapılabileceğini söylediler. Tartışmanın uzaması üzerine Müsteşar Kahraman toplantıyı terk edeceğini söyledi. HSYK'nın seçilmiş üyelerinin, Ertosun'un önergesinin gündeme alınması konusunda ısrar etmeleri üzerine Kahraman toplantıyı terk etti.

"Reform olarak kabul edilemez"
ANAYASA değişikliği paketine, Yargıtay'dan sonra Danıştay yönetimi de "kurumsal tepki" vererek, taslaktaki düzenlemelerin devletin hukuki yapısını etkilemeye yönelik olduğunu savundu. Danıştay Başkanlar Kurulu dün yaptığı toplantıda, Anayasa değişikliği paketini değerlendirdi. Danıştay Başkanı Mustafa Birden, toplantı sonunda açıklama yaparak kendilerinin görüşleri alınmadığı gibi taslak metnin resmi olarak da Danıştay'a gönderilmemesinden yakındı. Birden'in okuduğu açıklamada özetle şu değerlendirmeler yapıldı: Devletin üç temel erkinden biri olan yargı erki içinde önemli bir konuma sahip bulunan Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun oluşumuna, görev ve yetkilerine ilişkin yapılan değişiklikler, bu üç temel erk arasındaki iş bölümünü ve devletin hukuki yapısını etkileyecek nitelikte bulunmaktadır. HSYK'nın ve Anayasa Mahkemesi'nin, siyasi iktidarın beklentilerine cevap verecek bir yapıya dönüştürülmesi yargı reformu olarak kabul edilemez. Cumhurbaşkanı'nın yüksek mahkemelerin oluşumuna doğrudan ya da dolaylı olarak katılımının sınırlandırılması ve bu konudaki yetkilerinin azaltılması gerekirken, yüksek yargıyı ve Kurulu biçimlendirme imkânı geliştirilerek pekiştirilmiştir. HSYK'nın, daha bağımsız, daha teminatlı ve siyasi etkilerden uzak bir yapıya kavuşturulması gerekirken geniş tabanlı temsil esası, demokratik meşruiyet gibi kavramlar adı altında kuvvetler ayrılığı ilkesini ihlâl eder biçimde yapılandırıldığı; böylece, siyasi etkilere daha açık ve Adalet Bakanlığı'nın kontrolünde bir Kurul oluşturulduğu görülmüştür.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Taslak yeni ortaya çıktı belki bu da değişebilir
Anayasa değişikliğini değerlendiren Gül, "Anayasa yapmak Meclis'in uhdesinde. Taslaklar ortaya çıktı ama belki bunlar değişebilir. Nihai metin komisyon-da ortaya çıkacaktır" dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Anayasa değişikliği yapmanın TBMM'nin uhdesinde olduğunu belirterek, ‘'Dün (önceki gün) gördüğümüz kadarıyla ilk taslaklar ortaya çıktı ama dünkü görüşmelerden sonra belki bunlar değişebilir'' dedi. Cumhurbaşkanı Gül, İrlanda Cumhurbaşkanı Mary McAleese ile Çankaya Köşkü'nde ortak basın toplantısı düzenledi. Açıklamaların ardından gazetecilerin Anayasa değişikliği konusundaki sorularını cevaplayan Gül, herkesin farklı düşünceleri dinlediğini ve bunları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ardından da TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin ile paylaştığını ifade etti. Abdullah Gül, şöyle konuştu: "Anayasa değişikliği yapmak TBMM'nin uhdesinde olan bir şey. İlk taslaklar ortaya çıktı ama belki bunlar değişebilir. Komisyona gidecektir, komisyonda muhakkak ki bunların üzerinde çalışılacaktır. Neticede nihai metin ne olacaktır bunu bilemiyoruz. Nihai şekil çok önemlidir. Nihai şekil ortaya çıkıp, Meclis'te nasıl oylanacak onlar da bittikten sonra ben de kendi hukuk danışmanlarıma soracağım ve alacağım bilgiler çerçevesi içerisinde doğru olanı yapacağım. Bunlar hala tartışılacak konulardır."

Avrupa'nın ‘Türkiye fakir' bahanesi gündemden kalktı
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, dün AB'nin Türkiye'ye dönüp 'kişi başına düşen milli geliriniz çok düşük, çok fakirsiniz, o yüzden sizi üye alamıyoruz. Bizim dengelerimizi bozacaksınız' deme gibi bir argümanın ortadan kalktığını belirterek, "Çünkü dedikleri anda, 'Bulgaristan ve Romanya'yı ne yapacaksınız? Onların üyelikleri ne olacak' diye bizim sorma hakkımız var" dedi. AB ve Belçikalı yetkililerle temaslarda bulunmak için Brüksel'e giden Babacan, Türk basınıyla kahvaltılı sohbet toplantısı düzenledi. Bugünlerde Avrupa'nın ekonomik ağdan zor günler geçirdiğine dikkat çeken Babacan, en önemli ihracat pazarı olarak Türkiye'yi yakından ilgilendiren Avrupa ekonomisindeki toparlanmanın yavaş ilerlediğini belirtti. Avrupa'da Yunanistan başta olmak üzere birçok ülke hakkındaki endişelerin Türkiye söz konusu olunca yerini güvene bıraktığını söyledi. Babacan, Avrupa Politika Merkezi adlı düşünce kuruluşu ve TUSKON'un Brüksel'de ortaklaşa düzenlediği 'Yükselen Türkiye' konulu toplantıda yaptığı konuşmada ise "Ekonominin kilidi demokrasi, demokrasimiz ne kadar iyi işlerse öngörülebilirliğimiz o kadar uzun vadeli olur" dedi. Babacan Ana yasa değişikliği paketiyle Türkiye'de demokratik işleyişin ve hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesini hedeflediklerini belirterek bu sayede yatırımcılar açısından Türkiye'nin çok daha öngörülebilir bir ülke haline geleceğini söyledi. Babacan "Anayasa reformunu ekonomik başarısı için yapmamız gerekiyor" dedi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, AB'nin ekonomik sorunlarının yeni olmadığını fakat krizle birlikte daha fazla öne çıktığını belirterek, bunların en önemlilerini nüfusun yaşlanması, işgücü piyasasının esnek olmaması, iç pazarda korumacılığın artması, verimlilik açığı ile sosyal güvenlik ve bankacılık sektörlerin deki yapısal sorunlar olarak sıraladı. Babacan, korumacılığa örnek olarak Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin Babacan, sosyal güvenlik, bankacılık ve sağlık reformu baş olmak üzere birçok önemli reformunun zamanında yapıldı" yapısal tedbirlerle bütçe açığı kontrol altına aldığı için piyasaların Türkiye hakkında endişelenmediğini vurguladı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Avrupa: Bunlar çok iyi öneriler
AVRUPA Parlamentosu Türkiye Raportörü Ria Oomen-Ruijten, AKP'nin Anayasa değişikliği paketi hakkında Tarafa konuştu: İyi öneriler. Avrupa'yla örtüşüyor. Partiler tartışmalı. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Hollandalı parlamenter Ria OomenRuijten, siyasi partileri hükümetin ortaya attığı öneriler üzerinde ciddi görüşmeler yapmaya çağırdı. Ruijten, hükümetin muhalefet partilerine sunduğu paket için "iyi öneriler" nitelemesini yaptı. Raportör olarak kendisini önerilerin içeriğine ilişkin yargıda bulunma konumunda görmediğini söyleyen Avrupalı parlamenter, Tarafa yaptığı açıklamada anayasa değişikliği önerilerinin bazılarının hem Avrupa Parlamentosu'nun hem de Avrupa'nın insan hakları platformu olan Avrupa Konseyi'nin sunduğu çerçeveyle örtüştüğünü söyledi. Türkiye'de siyasi partilerin şimdi bu konuyu ele alacaklarını anlatan Ria Oomen-Ruijten, öneriler hakkında kapsamlı bir oydaşma sağlanacağını umduğunu dile getirdi.

BDP: Paketi inceliyoruz
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, BDP hukukçularının hükümetin hazırladığı Anayasa paketini incelemeye aldığını ve yakında tutumlarını netleştireceklerini söyledi. Partisinin grup toplantısında ilk olarak Newroz kutlamalarını değerlendiren Demirtaş, "Muhatap arıyordunuz. İşte muhatabınız, Newroz'larda yükselen halk iradesi ve onun siyasi temsilcileridir, BDP'dir. Söz hükümettedir" dedi. AKP'nin Anayasa paketinin yetersiz olduğunu ifade eden Demirtaş, CHP ve MHP gibi peşinen retçi yaklaşmak istemediklerinin ancak bu haliyle kalırsa destek vermeyeceklerini söyledi. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, paketteki Kürtçe propaganda özgürlüğünün sadece konuşmalarla sınırlı kaldığına dikkat çekerek, Tarafın iki yıl önce manşete taşıdığı Sırrı Sakık'ın soruşturma açılan sözlerine atıfta bulunarak, "Artık Sayın Sırrı Salak 'Ji min ra ave bînin' (bana su getirin) diyebilir" dedi ve yeni düzenlemenin bunun ötesine geçmeyeceğini kaydetti.

Kırmızı çizgiden dönüş sinyali
Meclis'te 20 milletvekili ile grubu bulunan BDP, TBMM aritmetiği nedeniyle Anayasa paketinde kilit konumda bulunuyor. Hükümetin demokratikleşme yönündeki adımlarına en yalan duran parti olduğu için de BDP'nin pakete destek vermesi ihtimali olasılığı yüksek görünüyor. Referandum sınırının üzerinde milletvekili olduğu halde AKP, BDP'nin desteğiyle hem referandum sayışım garantilemek istiyor hem de referandum olasılığında geniş bir tabanın desteğim hedefliyor. BDP yönetimi de bu avantajlarla hükümetle pazarlık yapmaya hazırlanıyor. Daha önce kırmızı çizgilerini açıklayan BDP, tutum değişikliğine gitme sinyali verdi. Buna göre BDP; kırmızı çizgileri, demokratikleşme adımlarının önüne engel olarak çıkarmayacak. Paketi değerlendirmeye alan BDP'li hukukçular, Genel Başkan Selahattin Demirtaş'ın açıkladığı, "demokratikleşme için en küçük adımı bile önemsedikleri" ilkesiyle hareket edecek. Kulislerde, kırmızı çizgi olarak açıklanan seçim barajı, Hazine yardımı, anadilde eğitimden ziyade, parti kapatmalarda Venedik Kriterleri'nin uygulanması, siyasi yasakların kaldırılması, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunlarında Kürtçe'nin tamamen serbest bırakılması taleplerine ağırlık verileceği konuşuluyor. Talepler kabul edilirse, BDP referanduma ciddi destek verecek. BDP Grup Başkanvekili Ayla Akat, pakette siyasi yasaklara son veren maddeyle siyasi yasaldı Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un yasağının kaldırılması ihtimalini 'tuzak' olarak değerlendirdi ve "kişiler pazarlık konusu yapılamaz" ilkesiyle hareket edeceklerini vurguladı.

AKP taviz vermeyecek
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, uzlaşı için zorlayıcı olacaklarını ancak tasarının temel esaslarından kesinlikle taviz vermeyeceklerini söyledi N^V Muhalefet ve yargıdan gelen eleştirilere karşılık uzlaşı arayışlarını devam ettiren AKP kurmayları, "Gelinen noktada geri dönüş yok. Uzlaşma arayışımız, temel değişikliklerden taviz verilecek anlamına asla gelmez" diyor. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, uzlaşma için sonuna kadar zorlayıcı olacaklarını söyledi. "Ama bu sonsuza dek sürmeyecektir" diyen Çiçek, temel esaslardan taviz vermeyeceklerini vurguladı. Anayasanın tümünü değiştirmeye talip olduklarını belirten AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ise şunları söyledi: "Taslağın temel prensiplerinde ve esaslarından taviz vermeyeceğiz. Ama detaylarda herkesle uzlaşabiliriz. Biz bunu 23 madde olarak getiriyoruz. Artı bir de 3 tane de geçici madde var. Kardeşim bu 27 olmaz bu 25'e de inmez. Böyle bir tavrımız olamaz. Bunun dışında iddia edildiği gibi 'AKP uzlaşma için temel kavramlardan taviz mi verecek' böyle bir şey kesinlikle olmaz. Bunu herkes böyle bilsin." Adalet Bakanı Sadullah Ergin de Anayasa değişildik teklif taslağına ilişirin muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşlarıyla uzlaşma arayışlarım hafta sonuna kadar tamamlayacaklarını ve teklifi pazartesi günü Meclis'te görüşmeye başlayacaklarını bildirdi. Ergin, "Muhalefetin uzlaşı arayışı devam edecek. Ama bu nihai değil. Temel esaslardan vazgeçmemiz söz konusu değil" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

KENDİNİ BİLEN MİLLETLE ALAY EDEMEZ
Başbakan Erdoğan, Meclis'in yapacağı düzenlemeleri 'kuvvetler ayrılığı' gibi gerekçelerle engellemeye çalışanları, yetki gaspıyla suçladı. Erdoğan, "Kendini bilen millet İra-, desini alay konusu yapan ifadelerde bulunamaz" dedi. Başbakan Erdoğan, AK Parti Grup Toplantısı'nda Anayasa paketine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu: "Hiçbir erki etki altına almaya çalışmıyoruz. Bu taslak politik hesaplarla değil, Türkiye'nin ihtiyaçlarını gözeten bir mantıkta hazırlanmıştır." "Muhalefet, tasarıyı okumadan, 'Bu Başbakanlıkta, I AK Parti Merkezi'nde hazırlandı' dedi. Böyle sudan bahaneler olur mu? Başbakanlık neresidir, Türkiye'nin dışmda bir yer mi? Bizim ne ipe un sermeye ne de bu kadar geniş vakte tahammülümüz yok.""Sergilenen tahammülsüzlük AK Parti'ye yönelik değildir, milletin iradesinedir. HSYK'ya Meclis bir tek üye vermiyor. Kurulda sadece Adalet Bakam ve müsteşarı var. Bu dün de vardı, AB normlarında da var. 'Bati diyorsunuz, Batı bunu böyle yapıyor."

Darbe Anayasasını sahiplendi
CHP Genel Başkanı Baykal, her fırsatta eleştirdiği darbe Anayasası'nı bu kez, "12 Eylül Anayasası gitsin diye AK Parti anayasası getirmeyiz" sözleriyle sahiplendi. Sivil anayasa teklifini reddeden Baykal, "Yargının siyasi denetime girmesini ne 12 Eylül ne de önceki müdahaleler akıllarına getirmemişlerdir" dedi. Tasarıyı görmeden karşı çıkmasını da "Çarşambanın gelişi salıdan bellidir" diyerek açıklamaya çalıştı.CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında AK Parti'nin hazırladığı anayasa değişikliği teklifine veryansın etti. Anayasa'nın AK Parti anayasası haline geldiğini iddia eden Baykal, "Yargı yargı olmaktan çıkıyor ve AKP yargısı halini alıyor. Yargının siyasi kontrol denetimine girmesini ne 12 Eylül ne de daha önceki müdahaleler bu düşünceyi aklına getirmemişlerdir" dedi. Baykal, "Çarşambanın gelişi salıdan bellidir. Açıkça görüldü. Bu iktidarın yargıyla problemi var. Sadece yargıyla problemi yok; Anayasamız'ın temel ilkeleriyle, var. Bu Anayasa'ya göre görevi aldım, demiyor. Ben devleti yeniden tanımlayacağım diyorlar" diye konuştu. Anayasa taslağının AK Parti'nin Türkiye'ye dayatması olduğunu iddia eden ve darbe Anayasası'nı tercih ettiklerini söyleyen Baykal, "12 Eylül Anayasası gitsin diye AK Parti anayasası getirmeyiz" dedi. Baykal, "sivil darbe" sürecinin Anayasa değişikliği ile noktalanacağını savundu.

Gazetecilere Anayasa brifingi
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve AK Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, bugün İstanbul'da medya organlarının genel yayın yönetmenleri ile bir araya gelerek Anayasa paketi hakkında bilgi sunacak. Ankara'da önceki gün Ankara Temsilcileri ile yapılan toplantının ardından AK Parti heyeti, anayasa değişiklik paketi ve demokratik açılım çalışmaları hakkında bugün genel yayın yönetmenlerini bilgilendirecek. Toplantı, İstanbul Swiss Otel'de saat 11.00'de başlayacak.

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG 'ün bazı haber başlıkları:

Clinton: Soykırım meselesi ortak komisyonun işi
22 Mart'ta Rus I. Kanalı'nın konuğu olan ABD Dışişleri Bakanı Hillary R. Clinton, TV-yorumcusu Vladimir Pozner'in sorularını yanıtladı. Clinton, "Obama'nın Ermeni soykırımı iddialarını tanıyacağı sözünü unutmuş göründüğüne" ilişkin soruya yanıtında şunları söyledi: "Ben kimsenin bir şeyi unuttuğunu sanmıyorum. Ermenistan-Türkiye ilişkilerini iyileştirecek olan Ermeni-Türk protokollerinde iki ülke arasında, geçmişe ilişkin sorunları araştıracak Tarihçiler Komisyonu oluşturulmasına ilişkin bir mutabakat var. İki ülke ve halkları bunun üzerine odaklanmalılar." Clinton 1915 olaylarının tartışılacağı komisyonun kurulup kurulmadığıyla ilgili soruya ise "Bunun kurulması için çalışıyorlar" cevabını verdi.

AK Parti'den 'geçici' ceza
AK Parti Disiplin Kurulu, konuşmaları tepki çeken Çorum Milletvekili Ahmet Aydoğmuş'u 2 ay, Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ı ise 4 ay, partiden geçici ihraç etti. Milletvekilleri, bu süre içerisinde AK Parti'nin resmi etkinliklerine katılamayacak.

Baykal: AKP ile olmaz, SP olur
CHP Lideri Baykal, Teke Tekte Fatih Altaylı'yı yanıtladı: "AKP ile koalisyon yapmaktansa, SP ile tercih ederim. Numan Kurtulmuş düzgün adam" "Taslak tuzaklarla, ince hesaplarla ayarlanmış. İyi niyetli bir Anayasa'mız olsun duygusu yok. Allah Başbakan'a selamet versin. Cumhurbaşkanı'nın uygulamalarını değerlendiriyorum, Gül, hayal kırıklığı yaratmıştır. Genç kuşaktan bir siyasetçi olarak onun bu tabloda olmasını beklemezdim tahmin etmezdim. Ama manzara ortada.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

330'un altına düşmeme çabası
Hükümet, kamuoyunda tartışmalara neden olan 26 maddelik Anayasa paketi için takvim düzenledi. Paketin 29 Mart'ta TBMM'ye verilmesi planlanıyor. Sürece sivil toplum kuruluşları da katılırsa takvim, 30 Mart'ta başlayacak. Anayasa paketinin TBMM Genel Kurulu'ndaki ilk tur oylamasının 6 Nisan Salı günü, ikinci tur oylamasının ise 8 ya da 9 Nisan'da yapılması öngörülüyor. Bu takvim işlerse hükümet, paketi 13 Haziran'da referanduma götürecek. Meclis'ten 330-367 arası oy alması durumunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, teklifi doğrudan referanduma sunacak. Bu aşamada referandum takvimi işleyecek. AK Parti kurmayları, teklifin 13 Haziran'da olmazsa bir hafta soma 20 Haziran Pazar günü halkoyuna sunulmasını hedefliyor. Referandum yasasında yapılan değişiklik kapsamında Anayasa değişikliklerinin halk oyuna sunulması süresi 120 günden 60 güne indirilmişti. Teklifle ilgili referandum karan alınması durumunda Yüksek Seçim Kurulu da hızla bir takvim hazırlayarak, süreci başlatacak. Bu aşamada, muhalefet devreye girebilecek. Muhalefet partileri isterlerse, referandum paketinin Cumhurbaşkanı tarafından referanduma sunulmak üzere Resmi Gazete'ye göndermesinin ardından Anayasa Mahkemesi'ne götürebilecek. Bu kez, paketin hem maddelerinin anayasaya aykırı olup olmadığı, hem de bir yıl geçmeden referandum yapılamayacağı iddiaları tartışmaya açılacak.

Çiftçiye 1.2 milyar liralık sürpriz
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, 1 milyar 200 milyon TL'lik çiftçilere verilecek olan tarımsal desteği Ziraat Bankası'na yatırdıklarım açıkladı. Eker, paranın, çiftçilerin paralarını 26 Mart Cuma günü alabileceklerini söyledi. Dün TBMM Genel Kurulunda gündem dışı konuşmaları yanıtlayan Eker, Türkiye'nin 1930'dan beri konuştuğu Tarım Sigortaları Kanununu kendi dönemlerinde çıkarıldığını anımsattı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/POSTA.JPG 'nın bazı haber başlıkları:

Nükleerde Medvedev hazırlığı
Enerji Bakanı Taner Yıldız, nükleer santral çalışmalarının Rusya Cumhurbaşkanı Medvedev'in mayıstaki ziyaretine kadar tamamlanacağını söyledi. Yıldız, santral konusundaki temel 4-5 başlığı mayısa kadar halletmek için çalıştıklarını bildirdi. Mayısa kadar yetişmeli Enerji Bakanlığı, Türkiye'de nükleer santral kurulmasına ilişkin çalışmaları Rusya Cumhurbaşkanı Dimitri Medvedev'in mayıs ayındaki Türkiye ziyareti öncesine yetiştirmeye çalışıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, mayıs basma kadar Rusya ile nükleer santrallerin kurulmasıyla ilgili temel 4-5 başlığın bitirilmesi gerektiğini, bu konuda çalışmalar yürütüldüğünü ifade etti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/TÜRKİYE.JPG 'nin bazı haber başlıkları:

Referandumun maliyeti 150 milyon TL'yi buluyor
Hükümetin, anayasa değişikliği paketini açıklamasıyla gözler Yüksek Seçim Kurulu'na çevrildi. YSK'nın, referanduma dair TBMM'den bir karar çıkmasının ardından toplanarak takvimi belirleyeceği öğrenildi. Referandumun maliyetinin ise 125-150 milyon TL arasında olması bekleniyor. YSK'ya 2011 genel seçimlerine hazırlık için verilen 60 milyon TL ödeneğin kullanılacağı ancak ek ödenek de çıkarılacağı belirtiliyor. Öte yandan Anayasa değişikliği paketi için Meclis süreci pazartesi günü başlayacak. AK Parti, taslak için milletvekillerinin imzasını elinde tutarken, gelecek görüşleri değerlendirip teklifi pazartesi günü TBMM Başkanlığına sunacak. AK Parti, değişiklik paketinin Meclis Genel Kurulundaki ilk oylamasını 6 Nisan günü yapmayı planlıyor. Meclis'te yeterli desteğin bulunamaması durumunda ise 13 veya 20 Haziran pazar günü teklifin halkoyuna sunulması hedefleniyor.




http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG 'in bazı haber başlıkları:

'İhracatta 115 milyar dolan hedefliyoruz'
İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği'nin 2009 yılı "Başarılı İhracatçılar Ödülleri", törenle sahiplerini buldu. Ödül töreninde konuşan Devlet Bakam Zafer Çağlayan, 2009'da krize rağmen 20 milyar dolara yalan ihracat gerçekleştiren tekstil sektörünü gözden çıkarmalarının mümkün olmadığım söyledi. Çağlayan, bu yılın ilk iki ayında Türkiye'nin ihracatı en fazla büyüyen ülkeler arasında yer aldığını belirterek, "Biz, Türkiye'nin 2010 ihracat hedefini sizlere güvenerek 115 milyar doların üzerine çıkarmak durumundayız" diye konuştu.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/YENİÇAĞ.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Kanadoğlu: Referandum iptalle sonuçlanır
Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, AKP'nin hazırladığı Anayasa değişikliği paketini sert bir dille eleştirdi. Kuvvetler ayrılı ilkesinin Anayasa'nın başlangıç bölümünde yer aldığını anımsatan Kanadoğlu, bu Anayasa'nın 2. maddesi ile değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez, Cumhuriyetin temel ilkelerinde biri olarak, tanımlanmakta olduğunu dile getirdi. Kanadoğlu, bu nedenle Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun oluşumunun takdirinin yasama ve yürütmenin eline bırakılamayacağını, bu girişimin daha başından başarısız kalmaya mahkum olduğunu savundu. Kanadoğlu, şöyle konuştu: "Demokratik ülkelerin hiç birinde iktidar partisini ve yürütmenin başı olan kişinin hazırladığı veya onay verdiği bir metin görülmeden ve içeriği bilinmeden gerekli 184 milletvekilinin imzası toplanabiliyorsa, bu işte bir yanlışlık vardır ve rejimin demokratik olduğu iddia edilemez. Anayasa'nın ilgili maddesi uyarınca TBMM'ce kabul edilen değişiklik kanununun halk oylamasına sunulması halinde hangilerin birlikte hangilerin ayrı ayrı oylanacağını karara bağlar. Kuşkusuz, ilgisiz ve bağlantısız hükümlerin birlikte halk oylamasına sunulması TBMM'nin takdirine bırakılmamıştır." Hukuk devleti ilkesinin yurttaşların halk oylamasında çaresiz ve seçeneksiz kalmaması için var olduğunu anlatan Kanadoğlu, "Kabul etmeyecekleri konuları diğer onayladıkları konular yanında 'evet-hayır' açmazına zorlanması hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Bu itibarla Anayasa değişikliği teklifi yasalaşsa dahi Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi halinde iptal kararı ile sonuçlanacaktır" diye konuştu.

ishakyilmaz 03-24-2010 15:55

KÖŞE YAZARLARI


http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG GAZETESİ

MEHMET Y.YILMAZ
Kanunların Anayasa'ya uygunluğuna veda zamanı
"...ANAYASA, Cumhurbaşkanı'nı "tarafsız" olarak tanımlıyor ama bu ilkeye veda edeli çok oldu... Önümüzdeki dönemde, cumhurbaşkanı halk tarafından seçileceği için, bu siyasi kişiliğinin altı daha kalın bir çizgi ile çizilecek. Ve şimdi kuvvetler ayrılığı ilkesinin Cumhurbaşkanı üzerinden delinmesi sorunu ile karşı karşıyayız. AKP'nin Anayasa değişikliği paketinin Anayasa Mahkemesi ile ilgili hükümleri bunu gösteriyor. Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi'nin 7 üyesini canı istediği gibi seçecek. Öte yandan dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek üç üye daha var. Cumhurbaşkanı YÖK Başkanı'nı seçecek, YÖK Cumhurbaşkanı'na "Anayasa Mahkemesi üyesi adayları" bildirecek ve Cumhurbaşkanı üç kişiyi de oradan tayin edecek. Böylece 19 üyeli bir mahkemenin 10 üyesi, bizzat Cumhurbaşkanı tarafından tayin edilecek. Altı üye de yine Cumhurbaşkanı tarafından, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından bildirilecek adaylar arasından seçilecek. Etti mi 16! Geri kalan üç üyeyi de TBMM "gizli oyla" seçecek. Yani iktidarda kim varsa, onun adayları Anayasa Mahkemesi üyesi olacak... Ve bunun adı "demokratik Anayasa" değişikliği olacak!..."

EYÜP CAN
Kim Daha İyi Yenilecek?
"...Şimdi gelelim AK Parti'nin Anayasa değişiklik paketine. Paketin içinde aslında herkesi memnun edecek kadınlara ve çocuklara pozitif ayrımcılıktan, memurlarla toplu sözleşmeye, darbecilerin yargılanabilmesinden fişlemelerin son bulmasına üzerinde kolaylıkla uzlaşılabilecek maddeler var. Fakat kapatma davasının zorlaştırılması, HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısının değiştirilmesi özellikle yargı elitini ciddi biçimde rahatsız ediyor. Yargıtay Başkanı ‘bu paket yargıyı ele geçirme girişimidir' dedi. CHP 12 Eylülcülere yargı yolu açılması dışında yargı elitiyle aynı fikirde. MHP ise bu meselenin uzlaşma komisyonuna gelmesini ve seçimlerden sonraya bırakılmasını istiyor. Erdoğan dün açıkça "Meclis olmazsa milletimize gideriz" dedi. Yani referandumdan dönüş yok... Dedim ya bu konu en az Sağlık Reformu'nun Amerika'yı ikiye bölmesi gibi Türkiye'yi bölecek. Kim kazanır? Belli değil. Çünkü söz konusu olan tıpkı Amerika'daki gibi yüz yıllık uzlaşması zor bir mücadele..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG GAZETESİ

TAHA AKYOL
"Cumhuriyetin Ana Sütunu"
"...CHP lideri Sayın Baykal'ı dinliyorum. Tabii, iktidarın anayasa değişikliğine karşı çıkıyor. Baykal kaybedeceği bir savaşa girmiş gibi geldi bana. Çünkü böyle giderse hem Meclis'te hem referandumda bu savaşı kaybedecek... Fakat CHP ‘pragmatik' olamıyor, her zaman olduğu gibi bu defa da ideolojik davranıyor; işte yine ‘Cumhuriyet elden gidiyor' retoriğine sarıldı. Bu söylem, Ak Parti dışındaki sağı da "evet"e yöneltecektir! Çünkü CHP "devlet, cumhuriyet, laiklik" dedikçe onun anladığı ile halkın anladığı farklıdır; en azından 1950'den beri böyle... Cumhuriyetin özü Sayın Baykal'ın, "CHP'nin genleri"ni yansıtan cümlelerini not ettim: "Cumhuriyetin ana sütunu yargıdır... Cumhuriyetin özü yargı bağımsızlığıdır... Bu değişiklik olursa bildiğiniz cumhuriyet artık aynı cumhuriyet olmayacaktır..." Önce birkaç düzeltme: Atatürk bütün ömrü boyunca "kuvvetler birliği"ni savundu, "kuvvetler ayrılığı"na şiddetle karşı çıktı. Bütün devrimci rejimler gibi bizim cumhuriyetimiz de "kuvvetler birliği"ni esas aldı. Atatürk, 21 Aralık 1921 günlü uzun konuşmasında, ‘yürütme'yi üstün kuvvet olarak niteledi. Onun altında ‘yasama' vardı, ‘yargı' ise en alttaydı, öbür iki kuvvete muhtaçtı; o yüzden bağımsız olamazdı: "Rica ederim, böyle bir kuvvet (yargı) nasıl bağımsız olabilir!"... Bizde "CHP, ordu, yargı" şeklindeki tarihsel blok algısı böyle oluştu. 1950'den beri de halk çoğunluğundan oy alamıyor. Baykal dünkü konuşmasıyla bu algıyı yeniden teşvik etti! 2007 referandumunda yüzde 67 "evet" çıktığını hatırlamadı bile! Cumhuriyetin evrimi Fransa'da ve bizde cumhuriyet devrim döneminin "kuvvetler birliği" ilkesinden liberalizmin "kuvvetler ayrılığı" ilkesine geçerek, yargı ise "bekçilik"ten "tarafsızlığa" geçerek evrimleşiyor. Bugün ‘birinci sınıf ülkeler' arasında yer almamız bu evrimin devamıyla mümkündür. Çağımızda hiçbir liberal demokrasi yoktur ki, Anayasa Mahkemesi'ne parlamentolar üye seçmesin! Hiçbir demokraside bugünkü HSYK gibi ‘kapalı kast' sisteminde bir ‘adalet idaresi' de yoktur! Çağımızda "Cumhuriyetin ana sütunu yargıdır" denilemez, yasama ve yürütme ‘ikincil sütunlar' gibi görülemez. Bu ‘vesayetçi' görüş, siyaseten halkın hissiyatına aykırı olduğu gibi, hukuk ve siyaset bilimlerine de aykırıdır. CHP niye sıçrama yapamıyor? Bundan... Baykal bu konuşmasıyla AKP dışındaki geniş halk kitlelerini yine referandumda "evet" demeye itti! ... Dün Baykal'ı dinleyen AKP'liler çok sevinmiş olmalılar. ..."

FİKRET BİLA
BDP'den 5 koşul
Anayasa değişiklik paketi açısından Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), iki yönlü anahtar konumunda duruyor. BDP'li 20 milletvekilinin pakete olumlu oy kullanmaları halinde, DSP ve bağımsızlardan alınacak destekle, AKP 367'yi bulabilir. Böylece anayasa paketi referandumsuz gerçekleşebilir. Bu bakımdan BDP kilit bir konumda. ... BDP, anayasa değişiklik paketine destek vermek için bazı koşullar öne sürüyor. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, dünkü görüşmemizde, pakete destek vermek için 5 koşul öne sürdü. BDP'nin koşulları şöyle: 1- Yüzde 10'luk seçim barajının düşürülmesi, 2- Genel seçimlerde yüzde 3 oy alan veya TBMM'de grubu bulunan veya 41 ilde örgütlenmiş olup son genel seçimlere katılmış olan partilere Hazine yardımı yapılması, 3- "Taş atan çocuklar" yasasının bir an önce çıkarılması, 4- Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 215, 216, 220 ve 314. maddelerinin değiştirilmesi, 5- Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 7. ve 8. maddelerinin değiştirilmesi. ... Demirtaş, BDP'nin anayasa değişikliği önerilerini önümüzdeki iki günde yapacakları çalışmalardan sonra belirleyeceklerini de ekledi. ... Demirtaş'a, iktidarın bu koşullardan bazılarını kabul edip bazılarını etmemesi halinde -örneğin yüzde 10'un düşürülmemesi gibi- bir esneklik gösterip göstermeyeceklerini sorduğumda şu yanıtı verdi:"Biz yüzde 10'un düşürülmesi konusunda ısrarlıyız. Aslında diğer önerilerimizde de ısrarlıyız. Ancak, yüzde 10'luk baraj düşürülmez, diğer koşullarımız kabul edilirse tavrımızın ne olacağını şimdiden söyleyemem. Öyle bir durumda yetkili kurullarımızda durumu yeniden değerlendiririz. Ancak şu kadarını söyleyebilirim; eğer iktidar partisi, açıkladığı anayasa değişikliğini kelimesi kelimesine aynen komisyondan ve Genel Kurul'dan geçiririm diyorsa ve diyecekse, o zaman, bizde, ‘Bu AKP'nin anayasasıdır, hayırlı olsun' deriz ve destek vermeyiz." ..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG GAZETESİ

OKAY GÖNENSİN
İhtiyaç Farkı
"...Siyasette etkili bir demokratik sol hareketin eksikliği şu anda yaşanan anayasa tartışmalarında iyice ortaya çıkıyor. AKP yüksek yargıyla çatışmasında çevresini birkaç olumlu maddeyle kuşattığı bir anayasa paketiyle mücadele edecek, tutucu muhalefet partileri de paketteki hiçbir değişikliğin çıkmaması için "nasıl bir anayasa" üzerinden değil, yine yargı üzerinden kavga verecek... Başbakan bu anayasa paketinin ihtiyaçlardan doğduğunu söylüyor. Tabii ki doğrudur, Türkiye'nin ihtiyaçlarına ve hedeflerine bugünkü anayasa çok dar geliyor. İhtiyaç, yargının siyasetten tümüyle arınmasıdır. AKP'nin paketinde daha geniş katılımlı bir yargı yönetimi için yola çıkıldığı iddia edilmekle birlikte, kurulmak istenen yapı yargının daha da siyasileşmesi tehlikelerine daha fazla açıktır... Paketteki sakınca ve eksiklikler konusunda muhalefet partilerinin herhangi bir önerisi bulunmuyor. Yargının siyasetten kurtulması için Anayasa Mahkemesi'nin ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yeniden nasıl yapılandırılması gerektiği konusunda muhalefetin bir fikri yok. HSYK'nın başkanının Adalet Bakanı olmasına, müsteşarın katılmaması durumunda toplantı yapılamaması düzenine bile açık şekilde karşı çıkılmıyor. Nedeni de basit, önümüzdeki dönem için iki muhalefet partisi, CHP ile MHP bir koalisyon hükümeti kurma umudunu taşıyor. İktidar olmaları durumunda onlar da hâkim ve savcı atamalarını bir şekilde ellerinde tutmak istiyor. Parti kapatmanın açık olarak, çok sözü edilen "Venedik kriterleri"ndeki gibi "şiddet" unsuruna bağlanması konusunda da muhalefetin fikri yok. Daha doğrusu bugünkü durumun devamını istiyorlar, çünkü AKP'nin tekrar kapatılma tehdidi altına girmesi durumunda kendilerine iktidar yolunun daha kolay açılacağını düşünüyorlar. Bundan önceki parti kapatmalarında da ses çıkartmamışlardır... Demokrat bir sol hareket olmadığı için Türkiye'nin gerçekten ihtiyacı olan anayasa üzerinde bir tartışma da olmayacaktır. Aslında AKP ile CHP ve MHP'nin anayasa hakkında temel görüşleri farklı değildir... AKP'nin paketine karşı çıkan hukuk çevrelerinin ağzından da "çağdaş anayasa" kavramı çıkmadığına göre aslında herkes hayatından memnun. Türkiye'nin ihtiyacı onların için, iktidar imkânları ya da gelecekteki iktidar imkânlarıyla kısıtlı...."

BİLAL ÇETİN
Yargı ve muhalefetle ipler koptu...
Anayasa ve anayasa değişiklikleri ile ilgili olması gereken şu şekilde özetleniyor: "Anayasalar toplumsal sözleşme, toplumsal mutabakat metinleridir. O nedenle de hem yapılışı hem de değiştirilmesi asgari değil, azami siyasal ve toplumsal mutabakata dayalı olmalıdır..." ... Şu anda iktidar partisi geçici olanlarla birlikte 26 maddelik bir anayasa değişiklik paketini siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve anayasal kurumların görüşüne açmış durumda. ... Şu anda hükümetle yüksek yargı arasında tam anlamıyla bir savaş havası hakim. Siyasal alanda da durum farklı değil. Ancak, Meclis'te temsil edilen siyasi partilerin bu taslak üzerinde mutabakata varamayacakları zaten belliydi. İktidar partisi de başından itibaren bu durumu öngördüğü için anayasa paketinden önce referandum yasası değişikliğini gündeme getirdi. 120 günlük referandum süresini 60 güne çekti. Bu işlem tamamlandıktan sonra planlanan anayasa değişiklik paketi açıldı. Yani ne CHP'nin ne de MHP'nin pakete destek vermeyeceğini biliyordu Başbakan Tayyip Erdoğan ve kurmayları. ... İktidar açısından şu anda BDP'nin tutumu hayati önem taşıyor. BDP'nin kerhen de olsa vereceği destek, paketin en azından referandum eşiği sayılan 330 oyu garanti altına alıyor. Sonraki aşamada, yani referandum sürecinde meydanlarda muhalefet partileri CHP ve MHP ile kozunu paylaşmayı hedefliyor AKP. ... Türkiye yaklaşık bir yıl boyunca yüksek tansiyonlu, gerilimli bir siyasal atmosferle yoluna devam etmeye çalışacak. Tabii eğer referandum öncesi bir yargı kazası yaşanmaz ise... Şöyle ki, eğer anayasa değişiklikleri 330'un üstünde bir oyla Meclis'te kabul görür ise teorik olarak referandumun yolu açılıyor. Ancak paket Meclis'ten onay için Çankaya yoluna çıkarken hiç kuşku yok ki CHP de "iptal ve yürürlüğün durdurulması" dilekçesi ile birlikte Anayasa Mahkemesi'nin yolunu tutacak. Anayasa Mahkemesi CHP'nin yapacağı başvuruyu Yargıtay Başkanı Mustafa Gerçeker'in önceki gün dile getirdiği gibi, "Anayasa'nın değiştirilemez maddeleri arasındaki hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkesi"ne aykırı bululursa ne olacak? Özetle anayasa değişikliği atağı her bakımdan riskli bir süreçte ilerlemeye aday gözüküyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG GAZETESİ

AKİF BEKİ
10 Soruda Yargı Reformu
Tek tek gidelim... Yargı kurumlarının en temel itirazı şöyle; "Bu Anayasa değişikliği, Anayasa'ya aykırıdır." Yok, bir de uygun olsaydı!... Adı üzerinde zaten, Anayasa reformu bu.
Soru 1- Yahu, mevcut Anayasa'ya aykırı olmayacaksa, niye ‘değişiklik' densin ki adına, düşündünüz mü hiç? ... Yargıtay, HSYK, YARSAV ve CHP, bu veciz cümlede birleşiyor. Cerbeze, mugalata ve safsata sanatlarında son nokta! ... Soru 2-Yüksek yargı kurumları, Meclis'teki siyasi muhalefetin bir parçası mıdır? Baykal diyor ki; "Bu Anayasa değişikliği, yargıyı, AKP yargısı haline getiriyor." Tersinden sormazlar mı peki; Soru 3- İyi de, sözünü ettiği bu yüksek yargı, CHP'nin yargısı, partisinin organlarından bir organ mıdır? Yapılmak istenen değişikliğin, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğunu söylüyorlar. Ama yüksek yargıçlar, Meclis'in yasama tekeline açıktan müdahale etmekte hiçbir beis görmüyor... Soru 4- Yargı, yasama erkinin alanına girdiğinde, kuvvetler ayrılığı ilkesi nerede kalıyor? Eleştiri sadedinde yine diyorlar ki, "Yüksek yargı devreden çıkarılıyor." ... Halihazırdaki yüksek yargı düzeni, 12 Eylül'ün eseri. Kürsü yargıçlarını, yerel mahkemeleri zapt-ü rapt altına almak için tesis edilmiş bir darbe nizamı... Soru 5- Ne yani, çıkarılmasın mı? Bu reformla, yerel hâkim ve savcılar, yüksek yargı kurullarının seçimine katılacak... Başka bir deyişle... Yargı üzerindeki yüksek yargı vesayeti sona erecek. Soru 6- Ermesin de, yargıya demokrasi gelmesin mi? Demokrasiye direnenlerin itirazlarından biri de şu; "Taslak metin, yüksek yargı kurumlarına sorulmadan hazırlandı." Darbe anayasası, darbeci bir anlayışla değiştiriliyormuş. Yüksek yargı, kendi kendini kutsuyor, dokunulmaz ilan ediyor. Meclis'in her yasama tasarrufu ilgili kurumun rızasına tabi olacaksa, bürokratlar izin vermeden bürokrasiye dokunulmayacak demek ki. Soru 7-Darbecilere yargı yolunu açma tasarrufu da darbeci askerlere mi sorulacak o zaman? Denilebilir ki, çıkar çatışması ikilemi, siyasetçiler için de geçerli. Oysa onlar, kendilerini ilgilendiren konular üzerinde tasarruf yetkisine sahip. ... Soru 8- O yargı, bir siyasi parti gibi doğruları ve yanlışları için sandıkta halka hesap da versin mi? Anayasa Mahkemesi'nin, Yargıtay'ın, HSYK'nın tartışmalı içtihatları, referandumla halkın onayına sunulsun mu? Esaslı bir itiraz daha var sırada... "Yürütme yargıyı ele geçiriyor, yüksek yargıyı siyasallaştırıyor" diyorlar. Doğru, Meclis'in her türlü müdahalesi siyasaldır... Siyaset, halkın sisteme tek katılım köprüsü olduğuna göre, halkın karıştığı her iş de siyasallaşmış olur... Soru 9- O halde, siyaset kötüdür ve halkı hiçbir işe bulaştırmamak mı gerekir? Demokratik dünyadaki uygulamaya ters, bize mahsus ve işlemeyen bir yargı sistemine sahip olduğumuz açık... ‘Uzlaşma arayın' diyenler, teklif sahibinin yüzüne kapatıyor kapılarını. Soru 10- Sistemi kilitlemek de çözümün parçası mıdır, yoksa bizim bilmediğimiz bir tür uzlaşma mı? Bir de serzenişi var itiraz cephesinin. Şikâyet sebebini şöyle anlatıyorlar; ‘Yüksek yargı ile dalga geçiyorlar.' Eşantiyon sorusu- Bunu söyleyenler, halka nasıl da nanik yaptıkları fark edilmiyor mu sanıyorlar hâlâ?

CENGİZ ÇANDAR
2010'da 1982'ye sarılamayız
"...Anayasa bir ‘toplum sözleşmesi'dir. Bugünün Türkiye'sinde böylesine keskin bir siyasal kutuplaşma varken, bir ‘toplumsal sözleşme'nin ‘imzalanması' şansı ve ihtimali var mı?... Nitekim ana muhalefet partisinin lideri Deniz Baykal, 26 maddelik Anayasa değişikliği paketine ilişkin olarak Başbakan ve iktidar partisini eleştirerek/suçlayarak şunları söyledi:
"Kimseye danışmış değil. Ne hukuk otoritelerinin ne üniversitelerin ne siyaset camiasının ne sendikaların ne esnafın ne işadamlarının bilgisi var. Kimse bilmiyor. Kim biliyor, başbakan ve yanındakiler biliyor. Bunu hazırlamış diyor ki 3 güne süre size. Böyle anayasa değişikliği olmaz. Olursa bu anayasa olarak millet tarafından benimsenmez."... Ama ilk bakışta her sözcüğü, her cümlesi doğru gibi gözüken bu ‘itiraz' doğru değil. Doğru değil çünkü 26 maddesi değiştirilmek istenen zaten üçte biri değiştirilmiş olduğu halde bu ülkenin üzerine gelen dar bir elbise gibi oturtulmuş ve teyelleri atmış olan 1982 Anayasası'dır. Yani değişikliğe karşı çıkılarak, son tahlilde, korunmasına çalışılan düpedüz bir ‘askeri darbe belgesi'dir, 12 Eylül'ün anayasasıdır... 1982 Anayasası, bir ‘toplumsal sözleşme' miydi? Hayır. Halka bir ‘kaba dayatma' idi. ... Yeni, sivil ve demokratik bir anayasa yapılması zorunlu. ... Şimdi 26 maddelik, içinde yeterli ölçüler içinde olmasa bile AB'nin yıllardır her ilerleme raporunda adeta ‘olmazsa olmaz' bir şart haline getirdiği ‘yargı reformu'nun da yer aldığı bir paket söz konusu. Buna ‘yöntem' gerekçesiyle ‘hayır' diyerek, 1982 Anayasası'na ‘mahkûmiyet'in kabulü de kabul edilebilir bir şey değil. ... Değişiklik paketi, yetersiz bulunabilir. Bununla birlikte hem zorunlu ve hem de siyaset ve hukuk sahnesini değişikliği istenen Anayasa maddelerine oranla çok daha ileri noktaya taşıyacak nitelikte. Şu ‘kutuplaşma' tablosunda gerçekleşmesi mümkün mü? Yüksek yargı organları ve onların adına Türkiye'deki ‘bürokratik vesayet rejimi'nin savunucusu olan CHP ‘istemezük' diye ayaklanmış durumda. MHP, ‘yeni TBMM yapsın' diye ‘olmaz' diyor -2007'de Nisan ayındaki Cumhurbaşkanı seçimindeki tavrının tekrarı- ve BDP şu an ‘peki' denemeyeceğini bildiği şartlar ileri sürüyor. Ak Parti, ‘referandum' için kendi 336'sından çok güvenli ve emin değil. ... ‘Referandum'a gidilirse, referandumda kabul edileceği şu anda bilinmezlik içinde. Bu durumda, devreye ‘siyaset' girecek. Ak Parti, ‘iç bütünlüğü'ne ne kadar sahip, BDP'nin ‘intihar yeteneği' ne ölçüde, göreceğiz. Soru, söz konusu değişiklik paketi, yetersiz bile olsa, gerekli mi ise, cevabımız belli: Gereklinin de ötesinde zorunlu! 2010'da ‘sivil darbe' safsatasıyla, 1982'nin ‘askeri vesayet rejimi'ne sarılamayız..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/POSTA.JPG GAZETESİ

MEHMET ALİ BİRAND
Anayasa Bal Gibi Değiştirilir...
"...Bundan böyle, Anayasa değişikliği tartışmaları günlük yaşamımızı kaplayacak, çok heyecanlı ve bol kavgalı bir sürece girdik. Bu kavgada muhalefetin direnmesini gayet iyi anlıyorum, ancak doğrusu hak veremiyorum. Başbakan ile kimi zaman ters düşüyorum ve eleştiriyorum, ancak bu defa attığı adımı destekliyorum. Şu soruya yanıt arıyorum: Anayasalar değiştirilemez mi? Gayet tabii değiştirilir. Hele 12 Eylül Anayasası gibi, her tarafı dökülen bir Anayasa mutlaka değiştirilmelidir. Keşke tümüyle değiştirilebilse. Bu kadarını dahi ben memnuniyetle karşılıyorum. Muhalefet, genel seçimlere yaklaşık 1,5 yıl kala Ak Parti'nin ve bu Meclis'in Anayasa değişikliğine hakkı olmadığını söylüyor. Neden? Eğer bu sistemin adı demokrasi ise, o zaman demokratik seçimler sonucunda iktidar olan bir partinin Anayasa'yı değiştirmeye hakkı vardır... AK Parti'nin hakim ve savcıları atayan mekanizmayı değiştirip, kendilerine yakın bir yargı yaratmaya çalışması. Yani yandaş yargı yaratma çabası. Peki o zaman, bugünkü yargı kimin yandaşı? Ulusalcılardan mı yana, yoksa laikleri mi gözetiyor? Olur mu böyle şey? Yargıçlarımızı ve savcılarımızı damgalamıyor muyuz? Yandaş yargı yaratmak bu kadar kolay bir iş mi?... Hele iktidarın, eleştirileri azaltmak ve muhalefetin desteğini almak için, pakette yaptığı son değişiklikleri de dikkate alınca, ben "yandaş yargı yaratma" suçlamalarına katılamıyorum... Yüksek yargının etkinliğini kaybetme tehlikesi karşısındaki tepkisini de anlıyorum, ancak bunu yargıyı teslim almak olarak görmüyorum. Bütün bu eleştirilere karşılık, değişiklik paketinin içindeki diğer maddeleri, özellikle de parti kapatılmasının zorlaştırılmasını, darbecilerin bundan böyle yargılanması gerektiğinin işaret fişeği anlamındaki 15'inci maddenin iptalini, askerin sivilde yargılanmasını ve yaş kararlarının yargıya açılmasını son derece önemsiyorum. Bu değişiklikleri bir devrim olarak niteliyorum... AK Parti, büyük olasılıkla muhalefetten hiç destek göremeyecek ve referandum zorunluluğu doğacak gibi görünüyor. İşte asıl kritik süreç ondan sonra başlayacak. Kim ne kadar tersini söylerse söylesin, Başbakanımız eleştiriden hoşlanmasa, her defasında çok sert şekilde tepki gösterse dahi, Türkiye'de demokrasi giderek yerleşiyor... Yargı dünyasının böylesine sert tepki göstermesi, konumlarını kaybetme kaygısından kaynaklanıyor. Bu duyarlığı da anlayışla karşılıyorum, ancak iktidarın genel dengelere ince ayar yapma isteğine de hak veriyorum. Demokrasi buna denir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG GAZETESİ

EMRE AKÖZ
Bürokrasiye teslim olmak veya olmamak işte asıl mesele bu
"...Anayasa taslağıyla ilgili tartışmaları izlerken akıldan çıkartılmaması gereken bir durum var: Bu çekişme demokrasi ile bürokrasi arasında. Bu temel mesele, hukuki açıdan 1961 Anayasası ile başladı. Demokrat Parti dönemini (doğru ya da yanlış) tek parti diktatörlüğü diye niteleyenler, bir "denetleme sistemi" kurdu. 1982 Anayasası ile bu kutuplaşma daha da güçlendirildi. İşte görüyorsunuz: Yasamayı (Meclis'i) halkın oyları belirliyor... Yürütme de (Hükümet) zaten o Meclis'in bir fonksiyonu... Buna karşılık Yargı (yani yüksek yargı), yüzde 99 oranında bürokrat kökenlilerden oluşuyor. Örneğin Cumhurbaşkanı atama yaparken, bürokratlardan bürokrat beğenmek zorunda kalıyor. Bu durum değiştirilmeye çalışıldığında da bürokratlar yaygarayı koparıyor. Güç kimde olacak? Asıl mesele işte bu! Yüksek yargı bürokrasisi, sivilleri tamamen sistemin dışına atmaya çalışıyor. Gerekçe olarak da Avrupa Birliği ilkelerini gösteriyor. Sanırsınız ki yargı bağımsızlığı konusunda fevkalade titizler... Keşke öyle olsa!... Gelelim muhalefetin tavrına. Muhalefet, "Kardeşim Anayasa taslağınızda özgürlükleri ve demokratikleşmeyi niye bu kadar kısıtlı tuttunuz" diye AKP'lilerin yakasına yapışacağına, tam tersini yapıyor... Daha taslak önlerine gelmeden, "Biz karşıyız" diyor... MHP Başkanı Devlet Bahçeli de "Alelacele hazırlanmış taslak" diyor. Halbuki bu Anayasa meselesi 1990'lardan beri konuşuluyor... CHP Başkanı Deniz Baykal, "Bu taslak, AKP'nin korkularını yansıtıyor" dedi ya... Haklı! Eğer CHP de sade suya tirit delillerle kapatılmaya kalkışılsaydı; görürdük halini. Şimdi dayamış sırtını bürokrasiye, ahkâm kesiyor. Bürokrasi, demokrasiyi 'güdüklemeye' çalışırken, CHP ile MHP, "Ne yapsak da pay alsak" telaşı içinde.
Hadi CHP'yi anladık da; MHP niye "Demokrasi Bamyası" ödülünü kazanmaya çalışıyor?..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG GAZETESİ

MUSTAFA KARAALİOĞLU
Demokrasiye karşı uzlaşma
"...Türkiye, herkesin "değişmesi" yönünde mutabık olduğu bir anayasa ile yaşıyor. Yani Meclis'teki oylamadan önce uzlaşma gerekiyorsa, bu ülkede anayasa değişikliği kadar hiçbir konuda uzlaşma sağlanmış değildir. Yakın geçmişe gidelim... AK Parti'nin başına kapatma davası belasını açan, Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinin değiştirilmesi de aslında aynı mutabakat ve uzlaşma temeline dayanıyordu. Toplum genç kızların başörtüleriyle üniversitelerde okuması konusunda mutabıktı, uzlaşmıştı. Sadece toplum değil parlamentonun yüzde 80'den fazlası 411 üyesi de bu kanaati taşıyordu. Bu zeminde anayasa değişikliği yapıldı ve neler oldu biliyoruz. O maddeler, yetkisi olmayan bir kurum tarafından iptal edildi ve iktidar partisi de kapanmaktan son anda kurtuldu. Biraz daha geriye gidelim... "Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olması konusunda uzlaşma yoktur" denildi. Gül aday olunca bu kez çıta "Bir AK Partili'nin Cumhurbaşkanı olması konusunda uzlaşma yok" seviyesine çıkarıldı. 367 rezaleti da malum, bu sahte analiz üzerine yaşandı. Seçim oldu ve görüldü ki o uzlaşma varmış... "Uzlaşma" şimdi yine sahnede. Anayasanın bir adım daha sivilleşmesini önlemek için... Artık biliyoruz ki CHP, kendisinin benimsemediği hatta benimsese bile öncülük etmediği herhangi bir değişiklik, yenilik, reformu geçirmemek için elinden ne geliyorsa yapacaktır. Geçmişiyle, kendi ürettiği metinlerle çelişme pahasına, toplumdan tamamen kopma pahasına, dünyaya mahçup olma pahasına... İşte, "uzlaşma" denilen içi boşaltılmış kavram da bu parti ve bu partinin kurumsal yandaşlarının elindeki son kozdur. Milletin, sandığın, seçimin vermediği bir hak ve imtiyazı bu yolla temin etmeye çalışmaktadırlar. Millet iradesin, çağdaş hukuk normları, parlamento hakkı ve dünya gerçekleri karşısında tükenen bir anlayış şimdi bir kez daha çaresiz bir şekilde "uzlaşma" diye sayıklamaktadır..."

ERGUN BABAHAN
Demokrasi iyi bir rejim midir?
"...Yoksulluk ve eşitsizliği ortadan kaldıramadı... Cinsiyetler arası eşitliği sağlayamadı... Çocuk sömürüsünü bitiremedi... Savaşsız bir dünya yaratamadı... Doğanın sömürüsünü yok edemedi... Çevre kirliliğiyle mücadelede başarı sağlayamadı... Çok başarılı bir sabıka kaydı değil. Bu bardağın boş yanı. Ama bireyi kölelikten, toprağa bağlılıktan kurtardı. Çarpık ve yanlı da olsa, bir hukuk sistemi içinde bireye korunma hakkı sağladı. Cinsiyetler arası eşitlik konusunda önemli adımlar attı. Çocuk emeğinin sömürülmesini durduramadı ama bunun dünya kamuoyunca duyulmasını sağladı. Bu da bardağın yarı dolu yanı. ... Varacağımız sonuç üç-aşağı beş yukarı aynı olur: Demokrasi bugünkü yapısı itibariyle en ideal bir yönetim biçimi değildir. Çünkü yaş, cins, sınıf gibi temel adaletsizlik konularında bir çözüm sunmamaktadır. ... Bugün elimizde varolan yönetim biçimleri içinde en ehveni şer olanı demokrasi. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, birey hakkının artması, sivil toplumun alanını genişlemesiyle birlikte zenginleşiyor. AK Parti bugün bu alanların zenginleşmesi, genişlemesi, demokrasinin bu alanlarda kök salması için kavga veriyor. ... Türkiye bir değişimin kaçınılmaz dönüm noktasına gelmiş bir noktada. Kader bu noktada Recep Tayyip Erdoğan'ı bu değişimi başaran insan olarak taçlandırmayı uygun görmüş. Çünkü artık toplumun ergenliği değişimi zorluyor. 1960 Anayasası egemenlere lüks geliyordu, 1980 Anayasası da topluma dar geliyor. Ne yöneten, ne yönetilen bu anayasadan memnun. Onun için hüküm verildi: Darbe anayasası devri kapanmıştır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG GAZETESİ

MEHMET KAMIŞ
Değişim isteyenlerle statükocuların seçimi
"...Türkiye'de bugün sağcılarla solcular arasında, dindarlarla dindar olmayanlar arasında, Kürtlerle Türkler arasında bir kavga yok. Yaşanan gerilimler de aslında AK Parti ile CHP arasında ya da MHP veya başka bir parti arasında yaşanmıyor. Bütün kavga, değişimcilerle statükocular arasında, darbecilerle demokratlar arasında oluyor... Bu ülkeyi Kapıkule ile Habur arasına sıkıştırıp sürekli kendi içiyle meşgul edenler, yanı başında kopan kıyamete bigane bir ülke halinde tutmak isteyenler değişime direniyor. Eski statükonun etkin ve seçkin isimleri, bu değişimden bir hayli rahatsız. Bürokraside, medyada yenileşmenin akamete uğraması için cansiparane çarpışanlar var. Rejim elden gidiyor dedikleri, aslında kendi saadet zincirlerinin bozulmasından başka bir şey değil. Kürt meselesinin çözülmesinden bir hayli rahatsız olan ve iş ne zaman çözüme doğru evrilse kanlı bir provokasyonla baltalayanlar da bunlardan başkası değil... Hükümetin önayak olduğu küçük anayasa paketi de aslında yenilikçilerle statükocuların kavgasına sahne oluyor. Bu paketin detayları tartışılabilir, pek çok eksiği olabilir ancak iki konuda ciddi adımlar atılıyor. Birincisi HSYK'nın ideolojik bir odak olması engelleniyor, ikincisi de Yargıtay Başsavcısı'nın partilerin üzerinde Demokles'in kılıcını sallandırmasının önüne geçiliyor... Anayasa paketinin muhtemel bir referanduma gitmesi durumunda seçim, AK Parti ve diğerleri şeklinde geçmeyecek, değişimcilerle statükocular arasında geçecek. Hükümet, eğer iyi bir strateji belirlerse bu seçimin 'AK Parti ve karşıtları' şekline dönüşmemesini sağlayabilir. Mevcut yapının Türkiye'nin önünde büyük bir takoz olduğunu, herkes için büyük bir tehdit unsuruna dönüştüğünü gösterebilirse referandumun değişimcilerle statükocular arasında geçmesinin de yolunu açabilir..."

MUSTAFA ÜNAL
Reformcular, statükocular
Keşke Anayasa topyekun değişseydi. Demokratik sistem çağın gereklerine göre baştan aşağı yenilenebilseydi... Türkiye'nin hukuk sistemi Avrupa standartlarından ve dünya gerçeklerinden çok uzak... O yüzden 'Parti kapatma gibi, 367 gibi' asla olağan ülkelerde eşine rastlanmayacak türden gariplikler üretebiliyor. Reformlar statükonun direnci kırılamadığı için gecikti. Ama bugün büyük değişim kaçınılmaz. Mevcut statükoyu bu haliyle geleceğe taşımak mümkün değil. Yargı reformu önce AK Parti içinde tartışıldı. Partide karşı çıkanlar oldu. Başbakan Erdoğan tavrını reform yönünde koyunca hazırlıklar hızlandı. Mini paket hafta başında görücüye çıktı. Yeterli mi? Değil, ama bu kadarı da önemli... Aceleye mi getirildi? Hayır, geç bile kalındı. Paketin hacmi daha büyük olabilirdi. 12 Eylül askerî darbesinin ürünü Anayasa'da bugüne kadar defalarca değişiklik yapıldı. Ama ilk kez Anayasa'nın ruhuna ilişiliyor. Yapısal sorunlara neşter vuruluyor. Sözde değil özde değişiklik... En azından bundan sonra darbeye yelteneceklere bir gözdağı... Gayri darbe cezasız kalmayacak. Türkiye bu demokratik olgunluğa erişti. Hesap sormak için artık 30 yıl beklenmeyecek. Türkiye kolay parti kapatan bir ülke olmaktan çıkacak. Parti kapatmak ne hukuki ne siyasi çözüm getirdi. Sonuçları ortada... Aksine sorunları daha da ağırlaştırdı. Meclis'in sürece dahil edilmesi doğru bir karar. Başta Avrupa olmak üzere çağdaş demokrasilerde uygulama böyle. HSYK'nın ve Anayasa Mahkemesi'nin yapısı evrensel normlara göre şekillenecek. Gidiş geriye değil ileriye, yerelden evrenselliğe doğru... Pakete tepkiler farklı... Kamuoyu olumlu karşıladı. Sokaktaki vatandaş değişiklikten yana. Bu yöndeki eğilimi anketlere yansıdı. CHP ve MHP'nin tutumunda değişiklik yok. CHP kapıları baştan kapattı. İlk CHP'nin gündeme getirdiği geçici 15. maddenin pakete ilave edilmesi CHP'yi yumuşatmadı. Anamuhalefet partisi katı tutumunu sürdürüyor. Tam statükonun partisi. Her türlü değişime karşı. MHP, 'Şimdi komisyon kuralım, paketi yeni Meclis'e bırakalım' yaklaşımını koruyor. CHP'nin itirazını anlamak mümkün... Özellikle yargıdaki statükonun bozulmasından endişe duymakta haklı sayılabilir. Eski Adalet Bakanı Mehmet Moğultay tarihin gördüğü en büyük sol kadrolaşmaya imza attığını bizzat kendisi itiraf etti. CHP tamam da MHP'yi anlamak zor... En manidar tepki yüksek yargıdan... Yargıtay Başkanı ve HSYK Başkan Vekili yargı reformuna karşı çıkarken hukuki kavramlarla değil siyasi kavramlarla konuşmayı yeğliyorlar. Ne yazık ki yargının böyle bir alışkanlığı var. Yargıtay Başkanı, yargıyı kuşatmaktan, ele geçirmekten söz ederken HSYK Başkan Vekili yüksek yargı ile dalga geçildiğinden dem vuruyor. Ancak yargıyı ele geçiren, bir başkasının ele geçirmesinden endişe eder. Bu üslup kaygı verici... Anayasa paketine karşı çıkanlar statükocu, destekleyenler reformcu. Mücadele değişimle, eskiyi muhafaza arasında...
http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG GAZETESİ

ALİ BAYRAMOĞLU
Yargı kalesinin duvarları aşınırken...
"...Değişim sürecinin sınırları geldi ve sonunda yargı kalesinin sınırlarına, duvarlarına dayandı. Türkiye'de yargı, özellikle yüksek mahkemeler birey değil devlet, hak değil ödev esaslı bir yaklaşıma sahip olmuşlardır... Bu işlevler 28 Şubat'la birlikte arka plandan ön plana çıktı, yüksek yargının mutlak siyasallaşması, arka arkaya gelen kapatma davaları ve kararlarıyla tartışılmaz bir nitelik kazandı... Takip eden dönemde bu işlevinin yanına siyasi kararları esastan denetlemek işini de ekledi. Örneğin Anayasa Mahkemesi kendisini ilgilendiren bir değişikliğin bile Anayasa'ya aykırılığını, üstelik esastan aykırılığını ileri sürecek kadar aktörleşti. Ergenekon sürecinde de açıktır ki en derin devlet ayaklarından birisi olarak karşımıza çıkmıştır yargı. Bugün Anayasa değişikliğinin hedeflediği açık olarak bu yapıdır. Bundan dolayıdır ki, yüksek yargı organlarının temsilcileri sert ve kesintisiz sesler çıkarıyorlar. Dün yargının kuşatıldığından söz ediyorlardı, bugün kuvvetler ayrılığının ihlalinden dem vuruyorlar... Yüksek yargıçların kendilerine bakacakları "siyasi bir ayna" var mıdır acaba? Anayasa Mahkemesi'nin 367 hadisesiyle bizzat Anayasa'yı ihlal ettiği, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun Şemdinli savcısı hakkında verdiği karar ve Ergenekon davasında aldığı yandaş tavırla yargı düzenini iyice siyasileştirdiği bir ülkede yaşıyoruz... 28 Şubat zihniyetinin yüksek yargıçları tarafsızlıktan uzak, hukuki hiçbir ilkeyle yakından uzaktan ilgisi bulunmayan bir duruşun bağımsızlığı ve tartışılmazlığını talep ediyorlar... Ama sular tersine akıyor... Ülkedeki hakim toplumsal dalga, bugün ortada bir sorun varsa, bunun her şeyden önce yargı mensuplarının zihniyeti ve ideolojik tutumlarıyla, etik tutumlarıyla ilgili olduğuna işaret ediyor. Aralık ayında Taraf manşet yapmıştı. Yargıtay'ın internet sitesindeki 'Güncel Kararlar' bölümünde üç örnek karar vardı. Birincisi Hrant Dink'in Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde bilirkişi raporunun "Suç unsuru yoktur" raporuna rağmen 'Türklüğü tahkir ve tezyif' ettiği iddiasıyla 301. maddeden mahkûmiyet kararının onaylandığı karar tutanağıydı. İkincisi ise, ünlü Şemdinli davasında faillerin serbest kalmasına yol açacak sivil mahkemenin verdiği kararı usulden bozarak Askeri Mahkeme'ye gitmesine yol açan süreçle ilgiliydi. Sitede yer alan üçüncü "örnek" karar ise bir "töre" cinayetinde kadın hakları örgütü AMARGİ Kadın Akademisi'nin davaya müdahil olma talebinin reddi üzerine verilen karardı. Yeteri kadar açık değil mi? Bu tablo değişmeli... Referandum belki de bu konudaki son ve gerekli büyük demokratik hesaplaşma olacaktır... Umarız olur..."

FEHMİ KORU
Meramları şimdi anlaşıldı
"...'Sivil darbe' diyorlardı da neyi murat ettiklerini anlamakta zorlanıyorduk. Meğer kast ettikleri 12 Eylül'den (1980) sonra oluşan askeri vesayet düzeninin değişmesiymiş... Meramlarının bu olduğunu CHP lideri Deniz Baykal dün partisinin grup toplantısında açık etti. Baykal'ın çarpıcı cümlesi şu: "Anayasa değişiklikleri gerçekleştiğinde sivil darbe süreci tamamlanmış olacak..." İyi de, iktidar partisinin üzerinde mutabakat aramak üzere tartışmaya açtığı anayasa değişikliği paketinde yer alan maddeler, neredeyse bütünüyle, ülkemizi Avrupa Birliği (AB) ile demokrasi zemininde buluşturup çağdaş bir hukuk devleti haline dönüştürmeyi amaçlıyor. Memurlara grev hakkı tanıyan, tamamen keyfi alınan tek-yönlü kararları yargı denetimine açan, askerlerin anayasal düzeni bozmaya yönelik suçlarını sivil mahkemelerde yargılamayı ve darbecileri mahkeme önüne çıkartmayı öngören, partilerin kapatılması sürecini başlatmayı tek bir kişinin elinden alan maddelere, bir siyasi kadro, hangi gerekçeyle karşı çıkabilir? Demek ki, 'sivil darbe' bugünler için pişirilmiş bir gerekçeymiş... Eğer 12 Eylül (1980) askeri döneminin mantığını günümüze kadar taşıyan anayasa matah bir şey idiyse, CHP başta olmak üzere bütün partiler, ülkemizin öndegelen aydınları ve fikir adamları, yıllardan beri niçin 'sivil anayasa' talebini seslendirip durdu? 1989 yılında Deniz Baykal'ın da içinde yer aldığı bir kadro tarafından hazırlanan anayasa değişikliği, kapsam olarak, şimdilerde tartışmaya açılmış olan paketten çok daha kapsamlıydı... CHP'nin muhalefetini 'sivil darbe' gibi kavramlar arkasına sığınarak yürütmesi, niyetin aslında varolanı her halükârda korumak olduğunu açık ediyor. Yargının yetkilerini kabul edilebilir sınırlara çekmek için yapılmak istenen düzenlemelere ya da siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştırmaya yönelik tedbirlere CHP başka neden karşı çıksın ki? Yüksek yargının yetkilerinin AB standartlarına çekilmesi bütün siyasi partiler açısından istenmeli değil mi? HSYK ve Anayasa Mahkemesi üye sayısının artırılması, üye seçimine TBMM'nin de karışması ne sakınca yaratır? Halkın temsilcilerinden oluşan TBMM'yi 'sakıncalı' görmek ne derece demokrat bir düşüncedir? CHP yönetimi dışarıdan nasıl göründüğünü bir bilse... Keşke bilse..."
http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG GAZETESİ

ADEM YAVUZ ARSLAN
Reformcu musun darbeci mi?
"...Paket alıcı gözle incelendiğinde, tarihi bir fırsatla karşı karşıya olduğumuz net... İlk kez darbe anayasasının özüne, ruhuna dokunuluyor. Bu noktada hükümete 'uzlaşma aramadı' demek de haksızlık... AK Parti'nin taslağına bütün olarak bakıldığında öne çıkan üç konu var: HSYK'nın yapısı, Anayasa Mahkemesi ve siyasi partilerin kapatılmasına yönelik düzenleme. Diğer maddelere kimsenin itirazı yok. Taslakta bireysel özgürlüklerin önünün açılması ve AB'ye uyum esas alınmış. Yargı çevrelerinden gelen tepkilere gelince... Eleştiri ve önerilerin hukuki çerçevede olması beklenirdi. Ama yüksek yargı siyasi parti jargonuyla konuşuyor. Burada önemli bir tezat da var. Bugün hararetle karşı çıkanlar dün aynı konuda taslaklar hazırlamıştı... Yüksek yargının itirazı elindeki imtiyazı kaybedecek olmasından kaynaklanıyor. CHP içinse yargı ile koalisyonunun bitmesi endişesi var. Peki referandum yapılabilecek mi? Kulislerde senaryo bol. CHP ve MHP kapıları kapattı. Paketin ne olduğunun önemi yok, CHP kategorik olarak karşı. Açıkçası MHP'nin hayır gerekçesi anlaşılamadı... BDP ve Meclis dışı muhalefete gelince. BDP seçim barajında ısrarlı. Ama Hazine yardımı ve taş atan çocuklar yasası BDP'nin fikrini değiştirebilir... AK Parti açısından 330 sorunu yaşanacak mı?... Ama parti yönetimi 330 endişesinde değil. Hatta BDP ve bağımsızların oyunu alarak 367'yi aşma ihtimali bile değerlendiriliyor. Oylamanın gizli yapılması nedeniyle MHP ve CHP'den gelebilecek sürpriz oylar da ihtimal dışı tutulmamalı. Bu arada paylaşalım, AK Parti kapsamlı bir saha çalışması yaptırdı ve referandum paketinin kesin olarak geçeceğini gördü. Bu noktada Ankara'nın karanlık koridorlarında dolaşan bir senaryo daha var ki değinmeden geçmek olmaz... Kulis şöyle; paketin tamamı 367'nin üzerinde oyla geçirilecek. Cumhurbaşkanı da onayladıktan sonra CHP soluğu Anayasa Mahkemesi'nde alacak... Peki senaryo bununla sınırlı mı? Hayır değil. 'Anayasa'ya aykırılık' noktasından AK Parti'ye bir de kapatma davası açılarak final yapılmış olacak. Olmaz demeyin. 367 sürprizinden sonra her şey mümkün. Fakat bu tür senaryoları yapanlar Gül faktörünü unutuyor. Gül, 367 ve üzeri oy alsa da referanduma götürme kararı alabilir. Böyle bir karar da sürpriz olmamalı... Hükümet, paketi Meclis'ten geçirdikten sonra kapı kapı dolaşıp referanduma asılacak. Soru ise basit: Özgürlükçü müsünüz yoksa statükocu mu?

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG GAZETESİ

EMİN PAZARCI
"İstamezük cephesi" ayakta
"...Ha bugün, ha yarın derken, AK Parti tarafından 23 maddelik değişiklik paketi, ortaya çıktı. Muhalefetle birlikte yüksek yargı ayağa kalktı. Oysa, bütün siyasi partilerimizin geçmişine baktığımızda anayasa değişikliğinin gerekli olduğunu söylemeyen yok. Hatta daha da ileri gidip, mevcut Anayasa'nın toptan değiştirilmesini savunan da çok. Buna rağmen bir "istemezük cephesi" oluştu. Henüz oturulup görüşülmeden kestirilip atıldı:
"Biz bu paketi desteklemiyoruz." Önce sondan başlayalım... 12 Eylül darbecilerine dokunulmazlık sağlayan Anayasa'nın geçici 15. Maddesi kaldırılıyor. Darbeciler yargılanır ya da yargılanmaz, o ayrı mesele. Ancak, anayasamızdaki bir ayıp ortadan kalkıyor. Bunu ilk ortaya atan CHP'ydi. MHP'lilerin ise üzerine balıklama atlaması gerekiyor. Çünkü, 12 Eylül sonrası Türkiye'nin dört bir yanında işkencehaneler kuruldu. MHP'li gençler buralarda inim inim inletildi. Buna rağmen iki taraf da ayak diretiyor. YAŞ kararlarının yargıya açılması imkanı geliyor. Bu düzenlemeye CHP karşı çıkabilir. Ancak, MHP'nin karşı çıkmasını anlamanın izahı yok. 28 Şubat sürecinde yaşananlar ortada... Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun meslekten ihraç kararlarına da yargı denetimi getiriliyor. Ama yargı ayağa kalkıyor:- Yargıyı felç ediyorlar. Yargı siyasallaşıyor!.. Çok garip, "yargı denetimi" iş kendilerine geldiğinde yargıya takılıyor! Bir başka düzenleme ile askeri mahkemelerin sadece askeri görevlerle ilgili suçlara bakması öngörülüyor. Sivillerin sadece savaş hallerinde askeri mahkeme önüne çıkması hükmü getiriliyor. Demokratik bütün ülkelerde böyle yapılıyor. Ama bizimkiler karşı çıkıyor. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun üye sayısı artırılıyor. 7'den 21'e çıkarılıyor. HSYK yine hop oturup, hop kalkıyor. Hakimler ve savcıların oluşturduğu bir kurul, kendi üyelerinin kendi meslektaşları tarafından seçilmesine karşı çıkabiliyor!Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısı 11'den 19'a çıkarılıyor. Üyelerden bazılarının Meclis tarafından seçilmesi hükmü getiriliyor. Avrupa'nın pek çok ülkesinde böyle olmasına rağmen, itirazlar yükseliyor:- Yargı siyasallaşıyor! Milli iradenin araya girmesi "siyasallaşma" olarak değerlendiriliyor. Sonuçta, "istemezük cephesi" her düzenleme için ayrı bir bahane buluyor!Bu düzenlemelerden yola çıkılarak, "Yargı siyasallaşıyor, AK Parti kurumları ele geçiriyor" yorumları yapılıyor. Çünkü, Cumhurbaşkanı'nı seçen AK Parti, şimdilik Meclis'te de çoğunluğu temsil ediyor. Peki ya yarın? Belli ki muhalefetin yarınlara yönelik herhangi bir umudu yok. Yaptıkları eleştirilere, gösterdikleri tepkiye bakılırsa, bizim muhalefet hep yerinde sayacağını ve iktidara bir türlü gelemeyeceğini hesap ediyor!..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/YENİÇAĞ.JPG GAZETESİ

AHMET GÜRSOY
Anayasayı değiştirmeden önce...
"...Anayasayı değiştirelim! Niye? Tam zamanlı demokrasiye geçmemiz için bu şart. Sahi mi?
Ekonomik standartları düşük, önemli bir bölümü yeşil kartlı olan ve köylülük psikolojisinden kentlilik psikolojisine geçememiş toplumda acil olan sorun bu mu?... Aklımız karışık. Nasıl karışmasın. İktidardaki parti Anayasa Mahkemesince rejim muhalifi... Şu hale bakınız... İnanırsak bize adalet ve demokrasi getireceklerini söylüyorlar. İşte asıl mesele bunlar. Sosyal gerçek ortada. Siyasal gerçek sırıtıyor. Anayasayı değiştirelim. İleri demokrasi düzeyine gelelim. İtirazı olan mı var? Yok elbette. Milli demokratik, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğüne garanti veren bir anayasamız olmasını kim istemez? ... Siyasi Partiler Kanununu değiştirin. Demokrasi okulları olan siyasi partilerin, parti içi demokrasiyi nasıl uyguladıklarını görelim. Görelim parti liderlerinin demokratik davranışlarını. Sonra Seçim Yasasını değiştirin. Temsili demokrasinin ne kadar tabana yayıldığına şahit olalım. Anlayalım ki siz bütün bunları yaparak gerçekten bizi ihya etmek istiyorsunuz. Ve bilelim ki siz özde demokratsınız. Güvenimiz artsın size... Artık kapatılma davası açılmayacak biçimde sisteme biat ettiğinizi anlayalım. Mecliste bekleyen yolsuzluk dosyalarına hakkaniyetle yaklaştığınıza tanıklık edelim, işte o zaman buyurun arkadaş istediğiniz anayasayı çıkarın. Kim ne diyebilir size? Kim güvensizlik duyar? ... Sonra standardı yüksek demokrasinin, standardı yüksek halka ihtiyacı yok mu? Öyle ise yoksulluğu kaldırın. İşsizliği çözün. Gayrisafi milli hâsıladan her bir yurttaşa, büyük meblağlar düşsün. Milli gelirin çoğu, toplumun kaymak tabakasına gitmesin. Orta sınıf daha güçlü olsun. Bu arada tabanı da unutmayasınız. Yeşil kartlıların yüksek demokrasisi olsa ne yazar olmasa ne yazar. Yüksek standartlar, yüksek yaşam ister.
Anayasayı değiştirmeden evvel önce siz değişin lütfen. Değiştiğinizi ve iyi niyetinizi görelim. Ondan sonra buyurun anayasa sizin..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPGGAZETESİ

AHMET ALTAN
Yargı kendine baksın
"...Yargı kendine baksın... Yüksek yargı, anayasa değişikliği konusunda arka arkaya açıklamalar yapıyor. Hepsi de siyasi açıklamalar. Sanırsınız ki karşımızda bir siyasetçiler grubu var. CHP lideri Deniz Baykal'la aynı paralelde konuşuyorlar, bu anayasa değişiklikleri olursa "yargı bağımsızlığını" kaybedecekmiş. Yargı "bağımsız" olsa belki ne dediklerine kulak veririz ama yargının bağımsızlığı pek gerçekmiş gibi gözükmüyor. CHP'nin ve yüksek yargının asıl korumak istedikleri kurum, yargıçlarla savcıların atamalarını düzenleyen HSYK. Bu kurumun yapısını "muhafaza" etmek istiyorlar. Niye bu kadar şiddetle bu kurumu koruyorlar? Bu kurum, Şemdinli'de "iyi çocukların" düzenlediği suikastla ilgili iddianameyi yazan "savcıyı" meslekten men etti. "Bağımsız" bir şekilde mi verdi bu kararı? Hayır... CHP de, yüksek yargı da, HSYK'nın "bağımsızlığını" değil, bizzat Büyükanıt'ın itiraf ettiği "askere bağımlılığını" korumak istiyorlar. Askerle elele verip "halkın iradesini" geriletmek, siyaseti kendi denetimleri altına almak peşindeler... Onların korkusu "halkın" yönetime ağırlığını koyması... Medya da AKP'ye akıl veriyor "anayasayı mutabakatla değiştir" diye, ne mutabakatı, kiminle mutabakat? Askerî düzenin devamını isteyen "tutucu" CHP'yle, Genelkurmay Başkanı'ndan emir alan yüksek yargıyla mı mutabakat yapılacak? Anayasayı değiştirmek için "367" kararına imza atmış, defalarca anayasayı çiğnemiş Anayasa Mahkemesi'ne mi danışılacak? ... Yüksek yargı ise kendi işini gücünü bırakmış boğazına kadar siyasete batmış. Bunun neticesinde de hukuk sistemi iflas etmiş... "Yargının bağımsızlığını" koruduğunu söyleyen CHP bununla ilgileniyor mu, HSYK'nın Genelkurmay Başkanı'ndan emir almasına karşı çıkıyor mu? Hayır. Bunların derdi ne adalet, ne hukuk, ne özgürlük, ne Türkiye, bunların derdi eski usul "azınlık sultasının" devamı. Bunlarla mutabakat falan olmaz, boşverin siz bunları. Bu düzen değişecek, bu hukuk sistemi düzelecek, ordu ve yargı siyasetten çıkacak. Bugün değilse yarın. Ama mutlaka bu ülke hukuka, adalete, özgürlüğe kavuşacak ve bunu da "gericilerle" mutabakata vararak değil, halkla bütünleşerek yapacak..."

YASEMİN ÇONGAR
Evrenselleşmek, toplumsallaşmak
"...Türkiye'de yüksek yargının aldığı kararlar, Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi'nin önüne gittiği zaman, bunların yüzde 90'dan fazlası geri dönüyor. Çünkü yüksek hâkimlerimizin azımsanmayacak bir bölümü, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinle uyumlu bir hukuk pratiğini yürütmekten âciz... Mahkeme sürecini beklemeksizin ve açıkça yargıyı etkilemeye çalışarak, hakkında ağır hapis cezası istenen "terör" sanığı ordu komutanına, "suçsuzdur, arkasındayız" diye sahip çıkan bir Genelkurmay Başkanı var bu ülkenin... Ve şimdi 12 Eylül'ün "hukuk yoluyla darbe" düzenini kalınlaştırmaya yarayan anayasasında birkaç gedik daha açılacak diye bayağı paniklemiş durumdalar. Bu ülkenin yüksek yargı organlarının, yavaş yavaş demokratik ülkelerdekine benzemeye başlayacak olmasından rahatsızlar. Anayasa Mahkemesi'nin yapısı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun bileşimi, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin mevzuat, askerî yargının sınırları gibi alanlarda Türkiye'nin Avrupalılaşmayı denemesi yüksek hâkim ve savcılarımızın canını sıkıyor. AKP hükümetinin 23+3 maddelik anayasa değişikliği teklifinin, Avrupa Konseyi'nin anayasal konulardaki danışma organı olan Venedik Komisyonu'nun görüşleriyle uyumlu olduğunun farkındalar ve bu teklifin bu toplumun oylarıyla kabul edilmesinden ürküyorlar. Ürktükleri değişimin özünde, hukukun toplumsallaşması ve evrenselleşmesi var. Hükümetin önerdiği evet yetersiz, evet ürkek ama yine de önemli ve genel olarak olumlu değişiklik paketi, sivil iradeyi, siyasi temsili, hesap verebilirliği ve şeffaflığı güçlendiren maddeler içeriyor. Yüksek yargıdaki kast sisteminin belini kırmayı deneyen, daha çoğulcu, daha demokratik bir yargı denetiminin mekanizmalarını kurmanın ilk adımını atan öneriler bunlar. Ve kast sisteminin mensupları, bu önerileri karalamak için toplantı üstüne toplantı yapıyorlar iki gündür; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay ve Danıştay başkanları değişime karşı bayrak açıyor. Şaşıracak bir şey yok. Aynı pankartı sağdan tutana beraat, soldan tutana altı yıl üç ay hapis cezası veren mahkemelerin ülkesinde yaşıyoruz biz. Genelkurmay Başkanı'nın açıkça suç işlemesine ses çıkarmayan savcıların diyarı burası... Ama artık geri dönüş yok. AKP, bu son anayasa paketiyle, ülke gündeminin dümenini bir anda yeniden demokratikleşmeye doğru kırdı. Referandumu göze alarak, dolayısıyla siyasi açıdan riske girmek pahasına "oyun"u değiştirdi. Artık 2011 seçimlerine giden yolda, siyasi mücadelenin ekseninde, hukukun toplumsallaşması ve evrenselleşmesi; yargının halktan kopukluğunun giderilmesi ve "sürekli darbe" ortamını mümkün kılan anayasal çerçevede gedik açılması var. Bu, aslında Avrupa'nın demokratik normları ve Türkiye toplumunun beklentileri ile askerî vesayetin taşıyıcısı olan yüksek yargının alışkanlıkları arasındaki uçurumu ön plana çıkaran bir mücadeledir. AKP eğer süreci, değişim karşıtlarının "uzlaşma" çağrıları yerine, evrensel normları ve toplumun beklentilerini ön plana koyarak yönetirse, bu mücadeleyi kazanabilir... Kazanan Türkiye olur..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG GAZETESİ

YİĞİT BULUT
Türkiye seçime ‘referandum krizi' ile gidecek!
"...SEVGİLİ dostlar, kamuoyunda tartışılıyor; Anayasa değişecek, özgürlük, demokratikleşme, yargıya baskı! ... Bana göre gerçek farklı; Türkiye 12-14 ay içinde seçime gidecek ve bu gidişin "tez-antitez" döngüsü içinde, daha da açık söylemek gerekirse; bir algılama "dalgalanması" içinde olması isteniyor... Neden mi? Sebebi "genel bir kural"; siyasi iktidarları ortaya çıkaran "krizler-dalgalanmalardır". Dümene geçmek isteyenleri "kaptan" yapan da dalgalı denizdir... 2001 krizi olmasaydı Türkiye'de siyasi doku "mutasyona" uğramazdı. Bu Türkiye'ye özgü bir dinamik de değil, dünya genelindeki tüm siyasi "dinamikler" için geçerli. Bana göre bu gerçeği bilen ve artık "siyasette tecrübesi ile" analiz yeteneği artan siyasi otorite seçime giderken "kendi eliyle" bir dalga yaratıyor. Üstüne bir de yargı gaza gelir ve bir kapatma davası açarsa "tadından yenmez"! Sonuç: Kimse alınmasın, amaç "yargıda reform" falan değil, hatta yargıyı istendiği gibi değiştirmek bile değil. Amaç "Kaptanın köşkünü" koruması için "ortamı" yaratmak. Son söz: 2001 krizinde o günün "iktidarı" gerçekleri görüp gereğini yapabilseydi yani IMKB 3.7 sent zirvesinde ve yabancı bono takası tam "tepedeyken" kur, Merkez Bankası tarafından baskı altında tutulup, yabancı çıkışına servis edilmek yerine serbest bırakılsaydı, Türkiye 2001 döngüsüne girmez, serbest bırakılınca "talep sonucu yükselen" kur, yabancıların kârını "yok eder" ve Türkiye'den büyük çıkışlar önlenirdi. Yükselen kur süratle cari açığı "normal sınırlar" içine çeker ve "sallanan ama devrilmeyen" bir yapıda yolumuza devam ederdik. Ve en önemlisi, 57. hükümet siyaseten yok olmazdı!..."

FATİH ALTAYLI
Kazan kazan olur mu?
"...MUHARREM Sarıkaya'nın AKP'nin önemli isimleriyle yaptığı sohbetten anladığım kadarıyla iktidar partisi, Anayasa değişikliği meselesini "win win" yani "kazan kazan" olarak görüyor. Anayasa Meclis'ten geçerse, "İşte demokratik yollarla Anayasa'yı değiştirdik. Çağdaş bir Anayasa yaptık. Türkiye'yi daha da özgürleştirdik" diyecekler. Anayasa Meclis'te değil de referandumla kabul edilirse, "İşte halk bize destek verdi. Meclis'te bizi engellemelerine rağmen halk bizden yana tavır aldı" diyerek bunu bir güvenoyu olarak gösterecekler. En kötü senaryo olarak da referandumda yüzde 40 civarında bir "Evet" çıkmasını bekliyorlar ve bu durumda da "Anayasa'yı değiştiremedik ama bakın halkın yüzde 40'ı hâlâ bizden yana" diyerek bunu bir güvenoyu olarak lanse edecekler... Bense hiç bu fikirde değilim. Anayasa Meclis'ten geçerse bu AKP'nin zaferi olur. Buna kuşku yok. BDP ve DSP'ye de "Hazine yardımı" vererek bu partilerin evet demesini sağlamayı planlıyorlar. Ben, Öcalan'ın sözlerini okuyorum sağda solda. Pek öyle bir hava yok BDP'de. Değişikliğin Meclis'ten geçme ihtimali yoka yakın. Referandum sonucu şu an için meçhul... Sonuç partilerin performansına bağlı. Ancak değişiklik referandumla da yapılamazsa o zaman bana göre iktidar ciddi yara alır. Referandum bir güvenoyu gibi algılanır ve AKP'nin bundan sonra yapacağı her şeyi tartışmalı hale getirir. Eğer referandum yapılır ve yüzde 50.1'le bile "Hayır" çıkarsa bunun kaçınılmaz sonucu "Erken seçimdir". AKP bundan önce iki kez "win win" politikası uyguladı. Biri AB'ye tam üyelik için, diğeri ise Kıbrıs'ta çözüm arayışında. Her ikisinde de sonuç ortada..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG GAZETESİ

RAHİM ER
Yargıda kuşatılma vehmi
"...Bir darbe anayasasından daha sivil, daha demokrat ve daha çağdaş bir anayasaya geçiş herkesi kahir ekseriyeti memnun ederken bazıları farklı yerde. Gayrı memnun belli başlı iki zümre var. İki muhalefet partisi. Yüksek yargı. Partileri anlamak mümkün. Bizde partilerin yek diğerine muhalefeti topyekûn red üslubuyla yapılması bir siyasi maluliyettir. Yüksek mahkeme temsilcilerini anlamaksa mümkün değil. Yargıtay başkanı, değişikliğin anayasaya aykırılığını iddia etmekle kalmıyor, yargının kuşatıldığından söz ediyor. Hakimler savcılar kurulu başkanı ise önce direnmekten bahis açmıştı. Bu o kadar sakil bir sözdü ki Yargıtay başkanı bile öyle şey olur mu neye direneceğiz? Meclis kanun çıkarttıktan sonra uyacağız demişti ki doğrusu bu sözlerdi. Fakat bu defa daha aradan bir hafta geçmeden aynı Yargıtay başkanı az evvelki tuhaf çıkışla gündemde. HSYK başkanı ise bu defa direnme haberi vermese de yargıyla alay edildiği gibi ciddiye alınması zor sözler sarf etmekte. Yargı sert, çok sert... Değişiklik anayasaya aykırı gibi, yargı kuşatıldı gibi insanın kulaklarına inanamadığı çıkışlara şahit olunmakta. Yürürlükten kaldırılmakta olan bir anayasaya aykırılık nasıl olur? TBMM'nin kabul ettiği teklif, Cumhurbaşkanı tarafından imzalandığında eski maddeler kalacak mı ki aykırılık olsun? Dalga geçme ibaresi ise zaten üzerinde durulmaya değmez. Fakat yargı kuşatıldı ne demek? Hangi düşman kuvvetleri gelip mahkemelerimizi kuşatmış? Değişiklikleri yapanlar, destek olanlar düşman mı? Biz hukukçularımızdan yorum beklerdik. Hukukçuya yakışan içtihattır. Yol açmaktır. Fikir üretmektir. Yakışık almayan bu iddialar yerine mukabil teklifleriniz neler onları söylemelisiniz. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kanun, 367'nin üstünde veya altında hangi oyla kabul edilirse edilsin imzaladığı an hemen referanduma sevk etmelidir. Millet iradesini ortaya koysun. İstemezse millet istemesin. Buna değişiklik isteyenler bir şey diyemez. Millet kabul ederse de herkes sussun. Milletin aynen kabul edeceğini bile bile bu evham neden?..."

ishakyilmaz 03-25-2010 14:21

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../logoHaber.jpg


Tanıtım ve Medya Başkanlığı




25 Mart 2010 Perşembe

GÜNLÜK BASIN RAPORU



G Ü N D E M Ö Z E T İ
25 MART 2010 - PERŞEMBE

1- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'u Çankaya Köşkü'nde ayrı ayrı kabul edecek. (Saat: 16.30/15.30)Mısır'ın Ankara Büyükelçisi Abderahman Salaheldin, Cumhurbaşkanı Gül'e güven mektubu sunacak.(Saat: 11.30)
2- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ve TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken'i Başbakanlık Merkez Bina'da ayrı ayrı kabul edecek. (Saat: 13.30/11.00)
3- Rusya Federasyonu İçişleri Bakanı Raşid Nurgaliyev Ankara'da.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Nurgaliyev'i Başbakanlık Merkez Bina'da kabul edecek. (Saat: 11.30)Konuk Bakan Nurgaliyev, Anıtkabir'i ziyaret edecek. (Saat: 09.00)İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Raşid Nurgaliyev'in başkanlığındaki iki ülkenin heyetleri arasında görüşme yapılacak. (Saat: 09.30) Nurgaliyev, Polis Akademisini ziyaretinin ardından İstanbul'a gidecek. (Saat: 16.00)
4- Anayasa değişikliği paketi çalışmaları Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek,Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu ile Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'ni ziyaret edecek. (Saat: 10.00/13.30) Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'u ziyaret edecek. (Saat: 12.00)
5- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin resmi ziyaret için bulunduğu Fas'ta, Fas Başbakanı Abbas El Fasi ile görüşecek.
6- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TRT'de yayımlanacak ''Adnan Menderes Belgeseli'nin Ankara'daki tanıtım toplantısına katılacak.
(Saat: 20.30)
7- Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın katıldığı,Halep'te düzenlenen Türkiye-Suriye 1. Bilimsel Araştırmalar Forumu sona eriyor.
8- Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliğinin (Türk MMMB) ''Enerji, Çevre ve Sürdürülebilirlik'' başlığında Ankara'da düzenlediği,
9- Bakan Çağlayan, Ekonomi Muhabirleri Derneğinin (EMD) Ankara'da düzenlediği sohbet toplantısına da katılacak.(Saat: 09.30/19.30)
10- Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Brüksel'de bazı Avrupa Komisyonu üyeleriyle görüşmelerde bulunacak.
11- Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, İstanbul'da düzenlenecek ''Avrupa Bölgelerinde Kadın Girişimciliğini Destekleme - Daha Aydınlık Geleceğe Açılan Kapılar'' konulu konferansa katılacak. (Saat: 09.00)
12- Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, İslam Kalkınma Bankası Başkanı Ahmed Muhammed Ali ve beraberindeki heyeti Başbakanlık Yeni Bina'da kabul edecek. (Saat: 11.30)
13- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, resmi ziyaret için Makedonya'ya gidiyor.Davutoğlu, Ohri Belediye Başkanı Aleksandar Petreski ile görüşecek, Türkiye Fahri Konsolosluğu'nun gayriresmi açılışına katılacak.Bakan Davutoğlu, akşam saatlerinde Üsküp'e geçerek, Makedonya Cumhurbaşkanı Gyorgi İvanov'un onuruna vereceği akşam yemeğine katılacak.
14- Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Ankara'da, MEB Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü ile UNICEF'in birlikte düzenlediği ''Aile Eğitim
Kampanyası'' ile ilgili basın toplantısı yapacak.(Saat: 11.00)
15- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Afşin Elbistan B Termik Santralinin kesin kabulünün tamamlanması nedeniyle Ankara'da düzenlenecek kokteyle katılacak. (Saat: 17.00)
16- Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Hacettepe Üniversitesi Teknokent Projesi Yarışması ödül törenine katılacak. (Saat: 09.30)
17- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu 22-25 Mart 2010 tarihleri arasında Moldova'ya gerçekleştirdiği ziyaret kapsamında bugün, Moldova Cumhurbaşkanı Vekili ve Meclis Başkanı Mihai Ghimpu, ile birlikte ortak basın toplantısı düzenleyecek. (Saat: 11.00)
18-CITYTECH 2010 4. Uluslararası Belediye ve Çevre Fuarı Altınpark'ta açılacak. Açılışa AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de katılacak. (Saat: 12.00)



25 MART 2010 PERŞEMBE GÜNDEM HABERLERİ


GÜNDEM

"BU TASLAKTA ŞAHSİ ÇIKARLAR YOK"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasada yapılması planlanan değişiklikle ilgili olarak, ''Bu taslakta şahsı çıkarlar yok, şahsi Beklentiler yok. Bu taslakta Türkiye var. Türkiye'nin ihtiyaçları var'' dedi.
HSYK BAĞIMLI HALE GETİRİLİYOR
HSYK Başkanvekili Kadir Özbek, taslak metinle bağımlı bir HSYK yaratıldığını vurguladı ve "Adalet Bakanı ve müsteşar HSYK'dan çıkarılmalıdır" dedi.
DIŞİŞLERİ: "ULUSLARARASI HUKUKA BAŞVURABİLİRİZ"
Dışişleri Bakanlığı sözcüsüsü Burak Özügergin, haftalık bilgilendirme toplantısında yaptığı açıklamada, parlamentoların tarih konusunda hüküm verecek yerler olmadığını söyledi ve Türkiye'nin Ermeni iddialarının parlamentolarda görüşülmesini uluslararası hukuka taşımayı gündemine aldığının sinyalini verdi.
DANIŞTAY 4/C'Yİ ANAYASA MAHKEMESİ'NE GÖTÜRÜYOR
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, geçici personel çalıştırılmasına olanak sağlayan 4/C maddesinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Danıştay, geçici personel çalıştırma yetkisinin Bakanlar Kurulu'na bırakılmasını hukuka aykırı buldu.

EKONOMİ

PİYASALAR
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Bileşik Endeksi günün tamamında 784 puanlık artışla 55.136 puandan tamamladı. Hisse senetleri günlük ortalama yüzde 1,44 arttı. İstanbul serbest piyasada, kapanış saatlerinde doların satış fiyatı 1,5450 lira, avronun satış fiyatı 2,0660 lira oldu. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Tahvil ve Bono Piyasası Kesin Alım Satım Pazarında işlem gören 16 Kasım 2011 vadeli, bugün valörlü tahvilin bileşik faizi, önceki kapanışa göre 0,13 puan düşerek yüzde 8,96'dan kapandı.Bu tahvilin basit getirisi yüzde 9,22 oldu. Bu kağıdın önceki kapanıştaki basit getirisi yüzde 9,36, bileşik getirisi yüzde 9,09 olmuştu.
KEY'DE YENİ LİSTEYE DE İTİRAZ VAR
Konut Edindirme Yardımı (KEY) ödemeleri için yayımlanan ikinci listede tahakkuk eden miktarın eksik olduğunu düşünen hak sahipleri itirazda bulunmaya başladı.

POLİTİKA

'PAKET', HAFTA BAŞI 'TEKLİF' OLACAK
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Cuma akşamına kadar görüştükleri kurumlardan öneriler gelirse Cumartesi, Pazar günü çalışarak Anayasa değişikliği paketini netleştireceklerini söyledi. Arınç, "Pazartesiden itibaren de asgari 184 milletvekili arkadaşımızın teklifi imzalaması gerekiyor. Bunda bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Teklif haline gelecek metni Meclis Başkanlığı'na vereceğiz" dedi.

ŞANDIR: HANGİ PAZARLIKLARIN YAPILDIĞINI GÖRECEĞİZ
MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, Anayasa değişikliği teklifine destek vermeyeceklerini belirterek, AKP'yi teklifi oy çokluğuyla gerçekleştirme inadından vazgeçmeye çağırdı. Şandır, teklifin AKP'nin teklifi olduğunun altını çizerek, "Uzlaşma aramıyorlar. Ama bunu referandum sayısına ulaştırabilmeleri için mutlaka birilerinin oyuna ihtiyaçları var. Bu desteği alabilmek için kapalı kapılar ardında, hangi pazarlıkların yapıldığını hep birlikte göreceğiz" diye konuştu.
BDP'NİN ANAYASA PAKETİ ŞARTI
Barış ve Demokrasi Partisi(BDP), MYK üyesi Tuncer Bakırhan, AKP'nin Anayasa değişiklik paketinin mevcut haliyle yetersiz olduğunu açıkladı. Bakırhan, hükümetin, toplumsal muhalefetin taleplerini dikkate alması halinde pakete destek vermeye hazır olduklarını söyledi.
MECLİS KÜRTÇE PROPAGANDANIN ÖNÜNÜ AÇIYOR
TBMM Anayasa Komisyonu'nda görüşülen Seçim Kanunu'nda değişiklik öngören yasa teklifine, anadilde propaganda yapılmasını öngören düzenleme eklendi. Anadilde propaganda Seçim Kanunu'nun 7. maddesine "Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları yerel dil ve lehçelerde de sözlü propaganda yapabilirler" şeklindeki fıkra ile girdi.

DÜNYA

İSVEÇ BÜYÜKELÇİSİ KORUTÜRK GERİ DÖNÜYOR
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İsveç Parlamentosunda, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının tanınmasını öngören karar tasarısının kabul edilmesinin ardından istişareler için Ankara'ya çağrılan İsveç Büyükelçisi Zergün Korutürk'ün en geç gelecek hafta başında görevine döneceğini söyledi.
TÜRKİYE'YE VİZENİN KALKMASI İÇİN ZAMAN VAR!
Angela Merkel Türkiye ziyareti öncesinde yaptığı açıklamalarda yine imtiyazlı ortaklık fikrini savundu ve Türkiye ile vizesiz seyahat için erken olduğunu söyledi.
ÇAĞLAYAN: ABD İLE TÜM ADIMLARI DONDURDUK!
Financial Times'a konuşan Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, ABD'deki Ermeni tasarısının onaylanmasından sonra "şu ana kadar atılan tüm adımların durdurulduğunu" söyledi.
CLİNTON 'TARİH KOMİSYONU' DEDİ, ERİVAN KIZDI
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın Ermenistan ve Türkiye arasında tarih komisyonu kurulması çalışmalarının başladığını söylemesi, Erivan'ın tepkisini çekti.

YAZILI BASIN ÖZETLERİ



http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

GEREKİRSE DEĞİŞTİRELİM
Erdoğan Anayasa paketi için muhalefete hafta sonuna kadar süre verdi: "Öneri ve katkınız varsa gelin, gerekirse değiştirelim" Madde sayısı artabilir HSYK'da geri gidiş yok' Başbakan Erdoğan dün Ankara'da bir hastanenin açılışındaki konuşmasında, anayasa değişikliği konusunda muhalefete seslendi: "Kapılarımız ardına kadar açık. Biz uzlaşmaya da açığız." "Herkes anayasadan şikâyetçi. İşte fırsat. Biz bir taslak hazırladık. Eleştirisi, önerisi olan buyursun gelsin, açık açık söylesin. Bunları dikkate alalım, gerekirse değiştirelim, nihai halini verelim. Daha ne yapacağız?" "Hafta sonuna kadar bekleyeceğiz. Geldiler, geldiler. Destek ve katkı sundular, sundular. Gelmezlerse parlamentoya sunacağız. Ondan sonra da karar ve söz sahibi olan milletimize gideceğiz." Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Anayasa paketi için "Meclis Anayasa'yı değiştirmeye yetkilidir. Muhtemeldir ki bu madde sayısı biraz daha artabilir" dedi. Adalet Bakanı Ergin, medyayı bilgilendirme toplantısında "HSYK için önerilen modelde yargı bağımsızlığını geri götüren bir husus söylerseniz özür dileyeceğim" dedi. Ufuk Üniversitesi Rıdvan Ege Hastanesi Açılış Töreni'ne katılan Erdoğan hafta sonuna kadar bekleyeceklerini, bir katkı sunulmadığı takdirde paketi önce parlamentoya, ondan sonra da gerekirse referanduma götüreceklerini belirtti.

Metindeki madde sayısı artabilir
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, "Bu Meclis, bu değişikliği yapacak hem anayasal yetkiye, hem liyakate hem de ehliyete sahiptir" dedi. Bakan Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ve AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, gazete ve televizyonların yayın yönetmenlerine anayasa değişikliği paketi hakkında Swissotel'de bilgi verdi. Çiçek özetle şöyle dedi: Bu bir taslak metindir. Biz bir teklif verip, bunu tebliğ etmek gibi bir çabanın içinde değiliz, halen arayış içindeyiz. Keşke beş madde dışında tamamını değiştirme imkânımız olsa. Şimdiye kadar yapılan 15-16 civarındaki değişiklik anayasanın bütünlüğünü ve dengesini bozdu. 1993'te yapıldığı gibi tümden yenileme imkânı gözükmüyor. Belli sayıdaki değişikliğe bile bazı partiler 'başka zaman' diyor. Milleti, sırtındaki ağır yükü 2-3 yıl daha taşımaya mecbur etmek doğru değil. Bu Meclis, bu değişikliği yapacak hem anayasal yetkiye, hem liyakate, hem de ehliyete sahiptir.Taslak kamuoyuna açıklandıktan sonra yapılan tartışmaları takip ediyoruz. Mukayeseli olarak düzenlemelerin ne ifade ettiği ortaya konulamadığı için bazı eksik değerlendirmeler var. 'Anayasa metni uzlaşma ile çıkarılsın' deniliyor. Biz uzlaşmayı arıyoruz ve yarın da aramaya devam edeceğiz. Sonuçta farklılıkları herkes tartışacak, konuşacak ve kararı millete götürmek gerekecektir. Çiçek, bilgilendirme toplantının çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtladı. "İstiyoruz ki bu metin ilavelerle, katkılarla en iyi noktaya gelsin. Bunun için meslek örgütlerinden ve sivil toplum kuruluşlarından talebimiz bu" diyen Çiçek maddelerin tek tek oylanması konusunda "Bunlar söylenebilir. O noktaya henüz gelmedik" diye konuştu. Çiçek taslağın yetersiz olduğu yönündeki eleştirilere de katıldığını da kaydederken şöyle dedi: "Aslında parti olarak bizim görüşümüz. 5 madde dışında yepyeni bir anayasa yapılmasıdır. Yeni bir anayasa talebi sadece bizim bir talebimiz değil. Çıtayı böyle çıkardığımızda getirilen her teklif tabiatıyla ek******. Muhtemeldir ki bu madde sayısı biraz daha artabilir." "Bu metin bir uzlaşı metnidir" diyen Çiçek "İşte ortak model AB modeli. Orada bile bazı tereddütler oluyor. Bu da şunu gösteriyor. Bu ülkede Anayasa yapmak binayı yerinden oynatmaktan daha zor. Onun için 1982'den beri bu arızalı araba ile Türkiye yoluna devam ediyor. Bir türlü yerimizi değiştiremiyoruz" dedi. Çiçek "Bu konunun Yüksek Mahkeme'ye götürülmesi girişimi olursa ne yapacaksınız" sorusu üzerine de "Bir konu Anayasa Mahkemesi'ne götürülebilecek endişesi ile bir şey yapmayacak, kararımızı buna göre vereceksek Türkiye'de hiçbir şey yapılamaz" diye konuştu. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, toplantının çıkışında bir gazetecinin, "Anayasa paketinde türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin maddeler var mı?" sorusuna, "Anayasada devletin temel nitelikleri dışındaki maddelerin tümünün değiştirilmesi hepimizin arzusudur, bu da Türkiye'de bir ihtiyaçtır" diye yanıt verdi. "Öneriler doğrultusunda taslakta bir revizyon olacak mı?" sorusuna Çelik, makul, meşru, mantıklı her türlü teklife, eleştiriye ve katkıya açık olduklarını söyledi.

Patronlar Anayasa için uzlaşma istedi
TOBB, TİSK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, KAMU-SEN, TESK ve TZOB; anayasa değişikliği paketiyle gündeme getirilen önerilerin geniş mutabakatla çözülmesini beklediklerini açıkladı. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in, sivil toplum örgütlerine destek turunun ardından, TOBB, TİSK, Türk-îş, Hak-îş, Türkiye Kamu-Sen, TESK ve TZOB'tan oluşan Karma İstişare Komisyonu (KÎK) üyesi 7 sivil toplum kuruluşu "Anayasa" gündemiyle toplandı. Önceki gün basına kapalı gerçekleştirilen ve geç saatlere kadar süren toplantıda, 7 STK, akademisyen ve hukukçulardan oluşan bir çalıştay oluşturulmasına karar verildi. Sivil toplum örgütleri dün yayımladıkları deklarasyonda da şu tespitlere yer verdi: "Değişiklik önerilerinin, geniş bir mutabakatla sonuçlandırılmasını bekliyoruz. Yapılacak değişiklikler önemli olmakla birlikte, yeni Anayasa ihtiyacını tam olarak karşılamadığının bilincindeyiz. Taslakta, ekonomiye ilişkin düzenlemelere yer verilmemesi eksiklik. Beklentimiz, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti yapımızı koruyan, hak ve özgürlükleri esas almış, hukukun üstünlüğü temeline oturan, toplumun değerleriyle bütünleşmiş ve uzlaştırıcı yeni bir Anayasa'nın hazırlanmasıdır." TİSK Başkanı Tuğrul Kutadgobilig, SABAH'a yaptığı değerlendirmede, kuvvetler ayrılığı ilkesinden vazgeçilemeyeceğinin altını çizerken, hükümete de, "Yargıyla uzlaşın" mesajı verdiklerini söyledi. Kutadgobilik, "Yeni bir Anayasa'ya ihtiyaç olduğunda mutabıkız. İdeal parametreleri ortaya koyacak bir çalışma yapacağız ve hükümete sunacağız. Ekonomik Sosyal Konsey Anayasa hükmü olmalı" dedi.

'Cinsellik' ifadesi değiştiriliyor
Anayasa değişikliği paketinde yer alan "cinsellik" ifadesi, hukukçuların "muğlak ve flörte bile yasak gelir" yorumu üzerine paketten çıkarılıyor. Taslak metnin 4'üncü maddesinde "Devlet, çocuk istismarı, cinsellik ve şiddete karşı, çocukları koruyucu tedbirler alır" ifadesi bulunuyordu. AK Parti Ankara Milletvekili Aşkın Asan ve İstanbul Milletvekili Alev Dedegil, Grup Başkanlığı'na bu ifadenin "Devlet her türlü ihmal, istismar ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler alır" veya "Devlet çocukları her türlü ihmal, istismar ve şiddetten koruyacak tedbirleri alır" olmasını önerdi.

AK Parti'de sürpriz: Tüzmen'in yerine Çelik
Başbakan R. Tayyip Erdoğan, AK Parti Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Kürşat Tüzmen'in yerine Adana Milletvekili Ömer Çelik'i getirdi. Başbakan Erdoğan, önceki gün Çelik'e ve Tüzmen'e görev değişikliği bilgisini verdi. Parti üst yönetiminin de onayını alan değişikliğin gerekçesi olarak siyasi kulislere, Tüzmen'in sağlık sorunları olduğu bilgisi yansıdı. Başbakan Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden bu yana yanında olan Çelik, AK Parti'nin kuruluşunda da yer aldı. MKYK üyesi ve siyaset danışmanı olarak da görev yapan Çelik, Parti'nin iç ve dış siyasi gelişmelerle ilgili politikalarının oluşturulmasında etkin rol alıyor.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

ERİVAN'A DEĞİL OKULA GİDECEK
Erdoğan'ın "Sınır dışı ederiz" sözleriyle gündeme gelen Türkiye'deki kaçak Ermenilerin çocuklarının eğitimi için hükümet önemli adım atmaya hazırlanıyor. Kaçak oldukları için okula gidemeyen Ermeni çocukların eğitimi için Türkiye Ermenileri Patrikliği Ruhani Meclis Başkanı Başpiskopos Aram Ateşyan, Başbakan Yardımcısı Arınç'tan söz aldı. Hürriyete konuşan Ateşyan bu konuda şöyle dedi: "Arınç'la geçen hafta gerçekleştirdiğimiz buluşmada, bu çocukların eğitimden mahrum kalmalarının sakıncalarını dile getirdik. Sayın Bakan, bu sorunun çözümü için söz verdi." Arınç, Aram Ateşyan'ın sözleri üzerine şu değerlendirmelerde bulundu: ? Azınlıkların Türkiye'de okulları var. Bu okullarda okuyan çocukları var. Fakat bu okullarda Türk Vatandaşı olan ya da Türk soyundan gelenlerin çocukları okuyabiliyor. Yalnızca Sayın Ateşyan değil, diğer dini azınlıkların temsilcileri de dediler ki "Türkiye'de bir vesile ile bulunan gayri müslimlerin çocukları bu okullara kabul edilmiyorlar. Onlar da bizim okullarımıza gidebilsin. Kendi cemaatimizin okullarında, kendi azınlığımıza mensup insanların dinleri etnik kökenleri ne olursa olsun okumalarını istiyoruz." Ben de bunu insani açıdan çok olumlu buldum Ki o toplantı yapıldığı sırada "Türkiye'de yaşayan kaçak Ermeniler" tartışması söz konusu değildi. Madem ki bu okulların açılmasına izin vermişiz, dışarıdan da gelmiş olsalar, bir sanatçı bir diplomat, bir işadamı çocuğu olabilir; onların çocuklarını bu okullara göndermelerinde şahsen bir mahsur görmedim Bakanlar Kurulu'nda bu konuyu açtım ben. Başbakanımız, "Çok olumlu bir düşünce. Türkiye'de bir vesile ile bulunanların çocuklarının bu okullara gitmesinde bir salonca olmasa gerek" dedi ve Milli Eğitim Bakanı'na da talimat verdi. "Gerekirse yeni bir yönetmelik çıkarım. Azınlıkların ve dini cemaatlerin yanı sıra bir geçici maksatla da olsa Türkiye'de bulunan ailelerin çocukları da bu okullarda okuyabilsin" dedi. Sanırım bu konuda iyileştirme olacak. Sadece "Kaçak Ermeni çocuklar" denirse bu bizim amacımız değil. Fakat bu okullarda bir vesile ile okumalarından Türkiye'ye zarar gelmez. İnsani açıdan bakarsak onların çocuklarını da bu okullara gidebilmeli gerektiğini düşünüyorum şahsen.

Yıldırım: İletişimin vergisi basitleşecek
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Özel İletişim Vergisi (ÖİV) düzenleme çalışmalarına ilişkin "Basitleştirilmiş bir vergi, Maliye'nin vergi kaybını da önleyecek ama aynı zamanda kullanıcının da işini kolaylaştıracak, rahatlatacak. Bilhassa telekomünikasyonda katma değerli hizmetlerin, yakınsama hizmetlerinin önünü açacak bir düzenleme öngörüyoruz" dedi. Yıldırım, TCDD'de göreve başlayacak ilk kadın makinist ve hareket memurlarım bakanlıkta kabul etti. Yıldırım, ÖİV düzenleme çalışmalarına ilişkin bir soru üzerine, bunun yeni başladıkları bir çalışma olduğunu belirtti. Yıldırım, "İki hafta önce Maliye Bakanlığına böyle bir teklif götürdük, teknik düzeyde her iki bakanlığın elemanları, çalışıyor. Biraz zaman ister bu iş" dedi.



http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG 'ın bazı haber başlıkları:



CANDAN İTİRAZ
AKP'nin anayasa paketini destekleyen Anayasa Mahkemesi Raportörü Demokrat Yargı-Der Başkanı Osman Can, çok kritik bir maddeye karşı çıktı: Mahkeme raportörlerine üyelik yolu açılması gerekçesini anlamıyoruz. Osman Can, Anayasa Mahkemesi raportörlerinin yüksek mahkemede temsil edilmesi düzenlemesinin 'ayrıcalık diye yorumlanmasına tepki gösterdi: Taraf haline getirilmek ve böyle algılanmak üzüntü verici. Başbakan Yardımcısı Çiçek, Adalet Bakanı Ergin, AKP Genel Başkan Yardımcısı Çelik, bu kez yayın yönetmenlerimle buluştu. Paketteki HSYK'ya üye seçimiyle ilgili eleştirilere yanıt veren Ergin, "Geriye götüren bir husus gösterin, özür dileyeyim" dedi. Raportörlere Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can, 'Pakette raportörlere ayrıcalık sağlanıyor" iddialarına sert çıktı. İddiaları haksızlık olarak yorumlayan Can, "Demokratikleşme talebinin insanı taraf haline getirmesi üzücü. Alternatif taslağımızda bu düzenleme yok" dedi.

Baykal: Halkoyundan önce mahkemeye
CHP lideri Deniz Baykal, anayasa değişikliği paketinin kamuoyunda tartışmaya açılmasıyla birlikte kurmaylarına, 'En ince ayrıntılarına kadar ve bütün olasılıkları da kapsayan bir çalışma yapmaları' talimatını verdi. Paketin oylama süreci ve sonrasına ilişkin tüm olasılıkları göz önünde tutan Baykal, "Değişiklik, referanduma gitmeden Anayasa Mahkemesi'nin önüne gidecek" dedi. Anayasa değişikliği paketine destek vermeyeceklerini kesin bir dille belirten ve "Bu girişim Cumhuriyetin temel niteliklerinden hukuk devletini hedef alıyor" diyen Baykal, başta Grup Başkanvekilleri Hakkı Süha Okay ve Kemal Anadol olmak üzere hukukçu kurmayları ile görüş alışverişinde bulundu. Baykal'ın talimatı üzerine harekete geçen kurmaylar, ön çalışmalara başladı. Buna göre, anayasanın ilgili maddeleri didik didik edilecek, bu maddelerin nasıl yorumlanabileceği üzerinde fikir jimnastiği yapılacak 10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in uygulamaları ve gerekçeleri incelenecek "Maddeler 367'nin altında, paketin tümü 367'nin üstünde oy alırsa", "Maddelerden bazıları 367'nin üzerinde kabul edilir, paketin tümü 367nin altında kalırsa", "Maddeler de paketin tümü de 367'nin altında kalırsa" gibi seçeneklerde Cumhurbaşkanı Gül'ün hareket alanları belirlenecek. Öte yandan Baykal, bir grup gazeteci ile yaptığı sohbette, AKP'nin kendi anayasasını yaptığını belirterek, şunları söyledi: "Yargıtay Başkanı, 'Anayasaya aykırı, özü değiştirilmek isteniyor' diyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı,'Bu yöntemle anayasa değişikliği olmaz; bu da sonuçta bizim önümüze gelecek' uyarısı yaptı. Tüm bu düşünceler bir kenara itildi. Bu değişiklik referanduma gitmeden Anayasa Mahkemesi'nin önüne gidecek." Baykal, iktidarın Anayasa Mahkemesi'nin kararından sonra erken seçime gitme olasılığını da "Seçime gidilecek hesabıyla hareket etmeyiz. Doğru bildiğimiz mücadeleyi veririz. Halk bir kez daha 'mağdur' diye düşünmez" diye değerlendirdi.

Erdoğan VEDA'yı izledi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yazarlığını ve yönetmenliğini Zülfü Livaneli'nin üstlendiği büyük önder Atatürk'ün hayatını anlatan Veda filmini, Panora CINEBONUS sinemalarında izledi. Başbakan Erdoğan'a kızı Sümeyye ve Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala da eşlik etti. Başbakan Erdoğan ve beraberindekiler Yönetmen Livaneli ve filmin oyuncuları tarafından kapıda karşılandı. Film gösteriminden önce gazetecilerin sorularını yanıtlayan Livaneli, film izleme talebinin Başbakan Erdoğan'dan geldiğini belirtti. Dün CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile bir araya geldiğini, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve BDP yetkilileriyle de telefonda görüştüğünü ve filmin gösterimlerine ayrı ayrı davet ettiğini kaydeden Livaneli, "Bütün partilerin, Atatürk'ün aydınlığında buluşmasını istiyoruz" dedi.

Ahde vefa hatırlatması
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Burak Özügergin, 29-30 Mart tarihlerinde Türkiye'yi ziyaret edecek Almanya Başbakanı Angela Merkel'in, "imtiyazlı ortaklık" önerisine, Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle'nin sözleriyle yanıt verdi. Özügergin, Merkel'in, Türkiye'ye yapacağı ziyaret öncesinde Türk basınına yaptığı açıklamalarda dile getirdiği, "imtiyazlı ortaklık" önerisini değerlendirirken, Alman Bakanın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı ortak basın toplantısında Türkçe olarak, "ahde vefa" ifadesini kullandığını anımsattı. Özügergin, "Türkiye Almanya'nın AB Dönem Başkanlığı'nda 3 başlık açmıştır. Yani Türkiye'nin tam üyeliğine karşı açıklamalara karşın Almanya Türkiye'nin önüne bir engel çıkarmamıştır. Bugüne kadar Almanya'nın sergilediği ahde vefa ilkesine uygun tutumun sürmesini bekliyoruz" dedi.

Merkel'e imtiyazlı ortaklık fırsatı vermem
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin Türkiye'ye AB üyeliği yerine önerdiği "imtiyazlı ortaklığın" AB anlaşmalarında yer almadığına dikkat çekti. Başbakan Erdoğan, Merkel'in 29 ve 30 Mart tarihlerinde Türkiye'ye yapacağı ziyaret öncesinde haftalık Alman "Die Zeit" gazetesinde yayımlanan mülakatında, Merkel'in Türkiye'de "imtiyazlı ortaklık" önerisini tekrar gündeme getirmesi durumunda ne yapacağının sorulması üzerine, "Ona bu fırsatı vermeyeceğim, çünkü 'imtiyazlı ortaklık konusunda ne düşündüğümüzü biliyor. Bu öneriyi kabul etmek Türkiye için büyük hata olur" yanıtını verdi. Merkel ile diğer Avrupalı liderlere göre daha az buluşmasının sebebinin bu öneri olup olmadığının sorulmasına karşılık da Erdoğan, bunun kendileri için bir sorun olmadığını, Merkel'in de bunu bildiğini belir- i terek "Türkiye'nin AB üyesi olup olamayacağının tartışılmasını da anlamıyorum. Biz müzakereleri sürdürüyoruz hem de tam üyelik hedefiyle. Bizim için bunun başka bir seçeneği yok. Bir futbol karşılaşması başladığı zaman oyun sırasında aniden penaltı kurallarını değiştiremezsiniz. AB'nin kurallarına göre oynuyoruz" dedi. Erdoğan, Avrupa'da başlatılan başörtüsü ve burka tartışmaları konusunda ne düşündüğünün sorulması üzerine de, farklı inançlara sahip insanların dini özgürlüklerinin kısıtlanmasının doğru olmadığını belirterek, "Hiçbir yerde insanlar, diğer insanların nasıl giyinebileceğine karar vermemeli, insanlara kendi dünyalarını şekillendirme özgürlüğünü vermeliyiz" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

1 trilyon dolar milli gelir hayal değil
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye ve Türk milleti için 1 trilyon dolar milli gelirin, hayal olmadığım belirterek "İnşallah bunu başaracağız. 500 milyar dolar ihracat, 500 milyar dolar ithalat hayal değil. Bunu yakalayacağız. Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümünde 2023'te inşallah Türkiye dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasında yerini alacaktır" diye konuştu. Erdoğan, Ufuk Üniversitesi Rıdvan Ege Hastanesinin açılışında yaptığı konuşmada, sağlıkta ulaşım konusunu önemli bir yol aldıklarını ifade etti. Hükümet olarak, Türkiye'nin kalkınmışlık seviyesini, 'sadece göstergelerden, grafiklerden takip etmediklerini' dile getiren Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: "Biz her an milletimizin arasındayız. Türkiye'yi yalnızca Ankara'dan izleyenler, ülkemizin nasıl geliştiğini, nasıl dönüştüğünü göremez ve iyi değerlendiremezler. Çok şükür, bugün vatanın her bir sathında hizmet üretiyor, eser üretiyor, eğitim, sağlık adalet ve emniyet başta olmak üzere her köşeye yetişmeye çalışıyoruz. 7.5 yılda Türkiye'ye çok şey kazandırdık Ama en önemlisi Türkiye'ye özgüvenini yeniden kazandırdık"

Pazartesi en az 184 imza ile TBMM'ye sunacağız
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, cuma akşamına kadar görüştükleri kurumlardan öneriler gelirse cumartesi, pazar günü çalışarak Anayasa değişikliği paketini netleştireceklerini söyledi. Arınç, "Pazartesiden itibaren de asgari 184 milletvekili arkadaşımızın teklifi imzalaması gerekiyor. Bunda bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Teklif haline gelecek metni Meclis Başkanlığı'na vereceğiz" dedi. Bülent Arınç, TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek ile anayasa değişikliği paketiyle ilgili önerilerini almak için dün işçi sendikaları başkanları ve Türkiye Barolar Birliği (TBB) ile bir araya geldi. Siyasi partiler ve çeşitli kurumlara sunulan paketin bir taslak olduğunu, bunu olgunlaştırmak, eleştiri ve önerileri almak için taslağı sunduklarını ifade eden Arınç, kurumların eleştirdiği ya da eksik gördüğü noktaların olabileceğini belirtti. AK Parti heyetinin ziyaret trafiğinde ilk durağı KESK oldu. Burada bir açıklama yapan Arınç, 1982 Anayasası'nın Türkiye'ye artık dar geldiğini belirtti. AK Parti heyetinin ikinci durağı da Türkiye Kamu-Sen oldu. Burada Genel Başkan Bircan Akyıldız ile görüşmesinin ardından soruları yanıtlayan Arınç, anayasa değişikliği taslağına ilişkin yargı cephesinden gelen değerlendirmeler konusunda, "Yüksek yargının açıklamalarını dikkatle takip ediyoruz ve özenle not ediyoruz. Kendilerine adalet bakanımız gerekli bilgilendirmeleri yapmıştır" dedi. Akyıldız ve arkadaşlarının bu konuya olumlu, pozitif gözle baktıklarını belirten Arınç, yapıcı, yararlı eleştirilerini her zaman beklediklerini söyledi. TÜRK-ÎŞ Başkanı Mustafa Kumlu ve sendika heyeti ile de bir araya gelen Arınç burada da muhalefetin paketi görmeden karşı çıkmasını doğru bulmadıklarını söyledi. Arınç, "Birbirimizi dinlemeye, birbirimizi anlamaya ve meseleler üzerinde uzlaşmaya ihtiyacımız var. Bu uzlaşmayı arıyoruz ve bunun imkânlarını sonuna kadar kullanacağız" diye konuştu.

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG 'ün bazı haber başlıkları:


PAKETE DOMATES PATATES BENZETMESİ
Anayasa paketini İstanbul'da medyanın üst düzey yöneticilerine de anlatan AK Parti heyeti görüş alışverişinde bulundu. Başbakan Yardımcısı Çiçek paketin "içerik birliği"ne bakılmadan tek parça olarak referanduma götürülmesine ilişkin, "Domates patates olmuyor mu" eleştirisine şu yanıtı verdi: Haklısınız, ama bir yemekte domates-patates bir arada olmazsa, lezzeti olmaz. Taslağa göre YÖKün Anayasa Mahkemesi'ne 3 üye göndereceğini hatırlatan bir gazetecinin, "Hukukçu üye aday göstermezlerse, Anayasa Mahkemesi'nde hukukçu dengesi bozulmaz mı" sorusuna ise AK Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik yanıt verdi: 'YÖK zoolog önerecek değil. Herhalde hukukçu önerir." Cemil Çiçek, iktidarın neden 8 yıl önce böyle bir girişimde bulunmadığına ilişkin soruları, "O zaman konjonktür uygun değildi. Bugün açılan davalara konu olanları görüyoruz. O zaman anayasa değişikliğine gitsek, kim bilir neler olurdu" diye yanıtladı. Çiçek'in bu sözlerle, 2002-2003 yıllarında hazırlandığı öne sürülen darbe planlarını ima ettiği gözlendi. Çiçek, teklifin Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi ihtimaline ilişkin ise 'Yapılacak değişiklik Anayasa Mahkemesi'ne gider, bozulur dersek, adım atamayız" yanıtı verdi.

Mossad tipi ‘yüksek' koruma
BAŞBAKAN Erdoğan'a yönelik güvenlik önlemlerinin artırılmasına yönelik önceki günkü AK Parti Meclis grup toplantısında alınan tedbirler Rixos Oteli'ndeki programda da dikkat çekti. Otelin kapısında duran güvenlik görevlileri, XRay cihazından geçenleri tek tek aradı. Kameramanların kasetleri bile kameralardan çıkarılarak kontrol edildi. Otele girdikten sonra da önlemler bitmedi. Törenin yapıldığı salonun girişine de ayrı bir x-ray cihazı konuldu ve girenler tek tek arandı. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Başbakan Erdoğan'a suikast iddialarına ilişkin sorular üzerine "Öyle bir şey gelmiş ama bunları çok fazla önemli görmemek gerekiyor. Zaman zaman bu tür şeyler olur. Sadece Başbakanımızla ilgili değil, değişik kişilerle ilgili bize zaman zaman bu tür şeyler ulaşıyor" dedi. Gelen ihbarların son dönemde artıp artmadığının sorulması üzerine de Bakan Atalay "Hayır" karşılığını verdi. Atalay, uzun süredir ilk defa böyle bir ihbarın kendilerine ulaştığını da belirtti.

Şirinoğlu: Erdoğan Ermenilere herkesten önce sahip çıkar
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yarın bir araya gelecek olan Türkiye'deki Ermeni Cemaati Lideri Bedros Şirinoğlu, "Benim için önce Türkiye'nin menfaatleri geçerlidir" dedi. Erdoğan'ın kaçak Ermenilerle ilgili sözleri içinse Şirinoğlu, "Erdoğan, Ermenilere herkesten önce sahip çıkar" diye konuştu. Şirinoğlu, yarın Başbakan Erdoğan tarafından kabul edilecek.

CHP'den Anayasa'ya 3 aykırılık iddiası
AK Parti'nin Anayasa taslağına daha Meclis Başkanlığı'na sunulmadan Anayasa Mahkemesi yolu göründü. CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay, taslakta yer alan düzenlemelerden 3'ünün Anayasa'ya aykırılığı konusunda hiçbir tereddütlerinin bulunmadığını söyledi. Partilerin kapatılmasında Meclis'in yetkilendirilmesi, HSYK'nın oluşumu ve Anayasa Mahkemesi'nin yeniden yapılandırılmasına ilişkin düzenlemelerin "Cumhuriyetin niteliklerini" düzenleyen Anayasa'nın 2. Maddesi'ne aykırı olduğunu savunan Okay, "Çünkü bu düzenlemelerle Anayasa'nın 2. Maddesindeki 'demokratik hukuk devleti' ilkesini zedeleniyor. Yani getirilmek istenen düzenlemeler değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükümlerine aykırılık teşkil ediyor" uyarısında bulundu. Okay, anayasaya aykırılığı tartışmasız ortada olan düzenlemeleri Anayasa Mahkemesi'ne taşıyacaklarını söyledi. Anayasa Mahkemesi'ne "bireysel başvuru hakkı"nı da 'Gerçeklerin çok uzağında olduğu" gerekçesiyle eleştiren Okay, 'Yargıtay ve Danıştay'daki bütün davalar temyiz organı olarak görüleceği için artık Anayasa Mahkemesi'ne taşınacak. Yüksek Mahkeme, hangi k hâkimle bu başvurulan I görüşecek. Daha, AB kriteri s olan İstinaf Mahkemeleri ,bile kurulamadı. Bizim bazı f başvurularımızı 1.5 yılda karara bağlayan Mahkeme nasıl bu işin üstesinden gelecek" dedi.

SP: Hiçbir partiye karşı önyargımız yok
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, önceki akşam Fatih Altaylı'nın Habertürk TV'deki Teke Tek programında yaptığı, "AK Parti ile koalisyon yapmaktansa, SP ile tercih ederim. Numan Kurtulmuş düzgün adam" açıklamasına, Saadet Partisi'nden olumlu sinyal geldi. Baykal'a, sözleri nedeniyle teşekkür eden Kurtulmuş, "Demokrasi; uzlaşma, paylaşma ve ortak çözüm üretme rejimidir. Bu çerçevede bizim hiçbir partiye karşı koalisyon kurma ya da kurmama noktasında ön yargımız yoktur" dedi. Seçimlerde koalisyon ihtimali ortaya çıkarsa, önceliklerinin "millet" olduğunu belirten Kurtulmuş, "Bütün partilerle ve herkesle işbirliği yapmaya hazırız" diye konuştu.

Taş atan çocuk affına Jandarma karşı çıktı
AK Parti'nin taş atan çocuklara af önerisine Jandarma, terörle Savaşımı zaafa uğratacağı gerekçesiyle karşı çıktı Kamuoyunda taş atan çocuklar tasarısı olarak bilinen, Terörle Mücadele Yasası'nda değişiklik öngören tasarının, TBMM Adalet Alt Komisyonu'ndaki görüşmelerinde, AK Parti'lilerin "kısmi af' önerisi tartışma yarattı. Öneriye göre, gösterilere katıldığı için örgüt üyeliği ile suçlanan ve 11 yıl hapis cezasıyla yargılanan çocuklar, aldıkları hapis cezasını, denetimli serbestlik cezası olarak çekecek. Ancak, yeniden aynı suçu işlerse bu hükümden yararlanamayacak. MHP'li Rıdvan Yalçın öneriye, "Bu ihanet projesinin ilk adımıdır. Terör suçu işleyen çocuklar diğer suçlu çocuklara göre daha mı sempatik" diye tepki gösterdi. Mili Savunma Bakanlığı temsilcisi tasarıyı desteklerken, Jandarma Genel Komutanlığı temsilcisi, kendilerinden görüş alınmamasından yakınarak, tasarının terörle mücadeleyi zaafa uğratacağını savundu. Komisyon, muhalefetin Abdullah Öcalan'ın yeniden yargılanmasını yol açacağı iddiasıyla karşı çıktığı, terör örgütü üyelerinin yeniden yargılanmasını öngören maddeyi de metinden çıkardı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

VENEDİK KOMİSYONUMDAN ANAYASA PAKETİNE TAM DESTEK
Hükümetin, anayasa değişikliği teklif tasarısında yer alan önerilere, Avrupa'dan güçlü bir destek geldi. Today's Zaman'a açıklamalarda bulunan Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu Genel Sekreteri Thomas Markert, paketteki değişiklikleri memnuniyetle karşıladıklarını söyledi. En çok tartışılan konuların başında gelen adalet bakanının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda (HSYK) bulunmasının garip olmadığını belirten Markert, benzer uygulamaya Avrupa ülkelerini referans gösterdi. HSYK ve Anayasa Mahkemesi'ne Meclis'in üye seçmesinin çok önemli olduğunun altını çizen Genel Sekreter, yüksek yargıda geniş temsil sağlanmasının Türk adalet sistemine daha fazla meşruiyet, şeffaflık ve hesap verirlik sağlayacağını belirtti. Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının toplumda adalet sistemine olan güveni artıracağına dikkat çeken Markert, HSYK ve Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) kararlarına temyiz yolu açılmasını ise memnuniyetle karşıladıklarını ifade etti. Parti kapatma konusunda Meclis'in de yetkilendirilmesinin olumlu bir adım olduğunu dile getiren Genel Sekreter, "Bu, sadece bir savcıya bırakılamayacak kadar önemli bir konudur." tespitinde bulundu. Askerî mahkemelerin yalnızca askeri görevlerle ilgili davalara bakmasını öngören düzenlemenin olumlu bir adım olduğunu söyleyen Markert, mümkünse bütün davaların sivil mahkemelerde görülmesi gerektiğini kaydetti. Önerilen değişikliklerin yerinde olduğu izlenimi aldığını söyleyen Venedik Komisyonu Genel Sekreteri, eğer Türkiye isterse bu önerileri inceleyebileceklerini sözlerine ekledi.

Bölgesel Kürt yönetiminden Ankara'ya ilk resmî ziyaret
Birkaç yıl önce gerginliğin hakim olduğu Ankara ile Irak'ın kuzeyindeki yerel Kürt yönetimi arasındaki ilişkiler gelişmeye devam ediyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Erbil'e gerçekleştirdiği ziyaretin ardından yerel Kürt yönetiminden bakan düzeyinde Ankara'ya ilk ziyaret gerçekleşti. Kuzey Irak Yerel Yönetimi Sanayi ve Ticaret Bakanı Sinan Çelebi dün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildi. Türkmen Bakan, Bakan Davutoğlu'nun Erbil ziyaretiyle artık psikolojik eşiğin aşıldığına dikkat çekti. Çelebi'nin anlattığına göre, K Irak'taki Türk firmalarının sayısı son bir yılda yüzde elli artış gösterdi. Irak ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 6 milyar dolar. Bu rakamın 20 milyar dolara çıkarılması hedefleniyor. Bu doğrultuda iki ülke sınırında iki yeni kapının açılması için çalışmalara süratle devam ediliyor. Bakan Çelebi, "K Irak'ta büyük bir boşluk var. Türk işadamları gelip bu boşluğu doldursun." diyerek firmalara çağrıda bulundu. Sinan Çelebi, Türkiye'nin Erbil Konsolosluğunun hizmete girmesini "Konsolosluk güvence demek. Türkiye'ye bakış açısı olumlu yönde sürekli artıyor." sözleriyle değerlendirdi. Bakan Sinan Çelebi, ilişkiler hızla gelişirken iki ülke arasındaki vizelerin kaldırılması gerektiğini söyledi. Çelebi, Türk tarafının da bu yönde düşündüğünü ve çalışmaların sürdüğünü açıkladı. Türk vatandaşları vize almadan K Irak'a gidebiliyor; ancak diğer bölgeler için vize gerekiyor. Türk firmalarının inşa ettiği Erbil Havalimanı bir iki ay içerisinde açılacak. THY, Erbil'e doğrudan uçuşlar yapacağını açıklamıştı. Cumhurbaşkanı Gül dünkü kabulünde çalışmaların hızlandırılması ve uçuşların en kısa zamanda başlatılması talimatı verdi. Başbakan Erdoğan, Kuzey Irak Yerel Yönetimi Sanayi ve Ticaret Bakanı Sinan Çelebi'yi, AK Parti Genel Merkezi'nde kabul etti. Kabulde Devlet Bakanı Zafer Çağlayan da hazır bulundu. Şubat ayında vefat eden YÖK'ün kurucu başkanı ve Bilkent Üniversitesi kurucusu Prof. Dr. ihsan Doğramacı'nın yeğeni olan Çelebi, bir süre Türkmen Cephesi başkanlığı yapmıştı.

Ankara, Ermeni tasarıları için AİHM'ye gitmeyi düşünüyor
1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının yabancı ülke parlamentoları tarafından kabul edilmesinden rahatsız olan Türkiye, konuyu uluslararası hukuka taşımayı değerlendiriyor. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Özügergin, "soykırım tasarıları" konusundaki seçenekleri değerlendirdiklerini, opsiyonların arasında AİHM'ye bir devlet başvurusunun da olduğunu açıkladı. ABD ve İsveç'te 1915 olaylarına ilişkin kabul edilen Ermeni tasarıları üzerine Ankara, konuyu uluslararası hukuka taşımayı değerlendiriyor. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Burak Özügergin, seçenekleri değerlendirdikleri belirtirken opsiyonların arasında Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi'ne (AİHM) devlet başvurusunun da olduğunu bildirdi. Özügergin'e haftalık basın toplantısında uluslararası hukuk seçeneği soruldu. Sözcü bu tür kararların, Türkiye'nin iddiaları kabul eden ülkeler ve Ermenistan ile ilişkilerini olumsuz etkilediğinin altını çizdi. "Uluslararası hukuka başvurmak da değerlendirdiğimiz opsiyonlardan biridir." diyen sözcü Özügergin seçeneklerinden birisinin AİHM'ye başvurmak olduğunu kaydetti. Türkiye, tarihi meselelerin meclislerde alınacak taşanlarla çözülemeyeceğini ve olayın siyasallaştığını savunacak. Burak Özügergin tasarıya karşı Obama yönetimin gösterdiği tepkiyi "geç kalmış bir cılız girişim" olarak nitelendirdi. Sözcü, İsveç'in ise en baştan tasarıya hükümet olarak açıkça karşı çıktığını anlattı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Darbe hukukuna ilk kez dokunuluyor
Demokrat Yargı Derneği Başkanı ve Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can, Melih Altınok'a konuştu: Anayasa değişiklik paketini Tarafa değerlendiren Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can, "Tamam mahkemeler, yüksek mahkemeler, HSYK var. Ama bunların, yargının temel işlevi olan toplumsal adaleti yerine getirdiğini söyleyemeyiz" dedi Son paket, yargının darbe ideolojisinin koruyucusu ve kollayıcısı olmaktan çıkartılması yolundaki ilk adımdır, ama içeriğinin netleştirilmesi gerekiyor Evet, ilk defa darbe mantığının, darbe siyasetinin ve darbe hukukunun yapısal unsurlarına dokunuluyor, ilk defa. Zaten gürültü de bu yüzden çıkıyor hatta İstiklal Mahkemeleri'nden bu yana yargı başka bir şey yapmadı. Yargının temel hale ve özgürlüklerle demokrasiyle hiçbir ilgisi yok. Yargının temel kritik siyasal konularda demokrasi ve özgürlüklerden yana bir tavır takındığına dair elimizde bir örnek yok.Biz reformları yetersiz olarak değerlendirmiyoruz. Sonuçta bir darbe sistemi içerisinde, demokratik iradenin etkin olmadığı bir siyasal sistemde yaşıyoruz. Özlediğimiz değişim öyle bir anda olacak bir şey değil. Bir ideal peşinde koşturmak hapishane koşullarına takılıp kalmak anlamına gelebilir. Darbe koşullarının yapısal koşullanın kaldırmaya yönelik atılan her adımı, demokratikleşmeye dair her girişimi önemsemek beslemek ve desteklemek zorundayız. Türkiye'de çok ciddi anlamda bir adım atma ortamı oluşmuştur ve bu adımın ciddi bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor.

Devlet failinin peşinde
2002'de öldürülen araştırmacı Necip Hablemitoğlu dosyası sekiz yıl sonra açıldı. İki kişi sorgulanıyor İstanbul'da iki Mason üstadına saldırı hazırlığı yaparken yakalanan Hacı Ali Hamurcu'nun ifadeleri üzerine operasyonu genişleten polis sekiz yıl önce Ankara'da evinin önünde öldürülen Doç. Necip Hablemitoğlu'nun ismine ulaştı. Ankara'da gözaltına alman Hayri B. ile Hakan A. İstanbul'a getirilerek sorguya alındı. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, olayın üzerine gittiklerini belirterek, "Hablemitoğlu suikastı 2002'nin Aralık ayında oldu ve faili meçhulün içinde kaldı. Onun için üzülüyoruz. İçişleri Bakanlığı'na geldiğimde o dosyayı tekrar çıkarttırdım ve tüm bu süreç içinde üzerinde durulan ve failleri bulunamayan bir dosya var. Umarız bu konuda bir gelişme olur. Son zamanlardaki özellikle çetelerle, o tür operasyonlarla ilgili çalışmalarda Hablemitoğlu'nun olayım gündeme getiriyoruz" dedi.

İran'a doğalgaz yatırım kararı 15 gün içinde
Enerji Bakanı Taner Yıldız, İran'da doğalgaz yatırımı yapıp yapmamaya 15 gün içerisinde karar vereceklerini açıkladı. Yıldız, kararın netleştirilmesi için İran'ın Güney Pars doğalgaz sahasında fizibilite çalışması yapan şirketlerin görüşünü beklediklerini söyledi. Türkiye 2001'den bu yana Tebriz üzerinden Ankara'ya uzanan bir hatla doğalgaz alıyor. Ancak şimdi Türkiye'nin İran doğalgazına yatırım yapması söz konusu. Güney Pars'ta fizibilite çalışması yapıldığım hatırlatan Yıldız, buradan gelecek raporların olumlu olmaması durumunda 5.5 milyar dolarlık projenin sona ereceğini duyurdu.

Sıra mevsimlik işçilerin kaderinde
Hükümet işsizlik Sigortası Fonu'ndan mevsimlik işçi açılımı yaptı. Merkezde, oluşturulacak "Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri İzleme Kurulu" ile koordinasyonu sağlayacak olan hükümet, mevsimlik işçilerin il ve ilçe merkezlerinde geçici konaklamaları için kamuya ait alan ve tesisleri açacak. Ulaşım kolaylığı ve güvenliği de sağlamak için göç döneminde trafik kontrolleri artırılacak ve ihtiyaca göre tren seferleri artırılacak. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin ulaşım imkânları iyileştirilecek. Konaklamaları içinse kamu sosyal tesisleri ve Kızılay devreye girecek. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin çalışma ve sosyal hayatlarının iyileştirilmesi genelgesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla yayınlandı. Genelgeyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın başkanlığında Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri Kurulu oluşturuluyor. Mevsimlik işçi gönderen ve alan her il ve ilçede de kurullar oluşturuluyor. Genelge, ulaşımdan barınmaya, sağlıktan eğitime kadar birçok alanda yeni önlemler içeriyor. Bu kapsamda işçilerin güvenli ve sağlıklı yolculuğu için göç alan ve veren yerler arasında ulaşım koordinasyonu sağlanacak. Trafik ve araç güvenliği denetimleri, gerekirse de tren seferleri arttırılacak. Devlet tesislerinde konaklama İşçilerin geçici konaklamalarında kamu alan ve tesislerinden yararlanılacak. Otogar, istasyon ve parklarda gelişigüzel konaklamaya imkân verilmeyecek. İşçilerin ekmek ve yemek pişirme, çamaşır ve bulaşık yıkama ve tuvalet-banyo gibi ihtiyaçlarının karşılandığı alanları işverenler sağlayacak. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, her yıl 300 bin mevsimlik tarım işçisinin çalışmak üzere yoğunluklu olarak 19 ile göç ettiğini söyledi. İşçilerin bu süreçte pek çok sorun yaşadığım ifade eden Dinçer, "Mevsimlik tarım işçileri gerçeği çalışma hayatımızın kalitesini düşüren bir uygulamadır. Alacağımız tedbirlerle bu işçilerin insan onuruna yakışmayan yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirmeyi amaçlıyoruz. Bu tedbirler, gezici mevsimlik tarım işçileriyle ilgili genel anlayışı ortadan kaldıracak."

AKP, BDP'nin baraj dışındaki önerilerine açık
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, BDP'nin yüzde 10 barajının indirilmesi dışındaki önerilerine açık olduklarını söyledi. Kürtçe propagandanın da genişletilebileceğini ifade eden Çelik, makul ve meşru önerileri değerlendireceklerini kaydetti. Tarafa konuşan Çelik, BDP'nin şartlarını değerlendirdi. Çelik, CHP, MHP, BDP ve sivil toplum örgütlerinden taslağa gelecek makul önerileri değerlendirmeye hazır olduklarını söyledi. BDP'nin seçim barajının indirilmesi yönündeki talebinin kabul edilemeyeceğini ifade eden Çelik, "Barajı indirmeye niyetimiz yok. Siyasi istikrarın devam etmesi lazım. Ama diğer teklifleri elbette değerlendirebiliriz" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG'ın bazı haber başlıkları:


Amerika ile olan tüm adımları dondurduk
Financial Times'a konuşan Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, ABD'deki Ermeni tasarısının onaylanmasından sonra "şu ana kadar atılan tüm adımların durdurulduğunu" söyledi. Gazete, Ankara'nın oylamadan sonra tüm kamu kurumları ve özel işletmelere, ABD'ye ziyaretlerin azaltılması tavsiyesini verdiğini belirtti. Financial Times, Türkiye'nin yeni ekonomik ortaklıkları ve diplomatik ufuklarını genişletmesinin, Batı'yla ittifakının zayıflaması anlamına gelmeyebileceğini söylüyor. Gazete Ankara'nın Avrupa Birliği ülkelerine coğrafi yakınlığı ve gümrük birliği sayesinde, Türkiye'nin en önemli pazarı olma özelliğini koruduğunu ve ihracatının yüzde 60'ını Avrupa ülkelerine yaptığını belirtiyor. Financial Times gazetesi dün Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayanla yaptığı röportajı yayınladı. Çağlayan'ın geçen ay ABD'ye iki gezisini iptal ettiğini hatırlatan gazete, Bakan'ın 'Şu ana kadar atılan tüm adımlar donduruldu sözlerine yer verdi. Financial Times, Ankara'nın ABD Temsilciler Meclisi'ndeki oylamadan sonra tüm kamu kurumları ve özel işletmelere, ABD'ye ziyaretlerin azaltılması tavsiyesini verdiğini belirtiyor. Gazete, bu tavsiyenin Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu IMF'yle yeni kredi görüşmelerini iptal etmesinden sonra geldiğini söylüyor ve bu iptalin Türkiye'nin Batı'dan ekonomik bağımsızlığı konusundaki en iddialı ifade olduğunu kaydediyor. Ankara'nın gelişmekte olan ekonomilerle ilişkiler kurduğunu da belirten gazete, Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın, ihale yapılmadan Güney Kore devlet enerji şirketiyle Karadeniz Kıyısında bir nükleer enerji santrali inşa edilmesi için anlaşma imzaladığını kaydediyor.

Hem içeride hem dışarıda zamanı verimli kullanalım
Sanayi Bakanı Nihat Ergün, 'Gerek Anayasa değişikliğiyle ilgili gerekse kamu ve özel arasındaki verimlilik anlamında oluşan tartışmalarda, zamanın ve enerjinin nasıl israf edildiğini çok açık görüyoruz, verimsiz bir siyaset kültürümüz olduğunun açık örneğidir' dedi Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, "Anayasa değişikliğiyle ilgili yaşanan şu son tartışmalar dahi, zamanın ve enerjinin nasıl israf edildiğinin, verimsiz bir siyaset kültürümüz olduğunun en açık örneğidir" dedi. Ergün, Anayasa'nın yanlış ve eksik bir ruhu olduğunu bu itibarla da özgürlükçü olmadığını ifade etti. Ergün Anayasanın ayrıca kötü metnin, yazılışı ve kötü yorumlarından kaynaklanan sorunlar olduğunu söyledi. Ergün, "Bazen Anayasanın yorumu kendisinden daha kötü olabiliyor" dedi. Türkiye'nin uzun yıllar boyunca, yüksek enflasyon, faiz oranları, bütçe açıkları gibi temel ekonomik sorunlarla mücadele ettiğini ifade eden Ergün, Türkiye ekonomisinin verimlilik, rekabet gücü, Ar-Ge ve inovasyon gibi kavramları yeni yeni hayatına soktuğunu kaydetti.

AK Parti hiç fire beklemiyor
AK Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç, AK Parti Grubunda, Anayasa değişikliği teklifi konusunda fire beklentilerinin söz konusu olmadığını söyledi. Gazetecilerin sorularını cevaplayan Kılıç şu değerlendirmeyi yaptı: "337 milletvekilimiz var. Biri TBMM Başkanı. Geride kalan milletvekillerimizin, Anayasa değişikliğinin kabulü yönünde oy kullanacağı kanaatindeyiz. Anayasa değişikliklerinin özü üç kavram ile ifade edilebilir. Demokratikleşme, hukukun üstünlüğü ve özgürlük alanının genişletilmesi. Özü demokrasi, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü olan bir Anayasa değişikliği teklifinde, TBMM'de bizim dışımızda da kabul oyları gelecektir."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG 'ün bazı haber başlıkları:

ERTOSUN'A ŞOK SUÇLAMA
Mason üstatlarına suikasta hazırlanırken yakalanan Hacı Ali Hamurcu, ifadesinde şok bir iddiada bulundu. Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası'nın eski büyük üstatları Asım Akin ve Kaya Paşakay'a suikast düzenlemek üzereyken gözaltına alınan Hacı Ali Hamurcu, İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Kasım İlimoğlu'na verdiği ifadede şok iddialarda bulundu. Hamurcu, kendisine avukat olarak tuttuğu Yusuf Erikel'le ilk kez görüştüğü ağabey Yakup Erikel'in Ankara'daki ofisinde HSYK Üyesi Ali Suat Ertosun ve Ergenekon sanığı Atilla Ağur'u iki kez gördüğünü söyledi.

Siyaset değil katkı bekliyoruz
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Anayasa değişikliği paketine "'teklif niteliğinde" katkı beklediklerini söyledi. Yargıdan gelen eleştirilerin sorulması üzerine Çiçek, yapılan açıklamaların daha çok siyasi olduğunu belirterek, "Teklif niteliğinde açıklama bekliyoruz" diye konuştu. Bakan Çiçek ve beraberindeki heyet MÜSİAD'ı da ziyaret ederek görüş alışverişinde bulundu. Türkiye için yeni bir anayasanın şart olduğunu söyleyen MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı M. Nuri Görenoğlu, "Türkiye'de hak ve özgürlüklerin gelişmesi, demokrasinin güçlenmesi bakımdan son Anayasa değişikliği talebini destekliyoruz' dedi.

CHP'ye Anayasa Mahkemesi şoku
Anayasa paketinin iptali için Anayasa Mahkemesinde dava açmayı planlayan CHP'nin 110 imzayı bulamayacağı iddia ediliyor. Anayasa'nın 148. maddesine göre Anayasa değişikliklerini şekil bakımından iptali davası açabilmek için 110 milletvekilinin imza atması gerekiyor. CHP'nin 97 milletvekili bulunması nedeniyle Anayasa değişikliğini iptali için Anayasa Mahkemesi'ne tek başına başvuramıyor. CHP'nin 110 imzayı tamamlamak için diğer partilerden veya bağımsızlardan destek alması gerekiyor. Anayasa değişikliğinin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne dava açılmasına MHP'nin destek vermeyeceğine kesin gözüyle bakılıyor. MHP'nin, CHP ile birlikte hareket ediyor görüntüsü vermemek için CHP'ye imza desteği vermeyeceği belirtiliyor. Meclis'te 11 bağımsız milletvekili bulunuyor. CHP 11 bağımsız milletvekilinin desteğini alsa bile ancak 108 milletvekiline ulaşıyor. CHP'nin Meclis'te 6 milletvekili ile temsil edilen DSP'nin de desteğini alması gerekiyor. Meclis'te 6 milletvekili ile temsil edilen DSP kritik parti konumuna geldi. AK Parti, CHP'nin dilekçesine imza atmaması için DSP'yi ikna etmeye çalışıyor.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG 'in bazı haber başlıkları:

'ABD, Türkiye ile ilişkisini onarmalı'
ABD'deki Johns Hopkins Üniversitesi'nde 'Türkiye'yi Kaybetme Tartışmasının Ötesine Geçmek Türkiye'nin Orta Doğu'daki Transadantik Değeri' konulu panel düzenlendi. Transatlantik Akademisi'nin uzmanı Joshua Walker, konuşmasında Türkiye'nin ABD için taşıdığı önemin azalmadığını ama Ermeni tasarısı yüzünden ilişkilerde en kötü yılın yaşandığını belirtip "İlişkilerde yeniden başlatma sürecine ihtiyaç var" dedi. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın tasarıyı Obama yönetimine gücünü göstermek için fırsata dönüştürdüğünü söyleyen Walker, Türkiye'nin son 5-10 yılda muazzam bir dinamizm yakalayıp kendine güvenen ülkeye dönüştüğünü belirti. Walker, "Ortadoğu, Balkanlar ve bölgeyi 600 yıl yöneten Osmanlı'nın küllerinden doğan bir ülke olarak Türkiye, şimdi kendisini bu topraklardaki 27 ülkenin doğal lideri olarak görüyor. Türkiye dış politikasını belirlerken çoğu zaman Washington'a bakardı. Bu durum artık geride kaldı" dedi. Erdoğan'ın Suriye'de çok sevilmesi için "Demokrasi olsa ve Erdoğan başkanlık için yarışsa açık ara kazanır" diyen Walker, Türkiye'nin transatlantik değerinin Batıda küçümsendiğini belirtti. AB'yi "Türk kökenlilere yaptığı gibi Türkiye'ye ikinci sınıf muamelesi yapmaya devam ederse ciddi sorun var demektir" diye eleştirdi.

AB'ye uyum için 59 milyar avro
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, çevre faslının açılmasıyla AB'den 10-15 milyar avroluk bir destek beklediklerini belirterek "Ama bu kapsamdaki harcamalar için net rakam 59 milyar avro. Bunun büyük kısmını hükümetimiz yapacak" dedi. 'Türk kültüründe temizliğin önemli yer tuttuğunu' söyleyen Bakan Eroğlu, AK Parti hükümeti olarak çevreye yönelik büyük adımlar attıklarını söyledi: "Katı atıklarla ilgili bizden önce sadece 15 tesis varken, şu anda 54 tesis var. 500-600 belediyenin faydalandığı tesisler bunlar. Denizlerin kirlenmesi kontrolünde 300 mavi bayrağa sahibiz. Ayrıca bütün Türkiye'de deniz kirliliği ölçüm istasyonları kurduk. Havza bazında çalışmalar da devam ediyor. Dolayısıyla çevre faslının açılması bizim için önemli biz de bu konuda dünyanın en çevreci ülkesi olmaya adayız." Çevre faslının açılmasıyla AB desteklerinden faydalanılacağını anımsatan Eroğlu, "AB'den 10-15 milyar avroluk bir beklentimiz var ama bu kapsamdaki harcamalar 59 milyar avro. Su için 34, atık su için 10, endüstriyel kirlilik için 15 milyar avro olmak üzere toplam 59 milyar avro. Bunun büyük kısmını hükümetimiz yapacak" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG ‘in bazı haber başlıkları:

STK'lar meydan meydan paketi anlatacak
Yeni anayasa taslağına destek veren STK platformları, Türkiye'yi bölge bölge gezerek "Yeni ve Sivil Anayasa'' çalışmalarını halka anlatacak. Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı D. Mehmet Doğan ise, "Darbe anayasasına dokundurtmam diyenler, millet ve tarih önünde hesap verecektir" dedi. AK Parti Hükümetinin hazırladığı yeni anayasa taslağını değerlendiren Sivil Dayanışma Platformu Başkanı Ayhan Oğan, toplumun tüm kesimlerini sivil anayasaya sahip çıkmaya çağırdı. Oğan, "Milletin egemenliği meselesi siyaset üstü bir meseledir" dedi. Başını yüksek yargı ve CHP'nin çektiği bir kesimin sivil anayasa çalışmaları ile ilgili yaptığı olumsuz propagandaya tepki gösteren STK'lar bölge bölge gezerek "Yeni ve Sivil Anayasa" çalışmalarını, ülke geneline anlatma kararı aldı. Sivil Dayanışma Platformu 27 Mart 2010 Cumartesi günü Türkiye'nin etkili sivil toplum temsilcilerinin katılımı ile Denizli'de forum düzenleyecek. "Denizli Forumu" adı altında gerçekleştirilecek etkinliklere Ege Bölgesi sivil toplum kuruluşlarının da katılacağı bildirildi. Forumda kısmi anayasa değişikliğine destek verileceği, ancak bu değişikliğin ülke ihtiyacını tam olarak karşılamayacağının vurgulanacağı ifade edildi. Denizli Buluşmasına TGTV Başkanı Necati Ceylan, Hak-iş Başkanı Salim Uslu, Ensar Vakfı Başkanı Ahmet Şişman, ASDER Başkan Yardımcısı Mustafa Hacımustafaoğulları, Hukukçular Derneği Başkan Yardımcısı Reşat Petek, 70 Milyon Adım Koalisyonu ve Genç Siviller katılacak.

Devletin şefkatini halka gösterin
Başbakan Erdoğan, Rixos Otel'de 94. dönem kaymakamlık kursunu tamamlayan kaymakamların ataması ile ilgili düzenlenen törene katıldı. Törende konuşan Erdoğan, kaymakam adaylarının üzerlerinde mühim bir emanet taşıdıklarına işaret ederek, "Aziz milletimiz size inanıyor, güveniyor ve sizlerden büyük hizmetler bekliyor. Ülkemiz sizlerden büyük işler bekliyor. Eğitiminiz için kullanılan, sizin birikimli donanımlı modern dünyanın gerektirdiği kaynakların hakkını sizden fazlasıyla vereceğinizi, milletimiz ve biz bekliyor ve biliyoruz" dedi. Kaymakam adaylarından mesai saati mefhumu olmadan çalışmalarını isteyen Erdoğan, "Benim kaymakam kardeşim, telefonu 24 saat açık olan insan demektir" dedi. Erdoğan, bu milletin efendisi değil, hizmetkârı olmaya talip olduklarına işaret ederek, "Biz halka hizmetin Hakk'a hizmet olduğunu bilenlerdeniz. Vatandaşla ilişkilerde önce devlet demedik, önce insan dedik, sonra devlet. Vatandaşın hakları her zaman aklımızda olmalı, aklımızdan çıkmamalı. Önce yetkilerinizi değil, görevlerinizi hatırlayın. Sorumluluklarınızı aklınızda tutun" uyarısında bulundu. Erdoğan, ülkenin bürokratik süreçlerin, işlemlerin içinde kaybolup giden yöneticiler değil, sonuç odaklı çalışan, netice üreten, gerektiğinde ayağına çizmeleri giyen, gerektiğinde eline kazmayı, küreği alıp bizzat çalışan idareciler istediğini kaydetti. Erdoğan, şunları söyledi: "Ben masamın başından bu işi götürürüm. Ben bir Başbakan olarak böyle idareci istemem. Valimiz de, kaymakamımız da, belediye başkanımızı da, hepimiz gerektiğinde kazma kürek arazide olacağız. Böyle olduğumuz zaman o ilçenin, o ilin halkının da sizinle beraber olduğunu, sizinle beraber yatıp kalktığını göreceksiniz. Biz artık protokollerde arzı endam eden idareciler değil, halkın arasına karışmış, halktan biri haline gelmiş ve halka yol gösteren idareciler istiyoruz." Milli birlik ve kardeşlik projesi başlattıklarını hatırlatan Erdoğan, kaymakamlardan projeyi gittikleri yerde uygulamalarını istedi.

ishakyilmaz 03-25-2010 14:22

KÖŞE YAZARLARI

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG GAZETESİ

CÜNEYT ÜLSEVER
BDP'ye açık uyarı!
"...Bakalım, BDP AKP ile nasıl bir pazarlık yapacak! Ben bu süreçte BDP'yi yakınen takip edeceğim. Kriterimi oluşturan soru basit: BDP Kürtlerin TBMM'de doğrudan temsil hakkına ne kadar sahip çıkıyor?... Ülkenin geçtiği tarihi süreçte BDP'den tüm ülkeyi temsil etmesini beklemek hem haksızlıktır, hem de BDP'nin "yüklendiğini" iddia ettiği tarihi misyona uygun düşmez. Bu açıdan baktığım içindir ki BDP'den şu iki can alıcı noktada talepkâr olmasını beklemiyorum: 1) Dokunulmazlık: ... BDP'nin dokunulmazlığa dokunmayan bir yargı reformuna karşı çıkması beklenir. Ama ben dokunulmazlığın bugünün Türkiye'sinde BDP'ye "siyasi zırh" oluşturduğu ön kabulü ile bu konuda onlardan medet ummuyorum. 2) ... Parti kapatılması taslakta "kendin pişir, kendin ye" esasına bağlanmış... Ama ben BDP'nin bu değişiklik tasarısına da itiraz etmesini beklemiyorum... Ancak AKP; Başbakan ülkeyi henüz hazır görmediği için (esasında Kürtleri hazır görmüyor) seçim barajının %10'dan aşağıya indirilmesine rıza göstermemesini sindirebilirse, karşılığında ne taviz alırsa alsın, benim gözümde biter. AKP'lilerin kendilerine referans aldıklarını her fırsatta söyledikleri Venedik Komisyonu da son raporunda Türkiye'nin Avrupa'da en yüksek seçim barajına sahip olmasına dikkati çekiyor. (Bizden sonra gelen Rusya'da bile baraj %7!) Barajın komisyonun hedef gösterdiği gibi %5-6'ya indirilmesi bu ülkede en fazla Kürtlerin TBMM'de doğrudan temsil hakkını olumlu etkileyecektir. Benim gözümde BDP'nin samimiyet testi seçim barajı ile ilgili alacağı tavırdır!..."

OKTAY EKŞİ
Önce samimi olalım
"...AĞIZLARINDAN nerdeyse bal damlıyor... Nitekim dün, "Biz uzlaşmaya da açığız. Eleştirisi, önerisi olan buyursun gelsin, bunu açık açık söylesin. Daha ne yapacağız?" dediği bildiriliyordu. Yardımcısı Cemil Çiçek de öyle... Dün medya yöneticilerine hitap ederken, "Biz uzlaşmayı arıyoruz ve yarın da aramaya devam edeceğiz" dedi.
İyi de aziz dostlar... Uzlaşmacı iseniz, demokrasinin gelişmesinden yana iseniz aylardır değil, yıllardır söylenenlere de kulak versenize! Meclis'te 338 milletvekiliniz var. İstediğiniz yasayı çıkartabilirsiniz. Tüm dokunulmazlıkları, bu arada milletvekili dokunulmazlığını da Avrupa Birliği standartlarına uydursanıza!... Başbakan ne derse desin, ne kadar "uzlaşmacı" görünürse görünsün. Maalesef siyasi sicili, bu sözlerde zerre kadar samimi olduğunu düşünmeye izin vermiyor. Ama diyelim ki biz hata ediyoruz. Öyle ya kendisini eleştiren kalemlerden biriyiz. O zaman samimiyetini ispat etmesi ve sadece bizi değil, bizim gibi pek çok insanı mahcup etmesi mümkün. O yolu denesin, yani getirdiği Anayasa değişikliği önerisi eğer referanduma (halkoylamasına) gidecek olursa, oylama her madde için verilen oyları gösterecek şekilde yapılsın. Böyle halkın neyi kabul edip neyi reddettiği ortaya çıksın. Bir başka deyişle öneri paketinin buna ilişkin maddesini, önerdiğimiz şekilde formüle ettirsin.
O zaman anlarız halkımız da kendisi gibi "Bu Anayasa Mahkemesi ideolojik karar veriyor. Bu Yargıtay haklıyı haksızdan ayıramıyor. Bu Danıştay siyasi iktidara karşı ön yargılı davranıyor" diye mi düşünüyormuş yoksa bu ülkede hukuk devletinin yerleşmesi için söz konusu mahkemeler başta olmak üzere tüm yargının bağımsız olmasını mı istiyormuş..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG GAZETESİ

HASAN CELAL GÜZEL
Anayasa reformuna neden karşı çıkıyorlar? (1)
"... ‘Anayasa Reformu Paketi'ne kimlerin, neden karşı çıktıklarını iyiniyetle açıklamak mümkün değil... Kutsal devlet anlayışıyla, halkın hasım kabulüyle ve devletin bireyden korunması esasına göre hazırlanan bu çağdışı anayasa ülkenin daima ayakbağı olmuş... Bütün siyasî partiler, muhafazakârından, sosyal demokratına, milliyetçisine kadar bu anayasanın değiştirilmesi gerektiğini savunmuşlar... Teklif edilen anayasa tadilleriyle, bir yandan antidemokratik bazı hükümler kaldırılırken, diğer taraftan ‘Yargı Reformu' mahiyetinde düzenlemeler getiriliyor. Ayrıca, insan hak ve hürriyetleri bakımından çok önemli yeniliklere yer veriliyor. İşin tuhaf tarafı şudur ki, şimdi bu anayasa tâdillerine şiddetle karşı çıkan muhalefet partileri ve bazı yargı çevreleri, geçmişte bu tâdilleri bizzat savunmuşlardır. 1980 sonrasındaki CHP programlarını, bildirilerini ve tekliflerini incelediğinizde, bugün getirilen paketin önemli bir kısmını görebilirsiniz... Özellikle parti kapatılması konusunda MHP'nin de başlangıçtan beri tâdilden yana olan tutumunu biliyoruz. Anayasa Paketi'nin aslında yargı için de sürpriz olmaması gerekir. Nitekim, 2009'da Adalet Bakanlığı'nın düzenlediği, Yargıtay, Danıştay, Barolar Birliği ve YÖK'ün iştirakiyle yapılan Yargı Reformu Toplantısı'nda, bazı önemli esaslar üzerinde uzlaşmaya varılmıştı. Gene, 2005'te, Mustafa Bumin'in başkanlığı döneminde, Anayasa Mahkemesi yapısının değişiklik taslağı, bizzat AYM tarafından hazırlanarak TBMM'ye sunulmuştu. Hazırlanan bu metinle, bugün hazırlanan teklif arasında büyük bir benzerlik ve paralellik vardır. Bu durumda, Anayasa Reform Paketi'ne karşı çıkanların itirazları, tamamen kendi siyasî ve şahsî menfaatleriyle ilgilidir ve hiçbir makûl gerekçeye dayanmamaktadır... 1. HSYK Başkan Vekili, ‘Milletle alay ediyorlar' diyor... HSYK için teklif edilen sistem, yargının gerçek bağımsızlığına ve temsiline dayandırılıyor. Hâkim ve savcılar, toplamın ancak yüzde 3'ünü teşkil eden Yargıtay ve Danıştay üyelerinin tahakkümünden kurtarılıyor. Temsil geniş tabana yayılıyor ve demokratikleşiyor... Açıkçası bu yeni sistem, Ahmet Necdet Sezer'in belli bir siyasî ve ideolojik önyargıyla seçtiği HSYK üyelerinin antidemokratik despotizmine son veriyor. HSYK üzerinde koparılan gürültünün asıl sebebi budur. Ayrıca, bu sistem sayesinde HSYK kararları yargı denetimine de açılıyor. Bu model, hâkim ve savcıların bağımsız iradesine değer veren ve sessiz hâkim ve savcı çoğunluğunun onayladığı demokratik bir modeldir. 2. Yargıtay Başkanı'nın ‘Anayasaya aykırılık' iddiası: Bu iddia tek kelimeyle gülünçtür. Bir anayasa değişikliğinin, değiştirilen anayasaya aykırılığı kadar tuhaf bir iddia düşünülebilir mi?... Bu arada, anayasa tâdillerinin kuvvetler ayrılığı ilkesine hiçbir aykırılığının olmadığının da altını çizelim. 3. TBMM'ye verilen yetkilendirme: Siyasî partilerin kapatılması konusunda Yargıtay Başsavcısı'nın TBMM tarafından yetkilendirilmesi (otorizasyonu), yasamanın yargıya müdahalesi olarak yanlış değerlendiriliyor. Bu, yasamanın yargıya müdahalesi değildir; olsa olsa bilgisayarının başında internette sörf yaparak ‘Nasıl şu partiyi kapatsam?' diye iddianame hazırlayan yargı mensuplarına karşı, demokrasinin korunmasıdır..."

AKİF BEKİ
Kapatma olasılığı ve imkânsız hamle
"...Olayların nasıl gelişeceğini tam olarak kestirmek zor görünüyor... Yargı bir karşı hamle yapsa, mesela AK Parti'ye bu aşamada bir kapatma davası açsa, sonuç başka olur. Anayasa paketi Meclis'ten geçse ve CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne taşınıp iptal ettirilse, daha başka bir yere çıkarız. İkisi de imkân dahilinde... Sürecin başat aktörü, tartışmasız bir şekilde AK Parti. Başlangıç hamlesiyle üstünlüğü ele geçirmiş durumda. Sebebi, dezavantajlarının aynı zamanda en büyük avantajları olması. Bunu fark edip, risk aldılar. Aleyhe olanı, lehe çalıştırmayı başardılar. Kıpırdayacak yeri kalmayan diğer aktörleri de büyük hata yapmaya zorladılar... Tartışmaya açtıkları taslak, çekingen bir metin. HSYK üyelerinin seçiminde Meclis'e etkin bir rol verilmiyor. Parti kapatma kriterlerinde hiçbir değişiklik ve kısıtlamaya gidilmiyor... Öngörülen yargı reformu, bu açıdan eksik ve beklentilerin gerisinde. Dünkü medya buluşmasında Cemil Çiçek, bu eleştirime hak verip gerekçesini anlattı. Uzlaşmaya zemin hazırlamak adına mütereddit davranmışlar. Paketin kapağını bile açmaya tenezzül etmeyen bir muhalefetle uzlaşma arayışı hatırına, demokrasiden fedakarlık yapılmamalıydı. Ama bu yaklaşımın AK Parti'yi öne geçirdiği kesin. Muhalefeti açığa düşürdüler. Çünkü, bu metne rağmen uzlaşma çağrıları samimiyet sınavından çaktı. Anlaşıldı ki dertleri, ne olursa olsun reform yaptırmamak, Meclis'in elini kolunu bağlamakmış... Muhalefet, süreci kilitlemeye çalışırken, kendisi tıkandı. Şimdi bir açmazla karşı karşıyalar. Atacakları her adım, bir imkânsız hamle olmaya mahkûm. Pata kalma şansı bile görünmüyor ufukta. ‘Şah-mat'la biter bu oyun. Yazı da gelse, tura da gelse AK Parti kazançlı çıkar yani..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/POSTA.JPG GAZETESİ

MEHMET ALİ BİRAND
Anayasa taslağı, Ak Parti'nin erken seçimine döndü
"...Bir kesim (muhalefet) için bu değişiklikler Türkiye'yi felakete götürüyor. Yargı teslim alınıyor. Ak Parti kendi yargısını oluşturuyor. İlerisi için kendini koruyor. Hem olası bir kapanmaya karşı, hem de olası bir Yüce Divan'dan kurtulmak amacıyla şimdiden önlem alınıyor. Diğer bir kesim (iktidar) ise, tam aksine bu adımları demokratikleşmenin yaygınlaşması olarak görüyor. Silahlı Kuvvetler'le başlayan ince ayar çabalarının şimdi de yargıya uygulandığını ve Avrupa Birliği'nin beklediği reformlardan oluştuğunu vurguluyor. Bir kesim, bu taslağın Anayasa Mahkemesi'nden geri döneceğine inanırken, diğer bir kesim ise halkın oyuna gideceğini söylüyor... Tarafsız bir gözle bakıldığında, muhalefetin hiçbir anlaşma niyeti bulunmadığı ve tek amacının, iktidarın ortaya attığı bir girişimi engellemek olduğu görülüyor... İktidar artık, yargının her işe karışmasını, sürekli demeçler verip yürütmeyi eleştirmesini istemiyor... Neresinden bakılırsa bakılsın, bu gidiş (eğer referanduma gidilecekse) Ak Parti'nin güven oylaması, hatta bir nevi erken seçim niteliğine kavuşacak gibi görünüyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG GAZETESİ

BİLAL ÇETİN
Bütün senaryolar "erken seçim" diyor
"...AKP anayasa değişikliği konusunda dönüşü olmayan yolda... Bu aşamadan sonra olabileceklerle ilgili olarak Ankara kulislerinde 6 senaryo konuşuluyor. 1. Başbakan Erdoğan'ın önceki gün partisinin grup toplantısından yaptığı çağrı muhalefeti çok etkiler, Meclis'te sürpriz bir uzlaşma sağlanır ve Erdoğan'ın dediği gibi "tarih yazılır"... Bu, gerçekleşme ihtimali sıfıra yakın, en olmayacak iyimserlik senaryosu. 2. Süreç Meclis'te sonuçlanır. Muhalefetle uzlaşma sağlayamayan AKP kendi içindeki fireleri de önleyemez ve paketin tümü üzerindeki gizli oylamada "evet" oyları 330'un altında kalır. O zaman teklif düşer. Ancak bu da en az ilk senaryo kadar düşük bir ihtimal... 3. Teklif 330'un üstünde bir oyla kabul edilir ve Haziran ayı içinde referanduma gidilir. CHP ve MHP'nin "hayır" safında yer alacağı kesin olan referandum sonucunda "evet" oyları yüzde 50'nin üstünde çıkar ve anayasa değişikliği yürürlüğe girer. Bunun elbette ciddi bazı siyasal sonuçları da olacak. Örneğin muhalefete karşı kazandığı referandum zaferini yeni bir seçim zaferi ile taçlandırmak isteyebilir Başbakan Erdoğan... 4. Referandumda "hayır" oyları yüksek çıkar, anayasa değişikliği reddedilir... O zaman, "milletimizin takdiridir" deyip yola devam eder AKP. "Evet" oylarının yüzde 40'lar civarında çıkmasını da halkın kendilerine olan güveninin devam ettiği biçiminde yorumlayabilir Erdoğan. Ancak öyle bir sonuçta muhalefetin de bunun aksini savunacağına kuşku yok. CHP de MHP de "halkın anayasa değişikliği ile birlikte iktidara da kırmızı kart gösterdiğini" iddia edecek. Her iki parti de erken seçim konusunda hükümet üzerinde müthiş bir baskı oluşturmaya çalışacak. 5. Teklif 330'un üstünde bir oyla Meclis'te kabul edilir ve referandum yolu açılır. Ancak bu arada muhalefet iptal ve yürürlüğün durdurulması talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurur. Anayasa Mahkemesi başvuruyu reddederse sorun yok. Ama ya kabul eder ve önce yürürlüğü durdurur ardından da iptal kararı verirse ne olacak? İşte bütün planların alt üst olacağı, siyasette şiddetli bir depreme yolaçacağı kesin. Bu durumda Erdoğan yine seçim silahına sarılacak ve tıpkı 2007'deki gibi "bize karşı yargı darbesi yapılıyor" propagandası ile seçime gidecek. 6. İşte tam bu noktada bir diğer senaryo, hem de son derece kaygı verici bir senaryo daha üretiliyor. Seçim kararı alınıp yola çıkıldığı bir sürede Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın Anayasa Mahkemesi'nin iptal başvurusunu da dikkate alıp AKP hakkında yeni bir kapatma davası açması. Özellikle de bu davanın seçim kampanyası döneminde AKP açısından olumsuz bir biçimde sonuçlanması. Bu, demokrasiye, hukuka inanan, aklı başında hiç kimsenin arzu etmeyeceği bir sonuç. Ama, sıfıra yakın bir ihtimal olsa bile yine de kulis senaryoları arasında..."

CAN ATAKLI
CHP tarihi bir hata yapıyor
"...İktidar her zaman başardığı gibi yine gündemi elinde tutuyor ve olayları istediği gibi yönlendiriyor. Şimdi kalkıştığı Anayasa değişikliği ile neredeyse önümüzdeki bir ayın tüm gündemini de belirledi... Peki buna karşı ana muhalefet partisi CHP ne yapıyor? Hiçbir şey. "Bu taslakla gelirseniz sadece çay içer gidersiniz" demekten başka bir şey yapmıyor. Bu muhalefet olmamanın sonucudur. Daha da önemlisi tembelliktir... Açıkça söylemeliyim ki, CHP'nin sadece "Bu anayasa değişikliğine karşıyız, bu nedenle müzakere bile etmeyiz" deme lüksü olamaz. Tam tersine CHP'nin kendilerini iknaya gelecek AKP temsilcilerine "gerçek bir anayasa değişikliği paketi sunmaları" gerekir. Her ne kadar sanki hiç değişmemiş gibi bu Anayasa'ya "asker anayasası" desek de, yüze yakın maddesi değişmiş bir Anayasa var elimizde. Ancak böyle olması bu Anayasa'nın iyi ve yeterli olduğu anlamına gelmiyor. Elbette özellikle birey hakkını öne çıkarmayan bölümlerinin değişmesi, demokrasi, hukuk ve özgürlükler alanındaki eksiklerin giderilmesi gerekir... CHP anayasa değişikliğine karşı çıkacağına tam tersini yapmalı ve örneğin demeli ki "Yolsuzluk suçlamaları ile ilgili konularda dokunulmazlık kalkmalı, seçim barajı düşürülmeli, Siyasi Partiler Kanunu'nda değişiklikler yapılmalı." AKP'nin asıl amacı demokratikleşmek olmadığı için bu maddelere karşı çıkacaktır. Ne yazık CHP bu kadar basit bir gerçeği ve siyaseti göremiyor, toplumda yine "taş koyan" olarak algılanıyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG GAZETESİ

MAHMUT ÖVÜR
Referandum kimin için risk?
"...CHP geleneğinden gelen sosyal demokrat siyasetçi ve araştırmacı Tarhan Erdem, referanduma ilişkin genel bakışını şöyle özetledi: "Gelir dağılımı açısından zor koşullarda yaşayan toplum her açıdan değişim istiyor. Bundan daha doğal ne olabilir? Bu paket, çok beğenmesek de değişim öneriyor. Bu nedenle referandum isteyenler kazanacak, karşısında olanlar kaybedecek..." Bu yaklaşım ışığında siyaset yelpazesine baktığımızda durum 22 Temmuz 2007'den pek farklı değil. Siyaset "AK Parti ve karşıtları" biçiminde şekilleniyor. 22 Temmuz'da tek tek partiler yarışırken burada bloklar yarışacak. Tam da bu nedenle AK Parti'nin geleceğini riske attığı söyleniyor... Gerçekten bu risk... Siyaset uzmanları bu riskin varlığına dikkat çekiyor ama bu noktada asıl önemli olan, anayasa reformuna toplumun nasıl baktığı... İşte AK Parti'yi riskten kurtaran ama bu kez muhalefet partilerini riske atan gerçek bu... Yani sekiz yıllık yıpranmışlığıyla referanduma giden AK Parti, muhalefete kendisini yenme fırsatı veriyor ama onları da en korktukları ateşin içine atıyor. Halkla karşı karşıya getiriyor. "Ya değişimden yana olun ya da karşı çıkın" diyor. Ne yazık ki belli alanlara sıkışan ve birer bölge partisi haline gelen muhalefet bu kez de değişimi değil statükoyu seçti. Oysa toplumun büyük çoğunluğu paket yetersiz de olsa pakete "sıcak" bakıyor. Bu nedenle sadece AK Parti'ye oy verecekler değil, oy vermeyi aklından geçirmeyenler bile pakete destek verecek. Özellikle de muhafazakâr, milliyetçi kesimlerle, Kürtlerin büyük bir kesimi mevcut partileri "Hayır" dese bile referanduma "evet" diyecekler. MHP, Saadet Partisi, DP ve diğer partilerin tabanı böyle... Deneyimli siyasetçiler, bu partilerin yüzde 50'ye yakın kısmının referandum lehine oy vereceklerini söylüyor. Doğrusu ilk kamuoyu yoklamaları da bunu doğruluyor. Bu bilgiler ışığında geleceğe bakan deneyimli bir siyasetçi şöyle diyor: "Referandumun geçmesi AK Parti'nin iktidar ömrünü 10 yıl bile uzatabilir." Bunu öngörmeyip değişime destek vermeyen siyasetçilerin yarın seçimde işleri daha zor olacak..."

EMRE AKÖZ
Hukuk maskesi takmış siyasetçiler
"...Roman vatandaşlardan beni affetmelerini dileyerek Koca Ragıp Paşa'nın o ünlü lafını hatırlatmak isterim: "Şecaat arz ederken merdi kıpti sirkatin söyler."
Bu lafı günümüz Türkçesiyle şöyle ifade edebiliriz: "(Mısır kökenli) Çingene, yiğitliğinden söz ederken, yaptığı hırsızlığı anlatır." Buradaki temel fikre son zamanlarda sıkça rastlıyoruz: Kendilerini övmeye ya da savunmaya çalışırken, çoğu kez farkında olmadan bir yanlışı ifşa ediyorlar. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, bu Anayasa önerisiyle AKP'nin yargıyı "ele geçirmeye" çalıştığını söyledi. İşte ifşaat tam bu noktada: Yargı kimin elinde ki başka birileri orayı ele geçirmeye çalışıyor? Herkesin bildiği sırrı biz de söyleyelim: Yüksek yargı '6 Okçu' zihniyetin elinde. Orayı bir kale gibi görerek, savunuyorlar. O kadar ileri gittiler ki kararları Yasama'yı prensipte çalışamaz hale getirdi. Yasamanın bağımsızlığını yok ettiler. Bu tavırları şahikasına 2008'in Haziran ayında çıktı. Anayasa'daki "bariz, apaçık, tartışmasız" hükme rağmen (148'inci madde)... Yani hiçbir yetkileri olmadan... Meclis'in yaptığı Anayasa değişikliğini iptal ettiler... İşte vesayet budur: Yüksek yargı, hiçbir yetkisi olmamasına rağmen, yüzde 100 Meclis'e ait olan bir yetkinin kullanılmasını engelliyor. Peki, niye bunu yapıyor? Çünkü mesleki saiklerle değil, siyasi amaçlarla davranıyor. "Olumsuzluk" üzerine kurulmuş bir siyaset bu: "Her türlü aracı kullanarak, icabında yetkimizi de aşarak... Yaptırmayalım, izin vermeyelim, önleyelim, taş koyalım, reddedelim, çelme takalım, vb." ..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG GAZETESİ

TAHA AKYOL
Yargı reformunda kaygılar Gül devreye girmeli
"...BİZDEKİ yargı sisteminin ve yargı ideolojisinin tarihen "bekçilik, dar kadro ve vesayet" ilkelerine göre oluşturulduğu, darbelerin bunu pekiştirdiği bir gerçektir. Son olarak, HSYK'daki yüksek yargı kökenli üyelerin "gündem dışı atamalar" yapmaya kalkması ne kadar taraflı hale geldiğinin göstergelerinden biridir; reform zorunludur.Ancak reform süreci dengeli bir şekilde yürütülemezse sorunlar büyüyebilir.Elbette yargı reformunun gerekçesi olan "bağımsızlık ve tarafsızlık, geniş temsil, demokratik meşruiyet" gibi felsefi ilkeler kesinlikle doğrudur. Bunlar daha AKP ortada yokken de savunduğum değerlerdir. Fakat bu felsefi ilkelerin altına yazılan maddelerde mutlaka düzeltilmesi gereken yönler vardır... Taslak'ta HSYK üyelerinin sayısı 21'e çıkıyor, bunların 7'sinin 11 bin hâkim ve savcı tarafından seçilmesi öngörülüyor. Bu usulün etnik, siyasi, ideolojik, itikadi gruplaşmaları tabana yayarak yargıyı tümüyle 12 Eylül öncesinin emniyet teşkilatına çevirmesinden kaygılıyım... Taslakta ise, Cumhurbaşkanı'nın zaten fazla olan atama yetkileri daha da artırıldığı gibi, HSYK'nın 7 üyesi için ortaya sandık konulup 11 bin hâkim ve savcının oy vermesi öngörülüyor!... Benim önerim, HSYK'ya ‘taban'dan seçilecek üyelerin, "kıdem, liyakat, performans, akademik kariyer" gibi kıstaslara göre bilgisayarla belirlenmesidir. Bundan başka, Anayasa Mahkemesi'ne ve HSYK'ya üye seçiminde yüksek yargının ‘otarşik' egemenliğini gidermek ve çeşitlilik sağlamak doğrudur, ama taslakta yüksek yargının adeta marjinalize edilmiş olması yanlıştır!... Önerim, Cumhurbaşkanı'nın üye atamasının daraltılması, yüksek yargının payının taslaktakine göre artırılmasıdır. Gerilimin düşmesine de bunun katkısı olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanım, Siz, yargı ile yürütmeyi bir araya getirmiştiniz. Bunu yapabilmenin prestijine sahipsiniz. İktidar üzerindeki prestijinizi ise belirtmeye bile gerek yok. Devreye girmenizin hem taslağı elden geçirme hem kutuplaşmayı yumuşatma bakımından etkili olacağını düşünüyorum. Taslağın doğru felsefi ilkelere dayanması yetmez. Doğru ilkelerle yola çıkıp, maddi hatalar ve yoldaki çekişmeler yüzünden olumsuz sonuçlara maruz kalmak bir hayat kuralıdır!... Sizin telkininizle taslağın ‘minimalist' ya da daha ‘dengeli' hale gelmesi mümkündür ve bunun hem gerilimi azaltacağını, hem reformun olumlu sonuçlar vermesine ciddi katkıda bulunacağını düşünüyorum. Aksi halde referandum sürecinde toplumsal gerilimin tehlikeli şekilde tırmanması, kurumlar arası çatışmanın keskinleşmesi ihtimali vardır..."


HASAN CEMAL

Öyleyse size diyecek bir şeyim yok!
"...Evet, gecikmiş bir anayasa değişikliği... Evet, eksiği fazla bir paket... Evet, bazı konularda fazlasıyla çekingen davranıldığını ve geri adımlar atıldığını gösteren ya da biraz aceleye getirilmiş bir hazırlık... Evet, büyük bir toplumsal ve siyasal ‘uzlaşma'nın ürünü olabilecek bir anayasa projesiyle yola çıkılsaydı keşke... Bu keşkeler uzatılabilir. Ancak, Ak Parti hükümetinin 26 maddelik anayasa değişikliği paketini, sivil darbe girişimi diye nitelemek ne insafla, ne de gerçekle bağdaşabilir. Paket, demokrasi ve hukuk açısından bir ilerlemedir, Avrupa Birliği standartlarına bir yakınlaşmadır. Bu görüşte değilseniz, o zaman bazı soruları bir kez daha düşünmenizde yarar var diyorum. 12 Eylül darbecilerini koruyan, otuz yıldır onlardan hesap sorulmasını engelleyen geçici 15. maddenin kaldırılmasına mı karşısınız? Asker kişilere sivil yargı yolunun açılmasına mı karşısınız? Sivillere askeri mahkemelerde yargı yolunun kapatılmasına mı karşısınız? Yüksek Askeri Şura kararlarına yargı yolunun açılmasına mı karşısınız? Partilerle ilgili kapatma davalarının açılma izninin, Avrupa demokrasilerinde olduğu gibi parlamento içinden çıkacak izne bağlanmasına mı karşısınız? Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde, Avrupa demokrasilerinde ve 27 Mayıs'ın 1961 Anayasası'nda olduğu gibi, parlamentonun da sınırlı bir katkı yapmasına mı karşısınız? Askeri Yargıtay'ın kuruluş ve işleyişle ilgili yasaların yeniden düzenlenmesine, biraz daha sivil ve demokratik özellikler kazanmasına mı karşısınız? Kısa adı HSYK olan Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu‘nun üye sayısının 19'a çıkarılmasına ve öğretim üyeleriyle avukatların da kurula üye seçmesine mi karşısınız?... Memura toplu sözleşme hakkının verilmesine mi karşısınız? Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının getirilmesine mi karşısınız? Kadın-erkek eşitliğinin, çocuk, yaşlı ve engelli haklarının daha bir güvence altına alacak anayasal düzenlemelere mi karşısınız? Ombudsmanlık kurumunun Avrupa demokrasilerindeki gibi Anayasa'ya girmesine mi karşısınız?... Eğer karşıysanız neden?Bütün bunlar olursa, Türkiye'ye Erdoğan'ın sivil diktası gelecek diye mi düşünüyorsunuz? Öyleyse, bilesiniz, inandırıcı olabilmeniz uzak ihtimaldir, çok güçtür. Eğer diyorsanız ki, anayasalar ancak askeri darbeler eliyle yapılabilir... Eğer diyorsanız ki, Şemdinli'de olduğu gibi, Genelkurmay Başkanı iteklemesiyle savcısını görevden alıp hayatını karartan HSYK istiyoruz... Eğer diyorsanız ki, hakkında ağır hapis cezası istenen bir ordu komutanını, anayasa ve yasaları hiçe sayarak savunan Genelkurmay Başkanı'na ses etmeyen bir sivil yargı düzeninden yanayız... Eğer diyorsanız ki, 12 Eylül darbecilerinden bir otuz yıl daha yargı önünde hesap soramayacak bir anayasal düzenden bir şikayetimiz yoktur bizim...O zaman benim de size diyecek bir şeyim yoktur..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG GAZETESİ


AHMET İNAM

Demokrasiyi ararken unuttuğumuz gönül
"...İktidar ve muhalefet olarak giriştiğimiz siyaset mücadelesinde gönlümüz nerede? Gönül insanları var mı siyaset hayatımızda? Yoksa sürekli olarak birbirinin kuyusunu kazmaya çalışan, ne pahasına olursa olsun, güç kazanma peşinde olanların yeri midir siyaset? Halkın gönlü mü yoksa oyu mu kazanılmaya çalışılıyor siyasette? Gönül açık olmak ister. Açık olmak, gizli kapaklı olmamak, özü sözü bir olmak demek, bir anlamıyla... Gönül içten olmak ister. İçten pazarlıklı, başkalarıyla ilişkilerinde sürekli hesap kitap yapan biri gönül sahibi olamaz. Gönül sahibi insan, özgür düşünebilen, kendi başına karar alabilen, özerk bağımsız bir insandır... İnsanın tarih boyunca sahip olduğu yüksek değerlere, içinde bulunduğu kültürün uzun yıllar boyunca edindiği yaşam birikimiyle devşirdiği ilkelere, görüşlere, saygısı olmayan birinin gönlü olamaz. Elbette gönül aşk ister... Şimdi gönlün bu beş temel özelliğinden, açıklık, içtenlik, özerklik, edeplilik, aşk sahibi oluştan yola çıkarak soralım siyasetimizde gönül var mı? Gönlü olan siyasetçilerimiz var mı? Muhalefetimizin gönlü nerede? İktidar gönül taşıyor mu? Açılım yapmak istiyor. Yeterince açık değil. Kendisi gibi düşünmeyenlere güven telkin edemiyor. İçtenliğinden kuşku duyuluyor... Eleştiriye tahammül edemiyor... Gönül, bütün düşünceleri, duygularıyla gönüldür. Gönül, anlayışla, kucaklayışla gönüldür... Unutmayalım, açılım bir gönül kazanma sorunudur... Halkı ikna etmek, şu ya da bu biçimde ona kısa vadeli çıkarlar sunarak sağlansa da, onun gönlünü kazanma anlamına gelmez. Gönlü olan bir halkın gönlü olan iktidarı olduğunda bu ülke, demokrat olabilir... Açılım, halkın gönül sahibi olması için gereklidir... Gönül sahibi bireylerin, gönül sahibi toplulukların, gönül sahibi bir halkın yaşadığı bir ülke olamaz mı ülkemiz? Elbette olabilir. Olamazsa demokrat da olamaz..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG GAZETESİ

MUSTAFA KARAALİOĞLU
Dürüst bir cevap yeter
"...Danıştay/Yargıtay/HSYK/CHP ittifakı daha ilk andan itibaren, paketi görmeden ve görmeye gerek duymadan anayasa değişikliğine itiraz ediyor. Şaşırtıcı mı? Değil. Zira, bu yapının ilk kez bir araya gelişi değil... Her defasında demokratikleşme ve sivilleşme temalı bütün reformlara karşı keskin bir itiraz yükseltmektedirler. Laiklik adına... Bu kez de benzer sinyaller verilmektedir. Dün, AK Parti'nin anayasa heyeti (Cemil Çiçek, Sadullah Ergin, Hüseyin Çelik ve Bekir Bozdağ) bütün gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenlerine anayasa taslağını anlattılar. Konu, beklendiği gibi hemen Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yeni yapısıyla ilgili değişiklik önerisine odaklandı... Önerilen HSYK değişikliğine karşı işin özüne dair bir itiraz gelmedi. Hatta hiç ses çıkmadı. Kabul. Medyanın hukuki detayları anlaması beklenemez... Bakanlardan sonra HSYK Başkanvekili Kadir Özbek'in açıklamasını da dinledik... Özbek, Adalet Bakanı ve Müsteşar'ın HSYK'dan çıkarılmasını da istedi... Önerilen sistemde Yargıtay ve Danıştay üye seçimine devam edecek ama kürsü hakimleri ve savcıları, yani ilk derece mahkemeleri üyeleri de 10 üye seçecekler. 4 üyeyi de Cumhurbaşkanı seçecek. Şimdi soralım. Hangi yapı daha çok bağımsızlık sağlıyor, hangi yapı daha demokratiktir?... Acaba, bütün bu itirazlar tek nedeni, kendilerini devletin yerine koyan ve sadece kendileri varsa laikliğin korunacağına inananların varsayımları mı? Yani, o kurullarda birbirini bilen tanıyan 3-5 kişi olursa laiklik teminat altına alınacak; olmazsa ve hakimler-savcılar ve Cumhurbaşkanları üye seçerse laiklik tehlikeye mi atılmış olacaktır? Mesele bu mudur? Birisi bize dürüstçe anlatsın da boşuna gerilmeyelim..."

AHMET KEKEÇ
Açık ol, mert ol, delikanlı ol!
"...Ne oluyormuş? AK Parti kendi yargısını oluşturuyormuş... Uzaydan hâkim ve savcı mı getirecekler? Atama yetkisini HSYK'nın elinden alıp Bulgar parlamentosuna mı verecekler? Anayasa Mahkemesi'ne üye seçme işini Kolombiya Cumhurbaşkanı'na mı havale edecekler? Nedir? Neden bir Allah'ın kulu çıkıp, "Eskiden bu anayasadan çok şekvacıydık, bir an önce değiştirilmesini istiyorduk... Ne oldu bizim tutarlılığımıza?" diye sormaz... Neden bir Allah'ın Baykal'ı çıkıp, "Mevcut Anayasa Mahkemesi ve HSYK yapısı yargı oligarşisine zemin hazırlamaktadır. Bunu Avrupa Birliği standartlarına uygun hale getirmek lazım" demez... Baykal, anayasa değişikliği taslağının, "sivil darbenin son aşaması olduğunu" söylüyor. Baykal'dan sufle alan "bağımsız" gazeteciler de bu görüşte... Kafasına göre atama yapan HSYK'nın yapısını değiştirmek, Batı standartlarına uygun hale getirmek neden bu arkadaşları rahatsız ediyor?... Darbenin "sivil"ine karşılar, anlıyoruz... Peki, darbenin "askeri"sine karşı neden seslerini bu kadar yükseltmiyorlar? HSYK'nın kural dışı tasarruflarını neden sorgulamıyorlar? Parlamento üstü siyasi erk işlevi gören mevcut Anayasa Mahkemesi yapısını neden problem yapmıyorlar? Bu ülkede darbeler oldu... Bir Başbakan ve iki bakan asıldı. Baykal ve refikleri neredeydi? Bu ülkede partiler kapatıldı... "27 Mayıs devrimdir... Devrimi koruyan Tedbirler Kanunu'nu kaldırmaya yeltenmek bir anayasa ihlalidir" şeklinde kararlar alındı... Baykal ve refikleri neredeydi? Bu ülkede "367" türünden garabetlere, anayasa değişikliğini "esastan" görüşmek gibi tuhaf uygulamalara imza atıldı. Baykal ve refikleri neredeydi? Madem AK Parti'nin kendi yargısını oluşturmasından korkuyorsunuz... Madem "sivil darbe" ihtimali uykularınızı kaçırıyor... CHP'nin her başvurusunu lehte kararlarla neticelendiren Anayasa Mahkemesi'ni de görün... Ergenekon sanıklarıyla darbe toplantıları düzenleyen yüksek yargı üyelerini de görün... HSYK'nın yaptığı kural dışı atamaları da görün... 28 Şubat sürecinde brifinglenip tütsülenen savcıları da görün... Yargıtay'a üye seçiminde esas alınan kriterleri de görün... Danıştay'ın "yürütme" erkine "doğrudan" müdahalelerini de görün... Pıtrak gibi ortalığa saçılan "darbe planları"nı da görün... Yeraltından fışkıran askeri mühimmatı da görün..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG GAZETESİ

YASİN DOĞAN
Sıra hukukun demokratikleşmesinde
"...Milli iradeyi ve bu iradenin tezahürü Meclis'i sakınılması gereken bir tehlike olarak gören, milli egemenliğin sağladığı meşruluğu "siyasallaşma" olarak yaftalayan bir anlayış demokrasinin önünde en büyük engel olur. HSYK üyelerinin seçiminde hakim ve savcıların tercihte bulunmasına karşı çıkmak ve binlerce kişiyi birkaç yüz kişinin kontrolüne tabi tutmak, belli bir grubu imtiyazlı hale getirerek tabana yayılan bir irade sergilenmesinden kaçınmak demektir. Yüksek Yargının kendi içinde yaşanan bir dönüşümle belli kurullara üye seçmesi, diğer binlerce hakim ve savcının bu zinciri bir türlü kıramaması demokratik bir anlayışla izah edilemez... Gelişmiş demokrasilere sahip Avrupa ülkelerindeki uygulama Meclis, Senato ve Parlamentoların bu üyelikleri belirlemesi şeklindedir. Türkiye'de ise böyle bir yöntem Cumhuriyetin temeline dinamit koymak gibi gösteriliyor. Sebep ise Meclis'in çoğunluğunu AK Parti'nin oluşturması... İlk görüntü, AK Parti'ye karşı olunduğu, ikinci görüntü Meclis iradesine karşı olunduğu, üçüncü görüntü milli iradeye ve halkın tercihlerine, yani demokrasiye karşı olunduğudur. "AK Parti yargıyı ele geçiriyor" yaygarası, milli iradeden kaçırılan, uzak tutulan bir alan oluşturulmasını, belli bir kesimin imtiyazlı konumlarını kaybetmeme telaşını yansıtır... Danıştay ve Yargıtay'ın yürütmeyi ablukaya alarak her adımına karşı engelleyici bir tutum takınması, yerindelik değerlendirmesi yaparak yürütmenin yetkisini paylaşması, siyasi sonuçlar doğuracak kararlar alarak yürütmeyi zor durumda bırakmaya çalışması yargının hukuku ne kadar esneterek keyfileştirdiğini ve hatta siyasallaştırdığını gösteriyor. Ortada bir alay edilme duruma var gerçekten. Ama alay edilen yüksek yargı değil, yasama ve yürütme ile milli iradedir... Muhalefet fonksiyonlarını bir dönem orduya ihale etmeye çalışan CHP'nin bir süredir bu fonksiyonu yargıya yıkmaya çalıştığını görüyoruz... Anayasa değişikliği meselesi uzun zamandır CHP ile kol kola giren MHP için ise turnusol kağıdı özelliği taşıyor. "Laiklik elden gidiyor" korkutmasıyla pakete karşı çıkan CHP'nin muhalefeti ve siyaseti yargıya havale eden tavrına ortak olmak MHP için ciddi bir güven bunalımı oluşturacaktır. Türk siyasi tarihinin uzlaşma ve diyalogdan en uzak partisi görünümündeki CHP'nin bu paketi uzlaşma noktasında eleştiri konusu yapması milletin hafızasıyla alay etmektir... Madem muhalefet uzlaşıya yanaşmamaktadır, o halde referanduma giderek doğrudan Milletin takdirine başvurmaktan başka yol yoktur..."

ALİ BAYRAMOĞLU
Sürüye karışmayız biz dokuz yargıcız. Son sözü biz söyleriz, dokuz büyük zekayız. (*)
"... Bir ülkede yargı hukuk devletinden ziyade devletin hukukunu kollama işini üstlenmişse, aynı zamanda ülkenin yerleşik devlet ideolojisini koruma görevini de üstlenir. Türkiye'de bu böyledir. Yargı belki asker kadar öne çıkmaz ama otoriter durum ve tutumlara hukuki görüntüsünü ve kanuni meşruiyetini kazandırır, bu yolla gerideki asli aktör işlevini üstlenir... Yüksek yargı düzeyinde yargıçların siyasete soyunması, siyaset yapması buradan kaynaklanır... Yıllardır her kritik siyasi gelişmede ya da değişim hamlesinde Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay'ın siyasi açıklamaları, hatta siyasi eylemlerine ülke aşina hale geldi. Bu durum yeni bir otoriter dönemin başlangıcı kadar, hukukun can çekişmesine işaret eder. Nitekim bir ülkede yüksek mahkemeler bir diğer yüksek mahkemeyi etkileme, kamuoyu önünde siyasi tavır alma, hükümetleri siyaseten yargılama girişimlerinde hiçbir endişe taşımaz hâle gelmişlerse, o ülkede demokrasinin geldiği nokta gerçekten vahim demektir... Türkiye'de yargı-siyaset ilişkileri, yargının ideolojik işlevi konusunda gelenek derin, uygulamalar ise pek sert, hatta sığdır. Örneğin Hikmet Özdemir'in "Rejim ve Asker" kitabının, "Anayasaya Yargısında Askeri Etki" başlığını taşıyan son bölümü bu konuda pek zengin ve çarpıcı örneklerle doludur. "Katıksız hapis cezası, hekim gözetimi altında çektirilen bir cezadır. Halkının büyük bir çoğunluğunun başlıca gıdasını ekmek teşkil eden bir ülkede bir cezalının üç gün yalnızca bu gıda ile yetinmek zorunda kalmasını eziyet ve işkence saymak gerçekçi bir görüş ve anlayış olamaz..." (Esas no: 1963/57, karar no: 1965/65 ve 27 Aralık 1965 günlü karar) "Askerliğe ilişkin cezalarda ve cezalandırmalarda elbette ki değişik yönler ve tutumlar bulunacaktır. Bunlar askerliğin gerçeklerinden tecrit edilerek incelenirse hiçbir zaman isabetli bir değerlendirmeye varılamaz..." (Esas no: 1963/57, karar no: 1965/65 ve 27 Aralık 1965 günlü karar) "Askerlik şerefli bir görevdir. Bu şerefin korunması en ağır müeyyideleri dahi haklı kılar. Askerlik şerefine leke sürenlerin, yerine göre hapis, ağır hapis, hatta idam cezasıyla cezalandırılmaları yeterli değildir..." (Esas no: 1963/132, karar sayısı 1966/29 ve 28 Haziran 1966 günlü karar) İdam cezasını bile yeterli görmeyen bir hukuk mantığı mümkün olabilir mi? Askerin yargıyla el ele kurucu ve kollayıcı görev yapması bu sonuca yol açar... Yargıçlar hükümeti, yargıçların siyaset yapması, siyasete soyunması demokrasilerin önündeki ciddi engellerden birisidir... Mümkün olabilirse, Anayasa değişikliği paketi işte buna son verecek... (*)Franklin Roosevelt döneminde yargıçlar iktidarını hicveden bir anonim halk şarkısından..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG GAZETESİ

YILDIRAY OĞUR
Siyasallaştıramadıklarımızdan mısınız
27 Mayıs darbesinden, 12 Eylül'den bugüne miras kalmış en baskın zihniyet siyaset ve siyasallaşma korkusudur... Anayasa reformuna karşı çıkanlar da yorulmadan "Yargı siyasallaştırılıyor" diye korkutuyorlar herkesi. Ve bunu yaparken de apaçık yalan söylüyorlar. Düşünün; Başbakanı ve bakanları asarken yargı siyasal değil miydi? Denizleri asan yargı siyasal değil miydi? Erdal Eren'i 17 yaşında asan yargı siyasal değil miydi? 367 kararı alınırken, Hrant Dink'i ölüme gönderen 301 kararları verilirken, Eğitim Sen kapatılmaya çalışılırken yargı siyasal değil miydi? Baskın Oran'a küfretmeyi serbest bırakan, Kürtlere ayrı işleyen yargı siyasal değil de nedir? Türk yargısı siyasaldır. Hem de devletçi, Kemalist, laikçi ve milliyetçi bir siyasetten yana açık taraftır. Bu siyasallık onun hukuksal vazifesidir. Bu yüzden Danıştay'ın, Yargıtay'ın, Anayasa Mahkemesi'nin kararları sürprizlere kapalıdır... Ama bu kez bu siyasallaşma kendinden menkul olmayacak, meşruiyetini biz vatandaşların siyasallaşmasından alacak. Ve bu siyasallaşma bu kez bize adaleti getirecek... Genelkurmay'ın psikolojik harekât sitelerinden irtica.org'un ana sayfasından anonslanacak kadar ses getirmiş olan Mahalle Baskısı araştırmasındaki "Sivas'ta Cuma saatleri trafik alt üst oluyor", "iş bulmak isteyenler iki bin Euro bayılıp umreye gidiyor" gibi sonuçlar beni pek korkutmuyor... Ama eğer sahiden tanımadığınız, bilmediğiniz, size benzemeyen dindarların fazlaca güçlenip bir gün içkiyi yasaklayacaklarından, başınızı örteceklerinden korkuyorsanız ve bir türlü bastırmadığınız bu korkunuzu sömüren CHP, merkez medya ve ordunun elinde oyuncak olmaktan da sıkıldıysanız çareyi anayasa paketindeki şu iki maddede bulabilirsiniz. Anayasa Mahkemesi'ne bireysel "anayasal şikâyet" hakkı. Kamu denetçiliği ya da ombudsmanlık kurumu... Artık Hürriyet'i Cumhuriyet'i aramanıza gerek yok. Ombudsmana başvurun, hakkınızı arayın. Laikliği koruma refleksleriniz çağın gerisinde kalmasın. Bütün dünya böyle yapıyor. Unutmayın bir gün dokunulmazlıklarına dokundurmadığınız o yargı ve ordu o çok korktuğunuz dincilerin eline geçebilir. Gün gelir masanın üzerinden kaldırmadığınız o silah size doğru da çevrilebilir..."

MARKAR ESAYAN
Bir sivil darbe olarak demokrasi
"...Biliyorsunuz, 2007 seçimlerinden sonra hükümet, başında değerli bilim insanı Prof. Dr. Ergun Özbudun'un yer aldığı bir Bilim Kurulu'na yeni bir anayasa taslağı hazırlamaları görevi vermişti. O taslağa, darbe dönemlerinde dayatılan öncellerine gönderme yapılarak "Sivil Anayasa" adı verilmişti... Yanlış hatırlamıyorsam Bilimsel Kurul bu taslağı değişik ülkelerin uygulamaları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi belgelerinden yararlanarak, lakin büyük bir kısmında özgün kalmaya özen göstererek iki ay içerisinde hükümete teslim etti. Peki, ne oldu? 2008 ocak ayında taslak kamuoyuna açıklandı. Bugün hangi kepazelikler yaşanıyorsa, o gün de aynı şeyler yaşandı... Başbakan Erdoğan 27 Eylül 2009'da Amerika seyahati dönüşünde "Ne parlamento ne de kurumlar Anayasa değişikliğine hazır" dedi ve konuyu kapatıverdi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay da, şu anki parlamentoda sivil anayasa için zemin olmadığını, 2011 yılındaki seçim sonrasında sivil anayasanın gündeme gelebileceğini belirterek üstüne cila çekti... Şimdi AKP 23 maddelik bir anayasa değişikliği ile sahnede. Hoş geldi, sefalar getirdi. Gerçi eş maddeleri ile mukayese ettiğimizde Özbudun ekibinin hazırladığı taslaktan daha geride, lakin, yargıdaki darbe yapıcı unsurlarını temizleme yönünde bir devrim niteliğinde... Paketin geçici üç maddesinden ilki, parti kapatmaları ile yetkinin Meclis'e geçtiği, değişikliğin Anayasa Mahkemesi'nde halen görülen davalar için de geçerli olduğu üzerine. Allah Allah, şu an için mahkemede böyle bir dava yok ki! Ama AKP'ye göre demek ki üç vakitte olacak. Benim de kanaatim, darbe yapıcıların AKP'yi kapatmak üzere ikinci bir kamikaze saldırısında bulunacağı yönünde. Hükümet hem bunu gördüğünden, hem de seçim startı verdiğinden, bence riskli ama akıllıca bir hamle yaptı... Ancak benim tahminim, eğilip bükülmedikçe bu işten AKP'nin, dolayısıyla, tarihin ulusalcılarımıza bir sürprizi olarak, demokrasinin kârlı çıkacağı yönünde. Umarım AKP, vesayet koalisyonunun "Artık bu kadarı da olmaz" denecek her türlü çılgınlığa girişebileceklerini anlamıştır. Onlar ne 28 Şubat, ne 367 kararı, ne de 28 Nisan muhtırasının sonuçlarından ders alacak zihniyete sahipler çünkü. AKP farkında mı bilmem ama, onlar bir ölüm kalım savaşı verdiklerinin farkındalar ve AKP'yi asla affetmeyecekler. Çünkü kendi varlıklarına âşıklar. Halktan o kadar tiksiniyorlar ki, asla değişen Türkiye'yi doğru okumak gibi bir akıl duruluğuna erişemeyecekler... Demokrasiyi isteyenler AKP'nin yanında saf tutmak, AKP de demokratikleşme konusunda daha kararlı olmak zorunda kalacak. Eh, buna da sivil darbe deniyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG GAZETESİ

ERHAN BAŞYURT
Anayasa Değişiklik Paketi görücüye çıktı: Haklı eleştirileri
değerlendireceğiz
"...Bu sözler Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'e ait. Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile birlikte dün İstanbul'da medya yöneticilerine yönelik yapılan bilgilendirme toplantısında dile getirdi... Bakan Çiçek, şu ana kadar yapılan görüşmelerde dile getirilen talepler doğrultusunda, Meclis'e sunulacak paketin maddelerinin daha da artacağını belitti... Ancak son yıllarda atılan en önemli sivil demokrasi paketi olduğundan da şüphe yok. Çiçek buna rağmen kendilerinin "temel hak ve özgürlükler ile demokrasi standardını yükseltmeye yönelik maddelere öncelik verdiklerini" kaydetti. Muhalefetin "kapağını bile açmadık" şeklindeki tepkilerine hükümet temsilcilerinin alındığı her halinden belli. Geçmişte daha ileri demokratik talepleri dile getiren CHP'nin sırf muhalefet olsun diye takındığı tavır şaşırtmış. Yargı çevrelerinin tepki gerekçelerini de şu ana kadar gerçekçi bulmuyorlar. Hatta tasarı içeriğinin çarpıtılması söz konusu... Adalet Bakanı Ergin bunun somut misallerini verdi. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile ilgili düzenleme Avrupa ülkelerinde aynıyla mevcut... HSYK kararları için üst itiraz yolu ve ihraç kararları için de yargı yolu açılması, ileri demokrasi örneklerinden. Anayasa Mahkemesi ile ilgili oluşturulan tasarı da Avrupa ülkeleriyle uyum arz ediyor... Yargı çevrelerinin "bağımsızlık geriye götürülüyor" tepkileri gerçeği yansıtmadığı gibi, mevcut yapının çok çok ilerisinde bir düzenleme haksız isnatlarla yıpratılmaya çalışılıyor... Bakan Ergin, siyasi partilere dava açılması ile ilgili Meclis Komisyonu onayı şartının "erkler arası ayrıma aykırı" olduğu eleştirilerini de cevapladı. Ergin, hâlihazırda bir milletvekili ile ilgili soruşturma açmak için Meclis onayının şart olduğunu hatırlattı. Yine kamu görevlileri için de benzer uygulamaların varlığına işaret etti: "Bir Yazı İşleri Müdürü'ne dava açmak için Vali'nin onayı gerekiyor." Ergin bütün bu uygulamaların yargıya müdahale olarak algılanmadığı halde parti kapatma izninin böyle lanse edilmesini "çifte standart" olarak niteledi. Türkiye, 25 parti kapatma ile Avrupa lideri... Çiçek ve Ergin, seçim barajının düşürülmesiyle ilgili bir düzenlemenin neden paket içerisinde yer almadığına dair soruya da cevap verdiler. Seçim barajının aşağıya çekilmesi için kanun değişikliğinin yeterli olduğunu, Anayasal değişikliğe ihtiyaç bulunmadığını kaydettiler... Mevcut içeriğinden geriye gitmezse, paketin halkın onayından geçmesi çok yüksek ihtimal... Ancak halen Genel Kurul'dan geçeceğine olan iyimserliğimi sürdürüyorum. Muhalefet partileri, hassaten MHP, toplumun taleplerine kulak tıkamayacaktır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG GAZETESİ

BÜLENT ERANDAÇ
Hayır, hayır yüzbin kere hayır
"...Günümüzün en heyecanlı tartışması, anayasa değişikliği yapmak ve yaptırmamak. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın en sevdiği şarkı açıklanmıştı. İrlanda'nın en ünlü müzisyenlerinden Enya'nın, "Kasımda Aşk Başka"dır filminde ünlenen "Sadece Zaman" adlı şarkısı. Güzel sözleri var: "Yolun nereye gittiğini kim söyleyebilir? Günün nerede aktığını? Sadece zaman Günün ne zaman uyuduğunu kim söyleyebilir? Ve yolun nereye gittiğini kim söyleyebilir? Günün nereye aktığını? Sadece zaman Kim bilir? Sadece zaman... CHP Genel Başkanı Deniz Baykal: Bir ara "Şu an en sevdiğim şarkı Melahat Gülses'in söylediği "Günaydın, Narçiçeğim sevgilim şarkısı" demişti. MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin Ferdi Tayfur'un 'Ben de özledim ben de' ve 'Sen de mi Leyla' şarkılarını sevdiği söylenir. Şarkılarla günümüzü anlatalım. İktidarın günümüzdeki şarkısı, "Dönülmez akşamım ufkundayım'' olmuş. Muhalefetin bugünlerde sevdiği parça ne olabilir? Rahmetli Barış Manço'nun "Hayır, hayır, yüz bin kere hayır''..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG GAZETESİ

SİBEL ERASLAN
Çay, kahve ve referandum...
"...Muhalefet, anayasa değişim paketini daha zarfından çıkarıp göz atmadan cevabını hazırlamıştı: "Çay kahve içerler, geldikleri gibi giderler"... Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısı çoğalacak, HSYK ve Yüksek Askeri Şûra kararları yargı denetimine açılacak, asker şahıslara sivil yargı yolu gözükecek, buna karşılık siviller askeri yargıda muhakeme edilemeyecek, siyasal partilerin kapatılması zorlaşacak, partilerin mali denetimi Sayıştay'a verilecek, kamu denetçiliği (ombudsman) kurumu ihdas edilecek, memurlara toplu iş sözleşmesi hakkı tanınacak, 12 Eylül askeri darbesini yapanlara yargı yolu açılacak... Değişim değil kısıtlı bir tadilat dense daha yerinde... Yargıtay ve HSYK'nun iddia ettiği gibi yargının by-pass edilmesi sonucunu getirmiyor bu değişim taslağı. Tam tersine Yargıyı, Yargı'ya havale ediyor. Kontrol edilebilirlik ve gözden geçirme şeklinde tanımlayabileceğimiz mekanizmaları açıyor... Ne var bunda? Niçin kızıp köpürüyorlar? İdari her karar hukuk devletlerinde ilgililerinin itirazına açıktır... YAŞ ve HSYK, niçin bu denetimin dışında kalsın? Bu kurumlara la'yüsel, sorgusuz sualsiz denetimsiz olma hakkını kim veriyor?... Üstelik Yasama veya Yürütme, YAŞ'a itiraz edeceklerin işlerine ben bakacağım da demiyor mesela... Yargıyı yine yargının kontrolünde denetime açıyor... Sivil meclis anayasa tartışmasına girdiği zaman, işte diyoruz, sivil darbe... Pardon ama anayasayı ille de darbeciler mi yapacak? Hem Allahaşkına sivil anayasa diye büyüttüğümüz, tantanalarla tartıştığımız şu kısmi değişiklik paketine bir göz atınız... Adı üstünde paket... Bu konuda kendini gerçekliğe kapamış CHP tam olarak ümitsiz vak'a da... MHP'ye neler oluyor?... Askeri darbenin tüm fena ve akılalmaz sonuçlarını ağır bedeller ödeyerek görmüş geçirmiş bir kesim; "çay, kahve" diyerek geçiştiremez bu işi... O "çaykahve" dedikleri şeyin altında, mezarlarda yatan sıra sıra gençler, işkenceler, faili meçhuller, nice provokasyonlarla hayatı karartılmış, uzun mahpushane günlerinden sonra çek-senet-mafyaya berkitilmiş bir gençlik var... Yazıktır günahtır... "Asmayalım da besleyelim mi' diye soran adamların yaptırdığı anayasa niçin böylesi muteber hale getiriliyor MHP lordları tarafından?..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG GAZETESİ

MUHARREM SARIKAYA
Ne karşısında, ne de yanında
"...ANKARA dün şu iki soruyu tartışıyordu: 1 - AK Parti 3'ü geçici olmak üzere, taslağında yer alan 26 maddenin kaçından ödün verebilir? 2- Yenilerinin eklenmesine izin verir mi? Bu sorulara ilk yanıt dün Başbakan Erdoğan'dan geldi; gerekirse taslakta değişime hazır olduklarını bildirdi. Hafta sonuna kadar da süre tanıdı. CHP ve MHP ise tavrında geri adım atmayacağını açıkladı. BDP ve DSP de "şartlı duruşunu" sürdürdü... DP, Anayasa paketi konusunda aslında CHP ve MHP'den farklı düşünmüyor... AK Parti'nin bugün kapısını çalacağı Saadet Partisi'nin (SP) görüşü ise dün kesinleşti. SP Lideri Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, dünkü sohbetimizde Anayasa'nın daha geniş bir katılımla yapılması gerektiğini belirtti. Bugüne kadar parti kapatmadan en fazla mağdur olan bir siyasi hareketin başında bulunan SP liderinin, Anayasa değişikliğiyle getirilmek istenen parti kapatmayı zorlaştıran maddesine bakışı ise dikkat çekiciydi: "Siyasi partilerin kapatılması kararını Meclis'te kurulacak bir komisyona bırakan madde düzenlemesine karşıyız. Siyaset, yargının yerine geçmemeli..." Bu da gösteriyor ki aslında parlamento dışı muhalefetin de paketin tümüne bir desteği söz konusu değil. Aynı durum, sivil toplum örgütleri için de söz konusu... Karma İstişare Kurulu diye de adlandırılan 7 büyük sivil toplum örgütünün açıklamasının ana teması, "Maddeler yerine toptan bir Anayasa değişikliği özlemini" yansıtıyordu. Anlaşılan o ki bu açıklamanın yapılması için önceki gece yarısı metin üzerinde epey gelgit olmuş. Sonunda orta yolda buluşulmuş. "Ne yanındayız, ne de karşısında... Ancak yeni bir Anayasa değişikliğine de ihtiyaç var..." ..."

FATİH ALTAYLI
Bakan Ergin: Referandum maddesini de değiştiririz
"...ADALET Bakanı Sadullah Ergin dün akşamüzeri HABERTÜRK'ü ziyarete geldi. Konumuz tahmin edebileceğiniz üzere Anayasa değişiklik taslağıydı. Bakan Ergin, CHP'nin tavrından yakındı. Bugünkü taslakta yer alan pek çok değişikliğin, 1993 yılında Deniz Baykal'ın da içinde bulunduğu SHP tarafından daha da ileri bir şekilde önerildiğini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili olarak o dönem SHP'nin yaptığı önermenin bugünküne çok benzer nitelikte hatta daha da siyasi olduğunu söyledi. Ben de bunun üzerine Bakan Ergin'e, "Dün Deniz BaykalTa birlikteydim. Paketin tamamına karşı çıkmıyorlar. İçlerinde destekleyecekleri, hatta daha ileriye götürebilecekleri maddeler olduğunu söylüyor Deniz Bey" dedim. "Ama kapağını bile açmadan reddediyorlar. Tartışmıyorlar" dedi. Ben de "Orada da haklı oldukları bir nokta var. Paketin 25 maddesinde uzlaşıp 1 tek maddesinde bile uzlaşamazsanız ve bu madde Meclis'te kabul edilmezse, paketin tamamı referanduma gidiyor. O zaman da uzlaşmanın bir anlamı kalmıyor. Oradaki sıkıntı, paketi bir bütün olarak referanduma götürmekte" dedim. Benim bu sözüm üzerine Adalet Bakanı Sadullah Ergin hiç de beklemediğim bir yanıt verdi: "Eğer böyle düşünüyorlarsa bunda da haklı olabilirler. Buna da karşı çıkmıyoruz. Eğer sıkıntı yaratan, paketin bir bütün halinde referanduma götürülmesi ise bu da bizim için tartışmaya ve uzlaşmaya açık bir konu. Gelsinler konuşalım. Biz bunda diretmiyoruz ki. Gerekirse o maddeyi de değiştiririz. Çıkarırız."... Doğrusu şaşırdım ve bu yaklaşımı çok olumlu buldum. Bu arada ben de paketle ilgili çekincelerimin bazılarından söz ettim. "Bunları yazın lütfen. Yazın. Okuyalım. Değerlendirelim. Gerekiyorsa düzeltme yapalım" dedi. Bunda samimi olduğunu biliyorum... ADALET Bakanı Ergin'le konuştuğumuz konulardan biri de "dokunulmazlıklar" meselesiydi... Dokunulmazlıklar konusunu bir bütün olarak ele aldığını anladık... Milletvekillerinin kürsü, yargı mensuplarının görev nedeniyle dokunulmazlığa sahip olması son derece normal ve olması gereken. Ama bunun dışında dokunulmazlığa kimsenin tahammülü yok..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG GAZETESİ

MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE
Anayasa bazen anayasa değildir
"...Gençlik yıllarımda, kavgada kullanılan sopalara "anayasa" denirdi. Toplu kavgaya giderken dağıtılan, marangoz elinden çıkma kısa yuvarlak sopalara sağda ve bazı sol örgütlerde "anayasa" adı verildiğini, 80 öncesini yaşayanlar hatırlayacaktır. 2000 krizini başlatan anayasa kitapçığı da galiba gerçek bir anayasa değildi... Tıpkı bugün iktidar partisi ile muhalefet arasındaki kutuplaşmanın gerçekte anayasa konusunda bir ihtilafa dayanmaması gibi. MHP ve CHP, AK Parti hükümetine, "anayasa değiştirme iktidarını ve onurunu" yedirmek istemiyor. MHP'nin "seçim sonrasına kalsın" rezervi ile CHP'nin "AK Parti mutfağında pişti" itirazı, anayasanın esaslarına müteallik bir tavır değil. "Anayasa değişmesin" demek, 1982 Anayasası'na sahip çıkmak anlamına geliyor... Gerçekte AK Parti'nin hazırladığı paket özünde kritik bir tek maddeye dayanıyor. Anayasa'nın 145. maddesinin değişmesi, Türkiye'de her şeyin değişmesi demek. Bu madde değişirse asker anayasa zoruyla asli işlerine dönecek... Koca ordunun başındaki Genelkurmay Başkanı'nın, bir terör davası sanığı orgeneral için "arkasındayız" diyerek mahkemeler üzerinde baskı kurması, hepimizin temel hak ve özgürlüklerini ilgilendirmiyor mu? Bir ordu komutanının terör sanığı olduğu; ama yargılanamadığı bir ülkede hangi anayasadan bahsediyorsunuz? Devlet içindeki iktidar sandıktan çıkan hükümet ile "devlet kurumları" tabir edilen askerler ve yargı arasında paylaşılıyor. Yüksek yargı oligarşisi, bu iktidar paylaşımının en güçlü ayağını oluşturuyor. Bu oligarşi hukuku işletmiyor, iktidarı kullanıyor. Başsavcı kapatma davasını, iktidarı hizaya çekmek için açıyor veya açmakla tehdit ediyor. Anayasa Mahkemesi verdiği kararı, yürütme-yasama ikilisine vesayet kurmak için veriyor. Peki hukuk? HSYK'nın verdiği kritik kararlar yargıç teminatını zedelediğine göre, tarafsız yargıdan ve adil yargılamadan söz etmek mümkün mü? Devlet içinde hukuku oyuncağa çeviren bu iktidar denklemi ortadan kalkar, yargı tamamıyla bağımsız ve tarafsız olarak kendi işine bakarsa, asker elindeki silahla yönetme hakkına yargı oligarşisinden destek bulamadığı için sahneden çekilirse, sistem sorunumuz, yani anayasa tartışmamız da olmayacak. MHP ve CHP anayasa tartışmasına parti rekabeti gözlüğüyle bakıyor. Bu partileri ikna etmek zor; ama bu partilere oy veren seçmeni ikna etmek kolay. Çünkü bu anayasa değişikliğine hepimizin ihtiyacı var... Başsavcının aklına estiğinde kapatma davası açamaması, HSYK'nın görülmekte olan terör davalarına sanıklar lehinde müdahalede bulunamaması için objektif kriterlere ihtiyaç var. Kimin ihtiyacı var? Canından emin olmak isteyen herkesin. CHP'nin ve MHP'nin seçmenleri de dahil herkesin... AK Parti'nin anayasa değişikliği teşebbüsü, Türkiye için bir ihtiyaç..."

ŞAHİN ALPAY
Anayasa değişikliklerine niçin evet?
"...1982 Anayasası'nın bugüne kadar yaklaşık üçte biri değiştirildi. 2001-2004 arasında demokratikleşme yönünde çok önemli değişiklikler gerçekleşti. Bunlar sayesinde AB Konseyi, Türkiye'nin Kopenhag Siyasi Kriterleri'ni "yeterince" yerine getirdiğine ve katılım müzakerelerine başlanabileceğine karar verdi. Ancak bütün bu değişikliklere rağmen Türkiye bugün mevcut anayasa ile yönetilemez, reform yapamaz durumda. Ne var ki, bugünkü koşullarda TBMM'de, liberal demokratik ilkelere dayalı yeni bir anayasayı kabul edecek genişlikte bir mutabakat bulunmuyor... Yargıyı bürokratik vesayetin aracı olmaktan kurtaracak, partiler rejimini demokratik esaslara uygun hale getirecek, hukuk devletini güven altına alacak kısmi değişiklikler zorunlu hale geldi. Bu nedenle, prensip olarak, AKP milletvekilleri tarafından önerilen değişiklikler paketine olumlu bakıyorum... Seçmenlerin yüzde 85'inin tercihlerinin temsil edildiği bu parlamentonun anayasayı değiştirecek meşruiyete sahip olduğu hususunda da en küçük bir tereddüdüm yok. Mevcut anayasada TBMM tarafından yapılan değişiklikleri, Türkiye'nin aşağıdan yukarı demokratikleşmesinin adımları olarak görüyorum... Demokrasilerde her konu olduğu gibi, anayasa değişiklikleri de enine boyuna tartışılır; tartışmalar (bu arada partiler arasında pazarlıklar) sonunda düzeltmeler yapılabilir, ama sonunda karar (anayasada belirtilen) çoğunluğun oyuyla alınacaktır. Herkesin de alınan karara saygılı olma zorunluluğu vardır. İlke olarak, referandum aracılığıyla karar alınmasına olumlu bakmıyorum. Temsilî liberal demokrasinin, yani temel hak ve özgürlüklerle sınırlı çoğunluk yönetiminin bugüne kadar bulunabilmiş en iyi yönetim biçimi olduğuna inanıyorum. Bu anlayışla, tabiidir ki özgürlüklerin kısıtlanması sonucunu verebilecek referandumlara kesinlikle karşı çıkarım, ama özgürlükleri güçlendirecek nitelikteki referandumlara karşı çıkmam söz konusu olamaz..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/YENİÇAĞ.JPG GAZETESİ

ÖZCAN YENİÇERİ
Rest değil, test!
"...Beklendiği gibi hükümet Anayasa değişikliğiyle ilgili paketi devreye soktu. Adalet Bakanı, teklif taslağına yönelik olarak muhalefet ve STK'larla uzlaşma arayacaklarını daha sonra da pazartesi günü TBMM'de görüşülmeye başlanacağını söyledi. Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, iktidarın Anayasa taslağına ilişkin olarak "yargı bağımsızlığını geriye götürücü, kuvvetler ayrılığına aykırı" olduğunu bu durumun anayasaya aykırılık oluşturduğunu açıklamıştır. Bunun "yargıyı kuşatmanın da ötesinde yargıyı ele geçirmekle eş anlamlı" olduğuna da dikkat çekmiştir. HSYK Başkanvekili Kadir Özbek ise değişim ile ilgili taslak konusunda "Yüksek yargıyla dalga geçiyorlar" dedi. Adalet Bakanı bu eleştirilere verdiği cevapta "Yüksek yargının söylemleri 1960'lardan beri aynı. Gelişmelere ayak uyduramayan kurumlar şikâyetçi oluyor" dedi. Başbakan Erdoğan ise Anayasa değişikliğine ilişkin olarak "Mecliste uzlaşma olmaması halinde halkla uzlaşacaklarını" söyleyerek referanduma gideceklerini açıklamış bulunmaktadır... Zira Anayasa değişikliğinin toplumsal karşılığı vardır. İktidar bu nedenle Anayasa değişikliğini referanduma götürmek istiyor... Ayrıca iktidar, Anayasa değişikliği kampanyası sırasında muhalefeti hata yapmaya da zorlayacaktır. Medyanın iktidar görüşleri doğrultusunda kamuoyunu yönlendirici kampanyalar yapacağını da tahmin etmek zor değildir. Böylece iktidar açılım, işsizlik, yolsuzluk vb., ekonomik sıkıntılardan dolayı aşağıya düşen seçmen desteğini tersine çevirmeyi hesap etmektedir. Bu arada da muhalefetin "erken seçimle" halka gitme taleplerine de iktidar referandumla halka giderek cevap vermiş olacaktır. Yani iktidar Anayasa çıkışıyla bir taşla birden fazla kuş vurmuş olacaktır... İşin özeti şudur: Anayasa değişikliği konusunda iktidar gerçekte referandum resti değil referandum testi yapıyor. Hem kendisinin hem de muhalefetin durumunu birinci elden anlamaya çalışıyor..."

ishakyilmaz 03-26-2010 16:57


http://www.akparti.org.tr/media/www/.../logoHaber.jpg

Tanıtım ve Medya Başkanlığı




26 Mart 2010 Cuma

GÜNLÜK BASIN RAPORU




G Ü N D E M
26 MART 2010 - CUMA

1- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve beraberindeki 94'üncü dönem kaymakamlarını Çankaya Köşkü'nde kabul edecek. (Saat: 14.30) Namibya'nın Ankara Büyükelçisi Neville Melvin Gertze ile Senegal Büyükelçisi Issakha Mbacke, Cumhurbaşkanı Gül'e güven mektuplarını sunacak. (Saat: 11.30/16.00)
2- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Fas'a yaptığı resmi ziyaret kapsamında Casablanca'da Türk iş adamlarıyla görüşecek ve Türk okulunu ziyaret edecek.
3- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ermeni Cemaati Başkanı Bedros Şirinoğlu ve Ermeni Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Herman Balyon ile Süryani Ortodoks Ruhani Lideri Metropolit Yusuf Çetin ve Süryani Ortodoks Cemaati Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Altınışık'ı Resmi Konut'ta kabul edecek. (Saat: 13.00/15.00) Carrefoursa Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer, Migros Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Özaydınlı ve Tesco Kipa Üst Yöneticisi Paul Ritchie Başbakan Erdoğan tarafından Resmi Konut'ta kabul edilecek. (Saat: 14.00) Erdoğan, Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal, profesyonel boksör Selçuk Aydın ve sanatçı Lale Mansur'u Resmi Konut'ta ayrı ayrı kabul edecek. (Saat: 13.30/14.30/ 16.30) Başbakan Erdoğan, Avrupa Sanayicileri Yuvarlak Masası üyeleri ile de Resmi Konut'taki yemekli bir toplantıda bir araya gelecek. (Saat: 19.00)
4- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Arap Ligi Zirvesi'ne katılmak üzere Libya'ya gidecek. (Saat: 21.30)
5- Anayasa değişikliği...
Adalet Bakanı Sadullah Ergün, anayasa değişiklik taslağıyla ilgili olarak Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar'ı ziyaret edecek. (Saat: 14.00) Görüşmeye AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ ile Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya da katılacak.
6- Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Hatay'da Valilik, Belediye Başkanlığı ve AK Parti İl Teşkilatı'nı ziyaret edecek. (Saat: 10.00-14.00)
7- Devlet Bakanları Zafer Çağlayan ve Selma Aliye Kavaf, Denizli'de İhracat Değerlendirme'' toplantısına ve İhracat Ödül törenine katılacak. Bakan Kavaf, AK Parti Deniz İl Başkanlığını da ziyaret edecek. (Saat: 10.00/13.30/15.00)
8- Devlet Bakanı Faruk Çelik, Isparta'da çeşitli ziyaretlerde bulunacak, Süleyman Demirel Üniversitesinde ''siyaset'' konusunda konferans verecek, vatandaşlarla buluşacak. (Saat: 14.00/19.00)
9- Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Brüksel'deki temaslarının son gününde, Belçika Dışişleri Bakanı Steven Vanackere ve AB işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Olivier Chastel ile görüşecek.
10- Adalet Bakanı Sadullah Ergün, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar'ı ziyaret edecek. (Saat: 14.00)
11- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, resmi ziyaret için bulunduğu Makedonya'nın başkenti Üsküp'te temaslarda bulunacak.
12- Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, İstanbul'da Türkiye İhracatçılar Meclisi Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısına katılacak. (Saat: 09.30)
13- Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, bakanlığı ile Garanti Bankası Emeklilik ve Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi'nin düzenlediği ''Kalem Tutan Eller Kampanyası'' ile ilgili İstanbul'da basın toplantısı yapacak. (Saat: 10.00)
14- Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Antalya'da düzenlenen ''Yeni Nesil Telekom Hizmetleri'' konulu toplantıya katılacak. (Saat: 09.00)
15- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Kütahya'da Valilik, Bölge Çalışma Müdürlüğü, Belediye, İş-Kur ve SGK İl Müdürlükleri ile AK Parti İl Başkanlığını ziyaret edecek. (Saat: 16.00-20.00)
16- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kayseri'de açılış ve ziyaretlerde bulunacak, TÜBİTAK Ortaöğretim Öğrencileri Arası Araştırma Projeleri Yarışması ödel törenine ve Kayseri Sanayi Odası meclis toplantısına katılacak. (Saat: 13.30-19.00)
17- Siyasi partilerden.
- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, parti genel merkezinde basın toplantısı yapacak. (Saat: 11.00)
- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem, İstanbul'da, partisinin Bağcılar İlçe Eğitim ve Motivasyon Toplantısı'na katılacak. (Saat: 19.30)
18- TBMM Deprem Araştırma Komisyonu, ''Türkiye'nin depremselliği ve zarar azaltma çalışmaları'' kapsamında Sakarya Valiliğinde toplantı yapacak. (Saat: 09.30)





26 MART 2010 CUMA GÜNDEM HABERLERİ

GÜNDEM

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İÇİN KÖŞK DEVREDE
Cumhurbaşkanı Gül, "Çankaya Sofrası"nda, Anayasa değişikliği çalışmalarıyla ilgili olarak hukukçu ve siyaset bilimcileri Pazartesi günü ağırlayacak. Yemeğe, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin, eski Yargıtay Başkanı Osman Arslan, eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ergun Özbudun, Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, araştırmacı ve gazeteci Tarhan Erdem ve gazeteci Taha Akyol katılacak.
CEMİL ÇİÇEK: ANLAŞILAN BU İŞ REFERANDUMA GİDECEK
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Anayasa değişikliği paketiyle ilgili olarak, "Anlaşılan bu iş referanduma gidecek. Millet kararını verir" dedi.
KORGENERAL OLCAN SERBEST BIRAKILDI
'Balyoz' soruşturması kapsamında Harp Akademileri Komutan Yardımcısı Korgeneral Yurdaer Olcan, serbest bırakıldı.
KOCA DAYAĞI YİYEN KADINLARA EV
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf, eşinden şiddet gördüğü halde eve geri dönmek zorunda kalan kadınlara en az 1 yıl en fazla 2 yıl çocuklarıyla birlikte yaşayabilecekleri stüdyo daireler yapılacağını açıkladı.
MARMARA'NIN DİBİNDE SÜRPRİZ HAREKETLENME
Yalova, Armutlu ve Gemlik çevresindeki 25 istasyonun verilerine göre, Şili'de meydana gelen deprem bile yer altı aktivitelerini artırdı. Küçük oranlarda artan basınç, belli bir seviyeye geldiğinde depremi tetikleyebilir

EKONOMİ

TUSKON'DAN ANAYASA PAKETİNE DESTEK
Anayasa değişikliğiyle ilgili turuna devam eden hükümet bugün de Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonunu (TUSKON) ziyaret etti.Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu, Anayasa değişiklik paketine destek verdi.

TOKİ, YAKLAŞIK 6 BİN KONUTU 180 AY VADE İLE SATACAK
Toplu Konut İdaresi (TOKİ), 27 ilde 38 projede 5 bin 819 konutu, yüzde 10 peşin 180 ay vade ile satışa çıkarıyor. Ön şartsız, kurasız, başvuru önceliğine göre satılacak konutlar için başvurular 1 Nisan'da başlayacak. Konutları alanlar, hemen taşınabilecek veya kiraya verebilecek.
PİYASALAR
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Bileşik Endeksi günün tamamında 1.908 puanlık artışla 57.044 puandan tamamladı. Hisse senetleri günlük ortalama yüzde 3,46 arttı. İstanbul serbest piyasada, kapanış saatlerinde doların satış fiyatı 1,5430 lira, avronun satış fiyatı 2,0600 lira oldu. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Tahvil ve Bono Piyasası Kesin Alım Satım Pazarında işlem gören 16 Kasım 2011 vadeli, bugün valörlü tahvilin bileşik faizi, önceki kapanışa göre 0,03 puan düşerek yüzde 8,93'ten kapandı.Bu tahvilin basit getirisi yüzde 9,18 oldu. Bu kağıdın önceki kapanıştaki basit getirisi yüzde 9,22, bileşik getirisi yüzde 8,96 olmuştu.

POLİTİKA

AK PARTİ'DE GÖREV DEĞİŞİMİ: TÜZMEN YERİNE ÇELİK
AK Parti'de Genel Başkan Yardımcılığı görevine Kürşat Tüzmen'in yerine Adana Milletvekili Ömer Çelik getirildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi danışmanı Ömer Çelik, AK Parti'deki görevini Dış İilişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak sürdürecek.
DSP: "BİZİM HAZİNE YARDIMIYLA İŞİMİZ YOK"
DSP Genel Başkanı Masum Türker, Anayasa değişikliğindeki samimiyet ölçülerinin "12 Eylül ürünü" olan seçim barajının düşürülmesi olduğunu vurgulayarak, "Bizim parayla, Hazine yardımıyla işimiz yok. Biz Anayasa değişikliğine bu amaçla bakmıyoruz"

DÜNYA

SARKİSYAN: "DEİR EZ-ZOR ERMENİLERİN AUSCHWİTZ'İ"
Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Suriye'nin Deir Ez-Zor şehrinde yaptığı konuşmada, "Auschwitz, Yahudilerin Deir Ez-Zor'udur" dedi.
İSRAİL ATEŞLE OYNUYOR
İsrail'in son politikalarına bölge ülkelerinde tepki yağıyor. Ürdün Kralı Abdullah, "İsrail'in ateşle oynadığını" söyledi. Suriye Devlet Başkanı Esad, ise Netanyahu hükümeti ile barış için umudu olmadığını söyledi.
ZEBARİ, ARAP BİRLİĞİ DIŞİŞLERİ BAKANLARI TOPLANTISINI TERK ETTİ
Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Libya lideri Muammed Kaddafi'nin Saddam Hüseyin yanlılarına açık desteğini protesto için Arap Birliği toplantısını terk etti.
BİN LADİN, ABD'Yİ TEHDİT ETTİ
El Kaide lideri Usame Bin Ladin, 11 Eylül saldırılarının beyni olmakla suçlanan Halid Şeyh Muhammed'in idam cezasına çarptırılması durumunda, örgütün elindeki tüm Amerikan rehineleri öldüreceğini duyurdu.

ishakyilmaz 03-26-2010 16:58

YAZILI BASIN ÖZETLERİ



http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

TAHLİYELER HEP AYNI HAKİMDEN
Darbe Andıcı'ndaki ıslak imzanın sahibi Dursun Çiçek'i tahliye eden, Kafes iddianamesine ‘ret' oyu veren Hakim Oktay Kuban yine sahneye çıktı. Balyoz soruşturmasında tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk edilen Korgeneral Olcan'ı serbest bıraktı. Balyoz soruşturmasının ilk dalgasında ifade için tebligat gönderilen Korgeneral Yurdaer Olcan, boynundaki fıtığı gerekçe göstererek ifadeye gelmemişti. Olcan, raporun süresi dolunca, dün sabah saatlerinde Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne gelerek soruşturmayı yürüten savcılardan Süleyman Pehlivan ve Ali Haydar'a 4 saat ifade ifade verdi. Sorguda 2003'teki Balyoz seminerinde konuşma yaptığı ileri sürülen Olcan'ın ses kaydı alındı. Savcılar, Olcan'ı 'silahlı terör örgütü üyesi olmak' ve 'darbe teşebbüsü' suçlarından tutuklanması talebiyle Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevketti. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun tartışmalı yaz kararnamesiyle Diyarbakır'dan İstanbul'a atanan ve 'Darbe Andıcı'nda ıslak imzası bulunan Albay Dursun Çiçek'in tahliye eden hakim Oktay Kuban, Korgeneral Olcan'ın 2 saat ifadesini aldıktan sonra serbest bıraktı. Olcan, sivil plakalı askeri minibüsle adliyeden ayrıldı. HSYK tarafından tartışmalı yaz kararnamesiyle İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi üyeliğine atanan Hakim Oktay Kuban Balyoz sanıklarının umudu oldu. Hakim Kuban'ın üyesi olduğu mahkemenin nöbeti devralmasıyla birlikte Balyoz tutukluları tahliye talebi için sıraya girdi. İlk tahliye talebi ise emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın avukatlarından geldi. Doğan'ın avukatları önceki gün 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne müvekkillerinin tahliye edilmesi için 46 sayfadan oluşan bir dilekçeyi sessiz sedasız sundu. Bu durum Ergenekon sanığı Şener Eruygur'un eşi Mukaddes Eruygur'un "Bizden" dediği 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, Balyoz sanıkları için uygulanacak planın hayata geçirildiği şeklinde yorumlandı.

Tarihi cevabı millet verecek
Anayasa paketi konusunda işçi ve işveren temsilcilerine bilgi veren Başbakan Yardımcısı Çiçek, "367'yi bulamazsak tarihi cevabı millet verecek" dedi. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, Anayasa değişikliği paketi kapsamında Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu'nu (TUSKON) ziyaret etti. AK Partili heyet, TUSKON yönetimine Anayasa değişikliği paketi hakkında bilgi verdi. Basına kapalı yapılan ve 1 saat süren toplantının ardından açıklama yapan Çiçek, Anayasa değişikliğinin artık bir toplumsal talep haline geldiğini, siyaset kurumunun bunu görmezden gelmesinin mümkün ve doğru olmadığını söyledi. Çiçek, "Artık bu haliyle bu Anayasa'nın varlığını sürdürmesi mümkün gözükmemektedir. Bugün yaşanan, karşılaşılan sorunların temelinde de Anayasa'dan kaynaklanan sorunlar var' dedi. Anayasa değişikliğinin aceleye getirildiği yönünde muhalefetin eleştirilerine de cevap veren Çiçek, "Bir konu 28 sene tartışılıyorsa 'Bu işe aceleye geliyor' demek ne kadar doğrudur. Tam tersine bir kısım çevreler, millet 'Geç kaldınız' derken bir kısmının 'Aceleye getiriyorsunuz' demesini çelişki olarak görüyorum. Bu iş gerçekten geç kalmıştır. Ne kadar erken bu değişiklikler yapılabilirse Türkiye Anayasa'dan kaynaklanan sorunları gündeminden çıkarmış olacaktır" şeklinde konuştu. AK Parti heyetinin Anayasa değişikliği kapsamında ziyaret ettiği TÜSİAD Genel Başkanı Ümit Boyner, TÜSİAD'ın 1992'den beri demokratikleşme ve yeni anayasa üzerinde çalıştığını hatırlatarak "Temel hak ve özgürlükler konusunda çok noktada aynı yerde olmamıza rağmen özellikle kuvvetler ayrılığı konusunda görüş ayrılıklarımız var. Bu konudaki fikirlerimizi ilettik" dedi. 1,5 saat süren görüşmenin ardından açıklama yapan TÜSİAD Başkanı Boyner, "Tümüyle yeniden yapılanmış, birey özgürlüklerine odaklı, çoğulcu demokrasiye önem veren bir anayasa TÜSİAD için vazgeçilmezdir. Biz anayasa konusunun gündeme gelmesini ve geniş kesimler tarafından tartışılmasının çok sağlıklı olduğunu düşünüyoruz. Bize gelen paketi sayın bakanlarla istişare ettik. Temel hak ve özgürlükler konusunda çok noktada aynı yerde olmamıza rağmen paketin bazı noktalarında, bizim için çok önemli noktalarında, özellikle kuvvetler ayrılığı konusunda görüş ayrılıklarımız var. Bu konudaki fikirlerimizi ilettik. Zannediyorum sağlıklı bir alışveriş oldu" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Başbakan yardımcısı Bülent Arınç: Başsavcı başkası olsa CHP'ye 10 dava açılır
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın grup toplantılarını "Silivri'deki mahkeme salonuna döndürdüğü"nü savunarak "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı başka kişi olsa CHP hakkında en azından 10 dava açılır, en az biri Anayasa Mahkemesinde karara bağlanır" dedi. NTV'ye açıklamalarda bulunan Arınç, son anayasa değişikliği paketiyle ilgili eleştirilere yanıt verdi. "Yüksek yargının bir siyasi parti liderinin söylemleriyle adeta örtüşen beyanlarda bulunmalarını çok yadırgıyorum. Ama Türkiye'de yargının geldiği nokta maalesef biraz da bu" diye konuştu. Arınç, '"Yüksek yargıdan gelen açık- , lamaları not ediyoruz' dediniz. Neyi not ediyorsunuz" sorusunu da 1 "Bugünkü konuşmaları tabii, taslak götürüyoruz ve herkesten katkı bekliyoruz. Bu konuşma meyanında söyledim. O söz biraz da ironik anlaşılmalı" sözleriyle yanıtladı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG ‘in bazı haber başlıkları:

Bu plana dikkat
AK Parti ve Gülen Cemaati'ni bitirme planı' sorgusu sonrası tutuklanan skandal tahliye kararları ile cezaevinden çıkarılan Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek'e uygulanan yöntemin aynısının, Balyoz tutuklusu 1. Ordu eski Komutanı Org. Çetin Doğan için de uygulanacağı iddia ediliyor. Adli kaynaklara göre Balyoz iddianamesinin " numaralı sanıklarından olan eski 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan'ın hafta sonuna kadar tahliye edilmesi için sinsi bir plan yapıldı. Plana göre hareket eden Doğan'ın avukatı Celal Ülger, Çiçek'i hapisten kurtaran hakim Oktay Kuban'ın görev yaptığı 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne 46 sayfalık bir dilekçeyi gizlice teslim etti. ‘İnceleniyor' denilerek 3 gündür bekletilen tahliye talebinin, adliye nöbet takvimine göre Cuma cumartesi gecesi nöbetçi olduğu ifade edilen Hakim Oktay Kuban tarafından değerlendirileceği ve Kuban'ın Doğan'ı büyük ihtimalle tahliye edeceği iddia ediliyor.İddiaların odağındaki Oktay Kuban, Albay Çiçek'i tahliye eden hakimler arasında yer almıştı.

NE DEVE NE KUŞ
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, katıldığı bir televizyon programında HSYK'yı eleştirerek, "HSYK bazen kendini yargı yerine koyuyor, bazen de Biz yargıya ilişkin bir kurul değiliz, idari kuruluz' diyor" dedi ve ekledi: "Yani; ne deve, ne kuş meselesi!" Katıldığı bir programda anayasa paketini değerlendiren ve gündeme ilişkin soruları cevaplayan Başbakan Yardımcısı Arınç, siyasi parti lideri gibi açıklamalarda bulunan yüksek yargı mensuplarını ve ‘istemezük' anlayışındaki muhalefet partilerini sertçe eleştirdi.

Merkel, Erdoğan'ı çetin ceviz olarak görüyor
Alman Rheinische Post gazetesi, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in bazı konulardaki görüş ayrılıklarına rağmen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı takdir ettiğini belirtti. Gazetenin yorumunda, "Merkel, yıllardan beri Başbakan Erdoğan'ı devlet işlerinde çetin ceviz olarak görüyor. Ancak açık olduğu için de kendisini bir şekilde takdir ediyor. Erdoğan gibi politikacıların avantajı, ne istediklerinin bilinmesi" ifadesini kullandı. Yorumda, Erdoğan'ın Die Zeit gazetesine verdiği demeçteki ifadelere ilişkin olarak, "Almanya'da Türk liselerinin kurulması isteğinin, Türk kökenli gençlerin kendi geçmişleri ile daha fazla ilgilenmesine neden olacağı ve erken yaşta Almanca öğrenilmesini engelleyeceği" görüşü savunuldu. "Stuttgarter Nachrichten" gazetesi de "Erdoğan'ın Almanya'da elçi istediği, ancak Almanya'nın vatandaşa ihtiyacı olduğu" yorumunu yaptı. "VVestdeutsche Allgemeine Zeitung" gazetesi ise "Erdoğan'ın, Almanya'da yaşayan Türk kökenli çocukların önce Türkçe'yi iyi öğrenmesi gerektiği şeklindeki görüşünün eğitim uzmanları tarafından da paylaşıldığını, ancak bunun Türkleri bir arada tutarak, uyumun sağlanmasını zorlaştıracağını" savundu.

AK Partide nöbet değişimi
AK Parti Dış ilişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevinden sağlık sorunları sebebiyle ayrılan Kürşad Tüzmen'in yerine, Başbakan Erdoğan'ın siyasi danışmanı ve AK Parti Adana Milletvekili Ömer Çelik getirildi. AK Parti Genel Merkezi'nde Tüzmen ve Çelik'in katılımıyla görev devir teslim töreni düzşnlendi. Tüzmen, kendisinin görevden ayrılmak için bir ay önce Başbakan Erdoğan'dan sağlık nedenleri dolayısıyla izin istediğini ifade etti. Sağlık problemlerinin olduğunu belirten Tüzmen, "MKYK'nın içerisinde bir üye olarak, bir milletvekili olarak hizmetimi sonuna kadar götüreceğim. Güzel bir başkanlık devraldım, güzel bir başkanlık devrediyorum" dedi. Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirilen Ömer Çelik ise basında kendilerini üzen birkaç haber çıktığını belirterek, "Sayın Başbakanımızın iradesi ve parti politikaları etrafında hepimiz kenetlenmiş durumdayız. Aynı şekilde devam ediyoruz. Bütün bunlar spekülasyondur" dedi.

'Yargı kuşatılıyor iddiaları talihsizlik'
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Anayasa değişikliği paketi çalışmaları konusunda, "Anayasa değişikliği taslağına yönelik, 'hukuk devleti ortadan kalkıyor, yargıyı kuşatmadır' anlamındaki değerlendirmeleri talihsizlik olarak niteliyorum, inşallah insanlar daha serinkanlı biçimde bu taslağa yönelik eleştirilerini de ortaya koyar, daha iyi olması için katkılarımızı sağlarız. Türkiye'nin yararı budur" dedi. Yazıcı, Anayasa değişiklik paketi çalışmalarına ilişkin açıklamalarda bulundu. "Türkiye'de şöyle bir alışkanlık var" diyen Yazıcı, bir alana ilişkin bazen hükümet, bazen başka kuruluşlar veya sivil toplum kuruluşlarının bir hazırlık yaptığını, buna "paket" denildiğini, bu paketi "okuyarak eleştirenler, okumadan eleştirenler ve tevatüren eleştirenler" olduğunu anlattı. Bu değişikliğin Türkiye için gerçekten önemli olduğunu dile getiren Yazıcı, "Bazıları çıkıp diyor ki, bu değişiklikler yargıyı bağımlı hale getiriyor. Yargının bağımlı gelmesi de kuvvetler ayrılığı esasına aykırı. Ne öneriliyor da yargı bağımlı hale geliyor? Tek şey söylüyorlar, HSYK'da adalet bakanı ile müsteşarının yer alması. Bu dünyanın birçok ülkesinde var. Birçok ülkede HSYK gibi organ ve üyelerini doğrudan doğruya parlamentonun seçtiği hatta cumhurbaşkanının atadığı ülkeler var. Fransa bu örneklerden biri" diye konuştu. Yazıcı, "Bizim geleneğimizde hakimler, savcılar öyle ulu orta konuşmaz, herhangi bir şeyde kalkıp demeç vermez. Getirdiğimiz bu yapı, mevcut yapıya kıyasla çok daha demokratik, çok daha kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun. Eleştirilere açığız. Yeter ki eleştiriler yapılırken kimse kimseyi vatan hainliği ile itham edecek duruma gelmesin" dedi.

Başsavcı alay konusu
Ankara'da Genç Siviller üyesi bir grup, gazete kupürlerinden oluşan delillerle AK Parti'ye kapatma davası açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya ile dalga geçti. Başsavcının google başında arama yapmaktan boyun fıtığına tutulduğunu belirten eylemciler, "Vatandaş google'da gez. Vatandaş kupür kes. Başsavcıya yolla. Bu davayı sen de kupürt!" diye tepki gösterdi. Ankara'da Genç Siviller üyesi bir grup, gazete kupürlerinden de yararlanarak, AK Parti'ye kapatma davası açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'yı ilginç bir yöntemle protesto etti. Yargıtay önünde toplanan grup, yanlarında getirdiği gazete kupürleri ve delil dosyalarını, Yargıtay'a verip, savcılığın AK Parti hakkında kapatma davası açmasını istedi. Grup adına açıklama yapan Halil ibrahim Toslak, Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti'nin laikliğe aykırı fiillerden dolayı odak olduğunu tespit ettiğini ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın bu gerçeği ortaya çıkarması için binlerce gazete kupürü kestiğini söyledi. Başsavcının internet başında saatlerce arama yaptığı yönünde atıfta bulunan Toslak, "Kupür kesmekten 4 makas köreltti. Gazete sayfalarını çevirmekten elleri boyandı. Google başında geçirdiği saatler, boyun fıtığı başlangıcına neden oldu. Vatandaş Google'da gez. Vatandaş kupür kes. Başsavcıya yolla. Bu davayı sen de kupürt!" diye tepki gösterdi. Grup daha sonra yanlarında getirdiği gazete kupürlerini Yargıtay'a vermek istedi. Ancak, güvenlik görevlileri savcılığın Yargıtay binasında olmadığını söyleyerek, grubu savcılığa yönlendirdi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG'ın bazı haber başlıkları:

Anayasa paketine '2b' ayarı
AK Parti, öneriler doğrultusunda anayasa değişiklik paketinde rötuşa gidiyor. Pakete 2b olarak bilinen arazilerin satışını sağlayacak bir maddenin eklenmesi düşünülüyor. Köşk'ün, Anayasa Mahkemesi'ne seçeceği üye sayısının azaltılması da tartışılıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın değiştirilmesi yönünde sinyal verdiği anayasa paketindeki bazı maddeler gözden geçiriliyor. AK Parti kulislerinde, AK Partili vekiller, sivil toplum örgütleri ve iş çevrelerinden gelen öneriler doğrultusunda pakette rötuşa gidilebileceği ve madde sayısının artabileceği dile getiriliyor. Paketteki önemli yeniliklerden birinin orman kapsamı dışına çıkarılan, 2b olarak bilinen hazine arazilerinin satışına olanak sağlanması olabileceği belirtiliyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da dün SP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'a yaptığı ziyarette paketteki 3-4 maddede değişiklik olabileceğini vurguladı. Değişiklik beklenen maddeler ise şöyle: 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle veto ettiği, orman kapsamı dışına çıkarılan hazine arazilerinin satışı konusunda hüküm eklenecek. Hükümet, bir süre önce Tapu Yasası'nda yaptığı bir değişiklikle, orman özelliğini yitirmiş 2b alanlarının kadastro işlemleri yapılarak Hazine adına tescil edilmesini, kullanıcılarının belirlenmesini sağlamıştı. İş dünyasından gelen öneri doğrultusunda 2b'lerin satışında anayasal engel de kalkacak. Anayasa Mahkemesi'ne 16 üyenin Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesine yönelik eleştiriler üzerinde duruluyor. Halen Yüksek Mahkeme'nin 11 üyesi de Cumhurbaşkanı'nca seçiliyor. Taslakta, Çankaya'nın seçeceği üyelerin sayısının azaltılması, TBMM'ninkinin artırılması değerlendiriliyor. Anayasa Mahkemesi üyelerinin 12 yıl olarak düşünülen görev süresinin gözden geçirilmesi, Cumhurbaşkanı'nın, Anayasa Mahkemesi'ne vatandaşlar arasından seçeceği iki üyenin nitelikleri ile ilgili "45 yaşını doldurmuş, üniversite mezunu" tanımının genişletilmesi gündemde. HSYK ile ilgili işlerin koordinasyonu için Bakan'ın kuruldan çıkmasına sıcak bakılmıyor. Buna karşın birinci sınıfa ayrılmış hakim-savcılar arasından HSYK'ya seçilecek üye sayısının, yüksek yargı organlarından seçilecek üye sayısı ile dengeli olması önerisi "değerlendirilebilir" bulunuyor. Kadın, çocuk ve engelliler için pozitif ayrımcılık öngören maddeye gaziler de eklenebilir. Taslakta, "Devlet çocuk istismarı, cinsellik ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır" hükmündeki "cinsellik" ifadesi, flörtü de kapsamaması için "çocukların cinsel istismarı" şeklinde yeniden düzenlenecek.

"1915 olayları Türkiye'nin üzerinde sopa gibi duruyor"
Ermeni cemaatinin güçlü ismi Bedros Şirinoğlu, kaçak Ermeni işçilere yönelik Erdoğan'ın sözleri için, "Kalbi öyle demez. Kimse bize onun gibi yakınlık göstermedi" diyor Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Bedros Şirinoğlu. BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, bugün Ermeni cemaatinin en büyük vakfı Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Bedros Şirinoğlu ve Başkan Yardımcısı Herman Baüyan'ı kabul edecek. Görüşme öncesi SABAH'ın sorularını yanıtlayan Şirinoğlu'nun, Erdoğan'ın Türkiye'de kaçak yaşayan Ermenilere yönelik sözleriyle ilgili yorumu, "Başbakan'ın ağzı bunu diyebilir ama ben kendisini iyi tanıyorum, kalbi bunu kesinlikle söylemez. O anda sinirlenmiş olabilir. Kimse bize Sayın Erdoğan gibi yakınlık göstermedi" oldu. Vakıflar Yasası gereği sekiz mülkün kendilerine geri verildiğini de belirten Şirinoğlu, bu konuda Erdoğan'a teşekkür edeceklerini söyledi. Bedros Şirinoğlu, Başbakan Erdoğan'ın sözlerini şöyle değerlendirdi: "Başbakan Kasımpaşalı, benim dedem de Dolapdereli. Başbakan'ın dediklerini yaşayanlar bilir. 'Başbakan sert davranıyor' diyorlar. Sert değil samimi davranıyor. Dediği laf bana hiç dokunmadı. Dobra dobra konuşur, ama sineği bile incitmez. Burada çalışan Ermenistanlı Ermeniler inanın Türkiye'yi seviyor. Ama sıcaklığı göremiyor, korkuyor. O şüphecilik bitmemiş. Başbakan bu şüpheyi dağıtmaya çalışıyor. Bir Ermeni hastanesinin başkanı randevu istiyor ve kendisi randevu veriyor. Altı yıl içinde altı kez görüştüm kendisiyle. Bu da bizi sevdiğini gösteriyor." Türkiye'yi köşeye kıstırmak isteyenlerin 1915 olaylarını kasten gündeme getirdiğini kaydeden Bedros Şirinoğlu şunları söyledi: "Maalesef Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak istedikleri anda bu sopa çıkıyor. Başlıyor bizim Türkleri dövmeye. Yahu dövmeyin, Türk'ün de Ermeni'nin de canı yanıyor. Bundan sorumlu olanlar Türkiye'nin büyümesini istemeyenler." Şirinoğlu, Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi için de "Otobüslerle yurtdışından buraya Ermeni vatandaşlar geliyor. Günde 700 hastaya bakıyoruz. Çoğu bizim Müslüman kardeşlerimiz. Ayrım yapamayız" diye konuştu.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Arınç aradığı Saadet'i buldu
Arınç, anayasa taslağıyla ilgili olarak "Başka partilerde görmediğimiz güzelliği Saadet Partisi'nde bulduk" dedi Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya anayasa taslağına destek turu çerçevesinde dün SP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'u ziyaret etti. Anayasa paketi ile ilgili görüşlerini ilettiklerini belirten Arınç, "Şahsım adına verimli bir görüşme gerçekleşti. Başka partilerde mahrum gördüğümüz güzelliği Saadet Partisi'nde bulduk" dedi.Türkiye'de anayasa tartışmalarının uzun süredir devam ettiğini hatırlatan Kurtulmuş, Arınç'a, SP'nin hazırladığı 2 farklı dosya sunduğunu belirtti. "2007'dekı anayasa değişikliğinin Anayasa Mahkemesi'nce iptal gerekçesi, Türkiye'de hukuki bir kördüğüm ortaya çıkarmıştır diyen Kurtulmuş, şunları söyledi: "Anayasa Mahkemesi, parlamentonun üstünde bir senato konumuna gelmiştir. Parlamentonun yapacağı yeni bir değişikliğin Anayasa Mahkemesi'nden geri dönme ihtimali vardır. Bunu değiştirmenin yolu, çok net şekilde millete müracaat etmektir." Kurtulmuş, değişiklik tasarısının paket olarak değil, Yüksek Seçim Kurulu'nca düzenlenecek oy pusulasında madde madde milletin oyuna sunulmasını istedi. Kurtulmuş, CHP lideri Baykal'ın "AK Parti ile koalisyon yapacağıma, SP ile yaparım?" şeklindeki açıklamasını ise şöyle değerlendirdi: "Türkiye Cumhuriyeti'ndeki bütün partilere eşit mesafedeyiz. Önceliğimiz millet ile ittifak yapmaktır."

Davutoğlu ve Şahenk'e Wilson ödülü
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, Woodrow Wilson Ödülü'ne layık görüldü. ABD'deki düşünce kuruluşu Woodrow Wilson Center'dan yapılan açıklamaya göre, devlet, iş sektörü, bilim, sanat gibi birçok alanda uluslararası, ulusal ve yerel düzeyde, kendi dönemlerindeki sorunlarla yüzleşmede yardım, diyalog ile açıklığı kucaklayan liderlerin takdir edilmesini amaçlayan ödüller, bu kez Türkiye'nin iki önemli ismine verilecek. Buna göre, 'kamu hizmeti' dalında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 'kurumsal sosyal sorumluluk' dalında ise Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk ödüle değer görüldü. Türkiye, 17 Haziran'da düzenlenecek ödül törenine ilk kez ev sahipliği yapacak. Davutoğlu'nun, Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenmesinden bu yana, Türkiye'nin dış ilişkilerinin gelişimini hızlandırarak, uluslararası görüşmelerdeki konumunu yükseltmesi, Şahenk'in ise 'yenilikçi lider' olarak Doğuş Holding'i Türkiye'nin en başarılı şirketler topluluğundan biri yapmasına vurgu yapıldı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

YÜKSEK YARGI ONUN İZİNDE
Yüksek yargı ve HSYK'dan anayasa değişikliğine yönelik tepkilerin CHP lideri Baykal'ın sözleriyle neredeyse aynı olması dikkat çekiyor. Başbakan Yardımcısı Arınç, "İşte yüksek yargının durumu" dedi.
Ele geçirme, tuzak vurgusu
BAYKAL: Anayasa değişikliğinin altında kötü niyet, tuzak, tertip var.
YARGUTAY BAŞKANI GERÇEKER:Bu yargıyı kuşatmanın da ötesinde yargıyı ele geçirmektir.
HSYK BAŞKANVEKİLİ ÖZBEK:Yargı reformu adı altında yargıyı açıkça ele geçirme taktiği...

Ermeni çocuklara okul için çalışıyoruz
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Türkiye'de bulunması yasal açıdan sorunlu olmayanların çocuklarının azınlık okullarına devam edebilmelerine yönelik bir çalışma yapıldığım, ancak çalışmanın henüz tamamlanmadığım bildirdi. Çubukçu, Ankara'da soruları yanıtlarken şunları söyledi: "Hepimizin de bildiği gibi ülkemizde bulunan her kesimin uluslararası ve anayasal hakları olan eğitim hakkından yararlanmasını sağlamak en önemli görevlerimizden biri. Türkiye'de bulunanların bir yasal statüsünün olması lazım. Dini azınlıkların ülkemizde yaşadıkları problemlerin çözümüne yönelik de çaba içerisindeyiz. Bu konunun çözümlenmesi ve bu konuda çalışma yapılması konusunda Başbakan Erdoğan'ın bir talimatı var. Henüz değerlendirilme aşamasında olan bir konu. Nihai karar verilmiş değil. Üzerinde bir çalışma ve değerlendirme yapıldığım söylemekle yerineyim."

Roman ve göçerler artık sınırdışı edilemeyecek
Meclis İçişleri Komisyonu'nda, çingenelerin sınırdışı edilmesiyle ilgili ayrımcılık içeren hüküm yasadan çıkarıldı. AK Parti Bursa Milletvekili Ali Koyuncu'nun 5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi, İçişleri Komisyonu'nda görüşüldü. Kabul edilen düzenleme ile Kanunun 21'inci maddesinin son fıkrası olan "Tabiyetsiz veya yabancı devlet tebaası olan Çingenelerin ve Türk kültürüne bağlı olmayan yabancı göçebelerin sınır dışı edilmelerine İçişleri Bakanlığı salahiyetlidir" cümlesi yasadan çıkarıldı. MHP ve CHP'li komisyon üyelerinin "Yabana göçebelerin sınır dışı edilmelerine İçişleri Bakanlığı salahiyetledir" ibaresinin maddede kalması yönündeki önergesi ise kabul edilmedi. Toplantıya katılan Roman Gençlik Derneği Başkam Selçuk Karadeniz, Türkiye'ye hiç zaman ihanet etmemiş bir toplum olduklarını, pozitif ayrımcılık istemediklerini, ancak yaşam kalitelerinin yükseltilmesini istediklerini ifade etti. Karadeniz, "Kültür Bakanlığı'nın Çingeneler diye bir kitabı var. Birçok hakaret içeriyor. Hala raflarda duruyor" dedi. Ege Roman Dernekleri Federasyonundan Özcan Çayırlı ise bugüne kadar hiçbir hükümetin bu konularda çalışma yapmadığını belirterek, "Başbakanımıza çok teşekkür ediyoruz" dedi. Devlet Bakanı Faruk Çelik de "Eğitim, istihdam gibi sorunları var ancak en önemli sorun mevzuattaki ayrımcılık. Roman vatandaşlara esas ayrımcılık kafalardaki ayrımcılık. Yaptığımız çalışmalar milli birliğe önemli katkılar sağlayacaktır" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Erdoğan 'anadilde eğitim' istedi
Die Zeit gazetesine konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Berlin'in "imtiyazlı ortaklık" açıklamasına "Almanya'da Türk kolejleri açılsın" önerisiyle karşılık verdi. Türkiye'de Alman kolejleri bulunduğunu, İstanbul'da TürkAlman üniversitesi kurulması çalışmalarının devam ettiğini benzer adımları Almanya'dan da beklediklerini anlatan Erdoğan, "Türkiye'de Alman kolejleri var. Niçin Almanya'da da Türk kolejleri olmasın? Almanya bu alanda doğan ihtiyacın hâlâ farkında değil. İnsanlar önce kendi anadillerine, yani Türkçe'ye hâkim olmalı. Ancak ne yazık ki realitede böyle bir durum yok" dedi. Merkel'le niye az görüşüyor Erdoğan, Merkel'in Türkiye'de "imtiyazlı ortaklık" önerisini tekrar gündeme getirmesi durumunda ne yapacağının sorulması üzerine, "Ona bu fırsatı vermeyeceğim, çünkü 'imtiyazlı ortaklık' konusunda ne düşündüğümüzü biliyor. AB anlaşmaları 'imtiyazlı ortaklığı' kabul etmez. Bu öneriyi kabul etmek Türkiye için büyük bir hata olur. AB'nin diğer birçok ülkesi de bu öneriyi kabul etmiyor" şeklinde yanıt verdi. Merkel ile diğer Avrupalı liderlere göre daha az buluşmasının sebebinin bu öneri olup olmadığının sorulmasına karşılık da Erdoğan, bunun kendileri için bir sorun olmadığını, Merkel'in de bunu bildiğini belirterek, "Türkiye'nin AB üyesi olup olamayacağının tartışılmasını da anlamıyorum. Biz müzakereleri sürdürüyoruz, hem de tam üyelik hedefiyle. Bizim için bunun başka bir seçeneği yok. Bir futbol karşılaşması başladığı zaman oyun sırasında aniden penaltı kurallarını değiştiremezsiniz. Biz AB'nin kurallarına göre oynuyoruz ve yolumuzda ilerliyoruz" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

İŞ DÜNYASINDAN REFORM PAKETİNE SICAK MESAJLAR
Anayasa değişikliği paketini sivil toplum örgütlerine anlatan AK Parti'nin hukukçu kurmayları, iş dünyasının desteğiyle moral buldu. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve AK Parti Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ, dün TUSKON, TÜSİAD, MÜSİAD ve ASKON'u ziyaret ederek yapılması düşünülen değişiklikler hakkında bilgi verdi. Reform paketini olumlu karşılayan iş dünyasının temsilcileri, AK Parti heyetinden Anayasa'nın tümüyle yenilenmesini istedi. TUSKON Başkanı Rızanur Meral, 1982 Anayasası'nın 'korku temelli' olduğunu belirterek çağdaş bir anayasaya ihtiyaç bulunduğunu söyledi. Meral, muhalefetin de tarihî bir sorumluluğu omuzlarında taşıdığını hatırlattı. Tartışmaların sıhhatli biçimde devam ettiğine işaret eden TÜSİAD Başkam Ümit Boyner ise birey odaklı, çoğulcu bir anayasayı vazgeçilmez gördüklerinin altını çizdi. Pakette sorunlar olduğunu belirten Boyner, kuvvetler ayrılığı noktasındaki fikir ayrılıklarının hükümete ilettiklerini vurguladı. Yaptıkları açıklamalarda 'sivil anayasa özlemi'ni dile getiren MÜSİAD ve ASKON, reforma tam destek verdi.

Yıldız: Libananco davasından endişemiz yok
Libananco şirketinin, el konulan Çukurova Elektrik (ÇEAŞ) ve Kepez Elektrik hisselerinde zarara uğradığı gerekçesiyle Türkiye hakkında açtığı 10 milyar dolar tutarındaki tahkim davası sona erdi. Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkken Çözüm Merkezi yetkilileri, Fransa'nın başkenti Paris'te üç gün süren duruşmaların tamamlandığını açıkladı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Enerji İşleri Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Çetin, duruşmalarda, davacının 3 tanığının çapraz sorguya alındığını belirtti. Hakim heyetinin durumu değerlendireceğine dikkat çeken Çetin, yargı süreci devam ettiği için bu konuda daha fazla yorum yapmak istemediğini söyledi. Ankara'da basın mensuplarıyla bir araya gelen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ise, Libananco davasıyla ilgili, "Çok geniş kapsamlı hazırlandığımız bir konu, o yüzden herhangi bir endişe duymuyoruz." dedi. Polonyal ve Polonya2 diye ifadelendirilen ve Libananco davası diye geçen 8,4 milyar dolarlık davanın, Libananco'nun yetkisiz olduğu gerekçesiyle Türkiye lehine sonuçlandığını hatırlatan Bakan Yıldız, gelişmelerin bu konuda da kendilerine cesaret verdiğini anlattı.

Erdoğan, küskün kardeşler Mısır ve Suriye için Kahire'ye gidiyor
Son yıllarda başta Filistin konusu olmak üzere Ortadoğu'daki pek çok anlaşmazlıkta arabuluculuk yapan ve başarılı sonuçlar alan Türkiye, Mısır ile Suriye arasındaki küskünlüğü de sona erdirmek için devreye girmeyi düşünüyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yann Mısır'a bir ziyaret gerçekleştireceği belirtiliyor. Ziyaretin küskün kardeşler Mısır ve Suriye'yi barıştırma amacı taşıdığı öne sürülüyor. Ancak diplomatik kaynaklar, bu ziyaretin henüz kesinlik kazanmadığım ancak ihtimal dahilinde olduğunu ifade ediyor. Başbakan Erdoğan, cumartesi günü Libya'nın Sirte kentinde yapılacak olan Arap Birliği Liderler Zirvesi'ne katılacak Diplomatik kaynaklar, duruma göre Erdoğan'ın Kahire'ye geçerek muhtemel bir Mısır-Suriye görüşmesine arabuluculuk yapabileceğini ifade ediyor Uzun süredir Almanya'nın Heidelberg Üniversite Hastanesi'nde tedavi gören Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in de cumartesi günü ülkesine dönmesi bekleniyor. Başbakan Erdoğan'ın Mübarek'e 'geçmiş olsun ziyaretinde bulunabileceği de kaydediliyor. Türkiye'nin hem Mısır hem de Suriye ile her alanda çok yakın ilişkileri bulunuyor.

Bozdağ: Sivil toplum CHPveMHP'den daha hazırlıklı
AK Parti, anayasa değişikliği paketini anlatmak için siyasi partiler ve sivil toplum örgütleriyle yaptığı temasları büyük ölçüde tamamladı. Ankara ve İstanbul'daki ziyaretleri değerlendiren AK Parti Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ, "Görüşmelerimiz çok olumlu geçti. Sivil toplum örgütleri, muhalefet partileri CHP ve MHP'den daha hazırlıklı." dedi. Yaptıkları görüşmelerin son derece faydalı olduğunu söyleyen Bekir Bozdağ, "Sivil toplum örgütleri hazırladıkları raporları, önerileri sundular. Muhalefet partileri CHP ve MHP ise kapağını bile açmadan "hayır" diyor. STK'lar Türkiye'nin meselelerine sahip çıkma konusunda muhalefetin önünde görülüyor." değerlendirmesi yaptı. Muhalefet partilerinin "neden şimdi?" diyerek zamanlamaya itiraz etmesini de anlamlı bulmadıklarını belirten Bozdağ, "82 Anayasası'nın üzerinden 28 yıl geçmiş. Neden şimdi diye sormanın anlamı yok. Mevcut Anayasaya itirazı olanların şimdiye kadar kendi hazırlığını da yapması gerekirdi." diye konuştu. AK Parti heyeti değişiklik teklifini gazete ve TV'lerin en üst düzey yöneticilerine anlatmıştı. AK Parti şimdi de Türkiye'de temsilcisi olan yabancı basın mensuplarına anayasa değişikliğinin gerekçesini ve içeriğini açıklayacak. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in organize edeceği toplantı cumartesi günü İstanbul'da yapılacak. Toplantıya 50'ye yakın gazetecinin katılması bekleniyor.

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG 'ün bazı haber başlıkları:


Taş atan çocuk affına ‘eşitlik' engeli
TAŞ atan çocuklar olarak bilinen tasarı için verilen af önergesi, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık uyarısı üzerine geri çekildi. Dün toplanan TBMM Adalet Alt Komisyonu, tasarıyı iki önemli değişiklikle birlikte kabul etti. Komisyonda öncelikle AK Parti'nin, gösterilerde yakalanan, örgüt mensubu olmak ya da propagandasını yapmaktan hüküm giyenlerin bir kereliğine aldıkları hapis cezasını "denetimli serbestlik" önlemleriyle dışarda geçirmesini sağlayacak önerisi tartışıldı. MHP Milletvekili Rıdvan Yalçın, önerinin kabul edilmesi halinde çocuklara suç işlettirilmesinin özendirileceğini, çocukların suç makinesi olarak kullanılacağını, diğer suçları işleyen çocuklar içerideyken terörle mücadele yasasından hüküm giyenlerin serbest bırakılmasının eşitlik ilkesine aykırı olacağı uyarısında bulundu. Bunun üzerine taş atan çocuklara af getiren öneri gündeme alınmadan geri çekildi. Çocukların terörle Mücadele Yasası kapsamındaki suçlardan yargılanmaları sırasında, yasanın öngördüğü ceza artırımına tabi tutulmamasına ilişkin hüküm kabul edilirken, Öcalan maddesi olarak bilinen yeniden yargılamaya ilişkin hükümler metinden çıkarıldı. TCK'nın 250. maddesinde de değişiklik yapılarak, çocukların tüm suçlardan çocuk mahkemelerinde yargılanmaları kabul edildi. Bu arada, hükmün açıklanmasının ertelenmesi uygulamasının, ancak sanığın isteği üzerine verilmesine ilişkin de bir değişiklik yapıldı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Ermeniler'e Akdamar'da yılda bir ayin
Van Valiliği'nin Akdamar Adasındaki Ermeni Kilisesi'nin ibadete açılması teklifi, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafın; dan onaylandı. Kilisede eylül ayının ikinci haftasında 1 gün ibadet yapılabilecek. Van Valiliği'nin Akdamar Adası'ndaki Ermeni Kilisesi'nin ibadete açılması teklifi, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından onaylandı. Günay imzalı resmi yazıda şöyle denildi: "İnanç Turizmi kapsamında Van Akdamar Anıt Müzesi'nin (Akdamar Kilisesi) ziyaretçi sirkülasyonuna engel teşkil etmeyecek bir bölümünde, sınırlı sayıda katılımla, yılda bir kez olmak üzere, Eylül ayının 2'nci haftasında günü, saati ve süresi Valilikçe belirlenmek kaydıyla dini içerikli etkinlik düzenlenmesine izin verilmesi Bakanlığımızca uygun görülmüştür." Eylül ayının 2'nci haftası bu yıl 12 Eylül'e denk geliyor. İngiliz yayın kuruluşu BBC, Van'ın Akdamar Adası'ndaki Ermeni Kilisesi'nde yılda bir kez ibadete onay verilmesi kararı hakkında, "Türkiye'deki Ermenilere mini açılım" yorumunda bulundu. BBC, Başbakan Erdoğan'ın kaçak Ermenilere ilişkin sözlerinin ardından bunların çocuklarına eğitim verileceği açıklamalarını ise "jest" olarak nitelendirdi. BBC Türkçe Servisi'nin haberinde, Erdoğan'ın BBC Türkçe'ye mülakatında," 100 bin kaçak Ermeni göçmeni sınır dışı edebiliriz" dediği anımsatıldıktan sonra şöyle devam edildi: "Kilisenin ibadete açılması, Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi için Ekim ayında imzalanan protokollerin ardından gündeme gelmişti. Kilise restore edildikten sonra 2007'de anıt müze olarak hizmete açılmıştı." Erdoğan'ın eğitim jesti Aynı haberde "Başbakan'ın açıklamalarının ardından 'jest' olarak nitelenebilecek bir adım da kaçak Ermeni göçmenlerin çocuklarının eğitimi konusunda geldi" denildi. BBC, Türkiye Ermenileri Patrikliği Ruhani Meclis Başkam Başepiskopos Aram Ateşyan'ın, "Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, çocukların eğitim sorunlarım çözmek için gerekli çalışmalar başlatılacak sözünü verdi" açıklamalarına da dikkat çekti.

Hürkuş hazır
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Türkiye'de üretilen ve "Hürkuş' adı verilen pilotlu eğitim uçağının yalanda uçurulacağını açıkladı Motor hariç tamamı yerli. 25MİLLİ Savunma Bakanı Vecdi Gönül, "Hürkuş" adı verilen pilotlu eğitim uçağının yakında uçurulacağını kaydederek, "Yakında umut ediyoruz Hürkuş'u uçuracağız. Pilotlu bir uçak. Bütün dizaynı, tamamı, her şeyi yerlidir. Motor hariç tabii. Bu eğitim uçağı ama savaş uçağı olarak da kullanılabilir. Ama asıl maksadı eğitim uçağı. İlk defa bir uçak üretmiş oluyoruz" dedi. TAI'nın eğitim uçağı olarak tasarlayıp, sitesinde illüstürasyonlarını yayınladığı Hürkuş'a, düşman uçağı düşüren ilk Türk tayyereci olan Vecihi Hürkuş anısına bu isim verildi. Gönül, TUSAŞ'ta üretilen insansız hava aracının da 1 Nisan'da imalattan çıkacağını ve sonbaharda uçacağını söyledi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG 'nin bazı haber başlıkları:

SÖZÜMÜZÜN ARKASINDAYIZ
Merkel'in Türkiye ziyareti öncesi Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Dr. Eckart Cuntz net mesaj verdi: AB'de imzaladığımız metinlere bağlıyız. Sözümüzü tutacağız Neden Almanya'da Türk koleji olmasın ALMANYA Büyükelçisi Dr. Cuntz, BUGÜN'e konuştu, AB için 'ahde vefa' güvencesi verdi. "Merkel'in ne konuşacağını bilemem. Fakat ülke olarak imzamıza bağlı kalacağız. Sözümüzü tutacağımızı taahhüt edebilirim" dedi. Merkel'İN 29 Martta kalabalık bir işadamı i grubuyla geleceğini belirten Dr. Cuntz, "ilişkilerin daha da iyi olması için elimizden geleni yapmalıyız" diye konuştu. Kıbns'ta bu yıl için çözüm sağlanmasını umduğunu ifade etti. TÜRK vatandaşlarına uygulanan vize konusunda bir dizi önlem aldıklarını anlatırken "Biraz sabırlı olunmasını" istedi. Almanya'nın PKK'ya yönelik operasyonlarının devam edeceği mesajını verdi. Açılım sürecine 'sempatiyle baktıklarını' söyledi.

Vatandaştan sivil anayasa ve referanduma "evet"
Pollmark tarafından 5039 kişi ile görüşülerek yapılan "Siyasi Gündem Araştırması"nda çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı. Başbakan Erdoğan'ın masasındaki ankette vatandaşların sivil anayasaya destek verdiği, parti kapatmalara net bir şekilde karşı çıktığı belirlendi. Gündemin ilk sırasında yer bulan Anayasa değişikliği vatandaşlara soruldu. Halkın yüzde 20'lik bir kısma sivil Anayasa'ya ihtiyaç olmadığı görüşünde. Yüzde 58'lik kısım bu soruya "evet" derken CHP ve MHP'li seçmenlerin yarıdan fazlasının tercihinin de "evet'ten yana olması dikkat çekti. Anayasa paketinin referanduma sunulması durumunda oylarının renginin ne olacağı sorusuna ise katılımcıların yüzde 41.5'i "evet" derken, yüzde 28.2'si içeriğine göre oy vereceğini söylüyor. Referanduma "hayır" diyenlerin oranı ise sadece 13.8. Yüzde 16.5 ise fikir belirtmemiş. Bu tablodan referanduma yüzde 50'nin üzerinde destek verileceği sonucu ortaya çıkıyor.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Babacan: Gelişmiş ekonomilerle ilgili ciddi kaygı duyulmalı
Global ekonomilere ilişkin 'ciddi kaygı duyulmalı' uyarısında bulunan Bakan Babacan, 'Olağanüstü bir dönem yaşayacağız. İşsizlik büyümenin önünde çok ciddi engel olacak' dedi. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, gelişmiş ekonomilerin hepsinin ağır borç yüküyle karşı karşıya kalmasının, dünyada rastlanmayan bir durum olduğunu belirtip, "Bu önümüzdeki dönemle ilgili ciddi kaygı duyulması gereken bir gerçek" dedi. Babacan, ülkelerin kriz sürecinde borç yüklerinin çok arttığım kaydederek "Gerçekten çok olağanüstü bir dönem yaşayacağız, önümüzdeki yıllarda" dedi. Ali Babacan, AA'da düzenlenen 'Küresel Ekonomi ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler' konusunda sunum yaptı. Küresel ekonomide toparlanma sinyalleri görüldüğünü, ancak bu büyümenin ciddi riskleri içinde barındırdığım belirten Babacan, "Bankacılık sektörüyle ilgili problemler pek çok ülkede henüz çözülmüş değil. Geçici tedbirlerle bankalar ayakta tutuluyor. Geri çektiğiniz anda pek çok bankanın ertesi gün ayakta kalması mümkün değil, işsizliğin çok yükselmiş olması, ekonomik toparlanmanın hızını engelliyor" diye konuştu. Ali Babacan, ülkelerin bu süreçte aldığı olağanüstü önlemlerin yan etkilerine de dikkati çekerek ülkelerin bu dönemde bütçe açıklarını artırmak zorunda kaldıklarını söyleyip, "Bu borçların geri ödenmesi 10 yıllar alacak. Gerçekten çok olağanüstü bir dönem yaşayacağız önümüzdeki yıllarda" dedi. Brüksel çok kaygılı Brüksel'deki temaslarına da değinen Babacan, üst düzey ekonomi yetkilileriyle görüştüğünü kaydetti ve "Kaygılar dışardan göründüğünden daha fazla. Şöyle oturup baş başa konuştuğunuzda, o kaygıyı muhataplarınızın gözünden okuyorsunuz. Zor bir dönem" dedi.

Başbakan'dan kadın kotasına destek
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu toplantısında, kadın kotası tartışıldı. AKP'li Öznur Çalık, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı bir görüşme sırasında kadının siyasetteki rolünün öneminden söz ederek, gayri resmi kotadan söz ettiğini, Başbakan Erdoğan'ın ise bu yaklaşıma destek verdiğini dile getirdi. AKP'li Çalık Başbakan Erdoğan ile yaptığı bir görüşme sırasında kadının siyasetteki rolünün öneminden söz ederek, "Kadının siyasetteki yerine ilişkin önemli mesafeler kaydettik. Ancak, Türkiye'de kadın vali, müsteşar hiç yok. Yasal kota olmasa bile, gayri resmi kota uygulaması sayesinde kadın temsilini artırmayı sağlayabiliriz" dediğini söyledi. Çalık, Başbakan'ın ise bu yaklaşıma destek verdiğini dile getirdi. Başbakan'ın olumlu yaklaşımının yeterli olmadığını savunan CHP'li Canan Arıtman, kotayla ilgili yasal düzenleme yapılması gerektiğini savundu.

‘AB reformlarını 2013'e dek tamamlayacağız'
Başmüzakereci Egemen Bağış, AB'nin merkezi Brüksel'deki temasları sırasında, Türkiye'nin AB'ye üyelik için gerekli reformları 2013'e kadar tamamlayacağını belirtti. Reuters'e konuşan Bağış, "AB gerçekçi olmalı, genişleme olmadan devam edemez" derken, Fransa ile Almanya'nın Türkiye'ye AB üyeliği yerine imtiyazlı ortaklık önerisiyle ilgili 'hakaret içeren ve dehşet verici deyim' nitelemesini yaptı. Türk basım Alman Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye ziyareti öncesi verdiği demeçlerde imtiyazlı ortaklık ısrarını öne çıkarırken, Bağış, "Merkel'in son dokuz ayda bu dehşet verici ve hareket içeren 'imtiyazlı ortaklık' ifadesini kullanmamasını takdir ediyoruz" dedi. İsveç'teki Türk vekillere sert tepki Bağış, Türk sivil toplum kuruluşlarıyla buluşmasında ise, Ermeni tasarısı İsveç parlamentosundan geçerken 'Evet' diyen Türk kökenli milletvekillerine sert tepki gösterdi: "Büyük ayıp. Bunun lamı cimi yok. Türklerin oyuyla seçilmiş kardeşlerimizin Türklere çok ağır hakaret içeren bir tasarıya oy vermiş olmaları kabul edilemez Vicdanı yaralamıştır. Umarız hatadan dönmenin yollarını arıyorlardır." 'AB vizesi 12 Eylül'ün sonucu' En büyük hedeflerinin AB'ye vizesiz seyahat olduğunu belirten Bağış şunları söyledi: "AB üyeleri vizeyi 12 Eylül darbesinden iki hafta sonra koydu. Avrupalı ve Türk yetkililer istişareye girmişler, Türkiye'den yurtdışına sığınmak için kaçanları durdurabilmek için, maalesef darbe zihniyeti Vatandaşlarımıza vize koyun' demiş."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Gül yeni anayasa için devreye girdi
AKP'nin hazırladığı anayasa değişiklik paketine destek arayışı sürerken, muhalefetten ve sivil toplum kuruluşlarından gelen eleştiriler üzerine Çankaya Köşkü devreye girdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Pazartesi günü "Çankaya Sofrası"nda hukukçu ve siyaset bilimcilerle bir araya gelecek. Cumhurbaşkanı Gül'ün "Çankaya Sofrası"nda başta anayasa değişikliği olmak üzere ülke gündemindeki konuları değerlendirmek üzere ağırlayacağı isimler şöyle: Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin, eski Yargıtay Başkanı Osman Arslan, eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ergun Özbudun, Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, araştırmacı ve gazeteci Tarhan Erdem ve gazeteci Taha Akyol.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/TÜRKİYE.JPG 'nin bazı haber başlıkları:

Prim borçlusuna üç müjde birden
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, şu anda yüzde 3 olan sigorta prim borcuna yönelik gecikme faizi oranını yüzde 1.5 veya 2'ye indireceklerini söyledi. Dinçer, kredi kartı ile prim ödenebilmesi için de çalışma yaptıklarını belirtti. Sigorta prim borçlarına uygulanan gecikme faizinin düşürülmesi için Maliye Bakanlığı ile yürüttükleri ortak çalışmanın bir hafta içinde tamamlanacağını açıklayan Bakan Dinçer, "Aylık yüzde 3 olan gecikme faizi yıllık toplamda düşünüldüğüne yüzde 22-23'ü buluyor. Bu çok yüksek, şimdi yapacağımız çalışma ile bu faiz oranı aylık yüzde 1.5 veya 2'ye inecek, yıllık toplamda da yüzde 18'e çekilmiş olacak" diye konuştu. Bakan Dinçer, geçmişteki düzenlemeler kapmasında sigorta prim borcunu yeniden yapılandırıp, ödeyemediği için sistem dışında kalanlara yönelik olarak da, 2010 primlerini düzenli ödemek şartıyla yeni bir takvim hazırlanacağını söyledi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/YENİÇAĞ.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Paket duvara çakılabilir
Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden, Başbakan Erdoğan'ın yüksek yargıya yönelik eleştirilerini "çok çirkin" bulduğunu ifade etti. Anayasa paketinin onaylanması durumunda, paketin "Anayasa Mahkemesi duvarına çakılacağını" vurgulayan Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yüksek yargıya yönelik yaptığı eleştirileri de "çok çirkin" bulduğunu dile getirdi. Güçler ayrılığı ilkesine aykırı Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden, süreçte Yüce Divan üyelerinin fikirlerinin sorulup sorulmadığının büyük önem taşıdığını savunarak, Anayasa Mahkemesi'nin yapısında yapılacak değişikliğin ise mahkemenin görüşlerine ve özüne ters olduğunu vurguladı. Yıllardır 1982 Anayasası'nın Türkiye'ye yakışır bir metin olmadığı konusunda görüş birliği olduğunu belirten Özden, "Anayasa'nın değişmesini istemek ayrı. Fakat bu şekilde bunu gerçekleştirmek ayrı şeydir. Bunların yapmaya çalıştıkları güçler ayrılığı ilkesini yok etmektir. Bunlar hukuk tanımamaktadır. Bunlar hukukun işlerine gelen yönlerini uygulayıp, işlerini gelmeyen kararlar veren hakimleri de mahvediyorlar" dedi.


KÖŞE YAZARLARI

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG GAZETESİ

ishakyilmaz 03-26-2010 16:59

KÖŞE YAZARLARI

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG GAZETESİ

OKTAY EKŞİ
İyiler ve tuzaklar
"..."Taslakta gerçekten demokratikleştirici öneriler var." Örneğin demokratik işleyişin temel koşullarından biri olan "halkın gerçekleri öğrenme hakkı" bu taslakta "anayasal bir hak" haline getiriliyor. Bu amaçla yürürlükteki Anayasa'nın 74'üncü maddesine "Herkes bilgi edinme hakkına sahiptir" hükmünün konması isteniyor. Yeri gelmişken belirtelim: Halen "Bilgi edinme hakkı"nı düzenleyen bir yasamız var ama onu uygulamak için çıkartılan Yönetmelik kötü. Çünkü halktan bilgiyi saklayan bürokratı caydıracak bir yaptırım mekanizması yok... Önerinin "Yüksek Askeri Şûra" ve "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu" kararlarını yargı denetimine açan hüküm getirmesi de yerinde... Keza, savaş hali dışında "Sivil kişilerin hiçbir nedenle askeri mahkemede yargılanmayacağına" ve "askeri mahkemelerin" görev alanının "asker kişilerin sadece askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri askeri suçlarla" sınırlı olması gerektiğine ilişkin hükümler de yerindedir. Özellikle son iki yıldır kamuoyunu meşgul eden suçlamalar ışığında bakınca bu hüküm demokrasi ve hukuk devleti yönünden ihtiyaç olarak görünmektedir. Ancak, bir yandan askeri yargının yetkileri budanır öte yandan da sivil yargı -bugünkü iktidarın istediği gibi- yürütme gücünün emrine sokulursa, adaletsizlik misliyle katlanır. Asıl büyük sorun o zaman çıkar. Bazıları öneri paketinde bulunan "Kamu Denetçisi" (ombudsman) oluşturma önerisi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden önce Anayasa Mahkemesi'ne başvurma yolunu açan "Bireysel Şikâyet Hakkı"nı da "demokratikleşme" yönünde atılmış bir adım gibi görüyorlar. Doğrusu, köklü bir "Danıştay"a ve oturmuş bir "İdari Yargı" sistemine sahip olan ülkemizde bu Ombudsman'ın ne işe yarayacağını merak ediyoruz. Keza "Bireysel Şikâyet Hakkı"nı da bir özenti gibi görüyoruz. Söylemeye bile lüzum yok ama ihmal etmiş olmayalım: "Geçici 15'inci madde"nin yürürlükten kaldırılmasının da zamanı gelmişti. Bunu öneren hüküm de yerindedir... Asıl mesele bellidir. İktidar partisi: Hem Anayasa'nın korumaya çalıştığı laik devleti kendi özlediği (İslamî) devlete dönüştürmek hem de bu yüzden kapatılmamak istiyor. Yargıyı kendi dümen suyuna sokmak istiyor. Ve en önemlisi Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olacağı bir Türkiye'nin altyapısını hazırlıyor..."

YALÇIN DOĞAN
‘Seçim 17 Temmuz 2011'de'
"...MADEM ki, TV programında reklamlar için ara veriliyor, o arada biz sohbete dalıyoruz. Sohbetten çok speküle edilen seçim tarihi ile ilgili bir haber çıkıyor... Ama, haber birinci elden. Önceki akşam Kanal 24'te Mustafa Karaalioğlu'nun sunduğu tartışma programı. Prof. Dr. Serap Yazıcı, AK Parti Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ ile birlikte biz iki gazeteci Avni Gürel ve benim katıldığım bir program... Bekir Bozdağ normal olarak taslağı savunuyor. Eleştirilere rağmen, Prof. Yazıcı ile Avni taslaktan yana. Ben karşıyım, 3'e karşı 1, durum bu... Programa reklamlar için ara verildiğinde, Bekir Bozdağ'a soruyorum:
"Taslak referanduma giderse, siz iktidar olarak referandumu güven oyu olarak kabul edecek misiniz?" Bozdağ tereddütsüz yanıt veriyor: "Hayır, öyle düşünmüyoruz." Ben üsteliyorum: "Kabul edilirse de, edilmezse de, fark etmeyecek mi?" Bozdağ aynı kararlılıkla: "Referandum sonucuyla iktidara güven arasında bağlantı kurmuyoruz." Sıra herkesin aklını kurcalayan soruya geliyor: "Sonuç şöyle çıkarsa erken seçime gideriz, böyle çıkarsa gitmeyiz, gibi, referandumla genel seçim arasında bağ kuruyor musunuz?" Bozdağ tarih veriyor: "Seçimle referandum arasında bağ yok. Seçimler 17 Temmuz 2011'de." Yanılmıyorsam, tarih ilk kez dile geliyor. Başbakan Erdoğan sık sık erken seçim olmayacağını söylüyor. Yakın çevresinden önemli biri tarih veriyor. 17 Temmuz 2011. Bu tarih muhtemelen partinin dar kadrosunda konuşuluyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG GAZETESİ

ŞAMİL TAYYAR
Genç hakimler rahatsız
"...CHP-Danıştay-Yargıtay-HSYK ittifakı ve medyadaki uzantıları, yeni anayasayla yargının kuşatıldığı iddiasında... Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 7 üyesi var; Adalet Bakanı ve müsteşar dışında bunların 5'i Yargıtay (3) ve Danıştay'dan (2) seçilerek geliyor... Başka bir ifadeyle, yüksek yargı dedikleri Yargıtay ve Danıştay ile HSYK arasında düzen kurulmuş. Yurdun değişik bölgelerinde görev yapan 12 bin civarındaki hakim ve savcının hiç söz hakkı yok. Sakın, bu seçimde liyakatın tek başına yeterli olduğunu da düşünmeyin... Elbette, seçilmek için ceza hukukçusu olma şartı yok. Ancak, Ergenekon soruşturması ve faili meçhul cinayet soruşturmasını yürüten savcılar ile bu davalara bakan mahkeme üyelerini görevden almaya kalkanların hukuki formasyonuna bir de bu gözle bakmakta yarar yok mu sizce?... Gelelim, getirilmek istenen sisteme... HSYK'nın üye sayısı 21'e çıkarılıyor. Bakan ve müsteşarı geç, hadi cumhurbaşkanının atayacağı 4 üyeyi de geç, kalan 15 üyenin 10'unu 12 bin civarındaki hakim ve savcı birinci sınıf meslektaşları arasından oylarıyla belirliyor, Yargıtay 3, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay 1'er üye gönderiyor... İşte, sıkıntının kaynağı burası... Yoksa mesele, siyasi iktidarın yargıyı kuşatması falan filan değil... Hatırlatayım, HSYK'ya üyelik için adaylık şartlarından biri, statüsünün birinci derece olmasıdır. Kaba hesapla, bir hakimin birinci dereceye yükselmesi için ortalama 15 yıllık maziye sahip olması gerek. Tercüme edelim; AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılından sonra göreve başlamış hiçbir hakimin HSYK üyeliği için aday olma imkanı yoktur... O halde sorun nedir? Gayet açık; HSYK-Yargıtay-Danıştay üçgenindeki ballı saltanat döneminin sona ermesi istenmiyor... Yeni düzenlemede, Adalet Bakanı HSYK Genel Kurulu başkanlığı sıfatını korusa bile eskiden olduğu gibi daire toplantılarına katılamayacak. Müsteşar toplantıya katılmasa bile HSYK üyeleri karar alabilecek. Kurul müfettişleri de bakanlıktan alınıp HSYK'ya bağlanacak. Mevcut düzenlemenin çok ilerisinde HSYK'nın özerklik alanını daha da genişleten bir öneriyle karşı karşıyayız... Sorunun özeti şudur; Ankara'daki yüksek yargı, yetkilerini tabandaki hakim ve savcılarla paylaşmak istemiyor. Gerisi, hikayedir. Yazımızı espriyle noktalayalım, genç hakimler rahatsız..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG GAZETESİ

EMRE AKÖZ
Hukuk Yoluyla Darbe Anayasasını Koruma Komisyonu
"...Gerek parti kapatma girişimi, gerek anayasa tartışmalarında sıkça sözü edilen kurumlardan biri de 'Venedik Komisyonu' oldu... Venedik Komisyonu verdiği fikirlerle söz konusu ülkelerin demokratikleşmesine ciddi katkılarda bulundu. Zaten konuşlandığı kentten hareketle kısaca Venedik Komisyonu dediğimiz kuruluşun asıl adı: "Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu."... Zaten Venedik Komisyonu da, "demokrasiyi nasıl kurarız ve nasıl derinleştirebiliriz" diye kafa patlatan üyelerden oluşuyor. Yani asla, "Fazla demokrasiyi bünyeyi bozar" demiyorlar! Türkiye'de ise tuhaf bir durum var: Bizdeki hukukçuların önemli bir bölümü, dünyaya kıyasla yerel bir ideoloji olup, resmi devlet görüşü haline getirilmiş olan Kemalizm'e bağlı. Sorun şurada: Demokrasi ile Kemalizm örtüşen, uyum gösteren fikirler değil. Örneğin Kemalizm'in veciz bir ifadesi olan '6 Ok'a baktığınızda, ilkeler arasında demokrasiyi bulamazsınız. İnsan haklarını ve hukukun üstünlüğü fikrini de bulamazsınız.
Demokrasi... Cinsi, rengi, etnik kökeni, sınıfı, zümresi ne olursa olsun... İnsanların, siyasetten eğitime, çalışma hayatından kültüre, her türlü haktan eşit biçimde yararlanmasını gerektirir.
Kemalizm ise insanları ikiye ayırır: "Çağdaşlar/Çağdaş olmayanlar"... "İlericiler/Gericiler"... "Aydınlananlar/Karanlıkta kalanlar", "Özde vatandaşlar/Sözde vatandaşlar" gibi... Dolayısıyla kendini Kemalist olarak gören bir kişinin, aynı zamanda demokrat olması mümkün değildir.
Eğer bu kişi, yükseklerde yer alan bir hukukçuysa, demokrasi açısından durum daha da kötüleşir. Çünkü hukukun özü olan, "adaleti sağlama" dürtüsüyle değil... İdeolojisi gereği, "eşitsizlik yaratma" hedefiyle hareket edecek... "A posteriori" değil, "a priori" kararlar alacaktır..."

HASAN BÜLENT KAHRAMAN
Darbe 'hukukunun' mantığı
"...Anayasa değişiklik önerilerine gösterilen iki tür tepki var. Birincisi sivil, diğeri bürokratik. Sivil tepki daha genel kapsama dönük konuları içeriyor. Bürokratik tepki ise öncelikle yargı meselesini ele alıyor... Bürokratik tepkiyi rejimin korunması oluşturuyor. Bir ülkede herkesin yakındığı, galiba 16 defa değişmiş fakat yetersizliği gene de herkes ve her kesim tarafından ifade edilen bir anayasa değiştirilmek istendiğinde kıyamet kopuyor. İşte bu anlaşılmaz ve "absürt" durumu doğuran şey rejimin korunması içgüdüsüdür... Anayasa değişikliği önemli, zorunlu fakat yetersizdir. Çünkü çok kısıtlıdır... Değişiklik konusunda öne sürülecek en önemli "keşke" bence "mutabakat" falan değildir. Asıl "keşke" bu kapsamın daha geniş olmasıyla ilgilidir... Anti demokratik bir darbe rejimini koruma içgüdüsü olarak nitelendirdiğim bürokratik tepkilerin altında yargıya dönük girişimler yatıyor. Değişikliklerin hukuka müdahale olduğu söyleniyor. Bu nasıl bir mantıktır anlamak olanaksız... Çeşitli yargı bürokrasisi kurumları muhafaza ediliyor sadece kompozisyonu değiştiriliyor ve kurullara Meclis'ten insan atanıyor diye hukuka müdahale oluyor öyle mi? Üstelik de AB kriteri yerine getirilmemiş, mesela Adalet Bakanı ve Müsteşarı yerinde bırakılmışken... İkincisi ve daha önemlisi şu: 12 Eylül rejimi hukuk düzeni kurmadı. Bütün rejimler gibi kendi oluşturmak istediği sistemin hukuksal/yargısal dayanaklarını hazırladı... Siyasal unsurların değil yöneticilerin, meşhur tabiriyle atanmışların yani bürokratların kontrol edeceği bir düzen istiyordu. Bunun siyasal bilim terminolojisinde bir adı var: korporatizm. Bu korporatist rejimin ikinci önemli hamlesi kuvvetler ayrılığı ilkesini laf olarak anayasaya yerleştirmek ama yürütmeyi ve yasamayı sürekli olarak yargıya denetlettirmekti. Her yürütme yasaya ve yargıya açıktır. Olmalıdır. Hukuk devleti budur. Buradaki anlayış "gemlemektir."... Üçüncüsü, 12 Eylül Anayasası devletin kutsallığı ilkesi üstüne kurulmuştur. Sadece faşist rejimlerde gösterilen bu kabul de diğer iki unsurla birleşince ortada sivil bir toplumdan, onu belirleyecek siyasetten ve demokrasiden söz edilemez... Bu tartışmaları siyasal ve anayasal kuramın temel bir ilkesini unutarak yapıyoruz. O unuttuğumuz kural bize hukuk ideolojiktir der. Onu hatırlayınca 12 Eylül faşist darbesinin ve rejiminin de kendi anladığı hukuk düzenini kurmak istediğini ve kurduğunu çıkarsayabiliriz. Şimdi bu sistem değiştirilirken üretilen, geliştirilen tepkinin özünde "bu" rejimin korunması içgüdüsü yatıyor. Rejimi koruma çabası bürokrasinin siyaset karşısındaki hükümranlığını kaybetmemesi girişimidir. Başka bir şey değildir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG GAZETESİ

HASAN CEMAL
Matbaaya direnir gibi direniyorlar!
"...Yüksek yargı alarm zilleri çalıyor. Neden öyle? En başta, yeni anayasa değişikliği paketiyle, yüksek yargıya üye seçiminde bugüne kadarki ‘kapalı kast sistemi'ne dokunulduğu için... Organların oluşumunda parlamento ve daha geniş bir çevre oylarıyla devreye sokuldukları için... Bu nedenle bağırıyor yüksek yargının sözcüleri, "Kalkın ey ehli vatan, yargı elden gidiyor!" diye... İnandırıcı olabiliyorlar mı? Bence hayır. Bakın, Türkiye'de Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde Meclis yok. Oysa Almanya'da Anayasa Mahkemesi üyelerinin tümü parlamento tarafından seçilir. Polonya'da da öyledir. Macaristan'da da öyledir. İspanya'da Anayasa Mahkemesi üyelerinin büyük çoğunluğu siyasal organlarca, parlamento ve hükümet tarafından seçilir. İtalya ve Portekiz'de de öyledir. Fransa'da Anayasa Konseyi'nin 9 üyesinden 3'ü cumhurbaşkanı tarafından, 3'ü Millet Meclisi Başkanı tarafından, 3'ü Senato Başkanı tarafından seçilir. Amerika'da ise anayasal yargıyı temsil eden Yüksek Mahkeme üyelerinin tamamı, Başkan tarafından Senato'nun onayıyla ömür boyu seçilir. Ve aklı başında hiçbir kul çıkıp da, bu seçim modelleri yüzünden bu ülkelerde ‘yargının bağımsız olmadığı'nı ya da ‘yargının siyasallaştırıldığı'nı, yargının hükümetlerce kullanıldığını öne sürmez... Bizde bugün Yargıtay ve Danıştay üyeleri, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu(HSYK) üyelerini seçiyor. HSYK üyeleri de, Yargıtay ve Danıştay üyelerini seçiyor. Tam bir kapalı kast sistemi... Bizdeki HSYK gibi bir organ bazı Avrupa demokrasilerinde hiç yok. Olanlarda ise üye seçimi, örneğin İngiltere, İsveç ve Çek Cumhuriyeti'nde devlet başkanı ya da hükümete, Almanya'da ise eyalet yönetimlerine bırakılmış... Avrupa demokrasilerinde durum böyle... Yargıtay'ın, Danıştay'ın yapısına hiç ilişilmiyor. Askeri Yargıtay, Yüksek Askeri İdare Mahkemesi yerli yerinde duruyor. Bir başka deyişiyle, Avrupa demokrasilerinde hiç olmayan iki başlı yargı sistemi hâlâ devam ettiriliyor. Ama siz ayaklanıyorsunuz, yargı elden gidiyor diye... Bir de siyasal partilerin kapatılması konusu var. Bizdeki durum, Avrupa standartlarına göre yerlerde sürünüyor.Avrupa Konseyi'ne bağlı Venedik Komisyonu'nun geçen yılki raporuna göre, Türkiye'de kapatma davası açılması, "Hiçbir siyasi ve demokratik fren ve denge olmaksızın" cumhuriyet başsavcısının yetkisine bırakılmış olması bakımından, Türkiye Avrupa'da tek istisnai örnek olarak gösteriliyor. (Prof. Dr. Ergun Özbudun, Türkiye'nin Anayasa Krizi, Liberte Yayınları, s.217) Almanya'da, İspanya'da siyasal partilerle ilgili kapatma davasının açılabilmesi için önce parlamentodan, hatta hükümetten izin çıkması gerekiyor... Anlaşılan, ille de darbenin yargı düzeni devam etsin istiyorlar. Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can'ın deyişiyle: "Matbaaya direnir gibi direniyorlar!"..."

GÜNERİ CIVAOĞLU
Sürat Limiti
"...Anayasa değişikliği paketine TÜSİAD da (Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği) "yeşil ışık" yakmadı. Başkan Ümit Boyner, "insani değerler" için aynı görüşlerin paylaşıldığı ama "kuvvetler ayrılığı" konusunda farklı düşündükleri mesajını verdi... Burada gerçekten mantıklı sorular yöneltilmekte. Şöyle ki: Askeri Şûra kararlarına itiraz etme hakkına karşı mısınız? Siyasi partilerin kapatılması için milli iradenin yansıdığı TBMM'nin kararı gerekmez mi? HSYK kararlarına itiraz yolu neden açık olmasın? Darbe gibi vahim iddialarda sivil mahkemelerin yetkili olması hukuk devletinin ilkeleri kapsamında değil midir? Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı çağdaş insan haklarıyla örtüşmüyor mu? Bunun için de elbette üye sayısının artması gerekir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi kararlarının da kesin olmaması ve itiraz yolunun ve merciinin öngörülmesine nasıl itiraz edilir? Neden bu kuşkular?... Üstelik AB ülkelerinde bu son anayasa değişikliği paketinde yer alan hükümler uygulamada. Bu kuşkuların en derinlerdeki bilinçaltı kaygılarından ürediğini düşünüyorum. AKP'nin alternatif ajandasının olabileceği gibi bir önyargı henüz giderilmiş, silinmiş değil. YÖK, RTÜK gibi kurumların yanına Anayasa Mahkemesi'nin ve HSYK'nın da kaydırılacağı endişeleri hayli yoğun. Ayrıca öngörülen hükümlerde bazı duyarlı konular için "nitelikli çoğunluk" düzenlemesi yapılmış değil. Keşke, Cumhurbaşkanı yetkilerini daha da genişleten ve ona özellikle Anayasa Mahkemesi için üye seçim kontenjanını büyüten hüküm yerine Meclis'in seçim yapması ve bunu anayasa değişikliğinde olduğu gibi nitelikli çoğunluğa bağlama hükmü getirilseydi... Böylesine önemli ve duyarlı bir paketin yangından mal kaçırırcasına aceleye getirilerek Meclis'e getirilmesi neden? 8 yıldır iktidar olan parti son ana mı sıkıştırmalıydı bu düzenlemeyi?... Daha paketin içeriği bile henüz 4 gün önce açıklandı. 26 maddelik anayasa değişikliği bu... Bu Anayasa'nın değişmesi gereğine inanıyorum ama FORMULA 1 yarışlarındaki sürat denemesine dönüşmesini yanlış buluyorum. Ve..."Neden bu acele?" sorusunun genelde paylaşılması doğal oluyor. Anayasa bulvarında sürat kontrolü de yok, hız limiti de... Kaza kaygıları var..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG GAZETESİ

İHSAN DAĞI
Bunlarla uzlaşmak mümkün mü?
"...İdeal beklenti ile karşılaştırıldığında eksik, Özbudun taslağından geri. Ama Anayasa'ya şimdiye kadar yapılan değişikliklerle kıyaslandığında bu taslak, hepsinden ileri giden, egemenliği millete daha çok yaklaştıran, hukuk devletinin alanını genişleten, bireysel özgürlükleri biraz daha perçinleyen bir özelliğe sahip. Bu olumlu özellikleriyle de Türkiye'de statüko yanlılarından asla destek alamayacak ve AK Parti'nin önerisi olarak kalacak. İşte tam da bu nedenle AK Parti, değişiklik paketini 'maksimum demokratik reform' anlayışı içinde genişletmeli. Mevcut metin, hâlâ bir uzlaşı metni; muhalefetle müzakere etmek üzere hazırlanmış 'sınırlı' reformları içeren bir taslak. Bu içerikle ne kapsamlı bir yargı ve yerel yönetimler reformu mümkün ne de laikliğin demokratikleşmesi ve Kemalizm'in resmî ideoloji olmaktan çıkarılması... Mevcut paket veya Anayasa Komisyonu'nda genişletilecek bir versiyonu muhalefet partileri tarafından desteklenmeyecek. Yani anayasa değişikliğinin gerçekleşme yöntemi 'uzlaşma' olmayacak, çünkü karşınızda demokrasi, özgürlükler ve hukuk devleti ilkeleri üzerinde uzlaşabileceğiniz muhataplar yok. 'Uzlaşın' diyenler, aslında kurumların, yani bürokrasinin 'onay'ının alınmasını kastediyorlar... Keşke uzlaşılabilse. Ama ne mümkün? Bu 'yargıçlar kast'ı için daha çok demokrasi, daha adil temsil, daha geniş özgürlükler rejimi mevcut sistem içindeki iktidarları ve imtiyazları için birer tehdit. Normal bir demokrasiye razı değiller. Peki muhalefetteki siyasî partilerle uzlaşılamaz mı? Haydi uzlaşın CHP ile de göreyim! Tarihi boyunca herhangi bir serbest seçimi kazanarak tek başına iktidar olamamış bir parti demokrasinin pekişmesine, temsili siyasetin gelişmesine destek olur mu?... Anayasa değişikliği iktidarın, imkânların yeniden dağıtımı demek... 'Uzlaşma'yı dillerinden düşürmeyenler, 'Kemalist bürokratik elitler ve onların sosyal uzantıları izin vermeden değişim mümkün değil' demek istiyorlar. Kusura bakmayın ama, anayasa değişikliği zaten bu 'vesayet'i kırmak için yapılıyor..."

MUSTAFA ÜNAL
CHP+Yüksek Yargı eşittir...
"... En sert itiraz 'yargıya ilişkin düzenlemeye'... HSYK ve Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değişmesine. İlginçtir, karşı çıkış üslubu 27 Nisan sürecini hatırlatıyor. Yine aynı çevreler. Aynı isimler, aynı yüzler... Üye sayısının artacağı doğru... Hiçbirisi AK Parti teşkilatlarından seçilmeyecek. HSYK'nın da, Anayasa Mahkemesi'nin de temsil zemini genişleyecek. Yeni düzenleme gerçekleşirse 'dar alanda kısa paslaşmalar' sona erecek... Anayasa değişikliğine karşı giderek keskin bir cephe oluşuyor. Siyasette başı CHP çekiyor. Bir sol parti olmasına rağmen statükonun yılmaz savunucusu. Değişimin önünde Berlin Duvarı gibi duruyor. İlk kez 12 Eylül Anayasası'nın ruhuna ilişen reform paketini engellemek için her yola başvuracağı kesin. AK Parti heyetinin sunduğu dosyanın kapağını açmış değil. Daha muhtevaya bakmadan gardını aldı. Bizzat değişimin kendisine karşı... Değişime kapalı bir sol acaba başka ülkelerde var mı? Bugünden, arka bahçesi gibi gördüğü Anayasa Mahkemesi'ne gitmenin, referandumun önünü kesmenin hesaplarını yapıyor. Oysa CHP anamuhalefet partisi olarak daha fazlasını istemeliydi. 'Yirmi küsur madde yerine en az yarısını değiştirelim' diyebilmeliydi. Toplumun kahir ekseriyeti mevcut anayasayı 'kendisine zorla giydirilmiş deli gömleği' diye niteliyor. Ve her değişikliğin eskisinden daha iyi olacağını düşünüyor. Dünyanın her yerinde iktidarlar statükocu, muhalefet değişimcidir... Türkiye'de tersine döndü. İktidar değişim yanlısı. Muhalefet ise fren... Ne siyasetten ne de yüksek yargı sözcülerinden gelen itirazların hiçbiri somut gerçeklere dayanmıyor. HSYK Başkan Vekili 'Çatı çöker' dedi. Üye sayısının artması, kurula Yargıtay ve Danıştay dışından yeni üyelerin gelmesi niye çatıyı çökertsin?... Yüksek yargının itirazları hukuki dayanaktan yoksun. Söyledikleri siyasi ve ideolojik. Bildiriler, ayak üzeri yapılan açıklamaların üslubu ve içeriği statükoyu koruma kaygısından öte amaç taşımadığını ele veriyor... Hem siyasetin hem yargının reforma karşı çıkarken daha sağlam gerekçeleri olmalı. İtirazların 12 Eylül darbesinin inşa ettiği statükoyu korumaktan öte anlamı yok..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG GAZETESİ

REHA MUHTAR
Tayyip Erdoğan'ın; Atatürk, Hüseyin Çelik'in; Türkan Saylan açılımı...
"...Dün Milliyet'in "Baba Beni Okula Gönder" gecesinin görüntülerini ve haberini gördüğümde "Nihayet..." dedim "Artık belki de bir şeyler değişecek..." Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Hanzade Doğan Boyner'den ödülünü alırken "Genç kızların okumaları için verdiği çabalardan dolayı Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin kurucusu Türkan Saylan'ı rahmetle anıyorum..." dedi... Onun için Milli Eğitim Bakanı, Türkan Saylan'a teşekkür edip, ona rahmet okuyunca "Tanrım ne büyüksün" diye geçirdim içimden, "Kimsenin yaptığı iyilik de kötülük de sonuçsuz kalmıyor... Herkes ödülünü de cezasını da mutlaka alıyor..." Ama hayatı boyunca darbeye karşı çıkıp, darbe kuşkusuyla evi aranan Türkan Saylan'a "müteşekkir olmak" onu rahmetle anmak başka bir şeyin daha göstergesi... Milliyet'in Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'yle ortak düzenlediği "Baba Beni Okula Gönder" kampanyasında, bunların AKP'li Milli Eğitim Bakanı'nca söylenmesi önemli bir farklılıktır... Çünkü bir önemli farkı daha görmekteyim... Bugüne kadar 3 Atatürk filmi çevrildi... Biri Can Dündar'ın Mustafa'sı, ikincisi Zülfü Livaneli'nin Veda'sı, bir de Turgut Özakman'ın senaryosunu yazdığı Dersimiz Atatürk filmi... Bu filmlerden Can'ın Mustafa'sı, Atatürkçü ve laik çevrelerden çok ağır eleştiriler almıştı... Turgut Özakman'ınki daha yeni başladı, ancak Zülfü Livaneli'nin Veda'sı, Atatürkçü kesimin ağlayarak seyrettiği bir filmdi... Bu filme Tayyip Erdoğan'ın başörtülü kızı Sümeyye ile birlikte gitmesi, önemlidir... Başörtüsünden bahsetmemin nedeni şu... Filmin bir yerinde Atatürk'ün Kıyafet Devrimi yaparken konuştuğu sahnelerde, ilginç ve tarihsel replikler vardır... Bu repliklerin filmde olduğunu bilmeden, filme gitmiş olması mümkün değildir Tayyip Erdoğan'ın... Bunu bile bile gitmesini Tayyip Erdoğan'ın bilinçli iki mesajı olarak algılıyorum ben: Birincisi, Atatürk'ün çocukluğunu oynayan küçük çocuğu sevmesiyle gösteriyor ki, bu tarihsel kurtarıcıya uzun zamandır değişik yelerden yapılan ağır saldırıların yanında olmayacaktır... Öyle bir görüntü var, bu filme gidişte ve Atatürk'ü oynayan çocuğu sevmede... İkincisi ve bence çok önemlisi şu: Zülfü Livaneli'nin filminde Atatürk'ün Büyük Millet Meclisi ile ilgili sözleri de yer alıyor... "En büyük gücün, halkın seçtiği Meclis" olduğu çok güçlü bir şekilde vurgulanıyor... Tayyip Erdoğan, darbelerden ve darbecilerden uzak durduğu bilinen ve filminde de bunu gösteren Zülfü Livaneli'nin filmine giderek, "Darbecilikle bağlantısı olmayan Atatürk ve Atatürk'çülüğe yakın durmasa da, karşı olmadığını bir bağ kurmak arzusunda olduğunu gösteriyor..." Elbette bunların hepsi politik hamlelerdir... Ama AKP iktidarının politik hamlelerinin ve açılımlarının nihayet Atatürk'e ve Türkan Saylan'a yönelmesi, sevindiricidir..."

OKAY GÖNENSİN
Hangi Meclis'in yetkisi
"..BDP dışında Meclis'te grubu olan iki parti, CHP ve MHP, anayasa değişikliği tartışmasında kendilerini "asla olmaz"a sıkıştırdı. AKP'nin hazırladığı taslakta birçok maddenin "olumlu" ve "çağdaş" nitelikte olduğunu, "önyargısız" fikir beyan edenlerin tümü ifade ediyor... "AKP hükümeti anayasa yapamaz" noktasından kımıldamayanlar ise taslaktaki herhangi bir olumlu madde üzerine hiçbir şey söylemiyor. CHP ile MHP, hangi maddelerde, nasıl değişiklik isteyeceklerine ilişkin olarak da bir ipucu vermiyorlar. Ancak CHP ve MHP'nin "Bu Meclis anayasa yapamaz" tepkisinin, demokratik sistemin temel kavramları açısından hiçbir açıklaması bulunmuyor. "Bu Meclis yapamaz." Neden? CHP ve MHP "neden" yapmaması gerektiği konusunda oldukça karmaşık şeyler söylüyor. Örneğin, milletvekilleriyle ilgili dosyalardan söz ediyorlar. Ama her Meclis döneminde durumun farklı olmadığını gizliyorlar. O zaman Anayasa'ya "belli sayıda suçlama dosyasının bulunması durumunda o Meclis filanca işleri yapamaz" diye bir madde koymak gerekiyor. Bu kadar saçma ve "küçük" bir mantıkla yapılan muhalefet, ancak anayasa konusuna tümüyle önyargıyla bakan, AKP'nin her yaptığının arkasında sadece kötülük arayan çevrelerden alkış alabilir. MHP lideri "Yeni seçilecek Meclis yapsın" dedi. Eğer önümüzdeki genel seçimde Meclis çoğunluğu yine AKP'den oluşursa diyecekleri bir şey kalmayacağına göre susmaktan başka yapacak bir şeyleri de olmayacak. "Bu Meclis yapamaz" mantığı sonuçta "halk tarafından seçilmiş Meclis'ler yapamaz"a geliyor. O zaman kim yapar? 1961'de ve 1980'de olduğu gibi "atanmış" atayan görüşün yanında hazırola geçmişler mi?.."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG GAZETESİ

TAHA KIVANÇ
Tesadüf diyen elini kaldırsın
"... Türkiye'nin içinden geçtiği şu kritik dönemde ışıl ışıl parlamaya başladı daha önce kendini belli etmekten kaçınan gerçekler; birileri üstlerini örtmeye çalışsa bile, örtü fosfora dönüşüp "Ben buradayım" diye haykırıyor... 'Balyoz' adıyla literatüre geçen darbe planıyla ilgili her kafadan bir ses çıkıyor... Herhalde benim bu konudaki tezimi işittiniz: 'Balyoz Planı'nın çatısı çatıldığı günlerde ABD Irak'a müdahaleye hazırlanıyor ve Türkiye'den ikinci cephe talep ediyordu. Hükümet bu amaçla bir tezkereyi Meclis'e sundu. Tezkereye geçit verseydi Meclis, 60 binden fazla Amerikan askeri Türkiye'de konuşlanacak, Samsun'dan İzmir'e yarım düzine limanımız Amerika'nın denetimine geçecekti... Meclis'in tezkereyi reddetmesi tam bir sürprizdi; özellikle de askerler için... Şimdi de kronolojiye bakalım: 1 Mart (2003) tezkerenin Meclis'te görüşülmesi... 5 Mart (2003) İstanbul 1. Ordu'da sonradan 'Balyoz' adıyla anılacak tatbikat seminerinin başlaması... Doğru tefsir şu: Türkiye ABD'nin yanında Irak savaşına katılsaydı Irak'ın kuzeyinde cirit atacak veya oradan sınırlarımızı geçecek jetlerle itdalaşı olacaktı... İstanbul'daki belli başlı hedeflere bombaları da Irak-kökenli teröristler veya 'el-Kaide' türü örgütler koymuş olacaktı. Ne zaman bu konu açılsa dediğim bir şey var: Planda yer alan türden eylemler aynı yılın sonuna doğru bir başka biçimde hayata geçirildi. İki Sinagog ile HSBC Bankası ve İngiliz Başkonsolosluğu 15 gün arayla bombalandı... Sinagoglara yapılan ilk saldırı sonrasında durum: "O günlerde Başbakan da herkes gibi saldırıları El-Kaide'ye bağlıyor, tepkisini o tesbit doğrultusunda veriyordu. 18 kasımdaki, yani MİT'in Ergenekon raporunun kendisine iletilmesinden bir gün önceki konuşması tamamen bu çerçevedeydi." Sonra? Sonrası şu: "20 kasımda HSBC ve İngiliz Konsolosluğu'na saldırı gerçekleştiğinde, Başbakan artık MİT'in kendisine sunduğu raporu okumuş bir Başbakan'dı. 2 aralıkta parti grubunda yaptığı konuşmada yine 'dinci terör'den söz etti. Fakat araya, o gün konuşmanın genel bağlamının dışına çıkmış görünen, bugünkü bilgilerimizle birlikte değerlendirildiğinde ise bambaşka ihtimallere kapı aralayan birkaç cümleyi de sıkıştırıverdi: Başbakan, 'Vakti saati geldiğinde fikir, düşünce planında, demokrasi çerçevesi içinde hesaplaşacakları' birilerinden söz ediyor, 'Bunun da belgesi, bilgisi, delilleri, her şeyi elimizdedir' diyordu." Alper Görmüş 15 gün arayla gerçekleşen iki saldırı sonrasında Başbakan Erdoğan'ın değişen söylemini MİT tarafından kendisine iletilen 'Ergenekon' konulu rapora bağlama eğiliminde. Sonradan ele geçirilen Ergenekon belgelerinde, bir komutanın düştüğü 'Gökkuşağı Deterjan' ibaresiyle İstanbul'da bulunan kilise ve sinagogların listesi de göze çarpıyormuş. 2003 yılının mart ayına ait belgeler bunlar. O listede kırmızı kalemle işaretlenen iki sinagoga sekiz ay sonra 'Gökkuşağı Deterjan Fabrikası'nda imal edilen bombalarla saldırılmış... "Yok canım, tesadüftür bunlar" mı dediniz? Herhalde öyledir..."

FEHMİ KORU
MHP'ye yakışmıyor
"...Anayasa değişikliği ciddiye binince CHP'nin benimsediği tavrı anlamak sonuçta kolay: Ak Parti'nin her dediğine itirazı 'misyon' bilen bir parti o; değişiklikler gerçekleştiğinde geleneksel iktidar ittifakları darbe yiyecek; Türkiye'nin daha demokrat ve hukuk devleti özelliklerine sahip olmasını da varlığına 'tehdit' sayıyor... Peki de, bu kargaşadan MHP'nin beklediği ne?... Ertuğrul Özkök'ün "411 el kaosa kalktı" manşetini uygun gördüğü, CHP'nin başvurusuyla Anayasa Mahkemesi'nin 'yetkisi dışına çıkarak' iptal ettiği, Ak Parti'yi kapatma davasında 'en sağlam kanıt' olarak kullanılan girişim... Bir 'AKP-MHP ortak girişimi' idi o... Aynı MHP şimdi 'anayasa değişikliği' sözünü duymak, pakette neler bulunduğunu öğrenmek bile istemiyor... 1982 Anayasası'nın amaçladığı yeni düzende MHP ideolojisine yer olmadığını en yetkili ağızlardan işitmiştik. 'Görünmeyen iktidar' kendisi için Ak Parti'yi ne kadar 'hasım' görüyor ise MHP ve kadrolarını daha büyük bir 'düşman' sayıyor. MHP, bu gerçeklere rağmen, 1982 Anayasası'nın 'görünmeyen iktidara' imkân sağlayan maddelerinin değiştirilmesine karşı çıkıyor, pakette neler olduğunu dinlemek bile istemiyor. Size de tuhaf gelmiyor mu bu durum? Tuhaf gelmeyecek, doğru olan tavır, bugüne kadar hiçbir 'sağ' iktidarın cesaret edemediği rejimi vesayetten kurtarmayı amaçlayan anayasa değişikliği girişimini ciddiye almak, paketin eksikleri varsa onları gidermek, yanlışları varsa düzeltilmesini talep etmek olmalıydı. MHP'den gelecek makul tek çıkış, "Neden paketi birlikte hazırlamadık?" serzenişi olabilirdi. Pakete kulaklarını tıkamış, anayasa değişikliği girişimine geçit vermemeye hazırlanan MHP görüntüsü partinin bugüne kadar izlediği politik çizgiyle çelişiyor... Anayasa değişikliği siyasi zemini kristalize etti; etrafınıza bir bakın, herkes kendisinden beklenebilecek tavrı derhal aldı. Antrenör bile ortaya çıktı; kendisi moral ve itibar olarak yerlerde sürünürken peşine takılacakları aynı derekeye düşürmenin derdinde olan antrenör... Ve bunların yanında MHP... Bazıları "Yakışıyor" dese de, konuşlandığı yere hiç mi hiç yakışmıyor MHP..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG GAZETESİ

MURAT YETKİN
Davutoğlu: Ermeni diasporasıyla temas istiyoruz
"..Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin yalnız Ermenistan ile ilişkilerin düzelmesini değil, Türklerle Ermenilerin gerçek bir barış yaşamasını istediğini, bu amaçla Ermeni diasporasıyla temasa geçmek istediklerini açıkladı. Davutoğlu, "Diasporadaki makul Ermenilerle temasa geçmek istiyoruz. Ve bu noktada bütün Ermenileri tek bir kategoride, tek taraflı yaklaşan bir kitle olarak göremememiz lazım. Belki de daha köklü bir barış dönemi önümüzde duruyor" dedi. Davutoğlu bu açıklamaları 24 Mart akşamı Fikret Bila ile birlikte CNN Türk için hazırladığımız Ankara Kulisi programında yaptı. Davutoğlu'nun sözleri tam olarak şöyle: Hukuki ve siyasi tedbirleri almak hükümetin, yani bizim görevimizdir... Onun için biz sadece Ermenistan ile ilişkileri düzeltmek istemiyoruz. Aynı zamanda diaspora ile, diasporadaki makul Ermenilerle de temasa geçmek istiyoruz. Ve bu noktada bütün Ermenileri tek bir kategoride, tek taraflı yaklaşan bir kitle olarak görmememiz lazım. Bunu çok iyi anlayalım. Diyalog kurabileceğimiz Ermeni toplulukları olacaktır. Hrant Dink'in vefatından sonra diasporadan da gelen, cenazeye katılan diasporanın birçok öncü isimlerin, bir çok açıklamalarında Türkiye'yi tanımaktan, Türk halkının Hrant Dink'e sahip çıkmasından duydukları hissiyatı ifade ettiklerine ben bizzat şahit oldum... Bizim şimdi sabırla öfkelenmeden ve milli onurumuza sahip çıkarak, bizim acılarımıza da saygı gösterilmesini bekleyerek, hiçbir tarih bilgisine sahip olmayan, sadece bir kaç lobinin desteğini almak üzere şu veya bu yönde oy kullanan komite üyelerinin tutumlarına mahkum olmadan, onların tavırlarını kabul edilebilir görmeden bunu yapmamız lazım. Davutoğlu'nun açıklaması, Türkiye'nin Ermeni soykırım iddialarını uluslararası yargıya taşıyıp taşımadığı günlerde ayrı bir anlam taşıyor. Ondokuzuncu yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın başında Rusya ile yaşanan savaşlar döneminde meydana gelen katliamlar ardından Andaolu'dan kaçan Ermeni nüfustan oluşan diaspora, özellikle ABD ve Fransa'da siyaseten çok etkin. 1915 olaylarının değişik ülke parlamentolarınca soykırım ilan edilmesinde etkili olan diaspora Ermenileri, şimdiye dek Ankara tarafından Türkiye'nin batıyla ilişkilerini baltalayan ve Ermenistan'la ilişkilerin gelişmesini istemeyen yekpare bir blok olarak görülüyordu. Davutoğlu'nun bu açıklaması o nedenle ‘diaspora açılımı' olarak adlandırılmayı hak edecek siyasi önem taşıyor. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Serkisyan'ın, işgal altındaki Azerbaycan topraklarının bir kısmından çekilmeye başlayabilecekleri açıklamasını yaptığı sırada Ankara'dan verilen bu güçlü mesaj, Türkiye ile ABD arasında 24 Nisan yaklaştıkça artan Ermeni tasarısı gerilimini de olumlu etkileyebilir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/POSTA.JPG GAZETESİ

MEHMET ALİ BİRAND
Ak Parti, ilk defa bilgi verme zahmetine girdi...
"...AK Parti'nin genelde en büyük şikayeti medyadır. Ne zaman ki eleştiriler artar, hemen medyayı suçlarlar. Kendilerinde eksiklik aramazlar. "Acaba biz gerektiği gibi bilgi verdik mi?" diye sormazlar. Genel yaklaşımları şöyledir: Herhangi bir konuda politika saptamış veya bir yasa tasarısı hazırlamışlarsa, bunu kamuoyuna pek fazla anlatmak zahmetine girmezler... İlk defa bu durumun değiştiğini fark ettim. Galiba, gereken duyarlılığı göstermedikleri taktirde eleştirilerin altında kalabileceklerini ve daha da önemlisi, artık kesinleşmiş gibi görünen referandumda büyük bir yara alabileceklerini görmüş olacaklar ki, son derece ince hesaplanmış bir kampanya hazırlanmış. Yapılan tüm değişiklikler, özellikle de Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndaki değişiklikler için çok ayrıntılı broşürler hazırlanmış. Bugünkü uygulamaların, değişiklik sonrası nasıl olacağı anlatılıyor. Ayrıca, tüm eleştirilere ayrı ayrı yanıt veriliyor. Avrupa Birliği'ndeki uygulamalarla karşılaştırılıyor. Bir de, ilgili tüm bakanların katıldıkları bilgilendirme toplantıları yapılıyor. Ayrıca, yine her bakan isteyen her TV programına katılıp görüş veriyor. Hangi kanalı açsanız, karşınızda Sadullah Ergin, Cemil Çiçek, Hüseyin Çelik veya Bekir Bozdağ'ı bulabiliyorsunuz. Eskisi gibi nazlanan yok. Sonuçta, ben kendi hesabıma söyleyeyim, kamuoyunda sorulan soruların önemli bir bölümüne yanıt veriliyor. Daima eleştirilecek bir nokta bulunabilir tabii. Hele Ak Parti'nin bu ülkeyi bir din devletine dönüştüreceğine inanıyorsanız, Ak Parti'liler ağızlarıyla kuş tutsalar dahi, yine de sizi ikna edemezler. Ancak bu kampanya sayesinde, değişikliği içine sindiremeyenlerin sayısında önemli bir azalma yaratabileceklerdir. Demek ki, olabiliyormuş. Bu işler Hüseyin Çelik'in yeni göreve gelmesinden sonra değişmeye başladı. Bakalım, böyle sürecek mi? Ak Parti'ye kuşkuyla bakanların bu kampanyadan etkilenip fikir değiştireceklerini sanmayalım. Ancak kararsızların bu bilgilendirme sonucunda oylarını değiştirebileceklerini söyleyebilirim. Son bir not; çok büyük bir olasılıkla haziran ayında referandum için sandığa gideceğiz..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG GAZETESİ

ALİ ATIF BİR
Türkiye'nin sorunları sistemik
"... Önerilen Anayasa paketi içerisindeki "sivilleşme" değişikliklerinin çoğu doğru değişiklikler. Hele Anayasa değişikliği için bireysel başvuru hakkı, ombudsmanlık kurumunun kurulması mükemmel açılımlar. Eğer aldığımız lise eğitiminin, üniversite eğitiminin, yüksek lisans ve doktora eğitimlerinin askeri lise ve yüksekokullarda alınan eğitimlerden daha aşağı olmadığını düşünüyorsak hepimizin sivilleşmeden yana olması lazım... YÖK, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası'nı da ele alan daha geniş bir paket hazırlanmadan "bölük pörçük" değişikliğin bizi istediğimiz demokrasiye götürmesi mümkün değil. Diğer yasaları Anayasa ana işletim sistemi altında çalışan software'ler gibi düşünün. Siz işletim sistemini değiştirdiğinizde software hatalı çalışmaya devam edecek hatta ana işletim sistemini çalışamaz duruma getirebilecektir. Türkiye'nin sorunları sistemik ve bazı damarlara müdahale edip onları açmanız sistemsel sorunları çözmez. Aksine "yürütme"nin elini güçlendirip şikâyet ettiğimiz sorunların daha da kronikleşmesine neden olabilir. Aynı Anayasa değişikliklerini kafalarına tuğla düşüp CHP ya da MHP getirse de soğuk dururdum. Onların değişen Anayasa maddelerinin geçerli olduğu bir Türkiye'de tek başına iktidar olduklarını düşünsenize! Hepimizi keserler valla!..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/TERCÜMAN.JPG GAZETESİ

LALE ŞIVGIN
Cumhurbaşkanı ne yapacak?
"... AKP'NİN hazırladığı anayasa taslağı tüm itiraz ve uyarılara rağmen pazartesi günü TBMM'ye gelecek. Paket, TBMM'de yapılacak oylamadan sonra Cumhurbaşkanı'nın önüne gidecek. Paketin kaderi de işte burada belirlenecek... Taslak 330 ile 366 arasında kabul oyu alırsa, Cumhurbaşkanına iki seçenek kalacak: Paketi yeniden görüşülmek üzere TBMM'ye göndermek, ya da halkoyuna sunmak... Ancak Ankara kulislerinde Abdullah Gül'ün AKP'nin Cumhurbaşkanı gibi görünmekten rahatsız olduğu biliniyor. Ayrıca Gül'ün toplumun hassasiyetini göz önünde bulunduracağı beklentisine sahip olanlar hiç de az değil. Bu çevreler, Cumhurbaşkanı'nın kutuplaşmayı artırmak niyetinde olmadığını savunuyor. Bu görüşe bakılırsa Cumhurbaşkanı muhalefetin önerilerine kulaklarını tıkamayacak... Aslında muhalefet medyada yer aldığı gibi anayasa değişikliğine tamamen kapılarını kapatmış değil. Burada çok ciddi bir medya çarpıtması ile karşı karşıyayız. Pek çok yayın organı muhalefetin paketi tümüyle reddettiğini, kapılarını kapattığını belirtiyor. Oysa muhalefet köprüleri atmadığı gibi, iktidara yöntem göstererek, farklı çözüm önerileri getiriyor.CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Cumhurbaşkanına, paketin bütün olarak değil de maddelerinin ayrı ayrı değerlendirmesi çağrısında bulunuyor... Bu da CHP'nin paketi tümüyle reddetmediğini ortaya koyuyor. Maddelerin ayrı ayrı oylanması için en ciddi çalışmayı yapanlardan biri de Saadet Partisi. Genel Başkan Numan Kurtulmuş, hazırladıkları örnek oy pusulasını gazetecilere göstererek, maddelerin tek tek oylanmasını talep etti... MHP'nin durumu da farklı değil. MHP de AKP'nin taslağına karşı alternatif bir çözüm önerisi getiriyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM'de bir komisyon kurulmasını ve teklifin bu komisyonca değerlendirilmesini öneriyor. MHP'nin görüşü, anayasa paketinin ilk genel seçimde milletin iradesine teslim edilmesi yönünde. Yani bu işin aceleye gelmemesi talep ediliyor. Bu şartlar altında muhalefeti uzlaşmazlıkla suçlamak pek de adil değil..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG GAZETESİ

ATILGAN BAYAR
Aikido
"... Siyasi analistlerin çoğu 'Anayasa Referandumu' konusunu CHP ile AK Parti arasında bir rekabet olarak değerlendiriyor. Ben işlemin, AK Parti ile diğer partiler arasında olduğu, CHP'nin ise kenarda durduğu kanaatindeyim. Uzlaşmaz tutumuyla CHP, kendi tabanını koruyabilir. Ancak, BDPden MHP'ye, oradan SP ve BBPye kadar diğer partilerin tabanlannın 'Anayasa Değişikliği'ni desteklemek için çok çeşitli sebepleri var. Bu da, olası bir referandumun AK Parti saflarına BDP, MHP, BBP ve SP'den seçmen taşıyacağına, bu oyların bir kısmının seçimde de AK Parti'de kalabileceğine işaret ediyor... Oy oranını korumak maksadıyla bu diyalektikte pozisyonunu koruyan CHP'nin ise kazançlı çıkacağını söylemek çok zor. Belki oy oranını koruyabilir ama rakibinin güçlenmesine seyirci kalması, 'AK Parti'nin yüzde 50'leri bulan bir oy almasına razı olarak ana muhalefet olmak' anlamına gelmiyor mu?... Toplumun kahir ekseriyetinin 'değişim' talep ettiği bir dönemde; değişimin tek temsilcisini, değişim taleplerine itiraz ederek veya kayıtsız kalarak yenmek mümkün müdür?..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG GAZETESİ

EMİN PAZARCI
Devletin temeli çöker
"...Gündem anayasa değişikliği... CHP'nin tutumu malum: Ana Muhalefet Partisi uzlaşmaz bir tavır içinde. Konu ne olursa olsun, değişiklikle hangi düzenleme gelirse gelsin, AK Parti'nin anayasa değişikliğini gerçekleştirmesini istemiyor. MHP de benzer bir tutum içinde: MHP de bu Meclis'in anayasa değişikliğini gerçekleştirmesine karşı... Geriye kalıyor bağımsızlarla BDP. AK Parti, bağımsızlardan bir kısmının desteğini alabilir. Ancak, BDP ile uzlaşması kedi ile çuvala girmekten farksız! BDP'liler, daha şimdiden AK Parti'nin yalnızlığından faydalanmak için atağa geçtiler... Şu sıraladıkları isteklere bakın: TCK'nın 215. Maddesi'ndeki "suç ve suçluyu övme" ifadesine takılmışlar. Bunun kaldırılmasını istiyorlar. Daha açık bir ifade ile Abdullah Öcalan başta olmak üzere terör örgütü militanlarına övgüler düzülmesinin önünü açmaya çalışıyorlar. TCK'nın 216. Maddesi'ndeki "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" düzenlemesinin değişmesi için dayatıyorlar... Bir başka istekleri, taş atan çocuklarla ilgili. İktidar, bu konuda zaten değişiklik yapmayı düşünüyor. Hatta muhalefetten bile destek geliyor. Ama, BDP için bütün bunlar yetmiyor. "Köklü çözüm" sloganı ile daha büyük bir problem ortaya çıkarmak için çırpınıyorlar. Olacak iş değil, ama TCK'nın 314. Maddesi'nin bile değiştirilmesini teklif edebiliyorlar. Bu madde, "Devlet güvenliği ve anayasal düzene karşı silahlı örgüt kurmak ve üye olmayı" suç sayıyor... Bunlar, PKK Terör Örgütü'nün talepleri. BDP de bu talepleri dile getirerek, PKK ve Abdullah Öcalan'ın önünü açmak istiyor... Bunlar, tartışılması bile mümkün olmayan konular. Terör ve teröristin önünü açıp, devleti temelden çökertmeye yönelik teklifler. Doğal olarak kabul de görmeyecek. Durum bu olunca, değişikliğin Meclis'ten geçmesinin ardından halkoyuna sunulması kaçınılmaz görünüyor. AK Parti de bu tablo içinde siyasi partilerden çok, vatandaşa yönelik mesajlara ağırlık verecek..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG GAZETESİ

MUHARREM SARIKAYA
Anayasa'ya itiraz zamanı
"... ANAYASA paketi daha Meclis'te görüşülmeden geleceğine ilişkin ilginç bir tartışma başladı. Tartışmanın odağında iki konu var. İlki Anayasa Mahkemesi'ne iptal davasının hangi aşamada açılacağı? İkincisi ise 97 vekili bulunan CHP'nin iptal davası için gerekli 110 imzayı nasıl bulacağı?.. Kanunlar yürürlüğe girdiği anda Anayasa Mahkemesi'ne dava açılabilir. Eğer referandumlu bir sonuç çıkarsa (330-367), Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası hangi aşamada açılabilecek? Yani, Meclis'te kabul edilip Cumhurbaşkam'nın referanduma sunmak üzere Resmi Gazete'de yayınını sağladığı anda mı? Yoksa henüz süreç tamamlanmadığı varsayılıp referandumun sonucunun ilanıyla mı? İkincisinin kabul görmesi halinde doğuracağı sonuç çok ağır... Çünkü bu durumda, halkın çoğunluğu tarafından kabul edilmiş bir Anayasa maddesinin, 11 kişilik Anayasa Mahkemesi'nin takdirine bırakılması gibi bir durum ortaya çıkacak... Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkilerini düzenleyen 148'inci maddesi şu hükmü taşıyor: "... Kanun yayınlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; defi yoluyla da ileri sürülemez." Bir de Anayasa'nın referandum ile ilgili 175'inci maddesine bakalım: "Meclisçe üye tam sayısının beşte üçü ile veya üçte ikisinden az oyla kabul edilen Anayasa değişikliği hakkındaki kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclis'e iade edilmediği takdirde halkoyuna sunulmak üzere Resmi Gazete'de yayımlanır." Her şey açık... Cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulmak üzere Resmi Gazete'de yayımı tarihinden başlamak üzere 10 gün içinde dava açılabilir... Daha önemlisi, paketi Anayasa Mahkemesi'ne taşıyacağını söyleyen CHP'nin 110 imzayı nereden bulacağı? Çünkü Anayasa değişikliğinde grup kararı alınamadığı için anamuhalefet partisinin Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan başvuru hakkı da bulunmuyor; 110 imzanın toplanması gerekiyor. Dolayısıyla 97 sandalyeli CHP'nin 13 milletvekiline daha ihtiyacı bulunuyor. CHP'nin bunu karşılayacağı yer, bağımsızlar veya MHP... Peki, MHP, CHP ile birlikte Anayasa Mahkemesi'ne gider mi? MHP yöneticileri kişisel görüşleri olduğunu belirtse de CHP'ye destek verme niyetinde değildi. Çünkü MHP de AK Parti gibi referanduma gidilmesi ve meydanlarda kıran kırana mücadeleyle sonuca ulaşılmasını istiyor. Öyle görülüyor ki her yol referanduma, yani meydanlara çıkıyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG GAZETESİ

YASEMİN ÇONGAR
Referandumda ‘evet'çünkü vesayete ‘hayır'...
"... Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Çan'ın dün bizim gazetede yer alan açıklamaları, askeri vesayetten de "demokrat" görünmekten de vazgeçmek istemeyen şizofren güruhun "ama... ama... ama..."larla yarattığı toz dumanı tek üfleyişte dağıtan kuvvetli bir nefesti adeta... Özetle şöyle dedi Can: "Biz reformları yetersiz olarak değerlendirmiyoruz. Sonuçta bir darbe sistemi içerisinde, demokratik iradenin etkin olmadığı bir siyasal sistemde yaşıyoruz. Anayasası darbe anayasası, yasaları darbe yasaları olan bir sistem. Özlediğimiz değişim öyle bir anda olacak bir şey değil... Darbe koşullarının yapısal koşullarını kaldırmaya yönelik atılan her adımı, demokratikleşmeye dair her girişimi önemsemek, beslemek ve desteklemek zorundayız. Türkiye'de çok ciddi anlamda bir adım atma ortamı oluşmuştur ve bu adımın ciddi bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Bu hayati Referandumda 'evet' çünkü vesayete' hayır'.. bir görev, çünkü Türkiye'de yargı yok... Yargının temel hak ve özgürlüklerle demokrasiyle hiçbir ilgisi yok. Şimdi, ilk defa darbe mantığının, darbe siyasetinin ve darbe hukukunun yapısal unsurlarına dokunuluyor. Zaten gürültü de bu yüzden çıkıyor." Bu sözler, referanduma gitme ihtimali yüksek görünen Anayasa değişikliği paketi karşısındaki "demokrat'' tavrın tarifini yapmakla kalmıyor, toplumun ekseriyetinin pakete neden "evet" diyeceğini de anlatıyor bence... Gürültü ve toz duman var, çünkü benim "sürekli darbe" dediğim süreci mümkün kılan, askeri vesayeti ayakta tutan yapı ilk kez çatırdıyor... Ve şuna samimiyetle inanıyorum ki, Türkiye'de seçmenin çok büyük bir bölümü, o yapının yıkılmasına, AKP yöneticilerinden bile daha istekli, daha hazır. Bunun için de, muhtemel referandumda "evet" oyları AKP seçmeninin oylarının çok üstünde olacak gibi geliyor bana... Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın dün NTV'de Murat Akgün'a yaptığı açıklamaları da bu nedenle "gerçekçi" buldum ben. Arınç, referanduma gidilmesi halinde CHP seçmeninin yüzde 40'tan, MHP seçmeninin ise yüzde 50'den fazlasının anayasa değişikliğine "evet" oyu vereceğini söyledi... Nitekim "Elimizde ona yakın anket var. Hepsi de halk tabanında bu tekliflere sıcak bakan müthiş bir potansiyel olduğunu gösteriyor" dedi ve ekledi: "Siyasetçiye ilkeli olmak yakışır. 'Hayır' diyeceklerse çıksınlar Anadolu'ya 'hayır' deyin desinler. Göreceklerdir ki sözlerine hiç itibar edilmeyecek." Arınç'a katılıyorum. Askerî vesayetin, iktidara gelse bile "muktedir" olmamaya mahkûm ettiği Anadolu'nun, bu anayasa değişikliğine "hayır" demeyecek kadar çıkarının farkında, geleceğine sahip ve sağduyusu yerinde olduğuna inanıyorum..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG GAZETESİ

HASAN KARAKAYA
HSYK üyeleri... İdeolojik yargının cüppeli sultanları!
"... Herhalde sizlerin de dikkatinizi çekiyor olmalıdır... 26 maddelik "anayasa değişikliği taslağı" konusunda, üzerinde en fazla konuşulan konu, "yargı" ile ilgili maddeler... Özellikle de "HSYK'nın yapısı" konusunda "sert bir direniş" var... Kimi "yargı kuşatmasından dem vuruyor, kimi "yargının ele geçirilmek" istendiğinden!.. Demek oluyor ki; HSYK'yı bir "kale" olarak görüyorlar ve bu kaleyi "teslim etmemek" için, son güçleriyle direniyorlar... Öyle ya; bütün "hakim ve savcıları" parmağında oynatan, onları "her emre amade" birer "kurşun asker" haline getiren HSYK; bu "saltanat"tan, bu "hükümranlık" ve "buyurganlık"tan elbette vazgeçmek istemez... Hakim ve savcıların "atamasından "terfi"sine kadar hemen her konunda "yetkili" olan bir kurumu, siz olsanız kaybetmek ister misiniz?.. Onlar da istemiyor işte!.. Direniyorlar!.. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın dün ifade ettiği gibi; kendilerini "yargı" yerine koyarak!.. Hani, "devekuşu"na sormuşlar ya; "Deve misin, kuş musun?" Devekuşu, "Ben kuşum" deyince, "Öyleyse uç" demişler... Devekuşu, bakmış ki pabuç pahalı, bu defa da "Ben deveyim" deyivermiş!.. 0 zaman, "Madem devesin, şu yükleri taşı" demişler!.. Devekuşu çaresiz... Yine başa dönmüş: "Ben kuşum!" Herhalde o günden beridir ki, tartışılıp durulur: Devekuşu "deve" midir, "kuş" mu?.. "Koşmasına" bakanlar "deve" zanneder, "kanarlarına bakan da "kuş!" Ama, ne "deve"dir, ne de "kuş!" "Bir garip yaratık"tır devekuşu!.. Sayın Bülent Arınç'ın da ifade ettiği gibi; HSYK, "ne olduğuna" bir karar vermelidir artık... "Deve" midir, "kuş" mu?.. Pardon; "Yargı organı" mıdırlar, "idari kurul" mu?.. Onlar, "ne olduklarına" henüz karar vermemişler ama, kendilerinin "seçilmiş" olduklarını çoktaan ilân etmişler!.. Dünkü açıklamalarında, "HSYK'nın seçilmiş üyeleri" gibi "komik bir ifade" kullanmışlar ki, katıla katıla gülmekten kasıklarıma ağrılar girdi!.. "Seçim" dediğin, "11 bin hakim ve savcı" tarafından yapılır... Ama, HSYK üyeleri, işte böyle bir seçime "direnç" gösteriyor... "Kendi meslektaşları tarafından seçilmek" istemiyorlar!.. Bence, HSYK üyeleri, kendi kendilerine "statü" kazandırma işlerinden vazgeçip, "ne olduklarına" bir karar verseler ve artık "yargının sorunlarına eğilseler daha iyi olacak gibime geliyor..."

ishakyilmaz 03-26-2010 16:59

DIŞ BASIN ÖZETLERİ
İNGİLTERE:
REUTERS:
TÜRKİYE'NİN AB MÜZAKERECİSİ KIBRIS GÖRÜŞMELERİ
KONUSUNDA UMUTLU
25.03.2010
Türkiye'nin AB başmüzakerecisi dün yaptığı açıklamada, Kıbrıs Rum kesimini barış görüşmeleri konusunda daha fazla çaba sarf etmeye çağırdı ve gelecek ayki seçimlerin ardından adanın birleşmesi için yapılan görüşmelerin sona ereceğini sanmadığını söyledi. AB ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış, Türkiye'nin bir gün Bloka katılacağına inandığını belirtti ancak AB'ye katılım konusunda bir engel teşkil etse de Kıbrıs Rum kesimine ait gemilere limanların açılmayacağının altını çizdi. Bağış, Kıbrıs'ın Türk kesiminde 18 Nisan'da yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından katı tutumlu aday Derviş Eroğlu'nun Kıbrıs lideri Mehmet Ali Talat'a karşı galibiyetinin, görüşmelerin durmasına yol açacağına ilişkin iddialara rağmen, barış müzakerelerinin devam etmesini umduğunu söyledi. Bağış, Brüksel'e yaptığı ziyaret sırasında Reuters'a verdiği demeçte, "Eroğlu da Talat gibi kapsamlı bir çözüm için hevesli olacak mı? Hepimizin bunu görmeye ihtiyacı var. En azından öyle olmasını umuyorum." dedi. Söz konusu anlaşmazlıkla ilgili bir ilerleme bekleyip beklemediği sorulduğunda Bağış, Türkiye'nin öncelikle AB'nin, Kıbrıs Türk kesimine karşı uyguladığı uluslararası izolasyonu ortadan kaldırmasını beklediğini söyledi. "Şayet AB (izolasyonu kaldırmaya yönelik) kararını uygularsa, evet bunu (limanları trafiğe açmak) yapabiliriz." dedi. Bağış, Türkiye'nin AB'ye katılım için gerekli reformları 2013 yılının sonuna kadar tamamlayacağını söyledi. Almanya Başbakanı Angela Merkel, gelecek ay Türkiye'yi ziyaret edecek ve bir sonraki ay Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Fransa'ya gidecek. Bağış, Berlin ile ilişkilerin kuvvetli olduğunu söyledi ve ülkesinin, Almanya'nın Ankara'ya tam üyelik yerine, ekonomi ve diğer alanlarda daha yakın işbirliği sunan "imtiyazlı ortaklık" önerilmesine yönelik çağrısını yinelemesini hoş karşılamayacağının altını çizdi. Bağış, "Merkel'in, korkunç ve aşağılayıcı bir terim olan 'imtiyazlı ortaklığı' son dokuz aydır telaffuz etmemiş olmasını takdir ediyoruz. Bence bu olumlu bir gelişmedir." dedi. Bağış ayrıca, "Bu, AB'nin, elitler veya Hristiyanlar klübü ya da değerler birliği olup olmadığını kanıtlaması için bir şanstır. AB genişleme olmaksızın kendini ayakta tutamaz, gerçekçi olmak zorundayız." dedi.

EL HAYAT(Arapça yayımlanıyor):
ANKARA, ERMENİ SOYKIRIMINI KABUL ETMELERİ HALİNDE BAZI ÜLKELERE KARŞI AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE BAŞVURABİLECEĞİNİ AÇIKLADI
25.03.2010, Yusuf el Şerif
Türkiye dün, 1915 olaylarını soykırım olarak gören ülkelere karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurabileceğini açıkladı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Burak Özügergin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmanın, üzerinde çalışılan seçeneklerden biri olduğunu ifade etti. Özügergin'e göre böylesi katliamların gerçekleştiğini kanıtlayan bir hüküm bulunmadığı için tarih hakkında hüküm vermek veya etnik temizlik terimini kullanmak parlamentoların yetki alanına girmiyor. Özügergin: "Buna onay veren parlamentolar, Türkiye'ye ve imajına zarar veriyorlar. Türkiye'nin uluslararası mahkemelerde dava açma hakkı var." ifadelerini kullandı. Namık Tan'ın Washington'dan hangi tarihte döneceğine dair bir bilgi vermeyen Özügergin, dönüşün en uygun zamanda gerçekleşeceğini belirtti. Pek çok kişi, Tan'ın Ankara'da kalmasının, Başbakan Erdoğan'ın nisan ayında yapacağı Washington ziyaretini ertelemesi veya iptal etmesi olasılığını güçlendireceğini düşünüyor.

REUTERS:
TÜRKİYE İSRAİL YAPIMI İNSANSIZ UÇAKLARI TESLİM ALDI
25.03.2010
Savunma Bakanı Vecdi Gönül bugün yaptığı açıklamada, Türkiye'nin İsrail'den altı adet Heron tipi insansız uçağı teslim aldığını ve geri kalan dördünün de nisan ayı sonunda ulaşmasını beklediğini söyledi. Gönül, Parlamentoda yaptığı açıklamada, İsrail'in uçakların sevk ve idaresini yapacak Türk personeli eğittiğini ve ilk testlerin orada yapıldığını söyledi. Bakan ilk altı uçağın ne zaman Türkiye'ye ulaştığı konusunda açıklama yapmadı. 185 milyon dolarlık projedeki gecikmeler ve bölgesel müttefikler olan Türkiye ile İsrail arasındaki diplomatik atışma, anlaşmanın iptal edilebileceğine ilişkin spekülasyonlara neden olmuştu. Müslüman Türkiye İsrail'in Filistin politikalarını özellikle Aralık 2008'de yaptığı Gazze saldırısını eleştiriyor.

ABD:
THE NEW YORK TIMES:
TÜRKİYE... ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ KONUSUNDA KESKİN
AYRILIKLAR
24.03.2010, Şebnem Arsu
Türkiye'nin iktidardaki partisi ve ülkenin katı laik yargı organı dün, Anayasa'nın değiştirilip değiştirilmemesi konusunda sert bir tartışmaya giriştiler. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin pazartesi günü açıkladığı anayasal değişiklikleri üst mahkemeler, yasalara aykırı bularak yargının bağımsızlığının doğrudan hedef alındığını belirtiler. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise hazırlanan taslağın, uluslararası uygulamalara göre yapıldığını ve daha demokratik bir devlet hâline gelmenin gereği olduğunu belirtti. Parti, her ikisi de laik devletin kalesi olan Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun ana yapısını değiştirmeyi teklif ediyor. Değişiklikler, hükûmete, mahkemeler üzerinde daha fazla denetim yetkisi verecek.

PAKİSTAN:
THE NATION:
TÜRK BAŞBAKAN ERDOĞAN'A PAKİSTAN NİŞANI VERİLDİ
24.03.2010
Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari dün, uzak görüşlü liderliği ve Pakistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesine yaptığı büyük katkılardan dolayı Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a "Pakistan Nişanı"nın verildiğini teyit etti. Türk Başbakana Nişan, Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zedari tarafından, Erdoğan'ın Pakistan'a yaptığı resmî ziyaret sırasında 26 Ekim 2009 tarihinde düzenlenen ve Başbakan Yusuf Rıza Gilani ile Senato Başkanının da katıldığı resmî bir törende verilmişti. Törende, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dinamik, basiretli, uzak görüşlü bir liderdir ve uluslararası alanda yüksek bir saygınlığa sahiptir. Pakistan halkı da kendilerine derin saygı ve sevgi beslemektedir." denildi. Erdoğan, Ekim 2005'te meydana gelen deprem sonrasında depremden etkilenen bölgeleri ziyaret eden ilk Hükûmet Başkanı olmuştu.

BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ
EL BEYAN:
TÜRKİYE BAŞBAKANINA SUİKAST İHBARI
25.03.2010
Türkiye İçişleri Bakanlığından dün yapılan bir açıklamada, "İçişleri Bakanlığı'na, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a bir suikast yapılacağına dair ihbarda bulunuldu." denildi. Türkiye İçişleri Bakanı Beşir Atalay, dün gazetecilere yaptığı açıklamada bu haberi doğruladı.
Atalay, "Öyle bir ihbar gelmiş ama bunları çok fazla önemsememek gerekiyor. Zaman zaman bu tür şeyler olur. Sadece Başbakanımızla ilgili değil. Değişik kişilerle ilgili zaman zaman bize bu tür ihbarlar ulaşıyor." Dedi. Atalay, "Sayın Erdoğan'ın güvenliğine titizlik gösterilecektir. Herkesin korunmasıyla ilgili her zaman gerekli tedbirleri alıyoruz. Çok özel bir tedbir alınmış değil. Sonuçta böyle şeyler zaman zaman oluyor. Bunların bazısı duyulur, bazıları duyulmaz. Bazıları yanlış olur araştırdığınızda hiç ciddiye alınacak şeyler değildir. Başbakanın güvenliği konusunda her zaman tedbirlerimiz en üst seviyededir ve bu konuda çok hassasiyet gösteriyoruz." Dedi. Bu ihbar geldikten sonra Başbakan Erdoğan'ın güvenliğiyle ilgili tedbirlerin bir üst seviyeye çıkarıldığı açıklandı.

LÜBNAN:
AS SAFİR:
BERRİ, TÜRKİYE ZİYARETİNİ BÜYÜK BİR İSLAMİ PAZAR KURMA ÇAĞRISI YAPARAK NOKTALADI
25.03.2010
Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, Türkiye ziyaretinin sonunda, "Lübnan-Türkiye ilişkilerinin gelişimi, birbiriyle bağlantılı olan hükûmet ve parlamento hattında ilerliyor. İki ülke arasında imzalanan parlamentolar arası iş birliği protokolünde, sadece deneyim paylaşımı ve parlamento platformlarında iş birliğini değil, aynı zamanda diplomatik olmayan ilişkilerin geliştirilmesi için hükûmetlerin vereceği çabaların da desteklenmesini görüştük..." dedi. Türkiye-Lübnan iş adamları kurulunun dün İstanbul'da düzenlediği toplantıda Berri, Avrupa'nın tutumuna rağmen İsrail'in daha radikal bir yol izleyeceğini söyledi. Berri, bütün göstergelerin, İsrail'in uzlaşma projelerinin aleyhine zaman kazanmaya çalıştığını kanıtladığını söyledi. Türkiye'nin Lübnan'ın yanında durduğunu, yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyi kurulmasının önünü açacak ekonomik ve ticari entegrasyon aşamasına varıncaya dek ikili ilişkileri geliştirmesine destek verdiğini vurgulayan Berri, yine Türkiye'nin, Lübnan'da güvenlik ve istikrara verdiği öneme işaret etti. Berri konuşmasını şu sözlerle noktaladı: "Batı pazarlarına ortak veya üye olarak dâhil olmaya çalışarak vakit kaybedilmemesinden yanayım. Buna karşı değilim; ancak bu konuda zaman harcanmamasından ve derhal, Türkiye'nin, İran'ın, Suudi Arabistan'ın, Endonezya'nın, Mısır'ın ve Suriye'nin girişiminde -sonrasında İslam Konferansı Örgütü ülkelerinin de katılacağı- ortak büyük İslam pazarı adını alacak bölgesel bir pazar kurulmasından yanayım."

AVUSTRALYA
THE AUSTRALIAN:
TÜRKİYE'DEKİ GERGİNLİKLER, BATI'YA KARŞI İSLAM ÇATIŞMASI DEĞİL
25.03.2010, Whit Mason
Ekim 2008'de savcılar, daha önce dokunulmaz olarak görülen üst düzey askerî yetkililer, gazeteciler ve akademisyenleri de içeren geniş bir yelpazeden pek çok kişiye karşı bir dava başlattılar. İddialara göre sanıklar, Adalet ve Kalkınma Partisine karşı askerî bir darbenin yolunu açmak için kargaşa yaratmaya kararlı Ergenekon adlı bir ağa mensuptular. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de yer aldığı grup AK Parti'yi kurdu ve iktidarı elde etti. Kendilerini "muhafazakâr demokratlar" olarak tanımlıyorlar. Suçlamaların doğruluğunu değerlendiremeyiz ama Türkiye'nin tarihine bir bakmamız, bunun, ordu önderliğindeki "Batıcılar" ile şu anda hükûmeti kontrol eden İslamcılar arasındaki bir çatışma olmadığını ortaya çıkarabilir. Bu, daha çok, Türkiye Cumhuriyeti'nin 1923'te kurulmasına ilham veren ideolojik programın birbiriyle yarışan özellikleri arasındaki bir çatışma. Atatürk 1938'de hayatını kaybetti. II. Dünya Savaşı'na tanık olsaydı en çağdaş Avrupalıların, milliyetçiliğe antipati duymanın yanı sıra orduya da ihtiyatlı yaklaştıklarını görürdü. Şimdi Avrupalı olmak demek AB'ye kabul edilmek demek ve Türkiye için de bu, ordunun politikada 80 yıldır oynadığı rolünü kaldırmak anlamına geliyor. Türkler, uzun süredir olayları yönlendiren bir "derin devlet"in varlığına kani olmuş durumdalar. Buna karşılık, Kemalistler, dindar Müslümanlar olan politikacıların Türkiye'nin laik düzenini yıkmaya çalıştıklarında ısrar etseler de hiçbir İslamcı grup böyle bir girişimde bulunmadı. Bugünün Türkiye'si, ordu ve sıkı laik müttefiklerinin önemli roller oynadığı güçlerin karşılıklı etkileşiminin bir ürünü. Türkiye'nin demokrasisi, bir darbenin kabul edilemeyeceği bir noktaya geldi. 1997 darbesi İslamcı politikanın faydasız olduğu gerçeğini nasıl güçlendirdiyse Ergenekon davası da Türkiye'nin siyasetindeki bu gerçeği güçlendirebilir. Bunu gerçekleştirmek ve hüküm süren adamların değil de bir hukuk devleti olduğunu göstermek için Türkiye'nin yargısının profesyonel çalışması, medyasının özenli olması ve vatandaşlarının da davaları dikkatle takip etmesi gerekiyor. Türkiye'nin dostlarının bu önemli rolleri oynayanları desteklemek için ellerinden geleni yapmaları lazım. Ancak sanıklara destek vererek bu davada ön yargılı olmak da kibirlilik ve cahillik olur.

FRANSA:
LE MONDE:
TÜRK HÜKÛMETİ, AVRUPA BİRLİĞİ'NİN BEKLEDİĞİ ANAYASA REFORMUNUN YOLUNU AÇTI
25.03.2010, Guillaume Perrier
Avrupa Komisyonu'nun uzun süredir beklediği, 1980 askerî cuntasından miras kalan Türk Anayasası reformu, Recep Tayyip Erdoğan'ın muhafazakâr partisi AK Parti'nin 2007 seçimlerinde yeniden seçilmesinden bu yana düzenli olarak gündeme gelen bir konuydu. Türk hükûmeti, 22 Mart Pazartesi günü, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in ifadesiyle, "ülkenin Avrupa normlarına uyum sağlamasını" sağlayacak 26 maddelik Anayasa değişiklik paketini sonunda kamuoyuna sundu. Erdoğan'ın sağ kolu, "Türkiye bu anayasayla ilerleyemez. Değişiklikler gerekmektedir." açıklamasını yaptı. Proje, milletvekilleri tarafından kabul edilirse askerlerin kurumların idaresindeki müdahalesini belirgin bir şekilde azaltacak: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yapısında reform yapılarak, Avrupa'daki benzer kurumlara yaklaştırılması öngörülüyor. Ayrıca görevdeki askerleri yargılama olanakları genişletilecek ve parti kapatmaları, Meclisin onayı olmadan mümkün olamayacak. Anayasa değişiklik projesiyle ölçüsüz yetkileri tehlikeye giren Danıştay üyeleri, Başkan Mustafa Birden'in değerlendirmesine göre "yargının bağımsızlığını geriye götürecek" olan maddelere itiraz ettiler. Hâkimler düzenli olarak şimdiki hükûmete karşı bir duruş sergilemiş, hâlihazırdaki anayasaya göre dokunulmaz bir konumda bulunmaktadırlar. HSYK'nın yedi üyesi ülkenin yüksek dereceli mahkemelerinin başkanları tarafından seçiliyor. Ergin'e göre bu durum "kendi üyelerini kendilerinin seçtiği bir sistem" yaratıyor. Önerilen reform ile HSYK'nın 21 üyesi, birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi meclis, cumhurbaşkanı ve diğer yargı organları tarafından seçilecek. Sendikal hakları güçlendirebilecek ve 1980 darbecilerinin yargılanmasının yolunu açabilecek olan Anayasa değişikliği bir ilk adım. Yürürlüğe girebilmesi için milletvekillerinin üçte ikisi tarafından, yani 367 milletvekili tarafından kabul edilmesi gerekiyor. Oysa iktidar partisinin mecliste sadece 337 sandalyesi bulunuyor. Hükûmet, mecliste muhtemel başarısızlığın yaşanması hâlinde Anayasa değişikliğini yazdan önce referanduma sunma niyetinde olduğunu açıkladı.

ishakyilmaz 03-27-2010 13:27

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../logoHaber.jpg

Tanıtım ve Medya Başkanlığı




27 Mart 2010 Cumartesi

GÜNLÜK BASIN RAPORU




G Ü N D E M
27 MART 2010 - CUMARTESİ

1- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İzmir'e gidecek. Gül, Meryem Ana Evi, Efes ve Şirince'yi kapsayan gezisinin ardından İzmir'e geçerek Kızlarağası Hanı'nda İzmirli sanatçılarla sohbet edecek ve Agora Ören Yeri'ni ziyaret edecek. (Saat: 11.00/12.50/15.30/16.30) Cumhurbaşkanı Gül, Ege Bölgesi Sanayi Odası'ndaki toplantıya ve sivil toplum örgütlerinin de davetli olduğu akşam yemeğine katılacak. (Saat: 17.00/20.00) Cumhurbaşkanı Gül'ün İzmir programına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da eşlik edecek.
2- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Libya'nın Sirte kentinde, Arap Birliği'nin 2010 yılı zirvesine katılacak ve bazı hükümet ve devlet başkanlarıyla ikili görüşmelerde bulunacak. Başbakan Erdoğan'a Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik de eşlik edecek.
3- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Fas'taki temaslarını tamamlayarak Ankara'ya dönmek üzere bu ülkeden ayrılacak.
4- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Manisa'da bir iş yerinin açılışını yapacak (Saat: 13.30)
5- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, İran'ın başkenti Tahran'da temaslarda bulanacak.
6- Anayasa değişikliği paketi çalışmaları.
- Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ve AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, yabancı basın kuruluşlarının temsilcileriyle İstanbul'da bir araya gelecek. (Saat: 11.00)
7- Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, İstanbul'da, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından hayata geçirilen ''Karagöz'ün Avrupa Birliği Dersi'' adlı gölge oyunu gösterisini izleyecek. (Saat: 13.00) Bağış AK Parti Beşiktaş İlçe Teşkilatı Danışma Kurulu Toplantısı'na katılacak. (Saat: 14.30)
8- Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, AK Parti Diyarbakır İl Başkanlığını ziyaret edecek, kentte inceleme ve ziyaretlerde bulunacak, SODES sergilerinin açılışını yapacak ve Farid Farjad konserini izleyecek. (Saat: 14.00-20.00)
9- Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Erzurum'da, Hastane Randevu Sistemi Merkezinin açılış töreni ile Erzurum Sivil Toplum Platformu Toplantısı'na katılacak. (Saat: 12.00/18.30)
10- Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Mersin'de ziyaretlerde bulunacak, basın açıklaması yapacak ve ''Yat Limanı Üst Yapı Temel Atma Töreni''ne katılacak. (Saat: 12.30-18.00)
11- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Dubai'de Türk şirket ve işçilerinin de yapımına katıldığı dünyanın en büyük hipodromu ''Dubai Meydan''ın açılışında bulunacak.
12- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Kütahya'nın Simav ilçesinde kaymakamlık ve belediyeyi ziyaretinin ardından Sosyal Güvenlik Merkezini açacak. (Saat: 11.00-11.30) Dinçer, Afyonkarahisar'da da AK Parti İl Danışma Meclisi'ne katıldıktan sonra da valiliği ve belediyeye ziyarette bulunacak, Ticaret ve Sanayi Odası yetkilileriyle yemekli toplantıda bir araya gelecek. (Saat: 13.30-18.30)
13- Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Karaman'da valilik ve belediyeyi ziyaret edecek, Karaman Sanayici ve İşadamları Derneği hizmet binasının açılışı ile ''Altın Elma'' ödül törenine iştirak edecek. (Saat: 11.00-4.00)
14- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kayseri'de AK Parti milletvekilleri, il ve ilçe başkanları belediye başkanları, il genel meclisi üyeleri, büyükşehir belediye meclisi üyeleri ve basın mensuplarıyla kahvaltıda bir araya gelecek. (Saat: 09.30)
15- Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Adana'da incelemelerde bulunacak, AK Parti İl Başkanlığını ziyaret edecek, Devlet Tiyatroları Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali'nin açılışına katılacak. (Saat: 16.30/18.00/19.00)
16- Siyasi Partilerden.
- AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlenen Yerel Yönetimler Sempozyumu'nun açılış konuşmalarını Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir yapacak. (Saat: 10.15)
- AK Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç, partisinin Antalya İl Danışma Meclisi Toplantısı'nda konuşacak. (Saat: 14.00)
- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli, Demokraside Birlik Vakfının Ankara'da düzenlediği ''İnsani Değerler ve Demokrasi Sohbetleri'' konulu konferansta konuşacak. (Saat: 15.00)
- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem, Suşehri Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından İstanbul'da düzenlenen ''20. Yıl Birlik ve Beraberlik Yemeği''ne katılacak. (Saat: 19.00)


27 MART 2010 CUMARTESİ GÜNDEM ÖZETİ

GÜNDEM
BAŞBAKAN, ERMENİ CEMAATİYLE GÖRÜŞTÜ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ermeni Cemaati Başkanı Bedros Şirinoğlu ve Ermeni Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Herman Balyon'u kabul etti. Görüşme sonrası açıklama yapan Şirinoğlu, 1915 olaylarını "iki çok samimi arkadaşın kavgası" olarak niteledi.
BAKAN BAĞIŞ'TAN MERKEL'E YANIT
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 110 bin sayfalık AB müktesebatında "imtiyazlı ortaklık" diye bir madde bulunmadığını belirterek, AB üyesi ülkelerin yeni bir üyelik statüsü kararı almaları ve bazı üyelerin bu yeni statüye geçmeleri halinde, "Türkiye'nin de böyle bir şeyi değerlendirebileceğini" söyledi.
HSYK KRİZİ DERİNLEŞİYOR
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulu'na suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı. Adalet Bakanlığı'ndan ise yanıt gecikmedi: "Kurul üyeleri bakanlık yetkisi kullanmak istiyor."
HERKES KENDİ İŞİNİ YAPACAK
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu, camilerde okutulmak üzere AB hutbesi hazırlığı yapan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'ne (ABGS) tepki gösterdi. Diyanetin gündeminde böyle bir konunun bulunmadığının altını çizen Bardakoğlu, 'Türkiye'de din ve devlet işleri ayrıdır. Herkes kendi işini yapacak. Diyanet kendi gündemini kendisi belirler' dedi.
BU GECE SAATLER İLERİ ALINACAK
Yaz saati uygulamasına pazar günü geçilecek. Bu gece (cumartesi gününü pazar gününe bağlayan gece), 03.00'de saatler bir saat ileri alınacak.

EKONOMİ
PİYASALAR
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Bileşik Endeksi günün tamamında 434 puanlık düşüşle 56.610 puandan tamamladı. Hisse senetleri günlük ortalama yüzde 0,76 düştü. İstanbul serbest piyasada, kapanış saatlerinde doların satış fiyatı 1,5370 lira, avronun satış fiyatı 2,0610 lira oldu. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Tahvil ve Bono Piyasası Kesin Alım Satım Pazarında işlem gören 16 Kasım 2011 vadeli, bugün valörlü tahvilin bileşik faizi, önceki kapanışa göre 0,03 puan düşerek yüzde 8,90'ten kapandı.Bu tahvilin basit getirisi yüzde 9,15 oldu. Bu kağıdın önceki kapanıştaki basit getirisi yüzde 9,18, bileşik getirisi yüzde 8,93 olmuştu.
PASAPORTLARA ZAM GELİYOR
1 Haziran'dan itibaren kullanılmaya başlanacak biometrik pasaportlar ile defter ücreti de artacak. 138 lira olan defter ücretinin en az 300 olması ve 10 yıllığına verilecek pasaportların harç bedelinin bin TL'yi aşması bekleniyor.

POLİTİKA
ERDOĞAN: HSYK SİYASİLEŞTİ PARTİ KURSUNLAR
Başbakan Erdoğan, HSYK'nın Adalet Bakanı Müşteşarı hakkındaki suç duyurusuna ilişkin olarak "Son günlerde mikrofonlara konuşanların siyasallaştıklarını görüyoruz. Önümüzdeki seçimlerde makamlarından istifa ederek bir parti kursunlar ve seçime girsinler" değerlendirmesinde bulundu.
CHP'DEN ALTERNATİF ÖNERİ PAKETİ
CHP, AK Parti'nin Anayasa paketine karşılık 6 maddelik alternatif paket hazırladı. ''Çağdaş Türkiye İçin Değişim" adlı paket, haftaya kamuoyuyla paylaşılacak.
TÜRKER: "UZLAŞMA OLMAZSA OLMAZ"
DSP Genel Başkanı Masum Türker, Türkiye'nin, 12 Eylül'ün izlerini silmesi gerektiğini bildirerek, "Ancak uzlaşma, anayasaların hazırlanmasında 'olmazsa olmaz' kurallardan biridir" dedi.
"AKP VE BDP'NİN ANAYASA DEĞİŞTİRMESİ SİYASİ ETİĞE UYGUN DEĞİL"
DSHP Genel Başkanı Rahşan Ecevit AKP ve BDP'ye işaret ederek, "Bölücülüğün ve gericiliğin odağı olanların yapacağı Anayasa değişikliklerinin bu ulusa yarar sağlamayacağına inanıyoruz" dedi.

DÜNYA
TÜRK GEMİSİNE KORSAN SALDIRISI
Nijerya açıklarında "Özay 5" adlı Türk gemisi, korsanların saldırısına uğradı. Saldırıda 3 kişi yaralandı.Yaralılar hastaneye kaldırılırken, gemi Lagos limanının 30 mil açığına çekildi.
MERKEL'DEN TÜRK OKULLARINA RED
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye ziyareti öncesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'da Türk okulları açılması yönündeki talebini geri çevirdi. Merkel, "Türk öğrencilerin Almanya'da Türk okullarına gitmesi yönündeki öneriyi uygun bulmadığını" vurguladı.
IRAK'TA SEÇİMİ ALLAVİ KAZANDI
Seçim Komisyonundan yapılan resmi açıklamada, Başbakan Nuri El Maliki'nin rakibi olan ve oyların sayılması döneminde Maliki ile dirsek dirseğe yarışı götürdüğü görülen laik Allavi'nin, genel seçimin galibi olduğu kaydedildi. Açıklamada, Allavi'nin, Parlamentoda 91 sandalye kazandığı, Maliki'nin ise 89 sandalyede kaldığı belirtildi.

ishakyilmaz 03-27-2010 13:29

YAZILI BASIN ÖZETLERİ

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG 'ün bazı haber başlıkları:

GELİN GÖRÜN SONRA KONUŞUN
Türkiye'de güvendeyiz" diyen Ermeni Cemaati Başkanı Şirinoğlu, diasporaya sert çıktı: "Gelsinler, bizim Türkiye'deki yaşantımızı görsünler ondan sonra karar versinler." Sözde soykırımı iddialarıyla gerginliği tırmandıran Ermeni diasporasına en anlamlı cevap, Türkiye'deki Ermeni vatandaşlarımızdan geldi. Başbakan Erdoğan'la görüşen Ermeni Cemaati Başkanı Bedros Şirinoğlu, 1915 olaylarını "iki samimi arkadaşın kavgası" olarak niteledi. "Neden üzeri kapatılmıyor, anlamıyorum" dedi. Şirinoğlu, sözlerine şöyle devam etti: 1915'te bir şeyler olmamıştır demiyorum. Fakat eşelemekte fayda yok. Bu olaylara 'soykırımı' denilmesine gerek yok. Diasporadakiler gelsin, Türkiye'deki Ermeni vakıflarının mallarını, okullarını ve Ermeni vatandaşlarının yaşantılarını görsünler, ondan sonra karar versinler. Ermeni Cemaati Başkanı Şirinoğlu'nun Başbakan Erdoğan'la görüşmesinde Ermeni Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Herman Balyon da hazır bulundu. Şirinoğlu, Osmanlı imparatorluğu'nda Tanzimat Fermanı'yla gayrimüslimlerin haklarını artıran Padişah II. Mahmut'un portresinin işlendiği kol düğmeleriyle dikkat çekti. Şirinoğlu, Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerin hayata geçirilmesi konusunda umutlu olduğunu söyledi. Hem Ermenistan'ın hem Türkiye'nin geçmişten ders alacağını ve aynı hataların tekrarlanmayacağını ifade etti. Başbakan'ın "100 bin kaçak Ermeni'yi sınır dışı ederiz" sözleri için, sayıyı Erdoğan'a kendilerinin verdiğini ancak yanlış olduğunu söyledi ve özür diledi. Şirinoğlu, Erdoğan'ın sözleri için de "Sözleriyle kalbi bir değil" diye konuştu.

Cam silen eller kalem tutacak
Sokaklarda çalışan çocukların okumasını hedefleyen "Kalem Tutan Eller Projesi" başladı. Toplantıda konuşan Milli Eğitim Bakanı Çubukçu, "Arabaların camlarını silen o çocuklar güvende olmazsa hiçbirimiz evlerimizde güvenli olmayacağız" dedi Milli Eğitim Bakanlığı öncülüğünde, Garanti Emeklilik ve Boğaziçi Üniversitesi'nin de katkılarıyla başlatılan 'Kalem Tutan Eller Projesi' hayata geçirildi. Pilot bölge olarak seçilen İstanbul'da başlatılan proje kapsamında sokakta yaşayan ve çalışan çocukların eğitimine devam etmesi sağlanacak. Projede yaklaşık bin öğrenciye ulaşılması hedefleniyor. Garanti Bankası Konferans Salonunda tanıtım toplantısında konuşan Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu projenin sokakta yaşayan veya çalı şan çocuklara uzatılmış çok önemli bir yardım eli olduğunu vurguladı. Çubukçu, sözlerine şöyle devam etti: "Sosyal sorumluluk sahibi önemli kurumların da 'İşte bu bizim meselemiz' demeye başladığı an sorunların çözüleceği andır. Çünkü biz biliyoruz ki yoldan geçerken baktığımız, arabamızın camlarını hızla kapattığımız o çocuklar, sokaklarda güvende olmadığı sürece hiç birimiz evlerimizde güvende olmayacağız" Ülkenin her çocuğunu sevmek gerektiğini vurgulayan Çubukçu önceki yıllarda konunun önemini anlatmak için bir muhatap bile bulamadıklarını vurguladı.

Akaryakıtta vergiyi düşürmek istiyoruz
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve bürokratlar, Türkiye ihracatçılar Meclisi (TİM) Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısına katılarak hem açıklamalar yaptılar hem sorunları dinlediler. Bu kapsamda konuşan Şimşek, ulaştırma altyapısı konusunda 7-8 yılda çok yol kat ettiklerini belirterek, "Bunu söyleyince akla akaryakıt gelebilir. (Akaryakıtta) gönül ister ki vergiler çok daha düşük olsun, o yönde çabalarımız olacak gelecek dönemde" dedi. Akaryakıt, iletişim, tütün ürünleri ve otomotivde kısmen vergilerin yüksek olduğunu, buna karşın sorunun dolaylı vergilerin yüksekliği değil, dolaysız vergilerdeki performans düşüklüğü olduğunu belirten Şimşek, şöyle devam etti: "Vergileri indirdiğiniz takdirde borçlanma gereğini artırırsınız. Bu da zamanla faizi artırır, uzun vadede handikap olur. Bu konuda daha temkinliyiz. Çözüm vergi tabanının genişletilmesi ve kamu harcamalarının sınırlı tutulması. Bütçe açığı ortada. Önceliğimiz makro ekonomik istikrar olmalıdır." Ayrıca, faizlerin tek haneli seviyelerde olduğunu, kamu sektörünün borçlanma ihtiyacının azaldığını ve bankaların güçlü sermaye yapılarının sürdüğüne işaret eden Şimşek, özellikle faizlerin tek hanede tutulmaya devam edilmesi halinde, kredi temini imkanını sağlayarak hem tüketimin ve hem yatırımların teşvik edileceğini bildirdi. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ise tüm gündemin üretim ve ihracat üzerine kurulması, kurun da rekabetçi ve istikrarlı olması gerektiğini söyledi. Bu yıl ihracatçı birliklerinin 111 milyar dolarlık bir ihracat hedefi belirlediklerini anımsatan Büyükekşi, "2010'nun ilk çeyreğini yüzde 20 gibi bir ihracat artışı ile kapayacağız. Biz yüzde 10 beklenti koymuştuk, ilk çeyrekte bu beklentimizin iki katı bir büyüme yaşadık" dedi.

DHKP-C'nin hain planı deşifre edildi
Korumalar Başbakan Erdoğan'a adeta etten duvar ördü Geçtiğimiz günlerde Ankara Emniyeti'ne gelen Başbakan'a suikast yapılacağı yönündeki ihbardan sonra Erdoğan için alınan güvenlik önlemleri arttırıldı. Başbakan dün Cuma namazını Kocatepe Camii'nde kıldı. Korumaları da Erdoğan'ın etrafında etten duvar ördü. Erdoğan'ın yakın korumalarının dışında özel harekat polisleri ve binaların çatılarındaki keskin nişancılar dikkat çekti. Yasa dışı terör örgütü DHKP-C'nin Başbakan Erdoğan ile hükümet üyelerine dönük "suikast" planladığı belirlendi. Emniyet istihbaratından gelen "kripto" üzerine Başbakan'ın yakın koruma polisleri uyarıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü, 30 Mart-17 Nisan tarihlerini sözde devrim şehitlerini anma ve örgütün kuruluş yıl dönümü ilan eden DHKP-C'nin tasarladığı saldırılara karşı 81 İl Emniyeti'ni alarma geçirdi. Örgütün, 30 Mart 1972'de THKP-C lideri Mahir Cayan ve arkadaşlarının ölü ele geçirilmesinin yıl dönümüne rastlayan tarihte "silahlı ve bombalı" eylem planladığı saptandı. DHKP-C'nin Başbakan ve hükümet üyeleri dışında; Adalet Bakanlığı, MİT ve emniyet mensuplarına suikast ile TSK ve emniyete ait tesislerle bazı kamu kurumlarına yönelik bombalı sabotaj hazırladığı yönünde istihbari bilgiler alındı, istihbarat Daire Başkanlığınca hazırlara raporda, "Olası terörist saldırılara karşı güvenlik önlemlerini gözden geçirin ve istihbari çalışmalara ağırlık verin" denildi. Rapor üzerine tüm polisler uyarılırken, Başbakanlık Koruma Müdürlüğü de "duyum" konusunda bilgilendirildi. Erdoğan'ın etrafındaki güvenlik önlemlerinin bu yüzden arttırıldığı öğrenildi.

Merkel'den Türk okulu önerisine ret
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'da Türk okulları açılması yönündeki talebini geri çevirdi. Merkel, "Bu yöndeki tartışmalar hiçbir yere varamaz" dedi. Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Alman haftalık "Die Zeit" gazetesine verdiği mülakatta, "Türkiye'de Alman liseleri var, Almanya'da neden Türk liseleri olmasın" demişti. Deutsche Welle'nin haberine göre Merkel, Almanya'da Türk lise ve üniversiteleri kurulması isteğine olumsuz yanıt verdi. Başbakan Merkel "Passauer Neue Presse" gazetesine verdiği demeçte, "Almanya'daki Türk kökenli çocuk ve gençlerin Alman okullarına gitmesinin yerinde bir uygulama" olduğunu kaydetti. Almanya Başbakanı, "Türk öğrencilerin Almanya'da Türk okullarına gitmesi yönündeki öneriyi uygun bulmadığını" vurguladı. Almanya Başbakanı, gelecek hafta başında 4 yıllık bir aradan sonra Türkiye'de temaslarda bulunacak. 29-30 Mart tarihlerinde düzenlenecek ziyaret çerçevesinde Merkel önce Ankara'ya ardından da İstanbul'a gidecek. Merkel Türkiye temasları çerçevesinde Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gülle bir araya gelecek. Erdoğan-Merkel buluşmasında ağırlıklı gündem maddelerini, ikili siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler ayrıca Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan ilişkileri ve bölgesel sorunların oluşturması bekleniyor. Başbakan Merkel'in görüşmeler sırasında Türkiye'nin Ankara Protokolünü hayata geçirmesini ve limanlarını Kıbrıs'ın güneyine açması talebini de iletmesi bekleniyor.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

DARBE ANAYASASI NE DEMEK BİLİRİZ
Anayasa değişikliğine darbenin izlerinden 1981'de kurtulan ve yeni sivil anayasa ile AB'ye giren Dönem Başkanı İspanya'dan tam destek geldi. Dışişleri Bakanı Moratinos, "Sizi en iyi biz anlıyoruz" dedi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış üç gün süren ve Brüksel temaslarını tamamladı. Avrupa Parlamentosu, AB Komisyonu yetkilileri, Dönem Başkanı İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos ile bir araya gelen Bağış'a temaslarında en çok sorulan soru yargı reformu ve anayasa değişikliği oldu. Moratinos, görüşmede, AB'nin uzun zamandır Türkiye'ye yargı reformu ve sivil anayasaya geçmesi çağrısında bulunduğunu anımsatarak anayasa değişikliğine verdiği desteği şu sözlerle dile getirdi: "Çabalarınızı takdir ediyoruz. Büyük cesaret gösterdiniz. İspanya da bir zamanlar askeri yasalarla yönetiliyordu. O nedenle sizi en iyi biz anlıyoruz. Böyle olumlu gelişmeler İlerleme Raporu'nda Ankara için artı değer olacak." AB kaynakları da Dönem Başkanlığı'nın birkaç gün içinde bir deklarasyon yayınlayarak Türkiye'deki tüm kesimleri sivil anayasaya destek vermeye çağıracaklarını açıkladı. İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt de anayasa değişikliğine büyük destek verdi. Bildt, özellikle parti kapatmayı zorlaştıran maddenin özel bir önemde olduğunu söyledi. Bildt şunları kaydetti: "Değişikliğin AB tarafından çok olumlu karşılanacağına inanıyorum. 1982 anayasası başka bir zaman ve başka bir Türkiye için hazırlanmıştı. Artık Türkiye'nin daha modern, Avrupalı bir anayasaya ihtiyacı var. Bu taslak bunun yolunu açıyor." Bildt, AK Parti'ye yönelik bir kapatma davası açılmasından endişe duyduğunu vurgularken, olası bir davaya AB'nin çok sert tepki göstereceğini söyledi. Muhalefetin tepkisini de değerlendiren Bildt, "Olağan şüphelilerin karşıt tavrı sürpriz olmadı" diye konuştu.

AK Parti %40.6, CHP, MHP düşüyor
ANAR'ın gündem araştırmasına göre AK Parti'nin oy oranı yüzde 40.6 olarak ortaya çıktı. ‘Bugün genel seçim olsa kime oy verirdiniz?" sorusuna katılımcıların yüzde 40.6'sı ‘AK Parti' yanıtını verirken, CHP yüzde 21.4, MHP yüzde 14.6'da kaldı. ANAR tarafından 8 - 16 Mart tarihlerinde 26 ilde 5 bin 503 kişi ile ‘vatandaşın siyasi eğilimlerini tespit etmek' için gerçekleştirilen Gündem Araştırması'nda AK Parti'nin oy oranı en yakın rakibinin iki katı olarak gerçekleşti. ‘Bugün genel seçim olsa kime oy verirsiniz?' sorusuna katılımcıların yüzde 40.6'sı AK Parti yanıtını verirken, CHP yüzde 21.4, MHP yüzde 14.6, BDP yüzde 6.4, TDH yüzde 5.1, SP yüzde 4.5, DP yüzde 2.1, BBP yüzde 1.1, DSP yüzde 1 oy alırken diğer partiler yüzde 2.9 oy oranını paylaştı. Erken seçime hayır: Türkiye'de erken bir genel seçime gerek var mıdır? sorusuna katılımcıların yüzde 54.4'ü ‘hayır' dedi.Yeni anayasaya evet: Araştırmaya katılanların yüzde 58.8'i yeni ve sivil bir Anayasa'ya ihtiyaç olduğunu belirtirken, ‘Türkiye'nin yargı reformuna ihtiyacı var mı?' sorusuna ise yüzde 56.6 ‘evet' cevabı çıktı.Köşk'teki zirve olumlu: ‘Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile Çankaya Köşkü'nde yaptığı görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?' sorusuna katılımcıların yüzde 49.9'u ‘olumlu buluyorum' yanıtı verdi.Açılım ve sanatçılar: Başbakan Erdoğan'ın İstanbul'da sanatçılar ile yaptığı açılım toplantılarını olumlu bulanların oranı yüzde 42.2 olarak gerçekleşti.Katsayı kararı yanlış: Danıştay'ın YÖK'ün katsayı kararını iptal etmesine ilişkin olarak ise parçalı bir yanıt ortaya çıktı. Katılımcıların yüzde 39'u kararı doğru bulmazken, yüzde 27.1'i doğru buldu, konu hakkında bilgisi olmadığını söyleyenler ise yüzde 29.1 oranında gerçekleşti.

Ermeni vakıf mülkleri ve okul için teşekkür
Ermeni Cemaati lideri Sirinoğlu, vakrfmüMerinin iadesi ve Ermeni çocukların okula alınmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Vakıflar Genel Müdürlüğü, vakfımıza ait sekiz mülkü bize teslim etti. Bunun için teşekkür ediyoruz. Hükümet, bütün vatandaşların özellikle azınlıkların sıkıntılarını gözlemliyor ve gereğini yapıyor. Başbakanımız, Türkiye'de kaçak yaşayan Ermenilerin çocuklarının okula alınması konusunda da Milli Eğitim Bakanımız Çubukçu'ya gereken talimatı vermiştir. Sorunun çözüleceğine inanıyoruz.

İki bakanın hedefinde krizi derinleştiren bankalar var
Devlet Bakanı Çağlayan ve Maliye Bakanı Şimşek, 2009 yılında reel sektöre destek vermeyen bankaların krizi derinleştirdiğini belirtti Dün devletin iki bakanından bankalara eleştiri yağdı. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ayrı toplantılarda yaptıkları konuşmalarda kriz döneminde bankaların reel sektöre yeterince destek olmadıklarını söyledi. Denizli Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri'nin (DETKİB) düzenlediği toplantıya katılan Bakan Zafer Çağlayan, herkesin aynı gemide olduğunu ancak bankacılar güvertede güneşlenirken reel sektörün makine dairesinde motora yağ bulmaya çalıştığını söyledi. Bankacılık sektörünün, iyi günde esnaf ve sanayicinin yanında olurken en ufak bir tehlike gördüğü zaman ilk terk eden haline geldiğinden yakınan Çağlayan, şunları söyledi: "Ben bunu söylediğim zaman, 'Aynı geminin içindeyiz' derler. Doğrudur, aynı geminin içindeyiz ama pozisyonlar farklı. Bankacılık sektörü, geçen yıl 20 milyar dolar kâr ilan etti. Gözümüz yok ama birinin kârı, diğerinin zararıdır. Bu kadar küçülmenin yaşandığı, birçok firmanın battığı bir ortamda bankacılık sisteminin bu kadar kazanmasına söyleyecek şey yok." Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de bankaların kriz dönemindeki stratejilerinin, reaksiyonlarının, krizin Türkiye'ye yansımasını sınırlamadığım belirterek, "Hatta belki de derinleştirdi" dedi. Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) toplantısında konuşan Şimşek "Ortalık toz dumanken, bankalar tipik reaksiyonu gösterip çok temkinli bir patikada işlerini yürüttü" diye konuştu. Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bankalarda sermaye oldukça güçlü, kredi verme imkanları oldukça fazla. Sermaye yeterlilik oranı yüzde 20'nin üzerinde, likidite durumları iyi, varlık kaliteleri iyi, kârlılıkları yüksek. Ellerinde imkan var. Hazine, kamu olarak biz borçlanma ihtiyacımızı aşağı çekiyoruz. Peki, bankacılık reel ekonomiyi desteklemeyecek de ne yapacak? Bence fazla seçenekleri yok. İyimserim. Hem destekleyecek kapasiteleri var, potansiyelleri var, hem de desteklemeleri için gerekli makro ekonomik ortam ve koşullar var. Hatta bu koşullar onları zorlayacak."

Önerileri dikkate aldık paket biraz genişleyebilir
Adalet Bakanı Sadullah Ergin ‘Ziyaretlerimizden sonra taslak metinde bir kısım değişmeler, genişlemeler, bir takım redaksiyonların olma ihtimali vardır" dedi. Ergin, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek ve Ordu Milletvekili Enver Yılmaz ile birlikte Anayasa değişikliği paketi çalışmalarıyla ilgili Türkiye Ziraat Odaları Birliğini ziyaret etti. TZOB Genel Başkam Şemsi Bayraktar ile görüşmesinin ardından bir açıklama yapan Ergin yaptıkları tüm bu ziyaretler esnasında Türkiye'de meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin, siyaset kurumunun daha önünde olduğunu gördüklerini dile getirdi. Ergin, önerilerin ardından yapılacak değişikliklerle taslak metnin Mart ayı bitmeden Meclis'e sunulacağını belirtti. HSYK tartışmalarına da değinen Ergin "Elbette ki biz bu görüşmeleri protokol icabı yapmadık. Baştan yola çıkarken de, bu taslak üzerine getirilecek makul, somut önerileri değerlendireceğimizi de ifade etmiştik. Bunun gerçekleştiğini hep beraber göreceğiz. Onun dışında HSYK'da cereyan eden hadiselerin dışarıda ulu orta konuşulmasını doğru bulmam doğrusu. Bu tür değerlendirmelerin kurul içerisinde yapılması daha sağlıklıdır diye düşünüyorum.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Bizim politikacılar Pavlov'un köpekelri gibi
Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth, Başbakan Erdoğan'ın Almanya'ca Türk liseleri açılması önerisine tepki gösteren çevreleri sert bir dille eleştirdi. Ayni reaksiyon "Almanya'nın yurtdışında 500ün üzerinde partner okulu var. Bu okullarda Almanca ve Alman kültürü öğretilmekte. Almanya'da nasıl Fransızca, İngilizce, Rusça öğretiliyorsa, Türkçe de öğretilmeli. Muhafazakâr politikacılar tıpkı Paviov'un köpekleri gibi hep aynı reaksiyonu gösteriyorlar. Almanya'da çocuklar tabii Almanca öğrenmeli, Almanca konuşmalı. Tedrisat Almanca olmalı. Ama çocuklar anadillerini de öğrenmeli. Nasıl Fransızca, İngilizce, Rusça öğretiliyorsa, Türkçe de okulda öğretilmeli. Biz bu potansiyeli iyi kullanmalıyız. Türk-Alman partner okulu iyi bir model olabilir. Bu ve benzer konulan iç politikada puan toplamak için istismar ediyorlar."

Çağlayan: Dünya krizi 5 yılda, biz 2 yılda aşarız
DIŞ Ticaretten Sorumlu Devlet Bakam Zafer Çağlayan, Devlet Bakanı Aliye Kavaf ile birlikte Denizli'de sanayi ve tüccarlarla buluşup, sorunları dinledi. "Kapitalizmin tarihini ve tarifini değiştiren bir kriz yaşadık" diyen Zafer Çağlayan şöyle konuştu: "Dünya 2008 rakamlarım ancak 2013'te yakalayacak deniyor. İhracatımız değer bazında yüzde 22 azaldı. Dünyadaki azalış yüzde 28 oldu. Rekabetten dolayı tek sent kayıp yok, 29 milyar dolarlık kayıp, pazar daralmasından. Bu ay 25 günde 7.5 milyar dolan geçtik, geçen yıla oranla net 2 milyar dolarlık artış var. 1 Ocak 25 Mart arası ihracattaki artış yüzde 21.7. Görünen o ki krizi dünyadan önce atlatacağız. Bu yıl yeni biri dalgalanma olmazsa ihracatta 115 milyar doları da aşacağız. Dünya krizi beş yılda telafi ederken, biz bu gidişle iki yılda aşarız." İhracat artsın diye dünyanın çevresini 6 kez dolaştıklarını söyleyen Zafer Çağlayan "Eğer bir iş adamı olarak bu kadar dolaşsaydım, bugün 1 değil 11 fabrikam olurdu" dedi. Krizin etkisi hâlâ sıcak olduğunu söyleyen, bu sıcaklık geçince, ne kadar ciddi tehlike atlatıldığının görüleceğini kaydeden Bakan Çağlayan, "Otomotiv ve tekstil ihracatı 2008'i yakaladı. Otomotiv 18-20 milyar dolara çıkacak gibi. Bu da ihracatın yüzde 40'ı, o açıdan çok önemli.
http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG'ın bazı haber başlıkları:

Habur yeniden canlanacak
Kesintiye uğrayan demokratik açılımın Kandil ve Mahmur Kampı ayağı için yeniden düğmeye basılıyor. Bakan Atalay, Irak'ta yeni hükümetin kurulmasıyla sürecin hızlanacağını söyledi. NTV'ye konuk olan Bakan Atalay, anayasa paketi, demokratik açılım, Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu cinayeti ve gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Atalay'ın açıklamaları özetle şöyle: Habur'dan dönüşler Ricalarımıza rağmen bizi ve toplumu rahatsız eden görüntüler ortaya çıkınca gelişleri durdurduk. Ama şimdi özellikle de Irak seçimlerinin sonucu açıklandıktan ve hükümet kurulduktan sonra çalışmamız Kuzey Irak boyutuyla ilgili hızlanacak. İstikrarlı bir hükümet kurulursa süreç daha iyi yürüyecek. Kuzey Irak'taki kamplarla ilgili her şey gündeme gelebilecek. Anayasa paketi Değişiklikte en belirleyici boyut, bireyin biraz daha önce çıkması. Ülkemizde birey haklarının ve bireyin korunmasının daha ön plana çıkması paket içindeki en özel nokta. İkinci olarak toplum iradesinin, milletin kararının daha da belirleyici hale gelmesi. CHP ve MHP baştan beri, daha paketi görmeden, içinde ne olduğunu bilmeden karşı çıktı. Kendileri de ifade ettiler, 'henüz bakmadık ama bizim tavrımız olumsuzdur diye. Bunu anlamak mümkün değil. Tabii ki hafta sonuna kadar bu süreç devam edecek. Gerek kamuoyunda tartışılan hususlar, gerek medyada yer alan teklifler ve tartışmalar, sivil toplum kuruluşlarından da gelirse bütün eleştirileri masaya yatıracağız. Cumartesi (bugün) çalışma grubumuz bir araya gelecek ve şu ana kadar ki gelişmeleri değerlendireceğiz. Muhtemelen STK'ların yeni teklifleri olabilir. Önümüzdeki hafta da teklif Meclis'e sunulacak, imzalar zaten hazır. Salı günü gibi düşünüyoruz. BDP'nin teklifi Biz açıkladık, şu an seçim barajıyla ilgili bir çalışma olmayacak. Balon olur olmaz incelediğim dosyalardan biridir. Kapanmış değil aslında, sürekli gündemde. Basına yansıyan haberlerde bir yanlışlık var, gözaltına alınanların bu konuyla bir bağlantısı yok.

BDP: Seçim barajını yüzde üçe indirelim
AKP'ye teslim edeceği Anayasa taslağı önerilerini tamamlayan BDP, seçim barajının yanı sıra HSYK'nın kendi başkanını seçmesini de gündeme getirdi. Anayasa değişikliğinde kilit rol oynayan BDP'nin önerileri netleşti. AKP'ye teslim edilecek teklifte seçim barajının yüzde 3'e çekilmesi talep edilecek BDP, AKP'nin Anayasa taslağına ilişkin değerlendirmelerini tamamladı. Ancak BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Avrupa seyahatine çıktığı için son rötuşlar yetişmedi. Dün AKP'ye iletilmesi planlanan taslağın teslim edilmesi ertelendi. Taslakta, baroların Anayasa Mahkemesi'ne üye seçmesi, HSYK'nın kendi başkanını seçmesi, seçim barajının yüzde 3'e indirilmesi talep edildi. BDP, Anayasa paketindeki değişiklikler hakkında önerilerde bulunurken, pakette yer almayan TCK, TMK, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu'yla ilgili de önerilerde bulundu. Sivil toplum örgütleri ve baroların da görüşlerinden yararlanan BDP'nin önerileri şöyle: Anayasa'nın 10. maddesinde kadın, çocuk ve yaşlılara "pozitif ayrımcılık" tanınmasına ilişkin maddeye "Devlet bu eşitliği fiilen yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" ilavesi yapılsın. Anayasa'nın 20. maddesinde özel hayatın gizliliğine ilişkin "Kişisel verilerin korunması, bağımsız Kişisel Verileri Koruma Üst Kurulu tarafından sağlanır" ibaresi konsun.Anayasa'nın 41. maddesindeki "ailenin korunması" düzenlemesine "Türk toplumu" yerine "Türkiye toplumu" ifadesi eldensin. "Cinsellik ve şiddete karşı" ifadesi ise "Cinsel istismar ve şiddete karşı" şeklinde değiştirilsin. » Kamu çalışanlarına "toplu iş sözleşmesi hakkı"nın yanı sıra "grev hakkı" da verilsin. Hakkında kapatma davası açılan partilerle ilgili parlamentoda oluşturulması öngörülen komisyona, davalı parti Meclis dışındaysa bile beş üye hakkı tanınsın. Anayasa Mahkemesi ve HSYK üyelerinin seçilmesinde Cumhurbaşkanı'na fazla yetki veriliyor. Bu yetkiler Yargıtay, Danıştay ve barolara verilsin. Anayasa Mahkemesi'nin beş üyesi, Meclis'te partilerin beşer üyeyle temsil edildiği bir komisyon tarafından seçilsin. Cumhurbaşkanı beş, Yargıtay üç, Sayıştay ve Danıştay da ikişer üyeyi kendi genel kurullarında seçsin. Anayasa Mahkemesi'nin iki üyesini de baro başkanları seçmeli. Adalet Bakanı HSYK'da "başkan" olarak değil "doğal üye" olarak yer alsın. Bakanlık müsteşarına bakana vekalet etme yetkisi verilsin. Kurulun başkanı, HSYK üyeleri arasında yapılacak oylamayla salt çoğunlukla seçilsin. Kurulun, asil üyelerinden ikisi Cumhurbaşkanı, üçü Meclis, biri Anayasa Mahkemesi, üçü Yargıtay, biri Danıştay genel kurulları tarafından, yedisi adli yargı ve hâkimler, üçü de idari yargı ve hakimler tarafından seçilsin. » Seçim barajı da yüzde 3'e indirilsin.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Bağış: İmtiyazlı ortaklık ısrarı dayanaksız
AB müktesebatında böyle bir ifade olmadığını belirten Başmüzakereci Bağış, "Biz ayrıcalıklı ortaklığı sadece ikili ilişkilerimizde konuşabiliriz" dedi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 110 bin sayfalık AB müktesebatında "imtiyazlı ortaklık" diye bir madde bulunmadığını belirterek, Almanya Başbakanı Angela Merkel'e yanıt verdi. Bağış, AB üyesi ülkelerin yeni bir üyelik statüsü karan almaları ve bazı üyelerin bu yeni statüye geçmeleri halinde, "Türkiye'nin de o zaman böyle bir şeyi değerlendirebileceğini" söyledi. Bağış, Brüksel'de AB yetkilileriyle temaslarının ardından düzenlediği basın toplantısında, Merkel'in "imtiyazlı ortaklık" önerisini değerlendirirken, "Biz imtiyazlı ortaklığı ancak ikili ilişkilerimizde konuşabiliriz. 110 bin sayfalık AB müktesebatında ayrıcalıklı ortaklık diye bir şey yok. Olmayan bir konuda tartışma başlatmanın hiçbir anlamı yok. Eğer AB üyesi ülkeler oy birliğiyle yeni bir üyelik statüsü kararı alırlarsa ve şu andaki 27 ülkenin bir kısmı tam üyelikten vazgeçerek bu yeni statüye geçerlerse, Türkiye de o zaman böyle bir şeyi değerlendirebilir" dedi. Bağış, Türkiye'nin AB'ye taahhüt ettiği Ulusal Programı uyarınca "2013 yılı sonuna kadar AB müktesebatına uyumla ilgili çalışmalarını tamamlayacağım ve bunun ardından tam üyelik beklentisini çok net bir şekille dillendireceğim" dedi.

Seçim barajına AK Partiden set
BDP ve DSP'nin seçim barajının düşürülmesiyle ilgili taleplerine AK Parti yönetimi set çekti. Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, "Yüzde 10 seçim barajını kaldırmayı düşünmüyor musunuz?" sorusuna, "Seçim Kanunu ile ilgili hükümler Seçim Kanunu'nda olur, anayasada olmaz. Biz şu anda Anayasa değişikliğini konuşuyoruz" dedi. AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ da, seçim barajının düşürülmesine ilişkin düşünceleri olmadığım belirterek, "Koalisyonlarda, kaostan başka bir sonucu ben görmüyorum" dedi. Bu arada Adalet Bakam Sadullah Ergin ve AK Parti heyeti sivil toplum kuruluşları turunun son durağı olarak Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkam Şemsi Bayraktar'a anayasa değişiklik taslağını sundu. Bayraktar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, sektörleriyle ilgili olumsuz sonuçlar doğuracağı görülen yasaların iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan başvuru hakkı tanınmasını istedi.

İmralı emretti BDP çark etti
Anayasa değişiklik paketine destek sağlayabileceği yönünde sinyaller veren BDP, İmralı ve Kandil'den gelen mesajlar üzerine çark etti. BDP Anayasa Komisyonu üyesi Hamit Geylani, talepleri karşılanmazsa AK Parti'nin taslağını desteklemeyeceklerini söyledi. BDP, hükümete sunulması beklenen paket üzerinde dün geç saatlere kadar çalıştı, İmralı hükümlüsü Abdullah Öcalan da dün avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, hükümetin hazırladığı paketi tutarsız bulduğunu ifade ederek, "BDP'nin şartlarını ortaya koymasını olumlu karşılıyorum. Kabul edilirse destekleyebilir. Kabul edilmezse anayasa komplosuna karşı 'hayır cephesi' oluşturulmalı" dedi. PKK'nın Kandil'deki lideri Murat Karayılan da, "Pakette Kürtler yok. Kürtlerin bu değişikliği desteklemesi söz konusu olamaz" mesajı verdi. PKK'dan gelen bu mesajların ardından BDP'nin anayasa konusundaki tavrı değişti. Partisinin hazırladığı paketi hükümete sunacak olan BDP Anayasa Komisyonu üyesi Geylani, dün ilginç bir çıkış yaptı ve şöyle konuştu: "Taleplerimiz karşılanmazsa, taslağı desteklemek zorunda değiliz. Darbe anayasasının tümden değişmesini istiyoruz. Ancak mevcut durumda böyle bir irade görmüyoruz. Anayasanın başlangıç ilkeleri Türk ırkının menfaatlerini korumak üzerine kurulmuştur." Seçim barajının düşürülmesi yönündeki ısrarım koruyan BDP'nin hazırladığı pakette, anayasa maddelerine ilişkin önerilerin yanı sıra yasa değişikliği gerektiren öneriler de yer aldı. BDP, anayasadaki "Türk vatandaşı" tanımının "Türkiye vatandaşı" olarak değiştirilmesini talep etti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG ‘in bazı haber başlıkları:

MHP'YE TARİHİ UYARI
‘Demokratik açılım' ve ‘Anayasa değişikliği' süreçlerinde CHP ile ortak hareket eden MHP'ye eski ANAP ve DYP'liler ‘367' krizini hatırlatarak "Milli iradeyle restleşirseniz, bizim gibi olursunuz" uyarısında bulundular.

Aksu: Muhalefet, statüko muhafızlı üniforma giydi
Parti genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, Anayasa değişiklik taslağıyla ilgili muhalefet partilerinin tutumunu eleştirdi. Aksu, kendisini sosyal demokrat zanneden ana muhalefet partisini, eski zamanlardaki gibi' Acelesi yok, bir gün memlekete demokrasi lazım olursa, onu da biz getiririz' aymazlığı içinde olmakla suçladı. Muhalefet partilerinin, bazı odakların etkisinde kaldığını vurgulayan Aksu, "Adeta Ay'ın çekim etkisiyle 'deniz'lerin 'gel-git' yaşaması gibi, siyasetin 'deniz'leri de bazı odakların yüksek çekim güçlerinden etkilenerek 'gelgit'ler yaşamakta" dedi "CHP'nin arkasına MHP'yi de alarak bu Meclisin Anayasa yapamayacağı yönündeki açıklamalarını eleştiren Abdülkadir Aksu, "asama organı olan Meclisin elinden yasama yetkisini ve görevini almaya çalışan, hiçbir hukuki mantığa dayanmayan, fantezi bile denemeyecek hayâllerini gerçekleştirmek için bildikleri her yolu denemekteler" şeklinde konuştu. MHP ve CHP'nin, Anayasa değişikliğini Meclisin de, halkın da yapmasına karşı olduklarını anlatan Aksu, Anayasa değişikliği ile ilgili muhalefet partilerine yönelik birlikte hazırlama teklifine 'olmaz' dendiğini belirtti. 1982 Anayasa'nın 12 Eylül şartlarında hazırlandığını ve dönemin psikolojisini yansıttığını vurgulayan Aksu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Son günlerde yaşananlar açıkça ortaya koydu ki; ülkemizin yeni bir Anayasa'ya ihtiyacı olduğu kadar; ilkeleri mevsimlerden ve konjonktürden etkilenmeyen siyasetçilere de ihtiyacı var." Kendilerini gömlek değiştirmekle suçlayanların, kendi üzerlerine giydikleri formalara bakmalarını isteyen Aksu, şunları söyledi: "2002 seçimlerinden sonra kısa bir süreliğine giydikleri 'demokrat' formalarını çıkarıp 'statüko muhafızlı 'üniformaları' giymişler. Üstünüze pek de yakışmış, güle güle giyin arkadaşlar demekten kendimizi alamıyoruz."

CHP'de Anayasa paniği!
Hükümetin hazırladığı taslağın büyük destek görmesi üzerine panikleyen CHP, alternatif bir Anayasa taslağı paketi hazırladı. Ancak CHP'nin paketinde yargı reformu yer almazken, diğer pek çok madde, AK Parti'nin Anayasa taslak paketiyle paralellik arz ediyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, geçtiğimiz Salı günü Meclis Grup toplantısında "12 Eylül Anayasasına karşı çıkacağız diye AK Parti'nin paketine mahkûm kalamayız" şeklindeki açıklamasının ardından, CHP apar topar bir Anayasa paketi hazırladı ve kamuoyuna açıkladı. Ancak CHP'nin paketinde yargı reformu yer almazken, diğer pek çok madde, AK Parti'nin Anayasa taslak paketiyle paralellik arz ediyor. CHP'nin paketinde de kişi hakları ve özgürlükler konusunda benzer maddeler bulunuyor. CHP 6 maddelik Anayasa taslağını açıkladı. "Çağdaş Türkiye İçin Değişim" adı verilen taslak paketinde çalışma hayatına yönelik değişiklikler dikkat çekiyor. CHP'nin kitapçık halinde hazırladığı 6 maddelik Anayasa taslağına göre HSYK, Başkanını kendisi seçiyor. Adalet Bakanı ve Müsteşar, Kurul'dan çıkarılıyor. Böylece HSYK'nın eleştirilen mevcut konumu, CHP'nin Anayasa taslağında daha da perçinlenmiş oluyor. Grev ve lokavt hakkıyla ilgili yeni düzenlemelerin yer aldığı CHP'nin öneri paketinde, milletvekili dokunulmazlığının kürsüyle sınırlandırılması ve yüzde 10 barajının aşağı çekilmesi de yer alıyor. Öte yandan; dün CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol, Hakkı Süha Okay ve Kemal Kılıçdaroğlu bir basın toplantısı düzenledi. CHP'liler, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'den, Meclis'e sunulması halinde Anayasa değişiklik teklifini işleme koymayarak, iade etmesini istedi. Toplantıda konuşan CHP Grup Başkanvekili Anadol, "iktidarın, nalıncı keseri gibi kendine yontacağı bir taslağa, CHP elbette itibar etmeyecektir. Anayasa'yı değiştirme konusunda yetkili parlamento, 24. dönem parlamentosudur. Kediye ciğer emanet edilmez" gibi cümleler sarf etti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Baykal: Paket yarıştırmayız
Ankara kulisleri dün CHP'nin de altı maddelik bir Anayasa paketini hafta başında açıklayacağı haberiyle çalkalandı. CHP lideri Baykal: Paket yarıştırmayacağız. Kapsamlı değişiklik ten yanayız. Bu telaşla Anayasa yapılmaz. Önce toplumun her kesiminde ortak görüş oluşmak. Diyoruz ki, yani seçimlere kadar, Anayasa'yı nasıl, kimlere hazır latalım, içinde neler olsun, bunları konuşalım.

Öcalan: Bu bir komplo
İmralı'da müebbet hapsini çeken PKK lideri Abdullah Öcalan Anayasa değişikliği sürecine müdahil oldu. Avukatlarına göre Öcalan, paketin tutarsız olduğunu belirterek, "Benim bu Anayasa konusundaki tespitim şudur; Anayasa paketiyle amaçlanan hukuk, anayasa komplosudur. Benim geliştirdiğim slogan 'Anayasa komplosuna hayır demokratik anayasaya evet' şeklindedir. BDP'nin şartlan kabul edilmezse Türkiye'deki diğer sol ve demokrat çevrelerle birlikte güçlü bir 'Hayır Cephesi', ortak muhalefet bloku oluşturulmalıdır" dedi. BDP Anayasa Komisyonu Üyesi Geylani ise taslağın "AKP'nin kendi ihtiyaçlarına göre" hazırlandığını belirterek "Desteklemek zorunda değiliz" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

TÜRKİYE'NİN MODERNLEŞMESİ İÇİN ÖNEMLİ BİR ADIM
Anayasa değişikliği paketine bir destek de Avrupa Parlamentosunun en büyük ikinci grubu Sosyalistlerin başkanı Martin Schulz'tan geldi. Sosyalist lider, 1 Avrupa'ya yaklaştıracak bir adım' diye nitelendirdiği paketle ilgili ilk izleniminin 'olumlu' olduğunu söyledi. Parti kapatmaların zorlaştırılması ve kadın haklarıyla ilgili düzenlemeleri destekleyen Schulz, muhalefetin eleştirilerini de dinleyeceğini vurguladı. Martin Schulz, anayasa paketinin Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne yaklaştıracağını düşünüyor. 2012 yılında Avrupa Parlamentosu başkam olması beklenen Schulz, AK Partiyi 'mucize' olarak nitelendirdi. Başbakan Erdoğan'ı hem övdü hem de eleştirdi. 'Kardeş parti' CHP konusunda ise, "Yoğun bir diyalog içindeyiz. Ancak zaman zaman ciddi ihtilaflarımız oluyor." açıklamasını yaptı. Schulz Türkiye'de süren Ergenekon soruşturması ve davaları ile ilgili yargıda olan bir konuda hüküm vermek istemediğini belirtti. Ancak sivil bir hükümetin de anayasal düzene kasteden teşebbüsleri araştırmak gibi bir vazifesi bulunduğunu söyledi. Sosyalist lider, "Eğer birtakım generaller, albaylar ya da memurların demokratik sisteme son vermek için planlar yaptıklan ile ilgili iddialar varsa, hükümet ve yargı tabii ki bunun üzerine gitmelidir." şeklinde konuştu. STV Haber'de yayınlanan Avrupa Masası programında Selçuk Gültaşlı'ya konuşan Alman Sosyal Demokrat Schulz, anayasa paketinden Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye ziyaretine kadar birçok konuda açıklamalar yaptı. Schulz hem AK Partiyi hem de "kardeş parti" CHP'yi eleştirdi. AK Parti'nin "bir mucize" olduğunu vurgulayan Schulz, Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında ise "Etkili bir siyasetçi ancak tutarlı bir programı yok. Bir gün çok demokrat, bir diğer gün çok muhafazakar. Bir gün ultra-liberal, bir gün İslami eğilimleri ağır basıyor." eleştirisinde bulundu.

Tahta oy sandıkları referandumda kullanılabilecek
Meclis, genel seçimler için hazırlılarına şimdiden başladı. Seçim Kanunu'nda özellikle 'seçim güvenliği' ağırlıklı değişiklikler yapacak olan Meclis, önümüzdeki hafta Genel Kurul'da ele alacağı düzenlemelerde seçim işlerine yeni kurallar getirecek. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek'in Meclis Anayasa Komisyonu'nda kabul edilen seçim kanununda değişiklik öngören teklifine göre tahta sandık tarihe karışacak. Bunun yerini şeffaf ve kırılmaya dayanıklı sert plastikten sandıklar alacak. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ilk milletvekili seçimine kadar bu sandıklan hazır edecek. Tahta sandıklar ise muhtemel bir referandumda kullanılabilecek. Komisyondan geçen bir diğer teklife göre siyah beyaz oy pusulaları da tarihe karışıyor. Pusulalarda artık partilerin özel işaretlerini içeren renkli amblemleri kullanılacak. Yeni seçim kanununun getireceği diğer bir yenilik ise anketlerle ilgili olacak. Anketler, oy verme gününden önceki 10 gün içinde yayımlanamayacak Anketlerde 'tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine uyulması' şart aranacak. 29 Mart yerel seçimlerinde ciddi sorunlara neden olan TC kimlik numarası şartı da yumuşatılıyor. Yeni düzenleme ile üzerinde kimlik numarası olmayan bir kimlikle oy kullanılabilmesi için seçmen bilgi kağıdı ve Türkiye Cumhuriyeti kimliğini ispata elverişli YSK tarafından ilan edilen belgenin gösterilmesi yeterli olacak. Teklife göre kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar, kamu bankaların ve üst birliklerin yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar da milletvekili adaylığı için seçimlerin başlangıcından bir ay önce görevlerinden ayılmak zorunda olacak. 'Elektronik seçim'in ise daha sonraki seçimlerde değerlendirilmesi kararlaştırıldı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG 'ün bazı haber başlıkları:


Sırbistan da 'soykırım' demeye hazırlanıyor
ABD, İsveç ve Bulgaristan'dan sonra Sırbistan da 1915 olaylarının "soykırım" olarak tanınması için harekete geçti. Aşırı milliyetçi SRS partisi Ermeni soykırımı tasarısı ^ hazırladı. SRS basın sözcüsü Zoran Krasi, tasarının Sırbistan parlamentosuna sunulacağını duyurdu. Krasi, "Uluslararası toplumun baskısıyla, bazı partiler Srebrenica'da yaşanılanın soykırım olduğunu Sırbistan parlamentosuna kabul ettirmek istiyor. Ancak asıl soykırım Ermenistan'da ve 1 milyon kişinin öldürüldüğü Ruanda'da oldu" dedi. Geçen hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye ile Sırbistan arasındaki yakınlaşmayı örnek göstererek Türk-Ermeni ilişkilerine gönderme yapmıştı. Davutoğlu özetle, "Bin yıldır çatışma halinde olduğumuz Sırplarla konuşarak meseleyi hallettiysek, Ermenistan'la da 7 hallederiz. Sayemizde Sırbistan ile Bosna Hersek yakınlaştı. Sırp-Boşnak çatışması, Ermenistan ile Azerbaycan çatışmasından çok daha yakın ve çok daha acılarla dolu. Bir gece yarısı Bosna Hersek Cumhurbaşkanı ile havaalanında 2 saat konuşup sorunu çözdük. Şimdi sırada Srebrenica katliamı için Sırpların özür dilemesi var. Bunları, bin yıldır çatışma yaşadığımız Sırplarla konuşuyorsak, niye Ermenilerle de konuşmayalım?" demişti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Taş atan çocuklar için devrede
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta düzenlenen sanatçılarla kahvaltı davetinde kendisiyle görüşme talebini ileten Lale Mansur'u dün kabul etti. Mansur, Başbakanlık resmi konutunda gerçekleşen görüşmede 'taş atan çocuklarla' ilgili yasal düzenlemeler konusunda önerilerin konuşulduğunu söyledi. "Buraya 6 bin 800 kişiden oluşan 'Çocuklar İçin Adalet Çağmaları' adına geldim diyen ünlü oyuncu şöyle dedi: "Başbakanımızla görüşmemiz çok olumlu geçti. Bir saat konuştuk. Başbakanımızın da gerçekten ilgilendiğini düşünüyorum. Göstermelik bir şeyin peşinde değil. Biz de bir rapor sunduk. Başbakanımız da UNICEF'in koruma ilkelerini göze alarak çözüm arayacak. Bir hafta içerisinde avukatımızı arayacağını söyledi."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

HSYK KAOS PEŞİNDE
Ergenekon savcılarını görevden almak için korsan kararname hazırlayan HSYK üyelerine Adalet Bakanlığı hukuk dersi verdi: Yetki bakanlıktadır. Hukuk dışına çıkarak, çatışma ortamı oluşturmak istiyorsunuz. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulu'na suç duyurusunda bulundu. Adalet Bakanlığı'ndan ise yanıt gecikmedi: "Kurul üyeleri bakanlık yetkisi kullanmak istiyor." HSYK'nın seçilmiş üyeleri, suç duyurusu ekine, Müsteşar Kahraman'ın salı günü yapılan toplantıyı terk ettiğine ve dünkü toplantıya katılmadığına ilişkin tutanağı da ekledi. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, müsteşarın cenaze törenine katıldığı için toplantıya katılamadığını belirtmiş ve öğleden sonra yapılan açıklamada ise, "Mazeret HSYK'ya bildirildi" demişti. Adalet Bakanlığı son olarak, HSYK'nın çalışmalarının Adalet Bakanı ve Müsteşarı tarafından engellendiği yönündeki iddiaların gerçek dışı olduğunu belirterek, "Üyeler yasaların Bakanlığa verdiği bir yetkiyi hukuk dışına çıkarak kullanmak istemişler ve Anayasa değişiklik teklifinin kamuoyuna açıklanması üzerine bir çatışma ortamı oluşturma gayretine girişmişlerdir" açıklamasında bulundu.

Reformlar sayesinde Türkiye sıçrama yaptı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Anayasa değişikliği paketimizle birlikte ülkemizin yeni şartlarına uyum sağlayacak milletimizin talep ve beklentilerini yerine getirecek AB sürecimizi de ileriye taşıyacak olan bir sürecin içindeyiz" dedi. Başbakan Erdoğan, Avrupa Sanayicileri Yuvarlak Masası (ERİ) üyeleriyle yemekli toplantıda bir araya geldi. Resmi Konuttaki yemekli toplantıda toplam ciroların 1 trilyon avroyu aşan ERT üyelerine hitap eden Başbakan Erdoğan'ın hükümet olarak son yıllarda Türk ekonomisinde önemli bir dönüşüm gerçekleştirdiklerini, uzun vadeli ve geniş kapsamlı bir yapısal reform paketi uyguladıklarını ifade etti. Küreselleşme çağında ülkeler ve şirketler için değişim ve yenilikçiliğin hayati önem arz ettiğini vurgulayan Erdoğan, artık değişim ve yenilikçiliğin rekabette öne geçmenin en önemli koşulu olduğunu belirtti. Erdoğan, "Gerek hükümet olarak yaptığımız reform ve değişiklikler, gerek toplumsal olarak değişen koşullara uyum sağlamamız Türkiye'nin son 7-8 yılda birçok alanda sıçramalar kaydetmesini sağladı" diye konuştu. Erdoğan, Türkiye'nin yapısal reformlar sayesinde 1973-2002 yıllan arasında 15 milyar olan uluslararası yatırım miktarını son 7 yılda 83 milyar dolara çıkardığını kaydetti. Konuşmasında anayasa değişikliği çalışmalarına da değinen Erdoğan, "Toplam 26 maddeden oluşan anayasa değişikliği paketimizle birlikte -belki biraz daha artabilir madde sayıları- ülkemizin yeni şartlarına uyum sağlayacak, milletimizin talep ve beklentilerini yerine getirecek AB sürecimizi de ileriye taşıyacak bir sürecin içindeyiz'" diye konuştu.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

'Mesleklerini bırakıp siyasetin içine girsinler'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Arap Birliği zirvesine katılmak üzere Libya'ya hareketinden önce yaptığı açıklamada, HSYK'nın Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında suç duyurusunda bulunmasını değerlendirdi. Erdoğan, şunları söyledi: "Yasama ve yürütme yargının alanına girmeyeceği gibi yargının da siyasallaşmaması gerekir. Son zamanlarda mikrofonların karşısına çıkanların siyasallaştığını görüyoruz. Çok daha ileri düşünüyorlarsa, bu işi mevcut siyasi partilerin başaramadığını düşünüyorlarsa hemen zaten dernek de oluşturmuşlar, bir partiye dönüşürler, bir parti kurarak bu mücadelenin içine girerler. Bu kadar bu işe meraklıysalar, seçim yaklaşıyor, mesleklerini bırakıp her hangi bir siyasi partiden gelir aday olurlar."

Süryanilerden paskalya sepeti
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Süryani Ortodoks Ruhani lideri Metropolit Yusuf Çetin (fotoğrafta) ve Süryani Ortodoks Cemaati Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Altınışık'ı da kabul etti. Çetin ve Altınışık 8 yıldır hükümetten gördükleri yakın ilgiye teşekkür ederek hükümetin başarısı ve milletin refahı için dua ettiklerini söyledi. Çetin ve Altınışık, Erdoğan'a içerisinde çörek ve yumurta bulunan geleneksel paskalya sepeti de hediye etti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

İSRAİL KORKMASIN
Gül, Forbes dergisine konuştu: İran'ın atom bombası isteğinden şüphem yok ama El Aksa Camii ve Filistinliler zarar göreceği için İsrail'e karşı kullanmaz! Cumhurbaşkanı Gül, ABD dergisine İran'ın atom bombası elde etme çabalarıyla ilgili görüşlerini açıkladı. Gül, Iran'm eskiden beri 'ulusal gurur' için, atom bombasına sahip olmak istediğine inandığını söyledi ve ekledi: 'İranlı liderleri uyardım' I "İran dini liderleriyle biz çok açık ve net konuşabiliyoruz. Hiç kimseden duymadıkları gerçekleri benden işittiklerini size söyleyebilirim. İranlı liderleri 'Atom bombanız olursa mantıksız davranmaya başlar, kendinize problem yaratırsınız' diye uyardım." Türkiye ilcisine de karşı I "İsrail'i yok etmek gibi bir hataya düşmeyecek kadar akıllı olduklarına eminim. Bunun Kudüs'teki El Aksa'ya ve Filistinliler'e zarar vereceğini biliyorlar. Türkiye, İran'ın atom bombası elde etmesine karşı. Ancak İran'a yönelik askeri operasyona da karşıyız."ABD Başkanı Obama İran'a geçtiğimiz yıl başkan olur olmaz bir çağrıda bulunmuş ve İran ile doğrudan görüşmeye hazır oldukları mesajını iletmişti. Obama, "önümüzdeki aylarda İran ile yüz-yüze görüşmelere başlayabilmemize imkan tanıyacak açılımları bekliyorum" dedi. Gül, Forbes'a Obama'nın bu çağrısının ardından Ahmedinecad'a "Obama'nın çağrısı hiçbir tehdit unsuru içermiyor. Bu fırsatı kaçırmamanız gerek. Obama'nın çağrısına mutlaka olumlu bir yanıt vermelisiniz" dediğini, ancak İran liderinin kendisini dinlemediğini de anlattı.

Bağımsız aday artık 'parti oyu' alamayacak
TBMM Anayasa Komisyonunda kabul edilen seçim yasa teklifine göre, oy pusulasında partilerin adaylarının altında isimlerine yer verilen bağımsız adaylar, artık pusulanın en sağ tarafında, siyasi parti sütunundan sonra yazılacak Bağımsız aday sayısının fazla olması ve bunların isimlerinin oy pusulasına sığdırılamaması durumunda, yine bağımsızların isimleri parti adaylarından sonra kalın bir çizgi çizilerek, alta yazılacak. Komisyon Başkanı Kuzu, bu düzenlemenin gerekçesini savunurken, geçmişte yaşanan bağımsız aday sürprizlerini anımsattı. Kuzu, "Oy pusulasında Ak Parti'nin altında Abdullah Gül adında bir bağımsız vardı. 8 bin oy aldı, neredeyse seçilecekti" dedi. İstanbul'da bir seçim çevresinde AK Parti sırasının altında ismi yer alan bir bağımsız adaya 10 bin oy çıkması herkesi şaşırtmıştı. Düzenleme ile bağımsız adayların seçime katılabilmek için Maliye'ye emaneten yatırdıkları paranın miktarı da artırıldı. Halen en yüksek devlet memurunun brüt maaşı olarak uygulanan miktar, "En yüksek derecedeki devlet memuruna mali haklar bakımından yapılmakta olan her türlü ödemelerin brüt bir aylık tutan" olarak tespit edileli. Görüşmeler sırasında AKP'li Fatoş Gürkan, teklifi hazırlarken oy pusulasına adayların resimlerinin de konulması önerisi üzerinde durduklarım belirterek, "Ama dediler ki yakışıklı olmayan kaybeder. Vazgeçtik" demesi, salondaki herkesi güldürdü.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/POSTA.JPG 'nın bazı haber başlıkları:

'Sosyal demokratlara bak'
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, Anayasa değişiklik paketine destek vermeyeceğini bildiren CHP'yi 'aymazlıkla (olup bitenin farkına varmayan, gafil) suçladı. Abdülkadir Aksu, "Kendisini sosyal demokrat zanneden ana muhalefet partimiz, tıpkı eski zamanlarındaki anlayış içinde 'Acelesi yok, bir gün memlekete demokrasi lazım olursa onu da biz getiririz' aymazlığı içinde" dedi. AK Partili Aksu, CHP ve MHP'ye "Bu arkadaşları memnun etmek mümkün değil. Ne dersek 'Hayır' diyorlar" diye seslendi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Kayısı zararı karşılanacak
Malatya'da üreticiyi ağlatan kayısıdaki don olayı için Başbakan Tayyip Erdoğan devreye girdi. Erdoğan, Malatyalı üreticinin durumunu kendisine anlatan AK Parti Malatya Milletvekili Öznur Çalıkla görüşmesinin ardından Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na zarar tespiti yapılması talimatı verdi. Bakanlık, bölgede sigorta kapsamına giren girmeyen tüm üreticilerle ilgili inceleme yapıyor. Öznur Çalık, "Afet kapsamına girmek istiyoruz. Zararımız çok büyük. Bunu da Sayın Başbakan'a bizzat anlattık" dedi. 50 bin ailenin geçim kaynağı olan kayısıda, ilk tespitlerde yüzde 58 oranında bir zarar ortaya çıktı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/TÜRKİYE.JPG 'nin bazı haber başlıkları:

Economist dergisi:Referandum göründü
Anayasa değişikliği, İngiliz Economist dergisinde "Reform ya da ölüm" başlığıyla geniş yer buldu. Değişiklikler için mecliste üçte iki oranında çoğunluğun gerektiğini kaydeden dergi, bu çoğunluğa sahip olmayan Başbakan Erdoğan'ın referanduma gitmek zorunda kalabileceğini yazdı. Referandumun riskli olduğuna dikkat çeken yazıda şu bilgilere yer verildi: "Anketlerde Erdoğan yüzde 40'la çok önde gözüküyor. Muhalefet, anayasal ya da diğer reformlara körü körüne direnmeyi sürdürdükçe muhalefette kalacaktır."
http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SÖZCÜ.jpg 'nün bazı haber başlıkları:

Vatandaşa "paket" kitapçığı
Anayasa değişikliği paketinde muhalefetten destek bulamayan AKP'nin umudu referandum... Kürt açılımı sürecini halka "30 soruda 30 cevap" kitapçığıyla anlatan AKP, aynı yolu Anayasa değişikliğinde de izleyecek. Bu çerçevede Anayasa değişikliği "Ne getiriyor, halka ne getiriyor, vatandaşı nasıl etkileyecek yargı nasıl değişecek.." gibi konularda bir kitapçık hazırlığına başlandı. Kitapçık, parti teşkilatlarına dağıtılacak. Ayrıca bakanlar ve milletvekilleri de il il gezerek paketi anlatacak. İngilizce'ye çevrilen taslak metni yabana basına da verilecek.

ishakyilmaz 03-27-2010 13:29

YAZILI BASIN ÖZETLERİ

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG 'ün bazı haber başlıkları:

GELİN GÖRÜN SONRA KONUŞUN
Türkiye'de güvendeyiz" diyen Ermeni Cemaati Başkanı Şirinoğlu, diasporaya sert çıktı: "Gelsinler, bizim Türkiye'deki yaşantımızı görsünler ondan sonra karar versinler." Sözde soykırımı iddialarıyla gerginliği tırmandıran Ermeni diasporasına en anlamlı cevap, Türkiye'deki Ermeni vatandaşlarımızdan geldi. Başbakan Erdoğan'la görüşen Ermeni Cemaati Başkanı Bedros Şirinoğlu, 1915 olaylarını "iki samimi arkadaşın kavgası" olarak niteledi. "Neden üzeri kapatılmıyor, anlamıyorum" dedi. Şirinoğlu, sözlerine şöyle devam etti: 1915'te bir şeyler olmamıştır demiyorum. Fakat eşelemekte fayda yok. Bu olaylara 'soykırımı' denilmesine gerek yok. Diasporadakiler gelsin, Türkiye'deki Ermeni vakıflarının mallarını, okullarını ve Ermeni vatandaşlarının yaşantılarını görsünler, ondan sonra karar versinler. Ermeni Cemaati Başkanı Şirinoğlu'nun Başbakan Erdoğan'la görüşmesinde Ermeni Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Herman Balyon da hazır bulundu. Şirinoğlu, Osmanlı imparatorluğu'nda Tanzimat Fermanı'yla gayrimüslimlerin haklarını artıran Padişah II. Mahmut'un portresinin işlendiği kol düğmeleriyle dikkat çekti. Şirinoğlu, Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerin hayata geçirilmesi konusunda umutlu olduğunu söyledi. Hem Ermenistan'ın hem Türkiye'nin geçmişten ders alacağını ve aynı hataların tekrarlanmayacağını ifade etti. Başbakan'ın "100 bin kaçak Ermeni'yi sınır dışı ederiz" sözleri için, sayıyı Erdoğan'a kendilerinin verdiğini ancak yanlış olduğunu söyledi ve özür diledi. Şirinoğlu, Erdoğan'ın sözleri için de "Sözleriyle kalbi bir değil" diye konuştu.

Cam silen eller kalem tutacak
Sokaklarda çalışan çocukların okumasını hedefleyen "Kalem Tutan Eller Projesi" başladı. Toplantıda konuşan Milli Eğitim Bakanı Çubukçu, "Arabaların camlarını silen o çocuklar güvende olmazsa hiçbirimiz evlerimizde güvenli olmayacağız" dedi Milli Eğitim Bakanlığı öncülüğünde, Garanti Emeklilik ve Boğaziçi Üniversitesi'nin de katkılarıyla başlatılan 'Kalem Tutan Eller Projesi' hayata geçirildi. Pilot bölge olarak seçilen İstanbul'da başlatılan proje kapsamında sokakta yaşayan ve çalışan çocukların eğitimine devam etmesi sağlanacak. Projede yaklaşık bin öğrenciye ulaşılması hedefleniyor. Garanti Bankası Konferans Salonunda tanıtım toplantısında konuşan Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu projenin sokakta yaşayan veya çalı şan çocuklara uzatılmış çok önemli bir yardım eli olduğunu vurguladı. Çubukçu, sözlerine şöyle devam etti: "Sosyal sorumluluk sahibi önemli kurumların da 'İşte bu bizim meselemiz' demeye başladığı an sorunların çözüleceği andır. Çünkü biz biliyoruz ki yoldan geçerken baktığımız, arabamızın camlarını hızla kapattığımız o çocuklar, sokaklarda güvende olmadığı sürece hiç birimiz evlerimizde güvende olmayacağız" Ülkenin her çocuğunu sevmek gerektiğini vurgulayan Çubukçu önceki yıllarda konunun önemini anlatmak için bir muhatap bile bulamadıklarını vurguladı.

Akaryakıtta vergiyi düşürmek istiyoruz
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve bürokratlar, Türkiye ihracatçılar Meclisi (TİM) Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısına katılarak hem açıklamalar yaptılar hem sorunları dinlediler. Bu kapsamda konuşan Şimşek, ulaştırma altyapısı konusunda 7-8 yılda çok yol kat ettiklerini belirterek, "Bunu söyleyince akla akaryakıt gelebilir. (Akaryakıtta) gönül ister ki vergiler çok daha düşük olsun, o yönde çabalarımız olacak gelecek dönemde" dedi. Akaryakıt, iletişim, tütün ürünleri ve otomotivde kısmen vergilerin yüksek olduğunu, buna karşın sorunun dolaylı vergilerin yüksekliği değil, dolaysız vergilerdeki performans düşüklüğü olduğunu belirten Şimşek, şöyle devam etti: "Vergileri indirdiğiniz takdirde borçlanma gereğini artırırsınız. Bu da zamanla faizi artırır, uzun vadede handikap olur. Bu konuda daha temkinliyiz. Çözüm vergi tabanının genişletilmesi ve kamu harcamalarının sınırlı tutulması. Bütçe açığı ortada. Önceliğimiz makro ekonomik istikrar olmalıdır." Ayrıca, faizlerin tek haneli seviyelerde olduğunu, kamu sektörünün borçlanma ihtiyacının azaldığını ve bankaların güçlü sermaye yapılarının sürdüğüne işaret eden Şimşek, özellikle faizlerin tek hanede tutulmaya devam edilmesi halinde, kredi temini imkanını sağlayarak hem tüketimin ve hem yatırımların teşvik edileceğini bildirdi. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ise tüm gündemin üretim ve ihracat üzerine kurulması, kurun da rekabetçi ve istikrarlı olması gerektiğini söyledi. Bu yıl ihracatçı birliklerinin 111 milyar dolarlık bir ihracat hedefi belirlediklerini anımsatan Büyükekşi, "2010'nun ilk çeyreğini yüzde 20 gibi bir ihracat artışı ile kapayacağız. Biz yüzde 10 beklenti koymuştuk, ilk çeyrekte bu beklentimizin iki katı bir büyüme yaşadık" dedi.

DHKP-C'nin hain planı deşifre edildi
Korumalar Başbakan Erdoğan'a adeta etten duvar ördü Geçtiğimiz günlerde Ankara Emniyeti'ne gelen Başbakan'a suikast yapılacağı yönündeki ihbardan sonra Erdoğan için alınan güvenlik önlemleri arttırıldı. Başbakan dün Cuma namazını Kocatepe Camii'nde kıldı. Korumaları da Erdoğan'ın etrafında etten duvar ördü. Erdoğan'ın yakın korumalarının dışında özel harekat polisleri ve binaların çatılarındaki keskin nişancılar dikkat çekti. Yasa dışı terör örgütü DHKP-C'nin Başbakan Erdoğan ile hükümet üyelerine dönük "suikast" planladığı belirlendi. Emniyet istihbaratından gelen "kripto" üzerine Başbakan'ın yakın koruma polisleri uyarıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü, 30 Mart-17 Nisan tarihlerini sözde devrim şehitlerini anma ve örgütün kuruluş yıl dönümü ilan eden DHKP-C'nin tasarladığı saldırılara karşı 81 İl Emniyeti'ni alarma geçirdi. Örgütün, 30 Mart 1972'de THKP-C lideri Mahir Cayan ve arkadaşlarının ölü ele geçirilmesinin yıl dönümüne rastlayan tarihte "silahlı ve bombalı" eylem planladığı saptandı. DHKP-C'nin Başbakan ve hükümet üyeleri dışında; Adalet Bakanlığı, MİT ve emniyet mensuplarına suikast ile TSK ve emniyete ait tesislerle bazı kamu kurumlarına yönelik bombalı sabotaj hazırladığı yönünde istihbari bilgiler alındı, istihbarat Daire Başkanlığınca hazırlara raporda, "Olası terörist saldırılara karşı güvenlik önlemlerini gözden geçirin ve istihbari çalışmalara ağırlık verin" denildi. Rapor üzerine tüm polisler uyarılırken, Başbakanlık Koruma Müdürlüğü de "duyum" konusunda bilgilendirildi. Erdoğan'ın etrafındaki güvenlik önlemlerinin bu yüzden arttırıldığı öğrenildi.

Merkel'den Türk okulu önerisine ret
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'da Türk okulları açılması yönündeki talebini geri çevirdi. Merkel, "Bu yöndeki tartışmalar hiçbir yere varamaz" dedi. Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Alman haftalık "Die Zeit" gazetesine verdiği mülakatta, "Türkiye'de Alman liseleri var, Almanya'da neden Türk liseleri olmasın" demişti. Deutsche Welle'nin haberine göre Merkel, Almanya'da Türk lise ve üniversiteleri kurulması isteğine olumsuz yanıt verdi. Başbakan Merkel "Passauer Neue Presse" gazetesine verdiği demeçte, "Almanya'daki Türk kökenli çocuk ve gençlerin Alman okullarına gitmesinin yerinde bir uygulama" olduğunu kaydetti. Almanya Başbakanı, "Türk öğrencilerin Almanya'da Türk okullarına gitmesi yönündeki öneriyi uygun bulmadığını" vurguladı. Almanya Başbakanı, gelecek hafta başında 4 yıllık bir aradan sonra Türkiye'de temaslarda bulunacak. 29-30 Mart tarihlerinde düzenlenecek ziyaret çerçevesinde Merkel önce Ankara'ya ardından da İstanbul'a gidecek. Merkel Türkiye temasları çerçevesinde Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gülle bir araya gelecek. Erdoğan-Merkel buluşmasında ağırlıklı gündem maddelerini, ikili siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler ayrıca Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan ilişkileri ve bölgesel sorunların oluşturması bekleniyor. Başbakan Merkel'in görüşmeler sırasında Türkiye'nin Ankara Protokolünü hayata geçirmesini ve limanlarını Kıbrıs'ın güneyine açması talebini de iletmesi bekleniyor.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

DARBE ANAYASASI NE DEMEK BİLİRİZ
Anayasa değişikliğine darbenin izlerinden 1981'de kurtulan ve yeni sivil anayasa ile AB'ye giren Dönem Başkanı İspanya'dan tam destek geldi. Dışişleri Bakanı Moratinos, "Sizi en iyi biz anlıyoruz" dedi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış üç gün süren ve Brüksel temaslarını tamamladı. Avrupa Parlamentosu, AB Komisyonu yetkilileri, Dönem Başkanı İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos ile bir araya gelen Bağış'a temaslarında en çok sorulan soru yargı reformu ve anayasa değişikliği oldu. Moratinos, görüşmede, AB'nin uzun zamandır Türkiye'ye yargı reformu ve sivil anayasaya geçmesi çağrısında bulunduğunu anımsatarak anayasa değişikliğine verdiği desteği şu sözlerle dile getirdi: "Çabalarınızı takdir ediyoruz. Büyük cesaret gösterdiniz. İspanya da bir zamanlar askeri yasalarla yönetiliyordu. O nedenle sizi en iyi biz anlıyoruz. Böyle olumlu gelişmeler İlerleme Raporu'nda Ankara için artı değer olacak." AB kaynakları da Dönem Başkanlığı'nın birkaç gün içinde bir deklarasyon yayınlayarak Türkiye'deki tüm kesimleri sivil anayasaya destek vermeye çağıracaklarını açıkladı. İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt de anayasa değişikliğine büyük destek verdi. Bildt, özellikle parti kapatmayı zorlaştıran maddenin özel bir önemde olduğunu söyledi. Bildt şunları kaydetti: "Değişikliğin AB tarafından çok olumlu karşılanacağına inanıyorum. 1982 anayasası başka bir zaman ve başka bir Türkiye için hazırlanmıştı. Artık Türkiye'nin daha modern, Avrupalı bir anayasaya ihtiyacı var. Bu taslak bunun yolunu açıyor." Bildt, AK Parti'ye yönelik bir kapatma davası açılmasından endişe duyduğunu vurgularken, olası bir davaya AB'nin çok sert tepki göstereceğini söyledi. Muhalefetin tepkisini de değerlendiren Bildt, "Olağan şüphelilerin karşıt tavrı sürpriz olmadı" diye konuştu.

AK Parti %40.6, CHP, MHP düşüyor
ANAR'ın gündem araştırmasına göre AK Parti'nin oy oranı yüzde 40.6 olarak ortaya çıktı. ‘Bugün genel seçim olsa kime oy verirdiniz?" sorusuna katılımcıların yüzde 40.6'sı ‘AK Parti' yanıtını verirken, CHP yüzde 21.4, MHP yüzde 14.6'da kaldı. ANAR tarafından 8 - 16 Mart tarihlerinde 26 ilde 5 bin 503 kişi ile ‘vatandaşın siyasi eğilimlerini tespit etmek' için gerçekleştirilen Gündem Araştırması'nda AK Parti'nin oy oranı en yakın rakibinin iki katı olarak gerçekleşti. ‘Bugün genel seçim olsa kime oy verirsiniz?' sorusuna katılımcıların yüzde 40.6'sı AK Parti yanıtını verirken, CHP yüzde 21.4, MHP yüzde 14.6, BDP yüzde 6.4, TDH yüzde 5.1, SP yüzde 4.5, DP yüzde 2.1, BBP yüzde 1.1, DSP yüzde 1 oy alırken diğer partiler yüzde 2.9 oy oranını paylaştı. Erken seçime hayır: Türkiye'de erken bir genel seçime gerek var mıdır? sorusuna katılımcıların yüzde 54.4'ü ‘hayır' dedi.Yeni anayasaya evet: Araştırmaya katılanların yüzde 58.8'i yeni ve sivil bir Anayasa'ya ihtiyaç olduğunu belirtirken, ‘Türkiye'nin yargı reformuna ihtiyacı var mı?' sorusuna ise yüzde 56.6 ‘evet' cevabı çıktı.Köşk'teki zirve olumlu: ‘Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile Çankaya Köşkü'nde yaptığı görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?' sorusuna katılımcıların yüzde 49.9'u ‘olumlu buluyorum' yanıtı verdi.Açılım ve sanatçılar: Başbakan Erdoğan'ın İstanbul'da sanatçılar ile yaptığı açılım toplantılarını olumlu bulanların oranı yüzde 42.2 olarak gerçekleşti.Katsayı kararı yanlış: Danıştay'ın YÖK'ün katsayı kararını iptal etmesine ilişkin olarak ise parçalı bir yanıt ortaya çıktı. Katılımcıların yüzde 39'u kararı doğru bulmazken, yüzde 27.1'i doğru buldu, konu hakkında bilgisi olmadığını söyleyenler ise yüzde 29.1 oranında gerçekleşti.

Ermeni vakıf mülkleri ve okul için teşekkür
Ermeni Cemaati lideri Sirinoğlu, vakrfmüMerinin iadesi ve Ermeni çocukların okula alınmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Vakıflar Genel Müdürlüğü, vakfımıza ait sekiz mülkü bize teslim etti. Bunun için teşekkür ediyoruz. Hükümet, bütün vatandaşların özellikle azınlıkların sıkıntılarını gözlemliyor ve gereğini yapıyor. Başbakanımız, Türkiye'de kaçak yaşayan Ermenilerin çocuklarının okula alınması konusunda da Milli Eğitim Bakanımız Çubukçu'ya gereken talimatı vermiştir. Sorunun çözüleceğine inanıyoruz.

İki bakanın hedefinde krizi derinleştiren bankalar var
Devlet Bakanı Çağlayan ve Maliye Bakanı Şimşek, 2009 yılında reel sektöre destek vermeyen bankaların krizi derinleştirdiğini belirtti Dün devletin iki bakanından bankalara eleştiri yağdı. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ayrı toplantılarda yaptıkları konuşmalarda kriz döneminde bankaların reel sektöre yeterince destek olmadıklarını söyledi. Denizli Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri'nin (DETKİB) düzenlediği toplantıya katılan Bakan Zafer Çağlayan, herkesin aynı gemide olduğunu ancak bankacılar güvertede güneşlenirken reel sektörün makine dairesinde motora yağ bulmaya çalıştığını söyledi. Bankacılık sektörünün, iyi günde esnaf ve sanayicinin yanında olurken en ufak bir tehlike gördüğü zaman ilk terk eden haline geldiğinden yakınan Çağlayan, şunları söyledi: "Ben bunu söylediğim zaman, 'Aynı geminin içindeyiz' derler. Doğrudur, aynı geminin içindeyiz ama pozisyonlar farklı. Bankacılık sektörü, geçen yıl 20 milyar dolar kâr ilan etti. Gözümüz yok ama birinin kârı, diğerinin zararıdır. Bu kadar küçülmenin yaşandığı, birçok firmanın battığı bir ortamda bankacılık sisteminin bu kadar kazanmasına söyleyecek şey yok." Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de bankaların kriz dönemindeki stratejilerinin, reaksiyonlarının, krizin Türkiye'ye yansımasını sınırlamadığım belirterek, "Hatta belki de derinleştirdi" dedi. Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) toplantısında konuşan Şimşek "Ortalık toz dumanken, bankalar tipik reaksiyonu gösterip çok temkinli bir patikada işlerini yürüttü" diye konuştu. Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bankalarda sermaye oldukça güçlü, kredi verme imkanları oldukça fazla. Sermaye yeterlilik oranı yüzde 20'nin üzerinde, likidite durumları iyi, varlık kaliteleri iyi, kârlılıkları yüksek. Ellerinde imkan var. Hazine, kamu olarak biz borçlanma ihtiyacımızı aşağı çekiyoruz. Peki, bankacılık reel ekonomiyi desteklemeyecek de ne yapacak? Bence fazla seçenekleri yok. İyimserim. Hem destekleyecek kapasiteleri var, potansiyelleri var, hem de desteklemeleri için gerekli makro ekonomik ortam ve koşullar var. Hatta bu koşullar onları zorlayacak."

Önerileri dikkate aldık paket biraz genişleyebilir
Adalet Bakanı Sadullah Ergin ‘Ziyaretlerimizden sonra taslak metinde bir kısım değişmeler, genişlemeler, bir takım redaksiyonların olma ihtimali vardır" dedi. Ergin, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek ve Ordu Milletvekili Enver Yılmaz ile birlikte Anayasa değişikliği paketi çalışmalarıyla ilgili Türkiye Ziraat Odaları Birliğini ziyaret etti. TZOB Genel Başkam Şemsi Bayraktar ile görüşmesinin ardından bir açıklama yapan Ergin yaptıkları tüm bu ziyaretler esnasında Türkiye'de meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin, siyaset kurumunun daha önünde olduğunu gördüklerini dile getirdi. Ergin, önerilerin ardından yapılacak değişikliklerle taslak metnin Mart ayı bitmeden Meclis'e sunulacağını belirtti. HSYK tartışmalarına da değinen Ergin "Elbette ki biz bu görüşmeleri protokol icabı yapmadık. Baştan yola çıkarken de, bu taslak üzerine getirilecek makul, somut önerileri değerlendireceğimizi de ifade etmiştik. Bunun gerçekleştiğini hep beraber göreceğiz. Onun dışında HSYK'da cereyan eden hadiselerin dışarıda ulu orta konuşulmasını doğru bulmam doğrusu. Bu tür değerlendirmelerin kurul içerisinde yapılması daha sağlıklıdır diye düşünüyorum.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Bizim politikacılar Pavlov'un köpekelri gibi
Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth, Başbakan Erdoğan'ın Almanya'ca Türk liseleri açılması önerisine tepki gösteren çevreleri sert bir dille eleştirdi. Ayni reaksiyon "Almanya'nın yurtdışında 500ün üzerinde partner okulu var. Bu okullarda Almanca ve Alman kültürü öğretilmekte. Almanya'da nasıl Fransızca, İngilizce, Rusça öğretiliyorsa, Türkçe de öğretilmeli. Muhafazakâr politikacılar tıpkı Paviov'un köpekleri gibi hep aynı reaksiyonu gösteriyorlar. Almanya'da çocuklar tabii Almanca öğrenmeli, Almanca konuşmalı. Tedrisat Almanca olmalı. Ama çocuklar anadillerini de öğrenmeli. Nasıl Fransızca, İngilizce, Rusça öğretiliyorsa, Türkçe de okulda öğretilmeli. Biz bu potansiyeli iyi kullanmalıyız. Türk-Alman partner okulu iyi bir model olabilir. Bu ve benzer konulan iç politikada puan toplamak için istismar ediyorlar."

Çağlayan: Dünya krizi 5 yılda, biz 2 yılda aşarız
DIŞ Ticaretten Sorumlu Devlet Bakam Zafer Çağlayan, Devlet Bakanı Aliye Kavaf ile birlikte Denizli'de sanayi ve tüccarlarla buluşup, sorunları dinledi. "Kapitalizmin tarihini ve tarifini değiştiren bir kriz yaşadık" diyen Zafer Çağlayan şöyle konuştu: "Dünya 2008 rakamlarım ancak 2013'te yakalayacak deniyor. İhracatımız değer bazında yüzde 22 azaldı. Dünyadaki azalış yüzde 28 oldu. Rekabetten dolayı tek sent kayıp yok, 29 milyar dolarlık kayıp, pazar daralmasından. Bu ay 25 günde 7.5 milyar dolan geçtik, geçen yıla oranla net 2 milyar dolarlık artış var. 1 Ocak 25 Mart arası ihracattaki artış yüzde 21.7. Görünen o ki krizi dünyadan önce atlatacağız. Bu yıl yeni biri dalgalanma olmazsa ihracatta 115 milyar doları da aşacağız. Dünya krizi beş yılda telafi ederken, biz bu gidişle iki yılda aşarız." İhracat artsın diye dünyanın çevresini 6 kez dolaştıklarını söyleyen Zafer Çağlayan "Eğer bir iş adamı olarak bu kadar dolaşsaydım, bugün 1 değil 11 fabrikam olurdu" dedi. Krizin etkisi hâlâ sıcak olduğunu söyleyen, bu sıcaklık geçince, ne kadar ciddi tehlike atlatıldığının görüleceğini kaydeden Bakan Çağlayan, "Otomotiv ve tekstil ihracatı 2008'i yakaladı. Otomotiv 18-20 milyar dolara çıkacak gibi. Bu da ihracatın yüzde 40'ı, o açıdan çok önemli.
http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG'ın bazı haber başlıkları:

Habur yeniden canlanacak
Kesintiye uğrayan demokratik açılımın Kandil ve Mahmur Kampı ayağı için yeniden düğmeye basılıyor. Bakan Atalay, Irak'ta yeni hükümetin kurulmasıyla sürecin hızlanacağını söyledi. NTV'ye konuk olan Bakan Atalay, anayasa paketi, demokratik açılım, Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu cinayeti ve gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Atalay'ın açıklamaları özetle şöyle: Habur'dan dönüşler Ricalarımıza rağmen bizi ve toplumu rahatsız eden görüntüler ortaya çıkınca gelişleri durdurduk. Ama şimdi özellikle de Irak seçimlerinin sonucu açıklandıktan ve hükümet kurulduktan sonra çalışmamız Kuzey Irak boyutuyla ilgili hızlanacak. İstikrarlı bir hükümet kurulursa süreç daha iyi yürüyecek. Kuzey Irak'taki kamplarla ilgili her şey gündeme gelebilecek. Anayasa paketi Değişiklikte en belirleyici boyut, bireyin biraz daha önce çıkması. Ülkemizde birey haklarının ve bireyin korunmasının daha ön plana çıkması paket içindeki en özel nokta. İkinci olarak toplum iradesinin, milletin kararının daha da belirleyici hale gelmesi. CHP ve MHP baştan beri, daha paketi görmeden, içinde ne olduğunu bilmeden karşı çıktı. Kendileri de ifade ettiler, 'henüz bakmadık ama bizim tavrımız olumsuzdur diye. Bunu anlamak mümkün değil. Tabii ki hafta sonuna kadar bu süreç devam edecek. Gerek kamuoyunda tartışılan hususlar, gerek medyada yer alan teklifler ve tartışmalar, sivil toplum kuruluşlarından da gelirse bütün eleştirileri masaya yatıracağız. Cumartesi (bugün) çalışma grubumuz bir araya gelecek ve şu ana kadar ki gelişmeleri değerlendireceğiz. Muhtemelen STK'ların yeni teklifleri olabilir. Önümüzdeki hafta da teklif Meclis'e sunulacak, imzalar zaten hazır. Salı günü gibi düşünüyoruz. BDP'nin teklifi Biz açıkladık, şu an seçim barajıyla ilgili bir çalışma olmayacak. Balon olur olmaz incelediğim dosyalardan biridir. Kapanmış değil aslında, sürekli gündemde. Basına yansıyan haberlerde bir yanlışlık var, gözaltına alınanların bu konuyla bir bağlantısı yok.

BDP: Seçim barajını yüzde üçe indirelim
AKP'ye teslim edeceği Anayasa taslağı önerilerini tamamlayan BDP, seçim barajının yanı sıra HSYK'nın kendi başkanını seçmesini de gündeme getirdi. Anayasa değişikliğinde kilit rol oynayan BDP'nin önerileri netleşti. AKP'ye teslim edilecek teklifte seçim barajının yüzde 3'e çekilmesi talep edilecek BDP, AKP'nin Anayasa taslağına ilişkin değerlendirmelerini tamamladı. Ancak BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Avrupa seyahatine çıktığı için son rötuşlar yetişmedi. Dün AKP'ye iletilmesi planlanan taslağın teslim edilmesi ertelendi. Taslakta, baroların Anayasa Mahkemesi'ne üye seçmesi, HSYK'nın kendi başkanını seçmesi, seçim barajının yüzde 3'e indirilmesi talep edildi. BDP, Anayasa paketindeki değişiklikler hakkında önerilerde bulunurken, pakette yer almayan TCK, TMK, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu'yla ilgili de önerilerde bulundu. Sivil toplum örgütleri ve baroların da görüşlerinden yararlanan BDP'nin önerileri şöyle: Anayasa'nın 10. maddesinde kadın, çocuk ve yaşlılara "pozitif ayrımcılık" tanınmasına ilişkin maddeye "Devlet bu eşitliği fiilen yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" ilavesi yapılsın. Anayasa'nın 20. maddesinde özel hayatın gizliliğine ilişkin "Kişisel verilerin korunması, bağımsız Kişisel Verileri Koruma Üst Kurulu tarafından sağlanır" ibaresi konsun.Anayasa'nın 41. maddesindeki "ailenin korunması" düzenlemesine "Türk toplumu" yerine "Türkiye toplumu" ifadesi eldensin. "Cinsellik ve şiddete karşı" ifadesi ise "Cinsel istismar ve şiddete karşı" şeklinde değiştirilsin. » Kamu çalışanlarına "toplu iş sözleşmesi hakkı"nın yanı sıra "grev hakkı" da verilsin. Hakkında kapatma davası açılan partilerle ilgili parlamentoda oluşturulması öngörülen komisyona, davalı parti Meclis dışındaysa bile beş üye hakkı tanınsın. Anayasa Mahkemesi ve HSYK üyelerinin seçilmesinde Cumhurbaşkanı'na fazla yetki veriliyor. Bu yetkiler Yargıtay, Danıştay ve barolara verilsin. Anayasa Mahkemesi'nin beş üyesi, Meclis'te partilerin beşer üyeyle temsil edildiği bir komisyon tarafından seçilsin. Cumhurbaşkanı beş, Yargıtay üç, Sayıştay ve Danıştay da ikişer üyeyi kendi genel kurullarında seçsin. Anayasa Mahkemesi'nin iki üyesini de baro başkanları seçmeli. Adalet Bakanı HSYK'da "başkan" olarak değil "doğal üye" olarak yer alsın. Bakanlık müsteşarına bakana vekalet etme yetkisi verilsin. Kurulun başkanı, HSYK üyeleri arasında yapılacak oylamayla salt çoğunlukla seçilsin. Kurulun, asil üyelerinden ikisi Cumhurbaşkanı, üçü Meclis, biri Anayasa Mahkemesi, üçü Yargıtay, biri Danıştay genel kurulları tarafından, yedisi adli yargı ve hâkimler, üçü de idari yargı ve hakimler tarafından seçilsin. » Seçim barajı da yüzde 3'e indirilsin.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Bağış: İmtiyazlı ortaklık ısrarı dayanaksız
AB müktesebatında böyle bir ifade olmadığını belirten Başmüzakereci Bağış, "Biz ayrıcalıklı ortaklığı sadece ikili ilişkilerimizde konuşabiliriz" dedi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 110 bin sayfalık AB müktesebatında "imtiyazlı ortaklık" diye bir madde bulunmadığını belirterek, Almanya Başbakanı Angela Merkel'e yanıt verdi. Bağış, AB üyesi ülkelerin yeni bir üyelik statüsü karan almaları ve bazı üyelerin bu yeni statüye geçmeleri halinde, "Türkiye'nin de o zaman böyle bir şeyi değerlendirebileceğini" söyledi. Bağış, Brüksel'de AB yetkilileriyle temaslarının ardından düzenlediği basın toplantısında, Merkel'in "imtiyazlı ortaklık" önerisini değerlendirirken, "Biz imtiyazlı ortaklığı ancak ikili ilişkilerimizde konuşabiliriz. 110 bin sayfalık AB müktesebatında ayrıcalıklı ortaklık diye bir şey yok. Olmayan bir konuda tartışma başlatmanın hiçbir anlamı yok. Eğer AB üyesi ülkeler oy birliğiyle yeni bir üyelik statüsü kararı alırlarsa ve şu andaki 27 ülkenin bir kısmı tam üyelikten vazgeçerek bu yeni statüye geçerlerse, Türkiye de o zaman böyle bir şeyi değerlendirebilir" dedi. Bağış, Türkiye'nin AB'ye taahhüt ettiği Ulusal Programı uyarınca "2013 yılı sonuna kadar AB müktesebatına uyumla ilgili çalışmalarını tamamlayacağım ve bunun ardından tam üyelik beklentisini çok net bir şekille dillendireceğim" dedi.

Seçim barajına AK Partiden set
BDP ve DSP'nin seçim barajının düşürülmesiyle ilgili taleplerine AK Parti yönetimi set çekti. Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, "Yüzde 10 seçim barajını kaldırmayı düşünmüyor musunuz?" sorusuna, "Seçim Kanunu ile ilgili hükümler Seçim Kanunu'nda olur, anayasada olmaz. Biz şu anda Anayasa değişikliğini konuşuyoruz" dedi. AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ da, seçim barajının düşürülmesine ilişkin düşünceleri olmadığım belirterek, "Koalisyonlarda, kaostan başka bir sonucu ben görmüyorum" dedi. Bu arada Adalet Bakam Sadullah Ergin ve AK Parti heyeti sivil toplum kuruluşları turunun son durağı olarak Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkam Şemsi Bayraktar'a anayasa değişiklik taslağını sundu. Bayraktar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, sektörleriyle ilgili olumsuz sonuçlar doğuracağı görülen yasaların iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan başvuru hakkı tanınmasını istedi.

İmralı emretti BDP çark etti
Anayasa değişiklik paketine destek sağlayabileceği yönünde sinyaller veren BDP, İmralı ve Kandil'den gelen mesajlar üzerine çark etti. BDP Anayasa Komisyonu üyesi Hamit Geylani, talepleri karşılanmazsa AK Parti'nin taslağını desteklemeyeceklerini söyledi. BDP, hükümete sunulması beklenen paket üzerinde dün geç saatlere kadar çalıştı, İmralı hükümlüsü Abdullah Öcalan da dün avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, hükümetin hazırladığı paketi tutarsız bulduğunu ifade ederek, "BDP'nin şartlarını ortaya koymasını olumlu karşılıyorum. Kabul edilirse destekleyebilir. Kabul edilmezse anayasa komplosuna karşı 'hayır cephesi' oluşturulmalı" dedi. PKK'nın Kandil'deki lideri Murat Karayılan da, "Pakette Kürtler yok. Kürtlerin bu değişikliği desteklemesi söz konusu olamaz" mesajı verdi. PKK'dan gelen bu mesajların ardından BDP'nin anayasa konusundaki tavrı değişti. Partisinin hazırladığı paketi hükümete sunacak olan BDP Anayasa Komisyonu üyesi Geylani, dün ilginç bir çıkış yaptı ve şöyle konuştu: "Taleplerimiz karşılanmazsa, taslağı desteklemek zorunda değiliz. Darbe anayasasının tümden değişmesini istiyoruz. Ancak mevcut durumda böyle bir irade görmüyoruz. Anayasanın başlangıç ilkeleri Türk ırkının menfaatlerini korumak üzerine kurulmuştur." Seçim barajının düşürülmesi yönündeki ısrarım koruyan BDP'nin hazırladığı pakette, anayasa maddelerine ilişkin önerilerin yanı sıra yasa değişikliği gerektiren öneriler de yer aldı. BDP, anayasadaki "Türk vatandaşı" tanımının "Türkiye vatandaşı" olarak değiştirilmesini talep etti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG ‘in bazı haber başlıkları:

MHP'YE TARİHİ UYARI
‘Demokratik açılım' ve ‘Anayasa değişikliği' süreçlerinde CHP ile ortak hareket eden MHP'ye eski ANAP ve DYP'liler ‘367' krizini hatırlatarak "Milli iradeyle restleşirseniz, bizim gibi olursunuz" uyarısında bulundular.

Aksu: Muhalefet, statüko muhafızlı üniforma giydi
Parti genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, Anayasa değişiklik taslağıyla ilgili muhalefet partilerinin tutumunu eleştirdi. Aksu, kendisini sosyal demokrat zanneden ana muhalefet partisini, eski zamanlardaki gibi' Acelesi yok, bir gün memlekete demokrasi lazım olursa, onu da biz getiririz' aymazlığı içinde olmakla suçladı. Muhalefet partilerinin, bazı odakların etkisinde kaldığını vurgulayan Aksu, "Adeta Ay'ın çekim etkisiyle 'deniz'lerin 'gel-git' yaşaması gibi, siyasetin 'deniz'leri de bazı odakların yüksek çekim güçlerinden etkilenerek 'gelgit'ler yaşamakta" dedi "CHP'nin arkasına MHP'yi de alarak bu Meclisin Anayasa yapamayacağı yönündeki açıklamalarını eleştiren Abdülkadir Aksu, "asama organı olan Meclisin elinden yasama yetkisini ve görevini almaya çalışan, hiçbir hukuki mantığa dayanmayan, fantezi bile denemeyecek hayâllerini gerçekleştirmek için bildikleri her yolu denemekteler" şeklinde konuştu. MHP ve CHP'nin, Anayasa değişikliğini Meclisin de, halkın da yapmasına karşı olduklarını anlatan Aksu, Anayasa değişikliği ile ilgili muhalefet partilerine yönelik birlikte hazırlama teklifine 'olmaz' dendiğini belirtti. 1982 Anayasa'nın 12 Eylül şartlarında hazırlandığını ve dönemin psikolojisini yansıttığını vurgulayan Aksu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Son günlerde yaşananlar açıkça ortaya koydu ki; ülkemizin yeni bir Anayasa'ya ihtiyacı olduğu kadar; ilkeleri mevsimlerden ve konjonktürden etkilenmeyen siyasetçilere de ihtiyacı var." Kendilerini gömlek değiştirmekle suçlayanların, kendi üzerlerine giydikleri formalara bakmalarını isteyen Aksu, şunları söyledi: "2002 seçimlerinden sonra kısa bir süreliğine giydikleri 'demokrat' formalarını çıkarıp 'statüko muhafızlı 'üniformaları' giymişler. Üstünüze pek de yakışmış, güle güle giyin arkadaşlar demekten kendimizi alamıyoruz."

CHP'de Anayasa paniği!
Hükümetin hazırladığı taslağın büyük destek görmesi üzerine panikleyen CHP, alternatif bir Anayasa taslağı paketi hazırladı. Ancak CHP'nin paketinde yargı reformu yer almazken, diğer pek çok madde, AK Parti'nin Anayasa taslak paketiyle paralellik arz ediyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, geçtiğimiz Salı günü Meclis Grup toplantısında "12 Eylül Anayasasına karşı çıkacağız diye AK Parti'nin paketine mahkûm kalamayız" şeklindeki açıklamasının ardından, CHP apar topar bir Anayasa paketi hazırladı ve kamuoyuna açıkladı. Ancak CHP'nin paketinde yargı reformu yer almazken, diğer pek çok madde, AK Parti'nin Anayasa taslak paketiyle paralellik arz ediyor. CHP'nin paketinde de kişi hakları ve özgürlükler konusunda benzer maddeler bulunuyor. CHP 6 maddelik Anayasa taslağını açıkladı. "Çağdaş Türkiye İçin Değişim" adı verilen taslak paketinde çalışma hayatına yönelik değişiklikler dikkat çekiyor. CHP'nin kitapçık halinde hazırladığı 6 maddelik Anayasa taslağına göre HSYK, Başkanını kendisi seçiyor. Adalet Bakanı ve Müsteşar, Kurul'dan çıkarılıyor. Böylece HSYK'nın eleştirilen mevcut konumu, CHP'nin Anayasa taslağında daha da perçinlenmiş oluyor. Grev ve lokavt hakkıyla ilgili yeni düzenlemelerin yer aldığı CHP'nin öneri paketinde, milletvekili dokunulmazlığının kürsüyle sınırlandırılması ve yüzde 10 barajının aşağı çekilmesi de yer alıyor. Öte yandan; dün CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol, Hakkı Süha Okay ve Kemal Kılıçdaroğlu bir basın toplantısı düzenledi. CHP'liler, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'den, Meclis'e sunulması halinde Anayasa değişiklik teklifini işleme koymayarak, iade etmesini istedi. Toplantıda konuşan CHP Grup Başkanvekili Anadol, "iktidarın, nalıncı keseri gibi kendine yontacağı bir taslağa, CHP elbette itibar etmeyecektir. Anayasa'yı değiştirme konusunda yetkili parlamento, 24. dönem parlamentosudur. Kediye ciğer emanet edilmez" gibi cümleler sarf etti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Baykal: Paket yarıştırmayız
Ankara kulisleri dün CHP'nin de altı maddelik bir Anayasa paketini hafta başında açıklayacağı haberiyle çalkalandı. CHP lideri Baykal: Paket yarıştırmayacağız. Kapsamlı değişiklik ten yanayız. Bu telaşla Anayasa yapılmaz. Önce toplumun her kesiminde ortak görüş oluşmak. Diyoruz ki, yani seçimlere kadar, Anayasa'yı nasıl, kimlere hazır latalım, içinde neler olsun, bunları konuşalım.

Öcalan: Bu bir komplo
İmralı'da müebbet hapsini çeken PKK lideri Abdullah Öcalan Anayasa değişikliği sürecine müdahil oldu. Avukatlarına göre Öcalan, paketin tutarsız olduğunu belirterek, "Benim bu Anayasa konusundaki tespitim şudur; Anayasa paketiyle amaçlanan hukuk, anayasa komplosudur. Benim geliştirdiğim slogan 'Anayasa komplosuna hayır demokratik anayasaya evet' şeklindedir. BDP'nin şartlan kabul edilmezse Türkiye'deki diğer sol ve demokrat çevrelerle birlikte güçlü bir 'Hayır Cephesi', ortak muhalefet bloku oluşturulmalıdır" dedi. BDP Anayasa Komisyonu Üyesi Geylani ise taslağın "AKP'nin kendi ihtiyaçlarına göre" hazırlandığını belirterek "Desteklemek zorunda değiliz" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

TÜRKİYE'NİN MODERNLEŞMESİ İÇİN ÖNEMLİ BİR ADIM
Anayasa değişikliği paketine bir destek de Avrupa Parlamentosunun en büyük ikinci grubu Sosyalistlerin başkanı Martin Schulz'tan geldi. Sosyalist lider, 1 Avrupa'ya yaklaştıracak bir adım' diye nitelendirdiği paketle ilgili ilk izleniminin 'olumlu' olduğunu söyledi. Parti kapatmaların zorlaştırılması ve kadın haklarıyla ilgili düzenlemeleri destekleyen Schulz, muhalefetin eleştirilerini de dinleyeceğini vurguladı. Martin Schulz, anayasa paketinin Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne yaklaştıracağını düşünüyor. 2012 yılında Avrupa Parlamentosu başkam olması beklenen Schulz, AK Partiyi 'mucize' olarak nitelendirdi. Başbakan Erdoğan'ı hem övdü hem de eleştirdi. 'Kardeş parti' CHP konusunda ise, "Yoğun bir diyalog içindeyiz. Ancak zaman zaman ciddi ihtilaflarımız oluyor." açıklamasını yaptı. Schulz Türkiye'de süren Ergenekon soruşturması ve davaları ile ilgili yargıda olan bir konuda hüküm vermek istemediğini belirtti. Ancak sivil bir hükümetin de anayasal düzene kasteden teşebbüsleri araştırmak gibi bir vazifesi bulunduğunu söyledi. Sosyalist lider, "Eğer birtakım generaller, albaylar ya da memurların demokratik sisteme son vermek için planlar yaptıklan ile ilgili iddialar varsa, hükümet ve yargı tabii ki bunun üzerine gitmelidir." şeklinde konuştu. STV Haber'de yayınlanan Avrupa Masası programında Selçuk Gültaşlı'ya konuşan Alman Sosyal Demokrat Schulz, anayasa paketinden Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye ziyaretine kadar birçok konuda açıklamalar yaptı. Schulz hem AK Partiyi hem de "kardeş parti" CHP'yi eleştirdi. AK Parti'nin "bir mucize" olduğunu vurgulayan Schulz, Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında ise "Etkili bir siyasetçi ancak tutarlı bir programı yok. Bir gün çok demokrat, bir diğer gün çok muhafazakar. Bir gün ultra-liberal, bir gün İslami eğilimleri ağır basıyor." eleştirisinde bulundu.

Tahta oy sandıkları referandumda kullanılabilecek
Meclis, genel seçimler için hazırlılarına şimdiden başladı. Seçim Kanunu'nda özellikle 'seçim güvenliği' ağırlıklı değişiklikler yapacak olan Meclis, önümüzdeki hafta Genel Kurul'da ele alacağı düzenlemelerde seçim işlerine yeni kurallar getirecek. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek'in Meclis Anayasa Komisyonu'nda kabul edilen seçim kanununda değişiklik öngören teklifine göre tahta sandık tarihe karışacak. Bunun yerini şeffaf ve kırılmaya dayanıklı sert plastikten sandıklar alacak. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ilk milletvekili seçimine kadar bu sandıklan hazır edecek. Tahta sandıklar ise muhtemel bir referandumda kullanılabilecek. Komisyondan geçen bir diğer teklife göre siyah beyaz oy pusulaları da tarihe karışıyor. Pusulalarda artık partilerin özel işaretlerini içeren renkli amblemleri kullanılacak. Yeni seçim kanununun getireceği diğer bir yenilik ise anketlerle ilgili olacak. Anketler, oy verme gününden önceki 10 gün içinde yayımlanamayacak Anketlerde 'tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine uyulması' şart aranacak. 29 Mart yerel seçimlerinde ciddi sorunlara neden olan TC kimlik numarası şartı da yumuşatılıyor. Yeni düzenleme ile üzerinde kimlik numarası olmayan bir kimlikle oy kullanılabilmesi için seçmen bilgi kağıdı ve Türkiye Cumhuriyeti kimliğini ispata elverişli YSK tarafından ilan edilen belgenin gösterilmesi yeterli olacak. Teklife göre kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar, kamu bankaların ve üst birliklerin yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar da milletvekili adaylığı için seçimlerin başlangıcından bir ay önce görevlerinden ayılmak zorunda olacak. 'Elektronik seçim'in ise daha sonraki seçimlerde değerlendirilmesi kararlaştırıldı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG 'ün bazı haber başlıkları:


Sırbistan da 'soykırım' demeye hazırlanıyor
ABD, İsveç ve Bulgaristan'dan sonra Sırbistan da 1915 olaylarının "soykırım" olarak tanınması için harekete geçti. Aşırı milliyetçi SRS partisi Ermeni soykırımı tasarısı ^ hazırladı. SRS basın sözcüsü Zoran Krasi, tasarının Sırbistan parlamentosuna sunulacağını duyurdu. Krasi, "Uluslararası toplumun baskısıyla, bazı partiler Srebrenica'da yaşanılanın soykırım olduğunu Sırbistan parlamentosuna kabul ettirmek istiyor. Ancak asıl soykırım Ermenistan'da ve 1 milyon kişinin öldürüldüğü Ruanda'da oldu" dedi. Geçen hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye ile Sırbistan arasındaki yakınlaşmayı örnek göstererek Türk-Ermeni ilişkilerine gönderme yapmıştı. Davutoğlu özetle, "Bin yıldır çatışma halinde olduğumuz Sırplarla konuşarak meseleyi hallettiysek, Ermenistan'la da 7 hallederiz. Sayemizde Sırbistan ile Bosna Hersek yakınlaştı. Sırp-Boşnak çatışması, Ermenistan ile Azerbaycan çatışmasından çok daha yakın ve çok daha acılarla dolu. Bir gece yarısı Bosna Hersek Cumhurbaşkanı ile havaalanında 2 saat konuşup sorunu çözdük. Şimdi sırada Srebrenica katliamı için Sırpların özür dilemesi var. Bunları, bin yıldır çatışma yaşadığımız Sırplarla konuşuyorsak, niye Ermenilerle de konuşmayalım?" demişti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Taş atan çocuklar için devrede
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta düzenlenen sanatçılarla kahvaltı davetinde kendisiyle görüşme talebini ileten Lale Mansur'u dün kabul etti. Mansur, Başbakanlık resmi konutunda gerçekleşen görüşmede 'taş atan çocuklarla' ilgili yasal düzenlemeler konusunda önerilerin konuşulduğunu söyledi. "Buraya 6 bin 800 kişiden oluşan 'Çocuklar İçin Adalet Çağmaları' adına geldim diyen ünlü oyuncu şöyle dedi: "Başbakanımızla görüşmemiz çok olumlu geçti. Bir saat konuştuk. Başbakanımızın da gerçekten ilgilendiğini düşünüyorum. Göstermelik bir şeyin peşinde değil. Biz de bir rapor sunduk. Başbakanımız da UNICEF'in koruma ilkelerini göze alarak çözüm arayacak. Bir hafta içerisinde avukatımızı arayacağını söyledi."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

HSYK KAOS PEŞİNDE
Ergenekon savcılarını görevden almak için korsan kararname hazırlayan HSYK üyelerine Adalet Bakanlığı hukuk dersi verdi: Yetki bakanlıktadır. Hukuk dışına çıkarak, çatışma ortamı oluşturmak istiyorsunuz. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulu'na suç duyurusunda bulundu. Adalet Bakanlığı'ndan ise yanıt gecikmedi: "Kurul üyeleri bakanlık yetkisi kullanmak istiyor." HSYK'nın seçilmiş üyeleri, suç duyurusu ekine, Müsteşar Kahraman'ın salı günü yapılan toplantıyı terk ettiğine ve dünkü toplantıya katılmadığına ilişkin tutanağı da ekledi. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, müsteşarın cenaze törenine katıldığı için toplantıya katılamadığını belirtmiş ve öğleden sonra yapılan açıklamada ise, "Mazeret HSYK'ya bildirildi" demişti. Adalet Bakanlığı son olarak, HSYK'nın çalışmalarının Adalet Bakanı ve Müsteşarı tarafından engellendiği yönündeki iddiaların gerçek dışı olduğunu belirterek, "Üyeler yasaların Bakanlığa verdiği bir yetkiyi hukuk dışına çıkarak kullanmak istemişler ve Anayasa değişiklik teklifinin kamuoyuna açıklanması üzerine bir çatışma ortamı oluşturma gayretine girişmişlerdir" açıklamasında bulundu.

Reformlar sayesinde Türkiye sıçrama yaptı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Anayasa değişikliği paketimizle birlikte ülkemizin yeni şartlarına uyum sağlayacak milletimizin talep ve beklentilerini yerine getirecek AB sürecimizi de ileriye taşıyacak olan bir sürecin içindeyiz" dedi. Başbakan Erdoğan, Avrupa Sanayicileri Yuvarlak Masası (ERİ) üyeleriyle yemekli toplantıda bir araya geldi. Resmi Konuttaki yemekli toplantıda toplam ciroların 1 trilyon avroyu aşan ERT üyelerine hitap eden Başbakan Erdoğan'ın hükümet olarak son yıllarda Türk ekonomisinde önemli bir dönüşüm gerçekleştirdiklerini, uzun vadeli ve geniş kapsamlı bir yapısal reform paketi uyguladıklarını ifade etti. Küreselleşme çağında ülkeler ve şirketler için değişim ve yenilikçiliğin hayati önem arz ettiğini vurgulayan Erdoğan, artık değişim ve yenilikçiliğin rekabette öne geçmenin en önemli koşulu olduğunu belirtti. Erdoğan, "Gerek hükümet olarak yaptığımız reform ve değişiklikler, gerek toplumsal olarak değişen koşullara uyum sağlamamız Türkiye'nin son 7-8 yılda birçok alanda sıçramalar kaydetmesini sağladı" diye konuştu. Erdoğan, Türkiye'nin yapısal reformlar sayesinde 1973-2002 yıllan arasında 15 milyar olan uluslararası yatırım miktarını son 7 yılda 83 milyar dolara çıkardığını kaydetti. Konuşmasında anayasa değişikliği çalışmalarına da değinen Erdoğan, "Toplam 26 maddeden oluşan anayasa değişikliği paketimizle birlikte -belki biraz daha artabilir madde sayıları- ülkemizin yeni şartlarına uyum sağlayacak, milletimizin talep ve beklentilerini yerine getirecek AB sürecimizi de ileriye taşıyacak bir sürecin içindeyiz'" diye konuştu.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

'Mesleklerini bırakıp siyasetin içine girsinler'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Arap Birliği zirvesine katılmak üzere Libya'ya hareketinden önce yaptığı açıklamada, HSYK'nın Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında suç duyurusunda bulunmasını değerlendirdi. Erdoğan, şunları söyledi: "Yasama ve yürütme yargının alanına girmeyeceği gibi yargının da siyasallaşmaması gerekir. Son zamanlarda mikrofonların karşısına çıkanların siyasallaştığını görüyoruz. Çok daha ileri düşünüyorlarsa, bu işi mevcut siyasi partilerin başaramadığını düşünüyorlarsa hemen zaten dernek de oluşturmuşlar, bir partiye dönüşürler, bir parti kurarak bu mücadelenin içine girerler. Bu kadar bu işe meraklıysalar, seçim yaklaşıyor, mesleklerini bırakıp her hangi bir siyasi partiden gelir aday olurlar."

Süryanilerden paskalya sepeti
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Süryani Ortodoks Ruhani lideri Metropolit Yusuf Çetin (fotoğrafta) ve Süryani Ortodoks Cemaati Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Altınışık'ı da kabul etti. Çetin ve Altınışık 8 yıldır hükümetten gördükleri yakın ilgiye teşekkür ederek hükümetin başarısı ve milletin refahı için dua ettiklerini söyledi. Çetin ve Altınışık, Erdoğan'a içerisinde çörek ve yumurta bulunan geleneksel paskalya sepeti de hediye etti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

İSRAİL KORKMASIN
Gül, Forbes dergisine konuştu: İran'ın atom bombası isteğinden şüphem yok ama El Aksa Camii ve Filistinliler zarar göreceği için İsrail'e karşı kullanmaz! Cumhurbaşkanı Gül, ABD dergisine İran'ın atom bombası elde etme çabalarıyla ilgili görüşlerini açıkladı. Gül, Iran'm eskiden beri 'ulusal gurur' için, atom bombasına sahip olmak istediğine inandığını söyledi ve ekledi: 'İranlı liderleri uyardım' I "İran dini liderleriyle biz çok açık ve net konuşabiliyoruz. Hiç kimseden duymadıkları gerçekleri benden işittiklerini size söyleyebilirim. İranlı liderleri 'Atom bombanız olursa mantıksız davranmaya başlar, kendinize problem yaratırsınız' diye uyardım." Türkiye ilcisine de karşı I "İsrail'i yok etmek gibi bir hataya düşmeyecek kadar akıllı olduklarına eminim. Bunun Kudüs'teki El Aksa'ya ve Filistinliler'e zarar vereceğini biliyorlar. Türkiye, İran'ın atom bombası elde etmesine karşı. Ancak İran'a yönelik askeri operasyona da karşıyız."ABD Başkanı Obama İran'a geçtiğimiz yıl başkan olur olmaz bir çağrıda bulunmuş ve İran ile doğrudan görüşmeye hazır oldukları mesajını iletmişti. Obama, "önümüzdeki aylarda İran ile yüz-yüze görüşmelere başlayabilmemize imkan tanıyacak açılımları bekliyorum" dedi. Gül, Forbes'a Obama'nın bu çağrısının ardından Ahmedinecad'a "Obama'nın çağrısı hiçbir tehdit unsuru içermiyor. Bu fırsatı kaçırmamanız gerek. Obama'nın çağrısına mutlaka olumlu bir yanıt vermelisiniz" dediğini, ancak İran liderinin kendisini dinlemediğini de anlattı.

Bağımsız aday artık 'parti oyu' alamayacak
TBMM Anayasa Komisyonunda kabul edilen seçim yasa teklifine göre, oy pusulasında partilerin adaylarının altında isimlerine yer verilen bağımsız adaylar, artık pusulanın en sağ tarafında, siyasi parti sütunundan sonra yazılacak Bağımsız aday sayısının fazla olması ve bunların isimlerinin oy pusulasına sığdırılamaması durumunda, yine bağımsızların isimleri parti adaylarından sonra kalın bir çizgi çizilerek, alta yazılacak. Komisyon Başkanı Kuzu, bu düzenlemenin gerekçesini savunurken, geçmişte yaşanan bağımsız aday sürprizlerini anımsattı. Kuzu, "Oy pusulasında Ak Parti'nin altında Abdullah Gül adında bir bağımsız vardı. 8 bin oy aldı, neredeyse seçilecekti" dedi. İstanbul'da bir seçim çevresinde AK Parti sırasının altında ismi yer alan bir bağımsız adaya 10 bin oy çıkması herkesi şaşırtmıştı. Düzenleme ile bağımsız adayların seçime katılabilmek için Maliye'ye emaneten yatırdıkları paranın miktarı da artırıldı. Halen en yüksek devlet memurunun brüt maaşı olarak uygulanan miktar, "En yüksek derecedeki devlet memuruna mali haklar bakımından yapılmakta olan her türlü ödemelerin brüt bir aylık tutan" olarak tespit edileli. Görüşmeler sırasında AKP'li Fatoş Gürkan, teklifi hazırlarken oy pusulasına adayların resimlerinin de konulması önerisi üzerinde durduklarım belirterek, "Ama dediler ki yakışıklı olmayan kaybeder. Vazgeçtik" demesi, salondaki herkesi güldürdü.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/POSTA.JPG 'nın bazı haber başlıkları:

'Sosyal demokratlara bak'
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, Anayasa değişiklik paketine destek vermeyeceğini bildiren CHP'yi 'aymazlıkla (olup bitenin farkına varmayan, gafil) suçladı. Abdülkadir Aksu, "Kendisini sosyal demokrat zanneden ana muhalefet partimiz, tıpkı eski zamanlarındaki anlayış içinde 'Acelesi yok, bir gün memlekete demokrasi lazım olursa onu da biz getiririz' aymazlığı içinde" dedi. AK Partili Aksu, CHP ve MHP'ye "Bu arkadaşları memnun etmek mümkün değil. Ne dersek 'Hayır' diyorlar" diye seslendi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Kayısı zararı karşılanacak
Malatya'da üreticiyi ağlatan kayısıdaki don olayı için Başbakan Tayyip Erdoğan devreye girdi. Erdoğan, Malatyalı üreticinin durumunu kendisine anlatan AK Parti Malatya Milletvekili Öznur Çalıkla görüşmesinin ardından Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na zarar tespiti yapılması talimatı verdi. Bakanlık, bölgede sigorta kapsamına giren girmeyen tüm üreticilerle ilgili inceleme yapıyor. Öznur Çalık, "Afet kapsamına girmek istiyoruz. Zararımız çok büyük. Bunu da Sayın Başbakan'a bizzat anlattık" dedi. 50 bin ailenin geçim kaynağı olan kayısıda, ilk tespitlerde yüzde 58 oranında bir zarar ortaya çıktı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/TÜRKİYE.JPG 'nin bazı haber başlıkları:

Economist dergisi:Referandum göründü
Anayasa değişikliği, İngiliz Economist dergisinde "Reform ya da ölüm" başlığıyla geniş yer buldu. Değişiklikler için mecliste üçte iki oranında çoğunluğun gerektiğini kaydeden dergi, bu çoğunluğa sahip olmayan Başbakan Erdoğan'ın referanduma gitmek zorunda kalabileceğini yazdı. Referandumun riskli olduğuna dikkat çeken yazıda şu bilgilere yer verildi: "Anketlerde Erdoğan yüzde 40'la çok önde gözüküyor. Muhalefet, anayasal ya da diğer reformlara körü körüne direnmeyi sürdürdükçe muhalefette kalacaktır."
http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SÖZCÜ.jpg 'nün bazı haber başlıkları:

Vatandaşa "paket" kitapçığı
Anayasa değişikliği paketinde muhalefetten destek bulamayan AKP'nin umudu referandum... Kürt açılımı sürecini halka "30 soruda 30 cevap" kitapçığıyla anlatan AKP, aynı yolu Anayasa değişikliğinde de izleyecek. Bu çerçevede Anayasa değişikliği "Ne getiriyor, halka ne getiriyor, vatandaşı nasıl etkileyecek yargı nasıl değişecek.." gibi konularda bir kitapçık hazırlığına başlandı. Kitapçık, parti teşkilatlarına dağıtılacak. Ayrıca bakanlar ve milletvekilleri de il il gezerek paketi anlatacak. İngilizce'ye çevrilen taslak metni yabana basına da verilecek.

ishakyilmaz 03-27-2010 13:31

KÖŞE YAZARLARI

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG GAZETESİ

A. TURAN ALKAN
Bu reform, Hammurabi kanunlarına aykırıdır!
"... Hammurabi kanunları, milattan önce 18. aşıra tarihleniyor; bilindiği kadarıyla en eski kanun külliyatıdır ve tasa kazınıp ilan edildiğinde şüphesiz kendinden önce yürürlükte bulunan birtakım kanunlara yenilik getiriyor, değiştiriyordu... Nereden çıktı bu hukuk tarihi dersi diyeceksiniz; Anayasa değişikliğine karşı tam takım muhalefete geçen cepheyi dinlerken böyle bir hisse kapıldım. Hukukta bir üst sınıfa terfi ederken, tutucu çevrelerden bu ve buna benzer itirazlar geliyor, "İstemezük" diyorlar, "Eski düzen neyimize yetmez" diyorlar; bunlar biraz da "Nizam-ı cedit neymiş, biz gâvur talimi istemezük" diyen Yeniçeri taifesini andırıyorlar... Hükümetin reform taslağı, başta Hammurabi kanunları olmak üzere, gelmiş geçmiş bilumum hukuk düzenlemelerine aykırı; öyle olması gerekir; öyle olmasaydı halâ Hammurabi büyüğümüzün koyduğu yasalar hükümfennâ olurdu. Hammurabi yasalarının kadr ü kıymeti bilinmemiştir... Gelgelelim bizim yüksek yargı cephesi On Emirle, Hammurabi ile ilgilenmiyor; onlar 82 Anayasası'na âşık; halbuki 82 Anayasası 61 Anayasası'na buz gibi aykırıydı; o dönemin cuntacıları "Anayasa yapılacaaak yaap!" diye emir verdiklerinde bizimkiler "şaak" diye yapıvermişlerdi anayasayı. Unutmadan hatırlatayım, 61 Anayasası da 24 Anayasası'na aykırıydı ha!... Atatürk'ün anayasasıdır bu anayasa. Atatürk'ün pabuçlarına bile kutsallık atfedip müzelerde saklayan Atatürkçülerimiz, dağ gibi Atatürk anayasasının "gümbüür" diye yıkılmasına aldırış bile etmediler. Kimse de çıkıp, "Menderes'i devirdiniz işte kardeşim, Atatürk anayasasının ne günahı vardı?" demedi, diyemedi. İşte o yüzden bizde hukukçu takımı, o tarihten beri ahrazdır efendim; birşeyler söylüyorlar ama kelâm edemiyorlar. Cevabı ben vereyim elim değmişken; 24 Anayasası'nı Atatürk "Nasıl olsa bizim parti (yani CHP) her daim iktidarda olacak" diye kaleme almıştı. CHP'nin yerine DP geçince şekil bozuldu; CHP'nin anayasal yetkilerini DP kullanınca gariplere dünyayı dar ettiniz, Yassıadalarda Karakuş mahkemesi kurup Menderes ve iki bakanını "Anayasayı çiğnediniz" diye astınız; iki gün sonra da anayasayı kendiniz lağvettiniz. Bu yaptığınızı biz affederiz ama Hammurabi? Zannetmiyorum!..."

MEHMET KAMIŞ
Statükocular, Saadet'ten size oy çıkmaz, başka kapıya
"... Bugün yaşadığımız gerilimin arkasında statüko ile yenilikçiliğin olduğunu dilimiz döndüğünce söylemeye çalışıyoruz. Deniz Baykal ile yüksek yargının söylemlerinin bu kadar benzerlik göstermesinin arkasında da bu gerçek yatıyor... Onlara göre bu değişiklik isteği bir tuzak ve gerçekte yargının 'ele geçirilmesi' çabası var... Yargı şu anda kimin elinde ki, birileri onu ele geçirmek istesin? Bu söz dünyanın en gerici ifadelerinden birisi aslında! Başkasını öteleyen, dışlayan, kendisinden olmayan herkesi devleti ele geçirmek isteyen düşmanın safında gören anlayıştan başka bir şey değil bu... CHP bir taraftan referandumu engellemeye çalışırken bir taraftan da karşı cepheyi bölme ve yanına yandaş bulma çabası içinde. Baykal'ın Saadet Partisi'ne zeytin dalı uzatmasının anlamı da bu. Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında Saadet Partisiyle seçimlerden sonra koalisyon kurabileceğini söyleyen CHP lideri Deniz Baykal, muhtemel bir referanduma karşı şimdiden hazırlık yapıyor. Saadet oylarının hayır olarak sandığa yansımasını sağlamaya çalışıyor. Referandumu bir statükoyu koruma çabasından çıkartıp AK Parti karşıtlığında bütün partileri birleştirmek istiyor. Ancak herkes de biliyor ki, bu anayasa paketine taraf ya da karşı olmak, AK Parti yanlısı ya da karşıtı olmak anlamına gelmiyor... Bu nedenle muhtemel bir referandumda Saadet Partisi'nin oynayacağı rol, gerçekten çok kritik ve anahtar hükmünde! Saadet Partisi'nin gerek yöneticileri gerekse de partiye gönül verenleri, mevcut yasaların devletle toplumun kucaklaşmasına nasıl engel olduğunun farkında. Refah Partisi'nin 28 Şubat sürecinde nasıl da gayri hukuki yollarla kapatıldığını hiç unutmuyorlar. HSYK'nın karanlık odakların üzerine giden hakim ve savcıların üstüne nasıl kılıç salladığını görüyorlar. Karanlık odakların, faili meçhul olayların üzerine gidemeyen bir ülkede darbe dönemlerinin asla kapanamayacağını çok iyi biliyorlar. Darbe dönemleri kapanmadığı müddetçe de, Türkiye'nin o derin çukurdan asla kurtulamayacağının farkındalar. Aksini düşünmek bugüne kadar yaşananları görmemek olur. Bu nedenle CHP ve yüksek yargı gibi statükoculara Saadet Partisi'nden, Büyük Birlik Partisi'nden MHP tabanından oy yok. Hadi başka kapıya..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG GAZETESİ

SEDAT ERGİN
Yeni HSYK modeli Avrupa ölçülerine ne kadar uygun?
"...Bu konuda getirilen modelin Avrupa ölçülerine uygunluğunu analiz edebilmek açısından en önemli referansı, Avrupa Konseyi'nin 2000 yılında yargıyı güçlendirmek amacıyla kurduğu Avrupa Yargıçlar Danışma Konseyi'nin (Consultative Council of European Judges) ortaya koyduğu ilkeler oluşturuyor. Söz konusu bağımsız kuruluş, Avrupa'da yargıya ilişkin konulardaki en yüksek otorite... AYDK'nın 2007 yılında hazırladığı 10 numaralı rapor, "Yargı Üst Kurulları"nın nasıl oluşturulması ve çalışması gerektiği hususlarındaki ana ilkeleri düzenliyor. Bu belge ışığında değerlendirildiğinde hükümetin taslağında hem artılar, hem de eksiler var. Belgede, güçler ayrılığı ilkesini kuvvetlendirebilmek için, bu kurulların "her türlü siyasi, ideolojik ve kültürel kaynaklı önyargı ve dış baskıdan korunması" ana hedef olarak vurgulanıyor. Rapor, kurulların tümüyle yargıçlardan oluşması gibi bir zorunluluk getirmiyor, yargıç olmayan (non judges) şahsiyetlerin de üye olmasına kapıyı açık bırakıyor. Hükümet taslağının Konsey'in çeşitlilik beklentisini karşıladığı çok açık... Belgedeki iki önemli noktanın altını çizelim. Birincisi, kuruldaki yargıç üyelerin yargının bütün kesimlerinden gelmesi. İkincisi, bu üyelerin kendi meslektaşları tarafından seçilmesi. Hükümet taslağı, HSYK'nın 21 üyesinden 16'sının yargının muhtelif organ ve kademelerinden (Yargıtay, Danıştay, Adli Yargı, İdari Yargı gibi) ve seçim yoluyla belirlenmesini öngörüyor. Bu haliyle Konsey'in bu iki beklentisinin de taslakta karşılandığı söylenebilir. Taslak, HSYK'ya 4 üyenin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını öngörüyor. Konsey ise bu yönde bir düzenlemeye kapıyı kapalı tutuyor... Konsey, bu kategorideki üyelerin siyasi olmayan otoriteler tarafından seçilmesini öneriyor. Bu mümkün olmadığı ve seçim parlamentoda yapıldığı takdirde, oylamada "nitelikli çoğunluk" aranmasını istiyor. Bu haliyle taslakta yer alan 4 üyenin Cumhurbaşkanı tarafından atanması yolundaki hüküm, ADYK belgesinin temel mantığına ters düşüyor. Ayrıca hükümet taslağında HSYK üyesi olarak yerini koruyan 21'inci üye Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın durumu da Konsey açısından tartışmalı. Rapor, "aktif siyasetçiler, parlamenterler, yürütme ve yönetimin temsilcileri kurula üye olmamalıdır" diyor. Bu durumda hem Adalet Bakanı hem de Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın üyeliği sıkıntılı hale geliyor. Konsey, Adalet Bakanlığı'nın kurul başkanlığına zaten kategorik bir şekilde karşı... Yalnızca Cumhurbaşkanı'nın şekilsel yetkilere sahip olduğu ülkelerde, bu makamın kurula başkanlık yapabileceği belirtiliyor... Konsey, "aksi takdirde başkan bir yargıç olmalıdır" diyor... Konsey, ısrarla "vatandaşların beklentilerinin kurul'un siyaset dışı kalması yönünde olduğunu", bu çerçevede "seçim sürecinde halkın yargıya güveninin tehlikeye düşürülmemesi gerektiğini" vurguluyor. Kutuplaşmanın ülkenin bütün kurum ve katmanlarına yayıldığı, bu çerçevede yargının da iki ayrı örgütlenmeye sahne olduğu bir ülkede bu hedefin nasıl başarılabileceği, yanıtı meçhul bir sorudur..."

FATİH ÇEKİRGE
Van Gölü canavarını gördüm
"... VAN Gölü'nün tam ortasındayız... Devlet Bakanı Egemen Bağış, Gevaş Belediye Başkanı Nazmi Sezer'e soruyor: - Yani bu kiliseyi ayine açsak ne olur? Botun ön tarafında ayağa kalkan Sezer heyecanla cevap veriyor: - Sayın bakanım, muazzam olur. Haçını da koymak lazım... Bu defa ben soruyorum: - Tepki çekmez mi? - Neden çekecek... Her gün onlarca faks alıyorum. Dünyanın her yerinden Akdamar'ın ayine açılmasını isteyen talepler geliyor... Uzun uzun gezdik... Akdamar Kilisesi bakımsız... Dökülüyor. Duvarlarındaki o eşsiz yontmalar, işlemeler sahipsiz... Kiliseye haçı yasaklamışlar. İbadete kapalı... Evet, gölün ortasında sorduğumuz sorunun nihayet cevabı geliyor... Küçük bir adım da olsa kilise yılda bir kez ibadete açılıyor... Ben yine de bu kararı alanları kutluyorum. Aslında kilisenin adı Ağtamar... Ama değiştirmişler... Tıpkı bir dönem Kürt köylerinin isimlerinin değiştirildiği gibi... Bu isim değiştirmeler, yasaklamalar aslında bu topraklardaki "ruh zenginliği"nin "duygu yelpazesi"nin kurutulmasıdır... Mardin'den bir Süryani kardeşim yazıyor: "Bir şarap fabrikası kurmak istedim. Burnumdan geldi... Hâlâ kuramadım..." Niye? Çünkü baskı var... Şimdi bu ülke kıvranıyor... Kürt açılımı diyor. Ermeni açılımı diyor. Rum açılımı diyor... Demokratikleşme diyor... Ağır sancılar yaşıyor... Ne gariptir ki, bütün bunları isteyecek olan "sol" yok... Sesi çıkmıyor. Bu yüzden olmuyor. Özgürlüklerin sol kolu kesik... Kangren... Mardin'de, Van'da, Büyükada'da toprağı biraz eşince görürsünüz ki; oralarda "bastırılmış uygarlıkların tarihi" yatmaktadır... İşte bu yüzden Van Gölü'nün tam ortasında sormuştum: - Acaba aslı var mıdır bu Van Gölü canavarının? Ve yine orada bulmuştum cevabı... Canavarı görmüştüm... Ağtamar Kilisesi'nden ayrılırken bottan göle doğru biraz eğilip bakınca görmüştüm. Gölün üzerine doğru yayılan kendi suretimizdi gördüğüm... Yıllarca, farklılıkları inkâr eden, isimleri değiştiren, türküleri yasaklayan, kendi uygarlıklarını yiyen o suret... Canavarın sureti... Umarım Ağtamar'la ilgili bu karar, o canavardan kurtuluşumuzun ilk işareti olur..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG GAZETESİ

AHMET TAŞGETİREN
Bilinçaltı fışkırıyor
"... Anayasa tartışmaları ister istemez, sistemin bütün vidalarını, somunlarını irdeleme imkânı sağlıyor... Yapılmakta olan anayasa değişikliğine karşı itirazlara baktığınızda, en temelde "millete güven" sorununun yattığı, bunun bilinçaltına en derin biçimde nüfuz ettiği ve tartışmalarda farkında olmadan ortaya çıktığı gözleniyor. Mesela; "Ele geçirme" söylemi böyle bir bilinçaltı dışavurumu... "Son kale" söylemi öyle. "Erdoğan'ın gizli gündemi" söylemi öyle. "Sivil dikta" söylemi öyle. "Sistem çöker" söylemi öyle... "Bir dönem Cumhurbaşkanı Sezer'in, paralel olarak, askeri veya yargısal vesayetin çoğunluk iradesine karşı supap olabileceği" söylemi öyle... Bunların hepsinde, tepedeki oligarşik yapılanmanın, milletten gelecek ve sistemi zorlayacak oluşumlara karşı mevzilenmesi beklentisi var. "Sistemimiz millete rağmen kurulmuştur ve millet iradesinin yolu açılırsa, bu sistemi değiştirir." Ana korku bu ve sistem bu korkuya karşı tahkim edilmiş durumda. Cumhurbaşkanı'nın Meclis'te, kontrol dışı millet iradesi tarafından seçilecek olması, "Son kale elden çıkıyor" söylemlerini üretmişti. Cumhurbaşkanı değişirse, Anayasa Mahkemesi'nin, YÖK'ün üye yapısının değişmesi de gündeme gelebilir ve bu da "sistemin yukarıdan denetimi" modelini devre dışı bırakabilirdi... Bakın, Bülent Arınç ne demiş:Başsavcılıkta başka birisi olsa, CHP için kapatma davası açabilir! İş bu. AYM'de onların istedikleri olmalı, askerde onların istedikleri olmalı, başsavcılıkta onların istedikleri olmalı, HSYK'yı onlar kontrol etmeli... Medya, iş dünyası, aydınlar vs... Böyle bir güçlü azınlıkla, millet iradesi dengelenmeli, hatta üstten denetlenmeli... Öfke, bu yapının değişmesine... "Erdoğan'ın gizli gündemi" söylemi hikâye aslında... Erdoğan, darbe yapıp gelmedi oraya. Millet iradesi ile geldi, millet iradesi "git" derse gidecek. Erdoğan'ın gizli gündemini onlar okuyor da, millet okumuyor öyle mi? Milletin gözü kapalı. Millet uyuya uyuya oy verir, öyle mi?... Ama gel gör ki, millet Erdoğan'a oy vermiş, onlara oy vermemiş... Neredeyse tüm sistemi, "milleti terbiye etmek" üzerine tesis etmişler... Şimdi beylerimiz, seçimden çok rahatsızlar. Çünkü seçim onları seçtirmiyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG GAZETESİ

MAHMUT ÖVÜR
Bugün referandum olsa...
"...Merak edilen sadece sürecin nasıl geçeceği... Bu ihtimallerden biri de referanduma gidilirse sonuç ne olur? İşte bu sorunun cevabını Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar şirketinin son kamuoyu yoklaması veriyor... İlk soru şu; "Hükümetin hazırladığı anayasa değişiklik paketi hakkında ne düşünüyorsunuz?"... Yüzde 44.7 olumlu, yüzde 39.8 olumsuz buluyor. Yüzde 15.5 ise fikrim yok diyor. Bir adım da olsa "olumlu bakanlar" önde. Aradaki fark yüzde 5. Uzmanlar bu farkı kritik olarak niteliyor. Her şey sürecin nasıl yönetileceğine bağlı. Ancak olumlu-olumsuz bakanların partilere göre dağılımında iki partinin durumu dikkat çekiyor. AK Partililerin yüzde 68.3'ü olumlu bakarken, AK Parti'deki olumsuzların oranı yüzde 19. MHP'de ise olumlu bulanların oranı yüzde 32.5, olumsuzlar ise yüzde 52.2. MHP'de olumlu bakanların oranının partiye oy verenlerin üçte biri kadar yani yüzde 32.2 olması ilginç. Taban, tavan arasında ciddi bir algı farkı var. Pakete olumlu bakan toplum, yüksek yargının pakete karşı çıkışını ise yüzde 46.1 haklı, yüzde 36.2 oranında haksız buluyor. Bu durum önceki ve sonraki sonuçlarla çelişse de ilginç bir sonuç... Üçüncü sırada CHP'nin değişiklik paketine karşı tavrı değerlendiriliyor. CHP'nin tavrı yüzde 29.2 doğru, yüzde 61.0 yanlış bulunurken fikri olmayanların oranı 9.8. Burada ilginç olan CHP'nin kendi tabanının da yüzde 29.7 oranında partinin tavrını yanlış bulması. Benzer bir durum MHP için de geçerli. MHP'nin "Değişiklikleri bu meclis değil, bir sonraki meclis yapsın" tavrına toplumun yüzde 36'sı katılmıyor, yüzde 56.1 katılıyor, yüzde 7.8 ise "fikrim yok" diyor. MHP tabanın durumu da ilginç... MHP tabanının yüzde 36.7 gibi önemli bir kısmı yönetimin tavrını onaylamıyor. Şimdi gelelim en kritik soruya, değişiklik referanduma giderse nasıl oy verirsiniz? Yüzde 48.1 evet, yüzde 38.2 hayır, yüzde 13.7 fikrim yok cevabı geliyor. Bu cevapların partilere göre dağılımında yine en çarpıcı tavrı MHP tabanı gösteriyor. MHP'lilerin yüzde 38.9'u referanduma "Evet" diyor. Aslında CHP ve MHP dışında kalan SP, DP ve BBP gibi partilerin tabanı da yüzde 50'nin üzerinde "Evet" diyor. BDP'lilerin "Evet" oranı ise yüzde 60.4... Vatandaş anayasa taslağına neye göre oy verecek? İçeriğe mi yoksa oy verdiği partilerin tavrına göre mi? Yüzde 55.1 içerik, yüzde 37.9 parti tavrı, yüzde 6.9 fikrim yok diyor. İlk bakışta şaşırtıcı gelen bu durumu araştırmacı Prof. Sencer şöyle yorumluyor: "Aslında bu yüzde 55 yasanın içeriğine bakmayacak, böyle bir imkânı yok. Ama radyo ve TV'lerde gördükleri, duydukları onları ikna ederse liderlerine rağmen farklı oy kullanabilirler. Bu da siyasi partilerin iletişimdeki başarısına bağlı... Bence vatandaşta 'parti liderinin kapıkulu değilim' duygusu gitgide yükseliyor."..."

MEHMET BARLAS
Seçmen ayrıntıya bakmaz, sadece istediğini duyar...
"... Birbirinden çok farklı konuları içeren Anayasa değişikliği paketinin aynı referandumda halkoyuna sunulacak olması da eleştiriliyor. Aslında bu eleştiri de kafa karışıklığımızın bir göstergesi değil mi? "Anayasa" dediğimiz şey zaten böyle çok konulu bir temel metin değil midir? "Seçmen" denilen ve Kars'tan Edirne'ye uzanan alandaki ortak aklı temsil eden sanal kişi oy kullanırken, ayrıntılara pek bakmaz. Anayasa'nın değişmesini istiyorsa ve bu değişikliği öneren siyasi partiyi tutuyorsa "Evet" oyu verir. Genel seçimlerde de böyle belirlenir seçmenin oyunun yönü. Bir partinin programını falan kimse incelemez. Aslında o partinin milletvekili adaylarının çoğu da o partinin programını ve tüzüğünü okumuş değillerdir. Liderin kişiliği, söylemleri ve verdiği görüntü önemlidir... Adaylar da hangi partinin listesindeyseler, ona göre seçilirler veya seçilmezler. Nadir Nadi 1950 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Muğla'da bağımsız adaydı. Seçim konuşması yapmak için çıktığı kürsüden inerken "Au revoir Muğlalılar" diye Fransızca veda etmiş miting meydanındakilere. Neticede o da seçilmişti. CHP adayı olsaydı seçilmezdi..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG GAZETESİ

TAHA AKYOL
Mahkeme ne diyecek?
"...TASLAK Meclis'te 330'un üstünde oyla kabul edilirse ve CHPAnayasa Mahkemesi'nde "Kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı" diye iptal davası açarsa ne olur? Çok büyük bir ihtimalle Anayasa Mahkemesi öyle bir davayı reddeder ve değişiklik referanduma gider!... Çünkü Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerine ancak "şekil" yönünden, mesela Meclis'te kaç oyla kabul edilmiş diye bakar, "esastan" inceleyemez! İtirazları duyuyor gibiyim: Türban yasağının kaldırılmasında Anayasa Mahkemesi "şekil"den iptal imkânı bulamayınca "laikliğe aykırı" diyerek "esastan" iptal etmemiş miydi?.. Bu defa da yine değişmez nitelikte olan "kuvvetler ayrılığı" ve "demokratik hukuk devleti" ilkelerine aykırı bularak iptal kararı veremez mi? Evet beklenti budur; ama... Ama bu defa aynı yorumu yapmasına hiç ihtimal vermiyorum. "Kuvvetler ayrılığına aykırılık" iddiası, ‘laiklik'le mukayese edilemeyecek kadar farklıdır. Anayasa Mahkemesi baştan itibaren çok dar ve yasakçı bir laiklik içtihadı geliştirmişti. Hatta hiç çekinmeden "Avrupa'daki gibi bir laiklik bizde olmaz" diye yazabilmişti! (Karar: 89/12) Ve, kendisinin yerleştirdiği bu dar ve otoriter laiklik içtihadına dayanarak, başörtü yasağını laikliğin zorunlu bir unsuruymuş gibi kabul etmişti... Ve, yasağın kalkmasını "dolaylı yoldan" laikliğin kalkması gibi yorumlayarak anayasa değişikliğini "esastan" iptal etmişti. Peki, şimdi de Anayasa Mahkemesi'ne üye seçiminin değiştirilmesini aynı şekilde "değişmez ilkelere aykırı" sayarak iptal edemez mi?!Hayır, iptal edemez! Çünkü Mahkeme'nin kendisi 2003 yılında daha ileri bir değişiklik önerisinde bulunmuştu! Laiklik konusundan farklı olarak, Mahkeme'nin yapısının nasıl olması gerektiğine dair içtihatlar da yoktur, olamaz zaten. Üstelik Batılı demokrasilerde Anayasa Mahkemesi üyelerinin nasıl "çeşitli" kaynaklardan ve parlamento tarafından seçildiği de ortadadır. Bir iptal söz konusu olamaz. HSYK için iptal? Peki, Mahkeme HSYK'nın yeniden yapılandırılmasını "kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti" gibi değişmez ilkelere aykırı bularak anayasa değişikliğinin bu bölümünü "esastan" iptal edemez mi? Hayır, edemez! Çünkü taslak, yargı bağımsızlığını kaldırmıyor, ilerletiyor: Müfettişler, sekretarya ve bütçe bakanlıktan alınıp HSYK'ya veriliyor... Taslak yeterli sayılarla Meclis'ten geçerse, referandum hukuken önlenemez gözüküyor..."

FİKRET BİLA
Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzu
"... İktidar, Venedik Komisyonu kararlarını benimsiyor. Kapatma davasında kendisini bu komisyonun belirlediği kriterlerle savunmuştu. Bugün de savunuyor. Ancak Venedik Komisyonu'nun referandumla ilgili kriterleri de var. Buna karşılık, hazırlanan anayasa değişiklik paketinin referanduma sunulması halinde, bu kriterlere uyulmayacağı anlaşıldı... Venedik Komisyonu ne diyor? CNN Türk'teki Ankara Kulisi'nde Murat Yetkin'le konuk ettiğimiz AİHM eski yargıcı Rıza Türmen, referandum konusunda Venedik Komisyonu'nda kabul edilen "Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzu"ndan söz etti. Venedik Komisyonu'nun kabul ettiği karar şöyle: "Seçmenler, aralarında bir bağ olmayan sorulara aynı anda oy vermek zorunda bırakılmamalıdır. Seçmenin bir soruya olumlu yanıt verirken diğerine karşı olabileceği dikkate alınmalıdır. Değişiklik çok sayıda farklı unsuru kapsıyorsa halka bir dizi soru sorulmalıdır." Komisyon, bir metnin tümden değiştirilmesi halinde -yeni bir anayasa yazılması gibi- referandumda tek soru sorulabileceğini de belirtiyor... Eğer Venedik Komisyonu'nun kararları benimsenecekse, referandum konusundaki kılavuzu dikkate alınmalıdır. Partilerin kapatılması kriteri olarak Venedik Komisyonu'nun belirlediği kriterler, Türkiye'deki siyasi partilerin çoğu tarafından benimseniyor. Ancak anayasa değişiklik taslağının öngördüğü TBMM komisyonuna ciddi itirazlar var. Taslağın öngördüğü TBMM'de grubu bulunan siyasi partilerden beşer üyenin katılımıyla oluşacak komisyonun siyasetin yargıya müdahalesine kapı açacağı ve işleyişinde önemli tıkanıklar çıkacağı eleştirisi yaygın. Ankara Kulisi'nin diğer konuğu eski Adalet bakanlarımızdan Prof. Dr. Hikmet Sami Türk de DSP adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bu konuda yeni bir öneri yaptıklarını belirtti. Türk'ün önerisi, parti kapatılmasına ilişkin ön incelemeyi TBMM'de bu şekilde kurulacak bir komisyon yerine Yargıtay Ceza Daireleri başkanlarından oluşan heyetin yapması. Partilerin kapatılmasının zorlaştırılması konusunda da partiler arasında görüş birliği mevcut... Taslak, adeta yüksek yargıyı cezalandırıyor. Yargıtay ve Danıştay'ın taslaktaki konumu bunu gösteriyor. İktidar diğer eleştirileriyle birlikte yüksek yargının bu konudaki itirazlarını da dikkate almalı..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG GAZETESİ

OKAY GÖNENSİN
Halk nasıl izliyor?
Ankara'daki savaşların halk tarafından nasıl algılandığına, nasıl tepkiler oluştuğuna ilişkin bir araştırma açıklandı. Metropoll'un anayasa tartışmasının başlamasının hemen ardından yaptığı araştırmanın sonuçları, kamuoyunda ibrenin AKP'nin tarafında olduğunu gösteriyor. Metropoll soruyor: - Anayasa değişikliğini nasıl karşılıyorsunuz? Olumlu: Yüzde 44,7; Olumsuz: Yüzde 39,8. - Referandum olursa nasıl oy kullanacağı sorulduğunda cevap şöyle geliyor: Evet yüzde 48,1; Hayır yüzde 38.2. Aradaki farktan, kendini AKP'ye yakın hisseden bir kısım seçmenin anayasa değişikliğini en azından gereksiz bulsa bile AKP'nin istediği yönde oy kullanacağı sonucunu çıkarmak mümkün. - Yüksek yargı ile ilgili soruya cevap verenlerin yüzde 46,1'i Yüksek Yargı'yı haklı, yüzde 36,1'i haksız buluyor. Anayasa değişikliğini olumlu bulanların (toplamın yüzde 8'i), referandumda olumlu oy kullanacakların (toplamın yüzde 12'si) önemli bir kesiminin Yüksek Yargı'yı haklı görmesinin iki açıklaması olabilir: Birincisi, bu tür araştırma konularında her yerde olduğu gibi "yüksek ve korkulan bir otoriteden çekinme" olabilir. Ama ikinci bir ihtimal de tartışma alanı ne olursa olsun, halkın kavga istememesidir. Bu araştırmada "Genel seçim olsa oyunuz ne olur" sorusunun cevabı da şöyle çıkıyor: AKP yüzde 36,3; CHP yüzde 18,6; MHP yüzde 12,3. Metropoll'un ilke olarak dağıtmadan verdiği kararsız vs. gibi tercihlerin oranları da araştırmada yüzde 20 dolayında çıkıyor... ANAR'ın "Bugün seçim olsa" araştırmasının sonuçları, kararsızlar dağıtılarak şöyle: AKP yüzde 40,6; CHP yüzde 21,4; MHP yüzde 14,6... İki araştırmadaki "ana eğilimler" bugünkü koşullarda önemli bir değişiklik olmaması durumunda anayasa referandumundan "evet" çıkma olasılığının yüksek olduğunu da gösteriyor...

CENGİZ ÇANDAR
12 Eylül'ün 'balta girmemiş ormanı'na balta vurmak...
"... Ana muhalefet partisi CHP altı maddelik ‘anayasa değişikliği' önerisini nihayet dün ortaya attı. Ciddiye alınabilir bir yanı yok... Örneğin seçim barajının düşürülmesi, ‘ilke' olarak benim de benimsediğim ve savunduğum bir husus. Ancak ‘ilke' başka, ‘siyaset' başka. Gün siyaset günü ve CHP bunu ‘yüzde 10 barajının indirilmesi'ne yürekten inandığı için değil, BDP'ye bir ‘havuç' uzatarak ‘değişiklik paketi'ne olumlu oy vermesinin önüne geçmek amacıyla yapıyor. Belli. Besbelli. Çünkü Ak Parti, barajı düşürmemeye kararlı ve BDP, ‘yüzde 10 seçim barajı'nı daha önce ‘kırmızı çizgi' diye açıklamış ama buna rağmen ‘ibresi'ni ‘değişiklik paketine destek verebileceğine çevirmişti... Yani CHP ‘ilke siyaseti' yapmıyor. Siyasi taktik güdüyor... ‘Milletvekili dokunulmazlığının kürsüyle sınırlandırılması' talebinde bir yanlışlık var mı? Yok. Ancak, ‘yüksek yargı organları'nın CHP organları gibi ‘siyasallaştığı' ve her konuya asker-CHP ekseninde tavır aldığı bir dönemde, bu talep de bir ‘siyasi taktik' konusudur ve Ak Parti hükümetinin TBMM zeminindeki CHP ile yüksek yargı arasında kıskaç alınması için kullanılacaktır... Gelelim, günün can alıcı konusu olan yargıda yapısal değişikliği öngören ‘Anayasa değişikliği'ne; ne öneriyor CHP? HSYK başkanını kendi seçecek. Üyelerin seçimi sadece yargı organlarınca yapılacak... Yani, CHP'ye ‘lojistik destek' sağlayan ‘bürokratik oligarşi'nin iktidarının devamı sağlanacak. Kusura bakmayın, almayalım. CHP'nin asıl niyeti, TBMM Başkanı'na şu anda tartışılmakta olan paketin TBMM'ye sunulması halinde Başkan M. Ali Şahin'e ‘işleme koymayın, iade edin' çağrısında ortaya çıkıyor... Bu, tıpkı, daha önce olduğu gibi CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne ‘Anayasa değişikliği'ni iptal başvurusunda bulunacağının ilânıdır. 12 Eylül askeri darbe anayasasının mimarisine dokunduğunuz, ‘yapısal değişiklikler'e yani yargının yapısını yeniden düzenle-meye ve parti kapatmaların önüne geçmeye kalktığınız anda, CHP-Anayasa Mahkemesi ittifakı ile Türkiye'de değişimin önüne set çekilmek isteniyor... Türkiye'de ‘hukuk devleti' mücadelesi, siyasetten bağımsız bir mücadele değildir. Bir siyasi mücadeledir. Siyasi mücadele söz konusu olunca, herkesin hukuk uzmanı kesilmesi gerekmez. Siyasi duruşla, siyasi önseziyle duruma bakıp tavır alması gerekir. ‘Çevrecilik' doğrudur da, 12 Eylül askeri darbe anayasasının ‘balta girmemiş ormanı'na balta vurulurken ‘çevrecilik' anlamlı değildir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/POSTA.JPG GAZETESİ

MEHMET ALİ BİRAND
Erdoğan, Erivan'ı çok şaşırtmış...
"... ERİVAN- Kültür Üniversitesi Küresel Siyasi Eğilimler Merkezi'nin düzenlediği, Türkiye- Ermeni siyasi gelişmeleriyle ilgili konferansa katılmak üzere buraya geldim... Başbakan'ın, Türkiye'de çalışan 100 bin kaçak Ermeni'nin sınır dışı edilebileceğini söylemesi, Erivan'ı tahminlerin de ötesinde etkilemiş... "Gördünüz mü, hâlâ aynı mantık devam ediyor. Türk'ün aklına hemen Ermenileri sürmek geliyor" diyenler var. Ancak Başbakan'ın dün Ermeni liderlerle görüşmesi ve son konuşmaları, kaçak işçilerle ilgili çıkışının yarattığı olumsuz etkileri giderme çabası olarak da görülüyor. Erivan'da kafalar karışık. Bir yandan protokollerin Meclis'ten geçip geçmeyeceği hesaplanıyor öte yandan Amerikan Kongresi ve Başkan Obama'nın yapacağı açıklamalar bekleniyor. Herkeste soru işaretleri var.

TRT Haber hoşgeldi...
Yaklaşık on günden beri aramıza yeni bir haber kanalı katıldı. TRT HABER, bu kurumun dev olanaklarından yararlanarak yayın yapıyor. Ben özel kanalların da TRT'nin de içinde çalışmış ve olanaklarını bilen bir kişiyim. TRT, özellerle karşılaştırıldığında öylesine büyük ve güçlüdür ki, yanına dahi yaklaşamayız... Tek handikapı nedir biliyor musunuz? Her iktidarın bu kurumu kendi malı gibi görmesi ve sözcülüğünü yapmasını istemesidir. Bu durum da, orada çalışan tüm değerli gazetecilerin üstüne bir kâbus gibi çöker... TRT'nin kendine göre kuralları vardır. Bu kuralların da hiçbir albenisi yoktur. İşte bu canım kurumu, özeller karşısında elini kolunu bağlayan en önemli sorunu da budur. Ne olursa olsun, TRT HABER şimdiden daha fazla olabileceğinin işaretlerini veriyor. Eğer Genel Müdürleri İbrahim Şahin de ön ayak olur Bülent Arınç da desteklerse, bu yeni haber kanalını hiçbirimiz tutamayız. Yeter ki, elleri kolları bağlanmasın..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG GAZETESİ

ERGUN BABAHAN
Yeter artık, söz milletin
"... Anayasanın önemli bir kısmını değiştirmeyi öngören bu paketin Türkiye'de demokrasi ile hak ve özgürlükleri çıtasını yükselteceğini düşünüyorum. Ayrıca böyle bir paketin Meclis tarafından değil de halk tarafından onaylanmasının önemli olduğuna inanıyorum. Elbette pakete karşı çıkmak, eleştirmek de farklı düşünenlerin hakkı. Bunların başında Ertuğrul Özkök geliyor... Böyle bir ruh haline herhalde ‘'Nazizm'e doğru'', ‘'Sivil diktatörlük'' gibi manşetler yakışırdı. Vicdanını ezdirmeye gelince, zamanında o kadar çok masumun vicdanı ezdikten sonra bunu yazmak ilginç geldi. Anayasa değişikliğine gelince, statükocuların öfkesi bile bu paketin ne kadar sağlıklı olduğunun göstergesi. 1980 Darbesine sahip çıkanların onun kurduğu düzenin muhafazasını öngören yazılı metne de sahip çıkmaları doğal. Onlar, ‘'Dediğim dedik, çaldığım düdük'' düzeninin sürmesinden yana. Rekabetten uzak, her türlü pazarlığa açık görüşmelerle güçlerine güç, zenginliklerine zenginlik katmaları bu düzene bağlı çünkü. Yargının şeffaflaşması, topluma karşı sorumlu hale gelmesinden korkuyorlar... Cumhuriyet'in kuruluşundan beri gerçek iktidar sahibi olan bürokrasiye ‘'Yeter artık söz milletin'' deniliyor. Evet, daha iyi, daha kapsamlı olabilirdi... Kadına, çocuğa pozitif ayrımcılık elbette önemli ama Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun lonca benzeri bir kliğin elinden kurtarılması daha önemli. Bu kurulda yargı mensuplarının ağırlıklı bir biçimde temsil edilmesi sağlanırken, savunma ve yurttaşlara söz hakkı verilmesi çok çok önemli. Genelkurmay Başkanı'nın yargıya doğrudan müdahalesini görmezden gelip, görevini yapan savcıları meslekten uzaklaştıran bir zihniyetin tasfiye edilmesi daha da önemli... Bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi için bu değişime evet diyorum..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG GAZETESİ

MEHMET ŞEKER
Allah sizi davul etsin
"... Adalet ve Kalkınma Partisi, yargıya karşı geniş çaplı bir harekete girişmiş. Kendi yargısını oluşturma çabası içindeymiş. Kendi hâkimini, kendi mahkemesini... Yargıyı ele geçireceklermiş. Bu çok önemli ve çok değerli bilgileri, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinden öğreniyoruz. Allah sizi davul etsin e mi? Etsin de otuz Ramazan boyunca, millete bir hayrınız dokunsun. Suçladığınız o parti, mahkemelerde il ve ilçe başkanları olan kişileri mi görevlendirmek istiyor? Kendi milletvekillerini mi atayacak hâkim olarak? Delegelerini mi? Hangi hâkim olursa olsun, görevlendirilecek kişiler, hâlihazırda görevi başında olan hukuk adamları değil mi? Nasıl oluşturacak kendi yargısını? Bu mantığın sakat tarafı bir tane değil. Bir defa, hâlihazırda görevde olan hâkimlerden bazıları iktidar yanlısı demektir. Bazıları da onların karşıtı demektir. Mahkemelerde hukuk yerine siyaset yapılıyor demektir. Bunca feveran etmenin anlamı başka ne olabilir? Şayet öyleyse, yargıya ciddi şekilde dokunmak gerekir. Yargıya dokunma, anayasaya dokunma çığlıkları, ne anlama geliyor, onu da açıklayalım. Bu çığlıklar, bir açıdan da sen yol yap, baraj yap, enflasyonla ilgilen fakat yönetmeye kalkma, orasını biz hallederiz demek. Az daha "Anayasayı değiştirmek, anayasaya aykırıdır" diyecekler. Hatta bir ara dediler galiba..."

YASİN AKTAY
Baykal Kenan Evren'i seviyor
"... Bu bir falın sonuç cümlesi değil. Anayasa değişikliği ile ilgili son durumda ortaya çıkan açık ve net tablo bu. Çok değil bundan sadece birkaç ay önce hükümete anayasanın geçici 15. Maddesini kaldırmayı dolayısıyla 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmasına imkân tanıyan düzenlemeyi yapmayı teklif etti Baykal. İçinde 15. Maddenin kaldırılmasını da barındıran bir anayasa değişikliği teklifinin içeriğini görmeden reddedeceğini, hatta anayasaya aykırılık ihtimali barındırıp barındırmadığına bakmaksızın yapılacak her düzenlemeyi anayasa mahkemesine götüreceğini ilan etti bile. Ama hakkını yemeyelim, 23 maddelik değişiklik teklifinin içinden 15. Madde çıkarılıp ayrıca getirilirse destekleyebileceklerini de söyledi CHP'liler. 15. maddenin kaldırılması demek 12 Eylül'ü yapanların yargılanmasının önündeki engeli kaldırmak anlamına geliyor. Baykal daha önceleri bunu söylüyor muydu? Doğrusu hiç hatırlamıyoruz ama muhtemelen iktidar partisinin buna cesaret edemeyeceğini zannederek bir süre önce böyle bir teklifi bir meydan okuma havasında ilan etti. AK Parti gece yarısı meclisten askerlerin sivil mahkemelerde yargılanabileceklerine dair bir kanunla Baykal'ın bu çağrısına aslında olumlu karşılık vermekle kalmadı, daha fazlasını da vermiş oldu. Sadece 12 Eylül'ü yapanları değil bundan sonra herhangi bir şekilde darbeye yeltenebileceklerin hepsini yargılamayı mümkün kılan bir kanunu Meclisten geçirince CHP'liler iptal talebiyle Anayasa Mahkemesinin yolunu tuttu. 15. Maddenin kaldırılmasını teklif etmiş oldukları halde bu yasanın iptalini istemeleri şunu söylemiş oldu: darbe yapmak her askerin en doğal hakkıdır. Bunu yargılayacaksak 30 yıl sonra yargılayalım... Çünkü Baykal'ın 15. Maddenin kaldırılmasını istemesi, anlaşılıyor ki bir blöften ibaret. Yoksa 15. Maddenin kaldırılmasını isteyerek 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını talep ederken 12 Eylülcülerin bu topluma attıkları en büyük kazık olan anayasaya bir tür dokunulmazlık kalkanı oluşturmak, uzlaştırılabilir davranışlar değil... Bugün anayasa değişikliği kapsamındaki yüksek yargı 12 Eylül düzenini tesis eden onu sürekli hale getiren en sağlam kurum ve Baykal bir yandan 12 Eylülcüleri yargılamayı teklif ederken bir yandan onların tesis ettikleri en sağlam kurum olarak yüksek yargının bugünkü haline sahip çıkıyor. Dünyanın hukuk standardının her bakımdan çok gerisinde olan bu yargı sistemini cumhuriyetin en sağlam ve dokunulamaz kurumu olarak kutsuyor ve selamlıyor... O varlığını değilse bile bugünkü gücünü büyük ölçüde onların tesis etmiş oldukları düzene borçlu olduğunu çok iyi biliyor. Yüksek yargı ile CHP'nin aynı ağızdan siyasi muhalefet yapıyor olmaları bir tesadüf değil tabi. Baykal Yargıtayıyla, Danıştayıyla, Anayasa mahkemesiyle, HSYK'sıyla Yüksek yargıyı kendisinin "arka bahçesi" olarak görüyor ve bu bahçeyi kendisine 12 Eylülcülerin tahsis etmiş olduklarını ve anayasanın bu haliyle bu bahçeyi sürekli olarak sulayıp beslemeye devam ediyor olduğunu çok iyi biliyor. 12 Eylül Baykal'ın velinimeti. Baykal belli etmemeye çalışıyor ama her halinden belli oluyor: O Kenan Evren'i ve 12 Eylülcüleri çok seviyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/TERCÜMAN.JPG GAZETESİ

AYŞEM KALYONCU
Hamudu ile götürmek
"... GÜNLERDİR Anayasa değişikliği paketi ile uğraşmaktayız... Bizler halk olarak Venedik Komisyonu'nun aldığı kararlardan haberdar mıyız? Ya da Venedik Komisyonu'nu biliyor muyduk? 'Demokrasi' diye direten İktidar partisi o kadar rahat bir şekilde "Anayasa taslağı Meclis'ten geçmezse halka gideriz" diyor ki, işin içinde demokrasi harici bir hinlik olabileceğini düşünemiyoruz. Çünkü biliyorlar ki Türk halkı kuzu kuzu denileni yapar... Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi'nin anayasa hukuku konularındaki danışma organı konumunda ve "Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu" olarak da anılırmış... ESKİ Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun gündeme getirdiği Venedik Komisyonu'nun 13-14 Ekim 2006 tarihinde 68. Genel Kurulu'nda kabul edilen 21 Aralık 2006 tarihinde yürürlüğe giren maddesi bakın meğer neler diyormuş; "Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzunun 30. maddesinde şöyle; "İçerik birliği, özgür oy iradesinin önemli bir gerekliliğidir. Seçmenler, aralarında bir bağ olmayan farklı sorulara aynı anda oy vermek zorunda bırakılmamalıdır. Seçmenin sorulardan birini desteklerken bir başkasına karşı olabileceği dikkate alınmalıdır. Bir metinde yapılacak değişiklik, çok sayıda farklı unsuru kapsıyorsa, halka bir dizi soru sorulmalıdır. Ancak, özellikle anayasa gibi bir metnin tümden değiştirilmesi, tabiidir ki, sadece birbiriyle bağlantılı unsurlarla ilişkili olamaz. Dolayısıyla bu durumda, içerik birliği gerekliliği geçerli olmaz. Bir metnin, bir dizi bölümünü içeren, kökten değişikliği tümden değiştirmeye eş sayılabilir; ama bu, farklı bölümlerin ayrı ayrı halkoyuna sunulamayacağı anlamına gelmez." YANİ Sayın Kanadoğlu bu hatırlatmayı yapmasa Meclis'teki vekillerimiz uyumaya, bizler de uyutulmaya devam edeceğiz. Hani 'hamuduyla götürmek' diye bir deyim vardır ya... Anayasa'da kısmen değişiklik yapılmasına ilişkin teklifte bütün maddeleri bir arada oylatmak isteyen AKP iktidarına söyleyecek başka benzetme bulamadım..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG GAZETESİ

HÜSNÜ MAHALLİ
Ortak payda Erdoğan
"... 22 Arap ülkesinin lider ve temsilcisi bugün Libya'nın Sirte kentinde bir araya gelerek kendi aralarındaki ilişkilerin yanı sıra başta Filistin ve Irak olmak üzere Arap dünyasını ilgilendiren tüm bölgesel ve uluslararası konuları konuşacaklar. Her yıl bugünlerde bir araya gelen Arap liderlerin bu konuşmalarının tam anlamıyla işe yarayabileceğini söylemek pek kolay değil. Ama kolay ve kesin olan şey tüm Arap liderlerin zirve açılışında bir konuşma yapacak olan Başbakan Erdoğan'ı ciddiyetle dinleyeceğidir. Çünkü Arap halklarının ortak paydası olan Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye, son dönem bölgesel politikaları ile herkesin ilgisini çekiyor ve insanlar Ankara'dan gelen tüm sinyalleri merak ve heyecanla izliyor. Durum böyle olunca başta El-Cezire olmak üzere hemen hemen tüm Arap televizyonlarından canlı olarak yayınlanacak Başbakan Erdoğan'ın konuşması çok daha önem kazanıyor. Bunun bilincinde olan Başbakan'ın da konuşmasında önemli mesajlar vermesi beklenebilir. Çünkü Gül-Erdoğan-Davutoğlu Üçlüsü 2003 yılından itibaren çok önemli bölgesel açılımlara imza atmış ve bu açılımlarla Türkiye bölgesinin tüm denge, hesap, plan ve senaryolarında hiç kimsenin görmemezlikten gelemeyeceği bir ülke durumuna gelmiştir. Daha açık bir ifade ile bölgede kim ne yaparsa yapsın mutlaka Türkiye için ayrı bir hesap yapmak zorundadır. Çünkü Türkiye, Batılıların Ortadoğu olarak adlandırdığı bizim coğrafyada dostluk ve kalkınmanın egemen olması ama daha önce barış ve istikrarın sağlanması gereğine inanmış ve bu inancı doğrultusunda politikalar üretip uygulamıştır. Bu politikaların sonucu olarak bölgenin çok daha kötüye gitmesi önlenmiş, Türk vatandaşları Suriye, Ürdün, Lübnan ve Libya'ya vizesiz girmeye başlamış ve son iki ayda bu ülkelerden yüz binlerce insan Türkiye'ye vizesiz gelmiştir. Türkiye'nin bu coğrafya açılımları bölgeyi heyecanlandırmış ve Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa'yı yeni düşünceler üretmeye itmiştir. Son anda vazgeçmezse Musa bugün Arap liderlerine Bölgesel İşbirliği Platformu kurulmasını önerecektir. Bu platforma Arap ülkelerinin yanı sıra Türkiye, İran ve Yunanistan ile İspanya gibi bazı çevre ülkeleri davet edilecek. Başbakan Erdoğan da bir adım ileride olmak amacıyla böyle bir platforma ev sahipliği yapabileceklerini söyleyebilir. Çünkü hem Araplar hem de İran ve Avrupalı ülkelerle iyi ilişkisi olan tek ülke Türkiye... Böylesi önemli ve tarihsel görev ve sorumluluğu bu aşamada taşıyabilecek ve bundan dolayı da herkesin güvenini kazanabilecek tek kişi Başbakan Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye'dir... Çünkü bir çoğu anti-demokratik kurallarla ülkelerini yöneten ve ağırlıklı olarak Amerikan talimatı ile iş yapan Arap liderler kendi halklarının yakından ve gıpta ile izlediği Müslüman bir ülke olarak Türkiye'nin artılı-eksili laik demokrasisinden endişe duyuyor. Türkiye'nin tüm demokratik açılımları coğrafya halkları tarafından yakından izlenmektedir. Yani içte tartışmalı olmasına rağmen bu açılımların sonucu yalnız Türkiye'yi değil tüm bölgeyi ilgilendirmektedir. Bir zamanlar 'Bize ne Araplardan ne de Acemlerden' diyen o bildik garip zatlar bugün artık bölge ülkeleri ile geliştirilen çok yönlü ilişkilerin her alanda Türkiye açısından ne denli yararlar sağladığını görmezlikten gelemiyor. Bu politikalar devam ettiği sürece Türkiye bölgesel ve uluslararası alanda çok önemli prestij ve politik-ekonomik güç kazanacaktır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG GAZETESİ

ABDURRAHİM KARAKOÇ
Siyasetin namuslusu kimin umrunda ki?
"... "Rabbena, hep bana" mantığı caridir şimdilerde... Hakiminizi muhkem tutacaksınız, daha size kurşun geçmez... Yıllar önce verildi işaret: "Avukat tutacağınıza hakim tutsanıza..." Ne diyor memleketin büyük dehası (?).. "Değerli arkadaşlarım, her taraf bir kuşatma altındadır..." "Silkinip doğrulmanız, intikam duygusuyla yoğrulmanız birinci ve de diğer vazifelerinizdir..." Bir zamanlar hükümet ortağının, emrinden çıkmayan, hakaretini bile sineye çeken, Türkiye'yi veya emir uşaklarını hakaretin müsebbibi çitte pazarlayan... Önlerinde sigara içmekten hicab eden "ulusalcı" ya da yalancı pehlivan ellerini sallıyor, bendelerini solluyor, fırsat kolluyor... Burası Türkiye ve her şey normaldir... Anormal olan ise, nevzuhur yiğidin sola hizmette solcuları geçtiği, sık sık er meydanından kaçtığı... En çirkini de kendilerine geçmişten gelen alışkanlıkla kucak açtığı, ayrıca seviye kaybına uğradıkça yükseldim zannetmesidir... Sahi siz kimden yanasınız? Domuzdan yana mı Türk halkından yana mı? Verebilirseniz cevabınıza müştakım..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG GAZETESİ


YİĞİT BULUT
AK Parti'nin alternatifi daha radikal olacaktır!
"...SEÇİMLER yaklaşırken aklıma takılan sorulara cevap arıyorum... En çok sorduğum da: Varolan yapı içinde AK Parti'nin alternatifi var mı veya olabilir mi? Sevgili dostlar, bu soruya cevap ararken önüme şöyle bir tablo çıkıyor: 1946'dan bugüne, tek başına veya daha radikal partilerin koalisyon desteği ile iktidar olan sağ partiler sürekli daha radikal ve din odaklı noktalara kaymışlar... Birlikte alt alta yazalım... Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol-Refah koalisyonu ve son olarak AK Parti... Her parti belli alanda diğerlerine göre daha radikalleşmiş ve en önemlisi daha sağa kaymış... Veya daha açık yazayım: Din motifinin belirginleşmesi sürekli güçlenmiş!... AK Parti sonrası iktidar olacak yapı bana göre; daha sağda, daha radikal veya başka bir ifadeyle; daha milliyetçi ve çok daha dini odaklı olacak! Deniz dalgalanır ve tercihler kayar-yeni bir algılama oluşursa eldeki verilere göre; Türk halkı merkeze gelmek yerine bu serinin gelişimi gereği, daha radikal liderlerin peşinden gidecek... Örnek mi?... Avrupa Birliği projesi Türk halkına pazarlandı, ekonomik refah, kültürel-sosyal açılımlar düşündürüldü, sonuç hayal kırıklığı oldu!... Türkiye, bu yolda giderse ve "Türkiye Batı dünyasının parçasıdır" diyenler, bu şekilde samimiyetsiz tutumlarında devam ederlerse; Türkiye daha da çok değişecek! Türk halkı yerleşik düzeni tasfiye ederken daha da sağa kayacak! Rahatsız mıyım! Bu noktayı çok ciddi tartışmalıyız! Son söz: AK Parti'nin alternatifi daha milliyetçi-daha din odaklı bir söylem ile ortaya çıkacak daha radikal görünümlü bir lider partisi olacaktır! Ve çok kısa vadede de böyle bir gelişme olmayacak, ancak ve ancak AK Parti siyasi ömrünü doldurmaya yaklaştıkça bu akım güçlenecektir! Süslü salonlarda sosyal analizler yapanlara duyurulur!..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG GAZETESİ

MEHMET ÇETİNGÜLEÇ
Geçici maddeler kalıcı izler
"...Anayasa'daki en tartışmalı operasyonlar "geçici madde'ler üzerinden yapılıyor. 12 Eylül darbecilerini korumak üzere konulan meşhur "geçici 15. madde" kaldırılırken, 3 yeni geçici madde konuluyor. "Geçici" olması maddenin ağırlığını hafifletiyor gibi görünse de, aslında getirilen 3 geçici maddeden 2'si yüksek yargı sisteminin yapılanmasını temelden değiştiriyor... Şimdi geçici maddelere tek tek bakalım: önce Anayasa Mahkemesi ve HSYK yapılarını değiştiren geçici 19. ve 20. maddeler. Bu konularda Hükümet kanadından basına verilen brifinglerde Avrupa ülkelerindeki yapılanmaların esas alındığı bildiriliyor. Hükümetin dağıttığı bilgi notlarında, HSYK benzeri yargı kurullarına sahip olan Fransa, İtalya, Belçika, İspanya, Portekiz, İrlanda, Polonya, Macaristan, Bulgaristan, Estonya, Litvanya, Slovakya ve Romanya'daki uygulamalardan örnekler veriliyor. Söz konusu ülkelerde genel olarak karma bir yapılanmanın oluşturulduğu, parlamentoların bu kurullara üye seçtikleri vurgulanıyor. Ayrıca; ilk derece ve istinaf mahkemelerinde görev yapan hakimlerin mutlaka kurulda ağırlıklı olarak temsil edildikleri belirtiliyor. Geçici 18. maddeye gelince: Aslında gayet açık. Parti kapatmaların zorlaştırılması hedefleniyor. Bu arada yeni bir "kapatma davası" ihtimaline karşı tedbir alınıyor... Yeni esaslar ne diyor? Parti kapatmak için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın talebinin TBMM'de uygun bulunmasını şart koşuyor. Yani TBMM'de grubu bulunan her bir siyasi partinin 5'er üye ile temsil edildiği bir komisyonda, üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyuyla vereceği izin üzerine dava açılabiliyor. Bu şekilde parti kapatma izni çıkması zor. Çünkü "demokrasinin sembolü" olan bir organdan "parti kapama"ya yol açabilecek bir kararın çıkmasını kamuoyuna izah etmek mümkün değil. Siyasi nedenlerle de olsa, hiçbir partinin "yasakçı" damgası yemek istemeyeceği, dolayısıyla Yargıtay Başsavcısı'na kolay kolay izin verilmeyeceği hesaplanıyor. Buna rağmen "kapatma"dan yana oy kullanan parti olursa; Onun durumu halka havale ediliyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG GAZETESİ

AHMET ALTAN
Kıran kırana
"... Kavganın en sert yerindeyiz. Hem aradan yumruk atıp hem de kavga etmiyormuş gibi durarak "her şey mutabakatla çözülsün" diyenlere bayılıyorum doğrusu... İki tarafın birden "kazançlı" çıkacağı bir "oyun" değil bu, bir tarafın kazanıp, diğer tarafın kaybedeceği bir kavga. Halkın iradesiyle oluşmuş bir parlamentonun "411 oyla geçirdiği" bir kararı "yok sayan" birkaç yüz "hukukçu" mu bu ülkeyi orduyla yönetecek... Böyle bir kavgada kim kimle, niye anlaşıp mutabık kalacak? Anayasa Mahkemesi'nin "türban kararı", halka da, hukuka da, parlamentoya da, demokrasiye de hatta bizzat bu ülkenin "gerici" anayasasına da karşıydı. Ülkeyi, bu Anayasa Mahkemesi mi yönetecek? Türkiye'yi 1923'ün tek partili diktatörlük rejiminin içine hapsetmek isteyen yargıçlarla generaller mi egemen olacak yoksa bu ülkenin 2010 yılının şartlarında yaşayan halkı mı kendi geleceğini belirleyecek?... Ergenekon'u soruşturan, devletin içindeki çeteleri ortaya çıkartan bir hukuk sistemimiz mi olacak yoksa "Ergenekon'un avukatı" olan CHP'nin cüppeli taraftarları, darbecilerle Ergenekoncuları mı koruyacak? Biz çeteleşmiş, disiplinden kopmuş bir aşiret devleti mi istiyoruz yoksa çağdaş, disiplinli, hukuka uygun bir devlet mi istiyoruz?... Bir orgeneralin emriyle savcıları görevden atan hukukçular mı bize istediklerini dikte ettirecek yoksa hukuk neyi emrediyorsa onu yapacak hukukçularla yeni bir sistem mi kuracağız? 28 Şubat darbesini destekleyen hukukçulara mı adalet sitemimizi teslim edeceğiz yoksa darbelere geçit vermeyen bir hukuk sistemi mi kuracağız? Halkı küçümseyenler, halkı aşağılayanlar, halka güvenmeyenler, kendilerini içinden çıktıkları halktan daha üstün görenler mi "efendilik" yapacak yoksa bizzat halkın kendisi mi kendi ülkesinde "efendi" olacak?... Cumhurbaşkanının kim olacağına bir avuç generalle, bir avuç yargıç mı karar verecek yoksa bu halkın seçtiği parlamento mu? Kavganın bir yanı, eski rejimin aynen sürmesini, halkın ezilmesini, generallerle ordunun memleketin "ağaları" olmasını, hukuku, yasayı, anayasayı rahatça çiğneyebilmesini savunuyor. Nasıl uzlaşacağız bu insanlarla?... Bugüne kadar halkı ezdiler, sindirdiler, susturdular, yanlarına aldıkları medyayla bütün istediklerini yaptılar, devletin paralarını istediklerine dağıttılar. Bunun sürmesine mi izin vereceğiz? Halk bunu istemiyor artık... Bu anayasa değişiklikleri yetersiz, eksik ama sistemin en can alıcı yerine, "hukukçu sultasına" dokunuyor, bu sultayı ortadan kaldırıyor. Bu sultadan yana mısınız bu sultaya karşı mısınız? Soru bu. Ve, bu kavganın iki yanı arasında bir uzlaşma ihtimali yok..."

MURAT BELGE
'Esastan' girme yetkisi
"... Nasıl olsa seçime bir buçuk yıl bir şey kalmış, şimdi "anayasa değişikliği" diye telâş etmenin ne anlamı varmış! Zaten otuz yıldır bu anayasa ile oturuyoruz, bir iki yıl daha oturuverelim, ne olacak, değil mi? Bütün bu sözler, "Dokunmayın, değiştirmeyin. Anayasa'ya ilişmeyin" cümlelerinin söylenmesi Türkiye'de dahi epey ayıp kaçan bu cümlelerin yerine söyleniyor... 12 Eylül'ün Anayasası Yüksek Yargı'yı güvenilir bir müttefik ve iş arkadaşı saydığı için, Yargı'yı alabildiğine "bağımsızlaştırmış" (bu bağımsızlığın sınırı Yargı'da kimin nereye geleceğini önce Cumhurbaşkanı sonra da başka bir iki kurum yoluyla Silâhlı Kuvvetlerin belirlemesine kadar uzanıyor tabii) ve yetkilerini de geniş tutmuştu. Ama AKP hükümetine karşı kıran kırana savaş başlayınca, Yargı o genişlikleri iyiden iyiye genişletti... Hükümet ne yapmaya kalksa, bunun Cumhuriyet'in temel ilkelerini değiştirmeye yönelik bir girişim olduğunu iddia ediyor ve metinde yalnızca biçim hatalarını düzeltebileceği açıkça belirtilmişken, 12 Eylül Anayasası'nın bile tanımadığı yetkiler icat ederek "esastan" müdahale ediyor. Bu yetkiye sahip olduğunu iddia etmesi yetki gaspı kapsamında bir şey... Şimdi, Meclis'ten güdük çıkacağı için ancak referandumla onaylanabilecek bu anayasa değişikliği paketinin yürürlüğe girmesini engellemek için bu üslûpta yeni bir demagojiye hazırlandıkları anlaşılıyor. HSYK gibi kurulun ya da doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısını değiştirmek, daha önemlisi bu kişilerin seçilmesinde sözgelişi Meclis'e de sınırlı bir yetki tanımak, Yargı'yı Yasama'nın ve Yürütme'nin emrine vermek olacakmış. Onların emrine verince, ne oluyor? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın değiştirilemez ilkelerinden biri olan "Kuvvetler Ayrılığı" ilkesi çiğneniyor! Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi kendi icadı olan "içtihadı" yeniden yürürlüğe sokup bu değişime de "esastan" bakacak ve tabii değişikliği iptal edecek. Bu muhakemeyi öne sürenler dünyanın neresinde Yüksek Yargı'ya atamalarda Parlamento gibi bir kurumun hiçbir yeri olmadığını da bize açıklayabilirler mi?... Çeşitli andıçlardan muhtıralardan, dünyanın her yerinde suç sayılacak keyfî davranışlardan hiç etkilenmeyerek, tınmayarak mı "bağımsız" olunur?..."

ishakyilmaz 03-27-2010 13:31

KÖŞE YAZARLARI

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG GAZETESİ

A. TURAN ALKAN
Bu reform, Hammurabi kanunlarına aykırıdır!
"... Hammurabi kanunları, milattan önce 18. aşıra tarihleniyor; bilindiği kadarıyla en eski kanun külliyatıdır ve tasa kazınıp ilan edildiğinde şüphesiz kendinden önce yürürlükte bulunan birtakım kanunlara yenilik getiriyor, değiştiriyordu... Nereden çıktı bu hukuk tarihi dersi diyeceksiniz; Anayasa değişikliğine karşı tam takım muhalefete geçen cepheyi dinlerken böyle bir hisse kapıldım. Hukukta bir üst sınıfa terfi ederken, tutucu çevrelerden bu ve buna benzer itirazlar geliyor, "İstemezük" diyorlar, "Eski düzen neyimize yetmez" diyorlar; bunlar biraz da "Nizam-ı cedit neymiş, biz gâvur talimi istemezük" diyen Yeniçeri taifesini andırıyorlar... Hükümetin reform taslağı, başta Hammurabi kanunları olmak üzere, gelmiş geçmiş bilumum hukuk düzenlemelerine aykırı; öyle olması gerekir; öyle olmasaydı halâ Hammurabi büyüğümüzün koyduğu yasalar hükümfennâ olurdu. Hammurabi yasalarının kadr ü kıymeti bilinmemiştir... Gelgelelim bizim yüksek yargı cephesi On Emirle, Hammurabi ile ilgilenmiyor; onlar 82 Anayasası'na âşık; halbuki 82 Anayasası 61 Anayasası'na buz gibi aykırıydı; o dönemin cuntacıları "Anayasa yapılacaaak yaap!" diye emir verdiklerinde bizimkiler "şaak" diye yapıvermişlerdi anayasayı. Unutmadan hatırlatayım, 61 Anayasası da 24 Anayasası'na aykırıydı ha!... Atatürk'ün anayasasıdır bu anayasa. Atatürk'ün pabuçlarına bile kutsallık atfedip müzelerde saklayan Atatürkçülerimiz, dağ gibi Atatürk anayasasının "gümbüür" diye yıkılmasına aldırış bile etmediler. Kimse de çıkıp, "Menderes'i devirdiniz işte kardeşim, Atatürk anayasasının ne günahı vardı?" demedi, diyemedi. İşte o yüzden bizde hukukçu takımı, o tarihten beri ahrazdır efendim; birşeyler söylüyorlar ama kelâm edemiyorlar. Cevabı ben vereyim elim değmişken; 24 Anayasası'nı Atatürk "Nasıl olsa bizim parti (yani CHP) her daim iktidarda olacak" diye kaleme almıştı. CHP'nin yerine DP geçince şekil bozuldu; CHP'nin anayasal yetkilerini DP kullanınca gariplere dünyayı dar ettiniz, Yassıadalarda Karakuş mahkemesi kurup Menderes ve iki bakanını "Anayasayı çiğnediniz" diye astınız; iki gün sonra da anayasayı kendiniz lağvettiniz. Bu yaptığınızı biz affederiz ama Hammurabi? Zannetmiyorum!..."

MEHMET KAMIŞ
Statükocular, Saadet'ten size oy çıkmaz, başka kapıya
"... Bugün yaşadığımız gerilimin arkasında statüko ile yenilikçiliğin olduğunu dilimiz döndüğünce söylemeye çalışıyoruz. Deniz Baykal ile yüksek yargının söylemlerinin bu kadar benzerlik göstermesinin arkasında da bu gerçek yatıyor... Onlara göre bu değişiklik isteği bir tuzak ve gerçekte yargının 'ele geçirilmesi' çabası var... Yargı şu anda kimin elinde ki, birileri onu ele geçirmek istesin? Bu söz dünyanın en gerici ifadelerinden birisi aslında! Başkasını öteleyen, dışlayan, kendisinden olmayan herkesi devleti ele geçirmek isteyen düşmanın safında gören anlayıştan başka bir şey değil bu... CHP bir taraftan referandumu engellemeye çalışırken bir taraftan da karşı cepheyi bölme ve yanına yandaş bulma çabası içinde. Baykal'ın Saadet Partisi'ne zeytin dalı uzatmasının anlamı da bu. Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında Saadet Partisiyle seçimlerden sonra koalisyon kurabileceğini söyleyen CHP lideri Deniz Baykal, muhtemel bir referanduma karşı şimdiden hazırlık yapıyor. Saadet oylarının hayır olarak sandığa yansımasını sağlamaya çalışıyor. Referandumu bir statükoyu koruma çabasından çıkartıp AK Parti karşıtlığında bütün partileri birleştirmek istiyor. Ancak herkes de biliyor ki, bu anayasa paketine taraf ya da karşı olmak, AK Parti yanlısı ya da karşıtı olmak anlamına gelmiyor... Bu nedenle muhtemel bir referandumda Saadet Partisi'nin oynayacağı rol, gerçekten çok kritik ve anahtar hükmünde! Saadet Partisi'nin gerek yöneticileri gerekse de partiye gönül verenleri, mevcut yasaların devletle toplumun kucaklaşmasına nasıl engel olduğunun farkında. Refah Partisi'nin 28 Şubat sürecinde nasıl da gayri hukuki yollarla kapatıldığını hiç unutmuyorlar. HSYK'nın karanlık odakların üzerine giden hakim ve savcıların üstüne nasıl kılıç salladığını görüyorlar. Karanlık odakların, faili meçhul olayların üzerine gidemeyen bir ülkede darbe dönemlerinin asla kapanamayacağını çok iyi biliyorlar. Darbe dönemleri kapanmadığı müddetçe de, Türkiye'nin o derin çukurdan asla kurtulamayacağının farkındalar. Aksini düşünmek bugüne kadar yaşananları görmemek olur. Bu nedenle CHP ve yüksek yargı gibi statükoculara Saadet Partisi'nden, Büyük Birlik Partisi'nden MHP tabanından oy yok. Hadi başka kapıya..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG GAZETESİ

SEDAT ERGİN
Yeni HSYK modeli Avrupa ölçülerine ne kadar uygun?
"...Bu konuda getirilen modelin Avrupa ölçülerine uygunluğunu analiz edebilmek açısından en önemli referansı, Avrupa Konseyi'nin 2000 yılında yargıyı güçlendirmek amacıyla kurduğu Avrupa Yargıçlar Danışma Konseyi'nin (Consultative Council of European Judges) ortaya koyduğu ilkeler oluşturuyor. Söz konusu bağımsız kuruluş, Avrupa'da yargıya ilişkin konulardaki en yüksek otorite... AYDK'nın 2007 yılında hazırladığı 10 numaralı rapor, "Yargı Üst Kurulları"nın nasıl oluşturulması ve çalışması gerektiği hususlarındaki ana ilkeleri düzenliyor. Bu belge ışığında değerlendirildiğinde hükümetin taslağında hem artılar, hem de eksiler var. Belgede, güçler ayrılığı ilkesini kuvvetlendirebilmek için, bu kurulların "her türlü siyasi, ideolojik ve kültürel kaynaklı önyargı ve dış baskıdan korunması" ana hedef olarak vurgulanıyor. Rapor, kurulların tümüyle yargıçlardan oluşması gibi bir zorunluluk getirmiyor, yargıç olmayan (non judges) şahsiyetlerin de üye olmasına kapıyı açık bırakıyor. Hükümet taslağının Konsey'in çeşitlilik beklentisini karşıladığı çok açık... Belgedeki iki önemli noktanın altını çizelim. Birincisi, kuruldaki yargıç üyelerin yargının bütün kesimlerinden gelmesi. İkincisi, bu üyelerin kendi meslektaşları tarafından seçilmesi. Hükümet taslağı, HSYK'nın 21 üyesinden 16'sının yargının muhtelif organ ve kademelerinden (Yargıtay, Danıştay, Adli Yargı, İdari Yargı gibi) ve seçim yoluyla belirlenmesini öngörüyor. Bu haliyle Konsey'in bu iki beklentisinin de taslakta karşılandığı söylenebilir. Taslak, HSYK'ya 4 üyenin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını öngörüyor. Konsey ise bu yönde bir düzenlemeye kapıyı kapalı tutuyor... Konsey, bu kategorideki üyelerin siyasi olmayan otoriteler tarafından seçilmesini öneriyor. Bu mümkün olmadığı ve seçim parlamentoda yapıldığı takdirde, oylamada "nitelikli çoğunluk" aranmasını istiyor. Bu haliyle taslakta yer alan 4 üyenin Cumhurbaşkanı tarafından atanması yolundaki hüküm, ADYK belgesinin temel mantığına ters düşüyor. Ayrıca hükümet taslağında HSYK üyesi olarak yerini koruyan 21'inci üye Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın durumu da Konsey açısından tartışmalı. Rapor, "aktif siyasetçiler, parlamenterler, yürütme ve yönetimin temsilcileri kurula üye olmamalıdır" diyor. Bu durumda hem Adalet Bakanı hem de Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın üyeliği sıkıntılı hale geliyor. Konsey, Adalet Bakanlığı'nın kurul başkanlığına zaten kategorik bir şekilde karşı... Yalnızca Cumhurbaşkanı'nın şekilsel yetkilere sahip olduğu ülkelerde, bu makamın kurula başkanlık yapabileceği belirtiliyor... Konsey, "aksi takdirde başkan bir yargıç olmalıdır" diyor... Konsey, ısrarla "vatandaşların beklentilerinin kurul'un siyaset dışı kalması yönünde olduğunu", bu çerçevede "seçim sürecinde halkın yargıya güveninin tehlikeye düşürülmemesi gerektiğini" vurguluyor. Kutuplaşmanın ülkenin bütün kurum ve katmanlarına yayıldığı, bu çerçevede yargının da iki ayrı örgütlenmeye sahne olduğu bir ülkede bu hedefin nasıl başarılabileceği, yanıtı meçhul bir sorudur..."

FATİH ÇEKİRGE
Van Gölü canavarını gördüm
"... VAN Gölü'nün tam ortasındayız... Devlet Bakanı Egemen Bağış, Gevaş Belediye Başkanı Nazmi Sezer'e soruyor: - Yani bu kiliseyi ayine açsak ne olur? Botun ön tarafında ayağa kalkan Sezer heyecanla cevap veriyor: - Sayın bakanım, muazzam olur. Haçını da koymak lazım... Bu defa ben soruyorum: - Tepki çekmez mi? - Neden çekecek... Her gün onlarca faks alıyorum. Dünyanın her yerinden Akdamar'ın ayine açılmasını isteyen talepler geliyor... Uzun uzun gezdik... Akdamar Kilisesi bakımsız... Dökülüyor. Duvarlarındaki o eşsiz yontmalar, işlemeler sahipsiz... Kiliseye haçı yasaklamışlar. İbadete kapalı... Evet, gölün ortasında sorduğumuz sorunun nihayet cevabı geliyor... Küçük bir adım da olsa kilise yılda bir kez ibadete açılıyor... Ben yine de bu kararı alanları kutluyorum. Aslında kilisenin adı Ağtamar... Ama değiştirmişler... Tıpkı bir dönem Kürt köylerinin isimlerinin değiştirildiği gibi... Bu isim değiştirmeler, yasaklamalar aslında bu topraklardaki "ruh zenginliği"nin "duygu yelpazesi"nin kurutulmasıdır... Mardin'den bir Süryani kardeşim yazıyor: "Bir şarap fabrikası kurmak istedim. Burnumdan geldi... Hâlâ kuramadım..." Niye? Çünkü baskı var... Şimdi bu ülke kıvranıyor... Kürt açılımı diyor. Ermeni açılımı diyor. Rum açılımı diyor... Demokratikleşme diyor... Ağır sancılar yaşıyor... Ne gariptir ki, bütün bunları isteyecek olan "sol" yok... Sesi çıkmıyor. Bu yüzden olmuyor. Özgürlüklerin sol kolu kesik... Kangren... Mardin'de, Van'da, Büyükada'da toprağı biraz eşince görürsünüz ki; oralarda "bastırılmış uygarlıkların tarihi" yatmaktadır... İşte bu yüzden Van Gölü'nün tam ortasında sormuştum: - Acaba aslı var mıdır bu Van Gölü canavarının? Ve yine orada bulmuştum cevabı... Canavarı görmüştüm... Ağtamar Kilisesi'nden ayrılırken bottan göle doğru biraz eğilip bakınca görmüştüm. Gölün üzerine doğru yayılan kendi suretimizdi gördüğüm... Yıllarca, farklılıkları inkâr eden, isimleri değiştiren, türküleri yasaklayan, kendi uygarlıklarını yiyen o suret... Canavarın sureti... Umarım Ağtamar'la ilgili bu karar, o canavardan kurtuluşumuzun ilk işareti olur..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG GAZETESİ

AHMET TAŞGETİREN
Bilinçaltı fışkırıyor
"... Anayasa tartışmaları ister istemez, sistemin bütün vidalarını, somunlarını irdeleme imkânı sağlıyor... Yapılmakta olan anayasa değişikliğine karşı itirazlara baktığınızda, en temelde "millete güven" sorununun yattığı, bunun bilinçaltına en derin biçimde nüfuz ettiği ve tartışmalarda farkında olmadan ortaya çıktığı gözleniyor. Mesela; "Ele geçirme" söylemi böyle bir bilinçaltı dışavurumu... "Son kale" söylemi öyle. "Erdoğan'ın gizli gündemi" söylemi öyle. "Sivil dikta" söylemi öyle. "Sistem çöker" söylemi öyle... "Bir dönem Cumhurbaşkanı Sezer'in, paralel olarak, askeri veya yargısal vesayetin çoğunluk iradesine karşı supap olabileceği" söylemi öyle... Bunların hepsinde, tepedeki oligarşik yapılanmanın, milletten gelecek ve sistemi zorlayacak oluşumlara karşı mevzilenmesi beklentisi var. "Sistemimiz millete rağmen kurulmuştur ve millet iradesinin yolu açılırsa, bu sistemi değiştirir." Ana korku bu ve sistem bu korkuya karşı tahkim edilmiş durumda. Cumhurbaşkanı'nın Meclis'te, kontrol dışı millet iradesi tarafından seçilecek olması, "Son kale elden çıkıyor" söylemlerini üretmişti. Cumhurbaşkanı değişirse, Anayasa Mahkemesi'nin, YÖK'ün üye yapısının değişmesi de gündeme gelebilir ve bu da "sistemin yukarıdan denetimi" modelini devre dışı bırakabilirdi... Bakın, Bülent Arınç ne demiş:Başsavcılıkta başka birisi olsa, CHP için kapatma davası açabilir! İş bu. AYM'de onların istedikleri olmalı, askerde onların istedikleri olmalı, başsavcılıkta onların istedikleri olmalı, HSYK'yı onlar kontrol etmeli... Medya, iş dünyası, aydınlar vs... Böyle bir güçlü azınlıkla, millet iradesi dengelenmeli, hatta üstten denetlenmeli... Öfke, bu yapının değişmesine... "Erdoğan'ın gizli gündemi" söylemi hikâye aslında... Erdoğan, darbe yapıp gelmedi oraya. Millet iradesi ile geldi, millet iradesi "git" derse gidecek. Erdoğan'ın gizli gündemini onlar okuyor da, millet okumuyor öyle mi? Milletin gözü kapalı. Millet uyuya uyuya oy verir, öyle mi?... Ama gel gör ki, millet Erdoğan'a oy vermiş, onlara oy vermemiş... Neredeyse tüm sistemi, "milleti terbiye etmek" üzerine tesis etmişler... Şimdi beylerimiz, seçimden çok rahatsızlar. Çünkü seçim onları seçtirmiyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG GAZETESİ

MAHMUT ÖVÜR
Bugün referandum olsa...
"...Merak edilen sadece sürecin nasıl geçeceği... Bu ihtimallerden biri de referanduma gidilirse sonuç ne olur? İşte bu sorunun cevabını Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar şirketinin son kamuoyu yoklaması veriyor... İlk soru şu; "Hükümetin hazırladığı anayasa değişiklik paketi hakkında ne düşünüyorsunuz?"... Yüzde 44.7 olumlu, yüzde 39.8 olumsuz buluyor. Yüzde 15.5 ise fikrim yok diyor. Bir adım da olsa "olumlu bakanlar" önde. Aradaki fark yüzde 5. Uzmanlar bu farkı kritik olarak niteliyor. Her şey sürecin nasıl yönetileceğine bağlı. Ancak olumlu-olumsuz bakanların partilere göre dağılımında iki partinin durumu dikkat çekiyor. AK Partililerin yüzde 68.3'ü olumlu bakarken, AK Parti'deki olumsuzların oranı yüzde 19. MHP'de ise olumlu bulanların oranı yüzde 32.5, olumsuzlar ise yüzde 52.2. MHP'de olumlu bakanların oranının partiye oy verenlerin üçte biri kadar yani yüzde 32.2 olması ilginç. Taban, tavan arasında ciddi bir algı farkı var. Pakete olumlu bakan toplum, yüksek yargının pakete karşı çıkışını ise yüzde 46.1 haklı, yüzde 36.2 oranında haksız buluyor. Bu durum önceki ve sonraki sonuçlarla çelişse de ilginç bir sonuç... Üçüncü sırada CHP'nin değişiklik paketine karşı tavrı değerlendiriliyor. CHP'nin tavrı yüzde 29.2 doğru, yüzde 61.0 yanlış bulunurken fikri olmayanların oranı 9.8. Burada ilginç olan CHP'nin kendi tabanının da yüzde 29.7 oranında partinin tavrını yanlış bulması. Benzer bir durum MHP için de geçerli. MHP'nin "Değişiklikleri bu meclis değil, bir sonraki meclis yapsın" tavrına toplumun yüzde 36'sı katılmıyor, yüzde 56.1 katılıyor, yüzde 7.8 ise "fikrim yok" diyor. MHP tabanın durumu da ilginç... MHP tabanının yüzde 36.7 gibi önemli bir kısmı yönetimin tavrını onaylamıyor. Şimdi gelelim en kritik soruya, değişiklik referanduma giderse nasıl oy verirsiniz? Yüzde 48.1 evet, yüzde 38.2 hayır, yüzde 13.7 fikrim yok cevabı geliyor. Bu cevapların partilere göre dağılımında yine en çarpıcı tavrı MHP tabanı gösteriyor. MHP'lilerin yüzde 38.9'u referanduma "Evet" diyor. Aslında CHP ve MHP dışında kalan SP, DP ve BBP gibi partilerin tabanı da yüzde 50'nin üzerinde "Evet" diyor. BDP'lilerin "Evet" oranı ise yüzde 60.4... Vatandaş anayasa taslağına neye göre oy verecek? İçeriğe mi yoksa oy verdiği partilerin tavrına göre mi? Yüzde 55.1 içerik, yüzde 37.9 parti tavrı, yüzde 6.9 fikrim yok diyor. İlk bakışta şaşırtıcı gelen bu durumu araştırmacı Prof. Sencer şöyle yorumluyor: "Aslında bu yüzde 55 yasanın içeriğine bakmayacak, böyle bir imkânı yok. Ama radyo ve TV'lerde gördükleri, duydukları onları ikna ederse liderlerine rağmen farklı oy kullanabilirler. Bu da siyasi partilerin iletişimdeki başarısına bağlı... Bence vatandaşta 'parti liderinin kapıkulu değilim' duygusu gitgide yükseliyor."..."

MEHMET BARLAS
Seçmen ayrıntıya bakmaz, sadece istediğini duyar...
"... Birbirinden çok farklı konuları içeren Anayasa değişikliği paketinin aynı referandumda halkoyuna sunulacak olması da eleştiriliyor. Aslında bu eleştiri de kafa karışıklığımızın bir göstergesi değil mi? "Anayasa" dediğimiz şey zaten böyle çok konulu bir temel metin değil midir? "Seçmen" denilen ve Kars'tan Edirne'ye uzanan alandaki ortak aklı temsil eden sanal kişi oy kullanırken, ayrıntılara pek bakmaz. Anayasa'nın değişmesini istiyorsa ve bu değişikliği öneren siyasi partiyi tutuyorsa "Evet" oyu verir. Genel seçimlerde de böyle belirlenir seçmenin oyunun yönü. Bir partinin programını falan kimse incelemez. Aslında o partinin milletvekili adaylarının çoğu da o partinin programını ve tüzüğünü okumuş değillerdir. Liderin kişiliği, söylemleri ve verdiği görüntü önemlidir... Adaylar da hangi partinin listesindeyseler, ona göre seçilirler veya seçilmezler. Nadir Nadi 1950 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Muğla'da bağımsız adaydı. Seçim konuşması yapmak için çıktığı kürsüden inerken "Au revoir Muğlalılar" diye Fransızca veda etmiş miting meydanındakilere. Neticede o da seçilmişti. CHP adayı olsaydı seçilmezdi..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG GAZETESİ

TAHA AKYOL
Mahkeme ne diyecek?
"...TASLAK Meclis'te 330'un üstünde oyla kabul edilirse ve CHPAnayasa Mahkemesi'nde "Kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı" diye iptal davası açarsa ne olur? Çok büyük bir ihtimalle Anayasa Mahkemesi öyle bir davayı reddeder ve değişiklik referanduma gider!... Çünkü Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerine ancak "şekil" yönünden, mesela Meclis'te kaç oyla kabul edilmiş diye bakar, "esastan" inceleyemez! İtirazları duyuyor gibiyim: Türban yasağının kaldırılmasında Anayasa Mahkemesi "şekil"den iptal imkânı bulamayınca "laikliğe aykırı" diyerek "esastan" iptal etmemiş miydi?.. Bu defa da yine değişmez nitelikte olan "kuvvetler ayrılığı" ve "demokratik hukuk devleti" ilkelerine aykırı bularak iptal kararı veremez mi? Evet beklenti budur; ama... Ama bu defa aynı yorumu yapmasına hiç ihtimal vermiyorum. "Kuvvetler ayrılığına aykırılık" iddiası, ‘laiklik'le mukayese edilemeyecek kadar farklıdır. Anayasa Mahkemesi baştan itibaren çok dar ve yasakçı bir laiklik içtihadı geliştirmişti. Hatta hiç çekinmeden "Avrupa'daki gibi bir laiklik bizde olmaz" diye yazabilmişti! (Karar: 89/12) Ve, kendisinin yerleştirdiği bu dar ve otoriter laiklik içtihadına dayanarak, başörtü yasağını laikliğin zorunlu bir unsuruymuş gibi kabul etmişti... Ve, yasağın kalkmasını "dolaylı yoldan" laikliğin kalkması gibi yorumlayarak anayasa değişikliğini "esastan" iptal etmişti. Peki, şimdi de Anayasa Mahkemesi'ne üye seçiminin değiştirilmesini aynı şekilde "değişmez ilkelere aykırı" sayarak iptal edemez mi?!Hayır, iptal edemez! Çünkü Mahkeme'nin kendisi 2003 yılında daha ileri bir değişiklik önerisinde bulunmuştu! Laiklik konusundan farklı olarak, Mahkeme'nin yapısının nasıl olması gerektiğine dair içtihatlar da yoktur, olamaz zaten. Üstelik Batılı demokrasilerde Anayasa Mahkemesi üyelerinin nasıl "çeşitli" kaynaklardan ve parlamento tarafından seçildiği de ortadadır. Bir iptal söz konusu olamaz. HSYK için iptal? Peki, Mahkeme HSYK'nın yeniden yapılandırılmasını "kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti" gibi değişmez ilkelere aykırı bularak anayasa değişikliğinin bu bölümünü "esastan" iptal edemez mi? Hayır, edemez! Çünkü taslak, yargı bağımsızlığını kaldırmıyor, ilerletiyor: Müfettişler, sekretarya ve bütçe bakanlıktan alınıp HSYK'ya veriliyor... Taslak yeterli sayılarla Meclis'ten geçerse, referandum hukuken önlenemez gözüküyor..."

FİKRET BİLA
Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzu
"... İktidar, Venedik Komisyonu kararlarını benimsiyor. Kapatma davasında kendisini bu komisyonun belirlediği kriterlerle savunmuştu. Bugün de savunuyor. Ancak Venedik Komisyonu'nun referandumla ilgili kriterleri de var. Buna karşılık, hazırlanan anayasa değişiklik paketinin referanduma sunulması halinde, bu kriterlere uyulmayacağı anlaşıldı... Venedik Komisyonu ne diyor? CNN Türk'teki Ankara Kulisi'nde Murat Yetkin'le konuk ettiğimiz AİHM eski yargıcı Rıza Türmen, referandum konusunda Venedik Komisyonu'nda kabul edilen "Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzu"ndan söz etti. Venedik Komisyonu'nun kabul ettiği karar şöyle: "Seçmenler, aralarında bir bağ olmayan sorulara aynı anda oy vermek zorunda bırakılmamalıdır. Seçmenin bir soruya olumlu yanıt verirken diğerine karşı olabileceği dikkate alınmalıdır. Değişiklik çok sayıda farklı unsuru kapsıyorsa halka bir dizi soru sorulmalıdır." Komisyon, bir metnin tümden değiştirilmesi halinde -yeni bir anayasa yazılması gibi- referandumda tek soru sorulabileceğini de belirtiyor... Eğer Venedik Komisyonu'nun kararları benimsenecekse, referandum konusundaki kılavuzu dikkate alınmalıdır. Partilerin kapatılması kriteri olarak Venedik Komisyonu'nun belirlediği kriterler, Türkiye'deki siyasi partilerin çoğu tarafından benimseniyor. Ancak anayasa değişiklik taslağının öngördüğü TBMM komisyonuna ciddi itirazlar var. Taslağın öngördüğü TBMM'de grubu bulunan siyasi partilerden beşer üyenin katılımıyla oluşacak komisyonun siyasetin yargıya müdahalesine kapı açacağı ve işleyişinde önemli tıkanıklar çıkacağı eleştirisi yaygın. Ankara Kulisi'nin diğer konuğu eski Adalet bakanlarımızdan Prof. Dr. Hikmet Sami Türk de DSP adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bu konuda yeni bir öneri yaptıklarını belirtti. Türk'ün önerisi, parti kapatılmasına ilişkin ön incelemeyi TBMM'de bu şekilde kurulacak bir komisyon yerine Yargıtay Ceza Daireleri başkanlarından oluşan heyetin yapması. Partilerin kapatılmasının zorlaştırılması konusunda da partiler arasında görüş birliği mevcut... Taslak, adeta yüksek yargıyı cezalandırıyor. Yargıtay ve Danıştay'ın taslaktaki konumu bunu gösteriyor. İktidar diğer eleştirileriyle birlikte yüksek yargının bu konudaki itirazlarını da dikkate almalı..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG GAZETESİ

OKAY GÖNENSİN
Halk nasıl izliyor?
Ankara'daki savaşların halk tarafından nasıl algılandığına, nasıl tepkiler oluştuğuna ilişkin bir araştırma açıklandı. Metropoll'un anayasa tartışmasının başlamasının hemen ardından yaptığı araştırmanın sonuçları, kamuoyunda ibrenin AKP'nin tarafında olduğunu gösteriyor. Metropoll soruyor: - Anayasa değişikliğini nasıl karşılıyorsunuz? Olumlu: Yüzde 44,7; Olumsuz: Yüzde 39,8. - Referandum olursa nasıl oy kullanacağı sorulduğunda cevap şöyle geliyor: Evet yüzde 48,1; Hayır yüzde 38.2. Aradaki farktan, kendini AKP'ye yakın hisseden bir kısım seçmenin anayasa değişikliğini en azından gereksiz bulsa bile AKP'nin istediği yönde oy kullanacağı sonucunu çıkarmak mümkün. - Yüksek yargı ile ilgili soruya cevap verenlerin yüzde 46,1'i Yüksek Yargı'yı haklı, yüzde 36,1'i haksız buluyor. Anayasa değişikliğini olumlu bulanların (toplamın yüzde 8'i), referandumda olumlu oy kullanacakların (toplamın yüzde 12'si) önemli bir kesiminin Yüksek Yargı'yı haklı görmesinin iki açıklaması olabilir: Birincisi, bu tür araştırma konularında her yerde olduğu gibi "yüksek ve korkulan bir otoriteden çekinme" olabilir. Ama ikinci bir ihtimal de tartışma alanı ne olursa olsun, halkın kavga istememesidir. Bu araştırmada "Genel seçim olsa oyunuz ne olur" sorusunun cevabı da şöyle çıkıyor: AKP yüzde 36,3; CHP yüzde 18,6; MHP yüzde 12,3. Metropoll'un ilke olarak dağıtmadan verdiği kararsız vs. gibi tercihlerin oranları da araştırmada yüzde 20 dolayında çıkıyor... ANAR'ın "Bugün seçim olsa" araştırmasının sonuçları, kararsızlar dağıtılarak şöyle: AKP yüzde 40,6; CHP yüzde 21,4; MHP yüzde 14,6... İki araştırmadaki "ana eğilimler" bugünkü koşullarda önemli bir değişiklik olmaması durumunda anayasa referandumundan "evet" çıkma olasılığının yüksek olduğunu da gösteriyor...

CENGİZ ÇANDAR
12 Eylül'ün 'balta girmemiş ormanı'na balta vurmak...
"... Ana muhalefet partisi CHP altı maddelik ‘anayasa değişikliği' önerisini nihayet dün ortaya attı. Ciddiye alınabilir bir yanı yok... Örneğin seçim barajının düşürülmesi, ‘ilke' olarak benim de benimsediğim ve savunduğum bir husus. Ancak ‘ilke' başka, ‘siyaset' başka. Gün siyaset günü ve CHP bunu ‘yüzde 10 barajının indirilmesi'ne yürekten inandığı için değil, BDP'ye bir ‘havuç' uzatarak ‘değişiklik paketi'ne olumlu oy vermesinin önüne geçmek amacıyla yapıyor. Belli. Besbelli. Çünkü Ak Parti, barajı düşürmemeye kararlı ve BDP, ‘yüzde 10 seçim barajı'nı daha önce ‘kırmızı çizgi' diye açıklamış ama buna rağmen ‘ibresi'ni ‘değişiklik paketine destek verebileceğine çevirmişti... Yani CHP ‘ilke siyaseti' yapmıyor. Siyasi taktik güdüyor... ‘Milletvekili dokunulmazlığının kürsüyle sınırlandırılması' talebinde bir yanlışlık var mı? Yok. Ancak, ‘yüksek yargı organları'nın CHP organları gibi ‘siyasallaştığı' ve her konuya asker-CHP ekseninde tavır aldığı bir dönemde, bu talep de bir ‘siyasi taktik' konusudur ve Ak Parti hükümetinin TBMM zeminindeki CHP ile yüksek yargı arasında kıskaç alınması için kullanılacaktır... Gelelim, günün can alıcı konusu olan yargıda yapısal değişikliği öngören ‘Anayasa değişikliği'ne; ne öneriyor CHP? HSYK başkanını kendi seçecek. Üyelerin seçimi sadece yargı organlarınca yapılacak... Yani, CHP'ye ‘lojistik destek' sağlayan ‘bürokratik oligarşi'nin iktidarının devamı sağlanacak. Kusura bakmayın, almayalım. CHP'nin asıl niyeti, TBMM Başkanı'na şu anda tartışılmakta olan paketin TBMM'ye sunulması halinde Başkan M. Ali Şahin'e ‘işleme koymayın, iade edin' çağrısında ortaya çıkıyor... Bu, tıpkı, daha önce olduğu gibi CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne ‘Anayasa değişikliği'ni iptal başvurusunda bulunacağının ilânıdır. 12 Eylül askeri darbe anayasasının mimarisine dokunduğunuz, ‘yapısal değişiklikler'e yani yargının yapısını yeniden düzenle-meye ve parti kapatmaların önüne geçmeye kalktığınız anda, CHP-Anayasa Mahkemesi ittifakı ile Türkiye'de değişimin önüne set çekilmek isteniyor... Türkiye'de ‘hukuk devleti' mücadelesi, siyasetten bağımsız bir mücadele değildir. Bir siyasi mücadeledir. Siyasi mücadele söz konusu olunca, herkesin hukuk uzmanı kesilmesi gerekmez. Siyasi duruşla, siyasi önseziyle duruma bakıp tavır alması gerekir. ‘Çevrecilik' doğrudur da, 12 Eylül askeri darbe anayasasının ‘balta girmemiş ormanı'na balta vurulurken ‘çevrecilik' anlamlı değildir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/POSTA.JPG GAZETESİ

MEHMET ALİ BİRAND
Erdoğan, Erivan'ı çok şaşırtmış...
"... ERİVAN- Kültür Üniversitesi Küresel Siyasi Eğilimler Merkezi'nin düzenlediği, Türkiye- Ermeni siyasi gelişmeleriyle ilgili konferansa katılmak üzere buraya geldim... Başbakan'ın, Türkiye'de çalışan 100 bin kaçak Ermeni'nin sınır dışı edilebileceğini söylemesi, Erivan'ı tahminlerin de ötesinde etkilemiş... "Gördünüz mü, hâlâ aynı mantık devam ediyor. Türk'ün aklına hemen Ermenileri sürmek geliyor" diyenler var. Ancak Başbakan'ın dün Ermeni liderlerle görüşmesi ve son konuşmaları, kaçak işçilerle ilgili çıkışının yarattığı olumsuz etkileri giderme çabası olarak da görülüyor. Erivan'da kafalar karışık. Bir yandan protokollerin Meclis'ten geçip geçmeyeceği hesaplanıyor öte yandan Amerikan Kongresi ve Başkan Obama'nın yapacağı açıklamalar bekleniyor. Herkeste soru işaretleri var.

TRT Haber hoşgeldi...
Yaklaşık on günden beri aramıza yeni bir haber kanalı katıldı. TRT HABER, bu kurumun dev olanaklarından yararlanarak yayın yapıyor. Ben özel kanalların da TRT'nin de içinde çalışmış ve olanaklarını bilen bir kişiyim. TRT, özellerle karşılaştırıldığında öylesine büyük ve güçlüdür ki, yanına dahi yaklaşamayız... Tek handikapı nedir biliyor musunuz? Her iktidarın bu kurumu kendi malı gibi görmesi ve sözcülüğünü yapmasını istemesidir. Bu durum da, orada çalışan tüm değerli gazetecilerin üstüne bir kâbus gibi çöker... TRT'nin kendine göre kuralları vardır. Bu kuralların da hiçbir albenisi yoktur. İşte bu canım kurumu, özeller karşısında elini kolunu bağlayan en önemli sorunu da budur. Ne olursa olsun, TRT HABER şimdiden daha fazla olabileceğinin işaretlerini veriyor. Eğer Genel Müdürleri İbrahim Şahin de ön ayak olur Bülent Arınç da desteklerse, bu yeni haber kanalını hiçbirimiz tutamayız. Yeter ki, elleri kolları bağlanmasın..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG GAZETESİ

ERGUN BABAHAN
Yeter artık, söz milletin
"... Anayasanın önemli bir kısmını değiştirmeyi öngören bu paketin Türkiye'de demokrasi ile hak ve özgürlükleri çıtasını yükselteceğini düşünüyorum. Ayrıca böyle bir paketin Meclis tarafından değil de halk tarafından onaylanmasının önemli olduğuna inanıyorum. Elbette pakete karşı çıkmak, eleştirmek de farklı düşünenlerin hakkı. Bunların başında Ertuğrul Özkök geliyor... Böyle bir ruh haline herhalde ‘'Nazizm'e doğru'', ‘'Sivil diktatörlük'' gibi manşetler yakışırdı. Vicdanını ezdirmeye gelince, zamanında o kadar çok masumun vicdanı ezdikten sonra bunu yazmak ilginç geldi. Anayasa değişikliğine gelince, statükocuların öfkesi bile bu paketin ne kadar sağlıklı olduğunun göstergesi. 1980 Darbesine sahip çıkanların onun kurduğu düzenin muhafazasını öngören yazılı metne de sahip çıkmaları doğal. Onlar, ‘'Dediğim dedik, çaldığım düdük'' düzeninin sürmesinden yana. Rekabetten uzak, her türlü pazarlığa açık görüşmelerle güçlerine güç, zenginliklerine zenginlik katmaları bu düzene bağlı çünkü. Yargının şeffaflaşması, topluma karşı sorumlu hale gelmesinden korkuyorlar... Cumhuriyet'in kuruluşundan beri gerçek iktidar sahibi olan bürokrasiye ‘'Yeter artık söz milletin'' deniliyor. Evet, daha iyi, daha kapsamlı olabilirdi... Kadına, çocuğa pozitif ayrımcılık elbette önemli ama Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun lonca benzeri bir kliğin elinden kurtarılması daha önemli. Bu kurulda yargı mensuplarının ağırlıklı bir biçimde temsil edilmesi sağlanırken, savunma ve yurttaşlara söz hakkı verilmesi çok çok önemli. Genelkurmay Başkanı'nın yargıya doğrudan müdahalesini görmezden gelip, görevini yapan savcıları meslekten uzaklaştıran bir zihniyetin tasfiye edilmesi daha da önemli... Bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi için bu değişime evet diyorum..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG GAZETESİ

MEHMET ŞEKER
Allah sizi davul etsin
"... Adalet ve Kalkınma Partisi, yargıya karşı geniş çaplı bir harekete girişmiş. Kendi yargısını oluşturma çabası içindeymiş. Kendi hâkimini, kendi mahkemesini... Yargıyı ele geçireceklermiş. Bu çok önemli ve çok değerli bilgileri, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinden öğreniyoruz. Allah sizi davul etsin e mi? Etsin de otuz Ramazan boyunca, millete bir hayrınız dokunsun. Suçladığınız o parti, mahkemelerde il ve ilçe başkanları olan kişileri mi görevlendirmek istiyor? Kendi milletvekillerini mi atayacak hâkim olarak? Delegelerini mi? Hangi hâkim olursa olsun, görevlendirilecek kişiler, hâlihazırda görevi başında olan hukuk adamları değil mi? Nasıl oluşturacak kendi yargısını? Bu mantığın sakat tarafı bir tane değil. Bir defa, hâlihazırda görevde olan hâkimlerden bazıları iktidar yanlısı demektir. Bazıları da onların karşıtı demektir. Mahkemelerde hukuk yerine siyaset yapılıyor demektir. Bunca feveran etmenin anlamı başka ne olabilir? Şayet öyleyse, yargıya ciddi şekilde dokunmak gerekir. Yargıya dokunma, anayasaya dokunma çığlıkları, ne anlama geliyor, onu da açıklayalım. Bu çığlıklar, bir açıdan da sen yol yap, baraj yap, enflasyonla ilgilen fakat yönetmeye kalkma, orasını biz hallederiz demek. Az daha "Anayasayı değiştirmek, anayasaya aykırıdır" diyecekler. Hatta bir ara dediler galiba..."

YASİN AKTAY
Baykal Kenan Evren'i seviyor
"... Bu bir falın sonuç cümlesi değil. Anayasa değişikliği ile ilgili son durumda ortaya çıkan açık ve net tablo bu. Çok değil bundan sadece birkaç ay önce hükümete anayasanın geçici 15. Maddesini kaldırmayı dolayısıyla 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmasına imkân tanıyan düzenlemeyi yapmayı teklif etti Baykal. İçinde 15. Maddenin kaldırılmasını da barındıran bir anayasa değişikliği teklifinin içeriğini görmeden reddedeceğini, hatta anayasaya aykırılık ihtimali barındırıp barındırmadığına bakmaksızın yapılacak her düzenlemeyi anayasa mahkemesine götüreceğini ilan etti bile. Ama hakkını yemeyelim, 23 maddelik değişiklik teklifinin içinden 15. Madde çıkarılıp ayrıca getirilirse destekleyebileceklerini de söyledi CHP'liler. 15. maddenin kaldırılması demek 12 Eylül'ü yapanların yargılanmasının önündeki engeli kaldırmak anlamına geliyor. Baykal daha önceleri bunu söylüyor muydu? Doğrusu hiç hatırlamıyoruz ama muhtemelen iktidar partisinin buna cesaret edemeyeceğini zannederek bir süre önce böyle bir teklifi bir meydan okuma havasında ilan etti. AK Parti gece yarısı meclisten askerlerin sivil mahkemelerde yargılanabileceklerine dair bir kanunla Baykal'ın bu çağrısına aslında olumlu karşılık vermekle kalmadı, daha fazlasını da vermiş oldu. Sadece 12 Eylül'ü yapanları değil bundan sonra herhangi bir şekilde darbeye yeltenebileceklerin hepsini yargılamayı mümkün kılan bir kanunu Meclisten geçirince CHP'liler iptal talebiyle Anayasa Mahkemesinin yolunu tuttu. 15. Maddenin kaldırılmasını teklif etmiş oldukları halde bu yasanın iptalini istemeleri şunu söylemiş oldu: darbe yapmak her askerin en doğal hakkıdır. Bunu yargılayacaksak 30 yıl sonra yargılayalım... Çünkü Baykal'ın 15. Maddenin kaldırılmasını istemesi, anlaşılıyor ki bir blöften ibaret. Yoksa 15. Maddenin kaldırılmasını isteyerek 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını talep ederken 12 Eylülcülerin bu topluma attıkları en büyük kazık olan anayasaya bir tür dokunulmazlık kalkanı oluşturmak, uzlaştırılabilir davranışlar değil... Bugün anayasa değişikliği kapsamındaki yüksek yargı 12 Eylül düzenini tesis eden onu sürekli hale getiren en sağlam kurum ve Baykal bir yandan 12 Eylülcüleri yargılamayı teklif ederken bir yandan onların tesis ettikleri en sağlam kurum olarak yüksek yargının bugünkü haline sahip çıkıyor. Dünyanın hukuk standardının her bakımdan çok gerisinde olan bu yargı sistemini cumhuriyetin en sağlam ve dokunulamaz kurumu olarak kutsuyor ve selamlıyor... O varlığını değilse bile bugünkü gücünü büyük ölçüde onların tesis etmiş oldukları düzene borçlu olduğunu çok iyi biliyor. Yüksek yargı ile CHP'nin aynı ağızdan siyasi muhalefet yapıyor olmaları bir tesadüf değil tabi. Baykal Yargıtayıyla, Danıştayıyla, Anayasa mahkemesiyle, HSYK'sıyla Yüksek yargıyı kendisinin "arka bahçesi" olarak görüyor ve bu bahçeyi kendisine 12 Eylülcülerin tahsis etmiş olduklarını ve anayasanın bu haliyle bu bahçeyi sürekli olarak sulayıp beslemeye devam ediyor olduğunu çok iyi biliyor. 12 Eylül Baykal'ın velinimeti. Baykal belli etmemeye çalışıyor ama her halinden belli oluyor: O Kenan Evren'i ve 12 Eylülcüleri çok seviyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/TERCÜMAN.JPG GAZETESİ

AYŞEM KALYONCU
Hamudu ile götürmek
"... GÜNLERDİR Anayasa değişikliği paketi ile uğraşmaktayız... Bizler halk olarak Venedik Komisyonu'nun aldığı kararlardan haberdar mıyız? Ya da Venedik Komisyonu'nu biliyor muyduk? 'Demokrasi' diye direten İktidar partisi o kadar rahat bir şekilde "Anayasa taslağı Meclis'ten geçmezse halka gideriz" diyor ki, işin içinde demokrasi harici bir hinlik olabileceğini düşünemiyoruz. Çünkü biliyorlar ki Türk halkı kuzu kuzu denileni yapar... Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi'nin anayasa hukuku konularındaki danışma organı konumunda ve "Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu" olarak da anılırmış... ESKİ Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun gündeme getirdiği Venedik Komisyonu'nun 13-14 Ekim 2006 tarihinde 68. Genel Kurulu'nda kabul edilen 21 Aralık 2006 tarihinde yürürlüğe giren maddesi bakın meğer neler diyormuş; "Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzunun 30. maddesinde şöyle; "İçerik birliği, özgür oy iradesinin önemli bir gerekliliğidir. Seçmenler, aralarında bir bağ olmayan farklı sorulara aynı anda oy vermek zorunda bırakılmamalıdır. Seçmenin sorulardan birini desteklerken bir başkasına karşı olabileceği dikkate alınmalıdır. Bir metinde yapılacak değişiklik, çok sayıda farklı unsuru kapsıyorsa, halka bir dizi soru sorulmalıdır. Ancak, özellikle anayasa gibi bir metnin tümden değiştirilmesi, tabiidir ki, sadece birbiriyle bağlantılı unsurlarla ilişkili olamaz. Dolayısıyla bu durumda, içerik birliği gerekliliği geçerli olmaz. Bir metnin, bir dizi bölümünü içeren, kökten değişikliği tümden değiştirmeye eş sayılabilir; ama bu, farklı bölümlerin ayrı ayrı halkoyuna sunulamayacağı anlamına gelmez." YANİ Sayın Kanadoğlu bu hatırlatmayı yapmasa Meclis'teki vekillerimiz uyumaya, bizler de uyutulmaya devam edeceğiz. Hani 'hamuduyla götürmek' diye bir deyim vardır ya... Anayasa'da kısmen değişiklik yapılmasına ilişkin teklifte bütün maddeleri bir arada oylatmak isteyen AKP iktidarına söyleyecek başka benzetme bulamadım..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG GAZETESİ

HÜSNÜ MAHALLİ
Ortak payda Erdoğan
"... 22 Arap ülkesinin lider ve temsilcisi bugün Libya'nın Sirte kentinde bir araya gelerek kendi aralarındaki ilişkilerin yanı sıra başta Filistin ve Irak olmak üzere Arap dünyasını ilgilendiren tüm bölgesel ve uluslararası konuları konuşacaklar. Her yıl bugünlerde bir araya gelen Arap liderlerin bu konuşmalarının tam anlamıyla işe yarayabileceğini söylemek pek kolay değil. Ama kolay ve kesin olan şey tüm Arap liderlerin zirve açılışında bir konuşma yapacak olan Başbakan Erdoğan'ı ciddiyetle dinleyeceğidir. Çünkü Arap halklarının ortak paydası olan Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye, son dönem bölgesel politikaları ile herkesin ilgisini çekiyor ve insanlar Ankara'dan gelen tüm sinyalleri merak ve heyecanla izliyor. Durum böyle olunca başta El-Cezire olmak üzere hemen hemen tüm Arap televizyonlarından canlı olarak yayınlanacak Başbakan Erdoğan'ın konuşması çok daha önem kazanıyor. Bunun bilincinde olan Başbakan'ın da konuşmasında önemli mesajlar vermesi beklenebilir. Çünkü Gül-Erdoğan-Davutoğlu Üçlüsü 2003 yılından itibaren çok önemli bölgesel açılımlara imza atmış ve bu açılımlarla Türkiye bölgesinin tüm denge, hesap, plan ve senaryolarında hiç kimsenin görmemezlikten gelemeyeceği bir ülke durumuna gelmiştir. Daha açık bir ifade ile bölgede kim ne yaparsa yapsın mutlaka Türkiye için ayrı bir hesap yapmak zorundadır. Çünkü Türkiye, Batılıların Ortadoğu olarak adlandırdığı bizim coğrafyada dostluk ve kalkınmanın egemen olması ama daha önce barış ve istikrarın sağlanması gereğine inanmış ve bu inancı doğrultusunda politikalar üretip uygulamıştır. Bu politikaların sonucu olarak bölgenin çok daha kötüye gitmesi önlenmiş, Türk vatandaşları Suriye, Ürdün, Lübnan ve Libya'ya vizesiz girmeye başlamış ve son iki ayda bu ülkelerden yüz binlerce insan Türkiye'ye vizesiz gelmiştir. Türkiye'nin bu coğrafya açılımları bölgeyi heyecanlandırmış ve Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa'yı yeni düşünceler üretmeye itmiştir. Son anda vazgeçmezse Musa bugün Arap liderlerine Bölgesel İşbirliği Platformu kurulmasını önerecektir. Bu platforma Arap ülkelerinin yanı sıra Türkiye, İran ve Yunanistan ile İspanya gibi bazı çevre ülkeleri davet edilecek. Başbakan Erdoğan da bir adım ileride olmak amacıyla böyle bir platforma ev sahipliği yapabileceklerini söyleyebilir. Çünkü hem Araplar hem de İran ve Avrupalı ülkelerle iyi ilişkisi olan tek ülke Türkiye... Böylesi önemli ve tarihsel görev ve sorumluluğu bu aşamada taşıyabilecek ve bundan dolayı da herkesin güvenini kazanabilecek tek kişi Başbakan Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye'dir... Çünkü bir çoğu anti-demokratik kurallarla ülkelerini yöneten ve ağırlıklı olarak Amerikan talimatı ile iş yapan Arap liderler kendi halklarının yakından ve gıpta ile izlediği Müslüman bir ülke olarak Türkiye'nin artılı-eksili laik demokrasisinden endişe duyuyor. Türkiye'nin tüm demokratik açılımları coğrafya halkları tarafından yakından izlenmektedir. Yani içte tartışmalı olmasına rağmen bu açılımların sonucu yalnız Türkiye'yi değil tüm bölgeyi ilgilendirmektedir. Bir zamanlar 'Bize ne Araplardan ne de Acemlerden' diyen o bildik garip zatlar bugün artık bölge ülkeleri ile geliştirilen çok yönlü ilişkilerin her alanda Türkiye açısından ne denli yararlar sağladığını görmezlikten gelemiyor. Bu politikalar devam ettiği sürece Türkiye bölgesel ve uluslararası alanda çok önemli prestij ve politik-ekonomik güç kazanacaktır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG GAZETESİ

ABDURRAHİM KARAKOÇ
Siyasetin namuslusu kimin umrunda ki?
"... "Rabbena, hep bana" mantığı caridir şimdilerde... Hakiminizi muhkem tutacaksınız, daha size kurşun geçmez... Yıllar önce verildi işaret: "Avukat tutacağınıza hakim tutsanıza..." Ne diyor memleketin büyük dehası (?).. "Değerli arkadaşlarım, her taraf bir kuşatma altındadır..." "Silkinip doğrulmanız, intikam duygusuyla yoğrulmanız birinci ve de diğer vazifelerinizdir..." Bir zamanlar hükümet ortağının, emrinden çıkmayan, hakaretini bile sineye çeken, Türkiye'yi veya emir uşaklarını hakaretin müsebbibi çitte pazarlayan... Önlerinde sigara içmekten hicab eden "ulusalcı" ya da yalancı pehlivan ellerini sallıyor, bendelerini solluyor, fırsat kolluyor... Burası Türkiye ve her şey normaldir... Anormal olan ise, nevzuhur yiğidin sola hizmette solcuları geçtiği, sık sık er meydanından kaçtığı... En çirkini de kendilerine geçmişten gelen alışkanlıkla kucak açtığı, ayrıca seviye kaybına uğradıkça yükseldim zannetmesidir... Sahi siz kimden yanasınız? Domuzdan yana mı Türk halkından yana mı? Verebilirseniz cevabınıza müştakım..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG GAZETESİ


YİĞİT BULUT
AK Parti'nin alternatifi daha radikal olacaktır!
"...SEÇİMLER yaklaşırken aklıma takılan sorulara cevap arıyorum... En çok sorduğum da: Varolan yapı içinde AK Parti'nin alternatifi var mı veya olabilir mi? Sevgili dostlar, bu soruya cevap ararken önüme şöyle bir tablo çıkıyor: 1946'dan bugüne, tek başına veya daha radikal partilerin koalisyon desteği ile iktidar olan sağ partiler sürekli daha radikal ve din odaklı noktalara kaymışlar... Birlikte alt alta yazalım... Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol-Refah koalisyonu ve son olarak AK Parti... Her parti belli alanda diğerlerine göre daha radikalleşmiş ve en önemlisi daha sağa kaymış... Veya daha açık yazayım: Din motifinin belirginleşmesi sürekli güçlenmiş!... AK Parti sonrası iktidar olacak yapı bana göre; daha sağda, daha radikal veya başka bir ifadeyle; daha milliyetçi ve çok daha dini odaklı olacak! Deniz dalgalanır ve tercihler kayar-yeni bir algılama oluşursa eldeki verilere göre; Türk halkı merkeze gelmek yerine bu serinin gelişimi gereği, daha radikal liderlerin peşinden gidecek... Örnek mi?... Avrupa Birliği projesi Türk halkına pazarlandı, ekonomik refah, kültürel-sosyal açılımlar düşündürüldü, sonuç hayal kırıklığı oldu!... Türkiye, bu yolda giderse ve "Türkiye Batı dünyasının parçasıdır" diyenler, bu şekilde samimiyetsiz tutumlarında devam ederlerse; Türkiye daha da çok değişecek! Türk halkı yerleşik düzeni tasfiye ederken daha da sağa kayacak! Rahatsız mıyım! Bu noktayı çok ciddi tartışmalıyız! Son söz: AK Parti'nin alternatifi daha milliyetçi-daha din odaklı bir söylem ile ortaya çıkacak daha radikal görünümlü bir lider partisi olacaktır! Ve çok kısa vadede de böyle bir gelişme olmayacak, ancak ve ancak AK Parti siyasi ömrünü doldurmaya yaklaştıkça bu akım güçlenecektir! Süslü salonlarda sosyal analizler yapanlara duyurulur!..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG GAZETESİ

MEHMET ÇETİNGÜLEÇ
Geçici maddeler kalıcı izler
"...Anayasa'daki en tartışmalı operasyonlar "geçici madde'ler üzerinden yapılıyor. 12 Eylül darbecilerini korumak üzere konulan meşhur "geçici 15. madde" kaldırılırken, 3 yeni geçici madde konuluyor. "Geçici" olması maddenin ağırlığını hafifletiyor gibi görünse de, aslında getirilen 3 geçici maddeden 2'si yüksek yargı sisteminin yapılanmasını temelden değiştiriyor... Şimdi geçici maddelere tek tek bakalım: önce Anayasa Mahkemesi ve HSYK yapılarını değiştiren geçici 19. ve 20. maddeler. Bu konularda Hükümet kanadından basına verilen brifinglerde Avrupa ülkelerindeki yapılanmaların esas alındığı bildiriliyor. Hükümetin dağıttığı bilgi notlarında, HSYK benzeri yargı kurullarına sahip olan Fransa, İtalya, Belçika, İspanya, Portekiz, İrlanda, Polonya, Macaristan, Bulgaristan, Estonya, Litvanya, Slovakya ve Romanya'daki uygulamalardan örnekler veriliyor. Söz konusu ülkelerde genel olarak karma bir yapılanmanın oluşturulduğu, parlamentoların bu kurullara üye seçtikleri vurgulanıyor. Ayrıca; ilk derece ve istinaf mahkemelerinde görev yapan hakimlerin mutlaka kurulda ağırlıklı olarak temsil edildikleri belirtiliyor. Geçici 18. maddeye gelince: Aslında gayet açık. Parti kapatmaların zorlaştırılması hedefleniyor. Bu arada yeni bir "kapatma davası" ihtimaline karşı tedbir alınıyor... Yeni esaslar ne diyor? Parti kapatmak için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın talebinin TBMM'de uygun bulunmasını şart koşuyor. Yani TBMM'de grubu bulunan her bir siyasi partinin 5'er üye ile temsil edildiği bir komisyonda, üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyuyla vereceği izin üzerine dava açılabiliyor. Bu şekilde parti kapatma izni çıkması zor. Çünkü "demokrasinin sembolü" olan bir organdan "parti kapama"ya yol açabilecek bir kararın çıkmasını kamuoyuna izah etmek mümkün değil. Siyasi nedenlerle de olsa, hiçbir partinin "yasakçı" damgası yemek istemeyeceği, dolayısıyla Yargıtay Başsavcısı'na kolay kolay izin verilmeyeceği hesaplanıyor. Buna rağmen "kapatma"dan yana oy kullanan parti olursa; Onun durumu halka havale ediliyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG GAZETESİ

AHMET ALTAN
Kıran kırana
"... Kavganın en sert yerindeyiz. Hem aradan yumruk atıp hem de kavga etmiyormuş gibi durarak "her şey mutabakatla çözülsün" diyenlere bayılıyorum doğrusu... İki tarafın birden "kazançlı" çıkacağı bir "oyun" değil bu, bir tarafın kazanıp, diğer tarafın kaybedeceği bir kavga. Halkın iradesiyle oluşmuş bir parlamentonun "411 oyla geçirdiği" bir kararı "yok sayan" birkaç yüz "hukukçu" mu bu ülkeyi orduyla yönetecek... Böyle bir kavgada kim kimle, niye anlaşıp mutabık kalacak? Anayasa Mahkemesi'nin "türban kararı", halka da, hukuka da, parlamentoya da, demokrasiye de hatta bizzat bu ülkenin "gerici" anayasasına da karşıydı. Ülkeyi, bu Anayasa Mahkemesi mi yönetecek? Türkiye'yi 1923'ün tek partili diktatörlük rejiminin içine hapsetmek isteyen yargıçlarla generaller mi egemen olacak yoksa bu ülkenin 2010 yılının şartlarında yaşayan halkı mı kendi geleceğini belirleyecek?... Ergenekon'u soruşturan, devletin içindeki çeteleri ortaya çıkartan bir hukuk sistemimiz mi olacak yoksa "Ergenekon'un avukatı" olan CHP'nin cüppeli taraftarları, darbecilerle Ergenekoncuları mı koruyacak? Biz çeteleşmiş, disiplinden kopmuş bir aşiret devleti mi istiyoruz yoksa çağdaş, disiplinli, hukuka uygun bir devlet mi istiyoruz?... Bir orgeneralin emriyle savcıları görevden atan hukukçular mı bize istediklerini dikte ettirecek yoksa hukuk neyi emrediyorsa onu yapacak hukukçularla yeni bir sistem mi kuracağız? 28 Şubat darbesini destekleyen hukukçulara mı adalet sitemimizi teslim edeceğiz yoksa darbelere geçit vermeyen bir hukuk sistemi mi kuracağız? Halkı küçümseyenler, halkı aşağılayanlar, halka güvenmeyenler, kendilerini içinden çıktıkları halktan daha üstün görenler mi "efendilik" yapacak yoksa bizzat halkın kendisi mi kendi ülkesinde "efendi" olacak?... Cumhurbaşkanının kim olacağına bir avuç generalle, bir avuç yargıç mı karar verecek yoksa bu halkın seçtiği parlamento mu? Kavganın bir yanı, eski rejimin aynen sürmesini, halkın ezilmesini, generallerle ordunun memleketin "ağaları" olmasını, hukuku, yasayı, anayasayı rahatça çiğneyebilmesini savunuyor. Nasıl uzlaşacağız bu insanlarla?... Bugüne kadar halkı ezdiler, sindirdiler, susturdular, yanlarına aldıkları medyayla bütün istediklerini yaptılar, devletin paralarını istediklerine dağıttılar. Bunun sürmesine mi izin vereceğiz? Halk bunu istemiyor artık... Bu anayasa değişiklikleri yetersiz, eksik ama sistemin en can alıcı yerine, "hukukçu sultasına" dokunuyor, bu sultayı ortadan kaldırıyor. Bu sultadan yana mısınız bu sultaya karşı mısınız? Soru bu. Ve, bu kavganın iki yanı arasında bir uzlaşma ihtimali yok..."

MURAT BELGE
'Esastan' girme yetkisi
"... Nasıl olsa seçime bir buçuk yıl bir şey kalmış, şimdi "anayasa değişikliği" diye telâş etmenin ne anlamı varmış! Zaten otuz yıldır bu anayasa ile oturuyoruz, bir iki yıl daha oturuverelim, ne olacak, değil mi? Bütün bu sözler, "Dokunmayın, değiştirmeyin. Anayasa'ya ilişmeyin" cümlelerinin söylenmesi Türkiye'de dahi epey ayıp kaçan bu cümlelerin yerine söyleniyor... 12 Eylül'ün Anayasası Yüksek Yargı'yı güvenilir bir müttefik ve iş arkadaşı saydığı için, Yargı'yı alabildiğine "bağımsızlaştırmış" (bu bağımsızlığın sınırı Yargı'da kimin nereye geleceğini önce Cumhurbaşkanı sonra da başka bir iki kurum yoluyla Silâhlı Kuvvetlerin belirlemesine kadar uzanıyor tabii) ve yetkilerini de geniş tutmuştu. Ama AKP hükümetine karşı kıran kırana savaş başlayınca, Yargı o genişlikleri iyiden iyiye genişletti... Hükümet ne yapmaya kalksa, bunun Cumhuriyet'in temel ilkelerini değiştirmeye yönelik bir girişim olduğunu iddia ediyor ve metinde yalnızca biçim hatalarını düzeltebileceği açıkça belirtilmişken, 12 Eylül Anayasası'nın bile tanımadığı yetkiler icat ederek "esastan" müdahale ediyor. Bu yetkiye sahip olduğunu iddia etmesi yetki gaspı kapsamında bir şey... Şimdi, Meclis'ten güdük çıkacağı için ancak referandumla onaylanabilecek bu anayasa değişikliği paketinin yürürlüğe girmesini engellemek için bu üslûpta yeni bir demagojiye hazırlandıkları anlaşılıyor. HSYK gibi kurulun ya da doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısını değiştirmek, daha önemlisi bu kişilerin seçilmesinde sözgelişi Meclis'e de sınırlı bir yetki tanımak, Yargı'yı Yasama'nın ve Yürütme'nin emrine vermek olacakmış. Onların emrine verince, ne oluyor? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın değiştirilemez ilkelerinden biri olan "Kuvvetler Ayrılığı" ilkesi çiğneniyor! Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi kendi icadı olan "içtihadı" yeniden yürürlüğe sokup bu değişime de "esastan" bakacak ve tabii değişikliği iptal edecek. Bu muhakemeyi öne sürenler dünyanın neresinde Yüksek Yargı'ya atamalarda Parlamento gibi bir kurumun hiçbir yeri olmadığını da bize açıklayabilirler mi?... Çeşitli andıçlardan muhtıralardan, dünyanın her yerinde suç sayılacak keyfî davranışlardan hiç etkilenmeyerek, tınmayarak mı "bağımsız" olunur?..."

ishakyilmaz 03-27-2010 13:32

DIŞ BASIN ÖZETLERİ

SUUDİ ARABİSTAN:
EL VATAN:
TÜRKİYE, İSVEÇ BÜYÜKELÇİSİNİ STOCKHOLM'A GÖNDERİYOR VE İSRAİL'DEN İNSANSIZ UÇAK ALIYOR
26.03.2010, Fikriye Ahmet
İsveç Parlamentosunda 1915 yılında meydana gelen olayların "Ermeni soykırımı" olarak tanınmasıyla ilgili tasarının onaylanmasından sonra Türkiye, Stockholm Büyükelçisini Ankara'ya çağırmıştı. Ancak Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dün yaptığı açıklamada, "İsveç Büyükelçimiz Sayın Zergün Korutürk, çok yakında Stockholm'deki görevine geri dönecek." dedi. Davutoğlu şunları söyledi: "İsveç hükûmeti, 1915 yılında meydana gelen olayların ve 'Ermeni soykırımı' iddialarının Parlamentoda onaylanmasına açık ve net bir şekilde karşı çıktığını açıkladı yani İsveç'ten sonradan gelen mesajlar çok iyiydi. Yapılan değerlendirmelerimiz olumlu." Öte yandan Türkiye'nin Savunma Bakanı Vecdi Gönül, dün yaptığı açıklamada, Türkiye'nin, İsrail'den 6 adet Heron İnsansız Uçak teslim aldığını ve mart ya da haziran ayının sonuna kadar 4 tane daha teslim alınacağını kaydetti. Açıklamaya göre Heron uçaklar eğitimli Türk askerleri tarafından uçurulacak. Türkiye'nin satın aldığı Heron uçaklarının, terörle mücadelede istihbarat amaçlı kullanacağı bildirildi.

ALMANYA:
SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG:
ANKARA AYİN YAPILMASINI ONAYLIYOR
26.03.2010
Doğu Anadolu'da 10. yüzyılda Van Gölü üzerindeki bir adada inşa edilmiş olan bir Ermeni kilisesinde yılda bir kez olmak üzere dinî ayin yapılabilecek. Kültür Bakanı
Ertuğrul Günay, uzun çekişmeler neticesinde, Ermeni kilisesinde yılda bir kez temmuz ayının ikinci haftasında kısıtlı katılımcıyla "inanç turizmi" kapsamında dinî ayin yapılmasına izin verdi. İstanbul'da yaşayan Ermeni cemaati söz konusu kilisede yılda bir kez ayin yapabilmek için uzun zamandan beri talepte bulunuyordu. Türk hükûmeti kilisenin onarımı için 1,5 milyon avro harcadı.

DİE WELT:
MERKEL, ALMANYA'DA TÜRK LİSELERİNE KARŞI
26.03.2010, Miriam Holstein
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın taleplerine Angela Merkel (CDU) çok soğuk tepki gösterdi. Şansölye, Almanya'da Türk liseleri açılması talebini reddediyor. Şansölye, Passauer Neue Presse gazetesine yaptığı açıklamada, "Bence bu ilerleme sağlamaz. Türk kökenli çocuklar ve gençler genel olarak bizde Alman okullarına gitmelidir. Tüm Türk öğrencilerin bir Türk lisesine gitmesi düşüncesini doğru bulmuyorum." diye konuştu. Şansölye, gelecek hafta başında Türkiye'ye yapacağı ziyaret öncesinde, Erdoğan'ın ülkesinin AB'ye tam üye olması talebine de yeniden tepki verdi. Bu konudaki düşüncesinin değişmediğini hatırlatan Merkel, "Ben hâlâ Türkiye ile imtiyazlı ortaklığa gidilmesi gerektiğini düşünüyorum." şeklinde konuştu. AB üyeliği konusunda Erdoğan ile zaten uzun süredir farklı görüşte olduklarını dile getiren Merkel, "Buna rağmen Türkiye ile AB'ye katılım müzakerelerinde anlaşmalara bağlı kalınması kuralı geçerlidir." ifadesini kullandı. Şansölye, AB'nin yıllardan beri bu temelde Türkiye'nin olası AB üyeliği için müzakereleri ucu açık bir şekilde yürüttüğünü kaydetti.

İSPANYA:
EL MUNDO:
TÜRKİYE BİR İSPANYOL ANAYASASI İSTİYOR
25.03.2010, Fran Martinez
Bahçeşehir Üniversitesi Avrupa İlişkileri Bölüm Başkanı Cengiz Aktar bize Gezi İstanbul Kafe'de, "Türkiye, İspanya'nın 30 yıl önce yaşadığına benzer siyasi bir geçiş süreci yaşıyor. İspanya, geçişi nasıl yaptığı, azınlıkların uyumu, ordunun toplumdaki ağırlığının azaltılması ve sosyal özgürlüklerin artırılması gibi çok karışık konuları barışçı şekilde nasıl hâllettiği açısından bir örnektir." diye açıklıyor. Bu hafta Erdoğan'ın partisi, Türkiye'de anayasal reform teklifi ilan etti. Aktar, "Yetersiz fakat doğru yolda ilerliyor." diye düşünüyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Bu reformlar, AB kanunlarıyla uyumludur. Yargıtay'ın eleştirilerini anlayamıyoruz. Reformları eleştirenler sadece statükoyu muhafaza etmek istiyor." diye yorumluyor. Şu an hükûmet, bir darbe sonrasında yazılan 1982 Anayasası'nın 26 maddesini değiştirmeyi planlıyor. En önemli değişiklikler yargıyı etkileyecek. Bu reformla Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısı 11'den 19'a çıkacak. Üyeler 12 yıllığına seçilecek ve 65 yaşına kadar hizmet edecek. Ayrıca askerler de sivil mahkemelerde yargılanabilecek; parti kapatmalar Mecliste de tartışılacak ve dinî eğitim hakkındaki kararlar siyasi bir partiyi kapatma nedeni olamayacak. Bununla birlikte değişiklik paketi, "devletin birliğini ve Cumhuriyetin laik karakterini tehlikeye atma durumunda" partilerin kapatılmasına imkân tanıyan maddeyi muhafaza ediyor. 1982 Anayasası'nın kabulünden bu yana 20 partinin kapatılmasını sağlayan bu madde AB tarafından da eleştiriliyor. Bu madde yüzünden AK Parti bile, 2008'de bir kapatma girişimiyle karşı karşıya kalmıştı. Başbakan Erdoğan, ordu ve hâkimleri kastederek "Yürütme ve yargıya karışmaktan vazgeçmeliler." dedi. Anayasa değişikliği, üçte ikiçoğunluk oyu gerektiriyor; Meclisteki 550 milletvekilinden 337'si AK Partili. Söz konusu çoğunluğun sağlanamaması durumunda tasarı, halk oylamasına götürülebilir.

KATAR:
EL CEZİRE:
TÜRKİYE ERMENİLERİN ÖLDÜRÜLMESİYLE İLGİLİ GERİLİMİ HAFİFLETİYOR
26.03.2010
Türkiye'nin İsveç Büyükelçisi, İsveç Parlamentosunun 1915 olaylarını soykırım olarak kabul etmesinin üzerine ülkeye geri çağırılmasının ardından birkaç gün içinde yeniden göreve başlayacak. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Büyükelçi Zergün Korutürk'ün gelecek haftanın başında görevine geri döneceğini açıkladı ancak Ankara'nın hâlen Washington Büyükelçisini ne zaman geri göndereceğini değerlendirmeye devam ettiğini belirtti. Davutoğlu, bu kararın, ABD'nin konuyla ilgili kararına bağlı olduğunu da sözlerine ekledi. Davutoğlu, İsveç hükûmetinin karara karşı olduğunu açıkça göstermesinin ardından ABD ile İsveç örneklerinin uyumlu olmadığına dikkati çekti. İsveç Büyükelçisini geri gönderme kararı, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi sürecine gölge düşüren Ermenilerin öldürülmesiyle ilgili sorunun yarattığı gerilimi hafifletmek için atılmış bir adım. Bir diğer gelişme ise dün yapılan açıklamada Türkiye, yılda bir kez Van Gölü'ndeki terk edilmiş Akdamar Adası'ndaki kilisede ibadet izni verdi. Akdamar Kilisesi, Ermeniler için büyük bir sembolik değer taşıyor.

PAKİSTAN:
THE NATION:
TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI 30 MARTTA GELİYOR
26.03.2010
Pakistan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Abdul Basit, dün düzenlediği haftalık basın toplantısında, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Pakistan'a dört günlük resmî bir ziyarette bulunacağını belirtti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari, Başbakan Yusuf Rıza Gilani ve diğer liderlerle görüşecek. Gül 30 Martta İslamabad'da olacak ve Türk Cumhurbaşkanına bakanlar, milletvekilleri, üst düzey yetkililer ve mühendislik, inşaat, enerji, tekstil ve imalat sektöründe iş yapan şirketlerin yöneticileri de eşlik edecek. Sözcü gazetecilere yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı Zerdari'nin Cumhurbaşkanı Gül'e düzenlenen bir törenle Pakistan Nişanı vereceğini de belirtti. Gül'e ayrıca İslamabad'daki Quaid'e Azam (Büyük Önder) Üniversitesi tarafından uluslararası ilişkiler alanında fahri doktora da verilecek.

İNGİLTERE:
REUTERS:
TALAT: RAKİBİM SEÇİMLERİ KAZANIRSA KIBRIS
GÖRÜŞMELERİ SONA EREBİLİR
26.03.2010, Simon Bahçeli
Kıbrıslı Türk lider Mehmet Ali Talat, gelecek ayki cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybederse Türkiye'nin AB emelleri açısından büyük önem taşıyan Kıbrıs'ın yeniden birleştirilmesi görüşmelerinin durma noktasına geleceğini söyledi. Talat, başlıca rakibi 18 Nisandaki seçimleri kazanırsa Kıbrıslı Rum lider Dimitris Hristofyas ile devam etmekte olan müzakerelerin akıbetinin ne olacağı sorusuna cevaben Reuters'e yaptığı açıklamada, "Benim düşüncem, sürecin biteceği yönünde." dedi. Talat'ın başlıca rakibi sadece Ankara tarafından tanınan Kıbrıs'ın kuzey kesimindeki yönetimin Başbakanı Derviş Eroğlu. Eroğlu, Çek-Slovak tarzı "kadife boşanmaya" atıfta bulunarak yeniden birleşmeye iki devlet biçiminde bir alternatif önerebileceğini söylüyor. Amaç tarafların federasyon şeklinde bir yeniden birleşme konusunda anlaşmaya varmaları ancak birlikte yönetimin nasıl olacağı, tarafların hangi toprakları alacağı ve mülkiyet anlaşmazlıklarının nasıl çözüleceği gibi sorulara cevap aranan potansiyel bir diplomatik mayın tarlasında müzakere ediyorlar. Talat, kendisinin kazanacağını söylediği seçimlerden sonra ne zaman bir anlaşmaya varılabileceğini söylemedi ancak görüşmeler için son tarihin Kıbrıslı Rumların kendi cumhurbaşkanlığı seçim kampanyalarına başladıkları zaman olmasının muhtemel olacağını belirtti ve "En geç gerçekçi tarih 2011 ortası olacaktır." dedi. Talat sözlerini şöyle sürdürdü: "2004'ten önce Kıbrıslı Türkler uluslararası toplumdan tamamen dışlanmışlardı... Onları dünyaya biz yaklaştırdık. Şimdi halk geri mi dönülecek yoksa dünyaya doğru mu ilerlenecek karar vermeli."

REUTERS:
TÜRKİYE ERMENİ MESELESİ KONUSUNDA ADIMLAR ATIYOR
25.03.2010, Daren Butler
Ermenilerin Osmanlı güçleri tarafından Birinci Dünya Savaşı'nda öldürülmelerinin İsveç Parlamentosunda soykırım olarak kabul edilmesini protesto amacıyla çağrılmasından iki hafta sonra, Türkiye'nin İsveç Büyükelçisi birkaç gün içerisinde görevinin başına dönecek. Dün verdiği mülakatta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanan bu girişim, oldukça hassas olan meselenin yarattığı gerginliğin hafifletilmesi için atılmış bir adımdı. Ermenistan ile ilgili bir başka gelişmeyle ilgili olarak Türkiye bugün, Türkiye'nin doğusundaki Van Gölü'nde terk edilmiş bir adada müze olarak restore edilen kilisede yılda bir ayin düzenlenmesine izin verildiğini duyurdu. Davutoğlu, Büyükelçi Zergün Korutürk'ün gelecek hafta başı itibarıyla görevine döneceğini söyledi fakat Ankara'nın Washington Büyükelçisinin geri dönüşünü hâlâ değerlendirmekte olduğunu belirtti. Bu karar ABD Temsilciler Meclisinde görüşülecek karar tasarısının akıbetine bağlı olacak. Öte yandan Van Valiliği'nden yapılan açıklamada, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, kısa bir süre önce restore edilen Van Gölü'ndeki Akdamar Adası'ndaki Ermeni kilisesinde yılda bir ayin yapılmasına izin verdiği belirtildi. 10'uncu yüzyıla ait kilise, Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Ermenilere ev sahipliği yapan Türkiye'nin doğusunda bulunuyor. Kilise 2007 yılında müze olarak yeniden açıldı. Kilisenin Ermeniler için sembolik önemi büyük ve ruhani liderler yılda bir burada ayin yapılmasına izin verilmesini önermişlerdi. Vali Münir Karaloğlu, "12 Eylülde ülke içinden ve dışından misafirlerimizi mümkün olan en iyi şekilde karşılayacağımızdan kimsenin hiçbir kuşkusu olmasın." dedi.

RUSYA:
VZGLYAD:
RUSYA VE TÜRKİYE İÇİŞLERİ BAKANLARI GÜVENLİK ANLAŞMASINI ELE ALDI
25.03.2010
Rusya ve Türkiye İçişleri Bakanları Raşit Nurgaliyev ve Beşir Atalay, yaptıkları görüşmeler sonrasında düzenlenen basın toplantısı sırasında güvenlik konusunda yapılacak ikili anlaşmanın esasları üzerinde durduklarını açıkladılar. Nurgaliyev, "Görüşmemiz dostane bir ortamda ve yapıcı bir şekilde geçti. Türkiye'nin olduğu kadar Rusya'nın da güvenlik makamlarını ilgilendiren konuları konuştuk." dedi. Bakanın belirttiğine göre, "günümüzde hem Rusya, hem de Türkiye güvenlik ve insan hakları konusunda yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyuyor." Nurgaliyev şunları söyledi: "Söz konusu yeni yaklaşımların temelini, Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev'in mayıs ayında yapacağı Türkiye ziyareti sırasında imzalanacak yeni anlaşmayla atacağız. Bu anlaşma, iş birliğinin hukuki ve normatif altyapısının geliştirilmesine, sınır ötesi suçlarla mücadeleye, terörizm ve aşırıcılıkla mücadeleye ve uyuşturucu ticaretinin engellenmesine yönelik olacak." Atalay ise mayısta imzalanacak belgelerin hazırlıklarını özel bir ortak komitenin yürüttüğünü söyledi. Atalay, "İş birliğimizle ilgili mevcut konuların hukuki boyutu üzerinde çalıştık. Anlaşmanın nihai metnini hazırlayan komite nisan ayında bir toplantı daha yapacak. Söz konusu belge güvenlik alanında mevcut konuların hemen hemen tamamını kapsayacak." dedi.

ishakyilmaz 03-28-2010 14:06

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../logoHaber.jpg

Tanıtım ve Medya Başkanlığı




27 Mart 2010 Cumartesi

GÜNLÜK BASIN RAPORU




G Ü N D E M
27 MART 2010 - CUMARTESİ

1- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İzmir'e gidecek. Gül, Meryem Ana Evi, Efes ve Şirince'yi kapsayan gezisinin ardından İzmir'e geçerek Kızlarağası Hanı'nda İzmirli sanatçılarla sohbet edecek ve Agora Ören Yeri'ni ziyaret edecek. (Saat: 11.00/12.50/15.30/16.30) Cumhurbaşkanı Gül, Ege Bölgesi Sanayi Odası'ndaki toplantıya ve sivil toplum örgütlerinin de davetli olduğu akşam yemeğine katılacak. (Saat: 17.00/20.00) Cumhurbaşkanı Gül'ün İzmir programına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da eşlik edecek.
2- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Libya'nın Sirte kentinde, Arap Birliği'nin 2010 yılı zirvesine katılacak ve bazı hükümet ve devlet başkanlarıyla ikili görüşmelerde bulunacak. Başbakan Erdoğan'a Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik de eşlik edecek.
3- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Fas'taki temaslarını tamamlayarak Ankara'ya dönmek üzere bu ülkeden ayrılacak.
4- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Manisa'da bir iş yerinin açılışını yapacak (Saat: 13.30)
5- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, İran'ın başkenti Tahran'da temaslarda bulanacak.
6- Anayasa değişikliği paketi çalışmaları.
- Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ve AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, yabancı basın kuruluşlarının temsilcileriyle İstanbul'da bir araya gelecek. (Saat: 11.00)
7- Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, İstanbul'da, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından hayata geçirilen ''Karagöz'ün Avrupa Birliği Dersi'' adlı gölge oyunu gösterisini izleyecek. (Saat: 13.00) Bağış AK Parti Beşiktaş İlçe Teşkilatı Danışma Kurulu Toplantısı'na katılacak. (Saat: 14.30)
8- Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, AK Parti Diyarbakır İl Başkanlığını ziyaret edecek, kentte inceleme ve ziyaretlerde bulunacak, SODES sergilerinin açılışını yapacak ve Farid Farjad konserini izleyecek. (Saat: 14.00-20.00)
9- Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Erzurum'da, Hastane Randevu Sistemi Merkezinin açılış töreni ile Erzurum Sivil Toplum Platformu Toplantısı'na katılacak. (Saat: 12.00/18.30)
10- Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Mersin'de ziyaretlerde bulunacak, basın açıklaması yapacak ve ''Yat Limanı Üst Yapı Temel Atma Töreni''ne katılacak. (Saat: 12.30-18.00)
11- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Dubai'de Türk şirket ve işçilerinin de yapımına katıldığı dünyanın en büyük hipodromu ''Dubai Meydan''ın açılışında bulunacak.
12- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Kütahya'nın Simav ilçesinde kaymakamlık ve belediyeyi ziyaretinin ardından Sosyal Güvenlik Merkezini açacak. (Saat: 11.00-11.30) Dinçer, Afyonkarahisar'da da AK Parti İl Danışma Meclisi'ne katıldıktan sonra da valiliği ve belediyeye ziyarette bulunacak, Ticaret ve Sanayi Odası yetkilileriyle yemekli toplantıda bir araya gelecek. (Saat: 13.30-18.30)
13- Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Karaman'da valilik ve belediyeyi ziyaret edecek, Karaman Sanayici ve İşadamları Derneği hizmet binasının açılışı ile ''Altın Elma'' ödül törenine iştirak edecek. (Saat: 11.00-4.00)
14- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kayseri'de AK Parti milletvekilleri, il ve ilçe başkanları belediye başkanları, il genel meclisi üyeleri, büyükşehir belediye meclisi üyeleri ve basın mensuplarıyla kahvaltıda bir araya gelecek. (Saat: 09.30)
15- Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Adana'da incelemelerde bulunacak, AK Parti İl Başkanlığını ziyaret edecek, Devlet Tiyatroları Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali'nin açılışına katılacak. (Saat: 16.30/18.00/19.00)
16- Siyasi Partilerden.
- AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlenen Yerel Yönetimler Sempozyumu'nun açılış konuşmalarını Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir yapacak. (Saat: 10.15)
- AK Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç, partisinin Antalya İl Danışma Meclisi Toplantısı'nda konuşacak. (Saat: 14.00)
- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli, Demokraside Birlik Vakfının Ankara'da düzenlediği ''İnsani Değerler ve Demokrasi Sohbetleri'' konulu konferansta konuşacak. (Saat: 15.00)
- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem, Suşehri Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından İstanbul'da düzenlenen ''20. Yıl Birlik ve Beraberlik Yemeği''ne katılacak. (Saat: 19.00)


27 MART 2010 CUMARTESİ GÜNDEM ÖZETİ

GÜNDEM
BAŞBAKAN, ERMENİ CEMAATİYLE GÖRÜŞTÜ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ermeni Cemaati Başkanı Bedros Şirinoğlu ve Ermeni Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Herman Balyon'u kabul etti. Görüşme sonrası açıklama yapan Şirinoğlu, 1915 olaylarını "iki çok samimi arkadaşın kavgası" olarak niteledi.
BAKAN BAĞIŞ'TAN MERKEL'E YANIT
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 110 bin sayfalık AB müktesebatında "imtiyazlı ortaklık" diye bir madde bulunmadığını belirterek, AB üyesi ülkelerin yeni bir üyelik statüsü kararı almaları ve bazı üyelerin bu yeni statüye geçmeleri halinde, "Türkiye'nin de böyle bir şeyi değerlendirebileceğini" söyledi.
HSYK KRİZİ DERİNLEŞİYOR
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulu'na suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı. Adalet Bakanlığı'ndan ise yanıt gecikmedi: "Kurul üyeleri bakanlık yetkisi kullanmak istiyor."
HERKES KENDİ İŞİNİ YAPACAK
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu, camilerde okutulmak üzere AB hutbesi hazırlığı yapan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'ne (ABGS) tepki gösterdi. Diyanetin gündeminde böyle bir konunun bulunmadığının altını çizen Bardakoğlu, 'Türkiye'de din ve devlet işleri ayrıdır. Herkes kendi işini yapacak. Diyanet kendi gündemini kendisi belirler' dedi.
BU GECE SAATLER İLERİ ALINACAK
Yaz saati uygulamasına pazar günü geçilecek. Bu gece (cumartesi gününü pazar gününe bağlayan gece), 03.00'de saatler bir saat ileri alınacak.

EKONOMİ
PİYASALAR
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Bileşik Endeksi günün tamamında 434 puanlık düşüşle 56.610 puandan tamamladı. Hisse senetleri günlük ortalama yüzde 0,76 düştü. İstanbul serbest piyasada, kapanış saatlerinde doların satış fiyatı 1,5370 lira, avronun satış fiyatı 2,0610 lira oldu. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Tahvil ve Bono Piyasası Kesin Alım Satım Pazarında işlem gören 16 Kasım 2011 vadeli, bugün valörlü tahvilin bileşik faizi, önceki kapanışa göre 0,03 puan düşerek yüzde 8,90'ten kapandı.Bu tahvilin basit getirisi yüzde 9,15 oldu. Bu kağıdın önceki kapanıştaki basit getirisi yüzde 9,18, bileşik getirisi yüzde 8,93 olmuştu.
PASAPORTLARA ZAM GELİYOR
1 Haziran'dan itibaren kullanılmaya başlanacak biometrik pasaportlar ile defter ücreti de artacak. 138 lira olan defter ücretinin en az 300 olması ve 10 yıllığına verilecek pasaportların harç bedelinin bin TL'yi aşması bekleniyor.

POLİTİKA
ERDOĞAN: HSYK SİYASİLEŞTİ PARTİ KURSUNLAR
Başbakan Erdoğan, HSYK'nın Adalet Bakanı Müşteşarı hakkındaki suç duyurusuna ilişkin olarak "Son günlerde mikrofonlara konuşanların siyasallaştıklarını görüyoruz. Önümüzdeki seçimlerde makamlarından istifa ederek bir parti kursunlar ve seçime girsinler" değerlendirmesinde bulundu.
CHP'DEN ALTERNATİF ÖNERİ PAKETİ
CHP, AK Parti'nin Anayasa paketine karşılık 6 maddelik alternatif paket hazırladı. ''Çağdaş Türkiye İçin Değişim" adlı paket, haftaya kamuoyuyla paylaşılacak.
TÜRKER: "UZLAŞMA OLMAZSA OLMAZ"
DSP Genel Başkanı Masum Türker, Türkiye'nin, 12 Eylül'ün izlerini silmesi gerektiğini bildirerek, "Ancak uzlaşma, anayasaların hazırlanmasında 'olmazsa olmaz' kurallardan biridir" dedi.
"AKP VE BDP'NİN ANAYASA DEĞİŞTİRMESİ SİYASİ ETİĞE UYGUN DEĞİL"
DSHP Genel Başkanı Rahşan Ecevit AKP ve BDP'ye işaret ederek, "Bölücülüğün ve gericiliğin odağı olanların yapacağı Anayasa değişikliklerinin bu ulusa yarar sağlamayacağına inanıyoruz" dedi.

DÜNYA
TÜRK GEMİSİNE KORSAN SALDIRISI
Nijerya açıklarında "Özay 5" adlı Türk gemisi, korsanların saldırısına uğradı. Saldırıda 3 kişi yaralandı.Yaralılar hastaneye kaldırılırken, gemi Lagos limanının 30 mil açığına çekildi.
MERKEL'DEN TÜRK OKULLARINA RED
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye ziyareti öncesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'da Türk okulları açılması yönündeki talebini geri çevirdi. Merkel, "Türk öğrencilerin Almanya'da Türk okullarına gitmesi yönündeki öneriyi uygun bulmadığını" vurguladı.
IRAK'TA SEÇİMİ ALLAVİ KAZANDI
Seçim Komisyonundan yapılan resmi açıklamada, Başbakan Nuri El Maliki'nin rakibi olan ve oyların sayılması döneminde Maliki ile dirsek dirseğe yarışı götürdüğü görülen laik Allavi'nin, genel seçimin galibi olduğu kaydedildi. Açıklamada, Allavi'nin, Parlamentoda 91 sandalye kazandığı, Maliki'nin ise 89 sandalyede kaldığı belirtildi.

ishakyilmaz 03-28-2010 14:06

YAZILI BASIN ÖZETLERİ

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG 'ün bazı haber başlıkları:

GELİN GÖRÜN SONRA KONUŞUN
Türkiye'de güvendeyiz" diyen Ermeni Cemaati Başkanı Şirinoğlu, diasporaya sert çıktı: "Gelsinler, bizim Türkiye'deki yaşantımızı görsünler ondan sonra karar versinler." Sözde soykırımı iddialarıyla gerginliği tırmandıran Ermeni diasporasına en anlamlı cevap, Türkiye'deki Ermeni vatandaşlarımızdan geldi. Başbakan Erdoğan'la görüşen Ermeni Cemaati Başkanı Bedros Şirinoğlu, 1915 olaylarını "iki samimi arkadaşın kavgası" olarak niteledi. "Neden üzeri kapatılmıyor, anlamıyorum" dedi. Şirinoğlu, sözlerine şöyle devam etti: 1915'te bir şeyler olmamıştır demiyorum. Fakat eşelemekte fayda yok. Bu olaylara 'soykırımı' denilmesine gerek yok. Diasporadakiler gelsin, Türkiye'deki Ermeni vakıflarının mallarını, okullarını ve Ermeni vatandaşlarının yaşantılarını görsünler, ondan sonra karar versinler. Ermeni Cemaati Başkanı Şirinoğlu'nun Başbakan Erdoğan'la görüşmesinde Ermeni Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Herman Balyon da hazır bulundu. Şirinoğlu, Osmanlı imparatorluğu'nda Tanzimat Fermanı'yla gayrimüslimlerin haklarını artıran Padişah II. Mahmut'un portresinin işlendiği kol düğmeleriyle dikkat çekti. Şirinoğlu, Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerin hayata geçirilmesi konusunda umutlu olduğunu söyledi. Hem Ermenistan'ın hem Türkiye'nin geçmişten ders alacağını ve aynı hataların tekrarlanmayacağını ifade etti. Başbakan'ın "100 bin kaçak Ermeni'yi sınır dışı ederiz" sözleri için, sayıyı Erdoğan'a kendilerinin verdiğini ancak yanlış olduğunu söyledi ve özür diledi. Şirinoğlu, Erdoğan'ın sözleri için de "Sözleriyle kalbi bir değil" diye konuştu.

Cam silen eller kalem tutacak
Sokaklarda çalışan çocukların okumasını hedefleyen "Kalem Tutan Eller Projesi" başladı. Toplantıda konuşan Milli Eğitim Bakanı Çubukçu, "Arabaların camlarını silen o çocuklar güvende olmazsa hiçbirimiz evlerimizde güvenli olmayacağız" dedi Milli Eğitim Bakanlığı öncülüğünde, Garanti Emeklilik ve Boğaziçi Üniversitesi'nin de katkılarıyla başlatılan 'Kalem Tutan Eller Projesi' hayata geçirildi. Pilot bölge olarak seçilen İstanbul'da başlatılan proje kapsamında sokakta yaşayan ve çalışan çocukların eğitimine devam etmesi sağlanacak. Projede yaklaşık bin öğrenciye ulaşılması hedefleniyor. Garanti Bankası Konferans Salonunda tanıtım toplantısında konuşan Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu projenin sokakta yaşayan veya çalı şan çocuklara uzatılmış çok önemli bir yardım eli olduğunu vurguladı. Çubukçu, sözlerine şöyle devam etti: "Sosyal sorumluluk sahibi önemli kurumların da 'İşte bu bizim meselemiz' demeye başladığı an sorunların çözüleceği andır. Çünkü biz biliyoruz ki yoldan geçerken baktığımız, arabamızın camlarını hızla kapattığımız o çocuklar, sokaklarda güvende olmadığı sürece hiç birimiz evlerimizde güvende olmayacağız" Ülkenin her çocuğunu sevmek gerektiğini vurgulayan Çubukçu önceki yıllarda konunun önemini anlatmak için bir muhatap bile bulamadıklarını vurguladı.

Akaryakıtta vergiyi düşürmek istiyoruz
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve bürokratlar, Türkiye ihracatçılar Meclisi (TİM) Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısına katılarak hem açıklamalar yaptılar hem sorunları dinlediler. Bu kapsamda konuşan Şimşek, ulaştırma altyapısı konusunda 7-8 yılda çok yol kat ettiklerini belirterek, "Bunu söyleyince akla akaryakıt gelebilir. (Akaryakıtta) gönül ister ki vergiler çok daha düşük olsun, o yönde çabalarımız olacak gelecek dönemde" dedi. Akaryakıt, iletişim, tütün ürünleri ve otomotivde kısmen vergilerin yüksek olduğunu, buna karşın sorunun dolaylı vergilerin yüksekliği değil, dolaysız vergilerdeki performans düşüklüğü olduğunu belirten Şimşek, şöyle devam etti: "Vergileri indirdiğiniz takdirde borçlanma gereğini artırırsınız. Bu da zamanla faizi artırır, uzun vadede handikap olur. Bu konuda daha temkinliyiz. Çözüm vergi tabanının genişletilmesi ve kamu harcamalarının sınırlı tutulması. Bütçe açığı ortada. Önceliğimiz makro ekonomik istikrar olmalıdır." Ayrıca, faizlerin tek haneli seviyelerde olduğunu, kamu sektörünün borçlanma ihtiyacının azaldığını ve bankaların güçlü sermaye yapılarının sürdüğüne işaret eden Şimşek, özellikle faizlerin tek hanede tutulmaya devam edilmesi halinde, kredi temini imkanını sağlayarak hem tüketimin ve hem yatırımların teşvik edileceğini bildirdi. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ise tüm gündemin üretim ve ihracat üzerine kurulması, kurun da rekabetçi ve istikrarlı olması gerektiğini söyledi. Bu yıl ihracatçı birliklerinin 111 milyar dolarlık bir ihracat hedefi belirlediklerini anımsatan Büyükekşi, "2010'nun ilk çeyreğini yüzde 20 gibi bir ihracat artışı ile kapayacağız. Biz yüzde 10 beklenti koymuştuk, ilk çeyrekte bu beklentimizin iki katı bir büyüme yaşadık" dedi.

DHKP-C'nin hain planı deşifre edildi
Korumalar Başbakan Erdoğan'a adeta etten duvar ördü Geçtiğimiz günlerde Ankara Emniyeti'ne gelen Başbakan'a suikast yapılacağı yönündeki ihbardan sonra Erdoğan için alınan güvenlik önlemleri arttırıldı. Başbakan dün Cuma namazını Kocatepe Camii'nde kıldı. Korumaları da Erdoğan'ın etrafında etten duvar ördü. Erdoğan'ın yakın korumalarının dışında özel harekat polisleri ve binaların çatılarındaki keskin nişancılar dikkat çekti. Yasa dışı terör örgütü DHKP-C'nin Başbakan Erdoğan ile hükümet üyelerine dönük "suikast" planladığı belirlendi. Emniyet istihbaratından gelen "kripto" üzerine Başbakan'ın yakın koruma polisleri uyarıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü, 30 Mart-17 Nisan tarihlerini sözde devrim şehitlerini anma ve örgütün kuruluş yıl dönümü ilan eden DHKP-C'nin tasarladığı saldırılara karşı 81 İl Emniyeti'ni alarma geçirdi. Örgütün, 30 Mart 1972'de THKP-C lideri Mahir Cayan ve arkadaşlarının ölü ele geçirilmesinin yıl dönümüne rastlayan tarihte "silahlı ve bombalı" eylem planladığı saptandı. DHKP-C'nin Başbakan ve hükümet üyeleri dışında; Adalet Bakanlığı, MİT ve emniyet mensuplarına suikast ile TSK ve emniyete ait tesislerle bazı kamu kurumlarına yönelik bombalı sabotaj hazırladığı yönünde istihbari bilgiler alındı, istihbarat Daire Başkanlığınca hazırlara raporda, "Olası terörist saldırılara karşı güvenlik önlemlerini gözden geçirin ve istihbari çalışmalara ağırlık verin" denildi. Rapor üzerine tüm polisler uyarılırken, Başbakanlık Koruma Müdürlüğü de "duyum" konusunda bilgilendirildi. Erdoğan'ın etrafındaki güvenlik önlemlerinin bu yüzden arttırıldığı öğrenildi.

Merkel'den Türk okulu önerisine ret
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'da Türk okulları açılması yönündeki talebini geri çevirdi. Merkel, "Bu yöndeki tartışmalar hiçbir yere varamaz" dedi. Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Alman haftalık "Die Zeit" gazetesine verdiği mülakatta, "Türkiye'de Alman liseleri var, Almanya'da neden Türk liseleri olmasın" demişti. Deutsche Welle'nin haberine göre Merkel, Almanya'da Türk lise ve üniversiteleri kurulması isteğine olumsuz yanıt verdi. Başbakan Merkel "Passauer Neue Presse" gazetesine verdiği demeçte, "Almanya'daki Türk kökenli çocuk ve gençlerin Alman okullarına gitmesinin yerinde bir uygulama" olduğunu kaydetti. Almanya Başbakanı, "Türk öğrencilerin Almanya'da Türk okullarına gitmesi yönündeki öneriyi uygun bulmadığını" vurguladı. Almanya Başbakanı, gelecek hafta başında 4 yıllık bir aradan sonra Türkiye'de temaslarda bulunacak. 29-30 Mart tarihlerinde düzenlenecek ziyaret çerçevesinde Merkel önce Ankara'ya ardından da İstanbul'a gidecek. Merkel Türkiye temasları çerçevesinde Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gülle bir araya gelecek. Erdoğan-Merkel buluşmasında ağırlıklı gündem maddelerini, ikili siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler ayrıca Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan ilişkileri ve bölgesel sorunların oluşturması bekleniyor. Başbakan Merkel'in görüşmeler sırasında Türkiye'nin Ankara Protokolünü hayata geçirmesini ve limanlarını Kıbrıs'ın güneyine açması talebini de iletmesi bekleniyor.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

DARBE ANAYASASI NE DEMEK BİLİRİZ
Anayasa değişikliğine darbenin izlerinden 1981'de kurtulan ve yeni sivil anayasa ile AB'ye giren Dönem Başkanı İspanya'dan tam destek geldi. Dışişleri Bakanı Moratinos, "Sizi en iyi biz anlıyoruz" dedi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış üç gün süren ve Brüksel temaslarını tamamladı. Avrupa Parlamentosu, AB Komisyonu yetkilileri, Dönem Başkanı İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos ile bir araya gelen Bağış'a temaslarında en çok sorulan soru yargı reformu ve anayasa değişikliği oldu. Moratinos, görüşmede, AB'nin uzun zamandır Türkiye'ye yargı reformu ve sivil anayasaya geçmesi çağrısında bulunduğunu anımsatarak anayasa değişikliğine verdiği desteği şu sözlerle dile getirdi: "Çabalarınızı takdir ediyoruz. Büyük cesaret gösterdiniz. İspanya da bir zamanlar askeri yasalarla yönetiliyordu. O nedenle sizi en iyi biz anlıyoruz. Böyle olumlu gelişmeler İlerleme Raporu'nda Ankara için artı değer olacak." AB kaynakları da Dönem Başkanlığı'nın birkaç gün içinde bir deklarasyon yayınlayarak Türkiye'deki tüm kesimleri sivil anayasaya destek vermeye çağıracaklarını açıkladı. İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt de anayasa değişikliğine büyük destek verdi. Bildt, özellikle parti kapatmayı zorlaştıran maddenin özel bir önemde olduğunu söyledi. Bildt şunları kaydetti: "Değişikliğin AB tarafından çok olumlu karşılanacağına inanıyorum. 1982 anayasası başka bir zaman ve başka bir Türkiye için hazırlanmıştı. Artık Türkiye'nin daha modern, Avrupalı bir anayasaya ihtiyacı var. Bu taslak bunun yolunu açıyor." Bildt, AK Parti'ye yönelik bir kapatma davası açılmasından endişe duyduğunu vurgularken, olası bir davaya AB'nin çok sert tepki göstereceğini söyledi. Muhalefetin tepkisini de değerlendiren Bildt, "Olağan şüphelilerin karşıt tavrı sürpriz olmadı" diye konuştu.

AK Parti %40.6, CHP, MHP düşüyor
ANAR'ın gündem araştırmasına göre AK Parti'nin oy oranı yüzde 40.6 olarak ortaya çıktı. ‘Bugün genel seçim olsa kime oy verirdiniz?" sorusuna katılımcıların yüzde 40.6'sı ‘AK Parti' yanıtını verirken, CHP yüzde 21.4, MHP yüzde 14.6'da kaldı. ANAR tarafından 8 - 16 Mart tarihlerinde 26 ilde 5 bin 503 kişi ile ‘vatandaşın siyasi eğilimlerini tespit etmek' için gerçekleştirilen Gündem Araştırması'nda AK Parti'nin oy oranı en yakın rakibinin iki katı olarak gerçekleşti. ‘Bugün genel seçim olsa kime oy verirsiniz?' sorusuna katılımcıların yüzde 40.6'sı AK Parti yanıtını verirken, CHP yüzde 21.4, MHP yüzde 14.6, BDP yüzde 6.4, TDH yüzde 5.1, SP yüzde 4.5, DP yüzde 2.1, BBP yüzde 1.1, DSP yüzde 1 oy alırken diğer partiler yüzde 2.9 oy oranını paylaştı. Erken seçime hayır: Türkiye'de erken bir genel seçime gerek var mıdır? sorusuna katılımcıların yüzde 54.4'ü ‘hayır' dedi.Yeni anayasaya evet: Araştırmaya katılanların yüzde 58.8'i yeni ve sivil bir Anayasa'ya ihtiyaç olduğunu belirtirken, ‘Türkiye'nin yargı reformuna ihtiyacı var mı?' sorusuna ise yüzde 56.6 ‘evet' cevabı çıktı.Köşk'teki zirve olumlu: ‘Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile Çankaya Köşkü'nde yaptığı görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?' sorusuna katılımcıların yüzde 49.9'u ‘olumlu buluyorum' yanıtı verdi.Açılım ve sanatçılar: Başbakan Erdoğan'ın İstanbul'da sanatçılar ile yaptığı açılım toplantılarını olumlu bulanların oranı yüzde 42.2 olarak gerçekleşti.Katsayı kararı yanlış: Danıştay'ın YÖK'ün katsayı kararını iptal etmesine ilişkin olarak ise parçalı bir yanıt ortaya çıktı. Katılımcıların yüzde 39'u kararı doğru bulmazken, yüzde 27.1'i doğru buldu, konu hakkında bilgisi olmadığını söyleyenler ise yüzde 29.1 oranında gerçekleşti.

Ermeni vakıf mülkleri ve okul için teşekkür
Ermeni Cemaati lideri Sirinoğlu, vakrfmüMerinin iadesi ve Ermeni çocukların okula alınmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Vakıflar Genel Müdürlüğü, vakfımıza ait sekiz mülkü bize teslim etti. Bunun için teşekkür ediyoruz. Hükümet, bütün vatandaşların özellikle azınlıkların sıkıntılarını gözlemliyor ve gereğini yapıyor. Başbakanımız, Türkiye'de kaçak yaşayan Ermenilerin çocuklarının okula alınması konusunda da Milli Eğitim Bakanımız Çubukçu'ya gereken talimatı vermiştir. Sorunun çözüleceğine inanıyoruz.

İki bakanın hedefinde krizi derinleştiren bankalar var
Devlet Bakanı Çağlayan ve Maliye Bakanı Şimşek, 2009 yılında reel sektöre destek vermeyen bankaların krizi derinleştirdiğini belirtti Dün devletin iki bakanından bankalara eleştiri yağdı. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ayrı toplantılarda yaptıkları konuşmalarda kriz döneminde bankaların reel sektöre yeterince destek olmadıklarını söyledi. Denizli Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri'nin (DETKİB) düzenlediği toplantıya katılan Bakan Zafer Çağlayan, herkesin aynı gemide olduğunu ancak bankacılar güvertede güneşlenirken reel sektörün makine dairesinde motora yağ bulmaya çalıştığını söyledi. Bankacılık sektörünün, iyi günde esnaf ve sanayicinin yanında olurken en ufak bir tehlike gördüğü zaman ilk terk eden haline geldiğinden yakınan Çağlayan, şunları söyledi: "Ben bunu söylediğim zaman, 'Aynı geminin içindeyiz' derler. Doğrudur, aynı geminin içindeyiz ama pozisyonlar farklı. Bankacılık sektörü, geçen yıl 20 milyar dolar kâr ilan etti. Gözümüz yok ama birinin kârı, diğerinin zararıdır. Bu kadar küçülmenin yaşandığı, birçok firmanın battığı bir ortamda bankacılık sisteminin bu kadar kazanmasına söyleyecek şey yok." Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de bankaların kriz dönemindeki stratejilerinin, reaksiyonlarının, krizin Türkiye'ye yansımasını sınırlamadığım belirterek, "Hatta belki de derinleştirdi" dedi. Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) toplantısında konuşan Şimşek "Ortalık toz dumanken, bankalar tipik reaksiyonu gösterip çok temkinli bir patikada işlerini yürüttü" diye konuştu. Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bankalarda sermaye oldukça güçlü, kredi verme imkanları oldukça fazla. Sermaye yeterlilik oranı yüzde 20'nin üzerinde, likidite durumları iyi, varlık kaliteleri iyi, kârlılıkları yüksek. Ellerinde imkan var. Hazine, kamu olarak biz borçlanma ihtiyacımızı aşağı çekiyoruz. Peki, bankacılık reel ekonomiyi desteklemeyecek de ne yapacak? Bence fazla seçenekleri yok. İyimserim. Hem destekleyecek kapasiteleri var, potansiyelleri var, hem de desteklemeleri için gerekli makro ekonomik ortam ve koşullar var. Hatta bu koşullar onları zorlayacak."

Önerileri dikkate aldık paket biraz genişleyebilir
Adalet Bakanı Sadullah Ergin ‘Ziyaretlerimizden sonra taslak metinde bir kısım değişmeler, genişlemeler, bir takım redaksiyonların olma ihtimali vardır" dedi. Ergin, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek ve Ordu Milletvekili Enver Yılmaz ile birlikte Anayasa değişikliği paketi çalışmalarıyla ilgili Türkiye Ziraat Odaları Birliğini ziyaret etti. TZOB Genel Başkam Şemsi Bayraktar ile görüşmesinin ardından bir açıklama yapan Ergin yaptıkları tüm bu ziyaretler esnasında Türkiye'de meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin, siyaset kurumunun daha önünde olduğunu gördüklerini dile getirdi. Ergin, önerilerin ardından yapılacak değişikliklerle taslak metnin Mart ayı bitmeden Meclis'e sunulacağını belirtti. HSYK tartışmalarına da değinen Ergin "Elbette ki biz bu görüşmeleri protokol icabı yapmadık. Baştan yola çıkarken de, bu taslak üzerine getirilecek makul, somut önerileri değerlendireceğimizi de ifade etmiştik. Bunun gerçekleştiğini hep beraber göreceğiz. Onun dışında HSYK'da cereyan eden hadiselerin dışarıda ulu orta konuşulmasını doğru bulmam doğrusu. Bu tür değerlendirmelerin kurul içerisinde yapılması daha sağlıklıdır diye düşünüyorum.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Bizim politikacılar Pavlov'un köpekelri gibi
Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth, Başbakan Erdoğan'ın Almanya'ca Türk liseleri açılması önerisine tepki gösteren çevreleri sert bir dille eleştirdi. Ayni reaksiyon "Almanya'nın yurtdışında 500ün üzerinde partner okulu var. Bu okullarda Almanca ve Alman kültürü öğretilmekte. Almanya'da nasıl Fransızca, İngilizce, Rusça öğretiliyorsa, Türkçe de öğretilmeli. Muhafazakâr politikacılar tıpkı Paviov'un köpekleri gibi hep aynı reaksiyonu gösteriyorlar. Almanya'da çocuklar tabii Almanca öğrenmeli, Almanca konuşmalı. Tedrisat Almanca olmalı. Ama çocuklar anadillerini de öğrenmeli. Nasıl Fransızca, İngilizce, Rusça öğretiliyorsa, Türkçe de okulda öğretilmeli. Biz bu potansiyeli iyi kullanmalıyız. Türk-Alman partner okulu iyi bir model olabilir. Bu ve benzer konulan iç politikada puan toplamak için istismar ediyorlar."

Çağlayan: Dünya krizi 5 yılda, biz 2 yılda aşarız
DIŞ Ticaretten Sorumlu Devlet Bakam Zafer Çağlayan, Devlet Bakanı Aliye Kavaf ile birlikte Denizli'de sanayi ve tüccarlarla buluşup, sorunları dinledi. "Kapitalizmin tarihini ve tarifini değiştiren bir kriz yaşadık" diyen Zafer Çağlayan şöyle konuştu: "Dünya 2008 rakamlarım ancak 2013'te yakalayacak deniyor. İhracatımız değer bazında yüzde 22 azaldı. Dünyadaki azalış yüzde 28 oldu. Rekabetten dolayı tek sent kayıp yok, 29 milyar dolarlık kayıp, pazar daralmasından. Bu ay 25 günde 7.5 milyar dolan geçtik, geçen yıla oranla net 2 milyar dolarlık artış var. 1 Ocak 25 Mart arası ihracattaki artış yüzde 21.7. Görünen o ki krizi dünyadan önce atlatacağız. Bu yıl yeni biri dalgalanma olmazsa ihracatta 115 milyar doları da aşacağız. Dünya krizi beş yılda telafi ederken, biz bu gidişle iki yılda aşarız." İhracat artsın diye dünyanın çevresini 6 kez dolaştıklarını söyleyen Zafer Çağlayan "Eğer bir iş adamı olarak bu kadar dolaşsaydım, bugün 1 değil 11 fabrikam olurdu" dedi. Krizin etkisi hâlâ sıcak olduğunu söyleyen, bu sıcaklık geçince, ne kadar ciddi tehlike atlatıldığının görüleceğini kaydeden Bakan Çağlayan, "Otomotiv ve tekstil ihracatı 2008'i yakaladı. Otomotiv 18-20 milyar dolara çıkacak gibi. Bu da ihracatın yüzde 40'ı, o açıdan çok önemli.
http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG'ın bazı haber başlıkları:

Habur yeniden canlanacak
Kesintiye uğrayan demokratik açılımın Kandil ve Mahmur Kampı ayağı için yeniden düğmeye basılıyor. Bakan Atalay, Irak'ta yeni hükümetin kurulmasıyla sürecin hızlanacağını söyledi. NTV'ye konuk olan Bakan Atalay, anayasa paketi, demokratik açılım, Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu cinayeti ve gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Atalay'ın açıklamaları özetle şöyle: Habur'dan dönüşler Ricalarımıza rağmen bizi ve toplumu rahatsız eden görüntüler ortaya çıkınca gelişleri durdurduk. Ama şimdi özellikle de Irak seçimlerinin sonucu açıklandıktan ve hükümet kurulduktan sonra çalışmamız Kuzey Irak boyutuyla ilgili hızlanacak. İstikrarlı bir hükümet kurulursa süreç daha iyi yürüyecek. Kuzey Irak'taki kamplarla ilgili her şey gündeme gelebilecek. Anayasa paketi Değişiklikte en belirleyici boyut, bireyin biraz daha önce çıkması. Ülkemizde birey haklarının ve bireyin korunmasının daha ön plana çıkması paket içindeki en özel nokta. İkinci olarak toplum iradesinin, milletin kararının daha da belirleyici hale gelmesi. CHP ve MHP baştan beri, daha paketi görmeden, içinde ne olduğunu bilmeden karşı çıktı. Kendileri de ifade ettiler, 'henüz bakmadık ama bizim tavrımız olumsuzdur diye. Bunu anlamak mümkün değil. Tabii ki hafta sonuna kadar bu süreç devam edecek. Gerek kamuoyunda tartışılan hususlar, gerek medyada yer alan teklifler ve tartışmalar, sivil toplum kuruluşlarından da gelirse bütün eleştirileri masaya yatıracağız. Cumartesi (bugün) çalışma grubumuz bir araya gelecek ve şu ana kadar ki gelişmeleri değerlendireceğiz. Muhtemelen STK'ların yeni teklifleri olabilir. Önümüzdeki hafta da teklif Meclis'e sunulacak, imzalar zaten hazır. Salı günü gibi düşünüyoruz. BDP'nin teklifi Biz açıkladık, şu an seçim barajıyla ilgili bir çalışma olmayacak. Balon olur olmaz incelediğim dosyalardan biridir. Kapanmış değil aslında, sürekli gündemde. Basına yansıyan haberlerde bir yanlışlık var, gözaltına alınanların bu konuyla bir bağlantısı yok.

BDP: Seçim barajını yüzde üçe indirelim
AKP'ye teslim edeceği Anayasa taslağı önerilerini tamamlayan BDP, seçim barajının yanı sıra HSYK'nın kendi başkanını seçmesini de gündeme getirdi. Anayasa değişikliğinde kilit rol oynayan BDP'nin önerileri netleşti. AKP'ye teslim edilecek teklifte seçim barajının yüzde 3'e çekilmesi talep edilecek BDP, AKP'nin Anayasa taslağına ilişkin değerlendirmelerini tamamladı. Ancak BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Avrupa seyahatine çıktığı için son rötuşlar yetişmedi. Dün AKP'ye iletilmesi planlanan taslağın teslim edilmesi ertelendi. Taslakta, baroların Anayasa Mahkemesi'ne üye seçmesi, HSYK'nın kendi başkanını seçmesi, seçim barajının yüzde 3'e indirilmesi talep edildi. BDP, Anayasa paketindeki değişiklikler hakkında önerilerde bulunurken, pakette yer almayan TCK, TMK, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu'yla ilgili de önerilerde bulundu. Sivil toplum örgütleri ve baroların da görüşlerinden yararlanan BDP'nin önerileri şöyle: Anayasa'nın 10. maddesinde kadın, çocuk ve yaşlılara "pozitif ayrımcılık" tanınmasına ilişkin maddeye "Devlet bu eşitliği fiilen yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" ilavesi yapılsın. Anayasa'nın 20. maddesinde özel hayatın gizliliğine ilişkin "Kişisel verilerin korunması, bağımsız Kişisel Verileri Koruma Üst Kurulu tarafından sağlanır" ibaresi konsun.Anayasa'nın 41. maddesindeki "ailenin korunması" düzenlemesine "Türk toplumu" yerine "Türkiye toplumu" ifadesi eldensin. "Cinsellik ve şiddete karşı" ifadesi ise "Cinsel istismar ve şiddete karşı" şeklinde değiştirilsin. » Kamu çalışanlarına "toplu iş sözleşmesi hakkı"nın yanı sıra "grev hakkı" da verilsin. Hakkında kapatma davası açılan partilerle ilgili parlamentoda oluşturulması öngörülen komisyona, davalı parti Meclis dışındaysa bile beş üye hakkı tanınsın. Anayasa Mahkemesi ve HSYK üyelerinin seçilmesinde Cumhurbaşkanı'na fazla yetki veriliyor. Bu yetkiler Yargıtay, Danıştay ve barolara verilsin. Anayasa Mahkemesi'nin beş üyesi, Meclis'te partilerin beşer üyeyle temsil edildiği bir komisyon tarafından seçilsin. Cumhurbaşkanı beş, Yargıtay üç, Sayıştay ve Danıştay da ikişer üyeyi kendi genel kurullarında seçsin. Anayasa Mahkemesi'nin iki üyesini de baro başkanları seçmeli. Adalet Bakanı HSYK'da "başkan" olarak değil "doğal üye" olarak yer alsın. Bakanlık müsteşarına bakana vekalet etme yetkisi verilsin. Kurulun başkanı, HSYK üyeleri arasında yapılacak oylamayla salt çoğunlukla seçilsin. Kurulun, asil üyelerinden ikisi Cumhurbaşkanı, üçü Meclis, biri Anayasa Mahkemesi, üçü Yargıtay, biri Danıştay genel kurulları tarafından, yedisi adli yargı ve hâkimler, üçü de idari yargı ve hakimler tarafından seçilsin. » Seçim barajı da yüzde 3'e indirilsin.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Bağış: İmtiyazlı ortaklık ısrarı dayanaksız
AB müktesebatında böyle bir ifade olmadığını belirten Başmüzakereci Bağış, "Biz ayrıcalıklı ortaklığı sadece ikili ilişkilerimizde konuşabiliriz" dedi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 110 bin sayfalık AB müktesebatında "imtiyazlı ortaklık" diye bir madde bulunmadığını belirterek, Almanya Başbakanı Angela Merkel'e yanıt verdi. Bağış, AB üyesi ülkelerin yeni bir üyelik statüsü karan almaları ve bazı üyelerin bu yeni statüye geçmeleri halinde, "Türkiye'nin de o zaman böyle bir şeyi değerlendirebileceğini" söyledi. Bağış, Brüksel'de AB yetkilileriyle temaslarının ardından düzenlediği basın toplantısında, Merkel'in "imtiyazlı ortaklık" önerisini değerlendirirken, "Biz imtiyazlı ortaklığı ancak ikili ilişkilerimizde konuşabiliriz. 110 bin sayfalık AB müktesebatında ayrıcalıklı ortaklık diye bir şey yok. Olmayan bir konuda tartışma başlatmanın hiçbir anlamı yok. Eğer AB üyesi ülkeler oy birliğiyle yeni bir üyelik statüsü kararı alırlarsa ve şu andaki 27 ülkenin bir kısmı tam üyelikten vazgeçerek bu yeni statüye geçerlerse, Türkiye de o zaman böyle bir şeyi değerlendirebilir" dedi. Bağış, Türkiye'nin AB'ye taahhüt ettiği Ulusal Programı uyarınca "2013 yılı sonuna kadar AB müktesebatına uyumla ilgili çalışmalarını tamamlayacağım ve bunun ardından tam üyelik beklentisini çok net bir şekille dillendireceğim" dedi.

Seçim barajına AK Partiden set
BDP ve DSP'nin seçim barajının düşürülmesiyle ilgili taleplerine AK Parti yönetimi set çekti. Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, "Yüzde 10 seçim barajını kaldırmayı düşünmüyor musunuz?" sorusuna, "Seçim Kanunu ile ilgili hükümler Seçim Kanunu'nda olur, anayasada olmaz. Biz şu anda Anayasa değişikliğini konuşuyoruz" dedi. AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ da, seçim barajının düşürülmesine ilişkin düşünceleri olmadığım belirterek, "Koalisyonlarda, kaostan başka bir sonucu ben görmüyorum" dedi. Bu arada Adalet Bakam Sadullah Ergin ve AK Parti heyeti sivil toplum kuruluşları turunun son durağı olarak Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkam Şemsi Bayraktar'a anayasa değişiklik taslağını sundu. Bayraktar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, sektörleriyle ilgili olumsuz sonuçlar doğuracağı görülen yasaların iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan başvuru hakkı tanınmasını istedi.

İmralı emretti BDP çark etti
Anayasa değişiklik paketine destek sağlayabileceği yönünde sinyaller veren BDP, İmralı ve Kandil'den gelen mesajlar üzerine çark etti. BDP Anayasa Komisyonu üyesi Hamit Geylani, talepleri karşılanmazsa AK Parti'nin taslağını desteklemeyeceklerini söyledi. BDP, hükümete sunulması beklenen paket üzerinde dün geç saatlere kadar çalıştı, İmralı hükümlüsü Abdullah Öcalan da dün avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, hükümetin hazırladığı paketi tutarsız bulduğunu ifade ederek, "BDP'nin şartlarını ortaya koymasını olumlu karşılıyorum. Kabul edilirse destekleyebilir. Kabul edilmezse anayasa komplosuna karşı 'hayır cephesi' oluşturulmalı" dedi. PKK'nın Kandil'deki lideri Murat Karayılan da, "Pakette Kürtler yok. Kürtlerin bu değişikliği desteklemesi söz konusu olamaz" mesajı verdi. PKK'dan gelen bu mesajların ardından BDP'nin anayasa konusundaki tavrı değişti. Partisinin hazırladığı paketi hükümete sunacak olan BDP Anayasa Komisyonu üyesi Geylani, dün ilginç bir çıkış yaptı ve şöyle konuştu: "Taleplerimiz karşılanmazsa, taslağı desteklemek zorunda değiliz. Darbe anayasasının tümden değişmesini istiyoruz. Ancak mevcut durumda böyle bir irade görmüyoruz. Anayasanın başlangıç ilkeleri Türk ırkının menfaatlerini korumak üzerine kurulmuştur." Seçim barajının düşürülmesi yönündeki ısrarım koruyan BDP'nin hazırladığı pakette, anayasa maddelerine ilişkin önerilerin yanı sıra yasa değişikliği gerektiren öneriler de yer aldı. BDP, anayasadaki "Türk vatandaşı" tanımının "Türkiye vatandaşı" olarak değiştirilmesini talep etti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG ‘in bazı haber başlıkları:

MHP'YE TARİHİ UYARI
‘Demokratik açılım' ve ‘Anayasa değişikliği' süreçlerinde CHP ile ortak hareket eden MHP'ye eski ANAP ve DYP'liler ‘367' krizini hatırlatarak "Milli iradeyle restleşirseniz, bizim gibi olursunuz" uyarısında bulundular.

Aksu: Muhalefet, statüko muhafızlı üniforma giydi
Parti genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, Anayasa değişiklik taslağıyla ilgili muhalefet partilerinin tutumunu eleştirdi. Aksu, kendisini sosyal demokrat zanneden ana muhalefet partisini, eski zamanlardaki gibi' Acelesi yok, bir gün memlekete demokrasi lazım olursa, onu da biz getiririz' aymazlığı içinde olmakla suçladı. Muhalefet partilerinin, bazı odakların etkisinde kaldığını vurgulayan Aksu, "Adeta Ay'ın çekim etkisiyle 'deniz'lerin 'gel-git' yaşaması gibi, siyasetin 'deniz'leri de bazı odakların yüksek çekim güçlerinden etkilenerek 'gelgit'ler yaşamakta" dedi "CHP'nin arkasına MHP'yi de alarak bu Meclisin Anayasa yapamayacağı yönündeki açıklamalarını eleştiren Abdülkadir Aksu, "asama organı olan Meclisin elinden yasama yetkisini ve görevini almaya çalışan, hiçbir hukuki mantığa dayanmayan, fantezi bile denemeyecek hayâllerini gerçekleştirmek için bildikleri her yolu denemekteler" şeklinde konuştu. MHP ve CHP'nin, Anayasa değişikliğini Meclisin de, halkın da yapmasına karşı olduklarını anlatan Aksu, Anayasa değişikliği ile ilgili muhalefet partilerine yönelik birlikte hazırlama teklifine 'olmaz' dendiğini belirtti. 1982 Anayasa'nın 12 Eylül şartlarında hazırlandığını ve dönemin psikolojisini yansıttığını vurgulayan Aksu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Son günlerde yaşananlar açıkça ortaya koydu ki; ülkemizin yeni bir Anayasa'ya ihtiyacı olduğu kadar; ilkeleri mevsimlerden ve konjonktürden etkilenmeyen siyasetçilere de ihtiyacı var." Kendilerini gömlek değiştirmekle suçlayanların, kendi üzerlerine giydikleri formalara bakmalarını isteyen Aksu, şunları söyledi: "2002 seçimlerinden sonra kısa bir süreliğine giydikleri 'demokrat' formalarını çıkarıp 'statüko muhafızlı 'üniformaları' giymişler. Üstünüze pek de yakışmış, güle güle giyin arkadaşlar demekten kendimizi alamıyoruz."

CHP'de Anayasa paniği!
Hükümetin hazırladığı taslağın büyük destek görmesi üzerine panikleyen CHP, alternatif bir Anayasa taslağı paketi hazırladı. Ancak CHP'nin paketinde yargı reformu yer almazken, diğer pek çok madde, AK Parti'nin Anayasa taslak paketiyle paralellik arz ediyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, geçtiğimiz Salı günü Meclis Grup toplantısında "12 Eylül Anayasasına karşı çıkacağız diye AK Parti'nin paketine mahkûm kalamayız" şeklindeki açıklamasının ardından, CHP apar topar bir Anayasa paketi hazırladı ve kamuoyuna açıkladı. Ancak CHP'nin paketinde yargı reformu yer almazken, diğer pek çok madde, AK Parti'nin Anayasa taslak paketiyle paralellik arz ediyor. CHP'nin paketinde de kişi hakları ve özgürlükler konusunda benzer maddeler bulunuyor. CHP 6 maddelik Anayasa taslağını açıkladı. "Çağdaş Türkiye İçin Değişim" adı verilen taslak paketinde çalışma hayatına yönelik değişiklikler dikkat çekiyor. CHP'nin kitapçık halinde hazırladığı 6 maddelik Anayasa taslağına göre HSYK, Başkanını kendisi seçiyor. Adalet Bakanı ve Müsteşar, Kurul'dan çıkarılıyor. Böylece HSYK'nın eleştirilen mevcut konumu, CHP'nin Anayasa taslağında daha da perçinlenmiş oluyor. Grev ve lokavt hakkıyla ilgili yeni düzenlemelerin yer aldığı CHP'nin öneri paketinde, milletvekili dokunulmazlığının kürsüyle sınırlandırılması ve yüzde 10 barajının aşağı çekilmesi de yer alıyor. Öte yandan; dün CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol, Hakkı Süha Okay ve Kemal Kılıçdaroğlu bir basın toplantısı düzenledi. CHP'liler, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'den, Meclis'e sunulması halinde Anayasa değişiklik teklifini işleme koymayarak, iade etmesini istedi. Toplantıda konuşan CHP Grup Başkanvekili Anadol, "iktidarın, nalıncı keseri gibi kendine yontacağı bir taslağa, CHP elbette itibar etmeyecektir. Anayasa'yı değiştirme konusunda yetkili parlamento, 24. dönem parlamentosudur. Kediye ciğer emanet edilmez" gibi cümleler sarf etti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Baykal: Paket yarıştırmayız
Ankara kulisleri dün CHP'nin de altı maddelik bir Anayasa paketini hafta başında açıklayacağı haberiyle çalkalandı. CHP lideri Baykal: Paket yarıştırmayacağız. Kapsamlı değişiklik ten yanayız. Bu telaşla Anayasa yapılmaz. Önce toplumun her kesiminde ortak görüş oluşmak. Diyoruz ki, yani seçimlere kadar, Anayasa'yı nasıl, kimlere hazır latalım, içinde neler olsun, bunları konuşalım.

Öcalan: Bu bir komplo
İmralı'da müebbet hapsini çeken PKK lideri Abdullah Öcalan Anayasa değişikliği sürecine müdahil oldu. Avukatlarına göre Öcalan, paketin tutarsız olduğunu belirterek, "Benim bu Anayasa konusundaki tespitim şudur; Anayasa paketiyle amaçlanan hukuk, anayasa komplosudur. Benim geliştirdiğim slogan 'Anayasa komplosuna hayır demokratik anayasaya evet' şeklindedir. BDP'nin şartlan kabul edilmezse Türkiye'deki diğer sol ve demokrat çevrelerle birlikte güçlü bir 'Hayır Cephesi', ortak muhalefet bloku oluşturulmalıdır" dedi. BDP Anayasa Komisyonu Üyesi Geylani ise taslağın "AKP'nin kendi ihtiyaçlarına göre" hazırlandığını belirterek "Desteklemek zorunda değiliz" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

TÜRKİYE'NİN MODERNLEŞMESİ İÇİN ÖNEMLİ BİR ADIM
Anayasa değişikliği paketine bir destek de Avrupa Parlamentosunun en büyük ikinci grubu Sosyalistlerin başkanı Martin Schulz'tan geldi. Sosyalist lider, 1 Avrupa'ya yaklaştıracak bir adım' diye nitelendirdiği paketle ilgili ilk izleniminin 'olumlu' olduğunu söyledi. Parti kapatmaların zorlaştırılması ve kadın haklarıyla ilgili düzenlemeleri destekleyen Schulz, muhalefetin eleştirilerini de dinleyeceğini vurguladı. Martin Schulz, anayasa paketinin Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne yaklaştıracağını düşünüyor. 2012 yılında Avrupa Parlamentosu başkam olması beklenen Schulz, AK Partiyi 'mucize' olarak nitelendirdi. Başbakan Erdoğan'ı hem övdü hem de eleştirdi. 'Kardeş parti' CHP konusunda ise, "Yoğun bir diyalog içindeyiz. Ancak zaman zaman ciddi ihtilaflarımız oluyor." açıklamasını yaptı. Schulz Türkiye'de süren Ergenekon soruşturması ve davaları ile ilgili yargıda olan bir konuda hüküm vermek istemediğini belirtti. Ancak sivil bir hükümetin de anayasal düzene kasteden teşebbüsleri araştırmak gibi bir vazifesi bulunduğunu söyledi. Sosyalist lider, "Eğer birtakım generaller, albaylar ya da memurların demokratik sisteme son vermek için planlar yaptıklan ile ilgili iddialar varsa, hükümet ve yargı tabii ki bunun üzerine gitmelidir." şeklinde konuştu. STV Haber'de yayınlanan Avrupa Masası programında Selçuk Gültaşlı'ya konuşan Alman Sosyal Demokrat Schulz, anayasa paketinden Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye ziyaretine kadar birçok konuda açıklamalar yaptı. Schulz hem AK Partiyi hem de "kardeş parti" CHP'yi eleştirdi. AK Parti'nin "bir mucize" olduğunu vurgulayan Schulz, Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında ise "Etkili bir siyasetçi ancak tutarlı bir programı yok. Bir gün çok demokrat, bir diğer gün çok muhafazakar. Bir gün ultra-liberal, bir gün İslami eğilimleri ağır basıyor." eleştirisinde bulundu.

Tahta oy sandıkları referandumda kullanılabilecek
Meclis, genel seçimler için hazırlılarına şimdiden başladı. Seçim Kanunu'nda özellikle 'seçim güvenliği' ağırlıklı değişiklikler yapacak olan Meclis, önümüzdeki hafta Genel Kurul'da ele alacağı düzenlemelerde seçim işlerine yeni kurallar getirecek. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek'in Meclis Anayasa Komisyonu'nda kabul edilen seçim kanununda değişiklik öngören teklifine göre tahta sandık tarihe karışacak. Bunun yerini şeffaf ve kırılmaya dayanıklı sert plastikten sandıklar alacak. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ilk milletvekili seçimine kadar bu sandıklan hazır edecek. Tahta sandıklar ise muhtemel bir referandumda kullanılabilecek. Komisyondan geçen bir diğer teklife göre siyah beyaz oy pusulaları da tarihe karışıyor. Pusulalarda artık partilerin özel işaretlerini içeren renkli amblemleri kullanılacak. Yeni seçim kanununun getireceği diğer bir yenilik ise anketlerle ilgili olacak. Anketler, oy verme gününden önceki 10 gün içinde yayımlanamayacak Anketlerde 'tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine uyulması' şart aranacak. 29 Mart yerel seçimlerinde ciddi sorunlara neden olan TC kimlik numarası şartı da yumuşatılıyor. Yeni düzenleme ile üzerinde kimlik numarası olmayan bir kimlikle oy kullanılabilmesi için seçmen bilgi kağıdı ve Türkiye Cumhuriyeti kimliğini ispata elverişli YSK tarafından ilan edilen belgenin gösterilmesi yeterli olacak. Teklife göre kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar, kamu bankaların ve üst birliklerin yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar da milletvekili adaylığı için seçimlerin başlangıcından bir ay önce görevlerinden ayılmak zorunda olacak. 'Elektronik seçim'in ise daha sonraki seçimlerde değerlendirilmesi kararlaştırıldı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG 'ün bazı haber başlıkları:


Sırbistan da 'soykırım' demeye hazırlanıyor
ABD, İsveç ve Bulgaristan'dan sonra Sırbistan da 1915 olaylarının "soykırım" olarak tanınması için harekete geçti. Aşırı milliyetçi SRS partisi Ermeni soykırımı tasarısı ^ hazırladı. SRS basın sözcüsü Zoran Krasi, tasarının Sırbistan parlamentosuna sunulacağını duyurdu. Krasi, "Uluslararası toplumun baskısıyla, bazı partiler Srebrenica'da yaşanılanın soykırım olduğunu Sırbistan parlamentosuna kabul ettirmek istiyor. Ancak asıl soykırım Ermenistan'da ve 1 milyon kişinin öldürüldüğü Ruanda'da oldu" dedi. Geçen hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye ile Sırbistan arasındaki yakınlaşmayı örnek göstererek Türk-Ermeni ilişkilerine gönderme yapmıştı. Davutoğlu özetle, "Bin yıldır çatışma halinde olduğumuz Sırplarla konuşarak meseleyi hallettiysek, Ermenistan'la da 7 hallederiz. Sayemizde Sırbistan ile Bosna Hersek yakınlaştı. Sırp-Boşnak çatışması, Ermenistan ile Azerbaycan çatışmasından çok daha yakın ve çok daha acılarla dolu. Bir gece yarısı Bosna Hersek Cumhurbaşkanı ile havaalanında 2 saat konuşup sorunu çözdük. Şimdi sırada Srebrenica katliamı için Sırpların özür dilemesi var. Bunları, bin yıldır çatışma yaşadığımız Sırplarla konuşuyorsak, niye Ermenilerle de konuşmayalım?" demişti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Taş atan çocuklar için devrede
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta düzenlenen sanatçılarla kahvaltı davetinde kendisiyle görüşme talebini ileten Lale Mansur'u dün kabul etti. Mansur, Başbakanlık resmi konutunda gerçekleşen görüşmede 'taş atan çocuklarla' ilgili yasal düzenlemeler konusunda önerilerin konuşulduğunu söyledi. "Buraya 6 bin 800 kişiden oluşan 'Çocuklar İçin Adalet Çağmaları' adına geldim diyen ünlü oyuncu şöyle dedi: "Başbakanımızla görüşmemiz çok olumlu geçti. Bir saat konuştuk. Başbakanımızın da gerçekten ilgilendiğini düşünüyorum. Göstermelik bir şeyin peşinde değil. Biz de bir rapor sunduk. Başbakanımız da UNICEF'in koruma ilkelerini göze alarak çözüm arayacak. Bir hafta içerisinde avukatımızı arayacağını söyledi."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

HSYK KAOS PEŞİNDE
Ergenekon savcılarını görevden almak için korsan kararname hazırlayan HSYK üyelerine Adalet Bakanlığı hukuk dersi verdi: Yetki bakanlıktadır. Hukuk dışına çıkarak, çatışma ortamı oluşturmak istiyorsunuz. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulu'na suç duyurusunda bulundu. Adalet Bakanlığı'ndan ise yanıt gecikmedi: "Kurul üyeleri bakanlık yetkisi kullanmak istiyor." HSYK'nın seçilmiş üyeleri, suç duyurusu ekine, Müsteşar Kahraman'ın salı günü yapılan toplantıyı terk ettiğine ve dünkü toplantıya katılmadığına ilişkin tutanağı da ekledi. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, müsteşarın cenaze törenine katıldığı için toplantıya katılamadığını belirtmiş ve öğleden sonra yapılan açıklamada ise, "Mazeret HSYK'ya bildirildi" demişti. Adalet Bakanlığı son olarak, HSYK'nın çalışmalarının Adalet Bakanı ve Müsteşarı tarafından engellendiği yönündeki iddiaların gerçek dışı olduğunu belirterek, "Üyeler yasaların Bakanlığa verdiği bir yetkiyi hukuk dışına çıkarak kullanmak istemişler ve Anayasa değişiklik teklifinin kamuoyuna açıklanması üzerine bir çatışma ortamı oluşturma gayretine girişmişlerdir" açıklamasında bulundu.

Reformlar sayesinde Türkiye sıçrama yaptı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Anayasa değişikliği paketimizle birlikte ülkemizin yeni şartlarına uyum sağlayacak milletimizin talep ve beklentilerini yerine getirecek AB sürecimizi de ileriye taşıyacak olan bir sürecin içindeyiz" dedi. Başbakan Erdoğan, Avrupa Sanayicileri Yuvarlak Masası (ERİ) üyeleriyle yemekli toplantıda bir araya geldi. Resmi Konuttaki yemekli toplantıda toplam ciroların 1 trilyon avroyu aşan ERT üyelerine hitap eden Başbakan Erdoğan'ın hükümet olarak son yıllarda Türk ekonomisinde önemli bir dönüşüm gerçekleştirdiklerini, uzun vadeli ve geniş kapsamlı bir yapısal reform paketi uyguladıklarını ifade etti. Küreselleşme çağında ülkeler ve şirketler için değişim ve yenilikçiliğin hayati önem arz ettiğini vurgulayan Erdoğan, artık değişim ve yenilikçiliğin rekabette öne geçmenin en önemli koşulu olduğunu belirtti. Erdoğan, "Gerek hükümet olarak yaptığımız reform ve değişiklikler, gerek toplumsal olarak değişen koşullara uyum sağlamamız Türkiye'nin son 7-8 yılda birçok alanda sıçramalar kaydetmesini sağladı" diye konuştu. Erdoğan, Türkiye'nin yapısal reformlar sayesinde 1973-2002 yıllan arasında 15 milyar olan uluslararası yatırım miktarını son 7 yılda 83 milyar dolara çıkardığını kaydetti. Konuşmasında anayasa değişikliği çalışmalarına da değinen Erdoğan, "Toplam 26 maddeden oluşan anayasa değişikliği paketimizle birlikte -belki biraz daha artabilir madde sayıları- ülkemizin yeni şartlarına uyum sağlayacak, milletimizin talep ve beklentilerini yerine getirecek AB sürecimizi de ileriye taşıyacak bir sürecin içindeyiz'" diye konuştu.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG 'in bazı haber başlıkları:

'Mesleklerini bırakıp siyasetin içine girsinler'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Arap Birliği zirvesine katılmak üzere Libya'ya hareketinden önce yaptığı açıklamada, HSYK'nın Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında suç duyurusunda bulunmasını değerlendirdi. Erdoğan, şunları söyledi: "Yasama ve yürütme yargının alanına girmeyeceği gibi yargının da siyasallaşmaması gerekir. Son zamanlarda mikrofonların karşısına çıkanların siyasallaştığını görüyoruz. Çok daha ileri düşünüyorlarsa, bu işi mevcut siyasi partilerin başaramadığını düşünüyorlarsa hemen zaten dernek de oluşturmuşlar, bir partiye dönüşürler, bir parti kurarak bu mücadelenin içine girerler. Bu kadar bu işe meraklıysalar, seçim yaklaşıyor, mesleklerini bırakıp her hangi bir siyasi partiden gelir aday olurlar."

Süryanilerden paskalya sepeti
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Süryani Ortodoks Ruhani lideri Metropolit Yusuf Çetin (fotoğrafta) ve Süryani Ortodoks Cemaati Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Altınışık'ı da kabul etti. Çetin ve Altınışık 8 yıldır hükümetten gördükleri yakın ilgiye teşekkür ederek hükümetin başarısı ve milletin refahı için dua ettiklerini söyledi. Çetin ve Altınışık, Erdoğan'a içerisinde çörek ve yumurta bulunan geleneksel paskalya sepeti de hediye etti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

İSRAİL KORKMASIN
Gül, Forbes dergisine konuştu: İran'ın atom bombası isteğinden şüphem yok ama El Aksa Camii ve Filistinliler zarar göreceği için İsrail'e karşı kullanmaz! Cumhurbaşkanı Gül, ABD dergisine İran'ın atom bombası elde etme çabalarıyla ilgili görüşlerini açıkladı. Gül, Iran'm eskiden beri 'ulusal gurur' için, atom bombasına sahip olmak istediğine inandığını söyledi ve ekledi: 'İranlı liderleri uyardım' I "İran dini liderleriyle biz çok açık ve net konuşabiliyoruz. Hiç kimseden duymadıkları gerçekleri benden işittiklerini size söyleyebilirim. İranlı liderleri 'Atom bombanız olursa mantıksız davranmaya başlar, kendinize problem yaratırsınız' diye uyardım." Türkiye ilcisine de karşı I "İsrail'i yok etmek gibi bir hataya düşmeyecek kadar akıllı olduklarına eminim. Bunun Kudüs'teki El Aksa'ya ve Filistinliler'e zarar vereceğini biliyorlar. Türkiye, İran'ın atom bombası elde etmesine karşı. Ancak İran'a yönelik askeri operasyona da karşıyız."ABD Başkanı Obama İran'a geçtiğimiz yıl başkan olur olmaz bir çağrıda bulunmuş ve İran ile doğrudan görüşmeye hazır oldukları mesajını iletmişti. Obama, "önümüzdeki aylarda İran ile yüz-yüze görüşmelere başlayabilmemize imkan tanıyacak açılımları bekliyorum" dedi. Gül, Forbes'a Obama'nın bu çağrısının ardından Ahmedinecad'a "Obama'nın çağrısı hiçbir tehdit unsuru içermiyor. Bu fırsatı kaçırmamanız gerek. Obama'nın çağrısına mutlaka olumlu bir yanıt vermelisiniz" dediğini, ancak İran liderinin kendisini dinlemediğini de anlattı.

Bağımsız aday artık 'parti oyu' alamayacak
TBMM Anayasa Komisyonunda kabul edilen seçim yasa teklifine göre, oy pusulasında partilerin adaylarının altında isimlerine yer verilen bağımsız adaylar, artık pusulanın en sağ tarafında, siyasi parti sütunundan sonra yazılacak Bağımsız aday sayısının fazla olması ve bunların isimlerinin oy pusulasına sığdırılamaması durumunda, yine bağımsızların isimleri parti adaylarından sonra kalın bir çizgi çizilerek, alta yazılacak. Komisyon Başkanı Kuzu, bu düzenlemenin gerekçesini savunurken, geçmişte yaşanan bağımsız aday sürprizlerini anımsattı. Kuzu, "Oy pusulasında Ak Parti'nin altında Abdullah Gül adında bir bağımsız vardı. 8 bin oy aldı, neredeyse seçilecekti" dedi. İstanbul'da bir seçim çevresinde AK Parti sırasının altında ismi yer alan bir bağımsız adaya 10 bin oy çıkması herkesi şaşırtmıştı. Düzenleme ile bağımsız adayların seçime katılabilmek için Maliye'ye emaneten yatırdıkları paranın miktarı da artırıldı. Halen en yüksek devlet memurunun brüt maaşı olarak uygulanan miktar, "En yüksek derecedeki devlet memuruna mali haklar bakımından yapılmakta olan her türlü ödemelerin brüt bir aylık tutan" olarak tespit edileli. Görüşmeler sırasında AKP'li Fatoş Gürkan, teklifi hazırlarken oy pusulasına adayların resimlerinin de konulması önerisi üzerinde durduklarım belirterek, "Ama dediler ki yakışıklı olmayan kaybeder. Vazgeçtik" demesi, salondaki herkesi güldürdü.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/POSTA.JPG 'nın bazı haber başlıkları:

'Sosyal demokratlara bak'
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, Anayasa değişiklik paketine destek vermeyeceğini bildiren CHP'yi 'aymazlıkla (olup bitenin farkına varmayan, gafil) suçladı. Abdülkadir Aksu, "Kendisini sosyal demokrat zanneden ana muhalefet partimiz, tıpkı eski zamanlarındaki anlayış içinde 'Acelesi yok, bir gün memlekete demokrasi lazım olursa onu da biz getiririz' aymazlığı içinde" dedi. AK Partili Aksu, CHP ve MHP'ye "Bu arkadaşları memnun etmek mümkün değil. Ne dersek 'Hayır' diyorlar" diye seslendi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG 'in bazı haber başlıkları:

Kayısı zararı karşılanacak
Malatya'da üreticiyi ağlatan kayısıdaki don olayı için Başbakan Tayyip Erdoğan devreye girdi. Erdoğan, Malatyalı üreticinin durumunu kendisine anlatan AK Parti Malatya Milletvekili Öznur Çalıkla görüşmesinin ardından Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na zarar tespiti yapılması talimatı verdi. Bakanlık, bölgede sigorta kapsamına giren girmeyen tüm üreticilerle ilgili inceleme yapıyor. Öznur Çalık, "Afet kapsamına girmek istiyoruz. Zararımız çok büyük. Bunu da Sayın Başbakan'a bizzat anlattık" dedi. 50 bin ailenin geçim kaynağı olan kayısıda, ilk tespitlerde yüzde 58 oranında bir zarar ortaya çıktı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/TÜRKİYE.JPG 'nin bazı haber başlıkları:

Economist dergisi:Referandum göründü
Anayasa değişikliği, İngiliz Economist dergisinde "Reform ya da ölüm" başlığıyla geniş yer buldu. Değişiklikler için mecliste üçte iki oranında çoğunluğun gerektiğini kaydeden dergi, bu çoğunluğa sahip olmayan Başbakan Erdoğan'ın referanduma gitmek zorunda kalabileceğini yazdı. Referandumun riskli olduğuna dikkat çeken yazıda şu bilgilere yer verildi: "Anketlerde Erdoğan yüzde 40'la çok önde gözüküyor. Muhalefet, anayasal ya da diğer reformlara körü körüne direnmeyi sürdürdükçe muhalefette kalacaktır."
http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SÖZCÜ.jpg 'nün bazı haber başlıkları:

Vatandaşa "paket" kitapçığı
Anayasa değişikliği paketinde muhalefetten destek bulamayan AKP'nin umudu referandum... Kürt açılımı sürecini halka "30 soruda 30 cevap" kitapçığıyla anlatan AKP, aynı yolu Anayasa değişikliğinde de izleyecek. Bu çerçevede Anayasa değişikliği "Ne getiriyor, halka ne getiriyor, vatandaşı nasıl etkileyecek yargı nasıl değişecek.." gibi konularda bir kitapçık hazırlığına başlandı. Kitapçık, parti teşkilatlarına dağıtılacak. Ayrıca bakanlar ve milletvekilleri de il il gezerek paketi anlatacak. İngilizce'ye çevrilen taslak metni yabana basına da verilecek

ishakyilmaz 03-28-2010 14:07

KÖŞE YAZARLARI

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG GAZETESİ

A. TURAN ALKAN
Bu reform, Hammurabi kanunlarına aykırıdır!
"... Hammurabi kanunları, milattan önce 18. aşıra tarihleniyor; bilindiği kadarıyla en eski kanun külliyatıdır ve tasa kazınıp ilan edildiğinde şüphesiz kendinden önce yürürlükte bulunan birtakım kanunlara yenilik getiriyor, değiştiriyordu... Nereden çıktı bu hukuk tarihi dersi diyeceksiniz; Anayasa değişikliğine karşı tam takım muhalefete geçen cepheyi dinlerken böyle bir hisse kapıldım. Hukukta bir üst sınıfa terfi ederken, tutucu çevrelerden bu ve buna benzer itirazlar geliyor, "İstemezük" diyorlar, "Eski düzen neyimize yetmez" diyorlar; bunlar biraz da "Nizam-ı cedit neymiş, biz gâvur talimi istemezük" diyen Yeniçeri taifesini andırıyorlar... Hükümetin reform taslağı, başta Hammurabi kanunları olmak üzere, gelmiş geçmiş bilumum hukuk düzenlemelerine aykırı; öyle olması gerekir; öyle olmasaydı halâ Hammurabi büyüğümüzün koyduğu yasalar hükümfennâ olurdu. Hammurabi yasalarının kadr ü kıymeti bilinmemiştir... Gelgelelim bizim yüksek yargı cephesi On Emirle, Hammurabi ile ilgilenmiyor; onlar 82 Anayasası'na âşık; halbuki 82 Anayasası 61 Anayasası'na buz gibi aykırıydı; o dönemin cuntacıları "Anayasa yapılacaaak yaap!" diye emir verdiklerinde bizimkiler "şaak" diye yapıvermişlerdi anayasayı. Unutmadan hatırlatayım, 61 Anayasası da 24 Anayasası'na aykırıydı ha!... Atatürk'ün anayasasıdır bu anayasa. Atatürk'ün pabuçlarına bile kutsallık atfedip müzelerde saklayan Atatürkçülerimiz, dağ gibi Atatürk anayasasının "gümbüür" diye yıkılmasına aldırış bile etmediler. Kimse de çıkıp, "Menderes'i devirdiniz işte kardeşim, Atatürk anayasasının ne günahı vardı?" demedi, diyemedi. İşte o yüzden bizde hukukçu takımı, o tarihten beri ahrazdır efendim; birşeyler söylüyorlar ama kelâm edemiyorlar. Cevabı ben vereyim elim değmişken; 24 Anayasası'nı Atatürk "Nasıl olsa bizim parti (yani CHP) her daim iktidarda olacak" diye kaleme almıştı. CHP'nin yerine DP geçince şekil bozuldu; CHP'nin anayasal yetkilerini DP kullanınca gariplere dünyayı dar ettiniz, Yassıadalarda Karakuş mahkemesi kurup Menderes ve iki bakanını "Anayasayı çiğnediniz" diye astınız; iki gün sonra da anayasayı kendiniz lağvettiniz. Bu yaptığınızı biz affederiz ama Hammurabi? Zannetmiyorum!..."

MEHMET KAMIŞ
Statükocular, Saadet'ten size oy çıkmaz, başka kapıya
"... Bugün yaşadığımız gerilimin arkasında statüko ile yenilikçiliğin olduğunu dilimiz döndüğünce söylemeye çalışıyoruz. Deniz Baykal ile yüksek yargının söylemlerinin bu kadar benzerlik göstermesinin arkasında da bu gerçek yatıyor... Onlara göre bu değişiklik isteği bir tuzak ve gerçekte yargının 'ele geçirilmesi' çabası var... Yargı şu anda kimin elinde ki, birileri onu ele geçirmek istesin? Bu söz dünyanın en gerici ifadelerinden birisi aslında! Başkasını öteleyen, dışlayan, kendisinden olmayan herkesi devleti ele geçirmek isteyen düşmanın safında gören anlayıştan başka bir şey değil bu... CHP bir taraftan referandumu engellemeye çalışırken bir taraftan da karşı cepheyi bölme ve yanına yandaş bulma çabası içinde. Baykal'ın Saadet Partisi'ne zeytin dalı uzatmasının anlamı da bu. Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında Saadet Partisiyle seçimlerden sonra koalisyon kurabileceğini söyleyen CHP lideri Deniz Baykal, muhtemel bir referanduma karşı şimdiden hazırlık yapıyor. Saadet oylarının hayır olarak sandığa yansımasını sağlamaya çalışıyor. Referandumu bir statükoyu koruma çabasından çıkartıp AK Parti karşıtlığında bütün partileri birleştirmek istiyor. Ancak herkes de biliyor ki, bu anayasa paketine taraf ya da karşı olmak, AK Parti yanlısı ya da karşıtı olmak anlamına gelmiyor... Bu nedenle muhtemel bir referandumda Saadet Partisi'nin oynayacağı rol, gerçekten çok kritik ve anahtar hükmünde! Saadet Partisi'nin gerek yöneticileri gerekse de partiye gönül verenleri, mevcut yasaların devletle toplumun kucaklaşmasına nasıl engel olduğunun farkında. Refah Partisi'nin 28 Şubat sürecinde nasıl da gayri hukuki yollarla kapatıldığını hiç unutmuyorlar. HSYK'nın karanlık odakların üzerine giden hakim ve savcıların üstüne nasıl kılıç salladığını görüyorlar. Karanlık odakların, faili meçhul olayların üzerine gidemeyen bir ülkede darbe dönemlerinin asla kapanamayacağını çok iyi biliyorlar. Darbe dönemleri kapanmadığı müddetçe de, Türkiye'nin o derin çukurdan asla kurtulamayacağının farkındalar. Aksini düşünmek bugüne kadar yaşananları görmemek olur. Bu nedenle CHP ve yüksek yargı gibi statükoculara Saadet Partisi'nden, Büyük Birlik Partisi'nden MHP tabanından oy yok. Hadi başka kapıya..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG GAZETESİ

SEDAT ERGİN
Yeni HSYK modeli Avrupa ölçülerine ne kadar uygun?
"...Bu konuda getirilen modelin Avrupa ölçülerine uygunluğunu analiz edebilmek açısından en önemli referansı, Avrupa Konseyi'nin 2000 yılında yargıyı güçlendirmek amacıyla kurduğu Avrupa Yargıçlar Danışma Konseyi'nin (Consultative Council of European Judges) ortaya koyduğu ilkeler oluşturuyor. Söz konusu bağımsız kuruluş, Avrupa'da yargıya ilişkin konulardaki en yüksek otorite... AYDK'nın 2007 yılında hazırladığı 10 numaralı rapor, "Yargı Üst Kurulları"nın nasıl oluşturulması ve çalışması gerektiği hususlarındaki ana ilkeleri düzenliyor. Bu belge ışığında değerlendirildiğinde hükümetin taslağında hem artılar, hem de eksiler var. Belgede, güçler ayrılığı ilkesini kuvvetlendirebilmek için, bu kurulların "her türlü siyasi, ideolojik ve kültürel kaynaklı önyargı ve dış baskıdan korunması" ana hedef olarak vurgulanıyor. Rapor, kurulların tümüyle yargıçlardan oluşması gibi bir zorunluluk getirmiyor, yargıç olmayan (non judges) şahsiyetlerin de üye olmasına kapıyı açık bırakıyor. Hükümet taslağının Konsey'in çeşitlilik beklentisini karşıladığı çok açık... Belgedeki iki önemli noktanın altını çizelim. Birincisi, kuruldaki yargıç üyelerin yargının bütün kesimlerinden gelmesi. İkincisi, bu üyelerin kendi meslektaşları tarafından seçilmesi. Hükümet taslağı, HSYK'nın 21 üyesinden 16'sının yargının muhtelif organ ve kademelerinden (Yargıtay, Danıştay, Adli Yargı, İdari Yargı gibi) ve seçim yoluyla belirlenmesini öngörüyor. Bu haliyle Konsey'in bu iki beklentisinin de taslakta karşılandığı söylenebilir. Taslak, HSYK'ya 4 üyenin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını öngörüyor. Konsey ise bu yönde bir düzenlemeye kapıyı kapalı tutuyor... Konsey, bu kategorideki üyelerin siyasi olmayan otoriteler tarafından seçilmesini öneriyor. Bu mümkün olmadığı ve seçim parlamentoda yapıldığı takdirde, oylamada "nitelikli çoğunluk" aranmasını istiyor. Bu haliyle taslakta yer alan 4 üyenin Cumhurbaşkanı tarafından atanması yolundaki hüküm, ADYK belgesinin temel mantığına ters düşüyor. Ayrıca hükümet taslağında HSYK üyesi olarak yerini koruyan 21'inci üye Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın durumu da Konsey açısından tartışmalı. Rapor, "aktif siyasetçiler, parlamenterler, yürütme ve yönetimin temsilcileri kurula üye olmamalıdır" diyor. Bu durumda hem Adalet Bakanı hem de Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın üyeliği sıkıntılı hale geliyor. Konsey, Adalet Bakanlığı'nın kurul başkanlığına zaten kategorik bir şekilde karşı... Yalnızca Cumhurbaşkanı'nın şekilsel yetkilere sahip olduğu ülkelerde, bu makamın kurula başkanlık yapabileceği belirtiliyor... Konsey, "aksi takdirde başkan bir yargıç olmalıdır" diyor... Konsey, ısrarla "vatandaşların beklentilerinin kurul'un siyaset dışı kalması yönünde olduğunu", bu çerçevede "seçim sürecinde halkın yargıya güveninin tehlikeye düşürülmemesi gerektiğini" vurguluyor. Kutuplaşmanın ülkenin bütün kurum ve katmanlarına yayıldığı, bu çerçevede yargının da iki ayrı örgütlenmeye sahne olduğu bir ülkede bu hedefin nasıl başarılabileceği, yanıtı meçhul bir sorudur..."

FATİH ÇEKİRGE
Van Gölü canavarını gördüm
"... VAN Gölü'nün tam ortasındayız... Devlet Bakanı Egemen Bağış, Gevaş Belediye Başkanı Nazmi Sezer'e soruyor: - Yani bu kiliseyi ayine açsak ne olur? Botun ön tarafında ayağa kalkan Sezer heyecanla cevap veriyor: - Sayın bakanım, muazzam olur. Haçını da koymak lazım... Bu defa ben soruyorum: - Tepki çekmez mi? - Neden çekecek... Her gün onlarca faks alıyorum. Dünyanın her yerinden Akdamar'ın ayine açılmasını isteyen talepler geliyor... Uzun uzun gezdik... Akdamar Kilisesi bakımsız... Dökülüyor. Duvarlarındaki o eşsiz yontmalar, işlemeler sahipsiz... Kiliseye haçı yasaklamışlar. İbadete kapalı... Evet, gölün ortasında sorduğumuz sorunun nihayet cevabı geliyor... Küçük bir adım da olsa kilise yılda bir kez ibadete açılıyor... Ben yine de bu kararı alanları kutluyorum. Aslında kilisenin adı Ağtamar... Ama değiştirmişler... Tıpkı bir dönem Kürt köylerinin isimlerinin değiştirildiği gibi... Bu isim değiştirmeler, yasaklamalar aslında bu topraklardaki "ruh zenginliği"nin "duygu yelpazesi"nin kurutulmasıdır... Mardin'den bir Süryani kardeşim yazıyor: "Bir şarap fabrikası kurmak istedim. Burnumdan geldi... Hâlâ kuramadım..." Niye? Çünkü baskı var... Şimdi bu ülke kıvranıyor... Kürt açılımı diyor. Ermeni açılımı diyor. Rum açılımı diyor... Demokratikleşme diyor... Ağır sancılar yaşıyor... Ne gariptir ki, bütün bunları isteyecek olan "sol" yok... Sesi çıkmıyor. Bu yüzden olmuyor. Özgürlüklerin sol kolu kesik... Kangren... Mardin'de, Van'da, Büyükada'da toprağı biraz eşince görürsünüz ki; oralarda "bastırılmış uygarlıkların tarihi" yatmaktadır... İşte bu yüzden Van Gölü'nün tam ortasında sormuştum: - Acaba aslı var mıdır bu Van Gölü canavarının? Ve yine orada bulmuştum cevabı... Canavarı görmüştüm... Ağtamar Kilisesi'nden ayrılırken bottan göle doğru biraz eğilip bakınca görmüştüm. Gölün üzerine doğru yayılan kendi suretimizdi gördüğüm... Yıllarca, farklılıkları inkâr eden, isimleri değiştiren, türküleri yasaklayan, kendi uygarlıklarını yiyen o suret... Canavarın sureti... Umarım Ağtamar'la ilgili bu karar, o canavardan kurtuluşumuzun ilk işareti olur..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG GAZETESİ

AHMET TAŞGETİREN
Bilinçaltı fışkırıyor
"... Anayasa tartışmaları ister istemez, sistemin bütün vidalarını, somunlarını irdeleme imkânı sağlıyor... Yapılmakta olan anayasa değişikliğine karşı itirazlara baktığınızda, en temelde "millete güven" sorununun yattığı, bunun bilinçaltına en derin biçimde nüfuz ettiği ve tartışmalarda farkında olmadan ortaya çıktığı gözleniyor. Mesela; "Ele geçirme" söylemi böyle bir bilinçaltı dışavurumu... "Son kale" söylemi öyle. "Erdoğan'ın gizli gündemi" söylemi öyle. "Sivil dikta" söylemi öyle. "Sistem çöker" söylemi öyle... "Bir dönem Cumhurbaşkanı Sezer'in, paralel olarak, askeri veya yargısal vesayetin çoğunluk iradesine karşı supap olabileceği" söylemi öyle... Bunların hepsinde, tepedeki oligarşik yapılanmanın, milletten gelecek ve sistemi zorlayacak oluşumlara karşı mevzilenmesi beklentisi var. "Sistemimiz millete rağmen kurulmuştur ve millet iradesinin yolu açılırsa, bu sistemi değiştirir." Ana korku bu ve sistem bu korkuya karşı tahkim edilmiş durumda. Cumhurbaşkanı'nın Meclis'te, kontrol dışı millet iradesi tarafından seçilecek olması, "Son kale elden çıkıyor" söylemlerini üretmişti. Cumhurbaşkanı değişirse, Anayasa Mahkemesi'nin, YÖK'ün üye yapısının değişmesi de gündeme gelebilir ve bu da "sistemin yukarıdan denetimi" modelini devre dışı bırakabilirdi... Bakın, Bülent Arınç ne demiş:Başsavcılıkta başka birisi olsa, CHP için kapatma davası açabilir! İş bu. AYM'de onların istedikleri olmalı, askerde onların istedikleri olmalı, başsavcılıkta onların istedikleri olmalı, HSYK'yı onlar kontrol etmeli... Medya, iş dünyası, aydınlar vs... Böyle bir güçlü azınlıkla, millet iradesi dengelenmeli, hatta üstten denetlenmeli... Öfke, bu yapının değişmesine... "Erdoğan'ın gizli gündemi" söylemi hikâye aslında... Erdoğan, darbe yapıp gelmedi oraya. Millet iradesi ile geldi, millet iradesi "git" derse gidecek. Erdoğan'ın gizli gündemini onlar okuyor da, millet okumuyor öyle mi? Milletin gözü kapalı. Millet uyuya uyuya oy verir, öyle mi?... Ama gel gör ki, millet Erdoğan'a oy vermiş, onlara oy vermemiş... Neredeyse tüm sistemi, "milleti terbiye etmek" üzerine tesis etmişler... Şimdi beylerimiz, seçimden çok rahatsızlar. Çünkü seçim onları seçtirmiyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG GAZETESİ

MAHMUT ÖVÜR
Bugün referandum olsa...
"...Merak edilen sadece sürecin nasıl geçeceği... Bu ihtimallerden biri de referanduma gidilirse sonuç ne olur? İşte bu sorunun cevabını Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar şirketinin son kamuoyu yoklaması veriyor... İlk soru şu; "Hükümetin hazırladığı anayasa değişiklik paketi hakkında ne düşünüyorsunuz?"... Yüzde 44.7 olumlu, yüzde 39.8 olumsuz buluyor. Yüzde 15.5 ise fikrim yok diyor. Bir adım da olsa "olumlu bakanlar" önde. Aradaki fark yüzde 5. Uzmanlar bu farkı kritik olarak niteliyor. Her şey sürecin nasıl yönetileceğine bağlı. Ancak olumlu-olumsuz bakanların partilere göre dağılımında iki partinin durumu dikkat çekiyor. AK Partililerin yüzde 68.3'ü olumlu bakarken, AK Parti'deki olumsuzların oranı yüzde 19. MHP'de ise olumlu bulanların oranı yüzde 32.5, olumsuzlar ise yüzde 52.2. MHP'de olumlu bakanların oranının partiye oy verenlerin üçte biri kadar yani yüzde 32.2 olması ilginç. Taban, tavan arasında ciddi bir algı farkı var. Pakete olumlu bakan toplum, yüksek yargının pakete karşı çıkışını ise yüzde 46.1 haklı, yüzde 36.2 oranında haksız buluyor. Bu durum önceki ve sonraki sonuçlarla çelişse de ilginç bir sonuç... Üçüncü sırada CHP'nin değişiklik paketine karşı tavrı değerlendiriliyor. CHP'nin tavrı yüzde 29.2 doğru, yüzde 61.0 yanlış bulunurken fikri olmayanların oranı 9.8. Burada ilginç olan CHP'nin kendi tabanının da yüzde 29.7 oranında partinin tavrını yanlış bulması. Benzer bir durum MHP için de geçerli. MHP'nin "Değişiklikleri bu meclis değil, bir sonraki meclis yapsın" tavrına toplumun yüzde 36'sı katılmıyor, yüzde 56.1 katılıyor, yüzde 7.8 ise "fikrim yok" diyor. MHP tabanın durumu da ilginç... MHP tabanının yüzde 36.7 gibi önemli bir kısmı yönetimin tavrını onaylamıyor. Şimdi gelelim en kritik soruya, değişiklik referanduma giderse nasıl oy verirsiniz? Yüzde 48.1 evet, yüzde 38.2 hayır, yüzde 13.7 fikrim yok cevabı geliyor. Bu cevapların partilere göre dağılımında yine en çarpıcı tavrı MHP tabanı gösteriyor. MHP'lilerin yüzde 38.9'u referanduma "Evet" diyor. Aslında CHP ve MHP dışında kalan SP, DP ve BBP gibi partilerin tabanı da yüzde 50'nin üzerinde "Evet" diyor. BDP'lilerin "Evet" oranı ise yüzde 60.4... Vatandaş anayasa taslağına neye göre oy verecek? İçeriğe mi yoksa oy verdiği partilerin tavrına göre mi? Yüzde 55.1 içerik, yüzde 37.9 parti tavrı, yüzde 6.9 fikrim yok diyor. İlk bakışta şaşırtıcı gelen bu durumu araştırmacı Prof. Sencer şöyle yorumluyor: "Aslında bu yüzde 55 yasanın içeriğine bakmayacak, böyle bir imkânı yok. Ama radyo ve TV'lerde gördükleri, duydukları onları ikna ederse liderlerine rağmen farklı oy kullanabilirler. Bu da siyasi partilerin iletişimdeki başarısına bağlı... Bence vatandaşta 'parti liderinin kapıkulu değilim' duygusu gitgide yükseliyor."..."

MEHMET BARLAS
Seçmen ayrıntıya bakmaz, sadece istediğini duyar...
"... Birbirinden çok farklı konuları içeren Anayasa değişikliği paketinin aynı referandumda halkoyuna sunulacak olması da eleştiriliyor. Aslında bu eleştiri de kafa karışıklığımızın bir göstergesi değil mi? "Anayasa" dediğimiz şey zaten böyle çok konulu bir temel metin değil midir? "Seçmen" denilen ve Kars'tan Edirne'ye uzanan alandaki ortak aklı temsil eden sanal kişi oy kullanırken, ayrıntılara pek bakmaz. Anayasa'nın değişmesini istiyorsa ve bu değişikliği öneren siyasi partiyi tutuyorsa "Evet" oyu verir. Genel seçimlerde de böyle belirlenir seçmenin oyunun yönü. Bir partinin programını falan kimse incelemez. Aslında o partinin milletvekili adaylarının çoğu da o partinin programını ve tüzüğünü okumuş değillerdir. Liderin kişiliği, söylemleri ve verdiği görüntü önemlidir... Adaylar da hangi partinin listesindeyseler, ona göre seçilirler veya seçilmezler. Nadir Nadi 1950 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Muğla'da bağımsız adaydı. Seçim konuşması yapmak için çıktığı kürsüden inerken "Au revoir Muğlalılar" diye Fransızca veda etmiş miting meydanındakilere. Neticede o da seçilmişti. CHP adayı olsaydı seçilmezdi..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG GAZETESİ

TAHA AKYOL
Mahkeme ne diyecek?
"...TASLAK Meclis'te 330'un üstünde oyla kabul edilirse ve CHPAnayasa Mahkemesi'nde "Kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı" diye iptal davası açarsa ne olur? Çok büyük bir ihtimalle Anayasa Mahkemesi öyle bir davayı reddeder ve değişiklik referanduma gider!... Çünkü Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerine ancak "şekil" yönünden, mesela Meclis'te kaç oyla kabul edilmiş diye bakar, "esastan" inceleyemez! İtirazları duyuyor gibiyim: Türban yasağının kaldırılmasında Anayasa Mahkemesi "şekil"den iptal imkânı bulamayınca "laikliğe aykırı" diyerek "esastan" iptal etmemiş miydi?.. Bu defa da yine değişmez nitelikte olan "kuvvetler ayrılığı" ve "demokratik hukuk devleti" ilkelerine aykırı bularak iptal kararı veremez mi? Evet beklenti budur; ama... Ama bu defa aynı yorumu yapmasına hiç ihtimal vermiyorum. "Kuvvetler ayrılığına aykırılık" iddiası, ‘laiklik'le mukayese edilemeyecek kadar farklıdır. Anayasa Mahkemesi baştan itibaren çok dar ve yasakçı bir laiklik içtihadı geliştirmişti. Hatta hiç çekinmeden "Avrupa'daki gibi bir laiklik bizde olmaz" diye yazabilmişti! (Karar: 89/12) Ve, kendisinin yerleştirdiği bu dar ve otoriter laiklik içtihadına dayanarak, başörtü yasağını laikliğin zorunlu bir unsuruymuş gibi kabul etmişti... Ve, yasağın kalkmasını "dolaylı yoldan" laikliğin kalkması gibi yorumlayarak anayasa değişikliğini "esastan" iptal etmişti. Peki, şimdi de Anayasa Mahkemesi'ne üye seçiminin değiştirilmesini aynı şekilde "değişmez ilkelere aykırı" sayarak iptal edemez mi?!Hayır, iptal edemez! Çünkü Mahkeme'nin kendisi 2003 yılında daha ileri bir değişiklik önerisinde bulunmuştu! Laiklik konusundan farklı olarak, Mahkeme'nin yapısının nasıl olması gerektiğine dair içtihatlar da yoktur, olamaz zaten. Üstelik Batılı demokrasilerde Anayasa Mahkemesi üyelerinin nasıl "çeşitli" kaynaklardan ve parlamento tarafından seçildiği de ortadadır. Bir iptal söz konusu olamaz. HSYK için iptal? Peki, Mahkeme HSYK'nın yeniden yapılandırılmasını "kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti" gibi değişmez ilkelere aykırı bularak anayasa değişikliğinin bu bölümünü "esastan" iptal edemez mi? Hayır, edemez! Çünkü taslak, yargı bağımsızlığını kaldırmıyor, ilerletiyor: Müfettişler, sekretarya ve bütçe bakanlıktan alınıp HSYK'ya veriliyor... Taslak yeterli sayılarla Meclis'ten geçerse, referandum hukuken önlenemez gözüküyor..."

FİKRET BİLA
Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzu
"... İktidar, Venedik Komisyonu kararlarını benimsiyor. Kapatma davasında kendisini bu komisyonun belirlediği kriterlerle savunmuştu. Bugün de savunuyor. Ancak Venedik Komisyonu'nun referandumla ilgili kriterleri de var. Buna karşılık, hazırlanan anayasa değişiklik paketinin referanduma sunulması halinde, bu kriterlere uyulmayacağı anlaşıldı... Venedik Komisyonu ne diyor? CNN Türk'teki Ankara Kulisi'nde Murat Yetkin'le konuk ettiğimiz AİHM eski yargıcı Rıza Türmen, referandum konusunda Venedik Komisyonu'nda kabul edilen "Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzu"ndan söz etti. Venedik Komisyonu'nun kabul ettiği karar şöyle: "Seçmenler, aralarında bir bağ olmayan sorulara aynı anda oy vermek zorunda bırakılmamalıdır. Seçmenin bir soruya olumlu yanıt verirken diğerine karşı olabileceği dikkate alınmalıdır. Değişiklik çok sayıda farklı unsuru kapsıyorsa halka bir dizi soru sorulmalıdır." Komisyon, bir metnin tümden değiştirilmesi halinde -yeni bir anayasa yazılması gibi- referandumda tek soru sorulabileceğini de belirtiyor... Eğer Venedik Komisyonu'nun kararları benimsenecekse, referandum konusundaki kılavuzu dikkate alınmalıdır. Partilerin kapatılması kriteri olarak Venedik Komisyonu'nun belirlediği kriterler, Türkiye'deki siyasi partilerin çoğu tarafından benimseniyor. Ancak anayasa değişiklik taslağının öngördüğü TBMM komisyonuna ciddi itirazlar var. Taslağın öngördüğü TBMM'de grubu bulunan siyasi partilerden beşer üyenin katılımıyla oluşacak komisyonun siyasetin yargıya müdahalesine kapı açacağı ve işleyişinde önemli tıkanıklar çıkacağı eleştirisi yaygın. Ankara Kulisi'nin diğer konuğu eski Adalet bakanlarımızdan Prof. Dr. Hikmet Sami Türk de DSP adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bu konuda yeni bir öneri yaptıklarını belirtti. Türk'ün önerisi, parti kapatılmasına ilişkin ön incelemeyi TBMM'de bu şekilde kurulacak bir komisyon yerine Yargıtay Ceza Daireleri başkanlarından oluşan heyetin yapması. Partilerin kapatılmasının zorlaştırılması konusunda da partiler arasında görüş birliği mevcut... Taslak, adeta yüksek yargıyı cezalandırıyor. Yargıtay ve Danıştay'ın taslaktaki konumu bunu gösteriyor. İktidar diğer eleştirileriyle birlikte yüksek yargının bu konudaki itirazlarını da dikkate almalı..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG GAZETESİ

OKAY GÖNENSİN
Halk nasıl izliyor?
Ankara'daki savaşların halk tarafından nasıl algılandığına, nasıl tepkiler oluştuğuna ilişkin bir araştırma açıklandı. Metropoll'un anayasa tartışmasının başlamasının hemen ardından yaptığı araştırmanın sonuçları, kamuoyunda ibrenin AKP'nin tarafında olduğunu gösteriyor. Metropoll soruyor: - Anayasa değişikliğini nasıl karşılıyorsunuz? Olumlu: Yüzde 44,7; Olumsuz: Yüzde 39,8. - Referandum olursa nasıl oy kullanacağı sorulduğunda cevap şöyle geliyor: Evet yüzde 48,1; Hayır yüzde 38.2. Aradaki farktan, kendini AKP'ye yakın hisseden bir kısım seçmenin anayasa değişikliğini en azından gereksiz bulsa bile AKP'nin istediği yönde oy kullanacağı sonucunu çıkarmak mümkün. - Yüksek yargı ile ilgili soruya cevap verenlerin yüzde 46,1'i Yüksek Yargı'yı haklı, yüzde 36,1'i haksız buluyor. Anayasa değişikliğini olumlu bulanların (toplamın yüzde 8'i), referandumda olumlu oy kullanacakların (toplamın yüzde 12'si) önemli bir kesiminin Yüksek Yargı'yı haklı görmesinin iki açıklaması olabilir: Birincisi, bu tür araştırma konularında her yerde olduğu gibi "yüksek ve korkulan bir otoriteden çekinme" olabilir. Ama ikinci bir ihtimal de tartışma alanı ne olursa olsun, halkın kavga istememesidir. Bu araştırmada "Genel seçim olsa oyunuz ne olur" sorusunun cevabı da şöyle çıkıyor: AKP yüzde 36,3; CHP yüzde 18,6; MHP yüzde 12,3. Metropoll'un ilke olarak dağıtmadan verdiği kararsız vs. gibi tercihlerin oranları da araştırmada yüzde 20 dolayında çıkıyor... ANAR'ın "Bugün seçim olsa" araştırmasının sonuçları, kararsızlar dağıtılarak şöyle: AKP yüzde 40,6; CHP yüzde 21,4; MHP yüzde 14,6... İki araştırmadaki "ana eğilimler" bugünkü koşullarda önemli bir değişiklik olmaması durumunda anayasa referandumundan "evet" çıkma olasılığının yüksek olduğunu da gösteriyor...

CENGİZ ÇANDAR
12 Eylül'ün 'balta girmemiş ormanı'na balta vurmak...
"... Ana muhalefet partisi CHP altı maddelik ‘anayasa değişikliği' önerisini nihayet dün ortaya attı. Ciddiye alınabilir bir yanı yok... Örneğin seçim barajının düşürülmesi, ‘ilke' olarak benim de benimsediğim ve savunduğum bir husus. Ancak ‘ilke' başka, ‘siyaset' başka. Gün siyaset günü ve CHP bunu ‘yüzde 10 barajının indirilmesi'ne yürekten inandığı için değil, BDP'ye bir ‘havuç' uzatarak ‘değişiklik paketi'ne olumlu oy vermesinin önüne geçmek amacıyla yapıyor. Belli. Besbelli. Çünkü Ak Parti, barajı düşürmemeye kararlı ve BDP, ‘yüzde 10 seçim barajı'nı daha önce ‘kırmızı çizgi' diye açıklamış ama buna rağmen ‘ibresi'ni ‘değişiklik paketine destek verebileceğine çevirmişti... Yani CHP ‘ilke siyaseti' yapmıyor. Siyasi taktik güdüyor... ‘Milletvekili dokunulmazlığının kürsüyle sınırlandırılması' talebinde bir yanlışlık var mı? Yok. Ancak, ‘yüksek yargı organları'nın CHP organları gibi ‘siyasallaştığı' ve her konuya asker-CHP ekseninde tavır aldığı bir dönemde, bu talep de bir ‘siyasi taktik' konusudur ve Ak Parti hükümetinin TBMM zeminindeki CHP ile yüksek yargı arasında kıskaç alınması için kullanılacaktır... Gelelim, günün can alıcı konusu olan yargıda yapısal değişikliği öngören ‘Anayasa değişikliği'ne; ne öneriyor CHP? HSYK başkanını kendi seçecek. Üyelerin seçimi sadece yargı organlarınca yapılacak... Yani, CHP'ye ‘lojistik destek' sağlayan ‘bürokratik oligarşi'nin iktidarının devamı sağlanacak. Kusura bakmayın, almayalım. CHP'nin asıl niyeti, TBMM Başkanı'na şu anda tartışılmakta olan paketin TBMM'ye sunulması halinde Başkan M. Ali Şahin'e ‘işleme koymayın, iade edin' çağrısında ortaya çıkıyor... Bu, tıpkı, daha önce olduğu gibi CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne ‘Anayasa değişikliği'ni iptal başvurusunda bulunacağının ilânıdır. 12 Eylül askeri darbe anayasasının mimarisine dokunduğunuz, ‘yapısal değişiklikler'e yani yargının yapısını yeniden düzenle-meye ve parti kapatmaların önüne geçmeye kalktığınız anda, CHP-Anayasa Mahkemesi ittifakı ile Türkiye'de değişimin önüne set çekilmek isteniyor... Türkiye'de ‘hukuk devleti' mücadelesi, siyasetten bağımsız bir mücadele değildir. Bir siyasi mücadeledir. Siyasi mücadele söz konusu olunca, herkesin hukuk uzmanı kesilmesi gerekmez. Siyasi duruşla, siyasi önseziyle duruma bakıp tavır alması gerekir. ‘Çevrecilik' doğrudur da, 12 Eylül askeri darbe anayasasının ‘balta girmemiş ormanı'na balta vurulurken ‘çevrecilik' anlamlı değildir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/POSTA.JPG GAZETESİ

MEHMET ALİ BİRAND
Erdoğan, Erivan'ı çok şaşırtmış...
"... ERİVAN- Kültür Üniversitesi Küresel Siyasi Eğilimler Merkezi'nin düzenlediği, Türkiye- Ermeni siyasi gelişmeleriyle ilgili konferansa katılmak üzere buraya geldim... Başbakan'ın, Türkiye'de çalışan 100 bin kaçak Ermeni'nin sınır dışı edilebileceğini söylemesi, Erivan'ı tahminlerin de ötesinde etkilemiş... "Gördünüz mü, hâlâ aynı mantık devam ediyor. Türk'ün aklına hemen Ermenileri sürmek geliyor" diyenler var. Ancak Başbakan'ın dün Ermeni liderlerle görüşmesi ve son konuşmaları, kaçak işçilerle ilgili çıkışının yarattığı olumsuz etkileri giderme çabası olarak da görülüyor. Erivan'da kafalar karışık. Bir yandan protokollerin Meclis'ten geçip geçmeyeceği hesaplanıyor öte yandan Amerikan Kongresi ve Başkan Obama'nın yapacağı açıklamalar bekleniyor. Herkeste soru işaretleri var.

TRT Haber hoşgeldi...
Yaklaşık on günden beri aramıza yeni bir haber kanalı katıldı. TRT HABER, bu kurumun dev olanaklarından yararlanarak yayın yapıyor. Ben özel kanalların da TRT'nin de içinde çalışmış ve olanaklarını bilen bir kişiyim. TRT, özellerle karşılaştırıldığında öylesine büyük ve güçlüdür ki, yanına dahi yaklaşamayız... Tek handikapı nedir biliyor musunuz? Her iktidarın bu kurumu kendi malı gibi görmesi ve sözcülüğünü yapmasını istemesidir. Bu durum da, orada çalışan tüm değerli gazetecilerin üstüne bir kâbus gibi çöker... TRT'nin kendine göre kuralları vardır. Bu kuralların da hiçbir albenisi yoktur. İşte bu canım kurumu, özeller karşısında elini kolunu bağlayan en önemli sorunu da budur. Ne olursa olsun, TRT HABER şimdiden daha fazla olabileceğinin işaretlerini veriyor. Eğer Genel Müdürleri İbrahim Şahin de ön ayak olur Bülent Arınç da desteklerse, bu yeni haber kanalını hiçbirimiz tutamayız. Yeter ki, elleri kolları bağlanmasın..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG GAZETESİ

ERGUN BABAHAN
Yeter artık, söz milletin
"... Anayasanın önemli bir kısmını değiştirmeyi öngören bu paketin Türkiye'de demokrasi ile hak ve özgürlükleri çıtasını yükselteceğini düşünüyorum. Ayrıca böyle bir paketin Meclis tarafından değil de halk tarafından onaylanmasının önemli olduğuna inanıyorum. Elbette pakete karşı çıkmak, eleştirmek de farklı düşünenlerin hakkı. Bunların başında Ertuğrul Özkök geliyor... Böyle bir ruh haline herhalde ‘'Nazizm'e doğru'', ‘'Sivil diktatörlük'' gibi manşetler yakışırdı. Vicdanını ezdirmeye gelince, zamanında o kadar çok masumun vicdanı ezdikten sonra bunu yazmak ilginç geldi. Anayasa değişikliğine gelince, statükocuların öfkesi bile bu paketin ne kadar sağlıklı olduğunun göstergesi. 1980 Darbesine sahip çıkanların onun kurduğu düzenin muhafazasını öngören yazılı metne de sahip çıkmaları doğal. Onlar, ‘'Dediğim dedik, çaldığım düdük'' düzeninin sürmesinden yana. Rekabetten uzak, her türlü pazarlığa açık görüşmelerle güçlerine güç, zenginliklerine zenginlik katmaları bu düzene bağlı çünkü. Yargının şeffaflaşması, topluma karşı sorumlu hale gelmesinden korkuyorlar... Cumhuriyet'in kuruluşundan beri gerçek iktidar sahibi olan bürokrasiye ‘'Yeter artık söz milletin'' deniliyor. Evet, daha iyi, daha kapsamlı olabilirdi... Kadına, çocuğa pozitif ayrımcılık elbette önemli ama Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun lonca benzeri bir kliğin elinden kurtarılması daha önemli. Bu kurulda yargı mensuplarının ağırlıklı bir biçimde temsil edilmesi sağlanırken, savunma ve yurttaşlara söz hakkı verilmesi çok çok önemli. Genelkurmay Başkanı'nın yargıya doğrudan müdahalesini görmezden gelip, görevini yapan savcıları meslekten uzaklaştıran bir zihniyetin tasfiye edilmesi daha da önemli... Bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi için bu değişime evet diyorum..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG GAZETESİ

MEHMET ŞEKER
Allah sizi davul etsin
"... Adalet ve Kalkınma Partisi, yargıya karşı geniş çaplı bir harekete girişmiş. Kendi yargısını oluşturma çabası içindeymiş. Kendi hâkimini, kendi mahkemesini... Yargıyı ele geçireceklermiş. Bu çok önemli ve çok değerli bilgileri, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinden öğreniyoruz. Allah sizi davul etsin e mi? Etsin de otuz Ramazan boyunca, millete bir hayrınız dokunsun. Suçladığınız o parti, mahkemelerde il ve ilçe başkanları olan kişileri mi görevlendirmek istiyor? Kendi milletvekillerini mi atayacak hâkim olarak? Delegelerini mi? Hangi hâkim olursa olsun, görevlendirilecek kişiler, hâlihazırda görevi başında olan hukuk adamları değil mi? Nasıl oluşturacak kendi yargısını? Bu mantığın sakat tarafı bir tane değil. Bir defa, hâlihazırda görevde olan hâkimlerden bazıları iktidar yanlısı demektir. Bazıları da onların karşıtı demektir. Mahkemelerde hukuk yerine siyaset yapılıyor demektir. Bunca feveran etmenin anlamı başka ne olabilir? Şayet öyleyse, yargıya ciddi şekilde dokunmak gerekir. Yargıya dokunma, anayasaya dokunma çığlıkları, ne anlama geliyor, onu da açıklayalım. Bu çığlıklar, bir açıdan da sen yol yap, baraj yap, enflasyonla ilgilen fakat yönetmeye kalkma, orasını biz hallederiz demek. Az daha "Anayasayı değiştirmek, anayasaya aykırıdır" diyecekler. Hatta bir ara dediler galiba..."

YASİN AKTAY
Baykal Kenan Evren'i seviyor
"... Bu bir falın sonuç cümlesi değil. Anayasa değişikliği ile ilgili son durumda ortaya çıkan açık ve net tablo bu. Çok değil bundan sadece birkaç ay önce hükümete anayasanın geçici 15. Maddesini kaldırmayı dolayısıyla 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmasına imkân tanıyan düzenlemeyi yapmayı teklif etti Baykal. İçinde 15. Maddenin kaldırılmasını da barındıran bir anayasa değişikliği teklifinin içeriğini görmeden reddedeceğini, hatta anayasaya aykırılık ihtimali barındırıp barındırmadığına bakmaksızın yapılacak her düzenlemeyi anayasa mahkemesine götüreceğini ilan etti bile. Ama hakkını yemeyelim, 23 maddelik değişiklik teklifinin içinden 15. Madde çıkarılıp ayrıca getirilirse destekleyebileceklerini de söyledi CHP'liler. 15. maddenin kaldırılması demek 12 Eylül'ü yapanların yargılanmasının önündeki engeli kaldırmak anlamına geliyor. Baykal daha önceleri bunu söylüyor muydu? Doğrusu hiç hatırlamıyoruz ama muhtemelen iktidar partisinin buna cesaret edemeyeceğini zannederek bir süre önce böyle bir teklifi bir meydan okuma havasında ilan etti. AK Parti gece yarısı meclisten askerlerin sivil mahkemelerde yargılanabileceklerine dair bir kanunla Baykal'ın bu çağrısına aslında olumlu karşılık vermekle kalmadı, daha fazlasını da vermiş oldu. Sadece 12 Eylül'ü yapanları değil bundan sonra herhangi bir şekilde darbeye yeltenebileceklerin hepsini yargılamayı mümkün kılan bir kanunu Meclisten geçirince CHP'liler iptal talebiyle Anayasa Mahkemesinin yolunu tuttu. 15. Maddenin kaldırılmasını teklif etmiş oldukları halde bu yasanın iptalini istemeleri şunu söylemiş oldu: darbe yapmak her askerin en doğal hakkıdır. Bunu yargılayacaksak 30 yıl sonra yargılayalım... Çünkü Baykal'ın 15. Maddenin kaldırılmasını istemesi, anlaşılıyor ki bir blöften ibaret. Yoksa 15. Maddenin kaldırılmasını isteyerek 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını talep ederken 12 Eylülcülerin bu topluma attıkları en büyük kazık olan anayasaya bir tür dokunulmazlık kalkanı oluşturmak, uzlaştırılabilir davranışlar değil... Bugün anayasa değişikliği kapsamındaki yüksek yargı 12 Eylül düzenini tesis eden onu sürekli hale getiren en sağlam kurum ve Baykal bir yandan 12 Eylülcüleri yargılamayı teklif ederken bir yandan onların tesis ettikleri en sağlam kurum olarak yüksek yargının bugünkü haline sahip çıkıyor. Dünyanın hukuk standardının her bakımdan çok gerisinde olan bu yargı sistemini cumhuriyetin en sağlam ve dokunulamaz kurumu olarak kutsuyor ve selamlıyor... O varlığını değilse bile bugünkü gücünü büyük ölçüde onların tesis etmiş oldukları düzene borçlu olduğunu çok iyi biliyor. Yüksek yargı ile CHP'nin aynı ağızdan siyasi muhalefet yapıyor olmaları bir tesadüf değil tabi. Baykal Yargıtayıyla, Danıştayıyla, Anayasa mahkemesiyle, HSYK'sıyla Yüksek yargıyı kendisinin "arka bahçesi" olarak görüyor ve bu bahçeyi kendisine 12 Eylülcülerin tahsis etmiş olduklarını ve anayasanın bu haliyle bu bahçeyi sürekli olarak sulayıp beslemeye devam ediyor olduğunu çok iyi biliyor. 12 Eylül Baykal'ın velinimeti. Baykal belli etmemeye çalışıyor ama her halinden belli oluyor: O Kenan Evren'i ve 12 Eylülcüleri çok seviyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/TERCÜMAN.JPG GAZETESİ

AYŞEM KALYONCU
Hamudu ile götürmek
"... GÜNLERDİR Anayasa değişikliği paketi ile uğraşmaktayız... Bizler halk olarak Venedik Komisyonu'nun aldığı kararlardan haberdar mıyız? Ya da Venedik Komisyonu'nu biliyor muyduk? 'Demokrasi' diye direten İktidar partisi o kadar rahat bir şekilde "Anayasa taslağı Meclis'ten geçmezse halka gideriz" diyor ki, işin içinde demokrasi harici bir hinlik olabileceğini düşünemiyoruz. Çünkü biliyorlar ki Türk halkı kuzu kuzu denileni yapar... Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi'nin anayasa hukuku konularındaki danışma organı konumunda ve "Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu" olarak da anılırmış... ESKİ Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun gündeme getirdiği Venedik Komisyonu'nun 13-14 Ekim 2006 tarihinde 68. Genel Kurulu'nda kabul edilen 21 Aralık 2006 tarihinde yürürlüğe giren maddesi bakın meğer neler diyormuş; "Referandumlarda İyi Uygulamalar Kılavuzunun 30. maddesinde şöyle; "İçerik birliği, özgür oy iradesinin önemli bir gerekliliğidir. Seçmenler, aralarında bir bağ olmayan farklı sorulara aynı anda oy vermek zorunda bırakılmamalıdır. Seçmenin sorulardan birini desteklerken bir başkasına karşı olabileceği dikkate alınmalıdır. Bir metinde yapılacak değişiklik, çok sayıda farklı unsuru kapsıyorsa, halka bir dizi soru sorulmalıdır. Ancak, özellikle anayasa gibi bir metnin tümden değiştirilmesi, tabiidir ki, sadece birbiriyle bağlantılı unsurlarla ilişkili olamaz. Dolayısıyla bu durumda, içerik birliği gerekliliği geçerli olmaz. Bir metnin, bir dizi bölümünü içeren, kökten değişikliği tümden değiştirmeye eş sayılabilir; ama bu, farklı bölümlerin ayrı ayrı halkoyuna sunulamayacağı anlamına gelmez." YANİ Sayın Kanadoğlu bu hatırlatmayı yapmasa Meclis'teki vekillerimiz uyumaya, bizler de uyutulmaya devam edeceğiz. Hani 'hamuduyla götürmek' diye bir deyim vardır ya... Anayasa'da kısmen değişiklik yapılmasına ilişkin teklifte bütün maddeleri bir arada oylatmak isteyen AKP iktidarına söyleyecek başka benzetme bulamadım..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG GAZETESİ

HÜSNÜ MAHALLİ
Ortak payda Erdoğan
"... 22 Arap ülkesinin lider ve temsilcisi bugün Libya'nın Sirte kentinde bir araya gelerek kendi aralarındaki ilişkilerin yanı sıra başta Filistin ve Irak olmak üzere Arap dünyasını ilgilendiren tüm bölgesel ve uluslararası konuları konuşacaklar. Her yıl bugünlerde bir araya gelen Arap liderlerin bu konuşmalarının tam anlamıyla işe yarayabileceğini söylemek pek kolay değil. Ama kolay ve kesin olan şey tüm Arap liderlerin zirve açılışında bir konuşma yapacak olan Başbakan Erdoğan'ı ciddiyetle dinleyeceğidir. Çünkü Arap halklarının ortak paydası olan Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye, son dönem bölgesel politikaları ile herkesin ilgisini çekiyor ve insanlar Ankara'dan gelen tüm sinyalleri merak ve heyecanla izliyor. Durum böyle olunca başta El-Cezire olmak üzere hemen hemen tüm Arap televizyonlarından canlı olarak yayınlanacak Başbakan Erdoğan'ın konuşması çok daha önem kazanıyor. Bunun bilincinde olan Başbakan'ın da konuşmasında önemli mesajlar vermesi beklenebilir. Çünkü Gül-Erdoğan-Davutoğlu Üçlüsü 2003 yılından itibaren çok önemli bölgesel açılımlara imza atmış ve bu açılımlarla Türkiye bölgesinin tüm denge, hesap, plan ve senaryolarında hiç kimsenin görmemezlikten gelemeyeceği bir ülke durumuna gelmiştir. Daha açık bir ifade ile bölgede kim ne yaparsa yapsın mutlaka Türkiye için ayrı bir hesap yapmak zorundadır. Çünkü Türkiye, Batılıların Ortadoğu olarak adlandırdığı bizim coğrafyada dostluk ve kalkınmanın egemen olması ama daha önce barış ve istikrarın sağlanması gereğine inanmış ve bu inancı doğrultusunda politikalar üretip uygulamıştır. Bu politikaların sonucu olarak bölgenin çok daha kötüye gitmesi önlenmiş, Türk vatandaşları Suriye, Ürdün, Lübnan ve Libya'ya vizesiz girmeye başlamış ve son iki ayda bu ülkelerden yüz binlerce insan Türkiye'ye vizesiz gelmiştir. Türkiye'nin bu coğrafya açılımları bölgeyi heyecanlandırmış ve Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa'yı yeni düşünceler üretmeye itmiştir. Son anda vazgeçmezse Musa bugün Arap liderlerine Bölgesel İşbirliği Platformu kurulmasını önerecektir. Bu platforma Arap ülkelerinin yanı sıra Türkiye, İran ve Yunanistan ile İspanya gibi bazı çevre ülkeleri davet edilecek. Başbakan Erdoğan da bir adım ileride olmak amacıyla böyle bir platforma ev sahipliği yapabileceklerini söyleyebilir. Çünkü hem Araplar hem de İran ve Avrupalı ülkelerle iyi ilişkisi olan tek ülke Türkiye... Böylesi önemli ve tarihsel görev ve sorumluluğu bu aşamada taşıyabilecek ve bundan dolayı da herkesin güvenini kazanabilecek tek kişi Başbakan Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye'dir... Çünkü bir çoğu anti-demokratik kurallarla ülkelerini yöneten ve ağırlıklı olarak Amerikan talimatı ile iş yapan Arap liderler kendi halklarının yakından ve gıpta ile izlediği Müslüman bir ülke olarak Türkiye'nin artılı-eksili laik demokrasisinden endişe duyuyor. Türkiye'nin tüm demokratik açılımları coğrafya halkları tarafından yakından izlenmektedir. Yani içte tartışmalı olmasına rağmen bu açılımların sonucu yalnız Türkiye'yi değil tüm bölgeyi ilgilendirmektedir. Bir zamanlar 'Bize ne Araplardan ne de Acemlerden' diyen o bildik garip zatlar bugün artık bölge ülkeleri ile geliştirilen çok yönlü ilişkilerin her alanda Türkiye açısından ne denli yararlar sağladığını görmezlikten gelemiyor. Bu politikalar devam ettiği sürece Türkiye bölgesel ve uluslararası alanda çok önemli prestij ve politik-ekonomik güç kazanacaktır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG GAZETESİ

ABDURRAHİM KARAKOÇ
Siyasetin namuslusu kimin umrunda ki?
"... "Rabbena, hep bana" mantığı caridir şimdilerde... Hakiminizi muhkem tutacaksınız, daha size kurşun geçmez... Yıllar önce verildi işaret: "Avukat tutacağınıza hakim tutsanıza..." Ne diyor memleketin büyük dehası (?).. "Değerli arkadaşlarım, her taraf bir kuşatma altındadır..." "Silkinip doğrulmanız, intikam duygusuyla yoğrulmanız birinci ve de diğer vazifelerinizdir..." Bir zamanlar hükümet ortağının, emrinden çıkmayan, hakaretini bile sineye çeken, Türkiye'yi veya emir uşaklarını hakaretin müsebbibi çitte pazarlayan... Önlerinde sigara içmekten hicab eden "ulusalcı" ya da yalancı pehlivan ellerini sallıyor, bendelerini solluyor, fırsat kolluyor... Burası Türkiye ve her şey normaldir... Anormal olan ise, nevzuhur yiğidin sola hizmette solcuları geçtiği, sık sık er meydanından kaçtığı... En çirkini de kendilerine geçmişten gelen alışkanlıkla kucak açtığı, ayrıca seviye kaybına uğradıkça yükseldim zannetmesidir... Sahi siz kimden yanasınız? Domuzdan yana mı Türk halkından yana mı? Verebilirseniz cevabınıza müştakım..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG GAZETESİ


YİĞİT BULUT
AK Parti'nin alternatifi daha radikal olacaktır!
"...SEÇİMLER yaklaşırken aklıma takılan sorulara cevap arıyorum... En çok sorduğum da: Varolan yapı içinde AK Parti'nin alternatifi var mı veya olabilir mi? Sevgili dostlar, bu soruya cevap ararken önüme şöyle bir tablo çıkıyor: 1946'dan bugüne, tek başına veya daha radikal partilerin koalisyon desteği ile iktidar olan sağ partiler sürekli daha radikal ve din odaklı noktalara kaymışlar... Birlikte alt alta yazalım... Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol-Refah koalisyonu ve son olarak AK Parti... Her parti belli alanda diğerlerine göre daha radikalleşmiş ve en önemlisi daha sağa kaymış... Veya daha açık yazayım: Din motifinin belirginleşmesi sürekli güçlenmiş!... AK Parti sonrası iktidar olacak yapı bana göre; daha sağda, daha radikal veya başka bir ifadeyle; daha milliyetçi ve çok daha dini odaklı olacak! Deniz dalgalanır ve tercihler kayar-yeni bir algılama oluşursa eldeki verilere göre; Türk halkı merkeze gelmek yerine bu serinin gelişimi gereği, daha radikal liderlerin peşinden gidecek... Örnek mi?... Avrupa Birliği projesi Türk halkına pazarlandı, ekonomik refah, kültürel-sosyal açılımlar düşündürüldü, sonuç hayal kırıklığı oldu!... Türkiye, bu yolda giderse ve "Türkiye Batı dünyasının parçasıdır" diyenler, bu şekilde samimiyetsiz tutumlarında devam ederlerse; Türkiye daha da çok değişecek! Türk halkı yerleşik düzeni tasfiye ederken daha da sağa kayacak! Rahatsız mıyım! Bu noktayı çok ciddi tartışmalıyız! Son söz: AK Parti'nin alternatifi daha milliyetçi-daha din odaklı bir söylem ile ortaya çıkacak daha radikal görünümlü bir lider partisi olacaktır! Ve çok kısa vadede de böyle bir gelişme olmayacak, ancak ve ancak AK Parti siyasi ömrünü doldurmaya yaklaştıkça bu akım güçlenecektir! Süslü salonlarda sosyal analizler yapanlara duyurulur!..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG GAZETESİ

MEHMET ÇETİNGÜLEÇ
Geçici maddeler kalıcı izler
"...Anayasa'daki en tartışmalı operasyonlar "geçici madde'ler üzerinden yapılıyor. 12 Eylül darbecilerini korumak üzere konulan meşhur "geçici 15. madde" kaldırılırken, 3 yeni geçici madde konuluyor. "Geçici" olması maddenin ağırlığını hafifletiyor gibi görünse de, aslında getirilen 3 geçici maddeden 2'si yüksek yargı sisteminin yapılanmasını temelden değiştiriyor... Şimdi geçici maddelere tek tek bakalım: önce Anayasa Mahkemesi ve HSYK yapılarını değiştiren geçici 19. ve 20. maddeler. Bu konularda Hükümet kanadından basına verilen brifinglerde Avrupa ülkelerindeki yapılanmaların esas alındığı bildiriliyor. Hükümetin dağıttığı bilgi notlarında, HSYK benzeri yargı kurullarına sahip olan Fransa, İtalya, Belçika, İspanya, Portekiz, İrlanda, Polonya, Macaristan, Bulgaristan, Estonya, Litvanya, Slovakya ve Romanya'daki uygulamalardan örnekler veriliyor. Söz konusu ülkelerde genel olarak karma bir yapılanmanın oluşturulduğu, parlamentoların bu kurullara üye seçtikleri vurgulanıyor. Ayrıca; ilk derece ve istinaf mahkemelerinde görev yapan hakimlerin mutlaka kurulda ağırlıklı olarak temsil edildikleri belirtiliyor. Geçici 18. maddeye gelince: Aslında gayet açık. Parti kapatmaların zorlaştırılması hedefleniyor. Bu arada yeni bir "kapatma davası" ihtimaline karşı tedbir alınıyor... Yeni esaslar ne diyor? Parti kapatmak için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın talebinin TBMM'de uygun bulunmasını şart koşuyor. Yani TBMM'de grubu bulunan her bir siyasi partinin 5'er üye ile temsil edildiği bir komisyonda, üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyuyla vereceği izin üzerine dava açılabiliyor. Bu şekilde parti kapatma izni çıkması zor. Çünkü "demokrasinin sembolü" olan bir organdan "parti kapama"ya yol açabilecek bir kararın çıkmasını kamuoyuna izah etmek mümkün değil. Siyasi nedenlerle de olsa, hiçbir partinin "yasakçı" damgası yemek istemeyeceği, dolayısıyla Yargıtay Başsavcısı'na kolay kolay izin verilmeyeceği hesaplanıyor. Buna rağmen "kapatma"dan yana oy kullanan parti olursa; Onun durumu halka havale ediliyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG GAZETESİ

AHMET ALTAN
Kıran kırana
"... Kavganın en sert yerindeyiz. Hem aradan yumruk atıp hem de kavga etmiyormuş gibi durarak "her şey mutabakatla çözülsün" diyenlere bayılıyorum doğrusu... İki tarafın birden "kazançlı" çıkacağı bir "oyun" değil bu, bir tarafın kazanıp, diğer tarafın kaybedeceği bir kavga. Halkın iradesiyle oluşmuş bir parlamentonun "411 oyla geçirdiği" bir kararı "yok sayan" birkaç yüz "hukukçu" mu bu ülkeyi orduyla yönetecek... Böyle bir kavgada kim kimle, niye anlaşıp mutabık kalacak? Anayasa Mahkemesi'nin "türban kararı", halka da, hukuka da, parlamentoya da, demokrasiye de hatta bizzat bu ülkenin "gerici" anayasasına da karşıydı. Ülkeyi, bu Anayasa Mahkemesi mi yönetecek? Türkiye'yi 1923'ün tek partili diktatörlük rejiminin içine hapsetmek isteyen yargıçlarla generaller mi egemen olacak yoksa bu ülkenin 2010 yılının şartlarında yaşayan halkı mı kendi geleceğini belirleyecek?... Ergenekon'u soruşturan, devletin içindeki çeteleri ortaya çıkartan bir hukuk sistemimiz mi olacak yoksa "Ergenekon'un avukatı" olan CHP'nin cüppeli taraftarları, darbecilerle Ergenekoncuları mı koruyacak? Biz çeteleşmiş, disiplinden kopmuş bir aşiret devleti mi istiyoruz yoksa çağdaş, disiplinli, hukuka uygun bir devlet mi istiyoruz?... Bir orgeneralin emriyle savcıları görevden atan hukukçular mı bize istediklerini dikte ettirecek yoksa hukuk neyi emrediyorsa onu yapacak hukukçularla yeni bir sistem mi kuracağız? 28 Şubat darbesini destekleyen hukukçulara mı adalet sitemimizi teslim edeceğiz yoksa darbelere geçit vermeyen bir hukuk sistemi mi kuracağız? Halkı küçümseyenler, halkı aşağılayanlar, halka güvenmeyenler, kendilerini içinden çıktıkları halktan daha üstün görenler mi "efendilik" yapacak yoksa bizzat halkın kendisi mi kendi ülkesinde "efendi" olacak?... Cumhurbaşkanının kim olacağına bir avuç generalle, bir avuç yargıç mı karar verecek yoksa bu halkın seçtiği parlamento mu? Kavganın bir yanı, eski rejimin aynen sürmesini, halkın ezilmesini, generallerle ordunun memleketin "ağaları" olmasını, hukuku, yasayı, anayasayı rahatça çiğneyebilmesini savunuyor. Nasıl uzlaşacağız bu insanlarla?... Bugüne kadar halkı ezdiler, sindirdiler, susturdular, yanlarına aldıkları medyayla bütün istediklerini yaptılar, devletin paralarını istediklerine dağıttılar. Bunun sürmesine mi izin vereceğiz? Halk bunu istemiyor artık... Bu anayasa değişiklikleri yetersiz, eksik ama sistemin en can alıcı yerine, "hukukçu sultasına" dokunuyor, bu sultayı ortadan kaldırıyor. Bu sultadan yana mısınız bu sultaya karşı mısınız? Soru bu. Ve, bu kavganın iki yanı arasında bir uzlaşma ihtimali yok..."

MURAT BELGE
'Esastan' girme yetkisi
"... Nasıl olsa seçime bir buçuk yıl bir şey kalmış, şimdi "anayasa değişikliği" diye telâş etmenin ne anlamı varmış! Zaten otuz yıldır bu anayasa ile oturuyoruz, bir iki yıl daha oturuverelim, ne olacak, değil mi? Bütün bu sözler, "Dokunmayın, değiştirmeyin. Anayasa'ya ilişmeyin" cümlelerinin söylenmesi Türkiye'de dahi epey ayıp kaçan bu cümlelerin yerine söyleniyor... 12 Eylül'ün Anayasası Yüksek Yargı'yı güvenilir bir müttefik ve iş arkadaşı saydığı için, Yargı'yı alabildiğine "bağımsızlaştırmış" (bu bağımsızlığın sınırı Yargı'da kimin nereye geleceğini önce Cumhurbaşkanı sonra da başka bir iki kurum yoluyla Silâhlı Kuvvetlerin belirlemesine kadar uzanıyor tabii) ve yetkilerini de geniş tutmuştu. Ama AKP hükümetine karşı kıran kırana savaş başlayınca, Yargı o genişlikleri iyiden iyiye genişletti... Hükümet ne yapmaya kalksa, bunun Cumhuriyet'in temel ilkelerini değiştirmeye yönelik bir girişim olduğunu iddia ediyor ve metinde yalnızca biçim hatalarını düzeltebileceği açıkça belirtilmişken, 12 Eylül Anayasası'nın bile tanımadığı yetkiler icat ederek "esastan" müdahale ediyor. Bu yetkiye sahip olduğunu iddia etmesi yetki gaspı kapsamında bir şey... Şimdi, Meclis'ten güdük çıkacağı için ancak referandumla onaylanabilecek bu anayasa değişikliği paketinin yürürlüğe girmesini engellemek için bu üslûpta yeni bir demagojiye hazırlandıkları anlaşılıyor. HSYK gibi kurulun ya da doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısını değiştirmek, daha önemlisi bu kişilerin seçilmesinde sözgelişi Meclis'e de sınırlı bir yetki tanımak, Yargı'yı Yasama'nın ve Yürütme'nin emrine vermek olacakmış. Onların emrine verince, ne oluyor? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın değiştirilemez ilkelerinden biri olan "Kuvvetler Ayrılığı" ilkesi çiğneniyor! Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi kendi icadı olan "içtihadı" yeniden yürürlüğe sokup bu değişime de "esastan" bakacak ve tabii değişikliği iptal edecek. Bu muhakemeyi öne sürenler dünyanın neresinde Yüksek Yargı'ya atamalarda Parlamento gibi bir kurumun hiçbir yeri olmadığını da bize açıklayabilirler mi?... Çeşitli andıçlardan muhtıralardan, dünyanın her yerinde suç sayılacak keyfî davranışlardan hiç etkilenmeyerek, tınmayarak mı "bağımsız" olunur?..."

ishakyilmaz 03-28-2010 14:07

DIŞ BASIN ÖZETLERİ

SUUDİ ARABİSTAN:
EL VATAN:
TÜRKİYE, İSVEÇ BÜYÜKELÇİSİNİ STOCKHOLM'A GÖNDERİYOR VE İSRAİL'DEN İNSANSIZ UÇAK ALIYOR
26.03.2010, Fikriye Ahmet
İsveç Parlamentosunda 1915 yılında meydana gelen olayların "Ermeni soykırımı" olarak tanınmasıyla ilgili tasarının onaylanmasından sonra Türkiye, Stockholm Büyükelçisini Ankara'ya çağırmıştı. Ancak Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dün yaptığı açıklamada, "İsveç Büyükelçimiz Sayın Zergün Korutürk, çok yakında Stockholm'deki görevine geri dönecek." dedi. Davutoğlu şunları söyledi: "İsveç hükûmeti, 1915 yılında meydana gelen olayların ve 'Ermeni soykırımı' iddialarının Parlamentoda onaylanmasına açık ve net bir şekilde karşı çıktığını açıkladı yani İsveç'ten sonradan gelen mesajlar çok iyiydi. Yapılan değerlendirmelerimiz olumlu." Öte yandan Türkiye'nin Savunma Bakanı Vecdi Gönül, dün yaptığı açıklamada, Türkiye'nin, İsrail'den 6 adet Heron İnsansız Uçak teslim aldığını ve mart ya da haziran ayının sonuna kadar 4 tane daha teslim alınacağını kaydetti. Açıklamaya göre Heron uçaklar eğitimli Türk askerleri tarafından uçurulacak. Türkiye'nin satın aldığı Heron uçaklarının, terörle mücadelede istihbarat amaçlı kullanacağı bildirildi.

ALMANYA:
SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG:
ANKARA AYİN YAPILMASINI ONAYLIYOR
26.03.2010
Doğu Anadolu'da 10. yüzyılda Van Gölü üzerindeki bir adada inşa edilmiş olan bir Ermeni kilisesinde yılda bir kez olmak üzere dinî ayin yapılabilecek. Kültür Bakanı
Ertuğrul Günay, uzun çekişmeler neticesinde, Ermeni kilisesinde yılda bir kez temmuz ayının ikinci haftasında kısıtlı katılımcıyla "inanç turizmi" kapsamında dinî ayin yapılmasına izin verdi. İstanbul'da yaşayan Ermeni cemaati söz konusu kilisede yılda bir kez ayin yapabilmek için uzun zamandan beri talepte bulunuyordu. Türk hükûmeti kilisenin onarımı için 1,5 milyon avro harcadı.

DİE WELT:
MERKEL, ALMANYA'DA TÜRK LİSELERİNE KARŞI
26.03.2010, Miriam Holstein
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın taleplerine Angela Merkel (CDU) çok soğuk tepki gösterdi. Şansölye, Almanya'da Türk liseleri açılması talebini reddediyor. Şansölye, Passauer Neue Presse gazetesine yaptığı açıklamada, "Bence bu ilerleme sağlamaz. Türk kökenli çocuklar ve gençler genel olarak bizde Alman okullarına gitmelidir. Tüm Türk öğrencilerin bir Türk lisesine gitmesi düşüncesini doğru bulmuyorum." diye konuştu. Şansölye, gelecek hafta başında Türkiye'ye yapacağı ziyaret öncesinde, Erdoğan'ın ülkesinin AB'ye tam üye olması talebine de yeniden tepki verdi. Bu konudaki düşüncesinin değişmediğini hatırlatan Merkel, "Ben hâlâ Türkiye ile imtiyazlı ortaklığa gidilmesi gerektiğini düşünüyorum." şeklinde konuştu. AB üyeliği konusunda Erdoğan ile zaten uzun süredir farklı görüşte olduklarını dile getiren Merkel, "Buna rağmen Türkiye ile AB'ye katılım müzakerelerinde anlaşmalara bağlı kalınması kuralı geçerlidir." ifadesini kullandı. Şansölye, AB'nin yıllardan beri bu temelde Türkiye'nin olası AB üyeliği için müzakereleri ucu açık bir şekilde yürüttüğünü kaydetti.

İSPANYA:
EL MUNDO:
TÜRKİYE BİR İSPANYOL ANAYASASI İSTİYOR
25.03.2010, Fran Martinez
Bahçeşehir Üniversitesi Avrupa İlişkileri Bölüm Başkanı Cengiz Aktar bize Gezi İstanbul Kafe'de, "Türkiye, İspanya'nın 30 yıl önce yaşadığına benzer siyasi bir geçiş süreci yaşıyor. İspanya, geçişi nasıl yaptığı, azınlıkların uyumu, ordunun toplumdaki ağırlığının azaltılması ve sosyal özgürlüklerin artırılması gibi çok karışık konuları barışçı şekilde nasıl hâllettiği açısından bir örnektir." diye açıklıyor. Bu hafta Erdoğan'ın partisi, Türkiye'de anayasal reform teklifi ilan etti. Aktar, "Yetersiz fakat doğru yolda ilerliyor." diye düşünüyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Bu reformlar, AB kanunlarıyla uyumludur. Yargıtay'ın eleştirilerini anlayamıyoruz. Reformları eleştirenler sadece statükoyu muhafaza etmek istiyor." diye yorumluyor. Şu an hükûmet, bir darbe sonrasında yazılan 1982 Anayasası'nın 26 maddesini değiştirmeyi planlıyor. En önemli değişiklikler yargıyı etkileyecek. Bu reformla Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısı 11'den 19'a çıkacak. Üyeler 12 yıllığına seçilecek ve 65 yaşına kadar hizmet edecek. Ayrıca askerler de sivil mahkemelerde yargılanabilecek; parti kapatmalar Mecliste de tartışılacak ve dinî eğitim hakkındaki kararlar siyasi bir partiyi kapatma nedeni olamayacak. Bununla birlikte değişiklik paketi, "devletin birliğini ve Cumhuriyetin laik karakterini tehlikeye atma durumunda" partilerin kapatılmasına imkân tanıyan maddeyi muhafaza ediyor. 1982 Anayasası'nın kabulünden bu yana 20 partinin kapatılmasını sağlayan bu madde AB tarafından da eleştiriliyor. Bu madde yüzünden AK Parti bile, 2008'de bir kapatma girişimiyle karşı karşıya kalmıştı. Başbakan Erdoğan, ordu ve hâkimleri kastederek "Yürütme ve yargıya karışmaktan vazgeçmeliler." dedi. Anayasa değişikliği, üçte ikiçoğunluk oyu gerektiriyor; Meclisteki 550 milletvekilinden 337'si AK Partili. Söz konusu çoğunluğun sağlanamaması durumunda tasarı, halk oylamasına götürülebilir.

KATAR:
EL CEZİRE:
TÜRKİYE ERMENİLERİN ÖLDÜRÜLMESİYLE İLGİLİ GERİLİMİ HAFİFLETİYOR
26.03.2010
Türkiye'nin İsveç Büyükelçisi, İsveç Parlamentosunun 1915 olaylarını soykırım olarak kabul etmesinin üzerine ülkeye geri çağırılmasının ardından birkaç gün içinde yeniden göreve başlayacak. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Büyükelçi Zergün Korutürk'ün gelecek haftanın başında görevine geri döneceğini açıkladı ancak Ankara'nın hâlen Washington Büyükelçisini ne zaman geri göndereceğini değerlendirmeye devam ettiğini belirtti. Davutoğlu, bu kararın, ABD'nin konuyla ilgili kararına bağlı olduğunu da sözlerine ekledi. Davutoğlu, İsveç hükûmetinin karara karşı olduğunu açıkça göstermesinin ardından ABD ile İsveç örneklerinin uyumlu olmadığına dikkati çekti. İsveç Büyükelçisini geri gönderme kararı, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi sürecine gölge düşüren Ermenilerin öldürülmesiyle ilgili sorunun yarattığı gerilimi hafifletmek için atılmış bir adım. Bir diğer gelişme ise dün yapılan açıklamada Türkiye, yılda bir kez Van Gölü'ndeki terk edilmiş Akdamar Adası'ndaki kilisede ibadet izni verdi. Akdamar Kilisesi, Ermeniler için büyük bir sembolik değer taşıyor.

PAKİSTAN:
THE NATION:
TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI 30 MARTTA GELİYOR
26.03.2010
Pakistan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Abdul Basit, dün düzenlediği haftalık basın toplantısında, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Pakistan'a dört günlük resmî bir ziyarette bulunacağını belirtti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari, Başbakan Yusuf Rıza Gilani ve diğer liderlerle görüşecek. Gül 30 Martta İslamabad'da olacak ve Türk Cumhurbaşkanına bakanlar, milletvekilleri, üst düzey yetkililer ve mühendislik, inşaat, enerji, tekstil ve imalat sektöründe iş yapan şirketlerin yöneticileri de eşlik edecek. Sözcü gazetecilere yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı Zerdari'nin Cumhurbaşkanı Gül'e düzenlenen bir törenle Pakistan Nişanı vereceğini de belirtti. Gül'e ayrıca İslamabad'daki Quaid'e Azam (Büyük Önder) Üniversitesi tarafından uluslararası ilişkiler alanında fahri doktora da verilecek.

İNGİLTERE:
REUTERS:
TALAT: RAKİBİM SEÇİMLERİ KAZANIRSA KIBRIS
GÖRÜŞMELERİ SONA EREBİLİR
26.03.2010, Simon Bahçeli
Kıbrıslı Türk lider Mehmet Ali Talat, gelecek ayki cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybederse Türkiye'nin AB emelleri açısından büyük önem taşıyan Kıbrıs'ın yeniden birleştirilmesi görüşmelerinin durma noktasına geleceğini söyledi. Talat, başlıca rakibi 18 Nisandaki seçimleri kazanırsa Kıbrıslı Rum lider Dimitris Hristofyas ile devam etmekte olan müzakerelerin akıbetinin ne olacağı sorusuna cevaben Reuters'e yaptığı açıklamada, "Benim düşüncem, sürecin biteceği yönünde." dedi. Talat'ın başlıca rakibi sadece Ankara tarafından tanınan Kıbrıs'ın kuzey kesimindeki yönetimin Başbakanı Derviş Eroğlu. Eroğlu, Çek-Slovak tarzı "kadife boşanmaya" atıfta bulunarak yeniden birleşmeye iki devlet biçiminde bir alternatif önerebileceğini söylüyor. Amaç tarafların federasyon şeklinde bir yeniden birleşme konusunda anlaşmaya varmaları ancak birlikte yönetimin nasıl olacağı, tarafların hangi toprakları alacağı ve mülkiyet anlaşmazlıklarının nasıl çözüleceği gibi sorulara cevap aranan potansiyel bir diplomatik mayın tarlasında müzakere ediyorlar. Talat, kendisinin kazanacağını söylediği seçimlerden sonra ne zaman bir anlaşmaya varılabileceğini söylemedi ancak görüşmeler için son tarihin Kıbrıslı Rumların kendi cumhurbaşkanlığı seçim kampanyalarına başladıkları zaman olmasının muhtemel olacağını belirtti ve "En geç gerçekçi tarih 2011 ortası olacaktır." dedi. Talat sözlerini şöyle sürdürdü: "2004'ten önce Kıbrıslı Türkler uluslararası toplumdan tamamen dışlanmışlardı... Onları dünyaya biz yaklaştırdık. Şimdi halk geri mi dönülecek yoksa dünyaya doğru mu ilerlenecek karar vermeli."

REUTERS:
TÜRKİYE ERMENİ MESELESİ KONUSUNDA ADIMLAR ATIYOR
25.03.2010, Daren Butler
Ermenilerin Osmanlı güçleri tarafından Birinci Dünya Savaşı'nda öldürülmelerinin İsveç Parlamentosunda soykırım olarak kabul edilmesini protesto amacıyla çağrılmasından iki hafta sonra, Türkiye'nin İsveç Büyükelçisi birkaç gün içerisinde görevinin başına dönecek. Dün verdiği mülakatta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanan bu girişim, oldukça hassas olan meselenin yarattığı gerginliğin hafifletilmesi için atılmış bir adımdı. Ermenistan ile ilgili bir başka gelişmeyle ilgili olarak Türkiye bugün, Türkiye'nin doğusundaki Van Gölü'nde terk edilmiş bir adada müze olarak restore edilen kilisede yılda bir ayin düzenlenmesine izin verildiğini duyurdu. Davutoğlu, Büyükelçi Zergün Korutürk'ün gelecek hafta başı itibarıyla görevine döneceğini söyledi fakat Ankara'nın Washington Büyükelçisinin geri dönüşünü hâlâ değerlendirmekte olduğunu belirtti. Bu karar ABD Temsilciler Meclisinde görüşülecek karar tasarısının akıbetine bağlı olacak. Öte yandan Van Valiliği'nden yapılan açıklamada, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, kısa bir süre önce restore edilen Van Gölü'ndeki Akdamar Adası'ndaki Ermeni kilisesinde yılda bir ayin yapılmasına izin verdiği belirtildi. 10'uncu yüzyıla ait kilise, Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Ermenilere ev sahipliği yapan Türkiye'nin doğusunda bulunuyor. Kilise 2007 yılında müze olarak yeniden açıldı. Kilisenin Ermeniler için sembolik önemi büyük ve ruhani liderler yılda bir burada ayin yapılmasına izin verilmesini önermişlerdi. Vali Münir Karaloğlu, "12 Eylülde ülke içinden ve dışından misafirlerimizi mümkün olan en iyi şekilde karşılayacağımızdan kimsenin hiçbir kuşkusu olmasın." dedi.

RUSYA:
VZGLYAD:
RUSYA VE TÜRKİYE İÇİŞLERİ BAKANLARI GÜVENLİK ANLAŞMASINI ELE ALDI
25.03.2010
Rusya ve Türkiye İçişleri Bakanları Raşit Nurgaliyev ve Beşir Atalay, yaptıkları görüşmeler sonrasında düzenlenen basın toplantısı sırasında güvenlik konusunda yapılacak ikili anlaşmanın esasları üzerinde durduklarını açıkladılar. Nurgaliyev, "Görüşmemiz dostane bir ortamda ve yapıcı bir şekilde geçti. Türkiye'nin olduğu kadar Rusya'nın da güvenlik makamlarını ilgilendiren konuları konuştuk." dedi. Bakanın belirttiğine göre, "günümüzde hem Rusya, hem de Türkiye güvenlik ve insan hakları konusunda yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyuyor." Nurgaliyev şunları söyledi: "Söz konusu yeni yaklaşımların temelini, Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev'in mayıs ayında yapacağı Türkiye ziyareti sırasında imzalanacak yeni anlaşmayla atacağız. Bu anlaşma, iş birliğinin hukuki ve normatif altyapısının geliştirilmesine, sınır ötesi suçlarla mücadeleye, terörizm ve aşırıcılıkla mücadeleye ve uyuşturucu ticaretinin engellenmesine yönelik olacak." Atalay ise mayısta imzalanacak belgelerin hazırlıklarını özel bir ortak komitenin yürüttüğünü söyledi. Atalay, "İş birliğimizle ilgili mevcut konuların hukuki boyutu üzerinde çalıştık. Anlaşmanın nihai metnini hazırlayan komite nisan ayında bir toplantı daha yapacak. Söz konusu belge güvenlik alanında mevcut konuların hemen hemen tamamını kapsayacak." dedi.

ishakyilmaz 05-09-2010 17:59

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../logoHaber.jpg

Tanıtım ve Medya Başkanlığı



8 Mayıs 2010 Cumartesi

GÜNLÜK BASIN RAPORU





G Ü N D E M


8 MAYIS 2010 - CUMARTESİ

1- Suriye Cumhurbaşkanı Esad'ın Türkiye ziyareti... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 2 günlük çalışma ziyaretinde bulunacak Suriyeli mevkidaşı Beşar Esad'ı İstanbul'da, Çırağan Sarayı'nda karşılayacak. (Saat: 11.25) Gül ve Esad, eşlerinin de katılımıyla baş başa görüşecek. (Saat: 11.30) Cumhurbaşkanı Gül ile Suriye Cumhurbaşkanı Esad'ın görüşmelerinin ardından anlaşma imza töreni ve ortak basın toplantısı yapılacak. (Saat: 12.00/12.45) Gül ve Esad, TCSG sahil güvenlik botunun tanıtımına katılacaklar. (Saat: 13.30)
2- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Ankara'da, ''Anneler Günü'' resim sergisinin açılış törenine iştirak edecek. (Sabah: 11.00)
3- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyonu gerçekleştirilen eserlerin toplu açılışını, İstanbul Yenikapı Mevlevihanesi'nde düzenlenen törenle yapacak. (Saat: 14.30)
4- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu yöneticilerini İstanbul'da ziyaret edecek. (Saat: 11.30)
5- Ticaret Müşavir ve Ataşeleri Toplantısı'nın beşincisi, Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'ın başkanlığında Ankara'da yapılacak. (Saat: 10.30)
6- Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu (OSBÜK) tarafından Mardin'de düzenlenen Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölge Toplantısı'na katılacak. (Saat: 11.00)
7- Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Malatya'da ziyaretlerde bulunacak, açılış ve temel atma törenlerine katılacak. (09.30-14.15)
8- Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Afyonkarahisar'da ''Şuhut Ağzıkara Bal Ormanı'' açılışı ile Limak Kız Teknik ve Meslek Lisesi temel atma törenlerine katılacak, ziyaretlerde bulunacak. (Saat: 11.00/17.00)
9- ''Sevgi Bayrağı'' Samsun'dan yola çıkacak. Ankara'daki 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı törenlerinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e sunulacak bayrağın yola çıkarılması dolayısıyla Kurtuluş Yolu'nda tören yapılacak. (Saat: 09.30)
10- Siyasi partilerden... AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, partisinin genel merkezinde basın toplantısı yapacak. (Saat: 12.00)





YAZILI BASIN ÖZETLERİ


http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG'ın bazı haber başlıkları:

TARİH YAZDIK
Başbakan Erdoğan, anayasa değişikliğinin kabulüne oy veren milletvekillerini "Tarih yazdınız" diye tebrik ederken, 'statüko ittifakı' dediği CHP, MHP ve BDP'yi 'ruh üçüzü' ilan etti. Erdoğan, "Simdi söz asıl sahibinde, karar milletin" dedi. TBMM'deki oylamalarda büyük 'statüko ittifakı' deşifre oldu. CHP ve MHP'ye BDP de katıldı, 'ruh üçüzü' oldular. Liderleri CHP'lilere 'oy kullanmayın' dedi, kullanmadılar. BDP de kullanamadı. Özgür değiller. iz dikta uygulasaydık paketin 8. maddesi reddedilmezdi. Ama biz demokrasiye inanıyoruz. Onlar emirle hareket etti, biz kendimize ve halkımıza güvendik. Tüm saldırılara rağmen tarih yazmayı başardık. "Maskeleri tek tek aşağı indi. Büyük statüko ittifakı deşifre oldu. Aylardır MHP, AK Parti hakkında ağza alınmayacak iftiralar atıyor. Bizi terörle kol kola göstermeye çalışanlar, iki hafta içinde gerçek yüzlerini ortaya koydular. CHP'yle, BDP'yle birlikte oldular. İmralı'yla aynı yaklaşım içinde oldular. Statükonun sağında olan da, solunda olan da, dağda olan da, ovada olan da gerçek yüzünü gösterdi." CHP ve MHP için önceleri ruh ikizi dediğini hatırlatan Başbakan Erdoğan "Şimdi ben bu ikiliye, BDP de katıldığı için artık onlara 'ruh üçüzü' diyorum. Bunlar partilerinin kapatılmasından rahatsız değiller. Çünkü oradan nemalanıyorlar" diye konuştu. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, AK Parti MKYK toplantısının ardından yaptığı açıklamada Anayasa değişiklik paketini halka anlatabilmek için 15 Mayısta "Türkiye Buluşmaları" programının ikincisini başlatacaklarını söyledi.

Rekor cezanın hedefi basının sesini kesmek
Vakit gazetesi, bir köşe yazısından dolayı 312 generalin açtığı davada 624 bin liralık rekor tazminat ödemeye mahkum edildi. Gazete, kararın temyiz edilmemesi halinde davayı AİHM'e götüreceğim açıklarken basın meslek örgütleri de ayaklandı generalin haklarında yayınlanan bir haber nedeniyle 624 bin TL'lik rekor bir tazminat ödemeye mahkum ettirdiği Anadolu'da Vakit gazetesi davanın temyiz edilmemesi halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) gideceğini açıkladı. Gazete cezayı "Bizi susturmak için verdiler" diye değerlendirirken basın meslek kuruluşları da cezanın ağır olduğu görüşünde birleşti. Hukukçular da Vakit'e verilen cezanın Yargıtay'da iptal edilmesinin basın özgürlüğü açısından önemli olduğunu belirtti.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG'ün bazı haber başlıkları:

REFERANDUM SEFERBERLİĞİ
Meclis, Anayasa'daki darbe izlerini azaltan değişiklik paketiyle tarihi bir karar verirken Başbakan Erdoğan, referandum süreci için hemen start verdi. AK Partili milletvekillerini tek tek tebrik eden Başbakan, 6 Mayıs 2010'u 'demokrasi bayramı' ilan etti. Ardından milletvekillerine 'Yollara dökülün' talimatı verdi. "Milletimize gidiyoruz, yeni maddelerle halkın ve demokrasinin kazanımlarını anlatacağız. Son karan aziz milletimiz söyleyecek. Söz de onun, karar da onun" dedi. Bu arada Cumhurbaşkanı Gül, dün Köşk'e gönderilen reform paketi için "Kararımın gecikmeyeceğini tahmin ediyorum" açıklamasını yaptı.

Davutoğlu'ndan Kırım'a tarihi ziyaret
Ukrayna'ya resmi ziyarette bulunan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ukrayna ile vizelerin kaldırılması konusunda teknik hazırlıkların tamamlandığını açıkladı. Davutoğlu, Kiev'de Türkiye ile Ukrayna arasında yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyi kurulmasına kakar verdiklerini söyledi. Ukrayna'ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti'nde de resmi temaslarda bulunan Davutoğlu, Simferopol'deki Kırım Tatar Milli Meclisi'nde, Kırım Tatarları'nın sorunlarını dinledi. Davutoğlu, Başbakan Dzharty ile görüşmesinde Kırım'ı geleceğin Singapur'u olarak gördüklerini ve bunun için her türlü desteğe hazır olduklarını söyledi. Davutoğlu, Türkler'in açtığı bir okulun ek binasının açılışına katıldı.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG'in bazı haber başlıkları:

Kararım gecikmez
Meclis'ten 336 oyla geçen Anayasa değişikliği paketi, dün Çankaya Köşkü'ne gönderildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bir soru üzerine hukukçularının süreci yakından takip ettiğini belirterek, "Kararımın çok gecikmeyeceğini tahmin ediyorum" dedi.

İran için Buluşma yeri: Türkiye
Türkiye'yi ziyaret eden ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'yla görüşen İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki, "P5+1 'in toplantı yeri, zamanda anlaşırsak büyük ihtimalle Türkiye olacak" dedi. İstanbul'daki Çırağan Sarayı'ndaki yemekte bir araya gelen Davutoğlu ve İran Dışişleri Bakam Manuçehr Mutteki, ortak basın toplantısı düzenledi. Davutoğlu, kendisinin Tahran ziyareti sırasında gündeme getirdiği, İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri ve Nükleer Başmüzakereci Said Celili ile P5+1 'in temsilcisi durumundaki AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton arasındaki toplantının Türkiye'de gerçekleşebileceğini Mutteki'nin de ifade ettiğini açıkladı. Mutteki de konuyla ilgili, "Bu fikir İran tararından da kabul edildi. Zaman konusunda anlaşırsak bu toplantı en kısa zamanda olabilir. Büyük ihtimal bu toplantıların yeri Türkiye olacaktır. Bu teklif bizim için de güzel bir tekliftir" diye konuştu. P5+1 ülkeleri, BM Güvenlik Konseyi üyeleri İngiltere, Çin, Fransa, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri'ne ek olarak Almanya'dan oluşuyor. Mutteki, önceki akşam da New York'ta BM Güvenlik Konseyi'nin 15 üyesinin temsilcileri için akşam yemeği verdi. İran'ın BM Daimi Temsilcilik rezidansında yapılan yemeğe, BM nezdindeki iki numaralı diplomatım yollayan ABD, İran'ın 'yaptırımlar'dan korktuğu için bu tür girişimlerde bulunduğunu ileri sürdü.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

Karakolda ihmal var
Bakanlık raporundan: Sarıyayla Karakolu'na takviye birlikler geç gitti, yeterli mühimmat yoktu. PKK'lılar birlikteki ağır silahları da götürdü. Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'ın tepkilerinin ardından harekete geçen İçişleri Bakanı Beşir Atalay, bir baskının ardından ilk kez sivil inceleme heyeti oluşturup Tunceli'ye gönderdi. İçişleri'nden bir yetkili yazımına önümüzdeki hafta başlanacak olan raporda, bazı istihbarat ve uyarıların dinlenmediği yönünde güçlü bulgulara ulaşıldığını söyledi. Rapora göre karakolun güvenliği yeterli değildi. Bölgede saldırı olabileceğine yönelik bir ay öncesinden üç ayrı istihbarat raporu vardı. Buna rağmen karakolda hiçbir önlem alınmadığı ortaya çıktı. Saldırıda karakolun içlerine kadar giren PKK'lıların üç telsiz ve iki ağır makineli Bixi silahı da aldığı öğrenildi. Dört askerin şehit olduğu, yedi askerin de yaralandığı baskında, takviye birliklerin olaydan 12 saat sonra yürüyerek bölgeye ulaşması da rapora 'ihmal' olarak girecek. İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın, "Elimizde bulgular var. Çok boyutlu olarak araştırıyoruz" sözlerine açıklık getiren İçişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili Tarafa şunları söyledi: "Saldırı öncesi alınan istihbaratlar ve uyarıların değerlendirilmediği yönünde bazı güçlü bulgulara ulaşıldı. Şu anda en ciddi bulgu budur. Bu iddiaların ve bulguların hepsi tek tek araştırılıyor. Bölgede şu anda birçok uzman kişi var. Üç farklı istihbarat raporuna rağmen neden önlem alınmadığı araştırılıyor. Bunun cevabı bulunduğunda, resmin en önemli parçası da ortaya çıkmış olacak. Sonuçlar, başbakan ve cumhurbaşkanına sunulacak. İçişleri Bakanlığı ilk defa böyle bir inceleme yapıyor."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG'ın bazı haber başlıkları:

Vizesiz Rusya
Rusya ile vizenin aşamalı olarak kaldırılması için mutabakata varıldı RUSYA Başbakan Yardımcısı Igor Seçin'le yapılan görüşmelerde, ilk etapta 30 güne kadar olan ziyaretlere vize uygulanmaması konusunda anlaşma sağlandı. îki ülke vatandaşları, vizesiz geçiş hakkından yılda 3 kez yararlanacak. Vizeyi kaldıran anlaşma, Rusya Devlet Başkam Medvedev'in Türkiye ziyaretinde imzalanacak. Rusya ve Türkiye arasında başta turizm ve müteahhitlik alanında ilişkilerin üst düzeyde olduğunu belirten Enerji Bakanı Taner Yıldız, ticari hacminde yeni hedef konuldu. Çıtayı yükselttiklerini belirten Yıldız, 5 yıl içinde Rusya ile bugün 33 milyar dolar civarında olan ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkarmak istediklerini aktardı.

Yine Dağlıca
Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde 21 Ekim 2007 gecesi düzenlenen saklında 12 askerin şehit düştüğü Dağlıca Tabur Komutanlığı, dün sabah yine PKK'lılann hedefi oldu. Ancak bu kez, baskının "istihbaratı alınarak bölgeye Jandarma Özel Harekât Timleri gönderildi. Timler dağlık arazide arama yaparken, dün sabah karakolun üs bölgelerinden Oramar Tepe'de karşılaştıkları teröristlerin açtığı ilk ateşte 23 yaşındaki Uzman Çavuş Metin Can ile 24 yaşındaki Uzman Onbaşı Abidin Tanrıkulu şehit oldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hakkari'deki saldırıyla ilgili, "Ne olursa olsun, sonuna kadar onlarla mücadele edilecektir, asla taviz verilmeyecektir. Sonunda hepsi pişman olacaktır "dedi. Başbakan Erdoğan da, Genelkurmay Başkanı'na gönderdiği başsağlığı telgrafında "Bu menfur saldırılar terör örgütünün psikolojik çöküntü ve çaresizliği örtbas etmeye yönelik beyhude çırpınışlardır" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG'ın bazı haber başlıkları:

AB: Anayasa reformu Türklerin hayat kalitesini yükseltecek
Meclis'te kabul edilen 27 maddelik anayasa değişikliği teklifine Avrupa Birliği kuvvetli destek vermeye hazırlanıyor. Pazartesi günü yapılacak Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantısında bu destek açıkça dile getirilecek. Zaman'ın ulaştığı 18 sayfalık Ortak Pozisyon Belgesi'nde, reformun Türk vatandaşlarının hayat kalitesini ve demokratik standartları yükselteceği vurgulanıyor. 22 Mart'ta Meclis'e sunulan paketin "anahtar reformlar" için gerekli olduğuna dikkat çekilen belgede, teklifin demokratik standartları yükseltme, insan haklarını koruma ve hukukun üstünlüğünü tesis etmeyi amaçladığının altı çiziliyor. Belgede, paketin, Türk toplumunca ve siyasi yelpazenin büyük kısmı tarafından benimsendiği ifade ediliyor. Ancak amaca ulaşılabilmesi için geniş bir istişare sürecine ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor. AB, hem iktidara hem de muhalefete yapıcı tartışmalarda bulunmalarının tavsiye ediyor. Türkiye ile AB arasındaki en yüksek karar organı olan Ortaklık Konseyi pazartesi günü 48. defa Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın katılımı ile Brüksel'de toplanacak. Türkiye'nin "mühim bir bölgesel oyuncu" olduğu belirtilen belgede özellikle Ortadoğu ve Güney Kafkasya'da Ankara'nın güvenliğe yaptığı katkıya dikkat çekiliyor. Ermenistan ile geçen ekim ayında imzalanan protokollerin "ön şart"sız onaylanması çağrısı yapan AB, Kıbrıs'a ilişkin ek protokol konusunda ise Türkiye'yi eleştiriyor. Yolsuzluğun hâlâ yaygın olduğu kayıtlara geçiriliyor. En uzun paragraflardan birinin Aleviler ve dini azınlıkların dini hürriyetlerine ilişkin sorunlara ayrıldığı görülen belgede başörtüsü meselesine değinilmiyor. AB, bir defa daha "tarafsız, bağımsız ve etkili bir yargının" hayati ehemmiyette olduğunu vurgularken, hukukun üstünlüğü ilkesinin kuvvetlendirilmesi için "temel şartlardan" biri olduğunu ifade ediyor.

Daha önce irtifa alamamıştık artık ekonomimiz kalkışa geçti
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Sincan Organize Sanayi Bölgesi'ne yaptığı ziyarette merhum başbakanlardan Adnan Menderes ile yaşadığı bir çocukluk anısını anlattı. Menderes'in Kayseri meydanında halka bir düdüklü tencere göstererek, İşte bu Türkiye'de üretiliyor.' dediğini aktaran Cumhurbaşkanı, bu hatıranın yerli sanayinin kat ettiği gelişmeyi çok iyi özetlediğini ifade etti. Burada işadamlarına hitap eden Cumhurbaşkanı Gül, ekonomi için uçakların kalkışı an lamına gelen İngilizce 'take-off tabirinin kullanıldığını hatırlatarak, "Uçak bir kez take-off yaptıktan sonra irtifa kazanır ve binlerce metre yüksekte yol alır. Türkiye, daha önce çeşitli zamanlarda take-off yapmaya çalıştı ama irtifa alamadı. Ama çok şükür, artık bunlar unutuldu. Ekonomimiz take-off yaptı. Türkiye, irtifasını kazanacak ve hedefine yol alacak." diye konuştu. Sanayinin ihmal edilmemesi gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı, " Küçük ülkeler hizmet sektörüyle idare edebilir ama Türkiye gibi büyük bir ülkenin üretimi ihmal etmesi asla mümkün değildir ve böyle olmayacaktır." açıklamasını yaptı. Abdullah Gül, Termikel ve Hidromek'in üretim tesislerini de gezdi.

Başbakanın çağrısına uyup 75 bin kişiyi işe alacağız
Büyüme, ihracat ve sanayi üretiminde alınan olumlu sonuçlara rağmen işsizlikte beklenen iyileşmenin gerçekleşmemesi, iş dünyasını harekete geçirdi. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 'her işletmenin 1 kişiyi işe alması' çağrısı çerçevesinde perakende sektörü istihdam sayısını artırıyor. Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Derneği Başkanı Mehmet Nane, sektörde ilk 3 ay toplam 10 bin 500 kişiyi istihdam ettiklerini, yıl sonuna kadar bu sayıyı 75 bine çıkaracaklarını söyledi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG'in bazı haber başlıkları:

MHP mahkeme yerine halka gidecek
AKP'nin Anayasa değişikliği paketinin TBMM'de görüşülmesi sırasında sert muhalefet yapan MHP, paketi Anayasa Mahkemesi'ne götürmek isteyen CHP'ye destek vermek yerine meydanlara inerek, seçmene 'neden hayır demeleri gerektiğini' anlatacak. Anayasa değişikliğine başından beri 'esastan ve usulden' karşı olduğunu belirten MHP, parti kapatmalar konusunda istediğini almasına, rağmen Anayasa Mahkemesi'nin ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yapısının değiştirilmesi konusunda yapılan değişikliklerle ilgili muhalefet sürdürülecek. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Buradaki çalışmalarımızı halkoylamasında meydanlara taşıyarak sonucun değiştirilmesi için gayretlerimizi sürdüreceğiz" diyerek bunun sinyalini verdi. Partinin stratejisine göre referandum süreci, genel seçim öncesi bir ön seçim gibi değerlendirilecek. Bahçeli ve kurmayları, meydanlarda, Anayasa değişikliğine niye karşı olduklarını anlatacak, sandıkta vatandaşın bu değişikliğe 'hayır' demesini isteyecek.

Sloganı Baykal buldu: Yok öyle yağma CHP var
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, referandumda izlenecek stratejisinin ana hatlarını çizdi. CHP Parti Meclisi, bir ay sonraki kurultay öncesi son toplantısını yaparken Baykal, konuşmasında şu mesajları verdi: Anayasa değişikliği konusunda Cumhurbaşkanı Gül bir fren değil. Asıl fren Anayasa Mahkemesi, yargıdır. Anayasa Mahkemesi'nin daha önce benzer durumlarda verdiği bazı kararlan referans alarak bu değişikliğin döneceğini düşünüyorum. AKP, yaptığı değişiklikle Anayasa Mahkemesi'ni AKP Anayasa Mahkemesi'ne çevirmeye çalışıyor. Çünkü gelecekte başlarına ne geleceğini biliyorlar, oraya gideceklerini görüyorlar. Anayasa değişikliği Anayasa Mahkemesi'nden geçer referanduma giderse halkımıza 'Hadi eline bir fırsat geçti maddelerden birisini biz hallettik, kalan ikisini de siz halledin' diyeceğiz. Van, Silivri, Ergenekon ve Balyoz iddianameleri çeviri ve ithal iddianamelerdir. Bu iddianamelerin içyüzünü göstermek için kısa broşürler hazırlamalıyız. En geç gelecek haziranda seçim var. CHP'nin oylan yükseliyor, AKP'nin düşüyor. Alanlara inip kendimizi anlatacağız. Son günlerde çok hoşuma giden bir slogan var, bunu kullanabiliriz. "Yok öyle yağma. Burada CHP var'. Kabadayı bir slogan. Halkın anlayacağı bir üslup.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG'ın bazı haber başlıkları:

OTELDEKİ DURSUN ÇİÇEK
'İrtica ile Eylem Planı' iddianamesindeki deliller arasında yer alan belgeye göre, Erzincan'daki Konak Mazlum Otel'de kaldığı belirlenen Dursun Çiçek'e Akşam ulaştı. 'Eylem Planı'nın altında ıslak imzası bulunduğu belirtilen Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek'in, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner ile buluştuğu iddiasına kanıt gösterilen müşteri listesindeki Dursun Çiçek, 33 yaşında bir işadamı. 28 Mart 2009'da Mazlum Otel'in 202 numaralı odasında kaldığını belirten Dursun Çiçek, adının geçtiği olaylar zincirini basından takip ettiğini belirterek, şunları söyledi: 'Tüm gelişmeleri basından takip ediyorum. O otelde kalan Dursun Çiçek benim. Konak Mazlum Otel'de iş ortağım Ferhat Murat Polat ile kaldım. Bizim bir inşaat şirketimiz var. İş ortağım Erzincanlı olduğu için sık sık birlikte seyahate gideriz. Ayrıca iş bağlantılarımız da olduğu için birçok otelde kaldım.'

Bizi Apo ile birlikte affedecekler
'İrtica ile Eylem Planı' davasının bir numaralı sanığı Bedrettin Dalan'ın, 10 Ocak 2009'da Ergenekon sanıklarından Mehmet Haberal'la yaptığı telefon görüşmesi iddianamenin ek klasörlerine girdi. 24 dakikalık görüşmede, kendi telefonunun dinlendiğini belirten Dalan, Haberal'a "Seninki de dinleniyor olabilir" diye uyarıda bulunuyor. Dalan, görüşmede Haberal ile aldığı bir istihbaratı da paylaşıyor: "Bunlar şimdi böyle Atatürkçü, laik, cumhuriyetçi, vatansever kişileri toplayacaklar. Daha fazla 11., 12. dalga gelecek. Ondan sonra da bunları affediyoruz hikayesiyle genel bir af kanunu çıkaracaklar. 'Oh Bedrettin Dalan'ı affettik', işte neydi şunu da affettik, bunu da affettik, yani vatanseverler ama onu affederken Apo da affolunmuş olacak."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG'ın bazı haber başlıkları:

Baykal depremi
Vakit gazetesinin internet sitesinden dün sabaha karşı yayınlanan, Baykal ile eski özel kalem müdürü, yeni milletvekili Nesrin Baytok'a ait olduğu iddia edilen yatak odası görüntüleri Türkiye'yi sarstı. Erdoğan, Baykal'a ait olduğu iddia edilen gizli kamera kaydını, özel Kalem Müdürü'nden öğrendi. Çok sinirlendi, Ulaştırma Bakara Binali Yıldırım'ın da bulunduğu kurmaylarına "Çektirin şunu" talimatını verdi. Bir saat geçmeden görüntüler yayından kalktı. Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Baykal'ın suç duyurusu üzerine soruşturma başlattı. Mahkeme kararıyla çeşitli internet sitelerine yayılan görüntülere erişim engellendi. CHP lideri dün hiçbir açıklama yapmadı ancak yakın çevresine "Büyük bir hukuki mücadele başlatacağım" dediği öğrenildi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG ‘in bazı haber başlıkları:

Genel liseler ‘Anadolu' olacak
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, valiliklere gönderdiği genelgeyle, genel liselerin Anadolu lisesi statüsüne kavuşturulması için 2013 yılına kadar gerekli planlamaların yapılması talimatı verdi. Bakan Çubukçu, yayımladığı genelgede, ortaöğretimde okul çeşitliliği yerine program çeşitliliğini esas alan bir yapıya geçilmesi çalışmaları kapsamında 3 Aralık 2008 tarihli onaydaki "Kalite ve verimliliğin artırılması amacıyla genel liselerin de gerekli alt yapı ve öğretmen ihtiyacı ile ilgili tedbirlerin alınması suretiyle uzun vadede ihtiyaç durumuna göre kademeli bir şekilde Anadolu lisesi statüsüne kavuşturulma çalışmalarının sürdürülmesinin uygun olacağı" hükmü çerçevesinde, genel liselerin kademeli bir şekilde Anadolu Lisesi statüsüne kavuşturulması için yürütülen çalışmaların devam ettiğini bildirdi. Bu uygulamanın 2005-2006 eğitim-öğretim yılından itibaren başladığını hatırlatan Çubukçu, ortaöğretimde kalitenin artırılması, mesleki ve teknik ortaöğretime daha fazla öğrencinin yönlendirilmesi amacıyla genel liselerin, Anadolu Lisesine dönüştürülmesi uygulamasının Dokuzuncu Kalkınma Planı'nın sonu olan 2013 yılında tamamlanmasının düşünüldüğünü belirtti.

Paketteki maddeler slogan haline getirilecek
Anayasa değişiklik teklifinin Meclis'te referandum için gerekli sayıya ulaşarak çıkması üzerine, bütün dikkatler şimdi referandum sürecine kilitlendi. Anayasa değişiklik tekfinin 336 kabul oyuyla Meclis'ten çıkması üzerine paket için referandum yolu gözüktü. AK Parti referandum hazırlıkları için düğmeye bastı. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Seçim işleri Başkanı Ankara Milletvekili Haluk İpek, anayasa değişiklik paketinin referandum için yeterli sayıya ulaşarak Meclis'ten geçmesi üzerine, AK Parti'nin yapacağı referandum kampanyasının detaylarını Vakit'e anlattı, İpek, "Pakette yer alan maddelerin halkın anlayacağı biçime getirilip izah edilmesi gerekecek. Bunları sloganlar haline getireceğiz. Halkın anlayacağı şekil verilecek. Büyük mitingler tertip edilecek ve en etkili biçimde kampanya yürütülecek" dedi. İpek ayrıca, kitapçık bastırılması ve buna benzer işler için de çalışmalar yapıldığını belirtti, İpek, HSYK maddesi gibi konularda aktüel gelişmelerin kampanya için kullanılıp kullanılmayacağı konusunda ise henüz alınmış bir kararın bulunmadığı, bunun da partinin yönetim kurullarında görüşülerek kararlaştırılacağını söyledi. Özellikle Ergenekon temasının kampanyada kullanılıp kullanılmayacağı merak ediliyor.

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG'ün bazı haber başlıkları:

Hüseyin Çelik: Referandum Temmuz ortasında olur
AK Parti MKYK toplantısının ardından açıklama yapan Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, "CHP Anayasa paketini Anayasa Mahkemesi'ne götürüyor. Biz de vicdan mahkemesine götürüyoruz. Milletin vicdan mahkemesinin terazisi şaşmaz" dedi. Çelik, referandum süresini 60 güne indiren yasanın, yürürlüğe girmesiyle ilgili 1 yıllık sürenin henüz dolmadığı için uygulanamayacağı yönündeki iddiaları ise, "Zorlama yorum olur. Yeni bir 367 meselesi olur. 367'nin kimlere ne kaybettirdiğini herkes çok iyi bilir" sözleriyle değerlendirdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Anayasa değişikliğini 15 günlük inceleme süresinin sonuna kadar beklemeden onaylayacağını tahmin ettiğini kaydeden Hüseyin Çelik, referandum tarihi olarak da "Temmuz ayı ortası"nı gösterdi.

Esad hassas dönemde Gül'ün davetlisi olarak İstanbul'da
Suriye Devlet Başkanı Esad, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün davetlisi olarak İstanbul'a iki günlük bir çalışma ziyaretinde bulunacak. Bugün ve yarın gerçekleşecek ziyaret, Suriye ve Batı ekseninde önemli gelişmelerin yaşandığı bir döneme denk gelmesi nedeniyle daha çok önem kazandı. İkili ilişkiler ve Ortadoğu sorunu başta olmak üzere, bölgesel konuların ele alınacağı görüşmelere Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da katılacak. Suriye, son dönemde başta İsrail olmak üzere, Batı tarafından Lübnan'daki Hizbullah'a Scud füzeleri sağlamakla suçlanıyor. ABD Başkanı Barack Obama, mayıs ayı başında Suriye'ye uygulanan yaptırımların bir yıl daha uzatıldığını açıklamış ve Suriye'nin "Terör gruplarına destek verdiğini" savunmuştu. Obama, Suriye'nin, ABD'nin güvenliği için "olağanüstü bir tehdit oluşturmaya devam ettiğini" de sözlerine eklemişti. Çankaya'nın yazılı açıklamayla duyurduğu ziyarete ilişkin şu ifadeler kullanıldı: "Sayın Cumhurbaşkanımızın, Cumhurbaşkanı Sayın Esad'la yapacağı görüşmelerde her alanda memnuniyet verici bir düzeyde gelişmekte olan ikili ilişkilerimizin bütün boyutlarıyla ele alınması, ayrıca güncel bölgesel ve uluslararası gelişmeler hakkında istişare ve görüş alışverişinde bulunulması öngörülmektedir."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG'ın bazı haber başlıkları:

ÖRGÜTÜN PİYONU CAPTAGON ALİ
28 Şubat sürecinde 'Sahte Şeyh' olarak gündeme gelen Ali Kalkancı'nın Ergenekon sanıklarıyla bağlantılarını, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'nin (TEM) hazırladığı rapor ortaya koydu. 'Islak imza' iddianamesinin delil klasörlerinde yer alan 18 Şubat 2009 tarihli raporda, 2009 yılı Şubat ayında Captagon imalatı ve ticareti suçundan tutuklanan ve 'Beni 28 Şubat'ta Ergenekoncular kullandı' diyen Ali Kalkancı'nın Ergenekon sanıkları ile bağlantıları anlatıldı. TEM raporunda, Kalkancı ile birlikte uyuşturucu operasyonu kapsamında tutuklanan Abdülkadir Ekicioğlu'nun Ergenekon sanıklarıyla bağlantıları tek tek deşifre edildi. Sahte şeyh Kalkancı'nın, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandıktan sonra sağlık nedenleriyle tahliye edilen İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferid İlsever'in kardeşi Ümit İlsever'le irtibatlı olduğu bilgisine de yer verildi. Rapora göre Kalkancı'nın bağlantılı olduğu Ergenekon sanıkları arasında AK Parti milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'a karşı eylem planı yapmaktan Ankara ve İstanbul TEM şube müdürlüklerince yasal işlemleri süren Ahmet Ercüment Gedikli ve Burhan Kıroğlu da var.

Akademisyene üniversitede askerlik müjdesi
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, "Akademisyenlerin askerlik hizmeti verirken sadece bulunduğu bölgede değil, ihtiyaç duyulan yere giderek eğitim vermesi şartıyla askerlik hizmetini tamamlaması konusunda yeni bir çalışma başlatmayı düşünüyoruz" dedi. Bunun daha önce Türkiye'de uygulandığını bildiren Özcan, eskiden öğretmenlerin belirli eğitimi aldıktan sonra askerlik dönemlerinde de bulunduğu okulda öğretmenlik yaparak askerlik hizmeti verdiklerini hatırlattı. Özcan, "Öğretim üyesi ihtiyacı olan pekçok üniversitemiz var. İnceleme yapıp ordu tarafıyla da görüşüp gerekli bilgileri öğrendikten sonra belki böyle bir çalışma yapılabilir" şeklinde konuştu.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG'in bazı haber başlıkları:

27 NİSAN GECESİ GÜL'ÜN KONUTU
Hasan Cemal "Türkiye'nin Asker Sorunu" adlı kitabında "Ey asker siyasete karışma!" diyor. Cemal'in kitabına göre e-muhtıranın verildiğini öğrenen dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül apar topar evden çıkarken yakın bir dostunu arayıp şöyle diyor: "Eğer bana bir şey olursa ailem sana emanet" Meslekte 40 yılı geride bırakan gazeteci Hasan Cemal sekizinci kitabını yazdı: "Türkiye'nin Asker Sorunu." Kitabın üzerinde bir de logo var: "Ey asker, siyasete karışma!" Hasan Cemal, bu kitapla ilk kez meselenin tam adının konmuş olduğunu söylüyor. Cemal, "Türkiye'de asker sorununun anlatıldığı pek çok kitap yazılmıştır, ama ilk kez Alevi sorunu gibi, Kürt sorunu gibi. türban sorunu gibi. Bir sorun olarak meselenin adını koyuyoruz" diyor. Doğan Kitap'tan 12 Mayıs'ta çıkacak çalışma toplam 557 sayfa. Kitapta e-muhtıranın verildiği geceye ilişkin de çok ilginç ayrıntılar var. Genelkurmay açıklaması geldiğinde Hayrünnisa Hanım, Menderes'in darağacında biten sonunu konu alan Hatırla Sevgili'yi izliyor. Ekranlara e-muhtıra yansıyınca "Aman Allah'ım" diyor. Abdullah Gül eşini "Hazırlıklı ol ve metin ol!" diye teskin ediyor.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/TÜRKİYE.JPG'nin bazı haber başlıkları:

Şimsek: Yunanistan'ın etkisi sınırlı olur"
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Yunanistan'da yaşanan ekonomik krizin Türkiye'ye sınırlı olarak yansıyacağını belirterek, "Bizim için önemli olan Fransa, Almanya gibi çekirdek ülkelerdir" dedi. Bu ülkelerdeki ekonomik toparlanmanın beklenenden güçlü olduğunu belirten Bakan Şimşek, "Bu ülkelerin temel ekonomik göstergelerinde çok hızlı bir yükselme söz konusudur. Dolayısıyla bu anlamda Türkiye'ye yansıması sınırlı olur. Ancak tabii ki Avrupa'nın bazı ülkelerindeki sıkıntılar, euroda çok ciddi bir değer kaybına yol açmıştır. Bu ihracatımızı dolar bazında, miktar bazında değil, kısa vadede olumsuz etkileyebilir" diye konuştu. Şimşek, diğer bir soru üzerine de Türkiye için ek tedbire gerek olmadığını dile getirdi.

ishakyilmaz 05-09-2010 18:02


KÖŞE YAZARLARI

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPGGAZETESİ

MAHMUT ÖVÜR
Bu değişim 8 yıla bedel
"... Anayasa paketi oylamasının kritik günü son gündü... Nihayet sonuç, dün 01.56'da Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin tarafından açıklandı: "336 kabul, 72 ret, 1 boş." O sırada AK Parti kulisindeydim. Sonuç alkışlarla karşılandı... Grup salonuna giderken Başbakan Erdoğan'ın yakın çevresinden birine sonucu nasıl yorumladığını sordum, "Tarihi bir gün. AK Parti'nin bugüne kadar yaptıklarını bir kefeye koyun, bunu da öteki kefeye, bu ağır basar. Toplumun önünü açan bir sürecin en önemli adımı atıldı. Sivil siyasetin iradesi ortaya çıktı" şeklinde cevap verdi. AK Partililer, Başbakan Erdoğan'la birlikte grup salonuna geçtiler ve kapıyı kapattılar... Başbakanın basına da sızan o konuşması, bana 2007 seçimlerinden sonra yaptığı ünlü balkon konuşmasını hatırlattı... "Bir darbe anayasasında en kapsamlı değişikliği yapmak, Anayasamızı daha özgürlükçü, daha demokratik bir yapıya kavuşturmak, 28 yıl sonra bu kutlu kadroya nasip olmuştur. Ben bu yola sizin gibi arkadaşlar, dostlarla çıkmanın ve bu yolu sizlerle birlikte yürümenin, takılmadan, düşmeden ve birbirimizi çiğnemeden, birbirimizi incitmeden menzilden menzile koşmanın bahtiyarlığını yaşıyorum." Partinin içini karıştırmak isteyenlere de seslenen Erdoğan, "Felaket tellalları, karanlık senaryo yazarları bugün bir kez daha hayal kırıklığına uğradılar" diyerek gruba şöyle seslendi: "Bu ak kadro vazifesini ziyadesiyle yerine getirdi. 22 Temmuz'da bize verilen oylar annenizin ak sütü gibi helaldir. Sadece size oy verenler değil, oy vermeyenler de sizlerden fazlasıyla razıdır." Konuşmasını Âşık Veysel, Yunus Emre, Tevfik Fikret ve Muhammet İkbal'den yaptığı alıntılarla zenginleştiren Başbakan Erdoğan, referandum startını da şu sözlerle verdi: "Bundan sonra kararı millet verecektir. Şimdi millete giderek bir kez daha gerçekleri anlatacağız. Tarihi nitelikteki bu anayasa değişikliğini vatandaşlarımıza çok iyi anlatmalısınız. Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından ne büyük önem taşıdığını, özellikle temel hak ve özgürlükler açısından ve yüksek standartlarda bir demokrasi noktasında neler kazandırdığını milletimize anlatmalıyız." Anayasa paketinin son gün oylamasında Meclis kulisi gerilim ve heyecan arası gidip geliyordu... Meclis'te ilk önce CHP kulisine gittim... Siyasi dile umut ve değişim değil, kaygı ve kızgınlık hâkimdi... BDP kulisi ise sessizdi... Onlar da bir siyasi parti oldukların ve kendi siyasetlerinin gereğini yaptıklarını söylüyordu. MHP'den kimseyi göremeyince soluğu iktidar partisinin hareketli kulisinde aldım... Dengir Mehmet Fırat, Egemen Bağış, Zafer Çağlayan, Mehdi Eker, İhsan Aslan, Mehmet Müezzinoğlu, Zeynep Dağı, İbrahim Yiğit, Reha Çamuroğlu ve Burhan Kayatürk gibi çok sayıda milletvekili ile konuştuk. Hepsi de sonuca olumlu bakıyor ve paketin geçeceğini söylüyordu. İşte onlardan birkaçının görüşü. İhsan Aslan: Geçmişin yanlışlarıyla yüzleşme açısından bir tarih yaşanıyor. Bu değişim yeni bir anayasa yapabilmenin önünü açıyor. Böylece çok önemli bir tabu yıkılmış oluyor... Mehdi Eker: Öteden beri bilinmeyen ikizlikler üçüzlükler tezahür ediyor. Ruh ve davranış akrabalıkları ortaya çıktı çıkıyor. Mesela MHP ile BDP ve CHP aynı saflarda buluşuyor. Bu da tarihtir. Daha demokratik ve daha sivil bir Türkiye doğuyor. Mehmet Müezzinoğlu: Türkiye 3'üncü sınıf bir demokrasiden 2'nci sınıf bir demokrasiye geçer..."

NAZLI ILICAK
Anayasa paketi ve ihtimaller
"... Anayasa değişikliğinde ilk raunt sona erdi. AK Parti açısından önemli bir başarı olduğunu söyleyebiliriz. 8. maddedeki fireden sonra, Tayyip Erdoğan, milletvekillerinin birlik ve bütünlük içinde hareket etmesini sağlayabildi... İkinci aşama, Anayasa Mahkemesi. Mahkeme'nin yürürlüğü durdurma kararı vereceğinden o kadar emin olmamalıyız. Çünkü anayasanın 148. maddesine göre, Mahkeme anayasa değişikliklerinin sadece şekil şartlarına uygunluğunu denetleyebilir. 2008'de, bir içtihat geliştirerek, anayasanın 2. maddesindeki ilkelere aykırılık sebebiyle, Meclis'ten çıkan 411 oya rağmen, 10 ve 42'nci maddelerdeki değişikliği iptal etmişti. Zaten öteden beri, başörtüsü konusunda katı bir tavrı vardı. Oysa Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değiştirilmesinde, hukuk devletine aykırılık bulmak o kadar kolay değil... Dolayısıyla CHP sonuçtan emin olmamalı. Cumhurbaşkanı, anayasa değişikliğini yürürlüğe soktuktan sonra, 2 aylık referandum takvimi işlemeye başlayacak... Hem, yargı organları millet adına hareket ettiklerini söyleyecekler, hem de paketi, milletin elinden alacaklar. Bu çelişkiyi izah etmek veya doğacak tepkilere katlanmak zor gibi geliyor. Bir başka ihtimal, tartışılan maddelerin yürürlüğünün durdurulması, paketin geri kalan kısmının referanduma sunulması. (CHP açısından en iyi formül bu. Hem, halkın tepkisi hafifleyecek, hem de görüşü, Yüksek Yargı tarafından teyit edilmiş olacak.) Diyelim ki, Anayasa Mahkemesi, hukuk devleti ilkesine bir aykırılık bulmadı ve yürürlüğü durdurma kararı vermedi. O zaman referandumda CHP'nin tezi çökmez mi?... Sonuç ne olursa olsun, AK Parti şimdilik erken seçim lâfını telâffuz etmiyor. Bu durumda, 2011 ilkbaharından önce, sandık yok. .."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG GAZETESİ

İBRAHİM KİRAS
MHP için zor günler başlıyor
"... Artık iktidar partisi için en zor aşama sona erdi, şimdi muhalefet için zor bir dönem başlıyor. Anayasa değişiklik paketinin Meclis'ten onay alması işin en zor tarafıydı. Çünkü AK Parti'nin sadece 335 oyu var... AK Parti grubunun bir merkez sağ kitle partisi olmasının gereği olarak oldukça "heterojen" yapıda olduğu da hatırlanırsa bu güçlük daha kolay anlaşılır. Bütün bu zorluklara rağmen elde edilen sonuç en başta Başbakan Tayyip Erdoğan'ın başarısıdır. Grubunu bir arada tutmayı ve aynı hedef doğrultusunda motive etmeyi başarması Erdoğan açısından da yeni bir "liderlik sınavı" oldu. Bu arada oylamalarda hiç fire vermeyen MHP grubu da Devlet Bahçeli açısından benzer bir başarı puanı getirdi. Ancak bu partinin milletvekilleri her ne kadar genel başkanlarının sözünden çıkmadılarsa da kendi tabanlarının hassasiyetleriyle ters düşen bir tutum içinde olmak hasebiyle bu işten pek de kazançlı çıkmadılar. MHP için zor günler şimdi başlıyor. Çünkü referandum sürecinde anayasa değişikliğine niçin karşı olduklarını izah etmek ve tabanlarını CHP ile aynı doğrultuda oy vermeye ikna etmek zorundalar... MHP yönetiminin Anayasa Mahkemesi ile HSYK'nın yapılarının yeniden belirlenmesi talepleri karşısında CHP çizgisinde muhalefet yürütmesi partinin düpedüz CHP'leşmesi demek olur... Devlet Bahçeli, daha geçtiğimiz günlerde "CHP'nin arka bahçesi" diye nitelediği Anayasa Mahkemesi'nin yapısının reforme edilmesine hangi gerekçeyle karşı çıkacak, ben şahsen merak ediyorum. Üstelik içlerinde MHP'lilerin de yer aldığı "411 el" tarafından kabul edilen değişikliğin Anayasa Mahkemesi'nin "yetkisini aşıp kendisini Yasama'nın yerine koyarak" iptal edişi henüz hafızalardayken! MHP'ye oy veren seçmen tabanıyla AK Parti'ye oy veren seçmen tabanı arasındaki sosyokültürel zemin paydaşlığı ve iki partinin seçmenleri arasındaki "geçişlilik" ortada. Bunun yanında MHP oylarının tabanın memnuniyeti veya memnuiyetsizliğine göre yüzde 8 ile yüzde 18 arasında oynayabilmesi de vakıa. Öyleyse referandum MHP için tehlikeli bir kavşak olabilir..."

MUSTAFA KARAALİOĞLU
Adı artık 12 Eylül Anayasası değil
"... 1982'de kabul ettirilen o metni artık "12 Eylül Anayasası" olarak adlandırmaktan kurtulduk diyebiliriz. Belki ileri düzeyde bir demokrasi anayasasına kavuştuk da diyemeyiz ama en azından 12 Eylül apoleti sökülmüştür... Darbecilere yargı yolunun açılması da bunun ilanıdır... Tayyip Erdoğan, büyük bir siyasi zafer elde etmiştir. Son derece riskli bir Meclis grubuyla büyük bir değişime soyunmuş ve muvaffak olmuştur. Anayasa değişikliği paketini Meclis'ten geçirmek; kıyaslamak gerekirse 22 Temmuz seçimleri şiddetinde ama ondan daha kalıcı bir başarıdır... Bütün kavga-gürültüye rağmen, milletvekilleri yine de başarılı bir sınav vermişlerdir. Her şey toplumun gözü önünde canlı yayında cereyan etmiş ve muhalefet elinden gelen engellemeleri yaparak, iktidar da elinden gelen süratle paketi finale taşımıştır. Böylesine nitelikli değişim durumlarında gerginlik normaldir ama hepimiz gördük ki yine de her şey "meşruiyet" sınırları içerisinde gerçekleşmiştir... Böyle bir paketin 367 oyu bularak Meclis'te kesinleşmesi gerekirdi ama 12 Eylül ruhunun silinmesi için, tıpkı anayasanın ilk kabulünde olduğu gibi bir kez daha referanduma gidilmesi hayırlıdır. Belki gereklidir de!... Bu dakikadan sonra paketi Anayasa Mahkemesi'ne götürmek hem "centilmenlik" dışı bir girişim, hem de mahkemeyi yetkisi olmayan bir karara zorlamak "meşruiyet" dışı bir teşebbüs olacaktır. CHP yönetiminin ortaya çıkan bu tablodan sonra halkın karşısına çıkıp "Elimden geleni yaptım, bundan sonra görev sizindir" demekten başka bir seçeneği bulunmamaktadır... Aksi takdirde tıpkı 367 olayında olduğu gibi, tıpkı 10 ve 42. maddelerin iptalindeki gibi çarpan etkisi yapan bir siyasi ve hukuki reaksiyona sebebiyet verilmiş olacaktır. İptal teşebbüsü, değişikliğe karşı blok oluşturan CHP/MHP/BDP ittifakının işine yaramadığı gibi AK Parti'yi daha da büyütmekten başka bir sonuç yaratmayacaktır. Bir de halkın ayağına gelen karar yetkisinin mahkeme marifetiyle derdest edilmesine vereceği sandık tepkisi vardır ki, geçmiş örnekleri malumdur... Erdoğan Türkiye'yi tek parti rejimine mi götürüyor yoksa modern bir demokrasiye mi? Değişen maddeler toplumu ileriye mi geriye mi götürecek? Hiç şüpheniz olmasın insanlar bunu mahkemelerden çok daha iyi analiz ediyorlar... Eğer kaygı zaten bu ise, yani milletin doğruyu bulacağından endişe ediliyorsa da onlara şimdiden "geçmiş olsun" demek lazımdır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG GAZETESİ

ALİ BAYRAMOĞLU
Bir eşik daha geride kaldı...
"... Anayasa değişiklik paketi Meclis'te kabul gördü. Değişim sürecinin sınırları geldi ve sonunda yargı kalesinin sınırlarına, duvarlarına dayandı. Türkiye'de yargı, özellikle yüksek mahkemeler birey değil devlet, hak değil ödev esaslı bir yaklaşıma sahip olmuşlardır... Otoriter uygulamaları doğrulamak, devlet ideolojisini mutlak ve sürekli kılmak yüksek yargının hemen her zaman arka planda yatan işlevleri olmuştur. Bu işlevler 28 Şubat'la birlikte arka plandan ön plana çıktı, yüksek yargının mutlak siyasallaşması, arka arkaya gelen kapatma davaları ve kararlarıyla tartışılmaz bir nitelik kazandı... Takip eden dönemde bu işlevinin yanına siyasi kararları esastan denetlemek işini de ekledi. Örneğin Anayasa Mahkemesi kendisini ilgilendiren bir değişikliğin bile Anayasa'ya aykırılığını, üstelik esastan aykırılığını ileri sürecek kadar aktörleşti. Ergenekon sürecinde de açıktır ki en derin devlet ayaklarından birisi olarak karşımıza çıkmıştır yargı. Bugün Anayasa değişikliğinin hedeflediği açık olarak bu yapıdır. Bundan dolayıdır ki, yüksek yargı organlarının temsilcileri, değişim karşısında direnen grupların önde gelenleri, kalemleri günlerdir, haftalardır sert ve kesintisiz sesler çıkarıyorlar. Yargının kuşatıldığından söz ediyorlardı, bugün kuvvetler ayrılığının ihlalinden dem vuruyorlar... Ne gam! Anayasa Mahkemesi'nin 367 hadisesiyle bizzat Anayasa'yı ihlal ettiği, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun Şemdinli savcısı hakkında verdiği karar ve Ergenekon davasında aldığı yandaş tavırla yargı düzenini iyice siyasileştirdiği bir ülkede yaşıyoruz... 28 Şubat zihniyetinin yüksek yargıçları tarafsızlıktan uzak, hukuki hiçbir ilkeyle yakından uzaktan ilgisi bulunmayan bir duruşun bağımsızlığı ve tartışılmazlığını talep ediyorlar... Ülkedeki hakim toplumsal dalga, bugün ortada bir sorun varsa, bunun her şeyden önce yargı mensuplarının zihniyeti ve ideolojik tutumlarıyla, etik tutumlarıyla ilgili olduğuna işaret ediyor. Gerçekten de yargı zihniyeti ve yargı politikası Türkiye'de demokratik değişimin karşısındaki en büyük engel olarak duruyor. Aralık ayında Taraf manşet yapmıştı. Yargıtay'ın internet sitesindeki 'Güncel Kararlar' bölümünde üç örnek karar vardı. Birincisi Hrant Dink'in Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde bilirkişi raporunun "Suç unsuru yoktur" raporuna rağmen 'Türklüğü tahkir ve tezyif' ettiği iddiasıyla 301. maddeden mahkûmiyet kararının onaylandığı karar tutanağıydı. İkincisi ise, ünlü Şemdinli davasında faillerin serbest kalmasına yol açacak sivil mahkemenin verdiği kararı usulden bozarak Askeri Mahkeme'ye gitmesine yol açan süreçle ilgiliydi. Sitede yer alan üçüncü "örnek" karar ise bir "töre" cinayetinde kadın hakları örgütü AMARGİ Kadın Akademisi'nin davaya müdahil olma talebinin reddi üzerine verilen karardı. Yeteri kadar açık değil mi?... Referandum umarız büyük demokratik hamleyi ifade edecek bir eşik daha oluşturur..."

YASİN AKTAY
MHP-BDP-CHP ittifakı kimin son çaresi?
"... Anayasa değişikliği paketinin TBMM'ndeki görüşmeleri esnasında ortaya çıkan CHP-BDP-MHP ittifakı galiba birileri için tam bir "en zor zamanlar ittifakı" olarak düşünülmüş izlenimi veriyor... Birbiriyle hiçbir konuda bir araya gelmesi mümkün ve muhtemel görünmeyen bu üçlü sonuçta dönüp dolaşıp öyle bir konuda buluştular ki, bu durum şimdiye kadar sistemin nasıl bir kurguya dayanmış olduğunu da açığa düşürmüş oldu. Bu ittifakın açığa yol açan, statükonun savunma refleksinden başkası değildi. Bu refleks Anayasa değişikliği paketinin içerdiği gerçek bir tehdide karşı ortak bir savunma duygusunu harekete geçirmiş oldu. Bu da Anayasa paketiyle yapılan hamlenin ne kadar can alıcı, ne kadar gerçek bir yere dokunmuş olduğunu gösteriyor... Tıpkı iyot gibi açığa düşen yüksek yargı ile CHP arasındaki ilişkiler gibi, Türkiye'deki otoriter, milliyetçi, derin statüko ile demokratik ve özgürlükçü geçinen kemiler arasındaki işbirliği de iyot gibi açığa çıkmıştır. Özellikle BDP'nin mevcut sistemin devamından yana bütün şikâyetlerinin ve eleştirilerini sahte olduğu anlaşılmıştır... Anayasa değişikliği sürecinin TBMM aşaması tamamlandı. Bu aşamada genelde AK Parti'nin özelde Genel başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın Türk siyasetinde siyasetin gerektirdiği en yüksek performansı sergilemiş olduklarını takdir etmek bir görevdir... Paketin TBMM'nden geçişi esnasında 335 kişilik grubu kontrol etmekte gösterdiği başarı, zaten çok güçlü olan liderlik vasfına yeni bir boyut ve derinlik katmıştır. Paketin partilerin kapatılmasını zorlaştıran ve TBMM iznini gerektiren 8. Maddesinin düşmesi üzerine gözler AK Parti'deki firelere çevrildi. İlk anda "AK Parti içindeki uyuyan Ergenekon hücreleri" yorumu yapıldıysa da paketin toplamının da geçmesi sonucunda daha kolay yapılabilecek bir değerlendirme şu oldu: 8. Maddenin düşmüş olması paketi fazla etkilememiş hatta bu yolla AK Parti birçok bakımdan çok kârlı bir durumla karşı karşıya kalmış oldu... İkincisi bu vesileyle BDP'nin de dâhil olduğu bütün partiler arasındaki mahcup ittifak bütün açıklığıyla ortaya çıkmaya mecbur bırakıldı. 8. Madde de sorunsuz geçmiş olsaydı, BDP'nin anayasa değişikliği konusunda statükonun safında durduğu yer bu kadar göze batmamış olacaktı... Sonuçta BDP'nin da katılımıyla ittifak daha fazla güçlenmiş olmadı, aksine her biri bu ittifaktan büyük yaralar alarak çıkmış oldular... Siyasette partiler arasındaki ittifakların seçmenin de ittifakına bire-bir yansıyacağı beklentisi genellikle ham-hayaldir... Seçmenlerine sadakat göstermeyen partilere seçmenin hiçbir şeklide sadakat göstermediği, hiçbir partinin seçmeninin kendi çantasında keklik olmadığı gerçeği referandum sürecinde kendisini en fazla hissettirecek gerçek olacaktır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPGGAZETESİ

AHMET TAŞGETİREN
Baykal'ın öcü profili
"Sivil dikta..." Nuray Mert üretti, Deniz Baykal ve benzeri CHP şürekâsı tüketiyor... Baykal'ın en son tanımlamasına göre, "Devlet olanaklarının, giderek Anayasa'nın, hukukun, demokrasinin gerekleri bir tarafa bırakılarak, baskılarla, yolsuzlukla, dayatmalarla, bir sivil diktanın emrine doğru dönüştürülmekte olduğu çok açıktır." Ona göre "İnsanlar tarihi bir süreci yaşarken bunu fark etmezler, kendilerini aldatırlar. Bu süreç yaşanıyor. Sürecin son aşaması Anayasa değişikliğidir. Bu tamamlanırsa Türkiye çok farklı bir aşamaya gelecek." Baykal'ın, Türkiye'nin önüne koyduğu "öcü profili" bu. Baykal'ın bu yaklaşımı, Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın daha geniş tabanlı bir üye yapılanmasına yöneltilmesi ve burada Cumhurbaşkanı ile TBMM'nin katkısının bir ölçüde artması ile bağlantılı bir değerlendirme... Peki soralım bakalım, nasıl olacakmış bu sivil dikta? Anayasa'yı Meclis değiştiriyor. Meclis'in onayından sonra Cumhurbaşkanı inceleme yapacak. Cumhurbaşkanını Meclis seçti. Meclis'in kararından ve Cumhurbaşkanı'nın onayından sonra halkın oyuna başvurulacak... Diyelim hükümet ve Cumhurbaşkanı bu süreçte yanlışlar yaptı. Bir yıl sonra genel seçim var. Halk bu seçimde iktidarın yanlışlarının hesabını sorup, onu düşürebilir. İki yıl sonra halkoyu ile Cumhurbaşkanı seçimi var. Cumhurbaşkanı Gül'ün aday olup olmayacağı bilinmiyor. Aday olduğu takdirde, elbette ki halk, geçen 5 yıllık süredeki performansına, tarafsız olup olmadığına, devleti iyi temsil edip etmediğine, içerideki-dışarıdaki başarısına bakıp oy verecek... Tek başına yarışmayacak. Belki Baykal da adaylığını koyacak. Veya CHP'nin benimsediği bir aday gösterilecek. Kim bilir belki de o aday, Gül'den veya AK Parti'nin benimseyip sunacağı (diyelim Tayyip Erdoğan) adaydan daha çok sevilecek. Baykal'ın "sivil dikta" teorisine karşı sorulacak iki soru şu: Bir yıl sonraki genel seçimlerde AK Parti'nin zaferinden başka ihtimal söz konusu değil mi? İki sene sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Gül veya AK Parti'nin destekleyeceği (diyelim Tayyip Erdoğan) bir adayın zaferinden başka bir ihtimal söz konusu değil mi? Yani "sivil dikta" AK Parti iktidarı ile Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı ile ya da Abdullah Gül ve benzeri bir kişiliğin Cumhurbaşkanlığı ile bağlantılı ise, halkın onlardan başka birisini bu görevlere getirmeyeceği kesin mi? Tabii, bu sorunun hemen altında, "Sayın Baykal'da, CHP'li bir kişilik dışında, halkın sorumluluk vereceği tüm şahıslar potansiyel anlamda sivil diktaya yönelebilirler kanaati mi hakimdir" sorusu vardır. Yani "Bu halk zaten 1950'den beri sorunludur" mu denmek istenmektedir? "Sivil dikta" yani Türkiye'de halk oyunun rengi! "Sivil dikta karşıtlığı" yani Türkiye'de halk oyu ile mücadele! Yani CHP..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPGGAZETESİ

AHMET ALTAN
Kedinin rengi
"... Kesinlikle tarafız biz bu anayasa referandumunda. Anayasa değişikliklerinin kabul edilmesini ve halk üzerindeki vesayetin artık ucundan köşesinden de olsa yıkılmasını istiyoruz. Özellikle yargı sisteminde yapılan değişiklikler, "bu sistemin" can evine dokunuyor. Onun için sistem sıkı bir şekilde direniyor... CHP de dâhil hiç kimse bu "değişikliklere" açıkça karşı çıkmıyor... Bu anayasa referandumuyla değişecek olan "sistemi" usulca bir kenara itip, tartışmanın merkezine AKP'yi oturtuyor. Bu anayasayı kim değiştirirse, bu değişiklikten o partinin yararlanacağını ve AKP'nin de bu değişiklikleri kendi çıkarı için yaptığını söylüyor. Ve, "AKP'nin çıkarına olan her şey kötüdür" diyor. Böylece, asıl hedef "sistemin özü" iken tartışma AKP üzerine dönüyor... Bu anayasayı değiştirmek isteyen, sistemin özüne dokunan, bu devletin yapısını dönüştürmek isteyen ve bu istediğini gerçekleştirecek güce sahip başka bir parti var mı?... Sistemi değiştirebilecek olan tek parti AKP ve "AKP kötü parti" olduğu için onun yaptığı her değişikliğe karşı çıkmamız lazım... Bu tavırla "hem ilerici, hem solcu, hem demokrat" oluyor hem de değişimi kilitliyorsunuz. Fena kurnazlık değil, değil mi? Geçerli de oluyor. O kadar geçerli oluyor ki Kürtlerin partisi BDP, Şemdinli'de Kürtleri bombalayıp öldüren askerler hakkında iddianame yazdığı için bir savcıyı meslekten atan "Hâkimler ve Savcılar Kurulu"nun yapısının değişmesinin "Kürtleri ilgilendirmediğini, bu değişiklik paketinin Kürtlere hiçbir şey vermediğini" söyleyebiliyor... Çin'in unutulmaz liderlerinden biri olan Cüce Teng, buna benzer bir tartışmada çok sıradan bir benzetme olmasına rağmen tarihe geçen bir açıklama yapmıştı. "Kedinin siyah mı beyaz mı olduğu önemli değildir, önemli olan fareyi yakalayıp yakalamadığıdır." AKP şöyle ya da böyledir, bu anayasa değişikliğiyle "fareyi yakalıyor" mu, yakalamıyor mu? Yakalıyor. AKP'yi beğenmiyorsanız AKP'yle mücadele edersiniz, "onun demokratlığını" yeterli bulmuyorsanız ondan daha demokrat olursunuz ama onun yaptığı "yararlı" bir işi "sırf o yaptı" diye reddetmezsiniz. Tabii, sistemle bir sorununuz varsa böyledir bu, sistemle bir sorununuz yoksa, bu sistemin devamından bir çıkar umuyorsanız, siz "fareyi bırakır kedinin rengini" tartışırsınız. Biz bu sistemin değişmesini istiyoruz, biz insanları bombalayan, öldüren kim olursa olsun yargılanabilsin istiyoruz, biz bu ülkedeki herkes eşit olsun istiyoruz, biz eşitliği reddeden bu düzen bitsin istiyoruz, halkın iradesini inkâr eden her gücün geriletilmesini istiyoruz... Biz "farenin" yakalanmasını sonuna kadar destekliyoruz. Türküyle Kürdüyle bu halkın, "kedinin rengiyle" mi yoksa "farenin yakalanmasıyla" mı ilgili olduğunu da referandumda görürüz..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPGGAZETESİ

FATİH ALTAYLI
Baykal'a komplo ama
"... DENİZ Baykal'ın yaptığı hiçbirimizi ilgilendirmez aslına bakarsanız. Hesabını eşine verir. Olcay Hanım'a. Ama ne yazık ki, siyasetin zirvelerinde olunca, hesaplar halka veriliyor... "Bu olay bir komplodur" diyorlar. Doğru, bu bir komplodur. Yoksa kim, niye böyle bir ilişkiyi kayıt altına alsın... Ama komplonun malzemesini verenin hiç mi suçu yok. Böyle bir olay, dünyanın her yerinde haberdir... Muhalefet partisi liderinin, o partinin milletvekili kadınla ilişkisine kim "Haber değil" diyebilir... O zaman onlara sorarım: "Peki ya rakip siyasi partinin lideri bunu yapsa ve bu yayınlanmasa o zaman ne derdiniz?" Basını suçlamaz mıydınız, "Baskıdan korktunuz" diye. Bence bu olayın tek bir çözümü vardır. Deniz Baykal hemen istifa etmelidir. Çok başarılı olmasa da son güne kadar "temiz" götürdüğü bir siyasi hayatı, "insani bir zaafla kirlettiği" için CHP Genel Başkanlığından istifa etmelidir... DENİZ Baykal'a yönelik bu komplonun muhalif işi olma olasılığını düşük gördüğümü söylemeliyim. Bence komplocuyu yakınlarında bir yerde aramalı. Zaten bu bir muhalif komplo olsa, o görüntüler bugün değil, seçimlere bir ay kala yayınlanırdı... Bizim gördüğümüz, yayınlanan görüntüler farklı zamanlarda çekilmiş ve peş peşe eklenmiş. İnandırıcılığı artırmaya ve görüntülerdeki kişilerin kimliğini daha net vurgulamaya yönelik bazı işlemler yapılmış. Ama bütün bunlar sonucu değiştirmiyor. Deniz Baykal siyasi bir kimlik olmasa, halktan oy istemek zorunda olmasa bu konu kimseyi ilgilendirmezdi. Ama durum bu değil. Ortada büyük bir rezalet var. Ve her şeyin bir bedeli... BAYKAL'a yönelik komploda üzerinde durulması gereken bir şey var. "Bu görüntüleri kim kaydetti?" Bu görüntüleri eğer devletin bir güvenlik kuruluşu, MİT, Emniyet veya herhangi bir resmi birim kaydettiyse bu olayın seyri farklı bir yöne gider... Şu andan itibaren üzerinde durulması gereken nokta, bu görüntülerin "devlet gücü ve otoritesi kullanılarak elde edilip edilmediğidir". Bizim gazetecilik ilkesi olarak benimsediğimiz ise şudur: Bu görüntüler şöyle veya böyle illegal yöntemlerle taraflardan en az birinin bilgisi dışında elde edildiği için, biz bu görüntüleri yayınlamayız..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPGGAZETESİ

FİKRET BİLA
CHP'nin aykırılık dayanakları
"... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, referandum hazırlıklarına başladıklarını açıkladı. Partisinin gençlerinden referandum için şimdiden çalışmaya başlamalarını istedi. Referandumun yeni çıkarılan yasaya göre temmuzun sonuna denk geleceği tahminleri yapılıyor, bazı tarihler veriliyor. Ancak, referandumdan önce Anayasa Mahkemesi aşaması var. Anayasa Mahkemesi'nin alacağı karar, referandum takvimini değiştirebilir. Nedeni ise, CHP'nin iptal başvurusu yaparken ayrıca yürürlüğü durdurma talebinde de bulunacak olması. Anayasa Mahkemesi, CHP'nin talebi doğrultusunda yürürlüğü durdurma kararı verirse, bu durumda referandum takvimi de durur. Referandum takvimi, ancak Anayasa Mahkemesi'nin davanın esası hakkında karar vermesinden sonra yeniden işlemeye başlar. Yüksek Mahkeme, CHP'nin talebini yerinde görmez ve yürürlüğü durdurma kararı vermezse, o zaman, referandum takvimi kesilmemiş olur... Referandum süresini kısaltan yasanın, seçim yasası gibi değerlendirilip değerlendirilmeyeceği konusu gündeme gelecektir. Bu konuyu da Yüksek Seçim Kurulu'nun karara bağlaması gerekiyor... CHP'nin anayasa uzmanları, iptal başvurusunu hazırlıyorlar. Yasalaşan değişikliklerin Anayasa'ya aykırılığı konusunda CHP'nin kullanacağı dayanakları şöyle özetleyebiliriz: 1- Gizliliğin ihlali: CHP, oylamalarda Anayasa'nın öngördüğü gizlilik kuralının ihlal edildiğini, bu nedenle Anayasa'nın 175. maddesine aykırılık oluştuğunu öne sürecek. CHP, bu tezine kanıt olarak oylamalar sırasında basına yansıyan görüntüleri kullanacak... 2- 2. maddenin ihlali: CHP, ayrıca Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısını değiştiren maddelerin de Anayasa'nın değiştirilmesi teklif edilemez maddeleri düzenleyen 4. madde hükmüne aykırılık oluşturduğunu öne sürecek... CHP, aykırılık tezini, düzenlemenin değiştirilmesi teklif edilemez hükmüne aykırı olduğu, bu hükmün bir şekil şartı olduğu görüşüne dayandıracak. Böylece Anayasa Mahkemesi'nin şekilden hareketle esasa girmesinin mümkün olduğu tezini işleyecek ve Anayasa Mahkemesi'nin türbanla ilgili düzenlemeyi iptal ederken verdiği kararı örnek gösterecek. 3- Yürürlük maddesi de aykırı: CHP'nin Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia edeceği bir diğer madde de, paketin referanduma bir bütün olarak sunulmasını öngören yürürlülük maddesi. CHP'ye göre bu madde de Anayasa'nın 175. maddesi ile Venedik Komisyonu kararlarına aykırılık oluşturuyor. 4- İki teklif: CHP, anayasa değişikliğiTBMM Başkanlığı'na verilen ve Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin'in de imzasını taşıyan teklifi de iptal başvurusunda konu edecek... 5- İvedilik kuralının ihlali: CHP'nin Anayasa'ya aykırılık iddia edeceği bir diğer konu da görüşmeler sırasında "İvedilikle görüşülemez" hükmüne aykırı davranıldığı. CHP, değişiklik paketinin Anayasa'nın 148. maddesine aykırı olarak ivedilikle görüşüldüğünü öne sürecek..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG GAZETESİ

MURAT YETKİN
Gül'ün uyarıları
"... Anayasa değişiklik paketi 6 Mayıs'ın 7 Mayıs'a döndüğü saatlerde iki fireyle de olsa kabul edildi. Kimi AK Parti vekillerine göre, parti kapatmaları zorlaştıran maddenin paketten düşmesi (ve ona bağlı maddenin feda edilmesi) hayırlı bile oldu. Çünkü kapatmayı Meclis komisyonlarının kararına bağlayan hüküm yargı-yasama-yürütme çelişkisine yol açıyordu ve Anayasa Mahkemesi'nden (AYM) geri dönme riski taşıyordu... Değişiklik paketi dün Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin tarafından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e resmen gönderildi ve böylece Cumhurbaşkanı'nın 15 günlük inceleme süresi başladı... Cumhurbaşkanı'nın paketi olduğu gibi referanduma sunma ihtimali yüksek. Paketin Anayasa'nın ruhuna aykırı olduğu gerekçesiyle Mahkeme'ye taşımayı planlayan siyasi güç CHP... Başbakan Tayyip Erdoğan ise dün partisine referandum için çalışma talimatını verdi bile... Gül, bir yandan referandum sürecinin kendi yüzünden gecikeceği iddialarının önüne geçmek, diğer yandan da bu tartışmanın içine çekilmemek için kararında gecikmemeyi tercih edecektir. Gül'ün dünkü açıklamalarında PKK ile mücadele üzerine söyledikleri de Ankara'da bu alanda oluşan yeni bakışı, belki eski bakışa yeni bir açıdan dönüşü gösteriyordu. Gül, Hakkâri'nin Irak sınırındaki Dağlıca karakolu yakınlarında devriye gezen askerlerle PKK'lılar arasında çıkan ve iki askerin şehit olmasına beş PKK'lının da öldürülmesine neden olan çatışma sorulduğunda, ‘bahar gelince inlerinden çıkıyorlar' gibi sert bir söylem kullanarak "Taviz yok, sonuna kadar mücadele edilecek" dedi... Gül geçen hafta Tunceli'deki Sarıyayla karakoluna yapılan saldırı üzerine medyada dile getirilen ihmal kuşkuları üzerine de, daha önce örneği görülmedik şekilde Genelkurmay'dan bilgi istemişti. Jandarma'nın iki numarası Korgeneral Mustafa Bıyık Köşk'e çıkıp Gül'ün sorularını yanıtlamaya çalışırken, Jandarma Komutanı Orgeneral Atilla Işık da Tunceli'ye gidip teftiş etmişti. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, bu gelişme ardından bir tümgeneral başkanlığında müfettiş heyeti oluşturulduğunu ve rapor sonucuna göre karar vereceklerini açıklamıştı. Şimdi, Dağlıca çatışmasıyla birlikte, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un da Brüksel'deki NATO temaslarını yarıda keserek Ankara'ya döndüğünü öğreniyoruz. ABD ile Irak'taki PKK'ya karşı işbirliğinin bir üst seviyeye çıkartılacağı ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'nin Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu tarafından Ankara'ya davet edildiği, diğer yandan Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) yönetiminde değişiklik yapılma hazırlığında olduğu bir dönemde bu gelişmeler, doğal olarak yakın dönemde yeni gelişmelere işaret ediyor. Bunu sezmiş olmalılar ki, Anayasa oylamasında Başbakan Tayyip Erdoğan'ın tepkisini alan BDP'liler ‘operasyonlar dursun' sloganıyla askeri sevkıyat konvoylarını durdurmak, ‘gerekirse canlı kalkan olmak' amacıyla Irak sınırına hareketleniyor. Gül, aynı zamanda Başkomutan sıfatıyla bu sürecin kontrolünü ele alma hazırlığında, ya da almış görünüyor. O nedenle bugünlerde Gül'ün uyarılarını daha bir dikkatle izlemek gerekiyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG GAZETESİ

OKAY GÖNENSİN
İmralı kendi halkına ihanet ediyor
"... PKK ve liderinin iddiası, Türkiye'nin Kürt vatandaşlarını temsil etmek ve onların haklarını almak için silaha sarılmış olduklarıdır. Demokratik bir siyasi mücadele yürütmek yerine "silaha sarılma"nın savunması olamaz... Demokratik mücadelelerin sağladığı gelişmeleri tek tek sıralamaya gerek yok; bunları herkes biliyor, kuşkusuz Kürt vatandaşlarımız da çok iyi biliyor... Siyasi özgürlükler, insan hakları ve özgürlükleri açısından atılması gereken daha birçok adım var. Ama PKK'nın şu anda yürüttüğü saldırılar o adımların atılmasını sağlamaz, tam tersine geciktirir. Bunu PKK'nın ve İmralı'daki liderinin de görmemesi mümkün değildir. O zaman göz göre göre "kendi" halklarına ihanet etmelerinin nasıl bir açıklaması olabilir? Kürt vatandaşların yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde ekonomik canlanmanın sağlanması için birçok çaba gösteriliyor. Ama hedeflenen ekonomik gelişmenin önündeki en büyük engelin terör olduğunu da bütün bölge halkı çok iyi biliyor. Türkiye'de önemli siyasi gelişmeler yaşanırken, PKK'nın saldırıları başlatmasının en başta Kürtleri rahatsız edeceği çok açıktır. Saldırılar arttıkça, şehit cenazeleri geldikçe, örneğin taş attığı için hapse konulan çocuklar konusunda bir yasal düzenleme yapmak bile zorlaşıyor. Bu durumda da ancak PKK'nın, o çocukların hapisten çıkmasını istemediği sonucuna varılır... PKK'nın kendi var oluş gerekçelerinin önemli bir bölümü yok oldu, bir bölümü de yakın gelecekte yok olacak. Türkiye bu sürece girmiştir, gecikse de süreç devam edecektir. Geriye iki mesele kalacak: Birisi, elini kana bulamamış olanlar için af, diğeri de İmralı'daki hükümlünün cezasını çekme koşulları. BDP bunları gündeme getirdiğinde, en azından konuşacak birilerini bulmak istiyorsa, önce yapılacak olan, PKK'nın saldırıları durdurması, silah bırakma kararı aldığını ilan etmesi ve buna herkesi inandırmasıdır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/POSTA.JPG GAZETESİ

MEHMET ALİ BİRAND
Artık yetti, bizi yordunuz...
"... Anayasa değişiklik paket, biri eksik onaylandı ve çıktı. Tüm siyasetçilerimizden bir ricamız var: Bizi çok yordunuz. Sadece kavga ettiniz. Artık, tatile mi çıkacaksınız, ne yapacaksanız yapın ve bizi bir süre dinlendirin... Öylesine bir maraton yaşadık, iki hafta süresince öylesine kavga-döğüş izledik ki, toplum yoruldu. Tartışmalardan da, hiçbir şey anlamadık. Sadece karşılıklı küfürlü, hakaretli, sille tokatlı bir kargaşa yaşadık. TBMM'de de, iki hafta süreyle içerik konuşulmadı. Bu değişikliğin ne anlama geldiği bir türlü tartışılmadı. Şimdi önümüzde, önce bir Anayasa Mahkemesi süreci var. Ardından da referandum gelecek. Eğer referandum sırasında da aynı kavga çıkacaksa, vah bizim halimize. Şu önümüzdeki günlerde gelin biraz dinlenelim... Bir süre için değişiklik paketinin içeriğini tartışalım. Sonra çok pişman oluruz..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPGGAZETESİ

SERDAR ARSEVEN
Hani "AK Parti-PKK elele" idi!..
"...İnanılmaz bir süreçti. İlk tur için 9. ikincisi için 5 gün Meclise kilitlendik... Önemi yıllar geçtikçe çok daha iyi anlaşılacak bir paket bu. Başbakanın "Ya tarih yazacaksınız ya tarih olacaksınız" sözünün ne manaya geldiğini bugün kavramakta güçlük çekenler... Türkiye'de -hele- bir iktidar partisini kapatmanın neredeyse imkansız hale geldiğini görecek. Yargı'nın (HSYK'daki "kimyasal değişim" sayesinde) daha az sıkıntı, daha çok adalet üretme imkanına kavuştuğunu zamanla idrak edecek. Hükümetin aradan bunca zaman geçtiği halde temel meselelerin çözümü yolunda adım atamadığını, samimi duygularla dile getirenler biraz olsun rahat edebilir... Bugüne kadar her hayırlı icraatın takozu: millete yakın hukuk adamlarının korkulu rüyası olan devlet organlarının çakılıp kaldıkları yerden oynatılması hayati öneme sahipti. ETÖ zihniyetinin çökertilmesi büyük ölçüde bu operasyona bağlıydı. Daha dün gerçekleştirdiği Mehmetçik katliamıyla "Pakete karşıyız" mesajını vermeye çalışan ETÖ bundan sonra iyice yer altına çekilmek durumunda kalacaktır... Bu Anayasa maratonu bir dolu müspet sonucu getirdi önümüze. İlki; ETÖ'nûn mahiyetini herkes kavramış oldu. "AK Parti-PKK elele" sloganının yerini bir başkası aldı. Biliyorsunuz artık. "Kimler kimlerle elele!.."... Ulusalcı Sağ ile Ulusalcı Solun gerçek mahiyetlerini, aralarındaki bağlantıları hep birlikte görmüş olduk!.. Bir grup Ülkücünün pakete Meclis dışından destek verişine de şahitlik ettik bu süreçte. "Milliyetçilik" ile "ulusalcılık" arasındaki farkın bu vesileyle net bir şekilde ortaya çıkması da en hayırlı neticelerden... Meclisteki çetin mücadeleyi "AK Parti şimdi parti oldu" cümlesiyle ifade etmiştim kuliste... Anayasa paketi görüşmelerinin başladığı güne kadar AK Partili vekillerin çoğu birbirlerini tanımıyordu... Şimdi (birkaç fireci hariç), aralarında önemli bir bağ oluştu. Bunun parti teşkilatlarına da yansıyacağını düşünüyorum. AK Parti'nin bu süreçte risk alması da "bedel ödemeye artık hazır oldukları" düşüncesini uyandırdı. Lider bu; sana 330 gerekiyor. Elinde bunu ancak birkaç oyla aşabileceğin kadar vekil var. Dengeleri gözeterek sağdan soldan toplama bir takım oluşturmuşsun... Oylama gizli. ETÖ Meclis içindeki uzantılarına sürekli olarak Mehmetçik katlederek tam destek veriyor... AK Partili vekillerin çileden çıkması için her türlü tahrik unsuru hazırlanmış... Bu kadar kritik ve gerilimli bir süreci böylesine az hasarla yönetip istediği neticeyi alan Başbakanın siyasi kariyerinin zirvesinde olduğu aşikar. Referandumdan çıkacak net sonuç, Erdoğan için KÖŞK'ün kapıları ardına kadar açabilir. Bu arada; "Başkanlık sistemi" de ilk Genel Seçimin ardından gündeme iyice yerleşebilir. Sokaktaki vatandaşın paketin içeriği ile fazla ilgilenmediği söyleniyor. Kısmen doğru... Lâkin, büyük resmi de pekala görüyor... Ak Parti Medya Tanıtım Başkanlığının hazırlamakta olduğu kitapçıkta Anayasa paketinin "tam olarak hangi alanlarda ne gibi yenilikler getirdiği" net olarak ortaya konacak. Vekiller, teşkilatlar iyice motive olmuş durumda. Paket (Anayasa Mahkemesi engeline takılmadığı takdirde) vatandaştan büyük destek görür. İyi anlatılırsa çok büyük destek görür. İyi anlatılamazsa yüzde 60'la geçer..."

ishakyilmaz 05-09-2010 18:02


KÖŞE YAZARLARI

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPGGAZETESİ

MAHMUT ÖVÜR
Bu değişim 8 yıla bedel
"... Anayasa paketi oylamasının kritik günü son gündü... Nihayet sonuç, dün 01.56'da Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin tarafından açıklandı: "336 kabul, 72 ret, 1 boş." O sırada AK Parti kulisindeydim. Sonuç alkışlarla karşılandı... Grup salonuna giderken Başbakan Erdoğan'ın yakın çevresinden birine sonucu nasıl yorumladığını sordum, "Tarihi bir gün. AK Parti'nin bugüne kadar yaptıklarını bir kefeye koyun, bunu da öteki kefeye, bu ağır basar. Toplumun önünü açan bir sürecin en önemli adımı atıldı. Sivil siyasetin iradesi ortaya çıktı" şeklinde cevap verdi. AK Partililer, Başbakan Erdoğan'la birlikte grup salonuna geçtiler ve kapıyı kapattılar... Başbakanın basına da sızan o konuşması, bana 2007 seçimlerinden sonra yaptığı ünlü balkon konuşmasını hatırlattı... "Bir darbe anayasasında en kapsamlı değişikliği yapmak, Anayasamızı daha özgürlükçü, daha demokratik bir yapıya kavuşturmak, 28 yıl sonra bu kutlu kadroya nasip olmuştur. Ben bu yola sizin gibi arkadaşlar, dostlarla çıkmanın ve bu yolu sizlerle birlikte yürümenin, takılmadan, düşmeden ve birbirimizi çiğnemeden, birbirimizi incitmeden menzilden menzile koşmanın bahtiyarlığını yaşıyorum." Partinin içini karıştırmak isteyenlere de seslenen Erdoğan, "Felaket tellalları, karanlık senaryo yazarları bugün bir kez daha hayal kırıklığına uğradılar" diyerek gruba şöyle seslendi: "Bu ak kadro vazifesini ziyadesiyle yerine getirdi. 22 Temmuz'da bize verilen oylar annenizin ak sütü gibi helaldir. Sadece size oy verenler değil, oy vermeyenler de sizlerden fazlasıyla razıdır." Konuşmasını Âşık Veysel, Yunus Emre, Tevfik Fikret ve Muhammet İkbal'den yaptığı alıntılarla zenginleştiren Başbakan Erdoğan, referandum startını da şu sözlerle verdi: "Bundan sonra kararı millet verecektir. Şimdi millete giderek bir kez daha gerçekleri anlatacağız. Tarihi nitelikteki bu anayasa değişikliğini vatandaşlarımıza çok iyi anlatmalısınız. Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından ne büyük önem taşıdığını, özellikle temel hak ve özgürlükler açısından ve yüksek standartlarda bir demokrasi noktasında neler kazandırdığını milletimize anlatmalıyız." Anayasa paketinin son gün oylamasında Meclis kulisi gerilim ve heyecan arası gidip geliyordu... Meclis'te ilk önce CHP kulisine gittim... Siyasi dile umut ve değişim değil, kaygı ve kızgınlık hâkimdi... BDP kulisi ise sessizdi... Onlar da bir siyasi parti oldukların ve kendi siyasetlerinin gereğini yaptıklarını söylüyordu. MHP'den kimseyi göremeyince soluğu iktidar partisinin hareketli kulisinde aldım... Dengir Mehmet Fırat, Egemen Bağış, Zafer Çağlayan, Mehdi Eker, İhsan Aslan, Mehmet Müezzinoğlu, Zeynep Dağı, İbrahim Yiğit, Reha Çamuroğlu ve Burhan Kayatürk gibi çok sayıda milletvekili ile konuştuk. Hepsi de sonuca olumlu bakıyor ve paketin geçeceğini söylüyordu. İşte onlardan birkaçının görüşü. İhsan Aslan: Geçmişin yanlışlarıyla yüzleşme açısından bir tarih yaşanıyor. Bu değişim yeni bir anayasa yapabilmenin önünü açıyor. Böylece çok önemli bir tabu yıkılmış oluyor... Mehdi Eker: Öteden beri bilinmeyen ikizlikler üçüzlükler tezahür ediyor. Ruh ve davranış akrabalıkları ortaya çıktı çıkıyor. Mesela MHP ile BDP ve CHP aynı saflarda buluşuyor. Bu da tarihtir. Daha demokratik ve daha sivil bir Türkiye doğuyor. Mehmet Müezzinoğlu: Türkiye 3'üncü sınıf bir demokrasiden 2'nci sınıf bir demokrasiye geçer..."

NAZLI ILICAK
Anayasa paketi ve ihtimaller
"... Anayasa değişikliğinde ilk raunt sona erdi. AK Parti açısından önemli bir başarı olduğunu söyleyebiliriz. 8. maddedeki fireden sonra, Tayyip Erdoğan, milletvekillerinin birlik ve bütünlük içinde hareket etmesini sağlayabildi... İkinci aşama, Anayasa Mahkemesi. Mahkeme'nin yürürlüğü durdurma kararı vereceğinden o kadar emin olmamalıyız. Çünkü anayasanın 148. maddesine göre, Mahkeme anayasa değişikliklerinin sadece şekil şartlarına uygunluğunu denetleyebilir. 2008'de, bir içtihat geliştirerek, anayasanın 2. maddesindeki ilkelere aykırılık sebebiyle, Meclis'ten çıkan 411 oya rağmen, 10 ve 42'nci maddelerdeki değişikliği iptal etmişti. Zaten öteden beri, başörtüsü konusunda katı bir tavrı vardı. Oysa Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değiştirilmesinde, hukuk devletine aykırılık bulmak o kadar kolay değil... Dolayısıyla CHP sonuçtan emin olmamalı. Cumhurbaşkanı, anayasa değişikliğini yürürlüğe soktuktan sonra, 2 aylık referandum takvimi işlemeye başlayacak... Hem, yargı organları millet adına hareket ettiklerini söyleyecekler, hem de paketi, milletin elinden alacaklar. Bu çelişkiyi izah etmek veya doğacak tepkilere katlanmak zor gibi geliyor. Bir başka ihtimal, tartışılan maddelerin yürürlüğünün durdurulması, paketin geri kalan kısmının referanduma sunulması. (CHP açısından en iyi formül bu. Hem, halkın tepkisi hafifleyecek, hem de görüşü, Yüksek Yargı tarafından teyit edilmiş olacak.) Diyelim ki, Anayasa Mahkemesi, hukuk devleti ilkesine bir aykırılık bulmadı ve yürürlüğü durdurma kararı vermedi. O zaman referandumda CHP'nin tezi çökmez mi?... Sonuç ne olursa olsun, AK Parti şimdilik erken seçim lâfını telâffuz etmiyor. Bu durumda, 2011 ilkbaharından önce, sandık yok. .."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG GAZETESİ

İBRAHİM KİRAS
MHP için zor günler başlıyor
"... Artık iktidar partisi için en zor aşama sona erdi, şimdi muhalefet için zor bir dönem başlıyor. Anayasa değişiklik paketinin Meclis'ten onay alması işin en zor tarafıydı. Çünkü AK Parti'nin sadece 335 oyu var... AK Parti grubunun bir merkez sağ kitle partisi olmasının gereği olarak oldukça "heterojen" yapıda olduğu da hatırlanırsa bu güçlük daha kolay anlaşılır. Bütün bu zorluklara rağmen elde edilen sonuç en başta Başbakan Tayyip Erdoğan'ın başarısıdır. Grubunu bir arada tutmayı ve aynı hedef doğrultusunda motive etmeyi başarması Erdoğan açısından da yeni bir "liderlik sınavı" oldu. Bu arada oylamalarda hiç fire vermeyen MHP grubu da Devlet Bahçeli açısından benzer bir başarı puanı getirdi. Ancak bu partinin milletvekilleri her ne kadar genel başkanlarının sözünden çıkmadılarsa da kendi tabanlarının hassasiyetleriyle ters düşen bir tutum içinde olmak hasebiyle bu işten pek de kazançlı çıkmadılar. MHP için zor günler şimdi başlıyor. Çünkü referandum sürecinde anayasa değişikliğine niçin karşı olduklarını izah etmek ve tabanlarını CHP ile aynı doğrultuda oy vermeye ikna etmek zorundalar... MHP yönetiminin Anayasa Mahkemesi ile HSYK'nın yapılarının yeniden belirlenmesi talepleri karşısında CHP çizgisinde muhalefet yürütmesi partinin düpedüz CHP'leşmesi demek olur... Devlet Bahçeli, daha geçtiğimiz günlerde "CHP'nin arka bahçesi" diye nitelediği Anayasa Mahkemesi'nin yapısının reforme edilmesine hangi gerekçeyle karşı çıkacak, ben şahsen merak ediyorum. Üstelik içlerinde MHP'lilerin de yer aldığı "411 el" tarafından kabul edilen değişikliğin Anayasa Mahkemesi'nin "yetkisini aşıp kendisini Yasama'nın yerine koyarak" iptal edişi henüz hafızalardayken! MHP'ye oy veren seçmen tabanıyla AK Parti'ye oy veren seçmen tabanı arasındaki sosyokültürel zemin paydaşlığı ve iki partinin seçmenleri arasındaki "geçişlilik" ortada. Bunun yanında MHP oylarının tabanın memnuniyeti veya memnuiyetsizliğine göre yüzde 8 ile yüzde 18 arasında oynayabilmesi de vakıa. Öyleyse referandum MHP için tehlikeli bir kavşak olabilir..."

MUSTAFA KARAALİOĞLU
Adı artık 12 Eylül Anayasası değil
"... 1982'de kabul ettirilen o metni artık "12 Eylül Anayasası" olarak adlandırmaktan kurtulduk diyebiliriz. Belki ileri düzeyde bir demokrasi anayasasına kavuştuk da diyemeyiz ama en azından 12 Eylül apoleti sökülmüştür... Darbecilere yargı yolunun açılması da bunun ilanıdır... Tayyip Erdoğan, büyük bir siyasi zafer elde etmiştir. Son derece riskli bir Meclis grubuyla büyük bir değişime soyunmuş ve muvaffak olmuştur. Anayasa değişikliği paketini Meclis'ten geçirmek; kıyaslamak gerekirse 22 Temmuz seçimleri şiddetinde ama ondan daha kalıcı bir başarıdır... Bütün kavga-gürültüye rağmen, milletvekilleri yine de başarılı bir sınav vermişlerdir. Her şey toplumun gözü önünde canlı yayında cereyan etmiş ve muhalefet elinden gelen engellemeleri yaparak, iktidar da elinden gelen süratle paketi finale taşımıştır. Böylesine nitelikli değişim durumlarında gerginlik normaldir ama hepimiz gördük ki yine de her şey "meşruiyet" sınırları içerisinde gerçekleşmiştir... Böyle bir paketin 367 oyu bularak Meclis'te kesinleşmesi gerekirdi ama 12 Eylül ruhunun silinmesi için, tıpkı anayasanın ilk kabulünde olduğu gibi bir kez daha referanduma gidilmesi hayırlıdır. Belki gereklidir de!... Bu dakikadan sonra paketi Anayasa Mahkemesi'ne götürmek hem "centilmenlik" dışı bir girişim, hem de mahkemeyi yetkisi olmayan bir karara zorlamak "meşruiyet" dışı bir teşebbüs olacaktır. CHP yönetiminin ortaya çıkan bu tablodan sonra halkın karşısına çıkıp "Elimden geleni yaptım, bundan sonra görev sizindir" demekten başka bir seçeneği bulunmamaktadır... Aksi takdirde tıpkı 367 olayında olduğu gibi, tıpkı 10 ve 42. maddelerin iptalindeki gibi çarpan etkisi yapan bir siyasi ve hukuki reaksiyona sebebiyet verilmiş olacaktır. İptal teşebbüsü, değişikliğe karşı blok oluşturan CHP/MHP/BDP ittifakının işine yaramadığı gibi AK Parti'yi daha da büyütmekten başka bir sonuç yaratmayacaktır. Bir de halkın ayağına gelen karar yetkisinin mahkeme marifetiyle derdest edilmesine vereceği sandık tepkisi vardır ki, geçmiş örnekleri malumdur... Erdoğan Türkiye'yi tek parti rejimine mi götürüyor yoksa modern bir demokrasiye mi? Değişen maddeler toplumu ileriye mi geriye mi götürecek? Hiç şüpheniz olmasın insanlar bunu mahkemelerden çok daha iyi analiz ediyorlar... Eğer kaygı zaten bu ise, yani milletin doğruyu bulacağından endişe ediliyorsa da onlara şimdiden "geçmiş olsun" demek lazımdır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG GAZETESİ

ALİ BAYRAMOĞLU
Bir eşik daha geride kaldı...
"... Anayasa değişiklik paketi Meclis'te kabul gördü. Değişim sürecinin sınırları geldi ve sonunda yargı kalesinin sınırlarına, duvarlarına dayandı. Türkiye'de yargı, özellikle yüksek mahkemeler birey değil devlet, hak değil ödev esaslı bir yaklaşıma sahip olmuşlardır... Otoriter uygulamaları doğrulamak, devlet ideolojisini mutlak ve sürekli kılmak yüksek yargının hemen her zaman arka planda yatan işlevleri olmuştur. Bu işlevler 28 Şubat'la birlikte arka plandan ön plana çıktı, yüksek yargının mutlak siyasallaşması, arka arkaya gelen kapatma davaları ve kararlarıyla tartışılmaz bir nitelik kazandı... Takip eden dönemde bu işlevinin yanına siyasi kararları esastan denetlemek işini de ekledi. Örneğin Anayasa Mahkemesi kendisini ilgilendiren bir değişikliğin bile Anayasa'ya aykırılığını, üstelik esastan aykırılığını ileri sürecek kadar aktörleşti. Ergenekon sürecinde de açıktır ki en derin devlet ayaklarından birisi olarak karşımıza çıkmıştır yargı. Bugün Anayasa değişikliğinin hedeflediği açık olarak bu yapıdır. Bundan dolayıdır ki, yüksek yargı organlarının temsilcileri, değişim karşısında direnen grupların önde gelenleri, kalemleri günlerdir, haftalardır sert ve kesintisiz sesler çıkarıyorlar. Yargının kuşatıldığından söz ediyorlardı, bugün kuvvetler ayrılığının ihlalinden dem vuruyorlar... Ne gam! Anayasa Mahkemesi'nin 367 hadisesiyle bizzat Anayasa'yı ihlal ettiği, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun Şemdinli savcısı hakkında verdiği karar ve Ergenekon davasında aldığı yandaş tavırla yargı düzenini iyice siyasileştirdiği bir ülkede yaşıyoruz... 28 Şubat zihniyetinin yüksek yargıçları tarafsızlıktan uzak, hukuki hiçbir ilkeyle yakından uzaktan ilgisi bulunmayan bir duruşun bağımsızlığı ve tartışılmazlığını talep ediyorlar... Ülkedeki hakim toplumsal dalga, bugün ortada bir sorun varsa, bunun her şeyden önce yargı mensuplarının zihniyeti ve ideolojik tutumlarıyla, etik tutumlarıyla ilgili olduğuna işaret ediyor. Gerçekten de yargı zihniyeti ve yargı politikası Türkiye'de demokratik değişimin karşısındaki en büyük engel olarak duruyor. Aralık ayında Taraf manşet yapmıştı. Yargıtay'ın internet sitesindeki 'Güncel Kararlar' bölümünde üç örnek karar vardı. Birincisi Hrant Dink'in Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde bilirkişi raporunun "Suç unsuru yoktur" raporuna rağmen 'Türklüğü tahkir ve tezyif' ettiği iddiasıyla 301. maddeden mahkûmiyet kararının onaylandığı karar tutanağıydı. İkincisi ise, ünlü Şemdinli davasında faillerin serbest kalmasına yol açacak sivil mahkemenin verdiği kararı usulden bozarak Askeri Mahkeme'ye gitmesine yol açan süreçle ilgiliydi. Sitede yer alan üçüncü "örnek" karar ise bir "töre" cinayetinde kadın hakları örgütü AMARGİ Kadın Akademisi'nin davaya müdahil olma talebinin reddi üzerine verilen karardı. Yeteri kadar açık değil mi?... Referandum umarız büyük demokratik hamleyi ifade edecek bir eşik daha oluşturur..."

YASİN AKTAY
MHP-BDP-CHP ittifakı kimin son çaresi?
"... Anayasa değişikliği paketinin TBMM'ndeki görüşmeleri esnasında ortaya çıkan CHP-BDP-MHP ittifakı galiba birileri için tam bir "en zor zamanlar ittifakı" olarak düşünülmüş izlenimi veriyor... Birbiriyle hiçbir konuda bir araya gelmesi mümkün ve muhtemel görünmeyen bu üçlü sonuçta dönüp dolaşıp öyle bir konuda buluştular ki, bu durum şimdiye kadar sistemin nasıl bir kurguya dayanmış olduğunu da açığa düşürmüş oldu. Bu ittifakın açığa yol açan, statükonun savunma refleksinden başkası değildi. Bu refleks Anayasa değişikliği paketinin içerdiği gerçek bir tehdide karşı ortak bir savunma duygusunu harekete geçirmiş oldu. Bu da Anayasa paketiyle yapılan hamlenin ne kadar can alıcı, ne kadar gerçek bir yere dokunmuş olduğunu gösteriyor... Tıpkı iyot gibi açığa düşen yüksek yargı ile CHP arasındaki ilişkiler gibi, Türkiye'deki otoriter, milliyetçi, derin statüko ile demokratik ve özgürlükçü geçinen kemiler arasındaki işbirliği de iyot gibi açığa çıkmıştır. Özellikle BDP'nin mevcut sistemin devamından yana bütün şikâyetlerinin ve eleştirilerini sahte olduğu anlaşılmıştır... Anayasa değişikliği sürecinin TBMM aşaması tamamlandı. Bu aşamada genelde AK Parti'nin özelde Genel başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın Türk siyasetinde siyasetin gerektirdiği en yüksek performansı sergilemiş olduklarını takdir etmek bir görevdir... Paketin TBMM'nden geçişi esnasında 335 kişilik grubu kontrol etmekte gösterdiği başarı, zaten çok güçlü olan liderlik vasfına yeni bir boyut ve derinlik katmıştır. Paketin partilerin kapatılmasını zorlaştıran ve TBMM iznini gerektiren 8. Maddesinin düşmesi üzerine gözler AK Parti'deki firelere çevrildi. İlk anda "AK Parti içindeki uyuyan Ergenekon hücreleri" yorumu yapıldıysa da paketin toplamının da geçmesi sonucunda daha kolay yapılabilecek bir değerlendirme şu oldu: 8. Maddenin düşmüş olması paketi fazla etkilememiş hatta bu yolla AK Parti birçok bakımdan çok kârlı bir durumla karşı karşıya kalmış oldu... İkincisi bu vesileyle BDP'nin de dâhil olduğu bütün partiler arasındaki mahcup ittifak bütün açıklığıyla ortaya çıkmaya mecbur bırakıldı. 8. Madde de sorunsuz geçmiş olsaydı, BDP'nin anayasa değişikliği konusunda statükonun safında durduğu yer bu kadar göze batmamış olacaktı... Sonuçta BDP'nin da katılımıyla ittifak daha fazla güçlenmiş olmadı, aksine her biri bu ittifaktan büyük yaralar alarak çıkmış oldular... Siyasette partiler arasındaki ittifakların seçmenin de ittifakına bire-bir yansıyacağı beklentisi genellikle ham-hayaldir... Seçmenlerine sadakat göstermeyen partilere seçmenin hiçbir şeklide sadakat göstermediği, hiçbir partinin seçmeninin kendi çantasında keklik olmadığı gerçeği referandum sürecinde kendisini en fazla hissettirecek gerçek olacaktır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPGGAZETESİ

AHMET TAŞGETİREN
Baykal'ın öcü profili
"Sivil dikta..." Nuray Mert üretti, Deniz Baykal ve benzeri CHP şürekâsı tüketiyor... Baykal'ın en son tanımlamasına göre, "Devlet olanaklarının, giderek Anayasa'nın, hukukun, demokrasinin gerekleri bir tarafa bırakılarak, baskılarla, yolsuzlukla, dayatmalarla, bir sivil diktanın emrine doğru dönüştürülmekte olduğu çok açıktır." Ona göre "İnsanlar tarihi bir süreci yaşarken bunu fark etmezler, kendilerini aldatırlar. Bu süreç yaşanıyor. Sürecin son aşaması Anayasa değişikliğidir. Bu tamamlanırsa Türkiye çok farklı bir aşamaya gelecek." Baykal'ın, Türkiye'nin önüne koyduğu "öcü profili" bu. Baykal'ın bu yaklaşımı, Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın daha geniş tabanlı bir üye yapılanmasına yöneltilmesi ve burada Cumhurbaşkanı ile TBMM'nin katkısının bir ölçüde artması ile bağlantılı bir değerlendirme... Peki soralım bakalım, nasıl olacakmış bu sivil dikta? Anayasa'yı Meclis değiştiriyor. Meclis'in onayından sonra Cumhurbaşkanı inceleme yapacak. Cumhurbaşkanını Meclis seçti. Meclis'in kararından ve Cumhurbaşkanı'nın onayından sonra halkın oyuna başvurulacak... Diyelim hükümet ve Cumhurbaşkanı bu süreçte yanlışlar yaptı. Bir yıl sonra genel seçim var. Halk bu seçimde iktidarın yanlışlarının hesabını sorup, onu düşürebilir. İki yıl sonra halkoyu ile Cumhurbaşkanı seçimi var. Cumhurbaşkanı Gül'ün aday olup olmayacağı bilinmiyor. Aday olduğu takdirde, elbette ki halk, geçen 5 yıllık süredeki performansına, tarafsız olup olmadığına, devleti iyi temsil edip etmediğine, içerideki-dışarıdaki başarısına bakıp oy verecek... Tek başına yarışmayacak. Belki Baykal da adaylığını koyacak. Veya CHP'nin benimsediği bir aday gösterilecek. Kim bilir belki de o aday, Gül'den veya AK Parti'nin benimseyip sunacağı (diyelim Tayyip Erdoğan) adaydan daha çok sevilecek. Baykal'ın "sivil dikta" teorisine karşı sorulacak iki soru şu: Bir yıl sonraki genel seçimlerde AK Parti'nin zaferinden başka ihtimal söz konusu değil mi? İki sene sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Gül veya AK Parti'nin destekleyeceği (diyelim Tayyip Erdoğan) bir adayın zaferinden başka bir ihtimal söz konusu değil mi? Yani "sivil dikta" AK Parti iktidarı ile Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı ile ya da Abdullah Gül ve benzeri bir kişiliğin Cumhurbaşkanlığı ile bağlantılı ise, halkın onlardan başka birisini bu görevlere getirmeyeceği kesin mi? Tabii, bu sorunun hemen altında, "Sayın Baykal'da, CHP'li bir kişilik dışında, halkın sorumluluk vereceği tüm şahıslar potansiyel anlamda sivil diktaya yönelebilirler kanaati mi hakimdir" sorusu vardır. Yani "Bu halk zaten 1950'den beri sorunludur" mu denmek istenmektedir? "Sivil dikta" yani Türkiye'de halk oyunun rengi! "Sivil dikta karşıtlığı" yani Türkiye'de halk oyu ile mücadele! Yani CHP..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPGGAZETESİ

AHMET ALTAN
Kedinin rengi
"... Kesinlikle tarafız biz bu anayasa referandumunda. Anayasa değişikliklerinin kabul edilmesini ve halk üzerindeki vesayetin artık ucundan köşesinden de olsa yıkılmasını istiyoruz. Özellikle yargı sisteminde yapılan değişiklikler, "bu sistemin" can evine dokunuyor. Onun için sistem sıkı bir şekilde direniyor... CHP de dâhil hiç kimse bu "değişikliklere" açıkça karşı çıkmıyor... Bu anayasa referandumuyla değişecek olan "sistemi" usulca bir kenara itip, tartışmanın merkezine AKP'yi oturtuyor. Bu anayasayı kim değiştirirse, bu değişiklikten o partinin yararlanacağını ve AKP'nin de bu değişiklikleri kendi çıkarı için yaptığını söylüyor. Ve, "AKP'nin çıkarına olan her şey kötüdür" diyor. Böylece, asıl hedef "sistemin özü" iken tartışma AKP üzerine dönüyor... Bu anayasayı değiştirmek isteyen, sistemin özüne dokunan, bu devletin yapısını dönüştürmek isteyen ve bu istediğini gerçekleştirecek güce sahip başka bir parti var mı?... Sistemi değiştirebilecek olan tek parti AKP ve "AKP kötü parti" olduğu için onun yaptığı her değişikliğe karşı çıkmamız lazım... Bu tavırla "hem ilerici, hem solcu, hem demokrat" oluyor hem de değişimi kilitliyorsunuz. Fena kurnazlık değil, değil mi? Geçerli de oluyor. O kadar geçerli oluyor ki Kürtlerin partisi BDP, Şemdinli'de Kürtleri bombalayıp öldüren askerler hakkında iddianame yazdığı için bir savcıyı meslekten atan "Hâkimler ve Savcılar Kurulu"nun yapısının değişmesinin "Kürtleri ilgilendirmediğini, bu değişiklik paketinin Kürtlere hiçbir şey vermediğini" söyleyebiliyor... Çin'in unutulmaz liderlerinden biri olan Cüce Teng, buna benzer bir tartışmada çok sıradan bir benzetme olmasına rağmen tarihe geçen bir açıklama yapmıştı. "Kedinin siyah mı beyaz mı olduğu önemli değildir, önemli olan fareyi yakalayıp yakalamadığıdır." AKP şöyle ya da böyledir, bu anayasa değişikliğiyle "fareyi yakalıyor" mu, yakalamıyor mu? Yakalıyor. AKP'yi beğenmiyorsanız AKP'yle mücadele edersiniz, "onun demokratlığını" yeterli bulmuyorsanız ondan daha demokrat olursunuz ama onun yaptığı "yararlı" bir işi "sırf o yaptı" diye reddetmezsiniz. Tabii, sistemle bir sorununuz varsa böyledir bu, sistemle bir sorununuz yoksa, bu sistemin devamından bir çıkar umuyorsanız, siz "fareyi bırakır kedinin rengini" tartışırsınız. Biz bu sistemin değişmesini istiyoruz, biz insanları bombalayan, öldüren kim olursa olsun yargılanabilsin istiyoruz, biz bu ülkedeki herkes eşit olsun istiyoruz, biz eşitliği reddeden bu düzen bitsin istiyoruz, halkın iradesini inkâr eden her gücün geriletilmesini istiyoruz... Biz "farenin" yakalanmasını sonuna kadar destekliyoruz. Türküyle Kürdüyle bu halkın, "kedinin rengiyle" mi yoksa "farenin yakalanmasıyla" mı ilgili olduğunu da referandumda görürüz..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPGGAZETESİ

FATİH ALTAYLI
Baykal'a komplo ama
"... DENİZ Baykal'ın yaptığı hiçbirimizi ilgilendirmez aslına bakarsanız. Hesabını eşine verir. Olcay Hanım'a. Ama ne yazık ki, siyasetin zirvelerinde olunca, hesaplar halka veriliyor... "Bu olay bir komplodur" diyorlar. Doğru, bu bir komplodur. Yoksa kim, niye böyle bir ilişkiyi kayıt altına alsın... Ama komplonun malzemesini verenin hiç mi suçu yok. Böyle bir olay, dünyanın her yerinde haberdir... Muhalefet partisi liderinin, o partinin milletvekili kadınla ilişkisine kim "Haber değil" diyebilir... O zaman onlara sorarım: "Peki ya rakip siyasi partinin lideri bunu yapsa ve bu yayınlanmasa o zaman ne derdiniz?" Basını suçlamaz mıydınız, "Baskıdan korktunuz" diye. Bence bu olayın tek bir çözümü vardır. Deniz Baykal hemen istifa etmelidir. Çok başarılı olmasa da son güne kadar "temiz" götürdüğü bir siyasi hayatı, "insani bir zaafla kirlettiği" için CHP Genel Başkanlığından istifa etmelidir... DENİZ Baykal'a yönelik bu komplonun muhalif işi olma olasılığını düşük gördüğümü söylemeliyim. Bence komplocuyu yakınlarında bir yerde aramalı. Zaten bu bir muhalif komplo olsa, o görüntüler bugün değil, seçimlere bir ay kala yayınlanırdı... Bizim gördüğümüz, yayınlanan görüntüler farklı zamanlarda çekilmiş ve peş peşe eklenmiş. İnandırıcılığı artırmaya ve görüntülerdeki kişilerin kimliğini daha net vurgulamaya yönelik bazı işlemler yapılmış. Ama bütün bunlar sonucu değiştirmiyor. Deniz Baykal siyasi bir kimlik olmasa, halktan oy istemek zorunda olmasa bu konu kimseyi ilgilendirmezdi. Ama durum bu değil. Ortada büyük bir rezalet var. Ve her şeyin bir bedeli... BAYKAL'a yönelik komploda üzerinde durulması gereken bir şey var. "Bu görüntüleri kim kaydetti?" Bu görüntüleri eğer devletin bir güvenlik kuruluşu, MİT, Emniyet veya herhangi bir resmi birim kaydettiyse bu olayın seyri farklı bir yöne gider... Şu andan itibaren üzerinde durulması gereken nokta, bu görüntülerin "devlet gücü ve otoritesi kullanılarak elde edilip edilmediğidir". Bizim gazetecilik ilkesi olarak benimsediğimiz ise şudur: Bu görüntüler şöyle veya böyle illegal yöntemlerle taraflardan en az birinin bilgisi dışında elde edildiği için, biz bu görüntüleri yayınlamayız..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPGGAZETESİ

FİKRET BİLA
CHP'nin aykırılık dayanakları
"... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, referandum hazırlıklarına başladıklarını açıkladı. Partisinin gençlerinden referandum için şimdiden çalışmaya başlamalarını istedi. Referandumun yeni çıkarılan yasaya göre temmuzun sonuna denk geleceği tahminleri yapılıyor, bazı tarihler veriliyor. Ancak, referandumdan önce Anayasa Mahkemesi aşaması var. Anayasa Mahkemesi'nin alacağı karar, referandum takvimini değiştirebilir. Nedeni ise, CHP'nin iptal başvurusu yaparken ayrıca yürürlüğü durdurma talebinde de bulunacak olması. Anayasa Mahkemesi, CHP'nin talebi doğrultusunda yürürlüğü durdurma kararı verirse, bu durumda referandum takvimi de durur. Referandum takvimi, ancak Anayasa Mahkemesi'nin davanın esası hakkında karar vermesinden sonra yeniden işlemeye başlar. Yüksek Mahkeme, CHP'nin talebini yerinde görmez ve yürürlüğü durdurma kararı vermezse, o zaman, referandum takvimi kesilmemiş olur... Referandum süresini kısaltan yasanın, seçim yasası gibi değerlendirilip değerlendirilmeyeceği konusu gündeme gelecektir. Bu konuyu da Yüksek Seçim Kurulu'nun karara bağlaması gerekiyor... CHP'nin anayasa uzmanları, iptal başvurusunu hazırlıyorlar. Yasalaşan değişikliklerin Anayasa'ya aykırılığı konusunda CHP'nin kullanacağı dayanakları şöyle özetleyebiliriz: 1- Gizliliğin ihlali: CHP, oylamalarda Anayasa'nın öngördüğü gizlilik kuralının ihlal edildiğini, bu nedenle Anayasa'nın 175. maddesine aykırılık oluştuğunu öne sürecek. CHP, bu tezine kanıt olarak oylamalar sırasında basına yansıyan görüntüleri kullanacak... 2- 2. maddenin ihlali: CHP, ayrıca Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısını değiştiren maddelerin de Anayasa'nın değiştirilmesi teklif edilemez maddeleri düzenleyen 4. madde hükmüne aykırılık oluşturduğunu öne sürecek... CHP, aykırılık tezini, düzenlemenin değiştirilmesi teklif edilemez hükmüne aykırı olduğu, bu hükmün bir şekil şartı olduğu görüşüne dayandıracak. Böylece Anayasa Mahkemesi'nin şekilden hareketle esasa girmesinin mümkün olduğu tezini işleyecek ve Anayasa Mahkemesi'nin türbanla ilgili düzenlemeyi iptal ederken verdiği kararı örnek gösterecek. 3- Yürürlük maddesi de aykırı: CHP'nin Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia edeceği bir diğer madde de, paketin referanduma bir bütün olarak sunulmasını öngören yürürlülük maddesi. CHP'ye göre bu madde de Anayasa'nın 175. maddesi ile Venedik Komisyonu kararlarına aykırılık oluşturuyor. 4- İki teklif: CHP, anayasa değişikliğiTBMM Başkanlığı'na verilen ve Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin'in de imzasını taşıyan teklifi de iptal başvurusunda konu edecek... 5- İvedilik kuralının ihlali: CHP'nin Anayasa'ya aykırılık iddia edeceği bir diğer konu da görüşmeler sırasında "İvedilikle görüşülemez" hükmüne aykırı davranıldığı. CHP, değişiklik paketinin Anayasa'nın 148. maddesine aykırı olarak ivedilikle görüşüldüğünü öne sürecek..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG GAZETESİ

MURAT YETKİN
Gül'ün uyarıları
"... Anayasa değişiklik paketi 6 Mayıs'ın 7 Mayıs'a döndüğü saatlerde iki fireyle de olsa kabul edildi. Kimi AK Parti vekillerine göre, parti kapatmaları zorlaştıran maddenin paketten düşmesi (ve ona bağlı maddenin feda edilmesi) hayırlı bile oldu. Çünkü kapatmayı Meclis komisyonlarının kararına bağlayan hüküm yargı-yasama-yürütme çelişkisine yol açıyordu ve Anayasa Mahkemesi'nden (AYM) geri dönme riski taşıyordu... Değişiklik paketi dün Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin tarafından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e resmen gönderildi ve böylece Cumhurbaşkanı'nın 15 günlük inceleme süresi başladı... Cumhurbaşkanı'nın paketi olduğu gibi referanduma sunma ihtimali yüksek. Paketin Anayasa'nın ruhuna aykırı olduğu gerekçesiyle Mahkeme'ye taşımayı planlayan siyasi güç CHP... Başbakan Tayyip Erdoğan ise dün partisine referandum için çalışma talimatını verdi bile... Gül, bir yandan referandum sürecinin kendi yüzünden gecikeceği iddialarının önüne geçmek, diğer yandan da bu tartışmanın içine çekilmemek için kararında gecikmemeyi tercih edecektir. Gül'ün dünkü açıklamalarında PKK ile mücadele üzerine söyledikleri de Ankara'da bu alanda oluşan yeni bakışı, belki eski bakışa yeni bir açıdan dönüşü gösteriyordu. Gül, Hakkâri'nin Irak sınırındaki Dağlıca karakolu yakınlarında devriye gezen askerlerle PKK'lılar arasında çıkan ve iki askerin şehit olmasına beş PKK'lının da öldürülmesine neden olan çatışma sorulduğunda, ‘bahar gelince inlerinden çıkıyorlar' gibi sert bir söylem kullanarak "Taviz yok, sonuna kadar mücadele edilecek" dedi... Gül geçen hafta Tunceli'deki Sarıyayla karakoluna yapılan saldırı üzerine medyada dile getirilen ihmal kuşkuları üzerine de, daha önce örneği görülmedik şekilde Genelkurmay'dan bilgi istemişti. Jandarma'nın iki numarası Korgeneral Mustafa Bıyık Köşk'e çıkıp Gül'ün sorularını yanıtlamaya çalışırken, Jandarma Komutanı Orgeneral Atilla Işık da Tunceli'ye gidip teftiş etmişti. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, bu gelişme ardından bir tümgeneral başkanlığında müfettiş heyeti oluşturulduğunu ve rapor sonucuna göre karar vereceklerini açıklamıştı. Şimdi, Dağlıca çatışmasıyla birlikte, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un da Brüksel'deki NATO temaslarını yarıda keserek Ankara'ya döndüğünü öğreniyoruz. ABD ile Irak'taki PKK'ya karşı işbirliğinin bir üst seviyeye çıkartılacağı ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'nin Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu tarafından Ankara'ya davet edildiği, diğer yandan Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) yönetiminde değişiklik yapılma hazırlığında olduğu bir dönemde bu gelişmeler, doğal olarak yakın dönemde yeni gelişmelere işaret ediyor. Bunu sezmiş olmalılar ki, Anayasa oylamasında Başbakan Tayyip Erdoğan'ın tepkisini alan BDP'liler ‘operasyonlar dursun' sloganıyla askeri sevkıyat konvoylarını durdurmak, ‘gerekirse canlı kalkan olmak' amacıyla Irak sınırına hareketleniyor. Gül, aynı zamanda Başkomutan sıfatıyla bu sürecin kontrolünü ele alma hazırlığında, ya da almış görünüyor. O nedenle bugünlerde Gül'ün uyarılarını daha bir dikkatle izlemek gerekiyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG GAZETESİ

OKAY GÖNENSİN
İmralı kendi halkına ihanet ediyor
"... PKK ve liderinin iddiası, Türkiye'nin Kürt vatandaşlarını temsil etmek ve onların haklarını almak için silaha sarılmış olduklarıdır. Demokratik bir siyasi mücadele yürütmek yerine "silaha sarılma"nın savunması olamaz... Demokratik mücadelelerin sağladığı gelişmeleri tek tek sıralamaya gerek yok; bunları herkes biliyor, kuşkusuz Kürt vatandaşlarımız da çok iyi biliyor... Siyasi özgürlükler, insan hakları ve özgürlükleri açısından atılması gereken daha birçok adım var. Ama PKK'nın şu anda yürüttüğü saldırılar o adımların atılmasını sağlamaz, tam tersine geciktirir. Bunu PKK'nın ve İmralı'daki liderinin de görmemesi mümkün değildir. O zaman göz göre göre "kendi" halklarına ihanet etmelerinin nasıl bir açıklaması olabilir? Kürt vatandaşların yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde ekonomik canlanmanın sağlanması için birçok çaba gösteriliyor. Ama hedeflenen ekonomik gelişmenin önündeki en büyük engelin terör olduğunu da bütün bölge halkı çok iyi biliyor. Türkiye'de önemli siyasi gelişmeler yaşanırken, PKK'nın saldırıları başlatmasının en başta Kürtleri rahatsız edeceği çok açıktır. Saldırılar arttıkça, şehit cenazeleri geldikçe, örneğin taş attığı için hapse konulan çocuklar konusunda bir yasal düzenleme yapmak bile zorlaşıyor. Bu durumda da ancak PKK'nın, o çocukların hapisten çıkmasını istemediği sonucuna varılır... PKK'nın kendi var oluş gerekçelerinin önemli bir bölümü yok oldu, bir bölümü de yakın gelecekte yok olacak. Türkiye bu sürece girmiştir, gecikse de süreç devam edecektir. Geriye iki mesele kalacak: Birisi, elini kana bulamamış olanlar için af, diğeri de İmralı'daki hükümlünün cezasını çekme koşulları. BDP bunları gündeme getirdiğinde, en azından konuşacak birilerini bulmak istiyorsa, önce yapılacak olan, PKK'nın saldırıları durdurması, silah bırakma kararı aldığını ilan etmesi ve buna herkesi inandırmasıdır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/POSTA.JPG GAZETESİ

MEHMET ALİ BİRAND
Artık yetti, bizi yordunuz...
"... Anayasa değişiklik paket, biri eksik onaylandı ve çıktı. Tüm siyasetçilerimizden bir ricamız var: Bizi çok yordunuz. Sadece kavga ettiniz. Artık, tatile mi çıkacaksınız, ne yapacaksanız yapın ve bizi bir süre dinlendirin... Öylesine bir maraton yaşadık, iki hafta süresince öylesine kavga-döğüş izledik ki, toplum yoruldu. Tartışmalardan da, hiçbir şey anlamadık. Sadece karşılıklı küfürlü, hakaretli, sille tokatlı bir kargaşa yaşadık. TBMM'de de, iki hafta süreyle içerik konuşulmadı. Bu değişikliğin ne anlama geldiği bir türlü tartışılmadı. Şimdi önümüzde, önce bir Anayasa Mahkemesi süreci var. Ardından da referandum gelecek. Eğer referandum sırasında da aynı kavga çıkacaksa, vah bizim halimize. Şu önümüzdeki günlerde gelin biraz dinlenelim... Bir süre için değişiklik paketinin içeriğini tartışalım. Sonra çok pişman oluruz..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPGGAZETESİ

SERDAR ARSEVEN
Hani "AK Parti-PKK elele" idi!..
"...İnanılmaz bir süreçti. İlk tur için 9. ikincisi için 5 gün Meclise kilitlendik... Önemi yıllar geçtikçe çok daha iyi anlaşılacak bir paket bu. Başbakanın "Ya tarih yazacaksınız ya tarih olacaksınız" sözünün ne manaya geldiğini bugün kavramakta güçlük çekenler... Türkiye'de -hele- bir iktidar partisini kapatmanın neredeyse imkansız hale geldiğini görecek. Yargı'nın (HSYK'daki "kimyasal değişim" sayesinde) daha az sıkıntı, daha çok adalet üretme imkanına kavuştuğunu zamanla idrak edecek. Hükümetin aradan bunca zaman geçtiği halde temel meselelerin çözümü yolunda adım atamadığını, samimi duygularla dile getirenler biraz olsun rahat edebilir... Bugüne kadar her hayırlı icraatın takozu: millete yakın hukuk adamlarının korkulu rüyası olan devlet organlarının çakılıp kaldıkları yerden oynatılması hayati öneme sahipti. ETÖ zihniyetinin çökertilmesi büyük ölçüde bu operasyona bağlıydı. Daha dün gerçekleştirdiği Mehmetçik katliamıyla "Pakete karşıyız" mesajını vermeye çalışan ETÖ bundan sonra iyice yer altına çekilmek durumunda kalacaktır... Bu Anayasa maratonu bir dolu müspet sonucu getirdi önümüze. İlki; ETÖ'nûn mahiyetini herkes kavramış oldu. "AK Parti-PKK elele" sloganının yerini bir başkası aldı. Biliyorsunuz artık. "Kimler kimlerle elele!.."... Ulusalcı Sağ ile Ulusalcı Solun gerçek mahiyetlerini, aralarındaki bağlantıları hep birlikte görmüş olduk!.. Bir grup Ülkücünün pakete Meclis dışından destek verişine de şahitlik ettik bu süreçte. "Milliyetçilik" ile "ulusalcılık" arasındaki farkın bu vesileyle net bir şekilde ortaya çıkması da en hayırlı neticelerden... Meclisteki çetin mücadeleyi "AK Parti şimdi parti oldu" cümlesiyle ifade etmiştim kuliste... Anayasa paketi görüşmelerinin başladığı güne kadar AK Partili vekillerin çoğu birbirlerini tanımıyordu... Şimdi (birkaç fireci hariç), aralarında önemli bir bağ oluştu. Bunun parti teşkilatlarına da yansıyacağını düşünüyorum. AK Parti'nin bu süreçte risk alması da "bedel ödemeye artık hazır oldukları" düşüncesini uyandırdı. Lider bu; sana 330 gerekiyor. Elinde bunu ancak birkaç oyla aşabileceğin kadar vekil var. Dengeleri gözeterek sağdan soldan toplama bir takım oluşturmuşsun... Oylama gizli. ETÖ Meclis içindeki uzantılarına sürekli olarak Mehmetçik katlederek tam destek veriyor... AK Partili vekillerin çileden çıkması için her türlü tahrik unsuru hazırlanmış... Bu kadar kritik ve gerilimli bir süreci böylesine az hasarla yönetip istediği neticeyi alan Başbakanın siyasi kariyerinin zirvesinde olduğu aşikar. Referandumdan çıkacak net sonuç, Erdoğan için KÖŞK'ün kapıları ardına kadar açabilir. Bu arada; "Başkanlık sistemi" de ilk Genel Seçimin ardından gündeme iyice yerleşebilir. Sokaktaki vatandaşın paketin içeriği ile fazla ilgilenmediği söyleniyor. Kısmen doğru... Lâkin, büyük resmi de pekala görüyor... Ak Parti Medya Tanıtım Başkanlığının hazırlamakta olduğu kitapçıkta Anayasa paketinin "tam olarak hangi alanlarda ne gibi yenilikler getirdiği" net olarak ortaya konacak. Vekiller, teşkilatlar iyice motive olmuş durumda. Paket (Anayasa Mahkemesi engeline takılmadığı takdirde) vatandaştan büyük destek görür. İyi anlatılırsa çok büyük destek görür. İyi anlatılamazsa yüzde 60'la geçer..."

ishakyilmaz 05-09-2010 18:02

DIŞ BASIN ÖZETLERİ
İRAN:
İRNA:
İRAN DIŞİŞLERİ BAKANI TÜRKİYE'YE GİDECEK
07.05.2010
İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki, bugün öğleden sonra bir günlük bir ziyaret için Türkiye'ye gidecek. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ile birlikte Birleşmiş Milletler (BM) merkezinde 3 Mayısta başlayan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasını (NPT) gözden geçirme toplantılarına katılmak üzere New York'ta bulunan Mutteki'nin, Tahran'a geçmeden önce Türkiye'ye giderek, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüşeceği bildirildi. Diplomatik Kaynakların bildirdiğine göre, taraflar arasındaki görüşmelerde çeşitli bölgesel ve uluslararası konuların gündeme geleceği belirtiliyor.

İRNA:
TÜRKİYE'DE ANAYASA REFORMU SÜRECİ
06.05.2010
Türkiye'de Erdoğan hükûmetinin, Anayasa maddelerinde değişikliği öngören teklifi, bu gece
Mecliste kabul edildi. Ancak Mecliste haftalarca süren tartışmalardan sonra kabul edilen AK Parti'nin öngördüğü değişikliklerin kaderi henüz belli değil. CHP, söz konusu değişiklikleri iptal etmek için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmakla tehdit etti. AK Parti ise söz konusu iddiaları reddederek Anayasa değişikliklerini, Türkiye'nin demokratikleşme sürecinin bir parçası olarak niteliyor ve 1980 darbesinden sonra yürürlüğe giren şu anki Anayasa'nın değişmesi gerektiği üzerinde ısrar ediyor. Türkiye Anayasası'na göre Anayasa değişiklik paketindeki maddelerden birinin kabulü için 550 milletvekilinden en az 330'unun oyu şart. Türkiye Anayasası'na göre ayrıca Meclisin kabul ettiği bütün kanun teklifleri Cumhurbaşkanının onayına sunulur. Cumhurbaşkanı gerekli gördüğü takdirde tekrar görüşülmek üzere teklifleri Meclise gönderebilir veya onaylayabilir. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanının talebi veya 110 milletvekilinin talep etmesi durumunda Anayasa değişikliklerini inceleyebilir ve gerekli gördüğü takdirde de Anayasa'ya aykırı bularak iptal da edebilir. Geçen yıl üniversitelerde türban serbestisini öngören maddenin onaylanmasından sonra CHP Anayasa Mahkemesine başvurarak söz konusu maddenin Anayasa'ya aykırı olması nedeniyle iptal edilmesini sağlamıştı. Bu, Anayasa Mahkemesinin değişiklikleri şekil olarak değil de içerik olarak incelemesi açısından Türk tarihinde bir ilktir. Türkiye Anayasa Mahkemesi kararlarına itiraz edebilecek bir merci olmaması nedeniyle Mahkemenin aldığı her karar kesinlik taşıyor. Bazı hukukçulara göre geçen yıl verilen söz konusu karar, Mahkemenin Anayasa değişikliklerine daha fazla müdahalede bulunması için ortam hazırladı. Türkiye Başbakanı Erdoğan, perşembe günü basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Anayasa değişikliği ile ilgili referandum için hazırlıkların başladığını belirtti. Anayasa değişikliği için halka başvuracaklarını vurgulayan Erdoğan, "Anayasa'nın bazı maddelerinin değişmesi için son oylama bugün yapılacak." dedi. Bazı gözlemcilere göre CHP'nin söz konusu değişikliklerin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurması durumunda AK Parti'nin önünde iki seçenek yer alacak. İlk seçenek, Anayasa Mahkemesi CHP'nin talebini reddederek karşı çıkacak. Bu durumda AK Parti değişiklikleri yapmayı başararak genel seçimlere eli dolu gidecek. İkinci seçenek ise Anayasa Mahkemesi, CHP'nin talebini uygun bularak değişikliklerin iptaline karar verecek. Gözlemcilere göre bu durumda da büyük olasılıkla erken seçim gündeme gelecek. CHP ve diğer muhalif partiler de bu değişikliklerden şikâyetçi olacak ve AK Parti de seçim propagandalarında partilerin bu tutumundan şikâyet ederek elinde büyük bir koz bulunduracak. Bu da AK Parti'nin halkın genel desteğini almasına neden olabilecek.

FRANSA:
AFP:
TÜRKİYE... ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ YENİ BİR AŞAMAYA GEÇTİ
07.05.2010
Muhalefete göre hükümete daha fazla yetki verilmesine imkan tanıyacak anayasa değişikliklerinin tümünün nihai onayı anlamına gelen referandum yolunu açan Anayasa reformu Türk parlamentosunda kabul edildi. Anayasa değişikliği 550 milletvekilinden 336'sının oyunu aldı, ancak bu, referandumsuz kesin onay anlamına gelen üçte ikilik çoğunluktan az. Hukuk hiyerarşisinin ve ordunun -iktidara karşı olan iki kurum- yetkilerini sınırlama etkisi olan söz konusu değişiklikler, en kısa süre içinde referandum yapılmasını istemesi beklenen cumhurbaşkanının onayına sunulacak. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dün yaptığı açıklamada, bu değişikliğin parlamentoda üçte ikilik çoğunluğu elde edememesi halinde referanduma sunulacağını söylemişti.

İNGİLTERE:
REUTERS:
TÜRK PARLAMENTOSU REFORMLARI GEÇİRDİ SIRADA REFERANDUM VAR
07.05.2010, Pınar Aydınlı
Türk Parlamentosu, anayasada reform yapmak üzere iktidardaki AK Parti tarafından sunulan bir tasarıyı bugün erken saatlerde onayladı ve referandumun yolunu açtı. Muhalefet ise değişikliklerin hayata geçmesini engellemek için mahkemeye gitmeye kararlı. Yargıda revizyon yapacak ve ordunun rolünü sınırlandıracak olan taslak şimdi imza için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e gidecek. İmzanın ardından 60 gün içerisinde referandum yapılabilecek. Ana muhalefet partisi referandumu engellemek için Anayasa Mahkemesi'ne başvuracağını söyledi. Başbakan Tayyip Erdoğan reformların, AB'nin taleplerini yerine getirmek için gerekli olduğunu söyledi. Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin, milletvekillerinin sabaha karşı saat ikide tasarıyı onaylamalarının hemen ardından, "Reform paketi Meclis Genel Kurulu tarafından kabul edilmiştir. Ülkemize hayırlı olsun." diyerek oturumu kapadı. Hükûmet referandumu temmuz ayında yapmayı planladığını bildirdi, ancak yasal süreç halen çetin mücadelelere sahne olabilir. Reformların iki önemli ayağından birisi Anayasa Mahkemesi'nde revizyon yapılması, diğeri ise yargı mensuplarının atamalarından sorumlu olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yeniden yapılandırılmasını öngörüyor. Eleştiri sahipleri AK Parti'yi, Türkiye'deki laikliği etkisizleştirmeye yönelik uzun vadeli bir stratejinin parçası olarak, yargının bağımsızlığını sarsmak ve üst düzey yargı kademelerine kendi destekçilerini yerleştirmek için reformları kullanmakla suçluyor. Ana muhalefet partisi referandumu engellemek için Anayasa Mahkemesi'ne başvuracağını söyledi. Böyle bir senaryo anayasal bir felce sebep olabilir ve Erdoğan'ı erken seçim çağrısında bulunmaya zorlayabilir. Daha önce AK Parti'yi kapatmaya çalışan ülkenin en üst düzey savcısı reformların demokratik olmadığını söyledi. Savcının yeni bir kapatma girişiminde bulunabileceğine ilişkin spekülasyonlar söz konusu.


İSPANYA:
EL MUNDO:
TÜRKİYE... ERDOĞAN'IN REFORMLARI REFERANDUMA GİDECEK
06.05.2010, Fran Martinez
Güneydoğuda tırmanan şiddetle birlikte gergin tartışmalardan sağ çıkan AK Parti, anayasal reformunu kendi oyun sahasına taşıyacak: Sokağa. Bu perşembe günü Türk Parlamentosu, TürkAnayasa Mahkemesi ve Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu üzerindeki siyasi güç etkisini artırarak yargının yeniden yapılandırılmasını 334 oyla kabul etti. Bununla birlikte Erdoğan'ın programının diğer temel direği -siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıracak madde-, AK Parti'nin başarılı olmak için gerekli çoğunluğa sahip olmasına rağmen geçen pazar günü reddedilmişti. 97 sandalyeye sahip ana muhalefet partisi CHP, düzenlemeleri Anayasa Mahkemesi'ne temyize götürme niyetinde olduğunu ilan etti ve AK Parti'yi, adli kurumlara partisinin üyelerini yerleştirerek yargının bağımsızlığına ve Türkiye'nin laikliğine son vermek istemekle suçladı. Aynı zamanda, -iki yıl önce AK Parti'yi kapatmaya çalışan- Türk Devleti Baş Savcısı, reformları anti-demokratik olarak niteledi. 2002'den beri iktidarda bulunan Erdoğan'ın partisi, 2011'de yeni yasama seçimleriyle karşı karşıya ve yargının "ayrıcalıklarına" son vermek ve ordunun siyasi ağırlığını azaltmak için reformlar programını hızlandırdı. Erdoğan, bu kararların "AB'ye katılım için gerekli" olduğunu belirtti ancak Kürt açılımı ve Ermeni uzlaşması gibi diğer programlar durdu.

İSVİÇRE:
LA LIBERTE:
TÜRKİYE PARLAMENTOSU ANAYASA REFORM TASARISINI KABUL ETTİ
07.05.2010
Recep Tayyip Erdoğan'ın hükûmeti tarafından savunulan tasarı metni 550 milletvekilinin 336'sının oylarıyla kabul edildi ve şimdi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün imzasına sunulacak. Tasarı üçte iki çoğunluğu elde edemediği için 60 günlük bir süre zarfında düzenlenmesi gereken bir referanduma gidilecek. 2002 yılından beri iktidarda olan Erdoğan, kendisini laikliğin teminatı olarak gören yargı ve orduyla ilgili büyük reformları, AB'ye katılım projesinde zorunlu olarak değerlendiriyor. Hükûmet, üç kilit değişiklikten ikisini kabul ettirmeyi başardı. Parlamento dün, hâkimleri ve savcıları atayan ve disiplin tedbirleri alan bir kuruluş olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yapısını değiştirmeyi kabul etti. Parlamentonun salı günü kabul ettiği bir diğer değişiklik, Anayasa Mahkemesi hakimlerinin sayısını 11'den 17'ye çıkarıyor ve parlamentoya bu hâkimlerden bazılarını atama yetkisini veriyor. AK Parti 2008 yılında, Cumhuriyetin laik ilkelerini ihlal ettiği gerekçesiyle neredeyse Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılıyordu. Ancak aynı parlamento pazartesi günü, siyasi bir partinin kapatılması sürecini zorlaştıracak bir değişikliği reddetti. Diğer değişiklikler askerî mahkemelerin yargılamasına sınırlama getiriyor ve darbe girişimleri veya ulusal güvenlikle ilgili suçlar konusunda sivil mahkemelere, barış zamanında, askerî personeli yargılama yetkisi veriyor. Aynı şekilde Genelkurmay Başkanı ve dört ordu komutanı yüce divan tarafından yargılanabilecek.



İTALYA:
IL MEDITERRANEO:
TÜRK PARLAMENTOSU ANAYASAL REFORMLARA DOĞRU GİDİYOR
07.05.2010
Dün, Türk siyaseti açısından önemli bir gün oldu. İslam yanlısı hükûmetin anayasal reformları harekete geçirmek için anahtar durumdaki bir adli organının yeniden yapılandırılması muhalefete rağmen, parlamento tarafından onaylandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 1982 tarihli anayasaya getirilecek değişiklik önergelerine ilişkin reform paketinin üç ana sütunundan ikisinin desteğini elde etti. Erdoğan, anayasa reformunu gündeminin zirvesine yerleştirdi ancak yasal süreci tamamlamak için bir savaş vermesi gerekecek. Hükûmeti eleştiren Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun reformu, karar gücü üzerinde AK Parti'nin kendi etkisini artırmayı bir öneri olarak görüyor. Bu düzenleme, toplam 550 milletvekilinden 334'ünün oyunu elde etti; böylece Erdoğan'ın onaylanması için ulusal bir referanduma tabi tutmayı düşündüğü bir pakette girişimi muhafaza etmek için gerekli 330 oy barajını aşmış oldu. Erdoğan, 1980'deki askerî darbeyi takiben iktidara gelen askerî hükûmet döneminde kaleme alınan bir anayasaya değişiklikler getirmek için halkın desteğini hedefliyor. AK Parti, Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne yaklaştırmak için reformların gerekli olduğunu dile getirdi. Ana muhalefet partisi, değişiklikleri iptal etmek için Anayasa Mahkemesi'ne başvuru yapacağını açıkladı. Erdoğan, reform paketinin 2011 seçimlerinde ülkenin liderliğine yeniden adaylığı için önemli bir test olacağını söyledi.

ALMANYA:
DIE TAGESZEITUNG:
TÜRKLER ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİ OYLAYACAK
07.05.2010, Jürgen Gottschlich
Başbakan Erdoğan hükûmetinin talebi doğrultusunda Türk halkı kapsamlı anayasa reformunu muhtemelen haziran ayında oylayacak. İktidardaki AK Parti'nin siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili daha önceki önerisi meclisten geçmemişti. Türk hükûmeti, ülkedeki adalet sisteminin yeniden yapılandırılması için kapsamlı bir anayasa reformu gerçekleştirmeye çalışıyor. Reformda, Anayasa Mahkemesi üyelerinin sayısının artırılması ve atanmasıyla ilgili düzenlemelerin yenilenmesi öngörülüyor. Reform hayata geçirilirse Anayasa Mahkemesi hâkimleri kısmen meclis tarafından atanabilecek. Hükûmeti eleştiren kesim, bu şekilde adaletin bağımsızlığının ortadan kaldırılacağını ve hükûmetin denetimi altına gireceğini düşünüyor. Konuyla ilgili değişiklik önerisine 337 milletvekili olumlu oy verdi. Önümüzdeki haziran ayında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yeni anayasanın oylanması konusunda referandum kararı alması bekleniyor.

ishakyilmaz 06-09-2010 20:30

Tanıtım ve Medya Başkanlığı



9 Haziran 2010 Çarşamba

GÜNLÜK BASIN RAPORU





G Ü N D E M


9 HAZİRAN 2010 ÇARŞAMBA

1- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İstanbul'da, Moğolistan Cumhurbaşkanı Tsakhiagiin Elbegdorj, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi ile Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Nguyen Thi Doan ve beraberindekilerle ayrı ayrı görüşecek. (Saat: 11.00/12.00/13.45)
Gül, ayrıca Belçika Flaman Bölgesi Başbakanı Kris Peeters ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Şah Mahmut Kureşi ve beraberlerindeki heyetleri kabul edecek. (Saat: 14.30/15.30)
2- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, ''İnebolu Şeref ve Kahramanlık Gününün 89. yıl dönümü'' etkinliğine katılacak. (Saat: 15.00) Şahin, İnebolu'da dört ayrı serginin açılışını da yapacak.(Saat: 17.10-17.45)
3- Devlet Planlama Teşkilatı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve BM Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE) ortaklığıyla düzenlenen ''Binyıl Kalkınma Hedefleri Bölgesel Konferansı'' İstanbul'da gerçekleştirilecek. Açılışını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yapacağı konferansa Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün ile Sağlık Bakanı Recep Akdağ da katılacak. (Saat: 09.30)
4- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkçe Olimpiyatları Kapanış Töreni'ne katılacak. (Saat: 19.00)
5- İstanbul Finans Merkezi Yüksek Konseyi ve Ulusal Danışma Kurulu ilk toplantısı İstanbul'da yapılacak. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan başkanlığında yapılacak toplantıya, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım da katılacak. (Saat: 14.00)
6- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TBMM Anayasa Komisyonunda ele alınacak ''Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı''nın görüşmelerine katılacak. (Saat: 10.30)
7- Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Brüksel'de Avrupa Komisyonu üyeleri Cecilia Malmström ve Stefan Füle ile görüşecek, Avrupa Parlamentosunda temaslarda bulunacak.
8- Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin Kanun Tasarısı hakkında basın toplantısı düzenleyecek. (Saat: 11.00) ''Türkiye-Irak ilişkileri tarihi ve geleceğe yönelik açılımlar'' konulu uluslararası sempozyuma katılacak. (Saat: 10.00)
9- Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz ile Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, İstanbul'da Şanlıurfa Sanayisinin Yeniden Yapılandırılması tanıtım toplantısına katılıyor. (Saat: 09.00)
10- Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak, Sinop'un Ayancık ilçesinde çeşitli ziyaretlerde bulunacak, spor tesislerinin açılışını yapacak. (Saat: 12.30-16.00)
11- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İstanbul'da, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi ile görüşecek. (Saat: 11.00)
12- Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, 18. Uluslararası İş Makinaları, Yapı Elemanları ve İnşaat Teknolojileri Fuarı ANKOMAK' ile İstanbul Aydın Üniversitesi Teknoloji Merkezi'nin açılışına katılacak. (Saat: 12.00/14.00)
13- Türk-Arap Ekonomi Forumunun açılış resepsiyonu, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile TOBB/DEİK Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun ev sahipliğinde İstanbul'da yapılacak.(Saat: 19.30)
14- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Exxon Mobil Başkan Yardımcısı Mark Albers'i kabul edecek, Nabucco Konsorsiyumu ortaklarıyla bir araya gelecek. (Saat: 10.00/11.00)
15- Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, İstanbul'da Ermeni Azınlık Okullarının yıl sonu mezuniyet törenine katılacak. (Saat: 14.00)
16- Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün kuruluş yıl dönümü nedeniyle düzenlenen ağaç dikme törenine katılacak. (Saat: 11.00)
17- Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye Müteahhitler Birliği tarafından düzenlenen ''Geleneksel Gündem Toplantıları''na konuk konuşmacı olarak katılacak. (Saat: 19.00)
18- BM Güvenlik Konseyi, İran'a yeni ve sıkı yaptırımlar getiren karar tasarısını oylayacak.
19- TBMM'den Genel Kurulda, Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı görüşülecek. (Saat: 13.00) Plan ve Bütçe Komisyonunda, bazı kamu kurum ve kuruluşlarının bir kısım borçları ile alacaklarının düzenlenmesine ilişkin tasarı görüşülecek. (Saat: 10.00)
KİT Komisyonunda Elektrik Üretim AŞ ile Türkiye Elektromekanik Sanayi A.Ş.'nin (TEMSAN) 2008 yılı hesapları denetlenecek.(Saat: 10.30/14.00)
20- Hollanda'da parlamento seçimleri yapılıyor. Temsilciler Meclisinin 150 yeni üyesinin belirleneceği seçimlerde 11 Türk kökenli aday da yarışıyor.

ishakyilmaz 06-09-2010 20:31

09 HAZİRAN 2010 ÇARŞAMBA GÜNDEM HABERLERİ
GÜNDEM
ASYA ZİRVESİ'NDE İSRAİL'E ŞİDDETLİ KINAMA
Asya'da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı (AİGK/CICA) sonuç bildirgesinde İsrail kınanmadı. Türkiye Başkanlık açıklamasında ise İsrail hariç, tüm üyeler yardım gemilerine yapılan saldırıyı şiddetle kınadı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, sonuç bildirgesinde İsrail'in kınanmasını "teknik olarak mümkün olmamıştır" sözleriyle açıkladı.
"YÜKSELEN SES VİCDANLARIN SESİ OLACAKTIR"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gazze yardım konvoyuna yapılan saldırının tüm dünyaya vicdan muhasebesi yaptırdığını belirterek, ''Yükselen ses daha adil ve daha özgür bir dünya isteyen vicdanların sesi olacaktır'' dedi. Bu arada Türkiye ve Rusya arasında nükleer santralle ilgili işbirliğini içeren, nükleer lisanslama ve denetleme anlaşması, iki ülkenin enerji bakanları arasında imzalandı.
ULAŞTIRMA BAKANI "YOUTUBE" VE "GOOGLE"I SUÇLADI
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım son günlerde Google IP'lerinde yaşanan yavaşlamayla ilgili olarak sorumlunun Google olduğunu öne sürdü. Bakan Yıldırım, Google'ı Türkiye üzerinden vergi vermeden para kazanmakla suçladı ve mükellef olmamasına rağmen YouTube'a 30 milyon TL vergi tahakkuk ettirdiklerini açıkladı.

EKONOMİ
PİYASALAR
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Bileşik Endeksi günün tamamında 642 puanlık düşüşle 53.664 puandan tamamladı. Hisse senetleri günlük ortalama yüzde 1,18 azaldı. İstanbul serbest piyasada, kapanış saatlerinde doların satış fiyatı 1,6090 lira, avronun satış fiyatı 1,9190 lira oldu. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Tahvil ve Bono Piyasası Kesin Alım Satım Pazarında işlem gören 25 Ocak 2012 vadeli, bugün valörlü tahvilin bileşik faizi, önceki kapanışa göre değişmeyerek yüzde 8,89'dan kapandı.Bu tahvilin basit getirisi yüzde 9,14 oldu. Bu kağıdın dün kapanıştaki da basit getirisi yüzde 9,14, bileşik getirisi yüzde 8,89 olmuştu.
EKK, ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİSİ GÜNDEMİYLE TOPLANDI
Dün yapılan istihdam zirvesine hükümet, işçi sendikalarının 'kırmızı çizgi' saydığı konuları getirdi.Ayrıca iki yıl içinde kamu ve özel sektöre 55 bin 38 özürlü memur ve işçi alınacak. İşsizlik sigortasından yararlanma koşulları esnetilecek, işsizlik maaşı artırılacak.
BANDIRMA LİMANI'NI 5 YIL BOYUNCA LATEK LOJİSTİK İŞLETECEK
TCDD Bandırma Limanı'nın İşletme Hakkı Devrine İlişkin İmtiyaz Sözleşmesi, Rixos Otelde düzenlenen törende imzalandı.Bandırma Limanı'nın gemi yükleme, boşaltma ve nakliye hizmetlerini 5 yıl boyunca Latek Lojistik yürütecek.

POLİTİKA
ARINÇ: "MAHKEME ŞEKİL YÖNÜNDEN İNCELEYECEKTİR"
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Anayasa Mahkemesi'nin, anayasa değişikliğine ilişkin kanunu şekil yönünden inceleme kararı vermesini değerlendirirken, "Mahkeme, kesinlikle esasa girmeyecektir, esas konusunda bir karar vermemelidir" dedi.
TÜRK'ÜN GRUBU'NDA KÜRTÇE KONUŞMASINA DAVA
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, partisinin TBMM'deki Grup Toplantısında Kürtçe konuşma yapan kapatılan DTP'nin eski milletvekili Ahmet Türk hakkında, "Siyasi Partiler Kanunu'na muhalefet" suçundan cezalandırılması istemiyle dava açtı.

DÜNYA
"SALDIRI HAK VE BATIL ARASINDAKİ TARİHİ BİR SAVAŞ"
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, İsrail'in Gazze'ye yardım götüren gemilere saldırısı için "Hak ve batıl arasındaki tarihi bir savaş" nitelemesini kullandı ve her zaman kazananın Hak olduğunu söyledi.
İSRAİL 'BASKIN'LA İLGİLİ İNCELEME BAŞLATTI
İsrail ordusu, "Mavi Marmara" gemisinde 9 Türk'ün ölümüyle sonuçlanan operasyonuyla ilgili olarak kendi içinde inceleme başlattı.
SARKOZY, ŞAAKAŞVİLİ İLE GÖRÜŞTÜ
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Elysee Sarayı'nda Saakaşvili'yi kabul etti. Saakaşvili, görüşme sonrası basına yaptığı açıklamada, Rusya'ya savaş gemisi satılmasıyla ilgili endişesini tekrarladı, ancak bu konunun bugünkü görüşmede ayrıntılı bir şekilde ele alınmadığını söyledi. Gürcistan Cumhurbaşkanı, ''Sarkozy'nin verdiği güçlü desteğin kendileri için çok önemli olduğunu'' söyledi.
ABD: HAMAS'I TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK TANIMLIYORUZ
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley, ABD'nin Hamas'ı terör örgütü olarak gördüğünü ve bu konudaki görüşünün net olduğunu söyledi.

ishakyilmaz 06-09-2010 20:31

KÖŞE YAZARLARI


http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPGGAZETESİ

ERDAL ŞAFAK
Nefes nefese
"...Başbakanlığın ve Dışişlerinin hızına yetişmek kolay değil. Şu son bir aylık girişimlerinin dökümünü yaparken bile nefes nefese kaldık. Somali zirvesi... Bosna Hersek-Sırbistan zirvesi... Güneydoğu Avrupa ülkeleri zirvesi... Kuzey Irak'la işbirliği toplantısı... Irak'la danışma toplantısı... Afganistan-Pakistan-Türkiye zirvesi... Akdeniz parlamenterler konferansı... Asya güvenlik zirvesi... Bugün de Türk-Arap forumu yapılıyor. Arada Erdoğan'ın Yunanistan, Iran, Azerbaycan, Gürcistan, Brezilya ve Şili ziyaretleri var.
Arada, Mavi Marmara baskınından sonra NATO Konseyi'ni, BM Güvenlik Konseyi'ni, BM insan Haklan Komisyonu'nu, Arap Ligi'ni, İslam Konferansı Orgütü'nü peş peşe veya eşzamanlı olarak toplatmak var. Arada Davutoğlu'nun sayılamayacak turlan var. Sadece bir anekdot aktaralım. Davutoğlu, Başbakan Erdoğan'a Latin Amerika gezisinde eşlik ederken, Türkiye ve Brezilya'nın ortak çabalanyla iran'ın kabul ettiği "Nükleer Takas Anlaşmasının ABD'de tetiklediği gelişmeleri yerinde değerlendirmek için kurmaylarıyla birlikte Washington'a geçmeye karar verdi. Washington yolunda, BM Güvenlik Konseyi'nin iran'a yeni yaptınmlan görüşmek için olağanüstü toplanacağını haber alınca rotasını New York'a çevirdi. Birleşmiş Milletler'in cam gökdelenine vardıklannda tüm heyetin saçı sakalına kanşmışü. Davutoğlu'nun boynundaki kravatın rengi de toplantının havasına pek uygun değildi. BM binasının tam karşısındaki Türkiye'nin New York Başkonsolosluğumdan bir kravat getirtildi. Ama heyet üyeleri traş olmaya vakit bulamadılar ve en az iki günlük sakallanyla toplantıya girdiler. BM'de görevli bir meslektaşımız bize anekdotu anlatırken, "Güvenlik Konseyi üyeleri bir an acaba iranlılar mı geldi diye şaşkınlığa düştüler" dedi gülerek..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG GAZETESİ

DENİZ ÜLKE ARIBOĞAN
Tevrat, Kuran, Kudus, Musa, Firavun
"...Dış politika söylemimizde, bugüne kadar olmadığı ölçüde dini referansların kullanıldığı bir döneme girmiş bulunuyoruz. Tevrat, Kuran, Musa-Firavun, Kudüs gibi birçok ilahi kavram, artık politik arenanın en popüler deyimleri arasında. Başbakanımız Tevrat'ın 6.
emrinden söz ederken, ana muhalefet partisi CHP'nin yeni başkanı Kılıçdaroğlu da Tevrat'ın 8. emrine atıf yapmaktan geri durmuyor. Ben de bu vesileyle kutsal kitaplardan ayetlerle yön kazanan dış politikamızın bazı açmazlan üzerinde durmak istiyorum.
1- Her şeyden önce Türkiye'nin İsrail ile olan sorunu, dini nitelikli bir sorun olmadığı gibi, yalnızca dindarların meselesi de değildir. Gazze'de ablukaya alınmış olan insanların inançlarından dolayı değil, sırf insan olmaktan kaynaklanan haklan gereği savunulması söz konusudur. İsrail hükümeti Musevi olduğu için değil, beceriksiz ve kötü yürekli olduğu için eleştiriyi hak etmektedir. Allah'a dua ettikleri dil adına değil, siyasette kullandıklan dil açısından yaptırım uygulanmayı hak etmektedir. Bu bakımdan israil hükümetinin uyguladığı ceberut politikalan, dini kavramsallaştırma yerine, siyasi ve hukuki terminoloji içerisinde açıklamak çok daha doğrudur. 2- Türkiye'nin bölgede uygulamaya çalıştığı dış politika, reel politik zeminde oluşan boşluğun yarattığı bir fırsat temelinde şekillenmekte. Bölgesel bir güç olarak yakın çevresinde gelişen tüm olaylara duyarlı, kronikleşmiş problemleri çözme konusunda hevesli bir ülke görünümü veren Türkiye, Ermenistan'dan Yunanistan'a, Irak'tan Gürcistan'a kadar hemen her soruna müdahil hale gelmeye çalışmakta. Eski Osmanlı coğrafyasında yoğunlaşan bu çabalar, farklı inançlara sahip toplumlara uzanma gayretimizin de bir göstergesi niteliğinde. Bu noktada reel politika tabanında şekillenen etkinlik yayma çabasının, mistik, dini boyutlara genişletilmesinin ana politikadan ciddi bir sapma olduğunu da söylemek gerekir. Kullanılan dil spesifik hale geldikçe ister istemez yerelleşir, evrenselliğini kaybeder. Evrensel değerler üzerinden geliştirilmeye çalışılan Türkiye imajı, din çerçevesi içerisine yerleştirilirse, hapsedilmiş olur. Gelişme potansiyeli sınırlanır ve rotasını kaybeder..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG GAZETESİ

ESER KARAKAŞ
Seçim sath-ı maili
"...Bu yazıyı 8 Haziran Salı günü Anayasa Mahkemesi ne tür bir karar üretecek, öğrenmeden yazıyorum. Nihai karar belki daha da gecikebilir. Ama yaşananlar Türkiye'nin çok sert geçecek bir seçim dönemine seçimin normal tarihinden yaklaşık bir sene önce girdiğini gösteriyor. Bundan sonra tarafların atacağı her adım kaçınılmaz olarak seçime endeksli olacak. Bendenizin tahmini genel seçimlerin normal tarihinde yani Temmuz 2011'de ya da en fazla bir-iki ay önce olacağına yönelik ama Anayasa Mahkemesi'nin kararının niteliği bir erken seçimi de gündeme getirmez diyemiyorum. Seçim sath-ı mailine girildiğinin ilk güçlü sinyali kanımca Deniz Baykal'a yönelik ahlaksızca ama çok başarılı ve netice veren komplo ile geldi. Ana muhalefet cephesinde böylece olağan kongre süreçlerinde gerçekleşmesi zor görünen radikal bir değişim oldu ve ana muhalefet seçime yönelik yeni yapılanmasında kilit taşını yerine koydu. Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliği konusunda ve özellikle Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın terkipleri hakkında vereceği karar da süreçte anahtar rol oynuyor. Anayasa Mahkemesi evrensel hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde davranır ise önüne gelen başvuru hakkında görevsizlik kararı vermesi lazım ama bu durumda da 12 Eylül günü yapılacak ve sonucu üç aşağı-beş yukarı belli referandum Sayın Kılıçdaroğlu'nun ilk ciddi maçta rekabete yenilgiyle başlaması demek. Evrensel hukuk normları dahilinde görev yapan bir anayasa mahkemesinin bu tür endişeleri yoktur ama bizde durumun ne olacağı, hangi kaygıların öne geçeceği belli olmaz. Anayasa değişiklik kanunu içinde sadece söz konusu iki maddenin (Ay.M. ve HSYK) iptalinin de ne tür siyasi sonuçlar üretebileceği de yine belirsiz; 367 kararının yarattığı toplumsal halet-i ruhiye hala çok taze. Umudum, temennim Anayasa Mahkemesi'nin vereceği kararda bu tür mülahazaları dikkate almaması. Gazze olayının yarattığı dinamikler de seçim sath-ı mailinde önemli yer oluşturabilir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG GAZETESİ

ALİ BULAÇ
Antisemitizm ve İslam
"...Türkiye Yahudi cemaatinden Mario Levi. "İstanbul Yahudileri olarak Gazzelilerle dayanışma içinde olduklarını" söylüyor ve şunları ekliyor: " Erdoğan harika bir beyanat verdi. Onun partisinin sosyal demokratlar ve milliyetçilere oranla çok daha iyi şey: ler yaptığını da söylemek lazım. Ben Türkiye'de bir Yahudi aleyhtarlığı görmüyorum. İsrail'e sempati duyuyorum; buna rağmen İsrail Başbakanı Netanyahu'yu şovenist, dışişleri bakanını faşist, savunma bakanını da ahmak olarak görüyorum."" (Zaman, 3 Haziran 2010) Levi, üç noktanın altını çiziyor: .1) Yahudi cemaati, AK Parti hükümetinden şikâyetçi değil, hatta sosyal demokrat veya milliyetçi bir hükümete göre tercihe şayan buluyorlar; 2) İçimizdeki İsraillilerin iddia ettiklerinin aksine Levi, Türkiye'de bir 'Yahudi aleyhtarlığı' görmüyor; 3) Levi dürüstçe İsrail'e sempatisi olduğu nu belirtiyor, ama mevcut yöneticileri şovenist, faşist ve ahmak kimseler olarak görüyor. İsrail'e karşı büyük bir öfke var. Bu, İsrail-halkına yönelmiş bir 'nefret' değil. 'Halk' esasında amorf bir kavramdır.
nasıl nitelendirildiği önemli. "İsrail halkı" dendiğinde "soyut bir ulus" akla gelir. Bu ulus, kimliğini "Yahudilik" üzerinden kurmaktadır. Şu halde "İsrail halkı"nın bizim kolektif hafızamızdaki karşılığı "Yahudilik" ve "Yahudi dini "dır. Eğer bizde bir antisemitizm aranacaksa. hangi ölçeklerde Yahudi ve Yahudi düşmanlığı olduğuna bakmak lazım. İstisnai-marjinal örnekler dışında sevad-ı azama baktığımız zaman, Müslümanlarda şu veya bu derecede "Yahudiliğe veya Yahudilere karşı bir nefret" müşahede edilemez..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG GAZETESİ

FEHMİ KORU
Anayasa mahkemesinin ilk kararı
"...Anayasa Mahkemesi dün CHP'lilerin başını çektiği 111 milletvekili imzalı başvuruyu 'şekil yönünden incelemek üzere' kabul etti. Meclis'ten 330'un üzerinde milletvekilinin katılımıyla geçmiş anayasa değişikliği paketinin özünü incelemeyi 'yetkisi dışında' gördüğü anlamına geliyor bu; kararı, tatmin edici olmasa da nihayet 'yetkisinin sınırlarını' hatırladığı için Anayasa Mahkemesi açısından bir ileri adım olarak görebiliriz. 411 milletvekili tarafından kabul edilmiş bir önceki anayasa değişikliği paketini, Anayasa açıkça "Anayasa Mahkemesi anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından denetler" dediği halele 'esas' bakımından da incelemeye aldığı ve iptaline karar verdiği için, şimdi 'yetki sınırları' içerisinde kalmasını ileri bir adım saymamız gerekiyor... Ama işte o kadar... Çünkü Anayasa Mahkemesinin 'şekil yönünden' incelemeye aldığını duyurduğu anayasa değişiklikleri, henüz Anayasa Mahkemesi tarafından incelenebilecek hukuki özelliğe kavuşmuş değil. Hiç değilse pek çok hukukçu için durum bu... Mahkeme 'şekil' bakımından neyi inceleyecek acaba? CHP'nin başvurusunda 'şekli'b\r takım itirazlar da vardı elbette, ancak herkes biliyor ki, CHP'nin esas derdi, bu anayasa değişikliğini de 'korunma altındaki maddeler' ile çatışır göstererek sonuç almaktı. Mahkeme 'esas' bakımından denetlemeyi kabul etmediği için, sırf şekli zaaflar üzerinden sonuç almak durumunda. Anayasa Mahkemesi'ni bu aşamadan sonra daha rahat davranması beklenebilir. Ne de olsa son birkaç yıl içerisinde peşpeşe aldığı tartışmalı kararlarla itibar yönünden hayli sarsıntı geçirdi; yitirdiğini yeniden kazanmak için herhalde her zamankinden daha fazla hassasiyet gösterecektir. CHP'nin beklediği gibi değişiklik paketini 'esastan' incelemeye almamakla, Anayasa Mahkemesi, bu defa kurallara uygun davranacağının da işaretini vermiş oldu...."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG GAZETESİ

ERHAN BAŞYURT
Sessiz diplomasi ve hamle üstünlüğü
"...Dışişleri Bakanımız Ahmel Davudoğlu. İsrail'in yardım gemisi baskınını değerlendirirken. "Tarihte ilk kez Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları başka ülke askerlerince öldürüldü'' cedi. Çok önemli bir tespit... Yüzlerce yolcunun yaşadığı korkunç dram ve işkencelerde cabası. Türkiye'nin, ölen vatandaşlarının haklarını savunarak hesap sorması en tabii hakkı.
Ancak bu yapılırken izlenecek usul ve kullanılacak üslup, krizin büyümesi ya da çözülmesinde anahtar rol oynayacak. Usul acısından, bu korsan baskının İsrail ile Türkiye araşma hapsedilmemesi gerekiyor. 32 milletten insanın bulunduğu gemiye baskın. İsrail ile uluslararası toplum arasında bir sorun. Dışişleri bu konuda başarılı bir politika izledi. Başbakanın girişimi ile Birleşmiş Milletler'in "komisyon" kurmak için harekete geçmesi de çok büyük başarı. Türkiye, tarafsız bir inceleme yapılması ve çıkacak rapora da herkesin uyması için girişimlerini ısrarla sürdürmeli. Üslup açısından. Türkiye krizle ilgili bundan böyle "sessiz diplomasi" yürütmeli. Kamu önünde açık eleştiriler yerini, ezber bozan barışçıl çıkışlara bırakmak. Olması gerekenden daha yüksek tonda açıklamalar ancak Türkiye'yi ve diplomatik becerilerini yaralar. Sonuç alınmaması halinde de kamuoyundaki hayal kırıklığına neden olur. Unutmamak lazım ki. İsrail bir dönem SSCB ve Çiriin taleplerine bile direndi. Zaman zaman ABD başkanlarına bile hakaret etti... Aynı şekilde Kızılay'ın da yardımları geciktirme ve engellemelere rağmen yerine ulaştırıldı. Deniz Feneri ve Kimse Yok Mu tarafından da milyon dolarlık yardımlar yapıldı. İHH da aslında bölgeye en çok yardım götüren sivil toplum girişimlerinden birisi. Ambargoya rağmen 25 milyon dolar yardım götürmeyi basardılar. Yine IHH üzerinden 9 bin Filistinli yetime düzenli destek sağlayan Türk aile var. Yardımların ulaştırılmasında İsrail'in sınırlama koyduğu ve sıkıntılar çıkardığı, gecikmelere neden okluğu bir gerçek. Ama hiç ulaşmamasındansa gecikmeli ve sınırlı kalemlerle de olsa ulaşması daha evla görülebilir. Niyetim krize neden olan yardım gemisini sorgulamak ve eleştirmek değil. Ancak yardımın ulaştırılması için seçilen yöntem başarısız olmuştur. Hatta geçmişte her şeye rağmen ulaştırılan Türk yardımlarının da önünde zorlaştırıcı bir rol oynayacaktır. Türkiye'nin "komşularla sınır sorun" politikasındaki birikimi. İsrail'le bu krizi aşmak için yeterlidir. İsrail aşın sağına rağmen, orta ve uzun vadeli ulusal akarlarımızın gerektirdiği şekilde hareket edilmelidir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG GAZETESİ

MURAT BARDAKÇI
"one mınut" ve Cemal Paşa
"...1980'li senelerde, Ortadoğu'da muhabirdim. Hemen her memlekete gittim, çok sayıda devlet adamı ile mülakatlar yaptım ve her kesimden insanla bir arada oldum.
Mısır'da yaşıyor, merkez olarak Kahire'yi kullanıyordum. Günlerim zaten halkın arasında geçiyor, dolayısı ile hem halkın, hem de gerektiğinde yöneticilerin Türkiye'ye nasıl baktıklarını, hakkımızda neler düşündüklerini yakından görebiliyordum. O senelerde basınımızda yazılanlara bakılırsa, Ortadoğu'nun lideri Türkiye idi ve bölgede bizden habersiz hiçbirşey olmazdı.Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "One minute" çıkışı hakkında çok şey yazılıp söyleniyor fakat meselenin en önemli tarafı unutuluyor: "One minute" çıkışının ve Türkiye'nin Mavi Marmara hadisesine uzanan Filistin politikasının şimdilik en büyük faydası, Araplar'ın hafızasından Cemal Paşa'nın adını silmeye başlaması ve Türkiye'yi bölgede "ismen" değil, "fiilen" hissettirmesidir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG GAZETESİ

YASEMİN ÇONGAR
Babayasa mahkemesi
"...Anayasa Mahkemesi'nin, 111 milletvekilince yapılan iptal başvurusunu incelemeyi kabul etmesi kimseyi şaşırtmadı. Mahkeme, kararında, anayasa değişiklik paketini "şekil yönünden" inceleyeceğini kayda geçirdi. Zaten mahkemenin, bunun ötesine geçen bir açıklama yaparak, değişiklik paketini "esas yönünden" de inceleyeceğini söylemesi, bizzat Anayasa'yı ihlal etmesi anlamına gelirdi; yüksek yargıçlar bunu şimdilik yapmadılar. "Şimdilik" diyorum, çünkü ne yazık ki "367 karan" ve üniversitelerde başörtüsü serbestîsi getiren düzenlemenin iptali" gibi lekelerle son zamanda epey kararmış bir sicili var yüksek mahkemenin. "Şekilden inceleriz, esasa girmeyiz, Anayasa'yı ihlal etmeyiz" dediğinde, artık kimseyi pek inandırmayan bir Anayasa Mahkememiz var bizim. Adeta bir üst yasama organı, bir senato gibi görüyor kendisini; geçmişteki kararlarına ve bu kararların aynasında, Anayasa ile ilişkisine bakınca, bir tür "Babayasa Mahkemesi" gibi çalıştığı izlenimini veriyor. Başörtüsü düzenlemesinin iptal şeklini kim unutabilir... O iptal kararında, seçmen iradesiyle yasa yapmak ve gerektiğinde Anayasa'yı değiştirmek ehliyetine sahip kılınmış vekillerin aldığı kararlar üzerinde siyasi tasarrufta bulunmaktan kaçınmadı Anayasa Mahkemesi; "şeklen inceleme" adı altında "esastan inceleme" yaptı. Bu madde, "anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından inceler ve denetler" diyerek Mahkeme'nin tasarrufunu gayet net biçimde kısıtlıyor. Anayasa değişikliklerine ilişkin Mahkeme incelemesinin şeklî unsurları, yine aynı maddede, "teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları" ile sınırlandırılıyor. Demokrat Yargı Eşbaşkanı Osman Çan'ın deyişiyle, "okuma yazması olan herkesin göreceği üzere gayet açık bir madde" bu. 148. Madde, Anayasa Mahkemesi'nin "değişikliklerin Anayasa'nın ilk üç maddesine aykırılık" gibi bir iddiayı ele alıp, esasa girmesini asla öngörmüyor. Buna elveren bir anayasa, Anayasa Mahkemesi'ni fiilen "siyasi" bir makama dönüştürmüş, mahkeme üyesi yargıçlara da seçmen iradesinin temsilcisi olan vekillerin üzerinde bir "siyasi" iktidar atfetmiş olurdu ki, böyle bir anayasanın, demokratik kriterler bakımından, 1982 Anayasası'ndan bile geri olacağı açıktır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG GAZETESİ

SEDAT ERGİN
İsrail'in Gazzede insanlığa karşı suçları
"...Öyle anlaşılıyor ki, daha çok uzun bir süre toplum olarak İsrail'in Gazze'deki ablukası ve Hamasin masum bir direniş örgütü örgüt olup olmadığı gibi konulan, sorulan konuşuyor olacağız.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail karşısında sertleşmesine ve bu çerçevede Türkiye'nin Orta Doğu politikasında önemli bir kınlmanın meydana gelmesine yol açan gelişmelerin başında, bu ülkenin 2006'dan itibaren Gazze'de uygulamakta olduğu abluka, ama daha önemlisi 27 Aralık 2008-18 Ocak 2009 tarihleri arasında gerçekleştirdiği askeri harekat geliyor. Bugünkü tartışmayı sağlıklı bir zeminde yürütebilmek için Gazze'de ne olduğunu bir kez daha büyüteç altına yatırmakta yarar var. Bu konuda başvurabileceğimiz en önemli referansı, BM İnsan Hakları Konseyi tarafından kurulan Gazze Araştırma Komisyonu'nun hazırladığı, komisyon başkanının adıyie; anılan ünlü Goldstone raporu oluşturuyor.
İSRAİL İŞBİRLİĞİNİ REDDETTİ
BM'nin Gazze Komisyonu'nun Başkanı Richard Goldstone, Güney Afrikalı apartheid karşıtı bir yüksek yargıç. Lahey'de Miloseviç'e karşı Yugoslavya Savaş Suçlan Mahkemesi Başsavcılığını da yapan Goldstone, uluslararası alanda objektifliği ve saygınlığı ile temayüz etmiş önemli bir hukuk otoritesi. İsrail'i sorgulayan raporun altında imzası olan Goldstone'un Musevi olması işin ilginç bir yönü. Hazırladığı raporda İsrail'i Gazze'de "insanlık suçu" işlemekle suçladığı için Goldstone'un Güney Afrika'daki tutucu Musevi çevreleri tarafından kara listeye alınması talihin bir cilvesi olmalı. Filistin Platformu tarafından Türkçeye çevrilip kitap haline getirilen, ancak İngilizce orijinaline internetten kolaylıkla ulaşılabilen 15 Eylül 2009 tarihli Goldstone raporu, komisyonun aylarca süren çalışması sonucu hazırlandı. Komisyon, yaklaşık 1.5 ay Gazze'de sahada çalıştı, tanıklarla konuştu, bombalanan yerleri bizzat gidip inceledi, erişimi sağlayabildiği bütün belgeleri değerlendirdi. İsrail, Goldstone komisyonuyla işbirliği yapmayı reddetti.
İKİNDİ NAMAZI SIRASINDA CAMİ BOMBALANDI
Yaklaşık 550 sayfa tutan bu raporu bir köşe yazısının sınırlan içinde özetleyebilmek kuşkusuz mümkün değil. Ana noktalara değinelim. Bu hareket sırasında bin 500'e yakın insanın öldüğü biliniyor. Komisyon'un ölü sayısı olarak 1387 ile 1417 aralığındaki tahminlere itibar ettiği anlaşılıyor. Çocuklar da dahil olmak üzere en az 220 sivilin öldüğü belirtiliyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG GAZETESİ

TAHA AKYOL
Türk jetleri neredeydi?
"...İSRAİL komandoları Mavi Marmara'ya gaddarca müdahale edip 9 sivili şehit ederken, Türk jetleri ne yapmalıydı?! Türk jetleri müdahale etseydi, buna karşılık İsrail jetleri havalansaydı, iş nereye varırdı!? Bu da nereden çıktı demeyin... Mavi Marmara'da bulunan ünlü oyuncu Sinan Albayrak, sevgili Defne Samyeli'nin ATV'deki programında: "(İsraillilerin) saldıracaklarını bekliyorduk. Çünkü taciz söylemleri başlamıştı telsizlerden. Bize Türkiye'den de uyan geldi. Türkiye'den geri çekilmemizi istediler. Baskın sırasında Türk jetlerini bekledik. Niye kimse gelmiyor? Canlı yayınlarda görmüyorlar mı diye..." Albayrak'ın sözlerinde önemli gerçekler var:Evvela, Aslı Aydıntaşbaş'ın Milliyet'teki haberi doğrulanıyor; belli ki, perde arkasında diplomatik ve istihbari nitelikte yoğun bir trafik yaşanmış, Ankara geminin dönmesini istemiş! {Milliyet, 5 Haziran) Öyle bir ortamda İsrailli askerler saldırırken insanların Türk jetlerini hatırlaması, umması normaldir. Bunu son derece insani bir duygu olarak anlıyorum. Fakat devletler psikolojilerle idare edilemez. Türk jetlerini beklemek, "Mehmetçik Gazze'ye" diye düşünmek, duygulan coştursa da akla aykırıdır. Tarihten dersler Türk ordusu 9 Eylül 1922'de İzmir'e girmiştir. İngiliz kurmaylarının "Türkler altı ayda aşamaz" dediği Yunan savunma hatları birkaç saatte aşılmıştır. Karşımızda duracak kuvvet yok. Adalar'a mı çıkarsın? İngilizlerin elinde bulunan Çanakkale'ye, İstanbul'a mı yürürsün? Yoksa Selanik'e mi?! Erzurum'daki Şark Cephesi Kumandanı Karabekir Paşa, her ihtimale karşı, Gazi Paşa'ya uzun bir telgraf çekerek itidalli olunmasını tavsiye ediyor. İsrail meselesinde de "pek hesaplı" davranmak zorundayız. Lazım olan, jetler ve miting coşkulan değil, "diplomatik akıldır! Mesele öyle bir noktaya gelmiştir ki, önümüzdeki inişli çıkışlı ve dallı budaklı süreç tam bir diplomatik savaş olacaktır. Bunun asıl silahı da "diplomatik akıl"dır. Diplomatik aklın birinci maddesi de, bu olayda daima "yüksek moral zemin"inde bulunmaktır... Aşırılık ve aşın görünmekten sakınmaktır... Dünyanın Türkiye'ye desteğini sağlayacak bir üslupla diplomasi yürütmektir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG GAZETESİ

AKİF BEKİ
Şalom Oboma
"...Beyaz Saray, en kıdemli muhabiri Helen Thomas'ı işinden etti. Niye? "İsrail'in yaptığını başkası yapmış olsa, çoktan silahımıza davranırdık" dediği için. Niye? Obama idaresine, "İsrail'e adam gibi doğru dürüst bir tepki vermeyecek misiniz?" diye sorduğu için. Niye? Daha önceki bir konuşmasında, Filistin işgal altında' deme gafletinde bulunduğu için. İsraillilere, evlerine ya da her nereyse Almanya, Polonya ve Amerika'ya dönmelerini söylediği için. Kabahati büyük... Biletini, Bush'un Beyaz Saray sözcüsü Ari Fleischer bizzat kesti. 89'larındaki Helen Thomas'ın işten kovulması için kampanya başlattı. Beyaz Saray muhabirliğinden derhal azlini, akreditasyonunun da iptalini istedi. Ve, bitirdi Helen Thomas'ı. Ayağı kesildi Beyaz Saray'dan. Obama'nın sözcüsü Robert Gibbs, sahip çıkmadı ona. Beyaz Saray Muhabirleri Derneği, basın özgürlüğünü savunmadı. Ardından, vartık vakti gelmişti' türünden alelade üzüntü mesajları yayımlamakla yetindiler. Helen Thomas özür diledi, gene de neo-con'lara affettiremedi kendisini. Eisenhovver'dan beri, son 50 yılda 10 ABD başkanını izlemiş bir gazeteci, zorunlu emekliye ayrıldı. Anti-semitizm ve kara yobaz suçlaması yapıştırıldı alnına. Sanırsınız, Beyaz Saray'da Bush'giller oturuyor hâlâ. Obama iktidar oldu ama, muktedir olamadı, yazık! Türkiye'ye geldiğinde, Selamün aleyküm' diyerek seslenmişti bize. Aleyküm selam bay Başkan' yazısıyla karşılık vermiştim o hitabına. Bu duruşunu da, ‘Şalom Obama!' diyerek selamlıyorum gayri..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG GAZETESİ

BİLAL ÇETİN
"Şekilden esasa" girilir mi?
"...Anayasa Mahkemesi'nden yapılan açıklamada, değişikliğin "şekil yönünden incelenmesine karar verilmiştir" deniyor. Bu açıklamanın hemen ardından Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, konuya ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede, "Mahkeme, kesinlikle esasa girmeyecektir. Girmemelidir, esas konusunda bir karar vermemelidir" diyor. Arınç, Anayasa Mahkemesi'nin "esasa girmemesi" gerektiğini neden tekrarlama ihtiyacı duyuyor? Kaygı niye? Arınç'ı ve AKP'yi kaygılandıran unsur, geçmiş tecrübeler ve Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliklerinin incelenmesi konusunda oluşturduğu içtihat. Çünkü, Anayasa Mahkemesi, 2008 yılında üniversitelerdeki türban yasağı ile ilgili anayasa değişikliğini de şekil yönünden incelemişti. Ama çıkan iptal karan, içerik denetimi sonucuydu. O günkü başvurunun incelenmesi sırasında da şekil yönünden inceleme şu sırayı izlemişti: il Oylama ve Meclis görüşmeleri usulüne uygun yapılmış mı? Evet yapılmış...Değişiklik Anayasada öngörülen 367nin üstünde bir çoğunlukla mı kabul edilmiş?
Evet, 411... O zaman şekil yönünden bir eksiklik kalmıyor. Ancak bakılan bir nokta daha var Teklif usulüne uygun verilmiş mi? Evet, usulüne uygun verilmiş..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/POSTA.JPG GAZETESİ

MEHMET ALİ BİRAND
Erdoğan ve İHH kazandı kaybedenler ise...
"...Aslında, israil'in Gazze'ye uyguladığı ambargonun kırılması için organize edilen uluslararası konvoyun faturası Türkiye'ye çıktı. Askeri saldırının bir Türk gemisine yapılmış olmasından dolayı, olayın damgası bizde kaldı. Sanki sadece Türkiye ile İsrail arasında bir sürtüşme olmuş gibi bir hava doğdu. Bugün bir muhasebe yapmak istedim. Bütün bu gelişmelerden^ Türkiye'nin ne kazanıp ne kaybettiğini de hesaba katmak isterdim. Bu aşamada, Türkiye'nin yıldızı da Başbakan Erdoğan'mış gibi görünüyor. Ancak, aman dikkat. Bu tip kısa vadeli değerlendirmeler çok yanıltıcı olabilir. Bugün kazanılanlar yarın kaybedilebilir. Türkiye omuzlarda dolaştırılırken, farklı durumlara da düşebilir. Kişiler ve kurumlar açısından bakıp. kimin ne kazanıp ne kaybettiğini araştırdım. Bu alanda da durum yarın değişebilir, ancak bugüne kadarki zaman dilimini göz önünde tutarak bir bilanço yapar. bugünün resmini çekersek ilginç bir manzara ile karşı karşıya kalıyoruz. Erdoğan kazananlar listesinin başında geliyor. Hemen arkasında da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu var Bu politikanın Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin genel yaklaşımdan ve göz yummaları sayesinde yürütüldüğü, her ikisinin de açıklamaları, duyarlılıkları ve vücut dilleriyle apaçık ortada. Başbakan, Gazze ambargosuna başından beri öylesine tepkili ki, bu konvoyu engellememesi. İsrail ile ilişkileri sarsma pahasına onayını vermesi, sorumluluğu da taşımak istediğini gösteriyor. Davutoğlu da aynı şekilde ön planda rol alıyor. Erdoğan, Arap ve birçok Müslüman ülke halkının kalbini kazandı. Türkiye'ye karşı sokaklarda sempatiyi arttırdı. Erdoğan, içeride de popülaritesini arttırdı.
Anketler, oy oranının 5 puan yükseldiğini gösteriyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG GAZETESİ

BÜLENT ERANDAÇ
Yapılanlar yapılacak olanların teminatı olabilir mi?
"...Yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır' sözü, siyasi hayatımızda yer tutan ve sık sık tekrarlanan bir anlamlı bir sözdür. Çok şey anlatır. Yapacaklarının ciddi olduğunu, yapacağı işlerde taviz vermeyeceğini göstermek için kullanılan bir sözdür. Yaptığını gösteren, yapacaklarının da garanti olacağını garanti etmek ister. Anayasa Mahkemesi, referandumun iptalini görüşme karan aldı. Milli iradenin tecelli ettiği TBMM'nin aldığı kararı iptal etmek için görüşmeyi kabul etmemesi gerekirdi. 'TBMM, en büyüktür, onun üstünde ben daha büyük olamam' demesi gerekirdi. Şimdi, Anayasa Mahkeme'sinin alacağı son karar tartışılıyor Tartışmaya gerek var mı? Anayasa Mahkeme'sinin yaptıklarına bakın, aldığı kararlara bakın, yapılacak olanları anlarsınız. Yaptıkları yapacaklarının teminatı' değil mi? Tekrar düşünün. 367 kararını kim aldı? Anayasa Mahkemesi. 411 kararını kim aldı? Anayasa Mahkemesi. 'Alamaz' diyenler, 'yapamaz' diyenler, kararlar çıkınca demokrasi adına çok üzüldüler, şaşırdılar. 367 kararını kim kaldırdı? Türk milleti. Yapılan referandum kaldırabildi. 411 milletvekilinin, başörtüsüne ilişkin kararı nasıl iptal etti, Anayasa Mahkemesi. Bu karar yerinde duruyor. Elbette Türk Milleti o kararı da kaldıracaktır bir gün. Anayasa Mahkemesi, kanun koyucu yerine kendisini koymuş, 411 milletvekilinin kararını iptal etmiş, TBMM'nin üstünde adeta kendini görmüştür. Anayasa değişikliğinin iptal talebini kabul etmek bile düşündürücüdür, anlamlıdır. Yapılanlara bakın, yapılacak olanı anlarsınız..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/YENİÇAĞ.JPG GAZETESİ

HASAN DEMİR
İsrail, bittiğini bakın nasıl itiraf ediyor.
"...19 yaşındaki lise öğrencisinin kafasına yakın mesafeden beş kurşun sıkan askere "Kahramanlık Madalyası'' vermeleri, bittiklerinin ilânı değildir de nedir? Komando (?!) sanki Türk Özel Kuvvetleri ile çatışmaya girmiş, birkaçını öldürmüş ve sağ kalmayı başarmış, madalyayı da hak etmiş. Savunma Bakanları Ehud Barak'ın, "Ordumuzun operasyonu başarılıdır. Zayiat vermediler, birkaç yaralı ile gemiyi Gazze'ye sokmamayı başardılar" demesi, İsrail'in bittiğinin bir başka göstergesi değil midir? İnsan Barak'ı dinlerken ordusunun İsrail'e saldıran Türk hücumbotları ile çatıştığını ve Türk gemilerini esir aldığını zannediyor. Sivillere esir düşüp ağlayan İsrail komandosu ise, İsrail ordusunun ne kadar büyük bir ruhi çöküntü içinde olduğunun resmidir ve İsrail yönetimi ordusunun işte bu çürümüşlüğünü gözden uzak tutma gayreti içersindedir. İşin aslı, İsrail ordusu son on yıldır girdiği hiçbir savaşı kazanamıyor. Ortada 1967'deki o İsrail ordusundan eser yok. Ya ne var? Düşmanı görünce korkudan titreyen hatta silahlarını bile terk ederek kaçan bir İsrail ordusu var. Bunu ben söylemiyorum, 2000'de Lübnan'a saldıran ve sonra çekilen İsrail ordusu komutanlarından Ben Tzvi söylüyor, "Çekilmedik, kaçtık'' diyor. Hem de askeri ve sivil araçları terk ederek kaçtık diyor. Sonra neler oldu hepimiz çok iyi hatırlıyoruz. İsrail 2000'deki bu mağlubiyetinden güya büyük dersler aldı. Hem intikam hem Büyük Ortadoğu Projesini hayata geçirmek yani aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 30'a yakın bölge ülkesinin sınır ve rejimlerini değiştirecek adımı atmak için 2006'da Lübnan'a bir defa daha saldırdı. Saldırırken de, Lübnan Hizbullah'ının elindeki esir iki askeri kurtarmak istediğini bütün dünyaya deklare etti. Bush'un ABD'si bugün olduğu gibi o gün de bütün gücü ile İsrail'in arkasındaydı. Dışişleri Bakanı Rice savaş bölgesine gelerek, "Artık sınırların değişme zamanı geldi" bile dedi. İsrail ordusunun kazanacağından çok ama çok eminlerdi. Yine yenildiler. Bırakınız esir iki askeri kurtarmayı pek çok kayıplar vererek kaçmak zorunda kaldılar. Rezil rüsva oldular. İsrail karıştı, generaller hesap verdi, hükümetler değişti.
İsrail ve ordusu böyle bir haleti ruhiye içersindeyken Mavi Marmara yola çıktı. İsrail ordusu ve İsrail hükümeti için halka moral verecek bir operasyon fırsatı doğmuştu.
"One minute" diyen Türkiye'nin gemisi hedef alındı..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/BİRGÜN.jpg GAZETESİ

DEFNE GÜRSOY
Paris gözüyle Türkiye-İsrail takışması
"...Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, Fransa gündemi de İsrail'in Gazze'ye giden "insani yardım" çatışmasına kilitlendi. Başlangıçta saldırının şiddeti konusunda herkes hemfikir görünüyordu, ta ki Pazartesi günkü gazeteleri açıncaya kadar... Saldırının hemen akabinde Fransız basın-yayın organları genel olarak İsrail'i sert bir dille eleştiriyordu. Ne de olsa Fransız siyaseti ve medyası yıllardır "Filistin yanlısı" tutumu ile tanınıyor, hatta kınanıyor. İktidar yanlısı sağcı Le Figaro'dan ulusal televizyon kanalı France 2'nin ana haber bültenine kadar, bu "insanlık dışı" saldırı mahkum ediliyordu. Birkaç günde özellikle sol ve ortanın solu basın eleştirinin dozunu yükseltiyordu. Öyle ki, sol liberal Liberation'ı Haziran'daki kapağına "İsrail, korsan devlet" başlığını yerleştiriyordu. Hafta sonu İsrail'in Gazze'ye uygulanan ablukanın kaldırılmasını isteyen binlerce insan ellerinde Filistin ve Türk bayraklarıyla Fransa'nın çeşitli kentlerinde sokağa döküldü. Doğrusu yıllardır sokaklarda Türk milliyetçilerinin belli gösterileri dışında Türk bayrağını taşıyan kimseyi görmemiştim. Ay yıldız belki de buralarda ve dünyanın dört bir yanında ilk kez bu denli kapsamlı bir uluslararası mücadelenin sembolü oluyordu..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG GAZETESİ

A.İHSAN KARAHASANGİL
Seyfi dede HSYK başkanı imiş haberimiz yok
"...Yıllardır, HSYK kamuoyunun gündeminde. Biz eleştiriyoruz, onlar cevap veriyorlar: "Objektif kurallara göre hareket ediyoruz. Tarafsızız. Bağımsız kalmak için çalışıyoruz. Önyargılı değiliz. Bizde torpil işlemez. Siyaset bizim işimiz değil.." Mahkeme kararı ile dinlenilen telefon kayıtları gösterdi ki; yapılan tüm savunmalar, A'dan Z'ye yalan! 0 kurulun çalışmalarında siyasiler de etkin.. Torpil de işliyor... Talimat da başüstüne ediliyor! Alın o konuşma kayıtlarını, okuyun. "Biz bitmişiz" diyeceksiniz. "Yargı iflas etmiş" diyeceksiniz.. "insanlar adalet beklesinler.. Davalarında hakkaniyetle verilecek kararları beklesinler.. Ama hiçbir şeyden haberimiz yokmuş.. Meğerse Ankara'da ne dolaplar dönüyormuş" diyeceksiniz.. Nasıl demezsiniz ki? Bakın HSYK'nın, tüm hakim ve savcıları temsil eden bir kurul olması için yapılmak istenen değişikliği, bundan daha 2 ay önce, HSYK Başkanvekili Kadir Özbek nasıl eleştirmiş! Önce soru: "HSYK'nın yapısı değiştirilmek isteniyor. Ne diyorsunuz?" Cevap şu: "Anayasa ve devlet sistemimizin ana unsurlarından olan kuvvetler ayrılığı ilkesi ve onun üç ayağından biri olan yargının, yürütme tarafından ele geçirilmesi, önce kuvvetler ayrılığı ve buna bağlı olarak hukuk devletinin çatısının çökmesi anlamına gelir. Ve bu bilerek yapılıyor." Vay vay vay.. Ne güzel de konuşurmuş Kadir Bey.. Bir de, kendisinin saygı duyduğunu söylediği eski Adalet Bakanı'nın telefon konuşmasından bir kesit verelim: "M. Seyfi Oktay: Şimdi şeyler belli oldu, Yargıtay üyeleri. Üzerine durduğum üç dört kişi vardı, onlar şey oldu, nedir seçildiler... Bir kere şeyin Metinin hanımı var Metin Ş. var ya; o benim ekiptendir. Ayşe hanım onun şeyi, Şebnem hanım var.. Şey de yine benim kadrodan.. Şey de.. Ee bakanlıkta idi, şeye geçti, ondan sonra Muğla var..." Ne diyor bu eski Adalet Bakanı, Kadir Bey?!.. Kafayı mı yemiş bu adam.. Diyor ki, "0 benim ekipten, bu benim ekipten.." Ne ekibi bu Kadir Bey? Folklor ekibi mi? Halkoyunları ekibi mi? Kılıç kalkan ekibi mi? Yoksa yoksa semah ekibi mi?.. Buyurun izah edin.. Hani siz, liyakat ile verdikleri kararlardaki başarısına göre, hakimleri Yargıtay'a üye seçiyordunuz?.. Ne oldu? Eski Adalet Bakanı'nın ekibinden olanları seçiyormuşsunuz; öyle diyor, saygı duyduğunuz o "bakan"! Bu ne rezalettir, söyler misiniz?.. Sahi Sayın Özbek.. Siz demiyor muydunuz, "HSYK'da Adalet Bakanı'nın işi yoktur.
Oluşturulmaya çalışılan HSYK, yargı bağımsızlığını ortadan kaldırır ve Adalet Bakanı'nın emrinde bir kurul haline gelir."Böyle diyordunuz; değil mi? Şimdi anlaşıldı sizin isteğiniz.. Siz aslında Adalet Bakanı'nın HSYK'da olmasını istemiyor değilsiniz.. Siz zaten Adalet Bakanı ile birlikte, Yargıtay üyelerini seçiyorsunuz.. Ona "Tabii efendim. Tabii. Yollayın hemen" diyorsunuz..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...CUMHURİYET.JPG GAZETESİ

UTKU ÇAKIRÖZER
Gayrimüslim din adamlarımızı korumalıyız
"...Mavi Marmara yardım gemisine düzenlenen askeri baskın ve sonrasında İsrail ile yaşanan kriz nedeniyle piskopos Luigi Padovese'nin İskenderun'da öldürülmesi olayı Türk kamuoyunda gerekli ilgiyi göremedi. Ancak başta doğduğu İtalya olmak üzere Katolik dünyasında çok yankı yaratan bir ölümdü bu. Bunun en önemli nedenlerinden birisi, Padovese'nin 'Piskoposlar Konferansı Başkanı' sıfatıyla Türkiye'deki Katoliklerin en yüksek unvanlı üyesi olmasıydı. Dikkatlerin Türkiye'ye yönelmesinin diğer bir nedeni ise son yıllarda özellikle Hıristiyan din adamlarına ve fikir önderlerine yönelik saldırılardır. Kısaca hatırlatmak gerekirse; 5 Şubat 2006'da Trabzon'da Katolik rahip Andrea Santoro öldürüldü. Aynı yıl, İzmir'de Sloven uyruklu Katolik rahip Kmenec'in dövülmesi, Samsun'da Fransız uyruklu Katolik rahip Brunisen'in bıçaklanması ve İzmir'deki kiliselere saldırılar bu cinayeti takip etti. 2007'de Malatya'daki kitabevi katliamında üç Protestan öldürülürken İzmir'de de Katolik rahip Franchini bıçaklandı. 2008'de Ermeni gazeteci Hrant Dink öldürüldü. 2009'da ölümle sonuçlanmasa da özellikle Protestanlara yönelik saldırılar dikkat çekti, İstanbul'daki gayrimüslimlerin oturdukları evlere kimliği belirsiz kişilerce kırmızı ve yeşil boyalar sürüldü. Son olarak da 3 Haziran 2010'da piskopos Padovese öldürüldü. Padovese cinayetinin dini ya da siyasi gerekçeyle işlenmediği, adli bir vaka olduğu yönünde Türk ve Vatikan makamlarınca yapılan açıklamaların, Türkiye'de din özgürlükleri alanındaki gelişmeleri yakından izleyenlerin kafalarındaki şüpheleri tam olarak giderebildiğini söylemek son derece zordur. Bu önyargılı tutumda, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkeler arasında gayrimüslimlere saldırıların en yoğun yaşandığı ülkelerin başında ne yazık ki Türkiye'nin yer alması önemli bir etkendir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/TÜRKİYE.JPG GAZETESİ

YILMAZ ÖZTUNA
Asya zirvesi
"...Asya Zirvesi 9 stanbul'da toplanan Asya Güvenlik ve I İşbirliği Zirvesi muhteşem oldu. Amerika ve Afrika devletleri birliği, Avrupa Birliği var da, Arz'ın arazi ve nüfus bakımlarından en büyük kıt'ası Asya'da niçin kurulamadı? Şüphesiz bölge birlikleri var, biri Türk Konseyi'dir. Ama hiçbiri bütün kıt'ayı içermiyordu. Asya Birliği, bu eksiği gidermek için kuruldu. Bir de yeryüzündeki ABD-AB üstünlüğünü dengelemek için. Başkanlığını Kazakistan yapıyordu, şimdi Türkiye'ye geçti. Zaten İstanbul zirvesine Tayyip Erdoğan hâkim oldu. İsrail sorununu diyebilirim ki bugüne kadarkilerin en radikali çizgide dile getirdi. İsrail, bizi, kendisine ve Birleşik Amerika'ya karşı Türkiye-Suriye-İran-Hamas İttifakı kurmakla suçluyor. Ancak Erdoğan, İsrail'e geniş ve büyük bir kapıyı açık bıraktı. Hiç de ağır olmayan şartlara uyum sağladığı takdirde ilişkilerimiz düzelebilecektir. Ama Netanyahu kafası devam edip İsrail, Türkiye'yi ABD ve AB'den ayıracak politika tırmanışına girerse, anlaşmazlıklar uzayıp gidecek, krizlerin sonu gelmeyecektir. Putin de İstanbul Zirvesi'nde idi. Rusya, epey keyifli bir soğukkanlılıkla, krizin az daha ısınmasını bekliyor. O zaman konuşacak. Kriz ilerledikçe, Suriye dışında bütün Arap ülkeleri daha fazla Washington tarafına eğilecektir. Filistin meselesinden bıkmışlardır. Üstelik Arapların çözemediği bu müzmin sorunu Türklerin çözmesini kendileri için küçültücü telakki edeceklerdir. Bu hususta en küçük şüphe yoktur. Mısır, ancak Washington'dan ruhsat aldıktan sonradır ki Gazze kapısını açtı. Rusya, Türkiye gibi, hem Avrupa, hem Asya devletidir. Toprak büyüklüğü bakımından Avrupa'nın da, Asya'nın da, dünyanın da en geniş devletidir (17 milyon kilometrekare). Putin, Gazze krizinde ben de varım! demek için İstanbul'dadır. Mahmud Ahmedinecat ise bu defa seyirci kalmayı tercih etti. Şüphesiz Sayın Erdoğan, hangi çizgide duracağını belli edecektir. Krizden Türkiye ne kazandı? Net şekilde ancak o zaman görebileceğiz..."

ishakyilmaz 06-09-2010 20:32

KÖŞE YAZARLARI


http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPGGAZETESİ

ERDAL ŞAFAK
Nefes nefese
"...Başbakanlığın ve Dışişlerinin hızına yetişmek kolay değil. Şu son bir aylık girişimlerinin dökümünü yaparken bile nefes nefese kaldık. Somali zirvesi... Bosna Hersek-Sırbistan zirvesi... Güneydoğu Avrupa ülkeleri zirvesi... Kuzey Irak'la işbirliği toplantısı... Irak'la danışma toplantısı... Afganistan-Pakistan-Türkiye zirvesi... Akdeniz parlamenterler konferansı... Asya güvenlik zirvesi... Bugün de Türk-Arap forumu yapılıyor. Arada Erdoğan'ın Yunanistan, Iran, Azerbaycan, Gürcistan, Brezilya ve Şili ziyaretleri var.
Arada, Mavi Marmara baskınından sonra NATO Konseyi'ni, BM Güvenlik Konseyi'ni, BM insan Haklan Komisyonu'nu, Arap Ligi'ni, İslam Konferansı Orgütü'nü peş peşe veya eşzamanlı olarak toplatmak var. Arada Davutoğlu'nun sayılamayacak turlan var. Sadece bir anekdot aktaralım. Davutoğlu, Başbakan Erdoğan'a Latin Amerika gezisinde eşlik ederken, Türkiye ve Brezilya'nın ortak çabalanyla iran'ın kabul ettiği "Nükleer Takas Anlaşmasının ABD'de tetiklediği gelişmeleri yerinde değerlendirmek için kurmaylarıyla birlikte Washington'a geçmeye karar verdi. Washington yolunda, BM Güvenlik Konseyi'nin iran'a yeni yaptınmlan görüşmek için olağanüstü toplanacağını haber alınca rotasını New York'a çevirdi. Birleşmiş Milletler'in cam gökdelenine vardıklannda tüm heyetin saçı sakalına kanşmışü. Davutoğlu'nun boynundaki kravatın rengi de toplantının havasına pek uygun değildi. BM binasının tam karşısındaki Türkiye'nin New York Başkonsolosluğumdan bir kravat getirtildi. Ama heyet üyeleri traş olmaya vakit bulamadılar ve en az iki günlük sakallanyla toplantıya girdiler. BM'de görevli bir meslektaşımız bize anekdotu anlatırken, "Güvenlik Konseyi üyeleri bir an acaba iranlılar mı geldi diye şaşkınlığa düştüler" dedi gülerek..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG GAZETESİ

DENİZ ÜLKE ARIBOĞAN
Tevrat, Kuran, Kudus, Musa, Firavun
"...Dış politika söylemimizde, bugüne kadar olmadığı ölçüde dini referansların kullanıldığı bir döneme girmiş bulunuyoruz. Tevrat, Kuran, Musa-Firavun, Kudüs gibi birçok ilahi kavram, artık politik arenanın en popüler deyimleri arasında. Başbakanımız Tevrat'ın 6.
emrinden söz ederken, ana muhalefet partisi CHP'nin yeni başkanı Kılıçdaroğlu da Tevrat'ın 8. emrine atıf yapmaktan geri durmuyor. Ben de bu vesileyle kutsal kitaplardan ayetlerle yön kazanan dış politikamızın bazı açmazlan üzerinde durmak istiyorum.
1- Her şeyden önce Türkiye'nin İsrail ile olan sorunu, dini nitelikli bir sorun olmadığı gibi, yalnızca dindarların meselesi de değildir. Gazze'de ablukaya alınmış olan insanların inançlarından dolayı değil, sırf insan olmaktan kaynaklanan haklan gereği savunulması söz konusudur. İsrail hükümeti Musevi olduğu için değil, beceriksiz ve kötü yürekli olduğu için eleştiriyi hak etmektedir. Allah'a dua ettikleri dil adına değil, siyasette kullandıklan dil açısından yaptırım uygulanmayı hak etmektedir. Bu bakımdan israil hükümetinin uyguladığı ceberut politikalan, dini kavramsallaştırma yerine, siyasi ve hukuki terminoloji içerisinde açıklamak çok daha doğrudur. 2- Türkiye'nin bölgede uygulamaya çalıştığı dış politika, reel politik zeminde oluşan boşluğun yarattığı bir fırsat temelinde şekillenmekte. Bölgesel bir güç olarak yakın çevresinde gelişen tüm olaylara duyarlı, kronikleşmiş problemleri çözme konusunda hevesli bir ülke görünümü veren Türkiye, Ermenistan'dan Yunanistan'a, Irak'tan Gürcistan'a kadar hemen her soruna müdahil hale gelmeye çalışmakta. Eski Osmanlı coğrafyasında yoğunlaşan bu çabalar, farklı inançlara sahip toplumlara uzanma gayretimizin de bir göstergesi niteliğinde. Bu noktada reel politika tabanında şekillenen etkinlik yayma çabasının, mistik, dini boyutlara genişletilmesinin ana politikadan ciddi bir sapma olduğunu da söylemek gerekir. Kullanılan dil spesifik hale geldikçe ister istemez yerelleşir, evrenselliğini kaybeder. Evrensel değerler üzerinden geliştirilmeye çalışılan Türkiye imajı, din çerçevesi içerisine yerleştirilirse, hapsedilmiş olur. Gelişme potansiyeli sınırlanır ve rotasını kaybeder..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG GAZETESİ

ESER KARAKAŞ
Seçim sath-ı maili
"...Bu yazıyı 8 Haziran Salı günü Anayasa Mahkemesi ne tür bir karar üretecek, öğrenmeden yazıyorum. Nihai karar belki daha da gecikebilir. Ama yaşananlar Türkiye'nin çok sert geçecek bir seçim dönemine seçimin normal tarihinden yaklaşık bir sene önce girdiğini gösteriyor. Bundan sonra tarafların atacağı her adım kaçınılmaz olarak seçime endeksli olacak. Bendenizin tahmini genel seçimlerin normal tarihinde yani Temmuz 2011'de ya da en fazla bir-iki ay önce olacağına yönelik ama Anayasa Mahkemesi'nin kararının niteliği bir erken seçimi de gündeme getirmez diyemiyorum. Seçim sath-ı mailine girildiğinin ilk güçlü sinyali kanımca Deniz Baykal'a yönelik ahlaksızca ama çok başarılı ve netice veren komplo ile geldi. Ana muhalefet cephesinde böylece olağan kongre süreçlerinde gerçekleşmesi zor görünen radikal bir değişim oldu ve ana muhalefet seçime yönelik yeni yapılanmasında kilit taşını yerine koydu. Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliği konusunda ve özellikle Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın terkipleri hakkında vereceği karar da süreçte anahtar rol oynuyor. Anayasa Mahkemesi evrensel hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde davranır ise önüne gelen başvuru hakkında görevsizlik kararı vermesi lazım ama bu durumda da 12 Eylül günü yapılacak ve sonucu üç aşağı-beş yukarı belli referandum Sayın Kılıçdaroğlu'nun ilk ciddi maçta rekabete yenilgiyle başlaması demek. Evrensel hukuk normları dahilinde görev yapan bir anayasa mahkemesinin bu tür endişeleri yoktur ama bizde durumun ne olacağı, hangi kaygıların öne geçeceği belli olmaz. Anayasa değişiklik kanunu içinde sadece söz konusu iki maddenin (Ay.M. ve HSYK) iptalinin de ne tür siyasi sonuçlar üretebileceği de yine belirsiz; 367 kararının yarattığı toplumsal halet-i ruhiye hala çok taze. Umudum, temennim Anayasa Mahkemesi'nin vereceği kararda bu tür mülahazaları dikkate almaması. Gazze olayının yarattığı dinamikler de seçim sath-ı mailinde önemli yer oluşturabilir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG GAZETESİ

ALİ BULAÇ
Antisemitizm ve İslam
"...Türkiye Yahudi cemaatinden Mario Levi. "İstanbul Yahudileri olarak Gazzelilerle dayanışma içinde olduklarını" söylüyor ve şunları ekliyor: " Erdoğan harika bir beyanat verdi. Onun partisinin sosyal demokratlar ve milliyetçilere oranla çok daha iyi şey: ler yaptığını da söylemek lazım. Ben Türkiye'de bir Yahudi aleyhtarlığı görmüyorum. İsrail'e sempati duyuyorum; buna rağmen İsrail Başbakanı Netanyahu'yu şovenist, dışişleri bakanını faşist, savunma bakanını da ahmak olarak görüyorum."" (Zaman, 3 Haziran 2010) Levi, üç noktanın altını çiziyor: .1) Yahudi cemaati, AK Parti hükümetinden şikâyetçi değil, hatta sosyal demokrat veya milliyetçi bir hükümete göre tercihe şayan buluyorlar; 2) İçimizdeki İsraillilerin iddia ettiklerinin aksine Levi, Türkiye'de bir 'Yahudi aleyhtarlığı' görmüyor; 3) Levi dürüstçe İsrail'e sempatisi olduğu nu belirtiyor, ama mevcut yöneticileri şovenist, faşist ve ahmak kimseler olarak görüyor. İsrail'e karşı büyük bir öfke var. Bu, İsrail-halkına yönelmiş bir 'nefret' değil. 'Halk' esasında amorf bir kavramdır.
nasıl nitelendirildiği önemli. "İsrail halkı" dendiğinde "soyut bir ulus" akla gelir. Bu ulus, kimliğini "Yahudilik" üzerinden kurmaktadır. Şu halde "İsrail halkı"nın bizim kolektif hafızamızdaki karşılığı "Yahudilik" ve "Yahudi dini "dır. Eğer bizde bir antisemitizm aranacaksa. hangi ölçeklerde Yahudi ve Yahudi düşmanlığı olduğuna bakmak lazım. İstisnai-marjinal örnekler dışında sevad-ı azama baktığımız zaman, Müslümanlarda şu veya bu derecede "Yahudiliğe veya Yahudilere karşı bir nefret" müşahede edilemez..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG GAZETESİ

FEHMİ KORU
Anayasa mahkemesinin ilk kararı
"...Anayasa Mahkemesi dün CHP'lilerin başını çektiği 111 milletvekili imzalı başvuruyu 'şekil yönünden incelemek üzere' kabul etti. Meclis'ten 330'un üzerinde milletvekilinin katılımıyla geçmiş anayasa değişikliği paketinin özünü incelemeyi 'yetkisi dışında' gördüğü anlamına geliyor bu; kararı, tatmin edici olmasa da nihayet 'yetkisinin sınırlarını' hatırladığı için Anayasa Mahkemesi açısından bir ileri adım olarak görebiliriz. 411 milletvekili tarafından kabul edilmiş bir önceki anayasa değişikliği paketini, Anayasa açıkça "Anayasa Mahkemesi anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından denetler" dediği halele 'esas' bakımından da incelemeye aldığı ve iptaline karar verdiği için, şimdi 'yetki sınırları' içerisinde kalmasını ileri bir adım saymamız gerekiyor... Ama işte o kadar... Çünkü Anayasa Mahkemesinin 'şekil yönünden' incelemeye aldığını duyurduğu anayasa değişiklikleri, henüz Anayasa Mahkemesi tarafından incelenebilecek hukuki özelliğe kavuşmuş değil. Hiç değilse pek çok hukukçu için durum bu... Mahkeme 'şekil' bakımından neyi inceleyecek acaba? CHP'nin başvurusunda 'şekli'b\r takım itirazlar da vardı elbette, ancak herkes biliyor ki, CHP'nin esas derdi, bu anayasa değişikliğini de 'korunma altındaki maddeler' ile çatışır göstererek sonuç almaktı. Mahkeme 'esas' bakımından denetlemeyi kabul etmediği için, sırf şekli zaaflar üzerinden sonuç almak durumunda. Anayasa Mahkemesi'ni bu aşamadan sonra daha rahat davranması beklenebilir. Ne de olsa son birkaç yıl içerisinde peşpeşe aldığı tartışmalı kararlarla itibar yönünden hayli sarsıntı geçirdi; yitirdiğini yeniden kazanmak için herhalde her zamankinden daha fazla hassasiyet gösterecektir. CHP'nin beklediği gibi değişiklik paketini 'esastan' incelemeye almamakla, Anayasa Mahkemesi, bu defa kurallara uygun davranacağının da işaretini vermiş oldu...."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG GAZETESİ

ERHAN BAŞYURT
Sessiz diplomasi ve hamle üstünlüğü
"...Dışişleri Bakanımız Ahmel Davudoğlu. İsrail'in yardım gemisi baskınını değerlendirirken. "Tarihte ilk kez Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları başka ülke askerlerince öldürüldü'' cedi. Çok önemli bir tespit... Yüzlerce yolcunun yaşadığı korkunç dram ve işkencelerde cabası. Türkiye'nin, ölen vatandaşlarının haklarını savunarak hesap sorması en tabii hakkı.
Ancak bu yapılırken izlenecek usul ve kullanılacak üslup, krizin büyümesi ya da çözülmesinde anahtar rol oynayacak. Usul acısından, bu korsan baskının İsrail ile Türkiye araşma hapsedilmemesi gerekiyor. 32 milletten insanın bulunduğu gemiye baskın. İsrail ile uluslararası toplum arasında bir sorun. Dışişleri bu konuda başarılı bir politika izledi. Başbakanın girişimi ile Birleşmiş Milletler'in "komisyon" kurmak için harekete geçmesi de çok büyük başarı. Türkiye, tarafsız bir inceleme yapılması ve çıkacak rapora da herkesin uyması için girişimlerini ısrarla sürdürmeli. Üslup açısından. Türkiye krizle ilgili bundan böyle "sessiz diplomasi" yürütmeli. Kamu önünde açık eleştiriler yerini, ezber bozan barışçıl çıkışlara bırakmak. Olması gerekenden daha yüksek tonda açıklamalar ancak Türkiye'yi ve diplomatik becerilerini yaralar. Sonuç alınmaması halinde de kamuoyundaki hayal kırıklığına neden olur. Unutmamak lazım ki. İsrail bir dönem SSCB ve Çiriin taleplerine bile direndi. Zaman zaman ABD başkanlarına bile hakaret etti... Aynı şekilde Kızılay'ın da yardımları geciktirme ve engellemelere rağmen yerine ulaştırıldı. Deniz Feneri ve Kimse Yok Mu tarafından da milyon dolarlık yardımlar yapıldı. İHH da aslında bölgeye en çok yardım götüren sivil toplum girişimlerinden birisi. Ambargoya rağmen 25 milyon dolar yardım götürmeyi basardılar. Yine IHH üzerinden 9 bin Filistinli yetime düzenli destek sağlayan Türk aile var. Yardımların ulaştırılmasında İsrail'in sınırlama koyduğu ve sıkıntılar çıkardığı, gecikmelere neden okluğu bir gerçek. Ama hiç ulaşmamasındansa gecikmeli ve sınırlı kalemlerle de olsa ulaşması daha evla görülebilir. Niyetim krize neden olan yardım gemisini sorgulamak ve eleştirmek değil. Ancak yardımın ulaştırılması için seçilen yöntem başarısız olmuştur. Hatta geçmişte her şeye rağmen ulaştırılan Türk yardımlarının da önünde zorlaştırıcı bir rol oynayacaktır. Türkiye'nin "komşularla sınır sorun" politikasındaki birikimi. İsrail'le bu krizi aşmak için yeterlidir. İsrail aşın sağına rağmen, orta ve uzun vadeli ulusal akarlarımızın gerektirdiği şekilde hareket edilmelidir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG GAZETESİ

MURAT BARDAKÇI
"one mınut" ve Cemal Paşa
"...1980'li senelerde, Ortadoğu'da muhabirdim. Hemen her memlekete gittim, çok sayıda devlet adamı ile mülakatlar yaptım ve her kesimden insanla bir arada oldum.
Mısır'da yaşıyor, merkez olarak Kahire'yi kullanıyordum. Günlerim zaten halkın arasında geçiyor, dolayısı ile hem halkın, hem de gerektiğinde yöneticilerin Türkiye'ye nasıl baktıklarını, hakkımızda neler düşündüklerini yakından görebiliyordum. O senelerde basınımızda yazılanlara bakılırsa, Ortadoğu'nun lideri Türkiye idi ve bölgede bizden habersiz hiçbirşey olmazdı.Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "One minute" çıkışı hakkında çok şey yazılıp söyleniyor fakat meselenin en önemli tarafı unutuluyor: "One minute" çıkışının ve Türkiye'nin Mavi Marmara hadisesine uzanan Filistin politikasının şimdilik en büyük faydası, Araplar'ın hafızasından Cemal Paşa'nın adını silmeye başlaması ve Türkiye'yi bölgede "ismen" değil, "fiilen" hissettirmesidir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG GAZETESİ

YASEMİN ÇONGAR
Babayasa mahkemesi
"...Anayasa Mahkemesi'nin, 111 milletvekilince yapılan iptal başvurusunu incelemeyi kabul etmesi kimseyi şaşırtmadı. Mahkeme, kararında, anayasa değişiklik paketini "şekil yönünden" inceleyeceğini kayda geçirdi. Zaten mahkemenin, bunun ötesine geçen bir açıklama yaparak, değişiklik paketini "esas yönünden" de inceleyeceğini söylemesi, bizzat Anayasa'yı ihlal etmesi anlamına gelirdi; yüksek yargıçlar bunu şimdilik yapmadılar. "Şimdilik" diyorum, çünkü ne yazık ki "367 karan" ve üniversitelerde başörtüsü serbestîsi getiren düzenlemenin iptali" gibi lekelerle son zamanda epey kararmış bir sicili var yüksek mahkemenin. "Şekilden inceleriz, esasa girmeyiz, Anayasa'yı ihlal etmeyiz" dediğinde, artık kimseyi pek inandırmayan bir Anayasa Mahkememiz var bizim. Adeta bir üst yasama organı, bir senato gibi görüyor kendisini; geçmişteki kararlarına ve bu kararların aynasında, Anayasa ile ilişkisine bakınca, bir tür "Babayasa Mahkemesi" gibi çalıştığı izlenimini veriyor. Başörtüsü düzenlemesinin iptal şeklini kim unutabilir... O iptal kararında, seçmen iradesiyle yasa yapmak ve gerektiğinde Anayasa'yı değiştirmek ehliyetine sahip kılınmış vekillerin aldığı kararlar üzerinde siyasi tasarrufta bulunmaktan kaçınmadı Anayasa Mahkemesi; "şeklen inceleme" adı altında "esastan inceleme" yaptı. Bu madde, "anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından inceler ve denetler" diyerek Mahkeme'nin tasarrufunu gayet net biçimde kısıtlıyor. Anayasa değişikliklerine ilişkin Mahkeme incelemesinin şeklî unsurları, yine aynı maddede, "teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları" ile sınırlandırılıyor. Demokrat Yargı Eşbaşkanı Osman Çan'ın deyişiyle, "okuma yazması olan herkesin göreceği üzere gayet açık bir madde" bu. 148. Madde, Anayasa Mahkemesi'nin "değişikliklerin Anayasa'nın ilk üç maddesine aykırılık" gibi bir iddiayı ele alıp, esasa girmesini asla öngörmüyor. Buna elveren bir anayasa, Anayasa Mahkemesi'ni fiilen "siyasi" bir makama dönüştürmüş, mahkeme üyesi yargıçlara da seçmen iradesinin temsilcisi olan vekillerin üzerinde bir "siyasi" iktidar atfetmiş olurdu ki, böyle bir anayasanın, demokratik kriterler bakımından, 1982 Anayasası'ndan bile geri olacağı açıktır..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG GAZETESİ

SEDAT ERGİN
İsrail'in Gazzede insanlığa karşı suçları
"...Öyle anlaşılıyor ki, daha çok uzun bir süre toplum olarak İsrail'in Gazze'deki ablukası ve Hamasin masum bir direniş örgütü örgüt olup olmadığı gibi konulan, sorulan konuşuyor olacağız.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail karşısında sertleşmesine ve bu çerçevede Türkiye'nin Orta Doğu politikasında önemli bir kınlmanın meydana gelmesine yol açan gelişmelerin başında, bu ülkenin 2006'dan itibaren Gazze'de uygulamakta olduğu abluka, ama daha önemlisi 27 Aralık 2008-18 Ocak 2009 tarihleri arasında gerçekleştirdiği askeri harekat geliyor. Bugünkü tartışmayı sağlıklı bir zeminde yürütebilmek için Gazze'de ne olduğunu bir kez daha büyüteç altına yatırmakta yarar var. Bu konuda başvurabileceğimiz en önemli referansı, BM İnsan Hakları Konseyi tarafından kurulan Gazze Araştırma Komisyonu'nun hazırladığı, komisyon başkanının adıyie; anılan ünlü Goldstone raporu oluşturuyor.
İSRAİL İŞBİRLİĞİNİ REDDETTİ
BM'nin Gazze Komisyonu'nun Başkanı Richard Goldstone, Güney Afrikalı apartheid karşıtı bir yüksek yargıç. Lahey'de Miloseviç'e karşı Yugoslavya Savaş Suçlan Mahkemesi Başsavcılığını da yapan Goldstone, uluslararası alanda objektifliği ve saygınlığı ile temayüz etmiş önemli bir hukuk otoritesi. İsrail'i sorgulayan raporun altında imzası olan Goldstone'un Musevi olması işin ilginç bir yönü. Hazırladığı raporda İsrail'i Gazze'de "insanlık suçu" işlemekle suçladığı için Goldstone'un Güney Afrika'daki tutucu Musevi çevreleri tarafından kara listeye alınması talihin bir cilvesi olmalı. Filistin Platformu tarafından Türkçeye çevrilip kitap haline getirilen, ancak İngilizce orijinaline internetten kolaylıkla ulaşılabilen 15 Eylül 2009 tarihli Goldstone raporu, komisyonun aylarca süren çalışması sonucu hazırlandı. Komisyon, yaklaşık 1.5 ay Gazze'de sahada çalıştı, tanıklarla konuştu, bombalanan yerleri bizzat gidip inceledi, erişimi sağlayabildiği bütün belgeleri değerlendirdi. İsrail, Goldstone komisyonuyla işbirliği yapmayı reddetti.
İKİNDİ NAMAZI SIRASINDA CAMİ BOMBALANDI
Yaklaşık 550 sayfa tutan bu raporu bir köşe yazısının sınırlan içinde özetleyebilmek kuşkusuz mümkün değil. Ana noktalara değinelim. Bu hareket sırasında bin 500'e yakın insanın öldüğü biliniyor. Komisyon'un ölü sayısı olarak 1387 ile 1417 aralığındaki tahminlere itibar ettiği anlaşılıyor. Çocuklar da dahil olmak üzere en az 220 sivilin öldüğü belirtiliyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG GAZETESİ

TAHA AKYOL
Türk jetleri neredeydi?
"...İSRAİL komandoları Mavi Marmara'ya gaddarca müdahale edip 9 sivili şehit ederken, Türk jetleri ne yapmalıydı?! Türk jetleri müdahale etseydi, buna karşılık İsrail jetleri havalansaydı, iş nereye varırdı!? Bu da nereden çıktı demeyin... Mavi Marmara'da bulunan ünlü oyuncu Sinan Albayrak, sevgili Defne Samyeli'nin ATV'deki programında: "(İsraillilerin) saldıracaklarını bekliyorduk. Çünkü taciz söylemleri başlamıştı telsizlerden. Bize Türkiye'den de uyan geldi. Türkiye'den geri çekilmemizi istediler. Baskın sırasında Türk jetlerini bekledik. Niye kimse gelmiyor? Canlı yayınlarda görmüyorlar mı diye..." Albayrak'ın sözlerinde önemli gerçekler var:Evvela, Aslı Aydıntaşbaş'ın Milliyet'teki haberi doğrulanıyor; belli ki, perde arkasında diplomatik ve istihbari nitelikte yoğun bir trafik yaşanmış, Ankara geminin dönmesini istemiş! {Milliyet, 5 Haziran) Öyle bir ortamda İsrailli askerler saldırırken insanların Türk jetlerini hatırlaması, umması normaldir. Bunu son derece insani bir duygu olarak anlıyorum. Fakat devletler psikolojilerle idare edilemez. Türk jetlerini beklemek, "Mehmetçik Gazze'ye" diye düşünmek, duygulan coştursa da akla aykırıdır. Tarihten dersler Türk ordusu 9 Eylül 1922'de İzmir'e girmiştir. İngiliz kurmaylarının "Türkler altı ayda aşamaz" dediği Yunan savunma hatları birkaç saatte aşılmıştır. Karşımızda duracak kuvvet yok. Adalar'a mı çıkarsın? İngilizlerin elinde bulunan Çanakkale'ye, İstanbul'a mı yürürsün? Yoksa Selanik'e mi?! Erzurum'daki Şark Cephesi Kumandanı Karabekir Paşa, her ihtimale karşı, Gazi Paşa'ya uzun bir telgraf çekerek itidalli olunmasını tavsiye ediyor. İsrail meselesinde de "pek hesaplı" davranmak zorundayız. Lazım olan, jetler ve miting coşkulan değil, "diplomatik akıldır! Mesele öyle bir noktaya gelmiştir ki, önümüzdeki inişli çıkışlı ve dallı budaklı süreç tam bir diplomatik savaş olacaktır. Bunun asıl silahı da "diplomatik akıl"dır. Diplomatik aklın birinci maddesi de, bu olayda daima "yüksek moral zemin"inde bulunmaktır... Aşırılık ve aşın görünmekten sakınmaktır... Dünyanın Türkiye'ye desteğini sağlayacak bir üslupla diplomasi yürütmektir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/RADİKAL.JPG GAZETESİ

AKİF BEKİ
Şalom Oboma
"...Beyaz Saray, en kıdemli muhabiri Helen Thomas'ı işinden etti. Niye? "İsrail'in yaptığını başkası yapmış olsa, çoktan silahımıza davranırdık" dediği için. Niye? Obama idaresine, "İsrail'e adam gibi doğru dürüst bir tepki vermeyecek misiniz?" diye sorduğu için. Niye? Daha önceki bir konuşmasında, Filistin işgal altında' deme gafletinde bulunduğu için. İsraillilere, evlerine ya da her nereyse Almanya, Polonya ve Amerika'ya dönmelerini söylediği için. Kabahati büyük... Biletini, Bush'un Beyaz Saray sözcüsü Ari Fleischer bizzat kesti. 89'larındaki Helen Thomas'ın işten kovulması için kampanya başlattı. Beyaz Saray muhabirliğinden derhal azlini, akreditasyonunun da iptalini istedi. Ve, bitirdi Helen Thomas'ı. Ayağı kesildi Beyaz Saray'dan. Obama'nın sözcüsü Robert Gibbs, sahip çıkmadı ona. Beyaz Saray Muhabirleri Derneği, basın özgürlüğünü savunmadı. Ardından, vartık vakti gelmişti' türünden alelade üzüntü mesajları yayımlamakla yetindiler. Helen Thomas özür diledi, gene de neo-con'lara affettiremedi kendisini. Eisenhovver'dan beri, son 50 yılda 10 ABD başkanını izlemiş bir gazeteci, zorunlu emekliye ayrıldı. Anti-semitizm ve kara yobaz suçlaması yapıştırıldı alnına. Sanırsınız, Beyaz Saray'da Bush'giller oturuyor hâlâ. Obama iktidar oldu ama, muktedir olamadı, yazık! Türkiye'ye geldiğinde, Selamün aleyküm' diyerek seslenmişti bize. Aleyküm selam bay Başkan' yazısıyla karşılık vermiştim o hitabına. Bu duruşunu da, ‘Şalom Obama!' diyerek selamlıyorum gayri..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VATAN.JPG GAZETESİ

BİLAL ÇETİN
"Şekilden esasa" girilir mi?
"...Anayasa Mahkemesi'nden yapılan açıklamada, değişikliğin "şekil yönünden incelenmesine karar verilmiştir" deniyor. Bu açıklamanın hemen ardından Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, konuya ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede, "Mahkeme, kesinlikle esasa girmeyecektir. Girmemelidir, esas konusunda bir karar vermemelidir" diyor. Arınç, Anayasa Mahkemesi'nin "esasa girmemesi" gerektiğini neden tekrarlama ihtiyacı duyuyor? Kaygı niye? Arınç'ı ve AKP'yi kaygılandıran unsur, geçmiş tecrübeler ve Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliklerinin incelenmesi konusunda oluşturduğu içtihat. Çünkü, Anayasa Mahkemesi, 2008 yılında üniversitelerdeki türban yasağı ile ilgili anayasa değişikliğini de şekil yönünden incelemişti. Ama çıkan iptal karan, içerik denetimi sonucuydu. O günkü başvurunun incelenmesi sırasında da şekil yönünden inceleme şu sırayı izlemişti: il Oylama ve Meclis görüşmeleri usulüne uygun yapılmış mı? Evet yapılmış...Değişiklik Anayasada öngörülen 367nin üstünde bir çoğunlukla mı kabul edilmiş?
Evet, 411... O zaman şekil yönünden bir eksiklik kalmıyor. Ancak bakılan bir nokta daha var Teklif usulüne uygun verilmiş mi? Evet, usulüne uygun verilmiş..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/POSTA.JPG GAZETESİ

MEHMET ALİ BİRAND
Erdoğan ve İHH kazandı kaybedenler ise...
"...Aslında, israil'in Gazze'ye uyguladığı ambargonun kırılması için organize edilen uluslararası konvoyun faturası Türkiye'ye çıktı. Askeri saldırının bir Türk gemisine yapılmış olmasından dolayı, olayın damgası bizde kaldı. Sanki sadece Türkiye ile İsrail arasında bir sürtüşme olmuş gibi bir hava doğdu. Bugün bir muhasebe yapmak istedim. Bütün bu gelişmelerden^ Türkiye'nin ne kazanıp ne kaybettiğini de hesaba katmak isterdim. Bu aşamada, Türkiye'nin yıldızı da Başbakan Erdoğan'mış gibi görünüyor. Ancak, aman dikkat. Bu tip kısa vadeli değerlendirmeler çok yanıltıcı olabilir. Bugün kazanılanlar yarın kaybedilebilir. Türkiye omuzlarda dolaştırılırken, farklı durumlara da düşebilir. Kişiler ve kurumlar açısından bakıp. kimin ne kazanıp ne kaybettiğini araştırdım. Bu alanda da durum yarın değişebilir, ancak bugüne kadarki zaman dilimini göz önünde tutarak bir bilanço yapar. bugünün resmini çekersek ilginç bir manzara ile karşı karşıya kalıyoruz. Erdoğan kazananlar listesinin başında geliyor. Hemen arkasında da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu var Bu politikanın Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin genel yaklaşımdan ve göz yummaları sayesinde yürütüldüğü, her ikisinin de açıklamaları, duyarlılıkları ve vücut dilleriyle apaçık ortada. Başbakan, Gazze ambargosuna başından beri öylesine tepkili ki, bu konvoyu engellememesi. İsrail ile ilişkileri sarsma pahasına onayını vermesi, sorumluluğu da taşımak istediğini gösteriyor. Davutoğlu da aynı şekilde ön planda rol alıyor. Erdoğan, Arap ve birçok Müslüman ülke halkının kalbini kazandı. Türkiye'ye karşı sokaklarda sempatiyi arttırdı. Erdoğan, içeride de popülaritesini arttırdı.
Anketler, oy oranının 5 puan yükseldiğini gösteriyor..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG GAZETESİ

BÜLENT ERANDAÇ
Yapılanlar yapılacak olanların teminatı olabilir mi?
"...Yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır' sözü, siyasi hayatımızda yer tutan ve sık sık tekrarlanan bir anlamlı bir sözdür. Çok şey anlatır. Yapacaklarının ciddi olduğunu, yapacağı işlerde taviz vermeyeceğini göstermek için kullanılan bir sözdür. Yaptığını gösteren, yapacaklarının da garanti olacağını garanti etmek ister. Anayasa Mahkemesi, referandumun iptalini görüşme karan aldı. Milli iradenin tecelli ettiği TBMM'nin aldığı kararı iptal etmek için görüşmeyi kabul etmemesi gerekirdi. 'TBMM, en büyüktür, onun üstünde ben daha büyük olamam' demesi gerekirdi. Şimdi, Anayasa Mahkeme'sinin alacağı son karar tartışılıyor Tartışmaya gerek var mı? Anayasa Mahkeme'sinin yaptıklarına bakın, aldığı kararlara bakın, yapılacak olanları anlarsınız. Yaptıkları yapacaklarının teminatı' değil mi? Tekrar düşünün. 367 kararını kim aldı? Anayasa Mahkemesi. 411 kararını kim aldı? Anayasa Mahkemesi. 'Alamaz' diyenler, 'yapamaz' diyenler, kararlar çıkınca demokrasi adına çok üzüldüler, şaşırdılar. 367 kararını kim kaldırdı? Türk milleti. Yapılan referandum kaldırabildi. 411 milletvekilinin, başörtüsüne ilişkin kararı nasıl iptal etti, Anayasa Mahkemesi. Bu karar yerinde duruyor. Elbette Türk Milleti o kararı da kaldıracaktır bir gün. Anayasa Mahkemesi, kanun koyucu yerine kendisini koymuş, 411 milletvekilinin kararını iptal etmiş, TBMM'nin üstünde adeta kendini görmüştür. Anayasa değişikliğinin iptal talebini kabul etmek bile düşündürücüdür, anlamlıdır. Yapılanlara bakın, yapılacak olanı anlarsınız..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/YENİÇAĞ.JPG GAZETESİ

HASAN DEMİR
İsrail, bittiğini bakın nasıl itiraf ediyor.
"...19 yaşındaki lise öğrencisinin kafasına yakın mesafeden beş kurşun sıkan askere "Kahramanlık Madalyası'' vermeleri, bittiklerinin ilânı değildir de nedir? Komando (?!) sanki Türk Özel Kuvvetleri ile çatışmaya girmiş, birkaçını öldürmüş ve sağ kalmayı başarmış, madalyayı da hak etmiş. Savunma Bakanları Ehud Barak'ın, "Ordumuzun operasyonu başarılıdır. Zayiat vermediler, birkaç yaralı ile gemiyi Gazze'ye sokmamayı başardılar" demesi, İsrail'in bittiğinin bir başka göstergesi değil midir? İnsan Barak'ı dinlerken ordusunun İsrail'e saldıran Türk hücumbotları ile çatıştığını ve Türk gemilerini esir aldığını zannediyor. Sivillere esir düşüp ağlayan İsrail komandosu ise, İsrail ordusunun ne kadar büyük bir ruhi çöküntü içinde olduğunun resmidir ve İsrail yönetimi ordusunun işte bu çürümüşlüğünü gözden uzak tutma gayreti içersindedir. İşin aslı, İsrail ordusu son on yıldır girdiği hiçbir savaşı kazanamıyor. Ortada 1967'deki o İsrail ordusundan eser yok. Ya ne var? Düşmanı görünce korkudan titreyen hatta silahlarını bile terk ederek kaçan bir İsrail ordusu var. Bunu ben söylemiyorum, 2000'de Lübnan'a saldıran ve sonra çekilen İsrail ordusu komutanlarından Ben Tzvi söylüyor, "Çekilmedik, kaçtık'' diyor. Hem de askeri ve sivil araçları terk ederek kaçtık diyor. Sonra neler oldu hepimiz çok iyi hatırlıyoruz. İsrail 2000'deki bu mağlubiyetinden güya büyük dersler aldı. Hem intikam hem Büyük Ortadoğu Projesini hayata geçirmek yani aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 30'a yakın bölge ülkesinin sınır ve rejimlerini değiştirecek adımı atmak için 2006'da Lübnan'a bir defa daha saldırdı. Saldırırken de, Lübnan Hizbullah'ının elindeki esir iki askeri kurtarmak istediğini bütün dünyaya deklare etti. Bush'un ABD'si bugün olduğu gibi o gün de bütün gücü ile İsrail'in arkasındaydı. Dışişleri Bakanı Rice savaş bölgesine gelerek, "Artık sınırların değişme zamanı geldi" bile dedi. İsrail ordusunun kazanacağından çok ama çok eminlerdi. Yine yenildiler. Bırakınız esir iki askeri kurtarmayı pek çok kayıplar vererek kaçmak zorunda kaldılar. Rezil rüsva oldular. İsrail karıştı, generaller hesap verdi, hükümetler değişti.
İsrail ve ordusu böyle bir haleti ruhiye içersindeyken Mavi Marmara yola çıktı. İsrail ordusu ve İsrail hükümeti için halka moral verecek bir operasyon fırsatı doğmuştu.
"One minute" diyen Türkiye'nin gemisi hedef alındı..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/BİRGÜN.jpg GAZETESİ

DEFNE GÜRSOY
Paris gözüyle Türkiye-İsrail takışması
"...Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, Fransa gündemi de İsrail'in Gazze'ye giden "insani yardım" çatışmasına kilitlendi. Başlangıçta saldırının şiddeti konusunda herkes hemfikir görünüyordu, ta ki Pazartesi günkü gazeteleri açıncaya kadar... Saldırının hemen akabinde Fransız basın-yayın organları genel olarak İsrail'i sert bir dille eleştiriyordu. Ne de olsa Fransız siyaseti ve medyası yıllardır "Filistin yanlısı" tutumu ile tanınıyor, hatta kınanıyor. İktidar yanlısı sağcı Le Figaro'dan ulusal televizyon kanalı France 2'nin ana haber bültenine kadar, bu "insanlık dışı" saldırı mahkum ediliyordu. Birkaç günde özellikle sol ve ortanın solu basın eleştirinin dozunu yükseltiyordu. Öyle ki, sol liberal Liberation'ı Haziran'daki kapağına "İsrail, korsan devlet" başlığını yerleştiriyordu. Hafta sonu İsrail'in Gazze'ye uygulanan ablukanın kaldırılmasını isteyen binlerce insan ellerinde Filistin ve Türk bayraklarıyla Fransa'nın çeşitli kentlerinde sokağa döküldü. Doğrusu yıllardır sokaklarda Türk milliyetçilerinin belli gösterileri dışında Türk bayrağını taşıyan kimseyi görmemiştim. Ay yıldız belki de buralarda ve dünyanın dört bir yanında ilk kez bu denli kapsamlı bir uluslararası mücadelenin sembolü oluyordu..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG GAZETESİ

A.İHSAN KARAHASANGİL
Seyfi dede HSYK başkanı imiş haberimiz yok
"...Yıllardır, HSYK kamuoyunun gündeminde. Biz eleştiriyoruz, onlar cevap veriyorlar: "Objektif kurallara göre hareket ediyoruz. Tarafsızız. Bağımsız kalmak için çalışıyoruz. Önyargılı değiliz. Bizde torpil işlemez. Siyaset bizim işimiz değil.." Mahkeme kararı ile dinlenilen telefon kayıtları gösterdi ki; yapılan tüm savunmalar, A'dan Z'ye yalan! 0 kurulun çalışmalarında siyasiler de etkin.. Torpil de işliyor... Talimat da başüstüne ediliyor! Alın o konuşma kayıtlarını, okuyun. "Biz bitmişiz" diyeceksiniz. "Yargı iflas etmiş" diyeceksiniz.. "insanlar adalet beklesinler.. Davalarında hakkaniyetle verilecek kararları beklesinler.. Ama hiçbir şeyden haberimiz yokmuş.. Meğerse Ankara'da ne dolaplar dönüyormuş" diyeceksiniz.. Nasıl demezsiniz ki? Bakın HSYK'nın, tüm hakim ve savcıları temsil eden bir kurul olması için yapılmak istenen değişikliği, bundan daha 2 ay önce, HSYK Başkanvekili Kadir Özbek nasıl eleştirmiş! Önce soru: "HSYK'nın yapısı değiştirilmek isteniyor. Ne diyorsunuz?" Cevap şu: "Anayasa ve devlet sistemimizin ana unsurlarından olan kuvvetler ayrılığı ilkesi ve onun üç ayağından biri olan yargının, yürütme tarafından ele geçirilmesi, önce kuvvetler ayrılığı ve buna bağlı olarak hukuk devletinin çatısının çökmesi anlamına gelir. Ve bu bilerek yapılıyor." Vay vay vay.. Ne güzel de konuşurmuş Kadir Bey.. Bir de, kendisinin saygı duyduğunu söylediği eski Adalet Bakanı'nın telefon konuşmasından bir kesit verelim: "M. Seyfi Oktay: Şimdi şeyler belli oldu, Yargıtay üyeleri. Üzerine durduğum üç dört kişi vardı, onlar şey oldu, nedir seçildiler... Bir kere şeyin Metinin hanımı var Metin Ş. var ya; o benim ekiptendir. Ayşe hanım onun şeyi, Şebnem hanım var.. Şey de yine benim kadrodan.. Şey de.. Ee bakanlıkta idi, şeye geçti, ondan sonra Muğla var..." Ne diyor bu eski Adalet Bakanı, Kadir Bey?!.. Kafayı mı yemiş bu adam.. Diyor ki, "0 benim ekipten, bu benim ekipten.." Ne ekibi bu Kadir Bey? Folklor ekibi mi? Halkoyunları ekibi mi? Kılıç kalkan ekibi mi? Yoksa yoksa semah ekibi mi?.. Buyurun izah edin.. Hani siz, liyakat ile verdikleri kararlardaki başarısına göre, hakimleri Yargıtay'a üye seçiyordunuz?.. Ne oldu? Eski Adalet Bakanı'nın ekibinden olanları seçiyormuşsunuz; öyle diyor, saygı duyduğunuz o "bakan"! Bu ne rezalettir, söyler misiniz?.. Sahi Sayın Özbek.. Siz demiyor muydunuz, "HSYK'da Adalet Bakanı'nın işi yoktur.
Oluşturulmaya çalışılan HSYK, yargı bağımsızlığını ortadan kaldırır ve Adalet Bakanı'nın emrinde bir kurul haline gelir."Böyle diyordunuz; değil mi? Şimdi anlaşıldı sizin isteğiniz.. Siz aslında Adalet Bakanı'nın HSYK'da olmasını istemiyor değilsiniz.. Siz zaten Adalet Bakanı ile birlikte, Yargıtay üyelerini seçiyorsunuz.. Ona "Tabii efendim. Tabii. Yollayın hemen" diyorsunuz..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...CUMHURİYET.JPG GAZETESİ

UTKU ÇAKIRÖZER
Gayrimüslim din adamlarımızı korumalıyız
"...Mavi Marmara yardım gemisine düzenlenen askeri baskın ve sonrasında İsrail ile yaşanan kriz nedeniyle piskopos Luigi Padovese'nin İskenderun'da öldürülmesi olayı Türk kamuoyunda gerekli ilgiyi göremedi. Ancak başta doğduğu İtalya olmak üzere Katolik dünyasında çok yankı yaratan bir ölümdü bu. Bunun en önemli nedenlerinden birisi, Padovese'nin 'Piskoposlar Konferansı Başkanı' sıfatıyla Türkiye'deki Katoliklerin en yüksek unvanlı üyesi olmasıydı. Dikkatlerin Türkiye'ye yönelmesinin diğer bir nedeni ise son yıllarda özellikle Hıristiyan din adamlarına ve fikir önderlerine yönelik saldırılardır. Kısaca hatırlatmak gerekirse; 5 Şubat 2006'da Trabzon'da Katolik rahip Andrea Santoro öldürüldü. Aynı yıl, İzmir'de Sloven uyruklu Katolik rahip Kmenec'in dövülmesi, Samsun'da Fransız uyruklu Katolik rahip Brunisen'in bıçaklanması ve İzmir'deki kiliselere saldırılar bu cinayeti takip etti. 2007'de Malatya'daki kitabevi katliamında üç Protestan öldürülürken İzmir'de de Katolik rahip Franchini bıçaklandı. 2008'de Ermeni gazeteci Hrant Dink öldürüldü. 2009'da ölümle sonuçlanmasa da özellikle Protestanlara yönelik saldırılar dikkat çekti, İstanbul'daki gayrimüslimlerin oturdukları evlere kimliği belirsiz kişilerce kırmızı ve yeşil boyalar sürüldü. Son olarak da 3 Haziran 2010'da piskopos Padovese öldürüldü. Padovese cinayetinin dini ya da siyasi gerekçeyle işlenmediği, adli bir vaka olduğu yönünde Türk ve Vatikan makamlarınca yapılan açıklamaların, Türkiye'de din özgürlükleri alanındaki gelişmeleri yakından izleyenlerin kafalarındaki şüpheleri tam olarak giderebildiğini söylemek son derece zordur. Bu önyargılı tutumda, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkeler arasında gayrimüslimlere saldırıların en yoğun yaşandığı ülkelerin başında ne yazık ki Türkiye'nin yer alması önemli bir etkendir..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/TÜRKİYE.JPG GAZETESİ

YILMAZ ÖZTUNA
Asya zirvesi
"...Asya Zirvesi 9 stanbul'da toplanan Asya Güvenlik ve I İşbirliği Zirvesi muhteşem oldu. Amerika ve Afrika devletleri birliği, Avrupa Birliği var da, Arz'ın arazi ve nüfus bakımlarından en büyük kıt'ası Asya'da niçin kurulamadı? Şüphesiz bölge birlikleri var, biri Türk Konseyi'dir. Ama hiçbiri bütün kıt'ayı içermiyordu. Asya Birliği, bu eksiği gidermek için kuruldu. Bir de yeryüzündeki ABD-AB üstünlüğünü dengelemek için. Başkanlığını Kazakistan yapıyordu, şimdi Türkiye'ye geçti. Zaten İstanbul zirvesine Tayyip Erdoğan hâkim oldu. İsrail sorununu diyebilirim ki bugüne kadarkilerin en radikali çizgide dile getirdi. İsrail, bizi, kendisine ve Birleşik Amerika'ya karşı Türkiye-Suriye-İran-Hamas İttifakı kurmakla suçluyor. Ancak Erdoğan, İsrail'e geniş ve büyük bir kapıyı açık bıraktı. Hiç de ağır olmayan şartlara uyum sağladığı takdirde ilişkilerimiz düzelebilecektir. Ama Netanyahu kafası devam edip İsrail, Türkiye'yi ABD ve AB'den ayıracak politika tırmanışına girerse, anlaşmazlıklar uzayıp gidecek, krizlerin sonu gelmeyecektir. Putin de İstanbul Zirvesi'nde idi. Rusya, epey keyifli bir soğukkanlılıkla, krizin az daha ısınmasını bekliyor. O zaman konuşacak. Kriz ilerledikçe, Suriye dışında bütün Arap ülkeleri daha fazla Washington tarafına eğilecektir. Filistin meselesinden bıkmışlardır. Üstelik Arapların çözemediği bu müzmin sorunu Türklerin çözmesini kendileri için küçültücü telakki edeceklerdir. Bu hususta en küçük şüphe yoktur. Mısır, ancak Washington'dan ruhsat aldıktan sonradır ki Gazze kapısını açtı. Rusya, Türkiye gibi, hem Avrupa, hem Asya devletidir. Toprak büyüklüğü bakımından Avrupa'nın da, Asya'nın da, dünyanın da en geniş devletidir (17 milyon kilometrekare). Putin, Gazze krizinde ben de varım! demek için İstanbul'dadır. Mahmud Ahmedinecat ise bu defa seyirci kalmayı tercih etti. Şüphesiz Sayın Erdoğan, hangi çizgide duracağını belli edecektir. Krizden Türkiye ne kazandı? Net şekilde ancak o zaman görebileceğiz..."

ishakyilmaz 08-16-2010 15:25

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../logoHaber.jpg

Tanıtım ve Medya Başkanlığı







16 Ağustos 2010 Pazartesi

GÜNLÜK BASIN RAPORU










G Ü N D E M


16 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ

1- Cumhurbaşkanı Gül, Azerbaycan'a gidecek.
-Abdullah Gül, resmi ziyaret için Bakü'ye hareketinden önce İstanbul Atatürk Havalimanı'nda açıklama yapacak.
(Saat: 09.30)
-Cumhurbaşkanı Gül'ün gezisine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da katılacak.
2-Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TOBB Yönetim Kurulu'nu Başbakanlık Resmi Konutu'nda kabul edecek. (Saat: 16.30)
3-Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri...
-Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesinde düzenlenecek törenlere Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım katılacak. (Saat: 10.00)
4-Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Manisa'nın Demirci ilçesi Kültür, Sanat ve Dayanışma Derneğinin Ankara'da Keçiören Çeşni Konağı'nda düzenleyeceği iftara katılacak. (Saat: 19.54)
5-Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, İstanbul'da Tuzla Belediyesini ziyaret edecek, Tuzla Belediyesi Veranda Sosyal Tesisleri'nde, Gönül Elleri Çarşısı Kent Gönüllülerine verilen iftara katılacak. (Saat: 19.00/20.05)
6-Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Ankara'nın Güdül ilçesinde esnafı ziyaret edecek, temaslarda bulunacak. (Saat: 11.30)
7-Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Giresun'da ziyaretlerde bulunacak ve açılış programlarına katılacak. (Saat: 11.15-16.15)
8-Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, Rumeli Türkleri Vakfınca İstanbul Topkapı Eresin Otel'de düzenlenecek iftar programına katılacak. (Saat: 19.54)
9-Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir, Samsun'un Atakum ilçesinde ziyaret ve temaslarda bulunacak.
(Saat: 13.00/20.00)
10-AK Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç, Samsun'un İlkadım ilçesinde inceleme ve temaslarda bulunacak.
(Saat: 13.00-20.00)
11-Marmara Depremi'nin 11. yılı...
-Kocaeli'nin İzmit ve Gölcük ilçelerinde anma etkinlikleri düzenlenecek, Kocaeli Fuar Alanı'nda ''O Gece Kocaeli'' adlı AA Fotoğraf Sergisi'nin açılışı gerçekleştirilecek.(Saat: 21.00/22.30)
-TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası, ''Deprem ve Deprem Yönetimi Raporu''nu kamuoyuyla paylaşacak. (Saat: 13.00)
12-Başkent Doğalgaz Dağıtım A.Ş'ye ait yüzde 80 oranındaki hissenin satış yöntemiyle özelleştirme ihalesi yapılacak. (Saat: 11.00)
13-Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), mayıs ayı işgücü istatistiklerini açıklayacak.



16 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ GÜNDEM HABERLERİ


GÜNDEM

CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL AZERBAYCAN'A GİDİYOR
Cumhurbaşkanı Gül'ün ziyareti, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in davetine icabetle iki ülke arasında düzenli olarak yapılan üst düzey ziyaretler çerçevesinde gerçekleşecek. Gül'e, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın yanı sıra resmi yetkililer, akademisyenler ve medya mensuplarından oluşan üst düzey bir heyet eşlik edecek.
DİYARBAKIR CEZAEVİ'NİN TAŞINMASI ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR
Tarım ve Köyişleri Bekanı Mehdi Eker, 12 Eylül darbesinin ardından adı işkencelerle anılan Diyarbakır Cezaevi'nin taşınmasıyla ilgili çalışmaların sürdüğünü söyledi. Yeni cezaevinin inşaat maliyetiyle ilgili sürecin başladığını belirten Eker, "Yeni cezaevi tamamlandıktan sonra oraya nakiller olacak" dedi.
FAİLİ MEÇHULLER İÇİN EMEKLİ KORAMİRALİN İFADESİ ALINACAK
1993-97 yılları arasında işlenen faili meçhul cinayetler için "devlet politikası" diyen emekli Koramiral Atilla Kıyat'ın, konuyla ilgili davada ifade vermesi istendi. Talep, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan geldi.
SÜMELA'DA 88 YIL SONRA AYİN DÜZENLENDİ
Trabzon'da Karadağ'ın eteğine kurulu Sümela Manastırı'nda 88 yıl sonra ilk kez Ortodoks Hristiyanlar ayin düzenlendi. Ayine Rusya Federasyonu, Yunanistan, Gürcistan, ABD ve yurt içinden gelen çok sayıdaki Ortodoks Hristiyan katıldı. Manastırda, 88 yıl aradan sonra, Hristiyan aleminde ''Meryem Ana'nın göğe yükseliş günü'' olarak kabul edilen ve kutsal sayılan bu günde bir günlüğüne düzenlenen ayini, Fener Rum Patriği Bartholomeos yönetti. Bartholomeos, manastırı bir günlüğüne ibadete açan Kültür Bakanlığı'na teşekkür etti.
ABD'DEN TÜRKİYE RAPORU
Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın Genel Denetim Bürosu, Türkiye'deki diplomatik misyonu hakkında 110 sayfalık bir rapor yayınladı. Rapora göre "Dünyada en fazla Kürt nüfusunun yaşadığı yer İstanbul."

EKONOMİ
VERGİ BORCU OLANA JET TEBLİGAT YAPILACAK
Maliye Bakanlığı, vergi kayıp ve kaçağı ile mücadeleye dönük yeni önlemleri uygulamaya koyuyor. Vergi borcu olana elektronik tebligat devreye sokulurken, vadeli piyasa finansal araçları olan futures, options, forward ve swap'ta vergi uygulaması yeniden düzenleniyor.
TOPLU GÖRÜŞMELER ÇARŞAMBAYA ERTELENDİ
KESK'in toplu görüşmelerin referandumdan sonra toplu sözleşme olarak devam etmesi önerisinin değerlendirilmesi için görüşmeler, 18 Ağustos Çarşamba gününe ertelendi.
URUGUAY'DAN 14 BİN DANA GELİYOR
Et ve Balık Kurumu'nun açtığı ihale kapsamında, Uruguay'dan gelecek 14 bin adet dananın 17 Ağustos'ta Türkiye'de olması bekleniyor.
TÜRKİYE ÇİNLİ TURİST İÇİN ATAĞA KALKTI
Kültür ve Turizm Bakanlığı Pekin Kültür ve Tanıtma Müşavirliğinin girişimleriyle Çin Marie Claire dergisi, ağustos sayısının 14 sayfasını, Türkiye'nin deniz, güneş ve kumuyla önemli cazibe merkezlerinden Alanya'ya ayırdı. Pekin Kültür ve Tanıtma Müşaviri İlknur Yiğit, daha önceki yıllarda güneşli seçeneklerden uzak kalan Çinli turistlerin artık tatilde güneşin peşine düşmeye başladığını söyledi.


POLİTİKA
BAŞBAKAN ERDOĞAN: "ÖNEMLİ OLAN BOY DEĞİL, SOY"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, referandum mitingi için bugün Gaziantep'teydi. "Muhalefete sesleniyorum" diyen Erdoğan, "Önemli olan boy değil, soy" dedi. "Anayasa değişikliğiyle hukuk birilerinin arka bahçesi olmayacak" diye konuşan Başbakan, TOKİ'yi eleştiren CHP lideri Kılıçdaroğlu'na da cevap verdi.

DÜNYA
BAN Kİ-MUN KIBRIS'A GİDİYOR
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban Ki-mun'un, doğrudan müzakereler çerçevesinde KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas arasındaki görüşmelerde yer almak amacıyla Kıbrıs'a gelmeye hazırlandığı öne sürüldü.
AFGANİSTAN'DA YENİ PETROL YATAKLARI
Afganistan'da, 1,8 milyar varil rezerve sahip olduğu tahmin edilen petrol sahası keşfedildi. Madenler Bakanlığı sözcüsü Cevad Ömer, kuzeydeki Balkh ve Şibirgan bölgeleri arasındaki petrol sahasının Afgan ve uluslararası jeologların ortak araştırmaları sonucu keşfedildiğini açıkladı.
"NÜKLEER SORUNLARI ÇÖZEBİLİR"
İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad, ülkesinin nükleer programı konusunda Türkiye ve Brezilya ile yapılan Tahran Deklarasyonu'nun, "çatışmacı tutumları değiştirerek dünyanın nükleer sorularına çözümleri getirdiği"ni ifade etti.
'BEN GİRİYORUM, SİZ DE GİRİN'
ABD Başkanı Barack Obama, turizmin darbe almaması ve halkın Florida'da tatil yapmaya devam etmesi için, kızı Sasha ile petrol felaketinin yaşandığı Meksika Körfezi'nde yüzdü.



YAZILI BASIN ÖZETLERİ

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG'ın bazı haber başlıkları:

ARTIK 'DÖRT YANIMIZ DÜŞMAN' DEĞİL
Başbakan Erdoğan, Gaziantep'te "yolumuzu şehitlerimiz aydınlatıyor" dedi ve halk oylamasında 'evet' istedi. fi Türkiye'nin yıllarca iç tehdit ve dış düşman korkusuyla kuşatıldığını, "Dört yanımız düşmanlarla çevrili" denildiğini hatırlatan Erdoğan, "Biz bu anlayışı kaldırdık" dedi. fi Erdoğan, "Mafyayla, karanlık örgütlerle mücadelemizde arkamızda mısınız? İleri demokrasiye evet mi?" diye sordu ve meydandaki on binlerce kişiden "Evet" cevabı aldı. Sanal korkuları yıktık Türkiye'nin dört tarafının düşmanlarla çevrili olduğunu söyleyerek, insanların sanal korkulara maruz bırakıldığını ifade eden Başbakan Erdoğan, "Biz geldik bu anlayışı yıktık" dedi. İnancına güvenen hürriyetinden korkmaz Başbakan Gaziantep'te MÜSİAD'ın iftarına da katıldı. Sümela Manastırı'ndaki ayinle ilgili bazılarının "Pontus'u hortlatıyorlar" dediğini hatırlatan Erdoğan, "İnancına güvenen, inanç hürriyetinden korkmaz" dedi.

CHP FİTNE TİMLERİ' SUÇÜSTÜ YAKALANDI
Önceki akşam CHP Gençlik Kollan üyesi bir grup, gece saatlerde Başbakan Erdoğan'ın evine giderken kullandığı güzergah ve AK Parti Genel Merkezi güzergahı olmak üzere köprülü geçişlere, bazı alışveriş merkezlerinin duvarlarına sprey boyalarla "Tayyip gidecek, Gökçek gelecek" yazdı Olay, AK Parti'nin Ankara milletvekillerinin de tepkisine neden oldu. AK Parti Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, bunun bir "fitne ve fesat çıkarma girişimi" olduğunu söyledi, stara konuşan Kapusuz, bunun CHP'ye hiç yakışmadığını belirterek şunları söyledi: "Her yerde ilkeli, dürüst, ahlaklı olmak temel kurallardır. Siyaset bunların dışına çıkarsa başka şekil alır. Bu olay fitne fesat çıkarmaya yönelik gayri ahlaki bir tutumdur." Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, olayı komplo olarak nitelendirdi CHP, Kemal Kılıçdaroğlu'nun havuzlu villası olduğunu ortaya çıkaran Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek'in AK Parti ile arasını açmak için ilginç bir eyleme imza attı. Ancak CHP'nin provokatif eylemi kısa sürede ortaya çıkarıldı..

ELİ 'HAYIR'DA GÖZÜ 'EVET'TE
Referandumda 'hayır' ilanı yapan KESK ve Kamu-Sen, 'toplu görüşme' için masaya oturdukları hükümete, "Memura 'toplu sözleşme' hakkı veren anayasa değişikliğinin oylanacağı 12 Eylül'deki referandumu bekleyelim" önerisi getirdi.


http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG'ın bazı haber başlıkları:

HERON GÖRÜNTELERİNİ İZLEDİM KOŞAN O ASKER BENİM
Kamuoyu, Heron görüntülerine rağmen Hantepe'de 6 askerin şehit edilmesine göz yumulduğu iddialarına 15 gündür cevap bekliyor. 20 Temmuz 2010'da 17 askerin de yaralı kurtulduğu baskını yaşayanların anlattıkları da skandalı doğruluyor. Zaman'ın ulaştığı bir Hantepe gazisi, baskında ciddi ihmallerin olduğunu söylüyor. İsminin açıklanmasını istemeyen gazi, askerî yardımın 15 dakika uzaklıktaki birlikten dört saat sonra geldiğine dikkat çekiyor. Bu olayın peşini bırakmayacaklarını belirten gazi, "Bombadan kurtulan askerler mevziden koşarken görüntüleniyor. Pusuda bekleyen PKK'lılar (üstte çemberde), patlayan bombadan kaçan askerleri bekliyor. Ama askerler kurulan pusudan habersiz. Bombanın patlamasının ardından hayatta kalan askerler (altta) pusuda bekleyen PKK'lıların yanındaki sığınağa girmeye çalışıyor. görüntülerle ilgili kimsenin açıklama yapmamasını anlayamıyorum." diyor.

KILIÇDAROĞLU'NA: HANİ KUL HAKKI YEMİYORDUN
Kemal Kılıçdaroğlu'nun havuzlu villası olduğunu ve SSK genel müdürlüğü döneminde 71 akrabasını işe aldığını ortaya çıkaran Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, CHP lideri hakkında yeni iddialar gündeme getirdi: "SSK'nın başındayken yurtdışından ithal edilen 25 dolarlık kalp stentlerini, kuruma 2 bin 450 dolar gibi fahiş fiyatlara mal etmiş. 900 dolarlık bir kardiyoloji cihazı da 4 bin dolara alınmış. Stentlere yaklaşık 100 kat fazla fiyat verilmesine nasıl müsaade ettin?" Gökçek, SSK genel müdürlüğü döneminde bütün akrabalarını işe aldığı, ihalelerde yolsuzluk yaptığı, 7 daire sahibi olduğu, evinin duvarlarındaki 8 tablonun en ucuzunun 70 bin lira değerinde olduğu ve 850 liralık ayakkabı giydiği iddialarıyla gündem oluşturmuştu. Dün CHP lideri ile ilgili yeni iddialar ortaya attı. Kanaltürk televizyonunda Politika Pazar programına canlı yayın konuğu olan Gökçek, Kılıçdaroğlu'nun SSK genel müdürlüğü dönemine ait bazı belgeleri paylaştı. Buna göre Kılıçdaroğlu, yurtdışından ithal edilen 25 dolarlık kalp stentlerini, kuruma 2 bin 450 dolar gibi fahiş fiyatlara mal etmiş. Ayrıca 900 dolarlık bir kardiyoloji cihazı da 4 bin dolara alınmış. Bu bilgileri, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan tarafından hazırlatılan raporlardan aktaran Gökçek, CHP liderine hitaben, "Mitinglerde 'Kul hakkı yemeyeceğim, bizim boğazımızdan haram lokma geçmedi.' diyen Sayın Kılıçdaroğlu, hangi dürüstlükten bahsediyorsun?" diye sordu.

ARINÇ: DİMDİK DURDUK BOYNUMUZU EĞMEDİK
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde 27 Nisan'daki 'e-muhtıra'ya değinerek, "Dimdik durduk boynumuzu eğmedik, ağlamadık, korkmadık ve dedik ki biz bu buyuz, vazifemizi yapacağız." Dedi. Arınç, Konyanın Seydişehir ilçesinde düzenlenen 'referanduma evet' mitinginde konuştu. Arınç, partisinin ilçe başkanlığını ziyaret ettikten sonra Seyit Harun Bulvarı'nda halka hitap etti.

ARITMAN: CHP'Yİ PARTİNİN AHLAKINI ÖZÜMSEMEMİŞ İNSANLAR YÖNETİYOR
CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın, teşkilatlara gönderdiği genelgede, 'Deniz Baykal'a yakın milletvekilleriyle referandumda çalışılmayacak' talimatı partideki huzursuzluğu artırdı. İzmir Milletvekili Canan Arıtman, yasağa olan tepkisini, "CHP'nin tarihinde bugüne kadar olmayan şeyler oluyor" ifadesiyle dile getirdi. Partinin yeni yönetimini eleştiren Arıtman, "Bu parti, CHP'nin felsefesini, ahlakını özümsememiş olan insanlar tarafından yönetiliyor." dedi. Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, çeşitli ziyaretler için gittiği yerlerde partililerce karşılanmıyor. Baykal'ı karşılamaya gidenler ise görevlerinden alınıyor.


http://www.akparti.org.tr/media/www/.../yenişafak.JPG'ın bazı haber başlıkları:

YÜKSEK YARGININ EKONOMİK MALİYETİ 600 MİLYAR DOLAR
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, yargı söz konusu olunca sadece siyasi sonuçların konuşulduğunu ama yüksek yargının yerindelik denetimi ile 1980'den bugüne Türkiye'yi 600 milyar dolar zarara uğrattığını söyledi. Çelik "Demokratik açılım bitmedi bitmeyecek Referandumda 2 önemli madde var. HSYK, AYM yapısının değiştirilmesi. Bunlar yargıyı ele geçirme girişimleri mi? Önce şunu söyleyim, 1950'ye kadar yargı, "siyaset bize müdahale etmesin" diye bir tek cümle kullanmıyor. 1950'de DP iktidara gelince jakobenler, dayatmacılar, totaliter devlet özlemcileri iktidardan düşünce ilk defa o zamanki Yargıtay Başkanı, adli yılın açılışında "siyaset bizim işimize karışmasın" diyor. Bizim yargıyı kuşatmamız, yargıyı vesayet altına almamız söz konusu değil. Üstelik bu iddiayı bizzat AYM reddetti. AYM şekil açısından CHP'nin ileri sürmüş olduğu iddiaları kesin dille reddetti. AYM'nin reddettiği bir başka husus, AYM ve HSYK'nın özerkliğinin ortadan kaldırıldığı ve siyasetin yargıyı vesayet altına aldığı iddiasıdır. Yani AYM, CHP'nin bu konulardaki iddialarının da doğru olmadığını söyledi. Dolayısıyla bu iddia yersiz bir iddiadır. HSYK'nın üye sayısını 22'ye çıkarıyoruz. Bunun 16'sını da yargı kurumlarının kendisi seçiyor. Peki, nasıl yargıyı kuşatmış oluyoruz biz? Burada mevcut yapının buna itiraz etmesin sebebi şu: Kapalı bir kast sistemi var. Yargıtay'a, Danıştay'a üye seçiyorlar, onlar da bunları seçiyor. "Biz bu halimizle mutluyduk, niye gelip bu işlere burnunuzu sokuyorsunuz" diyorlar özetle... Bu ilişki normalleşecek yani... Referandum yargı reformunun başlangıcıdır. HSYK çatıdır, çatının her tarafı akarken evde boya yapılmaz. HSYK ıslah olmadan Türkiye'de yargı reformu yapamazsınız. Yargı bağımsız diyorlar ya, biz gelirken "bakımsız" yargıydı. Bütün hâkim ve savcıların adalet dağıttığı yerler 500 bin metre kareydi, şimdi 2,5 milyon metre kare. 7-8 yılda % 500 artış. Adalet kurumları tepeden tırnağı bilişim teknolojisiyle donatıldı. Bitti mi, bütün hâkim ve savcıların özlük hakları diğer kamu çalışanlarıyla mukayese edilemeyecek kadar artırıldı. AK Parti dönemlerinde bütün kamu çalışanlarının enflasyondan arındırılmış artışı % 26,4'tür, hâkim ve savcıların ise % 55'tir. AYM'nin, Danıştay'ın binası yoktu biz yaptık. Yargıtay binasının projeleri yapıldı, binası yolda. Biz kendi yargımıza karşı olabilir miyiz? Yargı bağımsız olsun ama aynı zamanda tarafsız olsun. Yargı reformunu yapabilmek için önce HSYK' nın reforme edilmesi lazım.

HEDEFİMİZ YERLİ ENERJİYİ HAREKETE GEÇİREBİLMEK
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, 12 Eylül'deki referandum çalışmaları için Bartın'da ziyaretlerde bulundu. Yıldız, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun miting meydanlarında söylediği ağır sözleri eleştirdi. Yıldız, bir insanın lider olduğu zaman argo konuşma hakkı kazanmadığını belirterek "Bizi belli şeylerin içine çekmeye çalışıyorlar. Ancak biz üslubumuzu asla bozmayacağız. Bir kişinin parti lideri olması onun argo kelimeler kullanacağı anlamına gelmez" dedi. Yıldız, "Bir liderin liderliği meydana çılanca meydana çıkar. Biz hangi liderin nasıl meydana çıktığını çok iyi biliyoruz" yorumunu yaptı. Yıldız, sözlerini şöyle tamamladı: "Temel stratejimiz arasında yerli kaynaklarımız ve yenilenebilir kaynaklarımızın harekete geçmesi var. Bunların içerisinde kömür var, rüzgar var, hidroelektrik santraller var. Güneş enerjisi inşallah oluyor. Ama aynı zamanda biz çevreciyiz."

BİZ LAF DEĞİL İŞ YAPIYORUZ
Yapımına 16 yıl önce başlanan ve askeri açıdan yasak bölgede olması sebebiyle yapımı ve açılması uzun süren Gökçeada Havaalanı, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın da katıldığı törenle açıldı. Gökçeada'ya gelen Bakan Yıldırım, açılış nedeniyle yaptığı konuşmasında, muhalefet partisine göndermelerde bulunarak her şantiyeye "(Yaptığımız işler nedeniyle, muhalefete verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz) tabelası astıracağız. Biz laf değil, iş yapıyoruz. Bunu da herkes bilsin" dedi. Referandum konusuna da değinen Yıldırım, muhalefete sert tepki göstererek, "Türkiye bir dönüm noktasında. Bu Anayasa'nın seçimlerle karıştırılmaması lazım. Muhalefet partisi referandumu seçimle karıştırıyor. Düzenlemelere hayır diyenleri neye hayır diyeceklerinin sorulması lazım" dedi.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG'ın bazı haber başlıkları:

ONLARDA DA SAĞDUYULU SESLER VAR'
Başbakan Erdoğan, Gaziantep mitinginde CHP ve MHP'lileri evet oyu vermeye çağırarak şöyle dedi: Muhalefetin içinden, ihraç edeceklerini söyleseler de, sağduyulu milletvekilleri, belediye başkanları, cesur yürekler çıkıyor, evet oyu vereceklerini söylüyor.

BİR TABUNUN DAHA SONU
Trabzon'daki tarihi Sümela Manastırı'nda 88 yıl sonra ilk kez dini ayin düzenlendi. Ortodoks ayinini yöneten Fener Patriği Bartholomeos, Osmanlı padişahlarına dua etti, ramazanı da kutladı. 20'DEMeryemana Evi'nde de ekmek, incil, üzüm dağıtıldı Sümela Manastırı'nda toplanan Ortodokslar Meryem Ana için dua etti. Ayini yöneten Rurr^ Patriği Bartholomeos Osmanlı padişahlarını da anmayı fi unutmadı Papandreu: Ayin dostluğu pekiştirdi İzmir'in Selçuk ilçesindeki Meryemana Evi'nde de ayin düzenlendi. Ayini, İzmir Katolik Kilisesi Başpiskoposu Ruggero Franceschini yönetti. Yerli ve yabancı çok sayıda Hıristiyanın katıldığı ayini, Meryemana Evi'ne gelen ziyaretçiler de izledi. İngilizce, İtalyanca ve Türkçe olarak yapılan ayin, ekmek, İncil ve üzümlerin kutsanması ile başladı. Daha sonra İncil'den bölümler okunarak ilahiler söylendi. Ayin sonrası kutsanan ekmek, İncil ve üzüm katılımcılara dağıtıldı. Bülbül Dağı'nda yer alan Meryemana Evi, Hıristiyan tarihçiler tarafından Meryem'in 101 yaşına kadar yaşadığı ve ölümünün ardından göğe yükseldiği yer olarak kabul ediliyor.

"İLLA MALİ KURAL GEREKMİYOR TÜRKİYE'DE TABLO ÇOK OLUMLU"
Akbank Genel Müdürü Ziya Akkurt, Türkiye'nin mali kural olmadan da bugüne dek geldiğini belirterek, "illa bir mali kural olması gerekmiyor. Türkiye'nin not artışları mali kural olacak diye yapılmadı, mali kural olmadı diye not indirimine gidilmeyecek" dedi. Akkurt, Türkiye'nin içinde bulunduğu tablonun çok olumlu olduğunu belirtti. Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlara ve coğrafyaya makro ekonomik perspektiften batanca çok güzel bir tablo var. Ufak tefek sıkıntılar var tabii. Cari açık problemmiş gibi görünüyor. Halbuki, Türkiye yıllardır cari açıkla gidiyor. Herkes 2008'de 'Cari açık ne olacak, şirketlerin borçları yüksek, bunlar ödenmeyecek' dedi. Bir Dünya Bankası yetkilisiyle iddiaya girdim. 'Bir şey olmaz5 dedim ve haklı çıktım. Türkiye 2002'den bu yana daha sağlıklı bir ekonomik modelin içine girdi. Bu modeli değiştirmek siyasi iktidarın kredibilitesine zarar verebilir. Bu olumlu tablo devam edecek veya ettirilecek. Türkiye'de büyük büyüme ve bölgede ekonomik güç yaratma potansiyeli var.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG'ın bazı haber başlıkları:

TOPLU SÖZLEŞMELER SONBAHARA KALIYOR
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, "bu sene toplu görüşme değil toplu sözleşmeyle çalışanların mali ve sosyal hakları belirlensin, görüşmelere ekim veya kasım ayında toplu sözleşme olarak devam edilsin" önerisinin incelenmeye değer olduğunu belirterek, "Bu konuyu karara bağlarsak bu mutabakat zaptı olacak. Hukuki bir engel varsa 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendi' kalan Kanunu'nun içeriğine bağlı olarak devam edeceğiz" dedi. Bakan Yazıcı, toplu görüşmelerin birinci turunun ardından Başbakanlık Merkez Bina'nın önünde açıklamalarda bulundu. Yazıcı, toplu görüşmelerde bugüne kadar mutabakata varılan konuların hemen hemen hepsini hayata geçirdiklerini söyledi. Son olarak Devlet Memurları Kanunu'na ilişkin değişiklik tasarısı hazırladıklarını hatırlatan Yazıcı, başta sicil konusu olmak üzere tasarıda memurlarla ilgili bir dizi düzenleme olduğunu belirtti. Referanduma sunulacak anayasa değişiklik paketinde kamu çalışanlarının ücretlerinin belirlenmesine yönelik önemli düzenlemeler bulunduğu- I nu belirten Yazıcı, toplu sözleşme hakkının bu şekilde anayasal kural haline getirilmek istendiğini ifade etti.


http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG'ün bazı haber başlıkları:

HUKUK ARTIK BİRİLERİNİN ARKA BAHÇESİ OLMAYACAK
Başbakan Erdoğan, referandumun yargıdaki kapalı devre sistemine son vereceğini söyledi. Erdoğan, "Hukuk, artık birilerinin arka bahçesi olmayacak, milletin arka bahçesi olacak. Üstünlerin hukuku sona erecek. Hukuk millet adına karar verecek" dedi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 12 Eylül'deki referandumun Türkiye için milat olduğunu söyledi. Erdoğan, 'Anayasa Mahkemesi'nin, HSYK'nın yapısını değiştireceğiz. Hukukta kapalı devre sistemine, kast sistemine siz son vereceksiniz. Hukuk, artık birilerinin arka bahçesi olmayacak. Milletin arka bahçesi olacak Hukuk millet adına karar verecek Üstünlerin hukuku sona erecek, hukukun üstünlüğü egemen olacak" dedi.

ÖZER: TÜRK HALKI 'EVET' DEMELİ
Müzik yapımcısı Şahin Özer, referandumda kullanacağı oyun rengini açıkladı: "Evet": AK Parti Beşiktaş İlçe Teşkilatının verdiği iftar yemeğine katılan Özer, değişikliklerin Türkiye'yi daha ileriye götüreceğine inandığını söyledi. Özer, "Bu referandumda bütün Türk halkının 'evet' demesi lazım. Ben bu iktidar döneminde ülkemizin önemli mesafe kat etiğini, diğer ülkeler arasında itibarımızın arttığını gördüm. Daha aydınlık bir Türkiye için 'evet' diyeceğim. Dışarıda bir sessiz çoğunluk var. Bu sessiz çoğunlukta 'evet' diyecektir" seklinde konuştu.

http://www.akparti.org.tr/media/www/.../HABERTÜRK.JPG'ün bazı haber başlıkları:

'NO TUŞUNA BASAMAYAN HAYIR İSTİYOR'
Başbakan Erdoğan, muhalefetle yaşanan boy polemiğine yeni bir boyut kazandırdı. Erdoğan Gaziantep'te, "Tutturmuşlar Başbakan'ın boyu ne kadar. Çok merak ettin söyleyeyim: 1.85, tepe tepe kullan. Peki, boyuma yetişemezsen ne olacak. Önemli olan boy değil, önemli olan soy" dedi. 'Makaram sarı bağlar; kız oynar gelin ağlar' bunlar daha çook patinaj yapar. Muhalefetin hali bu. 'Hayır' diyorlar ama neye 'Hayır' dediklerini bilmiyorlar. (CHP Genel Sekreteri önder Sav'ın 'yes-no' olayına gönderme yaparak) Telefon tuşundaki hayıra basamayıp 'evet' diyenler, 'Yes' diyenler var ya korkuyorlar. Belki oy kabininde de böyle olur diye milletvekillerini göndermediler. Şimdi vatandaşa, 'Biz her ne kadar Meclis'te hayır diyemediysek de siz gidin sandıkta hayır deyin' diyorlar.

12 EYLÜL TARİHİ ÖNEMLİ BİR FIRSAT'
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan önceki gece Mamak Belediyesi Ramazan Festivali'ne katıldı. Türkiye'nin her geçen yıl daha müreffeh, demokrasisi iyi işleyen, temel hak ve özgürlüklerde ileriye giden bir ülke haline geldiğini vurgulayan Babacan, buna rağmen Türkiye'nin hâlâ hak ettiği yere geldiğini düşünmediklerini söyledi. Babacan, 12 Eylül'de K S I referanduma sunulacak Anayasa değişikliği ile, sivil demokrasinin yerleşmesi ve yargı, hukuk sisteminin daha iyi çalışması için önemli bir adım attığını söyledi. Kadınlara, çocuk ve yaşlılara, engellilere özel muamelenin bir lütuf olmadığını, değişiklik ile bunun bir hak haline getirildiğini vurgulayan Babacan, "12 Eylül tarihi önemli bir fırsat. İyi bir şekilde kullanılırsa Türkiye'yi bir üst mertebeye taşıyacak bu değişimden bütün vatandaşlar istifade edecek" dedi.


http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG 'ın bazı haber başlıkları:

OYLAR AKP'YE DEĞİL ANAYASAYA
AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç, "12 eylülde AK Parti'nin başarı veya başarısızlıkları değil Türkiye'nin özgürlükçü, sivil ve demokratik bir anayasaya olan ihtiyacı oylanacaktır" dedi. "MHP, CHP, Saadet Partisi, BBP, DP içinde demokrasiye inanan milyonlar var ve anayasaya 'evet' oyu verebilmek için sabırsızlıkla gün sayıyorlar" diyen Kılıç, şöyle konuştu: "Bugün anayasaya 'evet' diyenler AK Parti'ye de 'evet' demiş olmuyor. Çocuk istismarının önlenmesine, kadınlarımızın pozitif ayrımcılık hükümlerinden yararlandırılmasına, şehit yakınları, gazilerimiz ve özürlülerimiz için yapılacak fırsat eşitliğini sağlamaya yönelik düzenlemelere 'evet' demiş oluyorlar.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG'in bazı haber başlıkları:

ÖNEMLİ OLAN BOY DEĞİL SOYDUR SOY
Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP Lideri Kılıçdaroğlu ile arasındaki "boy" polemiğini Gaziantep mitinginde de sürdürdü. "Muhaliflere sesleniyorum: Boyum 1.85, al tepe tepe kullan. Ama önemli olan boy değil soydur, soy. Onun için biz şunu öğrendik. İlmi tahsil ederken 'edep yahu' dediler bize. Sen anayasa değişikliğine niçin hayır diyorsun bunu açıkla."

İNANCINA GÜVENEN İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜNDEN KORKMAZ
Başbakan Tayyip Erdoğan, Sümela Manastırı'nda düzenlenen ayine Ş malum çevrelerin tepki gösterdiğini belirterek, "Ne kaybettin, ayin yaptılar gittiler. İnanana güvenen inanç özgürlüğünden korkmaz" dedi. Erdoğan, Gaziantep'teki iftar yemeğinde yaptığı konuşmada şunları söyledi: "Bir grup malum, isimlerim söylemiyorum malum. İşte bak yeniden 'Pontus'u hortlattılar' diyorlar. Bugün (dün) Trabzon'da, Sümela'da geldiler, ayinlerini yaptılar. Ya arkadaş ne oldu? Geldiler ayinlerini yaptılar gittiler, ne kaybettin? Aç Osmanlı tarihini bir oku İnanana güvenen inanç hürriyetinden korkmaz. Fikrine güvenen fikir özgürlüğünden korkmaz. Bunlar 'milliyetçiyiz' diyorlar. Aç Osmanlı tarihini bir oku. Osmanlı açmış, kendilerine güvenip bunları yapmış.


http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG'in bazı haber başlıkları:

MEMUR 'EVET' DEDİ
Anayasa paketindeki 'toplu sözleşme değişikliğinin kabul edilmiş gibi uygulanmasını istedi Memur ile hükümet arasındaki toplu görüşmelerin birinci turuna 'referandum' damgasını vurdu. Zam pazarlığına gelen memur sendikalarının temsilcileri 12 Eylül'de halk oyuna sunulacak Anayasa paketinde yer alan 'toplu sözleşme' değişikliğinin kabul edilmiş gibi uygulanmasını istedi. Mevcut uygulamada ise taraflar anlaşamadığı zaman mutabakat metni imzalanıyor. Bu metin Bakanlar Kurulu'na sunuluyor. Bakanlar Kurulu kendi zam oranım belirtiyor. Anayasa paketinde yer alan 5. madde, Anayasa'nın 53. maddesinde yer alan 'toplu görüşme' ibaresini 'toplu sözleşme' hakkı olarak değiştiriyor. Buna göre yasa, memurlara toplu sözleşme hakkı getirirken, uyuşmazlık çıkması halinde Uzlaştırma Kurulu'na başvurulmasını düzenliyor.

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/VAKİT.JPG‘in bazı haber başlıkları:

SAHURDA REFERANDUMU ANLATTI
12 Eylül tarihi yaklaşırken siyasilerin çalışmaları da gece geç vakitlere kadar uzamaya başladı. Havaların sıcak geçmesi ve Ramazan ayı dolayısıyla referandumda halktan 'evet' oyu isteyen AK Partililer çalışmalarını sahura kadar sürdürmeye başladı. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, referandum gezileri kapsamında Kırşehir'e geldi, ilk önce il merkezinde vatandaşa referandumda neden evet denilmesi gerektiğini anlatan Çelik, daha sonra Kırşehir'in Boztepe ilçesine bağlı Uzun pınar Köyü'ne gitti. Uzun pınar köylüleriyle sahura kadar sohbet eden ve referandumda neden 'evet' oyu kullanılması gerektiğini anlatan Çelik, burada sazlı sözlü bir de sahur yaptı. Köy usulü doğal gıdalardan sahurunu yapan Çelik, gördüğü ilgi karşısında değişecek olan anayasada nelerin bulunduğunu köylülere tek tek açıkladı. Kırşehirlilerden, yapılacak' olan referandumda 'evet' oyu kullanmalarını isteyen Hüseyin Çelik, şehir merkezindeki programın ardından hem referandumu anlatmak hem de sahurunu yapmak için bir köye gitmek istedi. Çelik ve AK Parti Kırşehir il yöneticileri Boztepe'nin Uzun pınar köyüne misafir oldu. Köylülerle tek tek tokalaşan Çelik, burada büyük bir ilgiyle karşılaştı. Köylülerden, referandumda herkesin sandık başına gitmesini ve 'evet' oyu vermelerini isteyen Hüseyin Çelik, basına kapalı olarak köy muhtarlarıyla sahurda bir toplantı yaptı. Toplantının ardından Uzun pınar Köyü Muhtarı Haydar Yıldırım'ın evine sahurda misafir olan Çelik, köy usulü hazırlanan ve doğal gıdalardan oluşan sofrada sahurunu yaptı. Köy halkı ile bol bol hatıra fotoğrafı çektiren Çelik, daha sonra mahalli sanatçıların seslendirdiği Neşet Ertaş'ın 'Mühür Gözlüm' eserine de eşlik etti. Sazlı sözlü gerçekleştirilen sahura Hüseyin Çelik'in yanı sıra AK Parti Kırşehir Milletvekilleri Mikail Arslan ve Abdullah Çalışkan, AK Parti İl Başkanı Muzaffer Aslan, ilçe Başkanı Şuayip Soysal ve köy halkı katıldı.

DİSK VE TÜSİAD TUTARSIZLIĞI
2001 Eylül'ünde gazetelere verilen ilan. TOBB, TÜSİAD, TİSK, TÜRK-İŞ ve DİSK, 24 Eylül 2001'de işçiye fayda sağlayacak bir değişiklik olmamasına rağmen anayasanın değiştirilmesine "evet" başlığı altında gazetelere boy boy ilan vermişlerdi. Son anayasa değişiklikleri ise, darbe anayasasına karşı çıktığını iddia edenlerin maskesini düşürdü. Darbe anayasasının değiştirilmesi için yıllardır mücadele ettiğini iddia eden DİSK, aslını inkâr edercesine anayasa değişikliklerine muhalefet etmeye başladı, işçileri "hayır" oyu vermeye çağıran DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, üstelik referandumda "Hayır" oyu kullanılması için çalışma başlattı. HAK-İŞ ise tavrını değiştirmedi, evet oyu vereceğini açıkladı. Darbe anayasasının değiştirilmesini isteyen TOBB, TÜSİAD ve TÜRK-İŞ ise son anayasa değişikliğinin kabul edilmesinin ardından ağız değiştirdiler. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, "Bu paket, evet veya hayır denilmesi kolay bir paket değil" derken, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise "Hepimiz aynı şeyi düşünürsek gelişemeyiz" dedi. TÜRK-İŞ Genel Başkanı Mustafa Kumlu ise tabanlarına "evet" ya da "hayır" oyu kullanması yönünde bir sınırlama getirmeyeceklerini belirtti.

İNÖNÜ EMRETTİ
Başbakan Erdoğan'ın Sakarya'da söylediği "İsmet İnönü Dersim'de 20 bin kişiyi öldürdü" sözü, gözleri Dersim katliâmına çevirdi. Harekat İsmet İnönü başbakanlığında gerçekleştirilirken İnönü'nün generali isyanları bastıramamış, Atatürk'ün manevi kızı Sabiba Gökçen verilen emri yerine getirerek halkın üzerine bomba yağdırmıştı. . CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise, Erdoğan'ın "Dersim'i CHP bombalattı" sözlerinin sorulması üzerine, garip bir cevap verdi: "Ben o zaman doğmamıştım."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/TÜRKİYE.JPG'nin bazı haber başlıkları:

DAVUTOĞLU: IRAK'IN BİRLİĞİ BİZİM İÇİN ÖNEMLİ
Irak'ta yapılan seçimde ulusal meclise giren Türkmen milletvekilleriyle iftarda buluşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Irak toplumunun mezhep ve kavim endişeleri dışında bir araya gelmesi gerekiyor" dedi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Irak toplumunun bugün her türlü mezhep ve kavim endişeleri dışında bir araya gelmesi büyük bir önem taşıyor" dedi. Irak'ta yapılan son seçimlerin ardından ulusal meclise giren Türkmen milletvekillerine iftar yemeği veren Davutoğlu, yemekte Irak'taki son siyasi gelişmeleri ele aldıklarını, hükümet çalışmaları konusunda son dönemde yaptıkları temasları milletvekillerine aktardığını, milletvekillerinin de Irak'taki son siyasi durumla ilgili bilgi verdiklerini aktardı.

MUHALEFETİN TABANI EVET İÇİN SABIRSIZLIKLA BEKLİYOR
AK Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç, MHP, CHP, Saadet Partisi, BBP, DP içinde demokrasiye inananların anayasaya 'evet' oyu verebilmek için referandum gününün sabırsızlıkla beklediğini söyledi. 12 Eylül'de yapılacak oylamanın bir halk oylaması olduğunu hatırlatan Kılıç, "AK Parti'nin başarı veya başarısızlıkları değil Türkiye'nin özgürlükçü, sivil ve demokratik bir anayasaya olan ihtiyacı oylanacaktır" dedi.

HERKES SANDIĞA GİTSİN
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, "Benim bir tek oyumdan ne olur demeden, herkesi referandum oyunu kullanmaya davet ediyorum" dedi. Çelik, Kırşehir'de Memur-Sen tarafından organize edilen açık hava konferansına katıldı. Anayasayı değiştirme kararı aldıklarında açılan kapatma davasının Türkiye'ye 20 milyar dolar kaybettirdiğini vurgulayan Çelik, "Bu da 15 milyon gencin 20 yılını çalmışsınız demektir.

ishakyilmaz 08-16-2010 15:26

KÖŞE YAZARLARI

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG GAZETESİ

MUSTAFA KARARLİOĞLU
Havuzlu villada siyasetin sonu
"...Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkan seçildiği günleri hatırlayalım... Beklendiği gibi medya CHP yelkenlerini ölçüsüz bir rüzgarla şişiriyor ve yeni genel başkana imajlardan imaj beğeniliyordu. Gandi Kemal mi, halkçı Kemal mi, vatandaş Kemal mi yoksa Ecevit Kemal mi olsaydı acaba? Yoksa hepsi birden mi? Bugün görüyoruz ki hepsinden birkaç parça. Duruma göre bazen Gandi, bazen Ecevit... Kabul edelim, Baykal'la kıyaslandığında yüksek bir miting performansı vardır. Vardır da ne söylemektedir ona bakalım.Türkiye'nin mevcut ekonomik, siyasal performansını aşacak, dış politikadaki çizgisini daha da yukarılara taşıyacak ve genel olarak da vizyonunu değiştirecek birşeyler söylüyor mu? Din-devlet ilişkileri, Kürt sorunu, Alevilerin problemleri gibi temel problem alanlarında zihinleri harekete geçiren bir cümlesi var mı?Uzatmayalım, yok...Üsluplu, efendi bir siyasetçi havasıyla gelip birkaç günde en galiz sözlerin adamı haline gelen bir genel başkandan söz ediyoruz. Ülkedeki havuzlu villa maliklerinin büyük çoğunluğunun oy verdiği sosyolojik olarak ispatlanmış bir partinin genel başkanı olarak Başbakan'ın kiralık havuzlu villasını diline dolayan bir siyasetçiden söz ediyoruz. Kendisinin de bir havuzlu villaya sahip olduğunun anlaşılmasıyla durumu daha da trajik hal alan bir siyasetçiden...Kürt ve Alevi olduğu halde her iki kelimeyi de ağzına alamayan bir kompleksli psikoloji ile karşı karşıyayız...Muhalefet demek iktidarı şaşırtmak ve zorlamak demektir.Kılıçdaroğlu'nun muhalefetinde iktidarı zorlayacak, şaşırtacak bir pırıltı yoktur. Dolayısıyla, siyasetteki kızışmadan Türkiye'nin hayrına bir gelişme de sözkonusu değildir. Sanılanın aksine bu yolla oy yarışında üstünlük de sağlayamamaktadır. Aksine, görmezden gelerek kurtulacağı referandumda hayır kampanyası yaparak CHP korkusunu hatırlatıp, AK Parti'yi yüzde 70'lik muhafazakar-demokrat tabanda eskisinden daha güçlü bir cazibe merkezi haline getirmiştir. Baykal'ı birkaç puan olsun geçebilme psikolojisi AK Parti'yi şimdiden genel seçimde de avantajlı duruma taşımıştır. Sorunun özü de buradadır... İktidarı vizyonunuzla zorlayamıyorsanız referandum ve seçimde de zorlayamazsınız.Hal böyle olunca ne havuz fayda eder ne de pahalı gömlek üstü kasket..."

ESER KARAKAŞ
13 Eylül günü ne yazmalı?
"...Referanduma yaklaşık bir ay kaldı. Bendeniz de şimdiden 13 Eylül günü köşe yazarları ne yazacaklar diye düşünmeye başladım. Ben daha önce 12 Eylül referandumunda "evet" oyu kullanacağımı açıkladım. Ancak, kendi tercihimden de bağımsız olarak, 12 Eylül anayasa referandumunda evet oylarının daha fazla çıkacağını düşünüyorum. Bu düşüncem, tekrar ediyorum, kendi tercihimden bağımsız bir durum. Kendimce kullandığım bir tür siyasi aritmetik, detaylarına girmiyorum, bana bu tür bir sonucun çıkmasının daha muhtemel olduğunu söylüyor. Şayet, 12 Eylül günü hayırlar daha çok çıkarsa da, açık açık yanıldığımı söylerim. Ve neden yanıldığım konusunda da uzun uzun düşünürüm, arkadaşlarımla konuşurum, bir sonuca varmaya gayret ederim. Ancak, 13 Eylül Pazartesi günü asla yazmayacağım şeyler vardır. Bunları yazmayı ayıp sayarım. Mesela muhalefet halkı, seçmenleri kandırdı demem. Seçmenleri kolayca kandırılabilecek bir kitle olarak görmek elli milyon seçmeni aptal yerine koymak demek olabilir ve çok ayıptır. Ama, 12 Eylül referandumunda evetler daha yüksek çıkar, üstelik de arada ciddi bir fark olursa, acaba bugün meşru bir biçimde hayır propagandası yapanlar, hayırların büyük oranda evet oylarını geçeceğini öngörenler ne yazacaklar, doğrusu çok merak ediyorum. Acaba yine "bu bidon kafalılar", "bu karnını kaşıyan adamlar" edebiyatı devam edecek mi?.. 12 Eylül referandumunda hayır oyu kullanan, hayır propagandası yapanlar arasından, evetler kazanırsa, acaba birileri çıkıp, "biz ciddi bir siyasi analiz hatası yaptık, yapıyoruz" diyecek mi? Böyle birileri çıkabilir ise, referandum sonrasında muhalefet iki cepheye ayrılır. Birinci cephede yine "halkı kandırdılar", " bu halk zaten adam olmaz" diyenler olur. İkinci cephede ise "nerede hata yaptık?" diyenler. İkinci muhalefet cephesi referandum sonrası genel muhalefet çizgisine egemen olabilirse Türkiye ve AK Parti için çok hayırlı olur. Siyasi yarış çok daha kaliteli ve zorlu hale gelir. Birinci cephe yine muhalefete egemen olmayı sürdürür ise Başbakan Erdoğan'ın işi genel seçimlerde çok kolaylaşır..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG GAZETESİ

NABİ YAĞCI
Nihayet
"...Karanlığın en yoğun olduğu anda aydınlığın şafağı söker. Kürt açılımı bitti mi diye sorduğumuz ve yine gençlerimizi kurban verdiğimiz günlerin ardından bugün ateşkesle gelen, kalıcı bir barış umuduyla birlikte Kürt açılımının yeniden canlanacağına dair umutlarımız da yeşerdi. Şimdilik bir ay süre için bile olsa çocuklarımız ölmeyecek. PKK-Öcalan ateşkes ilan etti. Ve hükümet, Başbakan Erdoğan bu barışçı gelişmenin önünü açtı. Basından öğrendiğimize göre TSK'nın yeni komuta kademesindeki askerler içinde de bu gelişmeyi hoşnutlukla karşılayanlar varmış. CHP içinden ateşkes sürecine destek seslerinin çıkması da çok sevindirici...Bu umutlu noktaya nasıl gelindiği üstüne düşünmemiz gerekir. Çünkü ateşkes kararının kalıcı bir barışa dönebilmesi için bu etmenleri akılda tutmak önemli olacak. En genelinde Kürt meselesinin şiddet yoluyla çözülemeyeceği gerçeği kafalara artık dank etti sanırım...Hatay Dörtyol'da yaşanan derin provokasyon hükümetin bazı gerçekleri daha çıplak görmesini sağladı. Hükümet, İçişleri Bakanı bu olay üstüne çok ciddi istihbarat toplama faaliyetine girişti. Öyle sanıyorum ki, derin devletin ve belki de bazı dış odakların kışkırtıcı planlarına vâkıf oldular ve bir TürkKürt çatışması ve iç savaş tehlikesinin ciddiyetini kavradılar...Üçüncü önemli etmen ise kanımca YAŞ toplantısındaki hükümetin asker üstünde sivil otoritesini kararlı biçimde kullanmasıdır. Böylece askerî vesayetin gücünün hayli kırılmış olduğunu sanırım yalnız kamuoyumuz değil Kürtler ve PKK de gördü. Artık askerin her dediğini yapacak veya şapkasını alıp sıvışacak bir hükümet yoktur karşılarında. Asker-sivil ilişkisinde güçler dengesi göreceli de olsa değişmiştir. Referandum sonucunun evet çıkmasıyla daha da değişeceğini herkes görebiliyor. Yani Ak Parti iktidarı üç gün sonra devrilebilecek bir iktidar değil. Nihayet TMK mağduru çocukları özgürlüğüne kavuşturan yasa değişikliği de güven arttırıcı bir adım olarak bu olumlu sürecin başlamasında önemli bir etmen oldu. Bu söylediklerime başka etmenler, dış konjonktür de eklenebilir kuşkusuz. Henüz barış sürecinin içinde değiliz ama ona giden önemli bir yolun başındayız. PKK ve Öcalan bu etapta üstüne düşeni yapmıştır. Şimdi devlet sürdürmekte olduğu operasyonları durdurmalı, silahları susturmalıdır. Bu yapılmaz ise ölen her gencimizin tek sorumlusu devlet olur. Atılması gereken başka adımlar da var, ama yerim bittiği için bunlara değinmeyi sonraya bırakıyorum. Fakat en önemlisi PKK realitesi ve siyasi çözüm üstüne yeniden düşünmektir..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG GAZETESİ

AHMET HAKAN
Kemal Bey yine beyhat
"...Geçen seçimin sonucunu en doğru tahmin eden iki kuruluştan birinin son yaptırdığı araştırmanın sonuçları var elimde.Buna göre...EVET: Yüzde 54... HAYIR: Yüzde 46...Seçim tahmini ise şöyle:AK PARTİ: Yüzde 45... CHP: Yüzde 26... MHP: Yüzde 11.Ve bir başka şirket...Ankara merkezli... Güvenilir ve saygın bir kuruluş...Onun sonuçları ise şöyle:EVET: Yüzde 54... HAYIR: Yüzde 46...Yani aynı sonuçlar.Bu şirketin seçim tahmini ise şöyle:AK PARTİ: Yüzde 42... CHP: Yüzde 27... MHP: Yüzde 11...Kemal Kılıçdaroğlu'nun ortaya ilk çıkışında yapılan araştırmalar, CHP'nin yüzde 30 / yüzde 31 noktasına tırmandığını gösteriyordu.Bu sonuçlara bakacak olursak gelen gitmiş görünüyor.Peki ne oldu da böyle oldu?Olan şu:Kemal Kılıçdaroğlu bekleneni vermedi, veremedi, veremiyor."Neden böyle oldu?" sorusuna yanıt olsun diye hazırladığım 11 maddelik bir listem var.Siz bu 11 maddeyi...Kemal Kılıçdaroğlu için hazırlanmış bir "hasar tespit raporu" olarak da okuyabilirsiniz.Takdim ediyorum:1- Tamam çalışkan, tamam koşturuyor, tamam halka dokunuyor ama genel bir kampanyanın ancak çok küçük bir parçası olabilecek türden iddiaları ve suçlamaları, bütünün yerine koydu, koyuyor...2- Referandum sürecinde ilk kez çıktığı siyasi alanda "Neden hayır?" sorusuna, köşe yazarları kadar bile yanıt veremedi, veremiyor. 3- "Recep Bey" ve "Havuzlu villa" dışında hatırda kalacak bir şey söylemedi, söylemiyor.4- "Özgürlükler" alanında alabildiğine mütereddit ve çekimser davranırken, bir savcı iddianamesinden yola çıkarak Başbakan'a ağzını doldurarak "kalpazan" demekte bir sakınca görmedi, görmüyor.5- Anayasa değişikliğinde tezlerini halkın diline çevirmedi, çeviremiyor.6- Siyasette seviyeyi yükseltmek yerine ucuz popülizme savruldu, savruluyor. 7- Ucuz popülizmin bile hakkını veremedi, veremiyor.8- Karamsarlık ve yeis aşıladı, aşılıyor. Umut olamadı, olamıyor.9- Partiye egemen olmadı, olamıyor... 10- Bir ideolojik perspektif ortaya koymadı, koyamıyor.11- Partinin önde gelen isimlerini sahaya sürecek bir liderlik sergilemedi, sergilemiyor..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG GAZETESİ

SÜLEYMAN YAŞAR
Referandumda 'evet' ekonomiye ne getirecek?
"...Bir ülkenin zengin ülke sınıfına girebilmesi için bazı koşullar öne sürülüyor. İktisatçı Jeffrey Sachs bu koşulları şöyle sıralıyor. Bir, yüksek öğrenim çağındaki nüfusun yüzde 30'u yüksek öğrenime katılacak. İki, kamu ve özel sektörün toplam harcamalarının yüzde 1'i araştırmaya harcanacak. Üç, internet, mobil telefon kullanımı yaygın olacak. Dört, günlük gazete dağıtımı geniş bir alana yayılacak. Bütün bu aranan özelliklere ilave olarak da fert başına ulusal gelir 15 bin doların üzerinde olacak. Zengin ülke sınıfına girebilmenin şartları işte bunlar. Peki Türkiye şimdiki şartlarında böyle bir zenginliğin neresinde duruyor? Uzağında mı, yakınında mı duruyor?.. Rakamlara baktığımızda, zengin ülke sayılmamız için yüksek öğrenim kriteri hariç diğerlerini kısa sürede tutturmak mümkün. Gelelim en önemli ölçü olan fert başına gelir düzeyine... Satın alma gücü paritesine göre, Türkiye, 15 bin dolarlık koşula oldukça yaklaşmış durumda. 2010 programında fert başına gelir 13 bin 647 dolar civarında hesaplanıyor. Türkiye'nin birkaç yıl içinde 15 bin doları bulması çok mümkün. Peki Türkiye'nin zengin ülke olmasını engelleyen ne? Türkiye'yi fakirliğe çeken şey "bürokratik vesayet rejimi"... Bürokratik vesayet, düşünce, inanç ve girişim özgürlüklerini kısıtlıyor. Eğer anayasa değişiklikleri referandumda kabul edilirse, bu sistem iyice delinecek. Yargının, ülkedeki yatırımları ideolojik olarak engelleme yetkisi ortadan kalkacak. Bürokrasi, keyfi olarak yetki kullanamayacak. Ayrıca bürokrasinin, vatandaşları fişleme ve bunu kötüye kullanma yetkisi de son bulacak. Hukukun koruması altında özgürleşen bir ortamda daha fazla yatırım yapılacağı için, Türkiye hızla zengin ülke kategorisine girebilecek. Türkiye, böyle müthiş imkânlara sahip ama, bu ülkenin zengin bir ülke olmasını istemeyenler de var. Onlar, "bu ülke fakir olsun, biz zengin olalım" diyen statükocu işadamları. Çünkü Türkiye zenginleştiğinde ve yüksek öğrenimli sayısı, yetişkinlerde yüzde 30'a ulaştığında, bu kesimlerin askerle ve yargıyla el ele vererek ülkeyi yönetmeleri artık mümkün olmayacak. Zira Anadolu'nun her ilinden üniversite eğitimi almış gençler, bundan böyle statükocuların devlet rantlarıyla geçinmelerine, silah komisyonculuğu yapmalarına, böylece savaş ortamını sürdürmelerine göz yummayacaklar. Statükocuların referandum telaşı da zaten bu yüzden. Onlar, anayasa değişikliklerine "hayır" derlerken, aslında Türkiye'nin fakir, kendilerinin ise zengin olmasına "evet" diyorlar..."

OKAN MÜDERRİSOĞLU
Anayasa zihinlerde değişti bile!
"...Anayasa değişikliğinin, daha oylanmadan sonuç vermesi ilginç değil mi? Her ne kadar siyasi partiler meydanlarda, anayasa paketinin içeriğine girmese de bilinçli kesimler şimdiden harekete geçti bile. İşte en canlı örnek "Memurlar"! Hatırlıyorum da bu ülkede memur sendikası diye bir kavram yoktu. Maliye bürokratları otururlar, o yılki enflasyon tahminine, büyüme hedefine göre bir oran belirlerler, sonra da Başbakan'ı ikna etmeye çalışırlardı...Derken anayasal engel kısmen kalktı, memur sendikalaşmaya başladı. Lakin yeterince bilgili ve deneyimli değildi. Pazarlığa oturduğu kişiler de memurdu. Bir taraf sadece memuru değil hükümeti de düşünmek durumundaydı...Üçüncü aşamaya geçildiğinde, memur sendikaları ideolojik ayrışmalarına rağmen olgunlaştı. Gerçi toplu sözleşme yapamıyorlar, "Toplu görüşme" yöntemi ile isteklerini sıralıyorlar, hükümetler de direnme noktalarını açıklıyorlardı. Sendikalar, belki istedikleri zam oranını alamadılar ama uzlaştırma kurulları marifetiyle yeri geldi siyasetçinin bileğini de büktüler. Ve şimdi yepyeni bir aşamadayız. Anayasa değişikliği eğer yürürlüğe girerse memur için "toplu sözleşme" dönemi açılacak. Aslına bakarsanız fiilen açıldığını ilan edebiliriz. Dün, memur sendikaları ile hükümet, 2011'deki mali ve sosyal hakları için toplandığında bir sendikacı şöyle diyordu: "Eksikliklerine rağmen toplu sözleşme hakkının anayasa paketine girmesini önemsiyoruz. Hükümet, pakette var olan bu hakka göre hazırlıklı gelmeli, fiili durum oluşturmalı ve toplu sözleşmenin başlangıcını bu yıl yapmalı!"... Anayasa değişikliğini eleştirebilirsiniz, eksik bulabilirsiniz, hatta kaygılarınızı da içine yerleştirebilirsiniz. Ancak, objektif gerçeklerden kaçamazsınız. Nitekim toplumsal talep, ileri adımdan yani değişimden yana. Kuşkusuz bu anayasa değişikliğinin en büyük faydası, hak ve özgürlükler yönüyle, kuvvetler dengesi ihtiyacı ile yepyeni bir anayasa gereğini yeniden gündeme getirmesi olacak. Anayasa değişikliği sayesinde bireyin hukuku, ekonominin geleceği, katılımcı yönetim anlayışı, veri güvenliği, devletle ihtilafların çözümü yolunda da mesafe alınacak. Dezavantajlı kesimler olan kadınlar, çocuklar, özürlüler, yaşlılar, şehit dul ve yetimleri için insanca yaşam adına özel düzenlemeler yapılabilecek. Yurtdışına çıkış özgürlüğünün kapsamı genişleyecek. Devletin iş ve eyleminden dolayı haksızlığa uğrayan vatandaş, mahkemeler dışında derdine çare arayacağı Kamu Denetçiliği Kurumu'nun kapısını çalabilecek. Emekli memurlar da toplu sözleşme hükümlerinden yararlanabilecek. Ekonomik ve Sosyal Konsey anayasal güvenceye kavuşturularak, siyaset üstü ekonomi dönemi başlayacak..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG GAZETESİ

ALİ SAYDAM
'Havuzlu villa'da ısrar niye?..
"...Hadi diyelim, bizim cumartesi günü MetroPoll araştırma şirketine dayanarak verdiğimiz rakamlar gerçekleri yansıtmıyor... Prof. Dr. Özer Sencar bizi ve kamuoyunu kandırıyor. Dün Habertürk'ün Konsensüs şirketine dayanarak yayınladığı, bizimkilerle aynı sonuçlarda buluşan; aynı doğrultuda mesajların ve derslerin çıkarılmasına işaret eden rakamlar da mı uydurma?..Sadece CHP'li kurmayların 'tahmin' yoluyla ya da gözlerini tavana dikip 'olsa, olsa' diye sallayarak ileri sürdükleri rakamlar mı doğru?.. Onlara bakarak mı strateji ve taktiklerin doğruluğuna karar vereceğiz?..CHP kurmayları iyimserlik ötesi tahminlerinde haklıysalar, Sayın Kılıçdaroğlu'nun da Başbakan Tayyip Erdoğan'ın şahsına yönelik başlatıp sürdürdüğü agresif yaklaşım doğru bir stratejinin ürünüdür... 1. MetroPoll ve Konsensüs'ün CHP'nin ve Hayır oylarının hızla erimekte olduğuna, Evet ve AK Parti oylarının hızla arttığına işaret eden mayıs - ağustos karşılaştırmalı rakamları yanlıştır ve maniple amacı gütmektedir.Tabii bir de yol kazaları var... Buna da, 'olur o kadar canım' denebilir tabii... Milliyet yazarı Fikret Bila, Kılıçdaroğlu'na sormuş: 'Başbakan'a 'havuzlu villa' diye yüklenirken sizin de havuzlu yazlığınız çıktı. Hata yaptığınızı düşündünüz mü?' CHP Başkanı da yanıt vermiş: 'Başbakan'ın villasıyla benim kooperatif yazlığım karşılaştırılamaz. Zaten 1.500 TL olan taksitlerini ödeyemediğim için villayı satıyorum...'Teniste buna 'Basit hata' diyorlar... İngilizcesinden tercüme ederseniz, 'Yapmaya zorlanmadığınız hata'... Bu da o türden... Puanlar gittikçe eriyor. İlk günden beri 'Aman etmeyin eylemeyin; bırakın Başbakan'a saldırmayı. Siz kendi projelerinizi anlatın, nasıl olup da AK Parti'den daha 'ilerlemeci' işler yapacağınızı söyleyin... Hamaset bu ülkede artık bir işe yaramıyor! Baksanıza seçmen AK Parti'yi daha 'ilerlemeci' buluyor. Buna nasıl tahammül edebiliyorsunuz?' dedikçe, onlar aynı yere vurup durmaya devam ettiler... Tek çıkış noktaları var artık. Bir araştırma şirketi bulacaklar. Daha önceki araştırma şirketlerinin yanıldığını, onların tahmin ettiği sonuçların ise gerçeklere tekabül ettiğini kanıtlayacaklar. Belki o zaman ruhlara bir nebze olsun su serpilir... Ancak bunu yapacak adam da araştırmacılar arasında pek kalmadı...Hatırlatalım: Bu referandum Galatasaray Direktörü'nün her mağlubiyetten sonra yaptığı gibi 'Bu mağlubiyet arkamızda kaldı, şimdi gelecek maçlara bakıyoruz' şeklindeki açıklamalarla savuşturulamaz. Bu referandumun mağlubunu hüsran ve acı dolu günler beklemektedir... Sayın Kemal Kılıçdaroğlu (Nihayet Gandhi muhabbetini bıraktı galiba), ilk günden beri Başbakan Tayyip Erdoğan'ı 'havuzlu villa' sahibi olmak ve zenginleşmekle eleştirdi. Kampanyasını 'havuzlu villa' söylemi üzerine kurguladı. Vaadi de şuydu: 'Ben havuzlu villada yaşamayacağım!' Böyle oy istedi seçmenden. Oysa, kendisinin havuzlu bir yazlıkta oturduğu, anlaşıldı. Talihsizliğe bakın siz...Bila'ya 'Hata olduğunu düşünmüyorum' demiş Başkan. 'Ben 'havuzlu villa' eleştirisini elbette bilerek başlattım. Yazlık ev, yazlık kooperatif üyeliğimi elbette biliyordum. Bir hata olarak görmüyorum. Havuzlu villa söylemine devam edeceğim. Başbakan'ı bu konuda eleştirmeyi sürdüreceğim.'..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG GAZETESİ

A.TURAN ALKAN
Kaybetmeyebilirdiniz ama kaybedeceksiniz
"...Anketler bir ay kala, daha şimdiden eveti gösteriyor; zannımca evetler 12 Eylül'e doğru giderek artacaktır. E, ne olacak şimdi? Bakın şuraya yazıyorum; Evetler galebe ettiği gün çeşmelerden bal ve süt akıp kuzu kurd ile gezecek değildir ama evetlerin galebesi, hayırcıların etkisizleşmesi bakımından anlamlı. Halkoylaması şimdi farklı bir anlama büründü. Doğrusu hayırcı cephe çok renkli, hatta lüzumundan fazla renkli elemanlardan müteşekkil; aralarındaki yegâne fasl-ı müşterek "istemezükçülük"; bunun haricinde felsefi bir arka plan, bir dünya görüşü beraberliği yok. BDP'nin boykot kararı aldığı, PKK'nın yol kesip yolculara hayır propagandası yaptığı bir cephenin öteki elemanlarını saymak gereksiz...Ne istemediklerini biliyoruz ama ne istediklerini kendileri de izah edemiyorlar ve bu yüzden referandumu kaybedecekler; halbuki kimsenin kaybetmesi gerekmiyordu... Bunun yanlış bir taktik olduğu tatlı dille izah edildi, anlamıyorlar; bütün varlık sebebini "hayırlar fazla çıksın" ülküsüne adayanların hesap hatası şu; hayır oyu, bir tez değildir, "Yaptırmam, söyletmem, sizi buradan geçirtmem" makamında bir inat gösterisidir; yapıcı bir tarafı yok; "Seni buradan geçirtmem" demek "Ben istediğim yerden yürür geçerim" anlamına gelmiyor ki...Anlamadıkları bir başka şey: 2007'de hükümetin itildiği mağduriyet pozisyonu tekrarlanmak üzere. AK Parti mahvolsun diye diye AK Parti'nin değirmenine su taşımak bir nevi Sisifos işkencesi değil midir efendiler?.. Böyle kötü denklem kurulur mu, hani rakamlardan anlardınız? Hükümeti referandumla devireyim derken kendi varlığını referandum pokerine yatırmanın neresi akıllıca? Evetlerin bir fazla çıktığı an, istemezükçü koalisyonunda iç çatırtıların ve gümbürtülerin önüne kimse geçemez; bu açık-seçik görünüyor. Şurada yanlış yaptılar: Yandaşlarını hayır için zorlamak yerine serbest bırakmayı hesab edebilselerdi, hem demokratlıklarına toz kondurmayacak, hem seçmen tabanındaki blok kaymalarına mani olabileceklerdi. Referandumu siyaset dışı, teknik bir konu gibi gösterebilseler, herhalde hükümet kurmaylarını da çok şaşırtacaklardı ama tam aksini yaparak referandumu lüzumsuz yere hayat-memat meselesi haline getirdiler. Ee hükümetin pek hoşuna gitti yeni durum; çünkü artık kimse hükümete "2008'de anayasayı değiştirmeye kalktınız ama beceremediniz" demeyecektir!.. Böyle muhalefet herkesin başına gelmez; Başbakan kadrini bilsin!.."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG GAZETESİ

ALİ ATIF BİR
Çiller Boğaziçili değil miydi?
"...Kültür olgusunu işin içine katmadan başanyı tanımlamak zor ama dün Yılmaz Özdilirı açtığı yoldan gidip bu konuda iki laf edeyim. Yılmaz Özdil dün "Obama Harvard, İngiltere Başbakanı Oxford mezunu bizimki ise üniversite sınavında ancak 106 bine girebilmiş" diyerek çaktırmadan Başbakan Recep Tayyip Erdoğaria ve AK Partili bakanlara çaktı. Bu konuda söylenecek çok söz var. Demirel İTÜ'lüydü. Ecevit Robertli. Erbakan İTÜ'lü. Özal İTÜ'iü. Çiller Bogaziçili. Mesut Yılmaz Ankara Siyasallı. Baykal Ankara Hukuklu. Hepsi de %1'lik dilimdendi. Yani iyi eğitim alan çocuklanmızdan siyasete girenlerdi. Ne yaptılar? Ya da bir şeyleri yapamadılar ki 2002'de AK Parti iktidar oldu! Bugün Marmara iktisadi ve Ticari Akademili Erdoğan "tüm zamanlardaki lider rakiplerine" kök söktürüyor. Ankara iktisadi ve Ticari Akademili Bahçeli koçlar gibi Milliyetçi kaleyi koruyor. Yine Ankara iktisadi ve Ticari Akademili Kılıçdaroğlu CHP'nin başında, %1'lik dilimden üniversiteye giren Baykal'dan daha iyi performans gösteriyor. Kimse halkın zamanında daha iyi eğitimlilere Türkiyeyi yönetmek üzere şans vermediğini söyleyemez!..Aslında Yılmaz Özdil soruyu şöyle sorsa daha iyi olurdu: ABD Genelkurmay Başkanı General Michael Mullen da askeri okul mezunu, ingiltere Genelkurmay Başkanı General Sir David Richards da... Bizim Genelkurmay Başkanı da... Niye onlar her fırsatta ülkeyi yönetmeye talip olmuyorlar da bizimkiler oluyorlar! Bu arada ingiltere Genelkurmay Başkanı Sir David Richard'ın Cardiff Üniversitesi'nden "siyaset ve ekonomi" lisans derecesi var. Belki de asıl tartışma şu olmalı: Genelkurmay başkanlarının askeri eğitim öncesinde sivil bir lisans eğitiminden geçmeleri "teamül" olmaz mı?.."

ADEM YAVUZ ARSLAN
Seçim yapmayı beceremeyen Türkiye
"...Şunun şurasında sandığa az bir zaman kaldı ama skandallar, tartışmalar bitmiyor.Muhalefet oyunu iktidar partisinin sahasına yıktı ve Anayasa paketi dışındaki her şeyi konuşuyoruz. Kolayca evet alacak bir paket bıçak sırtı hale geldi.Fakat ortada somut bir gerçek daha var.Türkiye yine seçim yapmayı beceremiyor. Küflü paslı tahta sandıklar, kartondan kabinler, mükerrer oylar, parmak boyamalar... İşin şeklini bir kenara bırakın, YSK vatandaşın anayasal hakkını bile kullandırtamıyor. Her seçimde bir T.C. kimlik numarası sorunu baş gösteriyor. Yetmezmiş gibi bir de tayin krizi çıktı.Düşünün, devlet memurusunuz, tayininiz çıkıyor. Fakat YSK diyor ki: "Siz oy kullanamazsınız." Bu kararın meali şu: 39 bin polis, 61 bin öğretmen ve 45 bin asker oy kullanamayacak. Eşleri, çocukları da eklenince yüz binlerce kişi anayasal hakkından mahrum. Oysa bir genelgelik işi var. Çünkü tayin olanlar, mevcut seçmen bilgi kâğıtlarıyla gittikleri yerde oy kullanabilirler. Sonuçta bu yerel seçim değil kimin nerede oy kullandığının bir anlamı da yok. Tercih mühründeki 'Evet' yazısını muhalefet istedi diye jet bir kararla ve milyonlarca liralık masrafı göze alarak değiştiren YSK yüz binlerce memurun oy kullanma hakkını elinden alıyor. İşin kötüsü, YSK'nın memurlar konusundaki tercihinin 'siyasi' olduğu dile getiriliyor. İktidar sorunun farkında değilmiş gibi davranıyor. YSK'ya talimat verecek hali yok ama çözüm için de bastırmıyor. Havalimanları da ayrı bir sorun. Yurtdışı uçuşlarına açık havalimanlarının bazılarında -mesela Samsun- oy kullanmak mümkün değil. Oysa geçen seçimde de bu konu gündem olmuş, YSK 'hallederiz' demişti. Dünya internet üzerinden oy kullanmayı yaygınlaştırırken biz eski usul seçimi bile beceremiyoruz..."

AYHAN AKTAR
Muhalefetin sefaleti...
"...Eylül referandumuna doğru yol aldığımız bu günlerde, içimi bir hüzün kaplamaya başladı. Özellikle, HAYIR kampanyasını yürüten cenahta izlediğim çapsızlık ve çaresizlik sanki sokakta topal köpek veya kör kedi görmüş gibi bende acıma ve şefkat duygusu uyandırıyor. Bazı gazetelere göz attıkça, yüksek sesle "vah vah" diye söylenir oldum. Hele akşam haberlerini seyrederken, gülmekten kırılıyorum. CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun "Sevgili Malatyalılar, referandumun Malatya'nın kayısısına bir faydası var mı?" seviyesindeki analizlerini duyunca dayanamıyorum. Eminim, sıradan CHP'liler de şu tip laflar ediyorlardır: "Yahu, bu referandum benim kel kafamda saç çıkmasına, hanımın yirmi yaş gençleşmesine, bizim salak oğlanın üniversiteyi kazanmasına yaramıyor ise, ben bu referandumun ..." Kemalist muhalefetin sefaleti burada. Hele, son günlerdeki 'havuzlu villa' tartışmasına bayıldım. Kılıçdaroğlu, meydanlarda toplanan vatandaşlara "Recep Bey'in havuzlu villası var. Ama sizde mal-mülk nanay!" düzeyinde bir laf ettiydi. Hemen hazretin Ege sahillerindeki kendi kooperatif villasının fotoğrafını burnuna dayadılar. Garibimin nutku tutuldu. Yahu, madem senin de havuzlu villan var, ne uğraşırsın elâlemin villasıyla?
Açıkçası, CHP'nin referandumu AKP politikalarının oylanması noktasına getirmesini Kılıçdaroğlu'na atılmış bir kazık olarak görüyorum. Mesela, 13 eylül sabahı Başbakan Erdoğan, "seçmenlerin yüzde 50'den fazlası AKP politikalarını onaylıyor" derse ne olacak? CHP'liler ne diyecekler? "Ama bu sadece bir anayasa değişikliği referandumuydu, AKP politikalarıyla bir alakası yok!" diyebilirler mi? Bence, hayır! Siyaset sahnesine Harbiye Marşı ile düşen Kılıçdaroğlu, referandumdan sonra 10. Yıl Marşı ile gidebilir..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG GAZETESİ

ASLI AYDINTAŞBAŞ
PKK'da neler oluyor?
"...Zarfı açınca, masaya kuşe kağıda basılmış 3 broşür dökülüverdi. Bir tanesi "Neden Hayır?" yazan bir kitapçık; diğer ikisinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun kravatlı milletvekili fotosunun altında "Oyunuz Hayır'lı Olsun" diyor. "Hah!" dedim kendi kendime, işte Deniz Baykal'ın söz ettiği kitapçıklar. CHP'nin dev hamlesi!Şaka bir yana, hatırlayalım Baykal, bir süre önce CNN Türk'e verdiği röportajda, CHP yönetimini eleştirerek "Referandum konusunda geç kalındı. Kurumsal olarak bütün parti gücünün daha etkili bir şekilde harekete geçirme mecburiyetimiz vardır. Sadece genel başkan büyük bir iyi niyetle geziyor dolaşıyor elinden geleni yapıyor. Daha broşürlerimiz çıkmadı argümasyonlarımız kitapçıklara dönüşmedi , sloganlarımız çıkmadı, afişler hazırlanmadı" demişti. Deniz Bey'i sevin ya da sevmeyin, ancak eski genel başkan CHP teşkilatlarının hantallığı ve CHP'nin referandumda devasa bir "AK Parti dişlisi" karşısında sönük kaldığı konusunda yerden göğe kadar haklı. Birkaç hafta önce CHP'de genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun enerjik yurt gezileri dışında pek bir hayat belirtisi görmediğimi yazmıştım. AK Parti, reklam kampanyalarıyla, kadın kollarıyla, internetteki varlığıyla, bakanlar ve milletvekillerinin yurt gezileriyle "Evet" için Türkiye'yi karış karış arşınlarken, CHP'de lider dışında ciddi bir kampanya havası esmiyor. Referanduma bir ay kala durum pek değişmiş değil. Kemal Bey'in çabasını ve halkla kurduğu ilişkiyi küçümsemiyoruz. Taşköprü'den Alaplı'ya 47 il ve sayısız ilçeye yaptığı ziyaretler, siyasetin, muhalif ruhun Türkiye'nin her yerine yayılabileceğini gösteriyor. Üstelik "Recep Bey" söylemiyle Tayyip Erdoğan'ı mindere çekmeyi başardı. Ama siyaset örgüt işi. Partisinin lidere ayak uydurması, broşürlerin ötesinde bir varlık göstermesi, kitle iletişim imkanlarını kullanması ve en önemlisi, referanduma hazırlanırken bir yandan da 2011 için gerekli vizyon ve vitrini ortaya koyması gerekir. Huuu... duyan var mı?..."



http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG GAZETESİ

EMİN PAZARCI
Siyaset ve kin
"...CHP'de, önder Sav'ın, eski Genel Başkan Baykal'ı bir daha dirilmemek üzere gömme çalışmaları, nihayet su yüzüne çıktı. Baykal'a yakın isimlerin görevden alınmalarının yanında, kendisine de genelge ile yasak konuldu. Baykal'a "Sen evinde otur, yardımına ihtiyacımız yok, işimize de karışma" mesajı verildi. Bunun iki sebebi var: 1) Yeni CHP yönetimi, Deniz Baykal'ı izole etmek istiyor. İleride ortaya çıkıp, "Ben de varım" demesini önlemeye çalışıyor.
2) CHP Genel Sekreteri Önder Sav, geçmişin acısını çıkarıyor. Baykal'a "Sen beni tasfiye etmek isterken, ben seni tasfiye ediyorum" diyor. Hikaye ilginç... Bugünkü Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve yakın çevresi, daha düne kadar Önder Sav'ı yerden yere vuruyordu. Önder Sav ve çevresine "CHP'nin politbürosu" adı takılmıştı. Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı Baykal'a, sürekli olarak "önder Sav ve ekibi ile bu iş olmaz" mesajı veriyordu. Baykal da önder Sav'ı harcamaya karar verdi... Kendisini çağırıp, "Bak önder" dedi: - İkimiz de yaşlanıyoruz. Ben CHP'yi gençleştirmek, daha genç bir kadro ile çalışmak istiyorum. Baykal, "ikimiz de yaşlanıyoruz" dedi demesine de... Önder Sav'a, "Partiyi gençleştirmek istiyorum" diyerek, "Ben kalıyorum, sen gideceksin" mesajını verdi. önder Sav da bunu bir köşeye yazdı. önüne gelen ilk fırsatta bunun acısını çıkarttı. Baykal'ın gidişi ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanlığı'na adaylığını açıklaması, tam bir Önder Sav operasyonu oldu. Eğer önder Sav, kendisine "Adaylığını açıkla, arkandayım" demeseydi, Kılıçdaroğlu bugün Genel Başkanlık koltuğunda değildi..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/TÜRKİYE.JPG GAZETESİ

Yılmaz ÖZTUNA
Ne konuştular?
"...ABD Dışişleri Bakanlığı'nda geçtiğimiz perşembe günü özel ve kapalı bir toplantı yapıldı. Konu Türkiye idi. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Hanım, bakanlığını yöneten diplomatlarla bir araya geldi. ABD protokolünde dışişleri bakanı, başkan ve başkan yardımcısından sonra 3. sıradadır. Zaten bakanlığın adı bütün dünyadaki gibi dışişleri değildir, 'Devlet Kapısı'dır (Department of State'i böyle tercüme ettim). Bakana da devlet sekreteri denir (Secretary of State). Dışişleri Bakanımız Prof. Ahmet Davutoğlu bu özel toplantıyı (ABD-Türkiye ilişkilerinin ne kadar önemli görüldüğü) şeklinde değerlendirdi. Bunu Meksika Dışişleri Bakanı Patricia Espinoza Hanım'ın yanında söyledi. Pekiyi ABD, Türkiye hakkında ne konuştu? Öyle ya, bayram değil, seyran değil. Bu husus, saklı ve gizli tutuldu. ABD bakanlık sözcüsü basına (bu tür toplantıları önemli konuları derinleştirmek için yaparız) diyerek bir fikir teâtîsi şeklinde sundu. Biz, Türkiye üzerindeki bu birinci derecede özel, mahrem toplantının konusunu belirlemek durumundayız. Zira Türkiye şüphesiz önemli devlettir de, başka önemli devletler de var. Şu günlerde Amerika, Irak'taki askerinin 50.000'ini ve önemli hacimde silâh çekiyor. İncirlik ve belki İskenderun'u kullanacaktır. Bu tahminim herhalde yanlış değil ama, bana bile yetersiz göründü. Dış politikada Türkiye'de Batı'dan uzaklaşan bir eksen kayması var mı? konusunun mutlaka ele alındığını düşünüyorum. ABD Senatosu muhalefet (Cumhuriyetçi) kanadı, Ankara'ya atanacak yeni büyükelçi Ricciardone için titiz, hattâ hırçın bir tavır takındı. Pekiyi, Türkiye'de Batı'dan uzaklaşan bir eksen kayması olup olmadığı nasıl anlaşılacak? ölçü nedir? Cevap şudur ve kesin cevaptır: Bir İran harekâtında müttefiklerimizin yanında mıyız, değil miyiz? Yanında olmadığımız takdirde Türkiye'nin açığı hangi güçlerle kapatılacak şıkkı ise mutlaka ele alındı..."


DIŞ BASIN ÖZETLERİ

TA NEA : UÇAKLARLA VE GEMİLERLE
12 Ağustos 2010 Manos Haralambakis ve Fotini
1923 yılından bu yana ilk kez bir ayinin yapılacağı Türkiye'de, 15 Ağustos'ta tarihî Sümela Manastırı'nda büyük bir kalabalığın toplanması bekleniyor. Ekümenik Patrikhane, Yunanistan, Gürcistan, Rusya ve diğer bölgelerden gelerek, yatılı kalacak ziyaretçilerin sayısının 6 bin civarında olacağını, ancak günü birlik ziyaretçilerle birlikte toplam ziyaretçi sayısının 10 bine ulaşacağını belirtiyor.Ziyaretçilerin; Ekümenik Patrik Bartholomeos, Rusya Kilisesi adına Volokolamsk Metropoliti İlarion ve Yunan Kilisesi adına Drama Metropoliti Pavlos tarafından yapılacak ve birçok açıdan tarihî önem taşıyacak ayinde hazır bulunmak amacıyla uçak, otobüs hatta gemilerle bölgeye gelmesi bekleniyor. Bu tarihî olaya yönelik ilgi nedeniyle hafta sonunda Sümela Manastırı'ndan 170 kilometre mesafede bulunan etraftaki şehirlerde oteller yüzde 100 dolu. Manastırın bağlı olduğu Maçka Belediyesi de birkaç günlüğüne Yunan ziyaretçileri misafir edecek. Diplomatik kaynaklar gazetemize yaptıkları açıklamada, Ankara'nın manastırda ayinin yapılmasına dair geçen haziran ayında verdiği iznin, Türkiye'nin dinî özgürlüklere saygı gösterme çabası çerçevesinde alınan bir karar olduğunu ifade ettiler. Türk medyasının son zamanlarda konuyu olumlu bir şekilde ele alması önem taşımaktadır. Atina'daki aynı kaynaklar, kararın sembolik olmasının yanı sıra turizm alanında özellikle Trabzon ve civarına sağlanacak gelirin de göz önünde bulundurulduğunu belirtiyor.

EL PAIS: TÜRKİYE AB'YE GİRMELİ
13 Ağustos 2010
Türklerin çoğu AB'nin ve genel olarak Batı'nın kendileriyle dalga geçtiği inancında. Türkiye yıllardır AB'ye üye olmak için Brüksel ile müzakereler yürütüyor ve kendisinden istenen demokratik, sosyo-politik ve ekonomik reformları gerçekleştiriyor ancak bazı hükûmetler tarafından önüne konulan bir duvarla karşı karşıya kalıyor.Söz konusu hükûmetlerin (Fransa, Almanya, Avusturya) çeşitli sebeplerle (ırkçılık da dâhil) Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkan geniş bir Avrupa kamuoyu tarafından desteklendiğini de belirtmek lazım. Hükûmetler ve söz konusu kamuoyu sadece Türkiye tarafından tanınan yasa dışı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni destekleyen (kabul edilemez) Türk tutumunu, retlerini sürdürmede esas neden olarak görüyor. Şimdi mesele, AB Ankara'yı reddettikçe Ankara'nın da AB'yi reddetmeye başlaması değildir. Analizci Kemal Derviş bunu şöyle açıklıyor: "Arap-Fars Körfezi ülkelerinin zenginliği Türkiye için cezbedicidir. Aynı zamanda Türkiye'nin de içinde bulunduğu G-20'nin rolü ve üye ülkelerle dostluklar, bu yeni dünyada AB de dâhil çeşitli kulüplere üye olmaktan daha önemli görünüyor."Ankara, "Hristiyan bir kulübün" kapılarını kendisine açmayacağı konusunda ikna olursa kesin olarak yön değiştirecektir. İçeride yapılacak reformlar (ifade özgürlüğü alanında artık bazı geri adımlar atılmıştır) duracak ve içte İslami bir cepheyle köktendinci sınırlara sahip bir dış politikanın sağlamlaşması, Batı'nın karşı koymak zorunda kalacağı iç ve Orta Doğu istikrarı için tehlikeli gerçekler hâline gelecektir.Buna karşılık AB'ye dâhil olan bir Türkiye, İslam ile ilişkilere katkıda bulunabilir. Avrupa, çeşitli alanlarda ve uluslararası ilişkiler itibarıyla bugün bizim Türkiye'ye katkımızdan daha çok Türkiye'nin bize katkısının olabileceğini hesaba katmalıdır. Başarısız olduğumuz yerde başarı elde etmekte ve süper güç olmayan herkesin memnuniyetini kazanan bağımsız bir dış politika yürütmektedir. Somut olarak Ankara, bizim için hassas bir alanda ve eksikliklerimizin çok olduğu bir yerde bulunuyor. Balkanlar'ı kastediyorum. Geçen 24 Nisan'da Ankara, Belgrad ilee Saraybosna arasındaki yoğun diplomatik faaliyetten aylar sonra (Avrupa basınının çoğu bunu yansıtmadı) Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İstanbul'da Sırbistan ve Bosna Hersek Cumhurbaşkanları ile bir araya geldi. Sırbistan ve Hırvatistan arasındaki yakınlaşmada Türk rolü hiç de az değildi. Bölgedeki eski Osmanlı İmparatorluğu egemenliğini ve Osmanlı karşıtı direnişin Sırp millî kimliğinin tarihî unsuru olduğunu hatırlarsak tüm bunlar özellikle önemli (ve Ankara'nın diplomasisi lehine çok şey gösteriyor) Türk dış politikasının bu başarıları, Batı medyasında geçiştirildiyse de İran'ın nükleer silahlanmasını durdurmaya yardımcı olma amaçlı Türk-Brezilya girişimi konusunda tam tersi oldu. Türkiye'nin AB'ye girmesinin baş destekçisi Washington ve Birliğin kendisi tarafından saçma bir şekilde eleştirilen bir girişim. Uluslararası ilişkilerde süper güçlerin, bazı önemli ülkeler tarafından ivme kazandırılan girişimlere şüpheyle baktıkları izlenimi veriyor. Herkese uygun çözümlere katkıda bulunabilmek isteseler de başkalarının fikirlerinden ve farklı metotlarından çekince duyuyor gibiler. Dünyada Türkiye'nin gibi bir ülkeyi kendine dâhil etmeye yanaşmayan böyle bir AB olabilir mi? Herhangi bir adaydan istenen tüm beklentileri yerine getirmesi için hâlâ birkaç yıl gerekse de Ankara, Avrupa dış politikasının ve Orta Doğu'nun istikrarı için Birlikteki yerini almalı.

KATHIMERINI:SÜMELA MANASTIRI'NDAKİ AYİNİN ANLAMI
13 Ağustos 2010 İoannis Grigoriadis
Türk makamlarının, 15 Ağustos'ta Pontus Helenizminin Maçka'daki sembol anıtı Sümela Manastırı'nda ayin yapılmasına izin vermesi, tarihî önem taşıyan bir karardı. 1923 yılında ilk kez manastırın kilisesinde Ekümenik Patrik Bartholomeos tarafından bir ayin yapılacak. Bu girişimin yegâne girişim olmaması da ayrıca ilginçtir. Buna benzer bir karar, eylül ayında Ermeni kültürünün en önemli anıtlarında biri olan Van Gölü'ndeki Akdamar Adası'nda ayinin yapılması yönünde de alındı. Daha öncelerde de Ekümenik Patriğe Küçük Asya'nın harap olmuş başka kiliselerinde de ayin yapması için izin verilmişti. Fakat söz konusu iki anıtın taşıdığı sembolik önem, Türkiye'nin girişimine çok büyük boyutlar kazandırıyor. Tabii bu kararların alınmasının bir nedeni de ekonomiktir. Gerek Pontus, gerekse Doğu Türkiye, turistik açıdan en az gelişmiş bölgelerdir ve Yunanistan'dan, Ermenistan'dan ve başka ülkelerden binlerce ziyaretçinin söz konusu bölgelere gelmesi döviz demektir. Ancak bu teşvik onlarca yıldan beri vardı ve böyle bir karar alınmamıştı. Türk makamlarından izin almadan ayin yapılması girişimi nedeniyle geçen yıl meydana gelen olayları unutmamak gerekir. Azınlık haklarının korunmasına yönelik önlemlerin verilen sözlere göre yine de eksik olduğu bu aşamada izin kararının alınmasında, Erdoğan hükûmetinin ileriye adımlar atıldığını gösterme çabası rol oynadı. Bu jest Erdoğan hükûmeti için siyasi riskler de taşıyor. 12 Eylül referandumu öncesinde aniden meydana gelecek herhangi bir olaydan kolayca siyasi düzeyde yararlanılabilir. Pontus'ta ve Doğu Türkiye'de aşırı milliyetçilik çok yoğun. Birkaç günlüğüne de olsa binlerce Yunanlının ve Ermeni'nin oralarda bulunması Türk aşırı milliyetçilerinin hoşuna hiç gitmeyecek. Ermeni gazeteci Hrant Dink'i 2007 yılında öldüren Samsunlu bir gençti. Trabzon'daki Katolik Papaz Andrea Sandoro ise 2006 yılında bir çocuk tarafından öldürüldü. Aşırı milliyetçi Türklerin ayinlerin yapılmasını engellemek amacıyla olaylar yaratması ve aşırı tutum yanlısı Yunanlıların ve Ermenilerin etkinliklerin dinî karakterini istismar etmesi, kaçınılması gereken bir tehlike. Sümela ve Akdamar'a yönelik çifte girişimin başarısı, Türk tarafının daha da "cesur" girişimlerine, aşamalı bir şekilde Türkiye'nin en azından bazı Yunan ve Ermeni mülteci dernekleriyle ilişkilerini düzene sokmasına, Türk toplumunun ülkenin Hristiyan mirasının ve Ekümenik Patrikhanenin önemini zamanla anlamasına yol açabilir. Türk makamlarının, Sümela'da ayinin düzenlenmesinde Ekümenik Patrikhane ile iş birliği de önemsiz bir gelişme değil. Son olarak, Yunanistan'ın çeşitli yerlerine serpilmiş İslam anıtlarının kullanımı konusunun, farklı bir bakış açısıyla ele alınmasında yarar var.

ishakyilmaz 08-16-2010 15:26

KÖŞE YAZARLARI

http://www.akparti.org.tr/media/www/...OLARI/STAR.JPG GAZETESİ

MUSTAFA KARARLİOĞLU
Havuzlu villada siyasetin sonu
"...Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkan seçildiği günleri hatırlayalım... Beklendiği gibi medya CHP yelkenlerini ölçüsüz bir rüzgarla şişiriyor ve yeni genel başkana imajlardan imaj beğeniliyordu. Gandi Kemal mi, halkçı Kemal mi, vatandaş Kemal mi yoksa Ecevit Kemal mi olsaydı acaba? Yoksa hepsi birden mi? Bugün görüyoruz ki hepsinden birkaç parça. Duruma göre bazen Gandi, bazen Ecevit... Kabul edelim, Baykal'la kıyaslandığında yüksek bir miting performansı vardır. Vardır da ne söylemektedir ona bakalım.Türkiye'nin mevcut ekonomik, siyasal performansını aşacak, dış politikadaki çizgisini daha da yukarılara taşıyacak ve genel olarak da vizyonunu değiştirecek birşeyler söylüyor mu? Din-devlet ilişkileri, Kürt sorunu, Alevilerin problemleri gibi temel problem alanlarında zihinleri harekete geçiren bir cümlesi var mı?Uzatmayalım, yok...Üsluplu, efendi bir siyasetçi havasıyla gelip birkaç günde en galiz sözlerin adamı haline gelen bir genel başkandan söz ediyoruz. Ülkedeki havuzlu villa maliklerinin büyük çoğunluğunun oy verdiği sosyolojik olarak ispatlanmış bir partinin genel başkanı olarak Başbakan'ın kiralık havuzlu villasını diline dolayan bir siyasetçiden söz ediyoruz. Kendisinin de bir havuzlu villaya sahip olduğunun anlaşılmasıyla durumu daha da trajik hal alan bir siyasetçiden...Kürt ve Alevi olduğu halde her iki kelimeyi de ağzına alamayan bir kompleksli psikoloji ile karşı karşıyayız...Muhalefet demek iktidarı şaşırtmak ve zorlamak demektir.Kılıçdaroğlu'nun muhalefetinde iktidarı zorlayacak, şaşırtacak bir pırıltı yoktur. Dolayısıyla, siyasetteki kızışmadan Türkiye'nin hayrına bir gelişme de sözkonusu değildir. Sanılanın aksine bu yolla oy yarışında üstünlük de sağlayamamaktadır. Aksine, görmezden gelerek kurtulacağı referandumda hayır kampanyası yaparak CHP korkusunu hatırlatıp, AK Parti'yi yüzde 70'lik muhafazakar-demokrat tabanda eskisinden daha güçlü bir cazibe merkezi haline getirmiştir. Baykal'ı birkaç puan olsun geçebilme psikolojisi AK Parti'yi şimdiden genel seçimde de avantajlı duruma taşımıştır. Sorunun özü de buradadır... İktidarı vizyonunuzla zorlayamıyorsanız referandum ve seçimde de zorlayamazsınız.Hal böyle olunca ne havuz fayda eder ne de pahalı gömlek üstü kasket..."

ESER KARAKAŞ
13 Eylül günü ne yazmalı?
"...Referanduma yaklaşık bir ay kaldı. Bendeniz de şimdiden 13 Eylül günü köşe yazarları ne yazacaklar diye düşünmeye başladım. Ben daha önce 12 Eylül referandumunda "evet" oyu kullanacağımı açıkladım. Ancak, kendi tercihimden de bağımsız olarak, 12 Eylül anayasa referandumunda evet oylarının daha fazla çıkacağını düşünüyorum. Bu düşüncem, tekrar ediyorum, kendi tercihimden bağımsız bir durum. Kendimce kullandığım bir tür siyasi aritmetik, detaylarına girmiyorum, bana bu tür bir sonucun çıkmasının daha muhtemel olduğunu söylüyor. Şayet, 12 Eylül günü hayırlar daha çok çıkarsa da, açık açık yanıldığımı söylerim. Ve neden yanıldığım konusunda da uzun uzun düşünürüm, arkadaşlarımla konuşurum, bir sonuca varmaya gayret ederim. Ancak, 13 Eylül Pazartesi günü asla yazmayacağım şeyler vardır. Bunları yazmayı ayıp sayarım. Mesela muhalefet halkı, seçmenleri kandırdı demem. Seçmenleri kolayca kandırılabilecek bir kitle olarak görmek elli milyon seçmeni aptal yerine koymak demek olabilir ve çok ayıptır. Ama, 12 Eylül referandumunda evetler daha yüksek çıkar, üstelik de arada ciddi bir fark olursa, acaba bugün meşru bir biçimde hayır propagandası yapanlar, hayırların büyük oranda evet oylarını geçeceğini öngörenler ne yazacaklar, doğrusu çok merak ediyorum. Acaba yine "bu bidon kafalılar", "bu karnını kaşıyan adamlar" edebiyatı devam edecek mi?.. 12 Eylül referandumunda hayır oyu kullanan, hayır propagandası yapanlar arasından, evetler kazanırsa, acaba birileri çıkıp, "biz ciddi bir siyasi analiz hatası yaptık, yapıyoruz" diyecek mi? Böyle birileri çıkabilir ise, referandum sonrasında muhalefet iki cepheye ayrılır. Birinci cephede yine "halkı kandırdılar", " bu halk zaten adam olmaz" diyenler olur. İkinci cephede ise "nerede hata yaptık?" diyenler. İkinci muhalefet cephesi referandum sonrası genel muhalefet çizgisine egemen olabilirse Türkiye ve AK Parti için çok hayırlı olur. Siyasi yarış çok daha kaliteli ve zorlu hale gelir. Birinci cephe yine muhalefete egemen olmayı sürdürür ise Başbakan Erdoğan'ın işi genel seçimlerde çok kolaylaşır..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/TARAF.JPG GAZETESİ

NABİ YAĞCI
Nihayet
"...Karanlığın en yoğun olduğu anda aydınlığın şafağı söker. Kürt açılımı bitti mi diye sorduğumuz ve yine gençlerimizi kurban verdiğimiz günlerin ardından bugün ateşkesle gelen, kalıcı bir barış umuduyla birlikte Kürt açılımının yeniden canlanacağına dair umutlarımız da yeşerdi. Şimdilik bir ay süre için bile olsa çocuklarımız ölmeyecek. PKK-Öcalan ateşkes ilan etti. Ve hükümet, Başbakan Erdoğan bu barışçı gelişmenin önünü açtı. Basından öğrendiğimize göre TSK'nın yeni komuta kademesindeki askerler içinde de bu gelişmeyi hoşnutlukla karşılayanlar varmış. CHP içinden ateşkes sürecine destek seslerinin çıkması da çok sevindirici...Bu umutlu noktaya nasıl gelindiği üstüne düşünmemiz gerekir. Çünkü ateşkes kararının kalıcı bir barışa dönebilmesi için bu etmenleri akılda tutmak önemli olacak. En genelinde Kürt meselesinin şiddet yoluyla çözülemeyeceği gerçeği kafalara artık dank etti sanırım...Hatay Dörtyol'da yaşanan derin provokasyon hükümetin bazı gerçekleri daha çıplak görmesini sağladı. Hükümet, İçişleri Bakanı bu olay üstüne çok ciddi istihbarat toplama faaliyetine girişti. Öyle sanıyorum ki, derin devletin ve belki de bazı dış odakların kışkırtıcı planlarına vâkıf oldular ve bir TürkKürt çatışması ve iç savaş tehlikesinin ciddiyetini kavradılar...Üçüncü önemli etmen ise kanımca YAŞ toplantısındaki hükümetin asker üstünde sivil otoritesini kararlı biçimde kullanmasıdır. Böylece askerî vesayetin gücünün hayli kırılmış olduğunu sanırım yalnız kamuoyumuz değil Kürtler ve PKK de gördü. Artık askerin her dediğini yapacak veya şapkasını alıp sıvışacak bir hükümet yoktur karşılarında. Asker-sivil ilişkisinde güçler dengesi göreceli de olsa değişmiştir. Referandum sonucunun evet çıkmasıyla daha da değişeceğini herkes görebiliyor. Yani Ak Parti iktidarı üç gün sonra devrilebilecek bir iktidar değil. Nihayet TMK mağduru çocukları özgürlüğüne kavuşturan yasa değişikliği de güven arttırıcı bir adım olarak bu olumlu sürecin başlamasında önemli bir etmen oldu. Bu söylediklerime başka etmenler, dış konjonktür de eklenebilir kuşkusuz. Henüz barış sürecinin içinde değiliz ama ona giden önemli bir yolun başındayız. PKK ve Öcalan bu etapta üstüne düşeni yapmıştır. Şimdi devlet sürdürmekte olduğu operasyonları durdurmalı, silahları susturmalıdır. Bu yapılmaz ise ölen her gencimizin tek sorumlusu devlet olur. Atılması gereken başka adımlar da var, ama yerim bittiği için bunlara değinmeyi sonraya bırakıyorum. Fakat en önemlisi PKK realitesi ve siyasi çözüm üstüne yeniden düşünmektir..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/HÜRRİYET.JPG GAZETESİ

AHMET HAKAN
Kemal Bey yine beyhat
"...Geçen seçimin sonucunu en doğru tahmin eden iki kuruluştan birinin son yaptırdığı araştırmanın sonuçları var elimde.Buna göre...EVET: Yüzde 54... HAYIR: Yüzde 46...Seçim tahmini ise şöyle:AK PARTİ: Yüzde 45... CHP: Yüzde 26... MHP: Yüzde 11.Ve bir başka şirket...Ankara merkezli... Güvenilir ve saygın bir kuruluş...Onun sonuçları ise şöyle:EVET: Yüzde 54... HAYIR: Yüzde 46...Yani aynı sonuçlar.Bu şirketin seçim tahmini ise şöyle:AK PARTİ: Yüzde 42... CHP: Yüzde 27... MHP: Yüzde 11...Kemal Kılıçdaroğlu'nun ortaya ilk çıkışında yapılan araştırmalar, CHP'nin yüzde 30 / yüzde 31 noktasına tırmandığını gösteriyordu.Bu sonuçlara bakacak olursak gelen gitmiş görünüyor.Peki ne oldu da böyle oldu?Olan şu:Kemal Kılıçdaroğlu bekleneni vermedi, veremedi, veremiyor."Neden böyle oldu?" sorusuna yanıt olsun diye hazırladığım 11 maddelik bir listem var.Siz bu 11 maddeyi...Kemal Kılıçdaroğlu için hazırlanmış bir "hasar tespit raporu" olarak da okuyabilirsiniz.Takdim ediyorum:1- Tamam çalışkan, tamam koşturuyor, tamam halka dokunuyor ama genel bir kampanyanın ancak çok küçük bir parçası olabilecek türden iddiaları ve suçlamaları, bütünün yerine koydu, koyuyor...2- Referandum sürecinde ilk kez çıktığı siyasi alanda "Neden hayır?" sorusuna, köşe yazarları kadar bile yanıt veremedi, veremiyor. 3- "Recep Bey" ve "Havuzlu villa" dışında hatırda kalacak bir şey söylemedi, söylemiyor.4- "Özgürlükler" alanında alabildiğine mütereddit ve çekimser davranırken, bir savcı iddianamesinden yola çıkarak Başbakan'a ağzını doldurarak "kalpazan" demekte bir sakınca görmedi, görmüyor.5- Anayasa değişikliğinde tezlerini halkın diline çevirmedi, çeviremiyor.6- Siyasette seviyeyi yükseltmek yerine ucuz popülizme savruldu, savruluyor. 7- Ucuz popülizmin bile hakkını veremedi, veremiyor.8- Karamsarlık ve yeis aşıladı, aşılıyor. Umut olamadı, olamıyor.9- Partiye egemen olmadı, olamıyor... 10- Bir ideolojik perspektif ortaya koymadı, koyamıyor.11- Partinin önde gelen isimlerini sahaya sürecek bir liderlik sergilemedi, sergilemiyor..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/SABAH.JPG GAZETESİ

SÜLEYMAN YAŞAR
Referandumda 'evet' ekonomiye ne getirecek?
"...Bir ülkenin zengin ülke sınıfına girebilmesi için bazı koşullar öne sürülüyor. İktisatçı Jeffrey Sachs bu koşulları şöyle sıralıyor. Bir, yüksek öğrenim çağındaki nüfusun yüzde 30'u yüksek öğrenime katılacak. İki, kamu ve özel sektörün toplam harcamalarının yüzde 1'i araştırmaya harcanacak. Üç, internet, mobil telefon kullanımı yaygın olacak. Dört, günlük gazete dağıtımı geniş bir alana yayılacak. Bütün bu aranan özelliklere ilave olarak da fert başına ulusal gelir 15 bin doların üzerinde olacak. Zengin ülke sınıfına girebilmenin şartları işte bunlar. Peki Türkiye şimdiki şartlarında böyle bir zenginliğin neresinde duruyor? Uzağında mı, yakınında mı duruyor?.. Rakamlara baktığımızda, zengin ülke sayılmamız için yüksek öğrenim kriteri hariç diğerlerini kısa sürede tutturmak mümkün. Gelelim en önemli ölçü olan fert başına gelir düzeyine... Satın alma gücü paritesine göre, Türkiye, 15 bin dolarlık koşula oldukça yaklaşmış durumda. 2010 programında fert başına gelir 13 bin 647 dolar civarında hesaplanıyor. Türkiye'nin birkaç yıl içinde 15 bin doları bulması çok mümkün. Peki Türkiye'nin zengin ülke olmasını engelleyen ne? Türkiye'yi fakirliğe çeken şey "bürokratik vesayet rejimi"... Bürokratik vesayet, düşünce, inanç ve girişim özgürlüklerini kısıtlıyor. Eğer anayasa değişiklikleri referandumda kabul edilirse, bu sistem iyice delinecek. Yargının, ülkedeki yatırımları ideolojik olarak engelleme yetkisi ortadan kalkacak. Bürokrasi, keyfi olarak yetki kullanamayacak. Ayrıca bürokrasinin, vatandaşları fişleme ve bunu kötüye kullanma yetkisi de son bulacak. Hukukun koruması altında özgürleşen bir ortamda daha fazla yatırım yapılacağı için, Türkiye hızla zengin ülke kategorisine girebilecek. Türkiye, böyle müthiş imkânlara sahip ama, bu ülkenin zengin bir ülke olmasını istemeyenler de var. Onlar, "bu ülke fakir olsun, biz zengin olalım" diyen statükocu işadamları. Çünkü Türkiye zenginleştiğinde ve yüksek öğrenimli sayısı, yetişkinlerde yüzde 30'a ulaştığında, bu kesimlerin askerle ve yargıyla el ele vererek ülkeyi yönetmeleri artık mümkün olmayacak. Zira Anadolu'nun her ilinden üniversite eğitimi almış gençler, bundan böyle statükocuların devlet rantlarıyla geçinmelerine, silah komisyonculuğu yapmalarına, böylece savaş ortamını sürdürmelerine göz yummayacaklar. Statükocuların referandum telaşı da zaten bu yüzden. Onlar, anayasa değişikliklerine "hayır" derlerken, aslında Türkiye'nin fakir, kendilerinin ise zengin olmasına "evet" diyorlar..."

OKAN MÜDERRİSOĞLU
Anayasa zihinlerde değişti bile!
"...Anayasa değişikliğinin, daha oylanmadan sonuç vermesi ilginç değil mi? Her ne kadar siyasi partiler meydanlarda, anayasa paketinin içeriğine girmese de bilinçli kesimler şimdiden harekete geçti bile. İşte en canlı örnek "Memurlar"! Hatırlıyorum da bu ülkede memur sendikası diye bir kavram yoktu. Maliye bürokratları otururlar, o yılki enflasyon tahminine, büyüme hedefine göre bir oran belirlerler, sonra da Başbakan'ı ikna etmeye çalışırlardı...Derken anayasal engel kısmen kalktı, memur sendikalaşmaya başladı. Lakin yeterince bilgili ve deneyimli değildi. Pazarlığa oturduğu kişiler de memurdu. Bir taraf sadece memuru değil hükümeti de düşünmek durumundaydı...Üçüncü aşamaya geçildiğinde, memur sendikaları ideolojik ayrışmalarına rağmen olgunlaştı. Gerçi toplu sözleşme yapamıyorlar, "Toplu görüşme" yöntemi ile isteklerini sıralıyorlar, hükümetler de direnme noktalarını açıklıyorlardı. Sendikalar, belki istedikleri zam oranını alamadılar ama uzlaştırma kurulları marifetiyle yeri geldi siyasetçinin bileğini de büktüler. Ve şimdi yepyeni bir aşamadayız. Anayasa değişikliği eğer yürürlüğe girerse memur için "toplu sözleşme" dönemi açılacak. Aslına bakarsanız fiilen açıldığını ilan edebiliriz. Dün, memur sendikaları ile hükümet, 2011'deki mali ve sosyal hakları için toplandığında bir sendikacı şöyle diyordu: "Eksikliklerine rağmen toplu sözleşme hakkının anayasa paketine girmesini önemsiyoruz. Hükümet, pakette var olan bu hakka göre hazırlıklı gelmeli, fiili durum oluşturmalı ve toplu sözleşmenin başlangıcını bu yıl yapmalı!"... Anayasa değişikliğini eleştirebilirsiniz, eksik bulabilirsiniz, hatta kaygılarınızı da içine yerleştirebilirsiniz. Ancak, objektif gerçeklerden kaçamazsınız. Nitekim toplumsal talep, ileri adımdan yani değişimden yana. Kuşkusuz bu anayasa değişikliğinin en büyük faydası, hak ve özgürlükler yönüyle, kuvvetler dengesi ihtiyacı ile yepyeni bir anayasa gereğini yeniden gündeme getirmesi olacak. Anayasa değişikliği sayesinde bireyin hukuku, ekonominin geleceği, katılımcı yönetim anlayışı, veri güvenliği, devletle ihtilafların çözümü yolunda da mesafe alınacak. Dezavantajlı kesimler olan kadınlar, çocuklar, özürlüler, yaşlılar, şehit dul ve yetimleri için insanca yaşam adına özel düzenlemeler yapılabilecek. Yurtdışına çıkış özgürlüğünün kapsamı genişleyecek. Devletin iş ve eyleminden dolayı haksızlığa uğrayan vatandaş, mahkemeler dışında derdine çare arayacağı Kamu Denetçiliği Kurumu'nun kapısını çalabilecek. Emekli memurlar da toplu sözleşme hükümlerinden yararlanabilecek. Ekonomik ve Sosyal Konsey anayasal güvenceye kavuşturularak, siyaset üstü ekonomi dönemi başlayacak..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/AKŞAM.JPG GAZETESİ

ALİ SAYDAM
'Havuzlu villa'da ısrar niye?..
"...Hadi diyelim, bizim cumartesi günü MetroPoll araştırma şirketine dayanarak verdiğimiz rakamlar gerçekleri yansıtmıyor... Prof. Dr. Özer Sencar bizi ve kamuoyunu kandırıyor. Dün Habertürk'ün Konsensüs şirketine dayanarak yayınladığı, bizimkilerle aynı sonuçlarda buluşan; aynı doğrultuda mesajların ve derslerin çıkarılmasına işaret eden rakamlar da mı uydurma?..Sadece CHP'li kurmayların 'tahmin' yoluyla ya da gözlerini tavana dikip 'olsa, olsa' diye sallayarak ileri sürdükleri rakamlar mı doğru?.. Onlara bakarak mı strateji ve taktiklerin doğruluğuna karar vereceğiz?..CHP kurmayları iyimserlik ötesi tahminlerinde haklıysalar, Sayın Kılıçdaroğlu'nun da Başbakan Tayyip Erdoğan'ın şahsına yönelik başlatıp sürdürdüğü agresif yaklaşım doğru bir stratejinin ürünüdür... 1. MetroPoll ve Konsensüs'ün CHP'nin ve Hayır oylarının hızla erimekte olduğuna, Evet ve AK Parti oylarının hızla arttığına işaret eden mayıs - ağustos karşılaştırmalı rakamları yanlıştır ve maniple amacı gütmektedir.Tabii bir de yol kazaları var... Buna da, 'olur o kadar canım' denebilir tabii... Milliyet yazarı Fikret Bila, Kılıçdaroğlu'na sormuş: 'Başbakan'a 'havuzlu villa' diye yüklenirken sizin de havuzlu yazlığınız çıktı. Hata yaptığınızı düşündünüz mü?' CHP Başkanı da yanıt vermiş: 'Başbakan'ın villasıyla benim kooperatif yazlığım karşılaştırılamaz. Zaten 1.500 TL olan taksitlerini ödeyemediğim için villayı satıyorum...'Teniste buna 'Basit hata' diyorlar... İngilizcesinden tercüme ederseniz, 'Yapmaya zorlanmadığınız hata'... Bu da o türden... Puanlar gittikçe eriyor. İlk günden beri 'Aman etmeyin eylemeyin; bırakın Başbakan'a saldırmayı. Siz kendi projelerinizi anlatın, nasıl olup da AK Parti'den daha 'ilerlemeci' işler yapacağınızı söyleyin... Hamaset bu ülkede artık bir işe yaramıyor! Baksanıza seçmen AK Parti'yi daha 'ilerlemeci' buluyor. Buna nasıl tahammül edebiliyorsunuz?' dedikçe, onlar aynı yere vurup durmaya devam ettiler... Tek çıkış noktaları var artık. Bir araştırma şirketi bulacaklar. Daha önceki araştırma şirketlerinin yanıldığını, onların tahmin ettiği sonuçların ise gerçeklere tekabül ettiğini kanıtlayacaklar. Belki o zaman ruhlara bir nebze olsun su serpilir... Ancak bunu yapacak adam da araştırmacılar arasında pek kalmadı...Hatırlatalım: Bu referandum Galatasaray Direktörü'nün her mağlubiyetten sonra yaptığı gibi 'Bu mağlubiyet arkamızda kaldı, şimdi gelecek maçlara bakıyoruz' şeklindeki açıklamalarla savuşturulamaz. Bu referandumun mağlubunu hüsran ve acı dolu günler beklemektedir... Sayın Kemal Kılıçdaroğlu (Nihayet Gandhi muhabbetini bıraktı galiba), ilk günden beri Başbakan Tayyip Erdoğan'ı 'havuzlu villa' sahibi olmak ve zenginleşmekle eleştirdi. Kampanyasını 'havuzlu villa' söylemi üzerine kurguladı. Vaadi de şuydu: 'Ben havuzlu villada yaşamayacağım!' Böyle oy istedi seçmenden. Oysa, kendisinin havuzlu bir yazlıkta oturduğu, anlaşıldı. Talihsizliğe bakın siz...Bila'ya 'Hata olduğunu düşünmüyorum' demiş Başkan. 'Ben 'havuzlu villa' eleştirisini elbette bilerek başlattım. Yazlık ev, yazlık kooperatif üyeliğimi elbette biliyordum. Bir hata olarak görmüyorum. Havuzlu villa söylemine devam edeceğim. Başbakan'ı bu konuda eleştirmeyi sürdüreceğim.'..."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/ZAMAN.JPG GAZETESİ

A.TURAN ALKAN
Kaybetmeyebilirdiniz ama kaybedeceksiniz
"...Anketler bir ay kala, daha şimdiden eveti gösteriyor; zannımca evetler 12 Eylül'e doğru giderek artacaktır. E, ne olacak şimdi? Bakın şuraya yazıyorum; Evetler galebe ettiği gün çeşmelerden bal ve süt akıp kuzu kurd ile gezecek değildir ama evetlerin galebesi, hayırcıların etkisizleşmesi bakımından anlamlı. Halkoylaması şimdi farklı bir anlama büründü. Doğrusu hayırcı cephe çok renkli, hatta lüzumundan fazla renkli elemanlardan müteşekkil; aralarındaki yegâne fasl-ı müşterek "istemezükçülük"; bunun haricinde felsefi bir arka plan, bir dünya görüşü beraberliği yok. BDP'nin boykot kararı aldığı, PKK'nın yol kesip yolculara hayır propagandası yaptığı bir cephenin öteki elemanlarını saymak gereksiz...Ne istemediklerini biliyoruz ama ne istediklerini kendileri de izah edemiyorlar ve bu yüzden referandumu kaybedecekler; halbuki kimsenin kaybetmesi gerekmiyordu... Bunun yanlış bir taktik olduğu tatlı dille izah edildi, anlamıyorlar; bütün varlık sebebini "hayırlar fazla çıksın" ülküsüne adayanların hesap hatası şu; hayır oyu, bir tez değildir, "Yaptırmam, söyletmem, sizi buradan geçirtmem" makamında bir inat gösterisidir; yapıcı bir tarafı yok; "Seni buradan geçirtmem" demek "Ben istediğim yerden yürür geçerim" anlamına gelmiyor ki...Anlamadıkları bir başka şey: 2007'de hükümetin itildiği mağduriyet pozisyonu tekrarlanmak üzere. AK Parti mahvolsun diye diye AK Parti'nin değirmenine su taşımak bir nevi Sisifos işkencesi değil midir efendiler?.. Böyle kötü denklem kurulur mu, hani rakamlardan anlardınız? Hükümeti referandumla devireyim derken kendi varlığını referandum pokerine yatırmanın neresi akıllıca? Evetlerin bir fazla çıktığı an, istemezükçü koalisyonunda iç çatırtıların ve gümbürtülerin önüne kimse geçemez; bu açık-seçik görünüyor. Şurada yanlış yaptılar: Yandaşlarını hayır için zorlamak yerine serbest bırakmayı hesab edebilselerdi, hem demokratlıklarına toz kondurmayacak, hem seçmen tabanındaki blok kaymalarına mani olabileceklerdi. Referandumu siyaset dışı, teknik bir konu gibi gösterebilseler, herhalde hükümet kurmaylarını da çok şaşırtacaklardı ama tam aksini yaparak referandumu lüzumsuz yere hayat-memat meselesi haline getirdiler. Ee hükümetin pek hoşuna gitti yeni durum; çünkü artık kimse hükümete "2008'de anayasayı değiştirmeye kalktınız ama beceremediniz" demeyecektir!.. Böyle muhalefet herkesin başına gelmez; Başbakan kadrini bilsin!.."

http://www.akparti.org.tr/media/www/...LARI/BUGÜN.JPG GAZETESİ

ALİ ATIF BİR
Çiller Boğaziçili değil miydi?
"...Kültür olgusunu işin içine katmadan başanyı tanımlamak zor ama dün Yılmaz Özdilirı açtığı yoldan gidip bu konuda iki laf edeyim. Yılmaz Özdil dün "Obama Harvard, İngiltere Başbakanı Oxford mezunu bizimki ise üniversite sınavında ancak 106 bine girebilmiş" diyerek çaktırmadan Başbakan Recep Tayyip Erdoğaria ve AK Partili bakanlara çaktı. Bu konuda söylenecek çok söz var. Demirel İTÜ'lüydü. Ecevit Robertli. Erbakan İTÜ'lü. Özal İTÜ'iü. Çiller Bogaziçili. Mesut Yılmaz Ankara Siyasallı. Baykal Ankara Hukuklu. Hepsi de %1'lik dilimdendi. Yani iyi eğitim alan çocuklanmızdan siyasete girenlerdi. Ne yaptılar? Ya da bir şeyleri yapamadılar ki 2002'de AK Parti iktidar oldu! Bugün Marmara iktisadi ve Ticari Akademili Erdoğan "tüm zamanlardaki lider rakiplerine" kök söktürüyor. Ankara iktisadi ve Ticari Akademili Bahçeli koçlar gibi Milliyetçi kaleyi koruyor. Yine Ankara iktisadi ve Ticari Akademili Kılıçdaroğlu CHP'nin başında, %1'lik dilimden üniversiteye giren Baykal'dan daha iyi performans gösteriyor. Kimse halkın zamanında daha iyi eğitimlilere Türkiyeyi yönetmek üzere şans vermediğini söyleyemez!..Aslında Yılmaz Özdil soruyu şöyle sorsa daha iyi olurdu: ABD Genelkurmay Başkanı General Michael Mullen da askeri okul mezunu, ingiltere Genelkurmay Başkanı General Sir David Richards da... Bizim Genelkurmay Başkanı da... Niye onlar her fırsatta ülkeyi yönetmeye talip olmuyorlar da bizimkiler oluyorlar! Bu arada ingiltere Genelkurmay Başkanı Sir David Richard'ın Cardiff Üniversitesi'nden "siyaset ve ekonomi" lisans derecesi var. Belki de asıl tartışma şu olmalı: Genelkurmay başkanlarının askeri eğitim öncesinde sivil bir lisans eğitiminden geçmeleri "teamül" olmaz mı?.."

ADEM YAVUZ ARSLAN
Seçim yapmayı beceremeyen Türkiye
"...Şunun şurasında sandığa az bir zaman kaldı ama skandallar, tartışmalar bitmiyor.Muhalefet oyunu iktidar partisinin sahasına yıktı ve Anayasa paketi dışındaki her şeyi konuşuyoruz. Kolayca evet alacak bir paket bıçak sırtı hale geldi.Fakat ortada somut bir gerçek daha var.Türkiye yine seçim yapmayı beceremiyor. Küflü paslı tahta sandıklar, kartondan kabinler, mükerrer oylar, parmak boyamalar... İşin şeklini bir kenara bırakın, YSK vatandaşın anayasal hakkını bile kullandırtamıyor. Her seçimde bir T.C. kimlik numarası sorunu baş gösteriyor. Yetmezmiş gibi bir de tayin krizi çıktı.Düşünün, devlet memurusunuz, tayininiz çıkıyor. Fakat YSK diyor ki: "Siz oy kullanamazsınız." Bu kararın meali şu: 39 bin polis, 61 bin öğretmen ve 45 bin asker oy kullanamayacak. Eşleri, çocukları da eklenince yüz binlerce kişi anayasal hakkından mahrum. Oysa bir genelgelik işi var. Çünkü tayin olanlar, mevcut seçmen bilgi kâğıtlarıyla gittikleri yerde oy kullanabilirler. Sonuçta bu yerel seçim değil kimin nerede oy kullandığının bir anlamı da yok. Tercih mühründeki 'Evet' yazısını muhalefet istedi diye jet bir kararla ve milyonlarca liralık masrafı göze alarak değiştiren YSK yüz binlerce memurun oy kullanma hakkını elinden alıyor. İşin kötüsü, YSK'nın memurlar konusundaki tercihinin 'siyasi' olduğu dile getiriliyor. İktidar sorunun farkında değilmiş gibi davranıyor. YSK'ya talimat verecek hali yok ama çözüm için de bastırmıyor. Havalimanları da ayrı bir sorun. Yurtdışı uçuşlarına açık havalimanlarının bazılarında -mesela Samsun- oy kullanmak mümkün değil. Oysa geçen seçimde de bu konu gündem olmuş, YSK 'hallederiz' demişti. Dünya internet üzerinden oy kullanmayı yaygınlaştırırken biz eski usul seçimi bile beceremiyoruz..."

AYHAN AKTAR
Muhalefetin sefaleti...
"...Eylül referandumuna doğru yol aldığımız bu günlerde, içimi bir hüzün kaplamaya başladı. Özellikle, HAYIR kampanyasını yürüten cenahta izlediğim çapsızlık ve çaresizlik sanki sokakta topal köpek veya kör kedi görmüş gibi bende acıma ve şefkat duygusu uyandırıyor. Bazı gazetelere göz attıkça, yüksek sesle "vah vah" diye söylenir oldum. Hele akşam haberlerini seyrederken, gülmekten kırılıyorum. CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun "Sevgili Malatyalılar, referandumun Malatya'nın kayısısına bir faydası var mı?" seviyesindeki analizlerini duyunca dayanamıyorum. Eminim, sıradan CHP'liler de şu tip laflar ediyorlardır: "Yahu, bu referandum benim kel kafamda saç çıkmasına, hanımın yirmi yaş gençleşmesine, bizim salak oğlanın üniversiteyi kazanmasına yaramıyor ise, ben bu referandumun ..." Kemalist muhalefetin sefaleti burada. Hele, son günlerdeki 'havuzlu villa' tartışmasına bayıldım. Kılıçdaroğlu, meydanlarda toplanan vatandaşlara "Recep Bey'in havuzlu villası var. Ama sizde mal-mülk nanay!" düzeyinde bir laf ettiydi. Hemen hazretin Ege sahillerindeki kendi kooperatif villasının fotoğrafını burnuna dayadılar. Garibimin nutku tutuldu. Yahu, madem senin de havuzlu villan var, ne uğraşırsın elâlemin villasıyla?
Açıkçası, CHP'nin referandumu AKP politikalarının oylanması noktasına getirmesini Kılıçdaroğlu'na atılmış bir kazık olarak görüyorum. Mesela, 13 eylül sabahı Başbakan Erdoğan, "seçmenlerin yüzde 50'den fazlası AKP politikalarını onaylıyor" derse ne olacak? CHP'liler ne diyecekler? "Ama bu sadece bir anayasa değişikliği referandumuydu, AKP politikalarıyla bir alakası yok!" diyebilirler mi? Bence, hayır! Siyaset sahnesine Harbiye Marşı ile düşen Kılıçdaroğlu, referandumdan sonra 10. Yıl Marşı ile gidebilir..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...I/MİLLİYET.JPG GAZETESİ

ASLI AYDINTAŞBAŞ
PKK'da neler oluyor?
"...Zarfı açınca, masaya kuşe kağıda basılmış 3 broşür dökülüverdi. Bir tanesi "Neden Hayır?" yazan bir kitapçık; diğer ikisinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun kravatlı milletvekili fotosunun altında "Oyunuz Hayır'lı Olsun" diyor. "Hah!" dedim kendi kendime, işte Deniz Baykal'ın söz ettiği kitapçıklar. CHP'nin dev hamlesi!Şaka bir yana, hatırlayalım Baykal, bir süre önce CNN Türk'e verdiği röportajda, CHP yönetimini eleştirerek "Referandum konusunda geç kalındı. Kurumsal olarak bütün parti gücünün daha etkili bir şekilde harekete geçirme mecburiyetimiz vardır. Sadece genel başkan büyük bir iyi niyetle geziyor dolaşıyor elinden geleni yapıyor. Daha broşürlerimiz çıkmadı argümasyonlarımız kitapçıklara dönüşmedi , sloganlarımız çıkmadı, afişler hazırlanmadı" demişti. Deniz Bey'i sevin ya da sevmeyin, ancak eski genel başkan CHP teşkilatlarının hantallığı ve CHP'nin referandumda devasa bir "AK Parti dişlisi" karşısında sönük kaldığı konusunda yerden göğe kadar haklı. Birkaç hafta önce CHP'de genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun enerjik yurt gezileri dışında pek bir hayat belirtisi görmediğimi yazmıştım. AK Parti, reklam kampanyalarıyla, kadın kollarıyla, internetteki varlığıyla, bakanlar ve milletvekillerinin yurt gezileriyle "Evet" için Türkiye'yi karış karış arşınlarken, CHP'de lider dışında ciddi bir kampanya havası esmiyor. Referanduma bir ay kala durum pek değişmiş değil. Kemal Bey'in çabasını ve halkla kurduğu ilişkiyi küçümsemiyoruz. Taşköprü'den Alaplı'ya 47 il ve sayısız ilçeye yaptığı ziyaretler, siyasetin, muhalif ruhun Türkiye'nin her yerine yayılabileceğini gösteriyor. Üstelik "Recep Bey" söylemiyle Tayyip Erdoğan'ı mindere çekmeyi başardı. Ama siyaset örgüt işi. Partisinin lidere ayak uydurması, broşürlerin ötesinde bir varlık göstermesi, kitle iletişim imkanlarını kullanması ve en önemlisi, referanduma hazırlanırken bir yandan da 2011 için gerekli vizyon ve vitrini ortaya koyması gerekir. Huuu... duyan var mı?..."



http://www.akparti.org.tr/media/www/...ARI/TAKVİM.JPG GAZETESİ

EMİN PAZARCI
Siyaset ve kin
"...CHP'de, önder Sav'ın, eski Genel Başkan Baykal'ı bir daha dirilmemek üzere gömme çalışmaları, nihayet su yüzüne çıktı. Baykal'a yakın isimlerin görevden alınmalarının yanında, kendisine de genelge ile yasak konuldu. Baykal'a "Sen evinde otur, yardımına ihtiyacımız yok, işimize de karışma" mesajı verildi. Bunun iki sebebi var: 1) Yeni CHP yönetimi, Deniz Baykal'ı izole etmek istiyor. İleride ortaya çıkıp, "Ben de varım" demesini önlemeye çalışıyor.
2) CHP Genel Sekreteri Önder Sav, geçmişin acısını çıkarıyor. Baykal'a "Sen beni tasfiye etmek isterken, ben seni tasfiye ediyorum" diyor. Hikaye ilginç... Bugünkü Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve yakın çevresi, daha düne kadar Önder Sav'ı yerden yere vuruyordu. Önder Sav ve çevresine "CHP'nin politbürosu" adı takılmıştı. Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı Baykal'a, sürekli olarak "önder Sav ve ekibi ile bu iş olmaz" mesajı veriyordu. Baykal da önder Sav'ı harcamaya karar verdi... Kendisini çağırıp, "Bak önder" dedi: - İkimiz de yaşlanıyoruz. Ben CHP'yi gençleştirmek, daha genç bir kadro ile çalışmak istiyorum. Baykal, "ikimiz de yaşlanıyoruz" dedi demesine de... Önder Sav'a, "Partiyi gençleştirmek istiyorum" diyerek, "Ben kalıyorum, sen gideceksin" mesajını verdi. önder Sav da bunu bir köşeye yazdı. önüne gelen ilk fırsatta bunun acısını çıkarttı. Baykal'ın gidişi ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanlığı'na adaylığını açıklaması, tam bir Önder Sav operasyonu oldu. Eğer önder Sav, kendisine "Adaylığını açıkla, arkandayım" demeseydi, Kılıçdaroğlu bugün Genel Başkanlık koltuğunda değildi..."


http://www.akparti.org.tr/media/www/...RI/TÜRKİYE.JPG GAZETESİ

Yılmaz ÖZTUNA
Ne konuştular?
"...ABD Dışişleri Bakanlığı'nda geçtiğimiz perşembe günü özel ve kapalı bir toplantı yapıldı. Konu Türkiye idi. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Hanım, bakanlığını yöneten diplomatlarla bir araya geldi. ABD protokolünde dışişleri bakanı, başkan ve başkan yardımcısından sonra 3. sıradadır. Zaten bakanlığın adı bütün dünyadaki gibi dışişleri değildir, 'Devlet Kapısı'dır (Department of State'i böyle tercüme ettim). Bakana da devlet sekreteri denir (Secretary of State). Dışişleri Bakanımız Prof. Ahmet Davutoğlu bu özel toplantıyı (ABD-Türkiye ilişkilerinin ne kadar önemli görüldüğü) şeklinde değerlendirdi. Bunu Meksika Dışişleri Bakanı Patricia Espinoza Hanım'ın yanında söyledi. Pekiyi ABD, Türkiye hakkında ne konuştu? Öyle ya, bayram değil, seyran değil. Bu husus, saklı ve gizli tutuldu. ABD bakanlık sözcüsü basına (bu tür toplantıları önemli konuları derinleştirmek için yaparız) diyerek bir fikir teâtîsi şeklinde sundu. Biz, Türkiye üzerindeki bu birinci derecede özel, mahrem toplantının konusunu belirlemek durumundayız. Zira Türkiye şüphesiz önemli devlettir de, başka önemli devletler de var. Şu günlerde Amerika, Irak'taki askerinin 50.000'ini ve önemli hacimde silâh çekiyor. İncirlik ve belki İskenderun'u kullanacaktır. Bu tahminim herhalde yanlış değil ama, bana bile yetersiz göründü. Dış politikada Türkiye'de Batı'dan uzaklaşan bir eksen kayması var mı? konusunun mutlaka ele alındığını düşünüyorum. ABD Senatosu muhalefet (Cumhuriyetçi) kanadı, Ankara'ya atanacak yeni büyükelçi Ricciardone için titiz, hattâ hırçın bir tavır takındı. Pekiyi, Türkiye'de Batı'dan uzaklaşan bir eksen kayması olup olmadığı nasıl anlaşılacak? ölçü nedir? Cevap şudur ve kesin cevaptır: Bir İran harekâtında müttefiklerimizin yanında mıyız, değil miyiz? Yanında olmadığımız takdirde Türkiye'nin açığı hangi güçlerle kapatılacak şıkkı ise mutlaka ele alındı..."


DIŞ BASIN ÖZETLERİ

TA NEA : UÇAKLARLA VE GEMİLERLE
12 Ağustos 2010 Manos Haralambakis ve Fotini
1923 yılından bu yana ilk kez bir ayinin yapılacağı Türkiye'de, 15 Ağustos'ta tarihî Sümela Manastırı'nda büyük bir kalabalığın toplanması bekleniyor. Ekümenik Patrikhane, Yunanistan, Gürcistan, Rusya ve diğer bölgelerden gelerek, yatılı kalacak ziyaretçilerin sayısının 6 bin civarında olacağını, ancak günü birlik ziyaretçilerle birlikte toplam ziyaretçi sayısının 10 bine ulaşacağını belirtiyor.Ziyaretçilerin; Ekümenik Patrik Bartholomeos, Rusya Kilisesi adına Volokolamsk Metropoliti İlarion ve Yunan Kilisesi adına Drama Metropoliti Pavlos tarafından yapılacak ve birçok açıdan tarihî önem taşıyacak ayinde hazır bulunmak amacıyla uçak, otobüs hatta gemilerle bölgeye gelmesi bekleniyor. Bu tarihî olaya yönelik ilgi nedeniyle hafta sonunda Sümela Manastırı'ndan 170 kilometre mesafede bulunan etraftaki şehirlerde oteller yüzde 100 dolu. Manastırın bağlı olduğu Maçka Belediyesi de birkaç günlüğüne Yunan ziyaretçileri misafir edecek. Diplomatik kaynaklar gazetemize yaptıkları açıklamada, Ankara'nın manastırda ayinin yapılmasına dair geçen haziran ayında verdiği iznin, Türkiye'nin dinî özgürlüklere saygı gösterme çabası çerçevesinde alınan bir karar olduğunu ifade ettiler. Türk medyasının son zamanlarda konuyu olumlu bir şekilde ele alması önem taşımaktadır. Atina'daki aynı kaynaklar, kararın sembolik olmasının yanı sıra turizm alanında özellikle Trabzon ve civarına sağlanacak gelirin de göz önünde bulundurulduğunu belirtiyor.

EL PAIS: TÜRKİYE AB'YE GİRMELİ
13 Ağustos 2010
Türklerin çoğu AB'nin ve genel olarak Batı'nın kendileriyle dalga geçtiği inancında. Türkiye yıllardır AB'ye üye olmak için Brüksel ile müzakereler yürütüyor ve kendisinden istenen demokratik, sosyo-politik ve ekonomik reformları gerçekleştiriyor ancak bazı hükûmetler tarafından önüne konulan bir duvarla karşı karşıya kalıyor.Söz konusu hükûmetlerin (Fransa, Almanya, Avusturya) çeşitli sebeplerle (ırkçılık da dâhil) Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkan geniş bir Avrupa kamuoyu tarafından desteklendiğini de belirtmek lazım. Hükûmetler ve söz konusu kamuoyu sadece Türkiye tarafından tanınan yasa dışı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni destekleyen (kabul edilemez) Türk tutumunu, retlerini sürdürmede esas neden olarak görüyor. Şimdi mesele, AB Ankara'yı reddettikçe Ankara'nın da AB'yi reddetmeye başlaması değildir. Analizci Kemal Derviş bunu şöyle açıklıyor: "Arap-Fars Körfezi ülkelerinin zenginliği Türkiye için cezbedicidir. Aynı zamanda Türkiye'nin de içinde bulunduğu G-20'nin rolü ve üye ülkelerle dostluklar, bu yeni dünyada AB de dâhil çeşitli kulüplere üye olmaktan daha önemli görünüyor."Ankara, "Hristiyan bir kulübün" kapılarını kendisine açmayacağı konusunda ikna olursa kesin olarak yön değiştirecektir. İçeride yapılacak reformlar (ifade özgürlüğü alanında artık bazı geri adımlar atılmıştır) duracak ve içte İslami bir cepheyle köktendinci sınırlara sahip bir dış politikanın sağlamlaşması, Batı'nın karşı koymak zorunda kalacağı iç ve Orta Doğu istikrarı için tehlikeli gerçekler hâline gelecektir.Buna karşılık AB'ye dâhil olan bir Türkiye, İslam ile ilişkilere katkıda bulunabilir. Avrupa, çeşitli alanlarda ve uluslararası ilişkiler itibarıyla bugün bizim Türkiye'ye katkımızdan daha çok Türkiye'nin bize katkısının olabileceğini hesaba katmalıdır. Başarısız olduğumuz yerde başarı elde etmekte ve süper güç olmayan herkesin memnuniyetini kazanan bağımsız bir dış politika yürütmektedir. Somut olarak Ankara, bizim için hassas bir alanda ve eksikliklerimizin çok olduğu bir yerde bulunuyor. Balkanlar'ı kastediyorum. Geçen 24 Nisan'da Ankara, Belgrad ilee Saraybosna arasındaki yoğun diplomatik faaliyetten aylar sonra (Avrupa basınının çoğu bunu yansıtmadı) Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İstanbul'da Sırbistan ve Bosna Hersek Cumhurbaşkanları ile bir araya geldi. Sırbistan ve Hırvatistan arasındaki yakınlaşmada Türk rolü hiç de az değildi. Bölgedeki eski Osmanlı İmparatorluğu egemenliğini ve Osmanlı karşıtı direnişin Sırp millî kimliğinin tarihî unsuru olduğunu hatırlarsak tüm bunlar özellikle önemli (ve Ankara'nın diplomasisi lehine çok şey gösteriyor) Türk dış politikasının bu başarıları, Batı medyasında geçiştirildiyse de İran'ın nükleer silahlanmasını durdurmaya yardımcı olma amaçlı Türk-Brezilya girişimi konusunda tam tersi oldu. Türkiye'nin AB'ye girmesinin baş destekçisi Washington ve Birliğin kendisi tarafından saçma bir şekilde eleştirilen bir girişim. Uluslararası ilişkilerde süper güçlerin, bazı önemli ülkeler tarafından ivme kazandırılan girişimlere şüpheyle baktıkları izlenimi veriyor. Herkese uygun çözümlere katkıda bulunabilmek isteseler de başkalarının fikirlerinden ve farklı metotlarından çekince duyuyor gibiler. Dünyada Türkiye'nin gibi bir ülkeyi kendine dâhil etmeye yanaşmayan böyle bir AB olabilir mi? Herhangi bir adaydan istenen tüm beklentileri yerine getirmesi için hâlâ birkaç yıl gerekse de Ankara, Avrupa dış politikasının ve Orta Doğu'nun istikrarı için Birlikteki yerini almalı.

KATHIMERINI:SÜMELA MANASTIRI'NDAKİ AYİNİN ANLAMI
13 Ağustos 2010 İoannis Grigoriadis
Türk makamlarının, 15 Ağustos'ta Pontus Helenizminin Maçka'daki sembol anıtı Sümela Manastırı'nda ayin yapılmasına izin vermesi, tarihî önem taşıyan bir karardı. 1923 yılında ilk kez manastırın kilisesinde Ekümenik Patrik Bartholomeos tarafından bir ayin yapılacak. Bu girişimin yegâne girişim olmaması da ayrıca ilginçtir. Buna benzer bir karar, eylül ayında Ermeni kültürünün en önemli anıtlarında biri olan Van Gölü'ndeki Akdamar Adası'nda ayinin yapılması yönünde de alındı. Daha öncelerde de Ekümenik Patriğe Küçük Asya'nın harap olmuş başka kiliselerinde de ayin yapması için izin verilmişti. Fakat söz konusu iki anıtın taşıdığı sembolik önem, Türkiye'nin girişimine çok büyük boyutlar kazandırıyor. Tabii bu kararların alınmasının bir nedeni de ekonomiktir. Gerek Pontus, gerekse Doğu Türkiye, turistik açıdan en az gelişmiş bölgelerdir ve Yunanistan'dan, Ermenistan'dan ve başka ülkelerden binlerce ziyaretçinin söz konusu bölgelere gelmesi döviz demektir. Ancak bu teşvik onlarca yıldan beri vardı ve böyle bir karar alınmamıştı. Türk makamlarından izin almadan ayin yapılması girişimi nedeniyle geçen yıl meydana gelen olayları unutmamak gerekir. Azınlık haklarının korunmasına yönelik önlemlerin verilen sözlere göre yine de eksik olduğu bu aşamada izin kararının alınmasında, Erdoğan hükûmetinin ileriye adımlar atıldığını gösterme çabası rol oynadı. Bu jest Erdoğan hükûmeti için siyasi riskler de taşıyor. 12 Eylül referandumu öncesinde aniden meydana gelecek herhangi bir olaydan kolayca siyasi düzeyde yararlanılabilir. Pontus'ta ve Doğu Türkiye'de aşırı milliyetçilik çok yoğun. Birkaç günlüğüne de olsa binlerce Yunanlının ve Ermeni'nin oralarda bulunması Türk aşırı milliyetçilerinin hoşuna hiç gitmeyecek. Ermeni gazeteci Hrant Dink'i 2007 yılında öldüren Samsunlu bir gençti. Trabzon'daki Katolik Papaz Andrea Sandoro ise 2006 yılında bir çocuk tarafından öldürüldü. Aşırı milliyetçi Türklerin ayinlerin yapılmasını engellemek amacıyla olaylar yaratması ve aşırı tutum yanlısı Yunanlıların ve Ermenilerin etkinliklerin dinî karakterini istismar etmesi, kaçınılması gereken bir tehlike. Sümela ve Akdamar'a yönelik çifte girişimin başarısı, Türk tarafının daha da "cesur" girişimlerine, aşamalı bir şekilde Türkiye'nin en azından bazı Yunan ve Ermeni mülteci dernekleriyle ilişkilerini düzene sokmasına, Türk toplumunun ülkenin Hristiyan mirasının ve Ekümenik Patrikhanenin önemini zamanla anlamasına yol açabilir. Türk makamlarının, Sümela'da ayinin düzenlenmesinde Ekümenik Patrikhane ile iş birliği de önemsiz bir gelişme değil. Son olarak, Yunanistan'ın çeşitli yerlerine serpilmiş İslam anıtlarının kullanımı konusunun, farklı bir bakış açısıyla ele alınmasında yarar var.


All times are GMT +3. The time now is 05:32.

Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
AK Parti Forum 2007-2023