![]() |
Kurtuluş Savaşını Vahdettin Başlattı -2-
SULTAN VAHDETTİN MUSTAFA KEMAL İSMİNDE ISRARLIDIR
Padişaha,Mustafa Kemal ile ilgili aynı uyarıyı başkaları da yapmıştır.Sultan Vahdettin'in çevresinde bulunanların bir kısmının Mustafa Kemal ismine itirazları vardır. "Sami Bey ve Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Mustafa Kemal'in Cumhuriyetçi olduğunu ve Hanedanı devre dışı bırakabileceğini hatırlatmışlarsa da, Padişah önemli olanın Hanedan değil vatan ve devlet olduğunu ifade etmiştir"(Ahmet Akgündüz,Said Öztürk,A.g.e, s.301) Padişahın bu kadar istekli, hevesli ve güvendiği isim olan Mustafa Kemal bu duruma ne diyor? O zamanlarda niyet ve ideali nedir? Bu konu için,Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in Vahdettinin yaveri,Ali Nuri Oktay ile yaptığı mülakata bakacağız Yaver Ali Nuri: "Ben Mustafa Kemal Paşayı büyük asker ve kumandan tanırım.Öbür meziyetleri üzerinde söyleyecek sözüm yoktur.Mustafa Kemal Paşanın gayesi, o zaman ki hükümete girmekten başka bir şey değildi.Hem de birçoklarının sandığı gibi Harbiye Nazırı olmak değildi. Sadrazam olmak gayesini güdüyordu"(Necip Fazıl Kısakürek,A.g.e, s.170) Netice itibariyle Sultan Vahdettin Mustafa Kemal ile görüşür.Hatta bu görüşmelerin bir çok kez tekrarlandığı bildirilmiştir.Tarihçi Ahmet Akgündüz bu durumu şöyle anlatmaktadır: "Filonun geldiği Kasım 1918'den Mayıs 1919'a kadar devam eden müzakereler sonucunda, Mustafa Kemal ile defalarca görüşmüş ve Yıldız Sarayı'ndaki son ve gizli görüşmede, Anadolu'ya görevli olarak gitmesine ve milli bir irade kurulmasına karar verilmiştir."(Ahmet Akgündüz,Said Öztürk,A.g.e, s.299) Vahdettin'in ısrarlarına karşı Mustafa Kemal'in niyeti farklıdır.Bunu daha önce yazmıştık.Onun niyeti,İstanbul Hükümeti'ne baş olmaktır.Anadolu'daki bir harekete baş olmayı düşünmemektedir.Sultan Vahdettin ile Mustafa Kemal arasında geçen birçok görüşmenin neticesinde,Mustafa Kemal ikna edilir.İkna edildiği görüşmede yapılacak işler karara bağlanır.Bu son karar görüşmesinin yapıldığı anı Sultan Vahdettinin yaveri Ali Nuri Beyden dinleyelim. "Cuma selamlığından sonra Mustafa Kemal Paşa huzura davet ve kabul edilir.Sultan Vahdettin,onu Anadolu'ya geçmeye ikna etti.Mustafa Kemal Paşanın huzura kabul edilişinden bir kaç saat sonra Başyaver Naci Bey yaverler odasına geldi ve haykırdı: "Hünkar,Mustafa Kemal Paşayı ikna edebildi!" Bu haykırış,kelimesi kelimesine kulaklarımdadır"(Necip Fazıl Kısakürek,A.g.e, s.170) İş düşünce aşamasından çıkmış,karar verilmiştir.Bundan sonra yapılacak olan,yol hazırlığı ve gerekli tedbirlerin alınmasıdır. Kaynak:"Kurtuluş Savaşını Vahdettin Başlattı" s.25-26-27 |
Kurtuluş Savaşını Vahdettin Başlattı -2-
Ne güzel kaynaklar Necip Fazıl Kısakürek....
Hiç şaşırmadım. Bu Necip Fazıl Atatürk düşmanlarını toplayıp gazete açtıran adam değil mi?Sanatçı kişiliği üst düzey ama Atatürk düşmanı olan şair değil mi? |
Kurtuluş Savaşını Vahdettin Başlattı -2-
Alıntı:
|
Kurtuluş Savaşını Vahdettin Başlattı -2-
Necip Fazıl'ın sanatçı kişiliğine hayranım öncelikle bunu söyleyeyim.Sonra açayım Necip Fazıl Atatürk ve Cumhuriyet düşmanıdır.İnandığını savunur.Saygı duyulur.Ama Atatürk düşmanlarını toplayıp gazete açan adamın Atatürk'ü anlatan ve Vahdettin Anadoluya onu yollamıştır demesi kadar normal ve gerçek dışı bir şey olamaz.Kaynağı inandırıcı görmemekteyim.
|
Kurtuluş Savaşını Vahdettin Başlattı -2-
Alıntı:
|
Kurtuluş Savaşını Vahdettin Başlattı -2-
Pekala uzatmayayım size saygı duyarım Atatürk muhalifi diyelim o zaman olur mu?Anlaştık mı? :)
|
Kurtuluş Savaşını Vahdettin Başlattı -2-
Alıntı:
Necip Fazıl düşmanı bile olsa birine iftira atacak kadar kişiliksiz değildir.. ;) Yazıdada kendi görüşünü değil Vahdettinin yaverinin söylediklerini aktarıyor... Necip Fazılı Yazdığı kitaplar ideoloji üzerine kurulu olan yalancı tarihçilerle karıştırıyorsun herhalde ;) |
Kurtuluş Savaşını Vahdettin Başlattı -2-
Alıntı:
padişah yollamıştır Atatürkü anadoluya...hatta samsuna da o görevlendirmiştir...yoksa o bandırma vapuruna binip düşmana görünemden ayak basamaz oraya...tabii sonra padişahın sözünden çıkmıştır ama ilk padişah görevlendirmiştir onu.... ayrıca atatürk şimdiki gibi o zamanlar tabu değildi ki meclisteydi,cumhurbaşkanıydı, komutandı dolayısıyla karşı çıkması ve bunu alenen dile getirmesi çok normalki....hatta ben şimdi bile insanlar karşıysa söylemeleri gerektiğine inanaıyorum ama atatürkü putlaştırmış durumdayız..laf söylesen cumhuriyet düşmanı ilan edilirsin... |
Kurtuluş Savaşını Vahdettin Başlattı -2-
1.Padişah yollamıştır.Evet ama isyan etmeye değil isyanı bastırmaya...
2.Nacip Fazıl-Atatürk ilişkisi Tuncay Özkan-Tayyip gibidir.El insaf vicdanınızla düşünün.Ama ben ibaremi değiştirdim.Düşman demiyorum.Muhalifi anlaştık inşallah? |
Kurtuluş Savaşını Vahdettin Başlattı -2-
Alıntı:
ayrıca muhalif olsun...sence muhalif olma hakkı yok mu? bugün atatrük eleştirilemiyor da ne oluyor bir gurup kemalist,elitist. laikçi gölgesine sığınıyor... |
Kurtuluş Savaşını Vahdettin Başlattı -2-
Necip Fazıl = T.Özkan oldu da neyse kjötü benzetme oldu belki de...Haklısınız...
Eleştirilsin ama eleştirilemiyor demeyin birileri bu ülkede sabahtan akşama Atatürk'e küfrediyor kimsenin de birşey dediği yok biz bunu çekemiyoruz.Evet sonuçta o da bir insan hataları muhakkak var... |
Kurtuluş Savaşını Vahdettin Başlattı -2-
“atatürk, beşer tarihinde sayısı birkaçı geçmeyen hakiki millet kurtarıcılarından bir tanesidir” bu ifade kime ait dersiniz ... ;)
Necip FAZIL Atatürk öldüğünde ne kaleme almış... “son onbeş gündür her sabah yatağımızdan kalkıp dolmabahçe sarayı’nı yerinde bulduktan sonra, ona varlık ve mana izafe eden unsurun yok olduğuna inanabilmek, yaban bir idrak işkencesi; atatürk’ten bir parça halinde kalan birçok şey arasında onun yokluğu, merkezi olmayan bir daire tasviri gibi, içinden çıkılmaz bir muhal hissi veriyor. fındığın kabuğunu kırmadan içini yiyen korkunç bir sihirbaz edası ile ölüm, atatürk’ü, hüviyeti etrafındaki büyük zarfa el değdirmeksizin aldı götürdü. ölüm, her insanda basit bir tezahür farkı ile, aynı marifeti tekrarlamasına rağmen; bu son misalde bulduğu müeyyide kudretini, bütün tarih boyunca sık sık ele geçirebilmiş değildir. yaratıcının bir defa bile şaşırmamaya memur sadık işçisi, bu misalde kudretinin her zamanki mevzuu ile mevzuunun bu defaki kudretini bir araya getirdi. mahalleden bir ölü çıktığı zaman o semt, ister istemez kendisine bir alaka payı düştüğünü kabul eder. ölümünün mücerred sirayet ve ihtarı küçük bir mesafe yakınlığını, bir nevi akrabalık haline getirdi. fakat ne de olsa ölen ne kadar içtimai ve herkese ait hüviyet taşırsa taşısın bu bağ, kan ve his yakınlıkları karşısında, sadece yapma bir zihin telaşı uyandırmaktan ötürü bir acı duyurmaz. bütün dünyada kralına, anası kadar yanacak kimse yoktur. bu zalim ruh kanununa rağmen bu defaki ölüm, vatanın her evinden çıkmış kadar göze büyük göründü. evinizdeki bir kahve fincanının çatlaması, bize yedikule surlarının çöküşünden daha tesirli geldiği halde; bu defaki ölümü hepimiz, fi’li ve şahsi bir mülkiyet kaybı ifadesiyle duyduk. içtimai ölüler arasında her evin ölüsü olabilmiş kahramanlar, tek eldeki parmak sayısı kadar azdır. hiçbir türk, kendini, devlet reisine, bütün dünyanın bu türlü bir saygı göstereceğini ümit edemezdi. osmanlı imparatorluğu’nun yarı dünyaya sahip olduğu devirlerde bile böyle bir ihtirama sahip olabilmiş hükümdar yoktur. avrupa’nın, bize en yabancı milletlerine kadar heyetlerle, askeri kıt’alarla ve en büyük mümessillerle ankara’ya koşmuş olması gösteriyor ki, garp, atatürk’ün şahsında türk ehliyet ve kıymetine artık inanmıştır. bu inandırışın büyük aksiyonunu yapan milli kahraman’ın ölüsü karşısında da hiçbir protokol kaidesinin olmadığı ve hiçbir garplının bir yabancıya göstermediği bir hürmetle şapkasını çıkartmaktadır. atatürk’ün gözleri ile görmediği bu manzarayı biz yalnız gözlerimize bırakmayarak keskin bir delalet halinde şuurumuza indirmekle mükellefiz. o, türk’e, hem türk’ü hem de avrupalıyı inandırabildi. tarihte büyük bedbinlerle büyük nikbinlerden ibaret iki sıra kahraman vardır. her şeyi karanlık gören, aydınlığı aramaya doğru gizli bir cehde, aydınlık gören de, öldürücü şartlar karşısında kırılmaz bir mukavemete gebedir. bence bu fikirlerin ikisi de, dava ve aksiyon doğuracak çapta olmak şartıyla, kurtarıcılara mahsus vasıflardandır. bedbin kahraman bizi, vücudunu görmediğimiz bir hayata erdirmeğe, nikbin kahraman da, vücudunu görmediğimiz ölüm tehlikesinden kaçırmaya memurdur. atatürk’ün ruhi maktalarından (kesitlerinden) bence en alakalısı, o’nun yılmaz ve hezimet kabul etmez nikbinliğidir. atatürk bu eşsiz nikbinliği, başta ve sonda, biri milletine ve öbürü şahsına ait iki büyük tezahürle vesikalandırdı. birinci vesika; bir millet için esaret ve mahkumiyet anının bir vakıa halinde teslim edildiği hengamede bu vakıaya inanmayan tek adam o idi. bütün dünya ile birlikte milleti de kendi ölümüne inandığı vakit, o inanmadı. bu, atatürk’ün millet ufkuna doğuşu ile başlayan ilk ve büyük nikbinliğinin tecellisidir. ikinci vesika; milli kahraman, hasta döşeğinde günden güne fenalaşırken yakınlarından itibaren bütün türk milleti’ne kadar herkes ağır bir ümitsizlik içinde boğuluyor; fakat kendisi bir çocuk gibi saffetli, ayağa kalkacağı, otomobiline veya motörüne bineceği dakikayı bekliyor, ölebileceğine biran bile mümkün gözü ile bakmıyordu. bu da sonuncu tecelli. atatürk, başlangıçta milletinin; sonunda da kendisinin ölümüne inanmadı. bu iki nikbinlik tecellisinin birinde haklı, ötekinde haksız çıktı. fakat koca bir millete hayat vesilesi getirmiş bir kahramanın ferdi hayatı olamayacağı için onu ikinci tecellide de haksız bulamayacağız.” Lütfen ifadelere dikkat edelim veya delille konuşalım ... ;) Yanlışım varsa bilenlerin düzeltmesini isterim ... |
All times are GMT +3. The time now is 15:15. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
AK Parti Forum 2007-2023