![]() |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
BEN BÖYLE OLMAMALIYDIM…
[color=red][b]Ben böyle olmamalıydım! İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma, İçime bir ateş düşmeliydi, Ayaklarımın feri kesilmeliydi, Kendimden geçmeliydim sonra, Adını sayıklamalıydım adımı unuttuğumda, Ama bunu kimse duymamalıydı, Seni mahşere kadar saklamalıydım… Ben böyle olmamalıydım! Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur, Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa, Çalan her kapıya, “sensin” diye koşmalıydım… Gece yıldızlarını serpince göğe, seni görmek için uyumalıydım. Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan, ben hep sana yormalıydım. Şarkılar kime söylenirse söylensin, sana diye dinlemeliydim. Türküler dolmalıydı odama. “Ben bir selvi boylu yardan ayrıldım” deyince bir ses, “selvi boylu yar” sen olmalıydın. “Kömür gözlüm, ateşine düşeli” senin için söylenmiş söz olmalıydı Ama bunu kimse bilmemeliydi. Seni mahşere kadar saklamalıydım. Böyle olmamalıydım! Kelimeler Taif’i taşıyınca kulaklarıma, daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı, Taşların izi çıkmalıydı yüzümde. Uhud anılırken, dişlerime sızı düşmeliydi. Haremde bir ikindi vakti, kem gözler çevrilince sana, Ve vefasız eller uzanınca yakana, İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi. Sen ötelere hazırlanırken, öteler senin için süslenirken, Son kez baktığın pencerede hayal edip seni, Perdenin son kez kapanması gibi kapanmalıydı gözlerim. Sonra içime doğru gerilip, seni bize lutfedenin ismini haykırıp, “ALLAH”(cc) deyip, düşmeliydim yere. Ama bunu kimse bilmemeliydi. Seni mahşere kadar saklamalıydım. Ve mahşer günü, uzaktan seni seyretsem, sana yakın olmak için can atsam, Beni engelleseler, “sen kim, yakınlık kim” deseler, Ben ağlamaktan konuşamasam, gözlerini çevirsen bana, Benim cennetim bana bakan gözlerindir ve tebessüm etsen Ama bunu kimse görmese, seni ebede kadar saklasam Dursun Ali Erzincalı'dan dinlemek için http://www.youtube.com/watch?v=2UBl18I24X4 Bedirhan Gökçe'den dinlemek için http://www.youtube.com/watch?v=qwPoAeEH-eg |
Ben böyle olmamalıydım !
Ve mahşer günü, uzaktan seni seyretsem, sana yakın olmak için can atsam,
Beni engelleseler, “sen kim, yakınlık kim” deseler, Ben ağlamaktan konuşamasam, gözlerini çevirsen bana, Benim cennetim bana bakan gözlerindir ve tebessüm etsen Ama bunu kimse görmese, seni ebede kadar saklasam özellikle burası çok güzeldi eline sağlık güzel kardeşim... |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Elli İki Gün
Alemlerin Rabbi olan Allah Bir peygamber gönderecekse eğer, Yıldızlarla duyurulur bu haber. Üç yıldız, kainatı bu haberle müjdeler. Şimdi son kez doğacak yıldızlar Müjde üstüne müjde Nur üstüne nur gibi, Şimdi son kez müjdeleyecek O son aziz Peygamberi... Elli iki gün var... Hane-i Saadet'te hüzün ve sevinç iç içe Tesellisini bekliyor annelerin annesi, Eşini kaybetmiş hazin bakışlarıyla İncisini bekliyor Belki o minik kalp atışlarını duyuyor. Belki gözyaşı döküyor, Babasız dünyaya geleceğine, Ama taşıdığı rahmetin farkındadır Hz. Amine... Tam elli iki gün var. Ve yıldızlarında ötesinde hazırlıklar... Kuşlar var, Kuşlar... Bakışlarıyla mesafeler aşmakta... Kuşlar; Dünyadan çok uzakta; Ama hızla dünyaya yaklaşmakta... Tam elli iki gün var... Mekke-i Mükerreme'de bir felaket haberi; Yemen valisi Ebrehe, Kabe'ye saldıracak! Abdülmuttalib'in alınan iki yüz devesi... Mekke reisi, develerini istiyor, Kabe'nin sahibi Kabeyi koruyor! Ebrehe öfkeli; 'Onu bana karşı kimse koruyamaz' diyor. Kureyş'in Ulusu son sözünü söylüyor; Ben Ona karışmam, işte Sen işte O... Elli iki gün var... Mekke halkı tepelere yürüyor, dağ başlarına Mekke boşaltılır, Harem-i Şerif mahsun, Abdülmuttalib mahsun... Kureyş'in Ulusu Kabenin halkasına tutunur, İlahi, dokunulmazlığı tehlikeye düşmüş olanları koru... Kabe'yi ve Kabe Halkını Koru... ...Ve ardından O'da yürür Dağlara, Bir tek örtüsü kalır Kabe'nin Yemen alacası bir örtü... Hane-i Saadet yalnız, makam-i İbrahim yalnız... Hicri İsmail, Hacer-ül Esvet, Ve Kabe-i Muazzama yapayalnız... Ve Kuşlar; Ayak yapılarından belli ki, sadece uçmak için yaratılmışlar, Bir yere kesinlikle konmayacaklar... Kuşlar... hızla dünya semasına yaklaşmakta. Elli iki gün var... Muassaf vadisinde Ebrehe'nin ordusu, En önde devasa bir fil, ardında altmış bin sefil, Kabe'yi yıkmak için harekete geçiyor. Daha adımını atmadan fil, Ebrehe'nin yol göstericisi Tufeyl, Yaklaşıp kulağına bir şeyler fısıldıyor... 'Mamut, sağ ve selametle geldiğin yere dön!, Çünkü sen, Allah'ın dokunulmaz kıldığı memlekettesin...' Ve Tufeyl'de çekilir dağlara... Ve fil dizlei üstüne çöker... orduda bir kargaşa. ne oldu bu file?, yönü başka tarafa çevrilince koşuyor, Hem de delice bir süratle... Ama Kabe'ye doğru döndürülünce yüzü, kapanıyor dizlerinin üstüne. Ucu sivri demirler sokuluyor burnuna, Mamut kalksın ve yürüsün diye, Ama nafile... Tam o esnada gökyüzünde Yemen tarafında bir karartı, Kapkara bir bulut gibi, deniz üzerinden git gide yaklaşan, Yaklaştıkca netleşen bir karartı... Ve dehşetle açılan gözler... Ve sapsarı kesilen yüzler... Bir ses: 'Dayana bilecekseniz bakın' diyor. Çünkü, Gökten Ebabiller yağıyor... Yeryüzünde hiç görülmemiş kuşlar, irili ufaklı, bölük bölük, fırka fırka, Birbiri ardınca, Başları vahşi hayvanların başı gibi, gagalarında ve ayaklarında taşlar, Pişirilmiş çamurdan. Kanatları benek benek karbeyazı, O ilahi nur'dan, ve alınlarında bir yazı... EL KAHHAR Belli ki azap için yaratılmışlar. İşte başlıyor azap... Ebrehe ile altmışbin kişilik ordusu ve sicim gibi yağan taşlar... Taşlaşmış yürekleri söküp çıkaran taşlar. Elli iki gün var, Kabe yalnız değil, Kabe sahipsiz değil. Ve haykırıyor Kabe; Hani nerede ordunuz? Hani gururlanıyordunuz? Hani kaçış yurdunuz? Hem nereye kaçıyorsunuz?... Takip eden Allah, nereye kaçıcaksınız? Takip eden Allah... Bu gün fil ordusundan bu azabı tatmayan hiç kimse kalmayacak. Ebrehe malup, galip olan Allah, Biliniz ki sonunuz alevli bir ahtır. İntikam alanların en hayırlısı Allah'tır. Yarabbi; Bu gün ve bu günden sonra, Eğer bir Ebrehe ruhu, toplayıp ordusunu, yürürse haremine... Ne olur Ebabillerini gönderme. Muhammedi muhabbetle dolu bir tek kalpde duruncaya dek gönderme kuşlarını. O gün dağlara çekilen halk, Nasıl korku içinde izlediyse Onları, Bu gün Ebabiller izlesin bizi, Ve yeryüzü duysun sesimizi... Kabe'i Muazzamanın koruyucusu biziz, Çünkü biz Ümmeti Muhammediz... Ebabiller uzaklaşırkan Mekke'den Kabe'i Muazzama Gönüller Sultanı'nı bekkliyor. Anneler Anne'si Gül'ünü bekliyor... Tam elli iki gün var... Dursun Ali Erzincanlı |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Gelseydin Sevgili! Ümmü Mektum gibi Seni görmeden sana sesleniyoruz Alıp verdiğin nefesi duyar gibi Sanki açınca gözlerimizi Seni görecekmişiz gibi Sana sesleniyoruz. Senin huzurunda ses yükselmez. Edeple konuşulur; edeple susulur. Hele biz ki bu kapının dilencileri, El açıp beklemekten başka Bize bir şey düşmezdi ama Şu araya giren yıllar olmasa Medine’ne uzak yollar olmasa İsmin anılınca yürek yanmasa Kapında beklemekten başka Bize bir şey düşmezdi. Bekliyoruz Sultânım! Rüyada olsa bile Belki teşrif edersin diye Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi. Seni bekliyoruz. Gelseydin, Bizim için cennet olurdu gelişin. Gelseydin, Saadetli asrından gönderdiğin selâmını, 'Kardeşlerim' deyişini Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün. Gelseydin, Dolaşsaydın sofralarımızı, Bir tabak fazla görecektin, Bir bardak, bir kaşık fazla... Ve sofrada bir yer boş, Baş köşe! .. Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye. Gelseydin, Dolaşsaydın gecelerimizi, O 'Kutlu Doğum' gecelerini, Anneler görecektin. Yeni doğmuşsun gibi, Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi, Mışıl mışıl uyuyasın diye Seni sabahlara kadar Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin. Sevgili! Gelseydin, Medine-i Münevvere'den dünyaya yayılan Ashabın gibi, Eyyüb Sultan gibi, Kab bin Malik gibi, Bir fecir vaktinde, Henüz yirmisinde yirmi beşinde, Bırakarak yurtlarını ocaklarını, Hedeflerine ilahi rızayı koyan, Arkalarına bakmayı ar sayan, Yiğitler görecektin. Onlar senin yiğidin, Elleri, o öpülesi elleri, Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken, Senin köyünün hayaliyle ısındılar. Gelseydin, Gecenin zifiri karanlığında, Uykunun en tatlı aralığında, Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa Gençler görecektin. Gözyaşı dökerken günahlarına, Veysel Karani'den istediğin gibi, İnsanlığa dua eden gençler görecektin. Gelseydin, Asr-ı saadet gibi olmasa da, Koklanmaya değer güllerimiz vardı. Yine senin ikliminde yetişen. Ama sen gelseydin, Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! ! Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek... Hz.Vahşi gibi... Hani sen Hane-i Saadet'ten Mescid-i Nebevi'ye giderken Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı. Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı'nınsa Bakışları yerdeydi. Edepten göz göze gelmezlerdi. Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin. Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü, Bir de Ömer(R.A.) ... Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi Pencerelerde, kapı önlerinde, Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var. Gelseydin, Ve yürüyüp geçseydin önümüzden, Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize. Sevgili! Hakiki aşıkların sana doğru uçarken Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti. Dünya güzelliğiyle kollarını açarken Bize düşen el açıp kapında beklemekti. Sevgili! Bekliyoruz! ... :: Dursun Ali ERZİNCANLI::.. |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Mirac
Kapatın gözlerinizi Ve karanlığı seyredin. İşte böyle bir gece. Mekke’de bir gece Yorgunluk havada Gariplik suda Simsiyah bir sessizlik Uyku bile uykuda. Kâbe’nin hatîm kısmında Yanı üzre yatan biri var Yıl hüzün yılı Ebu Talib yok Yıl hüzün yılı Vefakâr eş Haticetül kübrâ yok. Kâbe’nin hatîm kısmında Yanı üzre yatan biri var Teselli arayan kalp Hüzünle çarpan kalp O’nun kalbi. Ve ayak sesleri Yıldızlar ışıldıyor. Bu ayak sesleri göklerden Yol veriyor yıldızlar. Semâdan inenler var. İzin verseydi Allah Kâinat inerdi yere Çünkü kâbe’nin hatîm kısmında yatan Sultân-ı levlâk’tır. Habîb-i zîşândır o Nur-u hüda’dır. Merhamet ufkunun nazlı güneşi Kainatın biricik çiçeğidir o. İzin verseydi allah Âlemler inerdi yere Oysa emir yalnız cebrail’e Ve yalnız cebrail iner yere Kalk ya rasulallah Semada melekler seni bekler Taif’te taşlanan yüzüne hasret Alaya alınan sözüne hasret Seni bekler melekler. Yer yüzünde vefa yok mu? Seni teselli edecek birini mi arıyor kalbin. Sevdiklerin bir bir uçuyor mu elinden? Davetini hafife mı aldılar? Üzülme ve aç gözlerini Öteler bekliyor seni Bu gece kainat adını anacak, Aç gözlerini ki alemler nazarına kanacak. Burak, senin için uçacak. Aç gözlerini ya habiballah Bu gecenin adına isra diyecek allah. Ey yedi kat sema aç kapılarını, Ve haber ver hasretle bekleyen peygamberlere Deki hazreti Adem’e; Cennetin kapısına adı yazılan İsminin hatrına af istediğin Salih oğul geliyor. Söyle İsa’ya: Kuytu köşelerde Havarilerinle Allah’a sığınırken, Bir adım ötedeymiş gibi kokusunu aldığın Ve insanlığa gelişini müjdelediğin Ahmet geliyor. Yusuf’a, İdris’e, Harun’a söyle Musa’ya deki: Vasıflarına hayran olup da Ümmetinden olmak istediğin Salih kardeş geliyor. Müjde ver İbrahim Peygamber’e: Dua dua yalvarıp Gelmesini istediğin oğul geliyor Aç kapılarını ey yedi kat sema Bu gelen Muhammed Mustafa Cebrail yol gösterir Ve yürür sultanlar sultanı Bu nasıl bir yürüyüştür. Bu nasıl bir eda? İnci inci ter mübarek alınlarında Baştan ayağa edep var Attığı her adımda. Sultanım, Cennetler gösterilirken o gece Ümmetini hayal ettin mi cennette? Cehennemin alevleri selamlarken seni, Gözyaşlarını gördü mü Cebrail? Ümmetim dedin mi? Sen unutmazsın bizi bunda kuşku yok Tahiyyat duası haber verdi bize Sen bizi hiçbir yerde Hiçbir zaman unutmadın İnşallah biz de seni unutanlardan olmayız. Allah seni unutturmasın bize. Bir söz sultanının dediği gibi Eğer günahlarımızdan dolayı girersek cehenneme Ve Allah biran olsun açarsa ufkumuzu Talaal bedru aleyna diyeceğiz. Miraç gecesi Yürüdü rasulullah Cebrail önde Bir gece yürüyüşüyle Yürüdüler… Yükseldiler. Yükseldikçe yükseldiler. Cebrail durdu birden, Ya rasulallah, benimle buraya kadar. Efendimiz niçin diye sordu Burası sidre-i münteha’dır Bir adım daha atarsam, yanarım, kavrulurum. Allah rasulu, sordular: Nasıl gidilir sidre-i münteha’da? Cibril-i emin cevap verdi: Aşkla! Aşkla gidilir ya rasulallah Aşkla gidilir ya habiballah Aşkla gidilir ya nebiyyallah Yürü sultanım yol senindir! Aşk vadisinde mühür senin. Söz senindir hal senindir. Muhabbetin adı sensin. Varlıkların tadı sensin Yürü ve selamını ilet Gözü yaşlı ümmetinin Sensiz bunca yetimin İlet selamını Ahir zamanın ahını Yüceler yücesine ilet Sultanım Sen dönerken miraçtan İlahi hediyelerle Bizim için miraç olan Beş vakit namazla, Bakara suresinin son iki ayetiyle Ve şirke düşmeyenin affedilebileceği müjdesiyle Dönerken sen miraçtan Biz ahir zamandan Ebu Bekir edasıyla bakıyoruz sana “O söylediyse doğrudur” Rasulullah söylediyse doğrudur. Ve bir ayetin sıcaklğı sarıyor Kainatin kalbini: Her türlü noksanlıktan münezzeh olan allah Kulunu geceleyin mescid-i haram’dan alıp, Kendisine bir takım ayetler gösterelim diye Etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i aksa’ya götürdü. Çünkü, işiten ve bilen odur. Şimdi açın gözlerinizi Ve mîrâc’a hazırlanın Dursun Ali Erzincanlı |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Sen Yoktun
Sen yoktun... Hz Âdem’deydi nurun Önce cenneti, Sonra yeryüzünü şereflendirdin. Âdem nuruna affedildi Arafat bu affa şâhitti Sen yoktun Nuh’un gemisindeydi Nurun... Dalgalar yeryüzünü boğarken Taprağın bağrındaki su Gökyüzüyle buluşurken Ve bu bir ilahi azap derken, Allah nurunu taşıdı binbir sebeple Tûfan, nurunu selamladı edeple... Sen yoktun... Hz.İsmail’in alnındaydı Nurun İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden “Rabbimiz” dedi, “Onlara kendi içlerinden Senin ayetlerini okuyacak Kitap ve hikmeti öğretecek onlara, Onları temizleyecek bir elçi gönder, Amin dedi on sekiz bin âlem Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak Amin dedi İsmail. Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında. Sen yoktun... Hz.İsa “Ahmed” diye muştuladı seni Alemlerin efendisi diye sana seslendi. Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine.. Çünkü bu âlemin reisi geliyor... Bekleyin Ahmed geliyor. Kainata rahmet geliyor. Havarilerin yüzünü okşayan, Ölüleri dirilten bir nefes oldun Ama sen yoktun... Sen yoktun Sultânım, Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun Başı eğik gezerdi mazlum Huteyle göklerden seni sorardı Varaka seni arardı semada Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler. Ağlayarak süslediler ölüme... Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler. Sen yokken, Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek. Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi. Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi... En son çocuk atılırken çukura Annesinin suretinde bir melek tuttu onu Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi. Melekler süslüyordu hirâyı. Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur, Efendisine hazırlanıyordu mekke. Âlem Efendisine hazırlanıyordu Kainatın gözü Hz. Aminedeydi. Toprak yalvarıyordu rabbine, Allahım gönder artık diyordu. Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada Ve bir gelişin vardı ya rasulallah, Bir inişin vardı yer yüzüne... Önünde cebrail! Ardında yalın kılıç melekler! Bir inişin vardı yer yüzüne... Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de Öksüzler annelerine sarıldı doya doya. Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini. Herşey sus pus olmuştu. Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay! Kainat bir isim duymak istiyordu. Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden; Muhammed! Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini. Muhammed! Melekler öptü o nurdan ellerini. Muhammed! Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta! Sana o adı veren rahmana kurbanız Artık sen vardın Susuz topraklara rahmet indi seninle Annenden sonra anne halime sevindi seninle Yağmura mı ihtiyaç var? Kaldır şehadet parmağını, Yağmurları salsın Allah. Sonra tut ağacın yaprağını, Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah. Yeterki sen iste, Sen iste yarasulallah Deki ben kimim? Dağlar, taşlar dile gelsin, Dilsiz çocuklar ellerinden tutup, Ente Rasulullah desin. Sen vardın Bedir kârdı, Uhut dardı Hendek yârdı. Yiğitlerin vardı. Ölmek için yarışan yiğitler... Hele bir enesin vardı senin. Enes bin malik... Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına, Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu. Onlar da “Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince Enes kükremiş: “ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız? Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti. Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü. Hem de ne şehit ey nebi! Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi. Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu... Musab Bin Umeyr’in vardı senin. Uhut’ta sancağını taşıyan. Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi. Ebu hureyren vardı... Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı. Sen anlardın, Ya Ebâhir gel! Derdin. Ve sen gittin... Bir gidişle gittin Ardında hüznün kaldı. Hasretin kaldı göklerde. Bilal ezan okuyamaz oldu Ne zaman teşebbüs etse Muhammed rasulullah demeye Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi. Sonra günler ay, Aylar yıl oldu. Ve asırlar oldu Sensizliğe açtık gözlerimizi. Ama sen bırakmazsın bizi. Sen varsın ey şehitlerin sultanı Sen varsın! Bir şehit bile ölmezken Sana nasıl yok deriz. Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin. Ne anam var ne babam... Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden. Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah! Bırakma bizi ki; Allah; Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor. Bırakma bizi! Hayatı seninle öğretti Rahman. Kulluğu seninle tanıdık. Duayı senden öğrendik sevgili! Hz Ömer umre için senden izin isteyince, “Kardeşcik” dedin ona, Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın? Bizler Ömer değiliz ama Bütün dualarımız senin için Ey Rabbimiz! Rasulünü anışımızdan haberdar et! O’na binler salat, binler selam! Habibine Makam-ı Mahmut’u ver O’na vesileyi lutfet. O’nu refik-i Âlâya yükselt Bizi de affet O’nun hatrına affet Zatının hatrına Affet. Dursun Ali Erzincanlı |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Sözün Acıydı
Sözün acıydı, yolun dolambaçlı... Yedi uzun yıl geçerek Yedi yıl dolaştın durdun... İçimden bir his şöyle diyor: Ayrıl arkadaşlarından istasyonda Sabahleyin git kente İliklenmiş ceketinle Bir dam ara Ve bir arkadaşın çalarsa kapını Aç! Haaa...Açma... Yine de ört hislerini Rastlarsan ana babana İstanbul'da ya da başka bir yerde Yürü git yabancı gibi Yok ol köşede Tanıma! Sana armağanları olan şapkayla gizle yüzünü Göster! Aaah! Gösterme, gösterme yüzünü Yine de gizle, ört hislerini İşte burada ye şu eti, çekinme Git rastgele bir eve yağmur yağınca Otur bir sandalyeye Ama çok kalma Şapkanı da unutma Söylüyorum sana Ört hislerini Ne söylediysen bir daha söyleme Düşüncelerini bir başkasında bulursan tanıma Kimseye imzanı ya da resmini vermemişsen Kimsenin yanında bullunmamış ve kimseyle konuşmamışsan Nasıl yakalayabişlirler seni Ört hislerini... Dikkat! Ölümü düşündüğünde Mezar taşın olmasın yattığın yeri belirten Üzerinde bir yazıyla seni eleveren Ölüm tarihiyle seni açığa çıkaran Bir kez daha, son bir kez daha Ört hislerini... Sevdiğim söylüyor bensiz olamayacağını Bu yüzden kendime dikkat ediyorum Yolda yürürken önüme bakıyorum Ve korkuyorum her yağmur damlasından Sanki beni ezeceklermiş gibi... Sen yine de bana bakma Ne giydiğini yaz bana Sıcak tutuyor mu? Uyuduğun yeri yaz bana Yumuşak mı? Nasıl göründüğünü yaz bana Yüzün aynı mı? Sorulardır sana bütün verebildiğim Ve gelen yanıtları kabullenmeliyim Yorgunsan uzatamam elimi Ya da açsan besleyemem Sanki bu dünyada hiç yokmuşum Unutmuşum gibi seni... Sözün acıydı, yolun dolambaçlı... Yedi uzun yıl geçerek Yedi yıl dolaştın durdun... Dursun Ali Erzincanlı |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
40 Yaşındasın
Rahmetini umarak Günahkar bir dille; Allah Azze ve Celle Ya Rasulallah, Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden, Kalbimizden seyrediyoruz seni. İşte Bir yaşındasın, Beni Sa'd yurdundasın Sana süt anne olmadı kadınlar Bu yüzden dargın bulutlar Bir damla yağmur indirmiyor Kıtlık hüküm sürüyor Beni Sa'd yurdunda Minicik bir bulut var gökyüzünde Sana aşık... Ayrılmıyor başucundan Ve insanlar yağmur duasında... Hz.Halime kucağına alıyor seni Yüzünde bir gölgelik...Seni güneşten korumak için Oysa minicik bulut gökyüzünde Sana meftun, sana kilitli... Ve dua eden rahibin kucağındasın Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da Ama sen unutmuyorsun Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun O minicik bulut ilişiyor bakışlarına Büyüyor, büyüyor... Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini Çoğusu bilmiyor seni... Altı yaşındasın Medine-i Münevvere yolundasın Yanında aziz annen ve Ümmü Eymen Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında Sonra yolda, Ebva'da öksüzlük karşılıyor seni Mekke'ye annesiz giriyorsun Abdulmuttalip bir başka seviyor seni Ebu Talip bir başka seviyor Ya Rasulallah Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında Onlar anne deyince sen yere mi bakardın Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva'ya Kaç gece anne diye hıçkırdın Efendim! Senin yerine de anne dedik annemize Senin yerine de baba dedik Yirmi beş yaşındasın Ve bambaşkasın Kimse sana denk değil Şefkat yayıyor kokun Güven veriyor sesin Sen Muhammed-ül Emin' sin Otuz üç yaşındasın Dalga dalga rahmet var Otuz beş yaşındasın Hadi gel bekletme yar İniltiler çalıyor kapısını göklerin Hadi gel bekletme yar Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin... Hadi gel ey Yâr! Nurdağına davet var İşte Kırk yaşındasın Hira Nur dağındasın Cibril iniyor göklerden Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ' Ah! ' sın Karanlık gecelerimize sabahsın Sen Nebiyullahsın Sen Habibullahsın Sen Rasulullahsın Niye incittilerki seni sultanım Niye işkence yaptılarki sana Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar Himayesiz kaldın diye mi Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne ' Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin ' diyişin Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza Başına pislikler saçılıyor Başlar feda o mübarek başına Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar Biri koşuyor Mekke sokaklarından sana doğru Biri koşuyor ama sanki yere inmiş Arş-ı Âla ' Bu koşan kimdir ' diye bir soru dolaşıyor boşlukta Bu koşan kim? Ve cevap veriyor biri: Muhammed' in kızı Fatımatüz-Zehra Velilerin anası... Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın Sana yeryüzünde en çok benzeyen Gülmesi sen, ağlaması sen ' Ağlama kızım ' diyişin geliyor aklımıza Niye çıkardılar ki yurdundan seni Himayesiz kaldın diye mi Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni Seni yetim bulup barındıranı Seni alemlere rahmet kılanı Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun 'Seni bizim elimizden kim kurtaracak' diyorlardı Sen, Sen ' Allah! ' diyordun Allah Azze ve Celle Semayı haşyet kaplıyordu Sen ' Allah! ' diyordun Arş-ı Âla titriyordu Bedir' de ' Allah! ' diyordun Üç bin melek iniyordu alaca atlarda Yüz yirmi beş bin sahabi: ' Anam babam sana feda olsun ' diyordu Ya Rasulallah Medine-i Münevvere sokaklarında yürüyordun Neccar Oğulları'nın küçük kızları seni görünce Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi ' Beni seviyor musunuz ' diye sormuştun onlara ' Seni çok seviyoruz Ya Habiballah ' demişlerdi Sen de: ' Allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum' demiştin Bu gün yaşayan gençler var Neccar Oğulları'nın kızları diğil belki Ama seni onlar da çok seviyor Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar Senden başka kimseleri yok Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun Altmış üç yaşındasın Refik-i Âla duasındasın Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu Kenarları beyazdı Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın Ve mübarek ellerini dizine vurarak: ' Görüyor musunuz ne kadar güzel ' demiştin Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti: ' Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah, onu bana ver ' Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile İstendiğinde katiyyen ' hayır ' demediğini bile bile ' Peki ' dedin o zata Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı Aynı cübbeden yine yine diktirdiler Ama giyinmek nasip olmadı Haberler uçurmuştun Ebu Hureyre' nin diliyle: ' Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne de evladımız olsaydı diyecekler ' Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini ' Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim' Sultanım! Ey Medine minberinde ' ümmeti, ümmeti ' diye hüznü giyen sevgili Ey Mekke mihrabında alemler hesabına ' Allah! ' diyen sevgili Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik Rabbinden bize ne getirdi isen amenna Duyduk, itaat ettik Ya Rasulallah Sen hâlâ kırk yaşındasın Ve hâlâ ümmetinin başındasın... Dursun Ali Erzincanlı |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Ben böyle olmamaliydim
Ben böyle olmamaliydim Ismini duyunca boynum düsmeliydi omzuma. Içime bir ates düsmeliydi Ayaklarimin feri kesilmeliydi. Kendimden geçmeliydim sonra... Adini sayiklamaliydim adimi unuttugumda Ama bunu kimse duymamaliydi Seni mahsere kadar saklamaliydim. Ben böyle olmamaliydim Nisan aksamlarini islatirken yagmur Bahar sarkilarini söylerken karanliga Çalan her kapiya `sensin` diye kosmaliydim. Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan Ben hep sana yormaliydim. Gece yildizlarini serpince göge Seni görmek için uyumaliydim. Sarkilar kime söylenirse söylensin Sana diye dinlemeliydim. Türküler dolmaliydi odama Ben bir selvi boylu yârdan ayrildim deyince bir ses Selvi boylu yâr sen olmaliydin Kömür gözlüm atesine düseli Senin için söylenmis söz olmaliydi. Bir mey yokluguna aglamaliydi delice Bir keman incecik çiglik olmaliydi Ama bunu kimse bilmemeliydi Seni mahsere kadar saklamaliydim. Böyle olmamaliydim Kelimeler taifi tasiyinca kulaklarima Daha yüzüme çarpmadan taif rüzgari Taslarin izi çikmaliydi yüzümde. Uhud anilirken dislerime sizi düsmeliydi. Haremde bir ikindi vakti Kem gözler çevrilince sana Ve vefasiz eller uzaninca yakana Içim daralmali nefesim kesilmeliydi. Sen ötelere hazirlanirken Öteler senin için süslenirken, Son kez baktigin pencerede hayal edip seni Perdenin son kez kapanmasi gibi Kapanmaliydi gözlerim. Sonra içime dogru gerilip Seni bize lutfedenin ismini haykirip 'ALLAH (c.c.) ' deyip Düsmeliydim yere. Ama bunu kimse bilmemeliydi. Seni mahsere kadar saklamaliydim. Ve mahser günü... Uzaktan seni seyretsem. Sana yakin olmak için can atsam. Beni engelleseler, 'sen kim yakinlik kim? ' deseler. Ben aglamaktan konusamasam. Gözlerini çevirsen bana. 'benim cennetim bana bakan gözlerindir.' Ve tebessüm etsen. Ama bunu kimse görmese, Seni ebede kadar saklasam. DoLunAY.kadim;TeşekkürleR..Bütün şiirleri çok güzel ama bu şiiri başka sanırım.. :) |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
FARAN DAĞLARINDA AÇAN SEVGİLİ
Selam sana nazlı Nebi Selam sana gözbebeği Mevla'nın kudretiyle selam. Selam sana nur-i dilara Selam sana Hakk habibi Rahman'ın kudretiyle selam. Selam sana Andelib_i Zişan Selam sana Muhammedi Cebrail'in yüreğiyle selam İbrahimce selam sana Rahimce selam sana Gafurca selam. Selam sana ey yetimler padişahı Selam sana Ahmedi nefesli yar Eyyupça selam sana Selam sana ya Habiballah Selam sana ya Nebiallah Selam sana ya Resulallah. Ya Resulallah Sen, sevmek için istenen Can, dudakta istenen Sevda ikliminin en güzel mevsiminin En güzel çiçeğisin. Cemre gibi düştün kainatın kışına Bahar, senin elinde doğdu Senin elinle indi toprağa Öyle bir sevildin ki Candan aziz bilerek Uğruna can verildi Ama bu, ölüm değildi Adını bir kez anan Bir kez gönülden anan Rahmetin nur kaynağı gözlerinde dirildi Şimdi biz de seni anıyoruz Mevla'mızın yeminleriyle anıyoruz seni Ey Faran Dağları'nda açan sevgili Fecre On geceye Her şeyin çiftine ve tekine Akşamın alacakaranlığına Kararıp bürüdüğü zaman geceye Açılıp aydınlattığı zaman Gündüze and olsun ki Sen olunca sitem yok Serzeniş yok Eyvah yok Alemlere ambersin O'ndan başka ilah yok Sen, en son peygambersin. Beni ilk öksüz oluşun vurdu Yetim kalışın yaraladı önce Elden ele dolaşmıştın Herkesin gözbebeğiydin Ama mahzun Ama kederli Bir yanın arşa kadar azamet Bir yanın ürkek Mekke akşamları yanar Verdiğin her nefeste Ve gökten inen bir sesle Allah korumasına alır. Senin derdin Allah'tı Hüznün kederin Allah Senin dostun Allah'tı Sana en yakın Allah. Biz seni göremedik ya Resulallah Uhud Dağı'nı seyrettik Okçular tepesinden bir sabah Bir Medine sabahında Uhud'u seyrettik Seni göremedik Ebu Ubeyde bin Cerrah sanki ordaydı Sanki mübarek yüzüne batan miğfer halkalarını Dişleriyle sökmek için nefes nefeseydi Kalbi yerinden fırlayacakmış gibiydi Seni öyle seviyordu ki Tenine bir dikenin batması bile O kalbi durdururdu. Biz seni göremedik ya Resulallah Uhud'u gördük bir sabah Malik bin Sinan olamadık Mübarek kanının, kanına karıştığı Malik bin Sinan sanki oradaydı Ve inemedik okçular tepesinden Sanki sen inin demeden inersek Uhud tekrar cehenneme dönerdi. Ey Faran Dağları'nda açan sevgili Güneşe ve onun ışığına Ardından gelmekte olan aya Onu ortaya koyan gündüze Onu bürüyen geceye Göğe ve onu meydana koyana Yere ve onu yayana and olsun ki Sen olunca sitem yok Serzeniş yok Eyvah yok Alemlere ambersin O'ndan başka ilah yok Sen, en son peygambersin Vazgeçtim seni hep ötelerde aramaktan Seni yüzyıllar öncesine hapsetmekten vazgeçtim Mesafelerden usandım ya Resulallah Sana sesleniyorum Alemlere rahmetsin Seslenince yanımdasın Burdasın Günahkarım Ama sen günahkarların umudusun Temizle beni ya Resulallah! Temizle beni ya Resulallah! Temizle beni ya Resulallah! Mescid-i Nebevi'de gördüm Mübarek sözlerinden birini süsleyip duvara asmışlar: "Benim şefaatim, ümmetimden büyük günahları olanlar için." Buyurmuşsun İçimde her şey üşür Rüzgar üşür Yağmur üşür Dua üşür Melekler üşür Isıtırsan bir sen ısıtırsın Medine'ye akan nur gibi ak kalbime Ey ban u cihan Yorgunum Güçsüzüm Çaresizim Sen çaresizlerin yardımcısısın Yüreğimi koşturdum Sana doğru Çatlarcasına koşturdum Kimseye hakkım yok Huzurunda sana ait varlıkları dava etmem Ben bir davalıyım Tükendim ya Resulallah Hicretimi kabul et ya Resulallah! Hicretimi kabul et ya Resulallah! Hicretimi kabul et... |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
SEN GEL DİYE
Yaradan Rabbimin adıyla okudum. Ey Muhammed seni okudum. Okudum,çoğaldı harflerim, ırmaklarım, yıldızlarım… Tüm kitaplara senin isminle yazıldım. Doğdum, Muhammede doğdum. Aşıksam, Muhammede aşığım. Ölürsem, Muhammede ölürüm. Gelirsem, Muhammede gelirim. Yusuf oldum kuyularda hep seni bekledim, Hüseyin oldum kerbelada, kuruyan dudaklarımla sayıkladım ismini, Gelsinde ırmaklar taşıyan ellerinden, Abı hayat akıtsın içime diye bekledim. Bekledim, kapandı yollarım, uzattım parmaklarımı, Hallaç gibi doğrandı ellerim. Hiç seni söyleyemedim. Dağlandı dudaklarım. Yazdım gözyaşlanmla mekkenin dağlanna: Ey sevgili, gel diye… Ağlama duvarını bir çıban gibi sırtında taşırken, Yorulan kollarıyla taş atan Kudüs’üm ben. Kaldırımlarımda ateşler yükselirken, Geldin öptün beni alnımdan, Serinleyip sarıldım taşlara yeniden. Ey Muhammed… Ey Sevgili. Ey Badı Sabah. Ey Üzerimize doğan ay. Ey Güzelliklerin .şahikası. Ey Şefaat pınarı. Her düşmem gül ayaklarına kapan-mamdır, Böğrümden yediğim her kurşunla tutarım ellerinden. Her şarkımda seni söylerim. Her tebessümüm senindir. Hep seni beklerim: Sen bir gelsen diye ey Sevgili… Sevgili… Ben Veyselim, Kenan illerinde hasretini soluyan, Hırkana bürünürüm karanlıkta kaybolduğumda, Dört taraftan vururlar bana, Vururlarda söyletemezler sensizliği, Sümeyye gibi develer ayırır bedenimi… Hamzayım Ey Sevgili, Uhuddayım tam önündeyim, Vahşinin mızrağı deler geçer yüreğimi, Gelde okşa ne olur oyulmuş kalbimi, Hind değil hasretin acıtır onu… Ben Grozniyim, Keşmirim, Kandaha-nm, Saraybosnayım, Hamayım, Buha-rayım, Bağdattım, Morayım, Taşkentim, Doğu Timor’um, Türkistan’ım, Ahıs-ka’yım. Eritre’yim, Halepçe’yim, Kırım’ım, İstanbul’um.., Ben kurşunlara evlat vermiş anneyim. Kurşunlardan sakınan bedeniyle seni özleyen, Taş atan bir filistinliyim. Okul önlerinde bekleşen ve ağlayan, Karanfil dağıtan kızım. Gel öp bizi alnımızdan, Gel sev bizi kanayan yaralarımızdan. Ey sevgili,,. Ey Muhammed… Gittin ya gül yüzlü sevgili. Kırıldım gittiğinden beri. Kırıldıkça yandı canım. Çarmıhta çivilenen benim ellerim, Benim ayaklarım. Harami sofralarda sergilenen benim başım. Beni bir ağaçta kıstırdılar, Kör bir testereyle biçildim. Ağladım, kurudu göz pınarlarım, Ağladım, hasretine türkü yaktım. Ağladım, gel diye ey sevgili… Sevgili.,. örnerim, Aliyim, Osmanım, Vuruldum bir niyaz vaktinde, Kanım dağıldı kitabın sayfalarına. Seni yazdım bir damla kanla, İsminin dolaştığı semaya, Bir baştan bir başa. Sen gel diye Ey sevgili… Ey sevgili… Kırıldı mı dişin? Dikenler acıttı mı ayaklarını? Deve işkembeleri kirletti mi elbiselerini? Medine yollarında yoruldun mu? Taifte taşlar kanattı mı gül yanağını? Kırıldı mı kalbin bize? Kırgın mısın sevgili? Ne çare Bekirler yok şimdi, Aliler, Osmanlar, Ömerler yok. Halidler gitti, Musablar gitti. Hatice yok, Zeynep yok, Fatıma yok. Müminlerin annesi sofra açmaz evlerimizde. Kedilerin babası dolaşmaz sokaklanmızda. Biz ne çok yetim okluk da, Senin gibi okşayanımız yok artık. Gel bir okşa ne olur. Yarala nmızda ki irinler azdı. Canımız acıdı. Bir merhamet et, bir gülümse efendim. Bir görün puslu şehirlerin üstünde. Bir ses ver puslu yüreklerimize. Bekler dururuz her seherde, Sen gel diye ey Sevgili… Ey Sevgili… Buralara bir hal oldu: Ne yakup inliyor şimdi, Ne Mısırda rüya görülüyor, Züleyhalar yalancı, Yedi adam ne yapsın, Mağaraların kapıları da kapalı. Musa vurunca asasını, Oynamıyor yer yerinden. Yol vermiyor kızıldeniz. Sakınmıyor İbrahimi ateşler, Su taşımıyor karınca, Ethemin balıklan getirmiyor iğneleri denizden. Buralara bir hal oldu; Sen yoksun, buralar duman oldu endim. Bir mektubun gelmedi buralara… Bir Neşaci sormaz halimizi. Bir yalnıztır düştü ocağımıza. Bir karanlık çöktü başımıza. Ay aydınlatmıyor, Gül kokmuyor. Yokluğun karabasanlar gibi çökünce sinemize, Dağıldı hanemiz, Dağıldı yüreğimiz, Dağıldı birliğimiz… Sevgili affet bizi: Bir deve olamadık, Hasretinden çatlayıp ölecek. Bir kuru ağaç olamadık, Yokluğuna kanlı gözyaşlar dökecek. Bir Bilal olamadık, Sensiz ses vermeyecek. Bir Ebu zer olamadık, Alıp başını gidecek. Ey sevgili, Ey şefaat sahibi, Affet bizi. Affet… Şimdi bir şarkı düşer dilimize, Bir aşk iner yüreğimize. Bir el tutar elimizden. Bir af fermanı gelir ötelerden. Bir sen gelirsin. Bir sen gelirsin. Biz bin seviniriz: Sevgilim Muhammed diye… Sevgilim Muhammed diye… Meleklerle yarış ederiz… Gel sevgili, Gel öp, kolda ve yeşert bizi, kalbimizi… |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
:: Uhud::..
Günlerden cuma... Uhut'a gelenler var. Medine yolu toz duman... Uhut'a gelenler var. Bir dağılsa da şu hava, Görsek Medine-i Münevvere'den Uhut'a gelenleri. Bir görsek Allah Rasulü'nü Ve eroğlu erleri... Bakın göründüler işte; Atının üzerinde evrenin efendisi! Cihanın gözbebeği! Uhut'un sevgilisi! Sağında ve solunda ashab-ı güzin Önündeyse iki üveyk yürüyor; Biri Sad bin Muaz, Diğeri Sad bin Übade. Allah'ım bu ne edep Atlarının bile başı yerde... Bakın şu iki gence! İkisi de onbeşinde... Şu kısa boylu olanı Rafi' bin Hadic! Parmaklarının ucuna basıyor ki Boyu uzun görünsün! İyi ok attığı söylenince İzin veriyor efendimiz. Diğer gençse Semüre bin Cündüp... Ağlayarak peygamberinin yanına gidiyor. Ya rasulallah! diyor, Rafi'ye izin verdiniz. Bana niye izin yok? Ben rafi'yi güreşte yeniyorum. Efendimiz tebessüm buyuruyorlar. Ve bu iki ana kuzusuna güreş tutturuyorlar. Semüre Rafi'yi yenince güreşte, Fahr-i kainat ona da izin veriyor. Günlerden cumartesi... Uhud'a gelenler var. İşte Ayneyn Tepesi-Okçular Tepesi- Başlarında Abdullah bin Cübeyr Sultanı dinliyorlar. Düşmanı yendiğimzi görsenizde Size haber vermedikçe, adam göndermedikçe Yerlerinizden ASLA ayrılmayın! Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahi Ben size adam göndermedikçe Yerlerinizden asla ayrılmayın! İki ordu da hazır... İki ordu da harp nizamında... Ve Uhud'un kalp atışları dışında yeryüzü nefes bile almıyor! Sessizliği bozan Kureyş'in Sancaktarı'dır. Söylediği her söz küfür kokulu... Benimle çarpışmaya er meydanına kim çıkar! Bu bir meydan okumadır. Cevapsa bir çift ayak sesi... Gözler Uhud toprağında yürüyen bu ayaklarda... Kime ait bu adımlar ki bastığı toprak 'ALLAH' diyor! Ve Esedullah namıyla Hz. Ali(R.A.) yürüyor. Birkaç saniye, bir tek hamle... ALLAH'ın(C.C.) Arslanı dimdik ayakta Kureyş'in sancağı ise yerde... Ardından bir başkası yükseltiyor sancağı Ama bilmiyor ki bu defa kim var Uhud meydanında Gökyüzünde yıldırımlar Yeryüzünde Hamza var. Asıl şimdi başladı Uhud'un türküsü. Tam üç katı düşmanla Peygamber(A.S.M) ordusu Göz göze ve diş dişe. Uhud'da yiğitler var. İşte: Ebu Lücane... Kılıcın üzerinde bir yazı Korkaklıkta ar İlerlemekte şeref var! İşte: Musab bin Umeyr... Zırhını giyinince Nasılda Peygamber'e(A.S.M.) benziyor. Ve döne döne savaşan Hz. Hamza... Ben Allah'ın(C.C.) Arslanı'yım diyor! Ebu Katade'ye bakın. Bakın bir ok fırlıyor müşrik yayından Bir havayı yara yara geliyor. Hedefte Rasulullah(A.S.M.) var. İşte: Ebu Katade... Okun Fahr-i Kainat'a(A.S.M) doğru gittiğini görünce ALLAH'ı(C.C.) andı önce Ve uzattı başını! Ok Katade'nin gözüne saplandı. Uhud'da yiğitler var... Şirk ordusunu bozguna uğratan... Ömer bin Hattab'a bakın Gözleri çakmak çakmak... Ama telaş var yüzünde Hz. Ömer'in(R.A.) Bu ne hal ey Ömer... Düşman hüsran yaşarken Zafer kaznılmışken Bu ne hal ey koca Ömer! Niçin okçular tepesine bakıyorsun? Neler oluyor orda? Niye iniyor okçular Ayneyn Tepesi'nden? Allah Rasulü(A.S.M) haber vermeden niye iniyorlar? Ey Abdullah bin Cübeyr! Durdursana okçuları! Durun, Allah(C.C.) aşkına durun! Arkanızdan düşman geliyor, inmeyin yerinizden. Sahabe sendeliyor inmeyin yerinizden. Kainat yalvarıyor inmeyin! Sultanlar Sultanı'nı(A.S.M) incitecekler, inmeyin! Peygamber(A.S.M) ordusu iki ateş arasında... Efendimizin(A.S.M) etrafında on beş sahabe... Bakın, mübarek elleri Rasulullah'ın(A.S.M.) Yüzüne kapanıyor! Kainatın affı için semaya kalkan eller Şimdi kan içinde! Yetiş Ey Ebu Ubeyde! Nur saçan yüz kan içinde! Zaman donuyor sanki, Ve dudaklarının arasından birşey düşüyor. Kıpkırmızı bir yakut gibi Peygamberin(A.S.M.) mübarek dişi! Uhud Dağı'nı bir titreme alıyor. Zaman donuyor sanki, Ve gökler yırtılıyor! Uhud Dağı'nı bir titreme alıyor! Kimse Uhud'a ilişmesin. Çünkü bir ses geliyor altı yerden! Muhammed'in(A.S.M.) dişi yere düşmesin! Ve Cibril-i Emin yaratıldığı günden beri, En hızlı inişiyle iniyor! Çünkü altı yönden bir ses geliyor! Yere düşmesin Muhammed'in(A.S.M.) dişi! Kara bulutlar çöktü Uhud'a! Bir ses ortalığı velveleye verdi: Muhammed(A.S.M.) öldürüldü! Muhammed(A.S.M.) öldürüldü! 'Eğer O(A.S.M.) öldürüldüyse ben niye yaşıyorum! ' Diyen Enes bin Nad atıdı küfrün alevleri arasına! Artık yaşlı gözler Sevgili'yi(A.S.M.) arıyor. Kab bin Malik Hz. sesi duyuldu: 'Rasuluh(A.S.M) yaşıyor, Allah(C.C.) 'ın Rasulü(A.S.M.) yaşıyor, Onu(A.S.M.) miğferinin arasından ışıl ışıl parlayan gözlerinden tanıdım. Habibullah(A.S.M.) yaşıyor. Onu(A.S.M.) şefkat dolu gözlerinden tanıdım.' Ashab-ı Güzin'in sevincine bir bakın! Uhud'un sevincine bir bakın! Hz.Hamza duydu ya bu yeter! Rasulullah(A.S.M.) yaşıyor ya bu yeter! Yine daldı Hamza Kureyş'in dalgalarına! Ama savaşırken bir ara sendeledi Hamza. Ve boşlukta bir mızrak belirdi. Ey Hamza! Uhud'u her anışımızda kaç mü'min girmek ister mızrakla senin arana? Kaç mü'min keşke ben öleydim, keşke mızrak benim sineme saplansaydı der? Ama Şehidlerin Seyyidi sensin! Şehidlerin Efendisi sensin! Uhud'da şehidler var... Şehidlerin Seyyidi Hamza var Uhud'da! Rasul-i Zişan'ın(A.S.M.) gözlerinden boşalan yaş, Hamza'yı yıkar gibiydi! Fahr-i Kainat(A.S.M.) hiç bu kadar elem duymamıştı! Hiç bu kadar üzülmemişti! Ve amcasına hiç böyle seslenmemişti: 'Ey Rasulullah'ın(A.S.M) amcası Hamza; Ey Allah(C.C.) 'ın ve Rasulü'nün(A.S.M) Arslanı Hamza; Ey hayırlar işleyen Hamza; Ey Rasulullah'a(A.S.M) koruyucu olan Hamza; Allah(C.C.) sana rahmet etsin! Eğer senden sonra yas tutmak gerekseydi; Sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım! ' Ve bir ayet yankılanıyor Ahzab dağında: (Bismillahirrahmanirrahim-Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla!) 'Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki, Onlar Allah(C.C.) 'a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Onlardan bazıları şehid oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehid olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.' Dursun Ali Erzincanlı |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
BEDİR
Hazirlanin uzunca bir yolculuk var simdi Asr-i Saadete Ceziret’ul Araba gidiyoruz Bismillah diyin Bedre oyle girin Gokte melekler yerde siz bekleyin sessiz Gelince iyi bakin onlara Hem kendi zamanlarinin Hem tum zamanlarin en cesur yigitleridir onlar Gokte yildiz yerde aslandir onlar Yuz yirmi bes bin beden ama tek bir ruh Muhammedi ruhtur onlar Arslanlar cikmistir Medine’den Simdi yoldadir Bedr’in arslanlari Iste bakin su Hazreti Umeyr arslan yavrusu Yasi kucuk diye geri cevirecek Resulallah Ama oyle agliyor ki Umeyr izin veriyor nebi Ey Saad Bin Ebi Vakkas sen bagla kardesin Umeyr’in kilicini Boyu kisa baglayamiyor Hazreti Hamza’nin belinde iki kilic duruyor Attigi her adim bir kalbi durduruyor Ey Hamza gordugun hicbir seyden korkmazsin bu dogru Ama heybetini gizli tut yuruyusun olumu korkutuyor Dinleyin alemlerin Sultanini O konusunca ruzgar bile susuyor Ey ashab hazir misiniz? Saad Bin Muaz ayakta ya Resulallah diyor: Seni hak din ile gonderen Allah’a and olsun ki; Sen bize su denizi gosterip dalarsan, Bizde seninle birlikte dalariz Allah’in bereketiyle yurut bizi Tebessum buyuruyor Habib-i Zisan O gulunce suya kaniyor susamislar Guller aciyor yureklerde kederler unutuluyor Guluyor Nebi ve yuruyorlar Mekke’de cekilen acilar dinmis yuruyorlar Sanki yildizlar yere inmis Onlerinde kainatin gunesi Iste Hazreti Omer ve Hazreti Ali Biri Hattapoglu biri Haydar-i Kerrar Ve kol kola olumun agzina gidiyorlar Bedir’de baba-ogul Bedir’de kardes-kardese Mekke musrikleri uc yigit istiyorlar once Uc yigit gosterin aranizdan bize Melekler alemlerin Sultanina bakiyor Kimi isaret edecek Sultan-i Resul Cunku O isaret edince Ay ikiye bolunuyor Acaba mubarek elleri kime uzanacak Kalk ya Ubeyde, kalk ya Hamza, kalk ya Ali Gordunuz mu yigitleri Hamza’yi gordunuz mu nasil da salina salina gidiyor Ya Ali sanki gokten iniyor velilerin babasi Ubeyde ayagindan yara aliyor, efendisine gidiyor hemen Ya Resulallah ben sehid miyim diyor? Evet sen sehidsin Ve dua ediyor efendiler Efendisi Rabbi Rahimine uzatiyor ellerini: Allah’im bana yaptigin vaadini yerine getir, Allah’im bu bir avuc insani helak edersen, Artik Sana yeryuzunde ibadet edecek kimse kalmaz. Bir firtina kopuyor Bedir’de; Hazreti Mikail’in komutasinda bin melek Resulallah’in saginda Bir firtina kopuyor Bedir’de; Hazreti Israfil’in komutasinda bin melek Resulallah’in solunda Ve bir firtina daha; Hazreti Cebrail bin melekle Resulallah’in onunde, Uc bin melek alaca atlarla. Donuyorlar Bedir’den, Esirler arasinda Peygamber amcasi Hazreti Abbas, Vakit gece esirlerin elleri bagli, Abbas’in elleri sikica bagli. Bir inilti yayiliyor geceye Uyuyamiyor rahmet Peygamberi. "Ya Resulallah nicin uyumuyorsunuz" diyor Sahabiler. Amcamin iniltisi uyutmuyor beni. Ve hemen Ashab-i Guzin cozuyor Peygamber amcasinin ellerini, Resulallah ogrenince durumu emir veriyor: "Tum esirlerin cozun ellerini" Donuyorlar Bedir’den, Esirler arasinda Peygamber damadi var, Fidye karsiligi serbest kalacak. Allah Resulune bir gerdanlik uzatiliyor: "Kiziniz Hazreti Zeynep gondermis esinin fidyesi olarak” . Sefkat Peygamberinin gozleri doluyor, Cunku bu gerdanlik kizinin dugununde, Hazreti Hatice’nin taktigi kendi gerdanligidir. Yasli gozlerle konusuyor Nebi: "Onu saliverseniz, gerdanligi da Zeynep’e gonderseniz olur mu?” Olur ya Resulallah sen uzulme, sen bize canlarimizdan daha azizsin; Buyur canimiz feda sana yeter ki sen uzulme. Donuyorlar Bedir’den, Sevgilileri dua ediyor, Peygamber duasiyla donuyorlar. Kuluna yardim eden, dinini ustun tutan Allah’a hamd olsun, Ham olsun alemlerin Rabbine hamd olsun alemlerin sahibine |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Ay yüzlüm
ay yüzlüm ap acik sözlüm ruhum sana kurban gönlüm sana hayran nergis bakislarinin tehsiri nede yaman Sultanim El aman bak sinemde bir ok var derununda bir aci sendedir ilaci eyy varligi nur dünyasi surur söZü kuran her derdime derman tür atesim birakma beni hicranda zihran ruhumda ahuza hem masum hemde perisan dertlerde kivrandim kapina dayandim bilemem baska kor baska ates ben sana yandim seninle uyandim eyy dünyaya arstan gelen nur eyy mehi taban aydinlatti ziyan baktim semailine hep didarini andim askinla kivrandim eyy taptaze gül kahkülü amber saci reyhan caziben ne yaman görmemistir cihanda gözler sen gibi dilber güneslerden enver ac lutufla bahrini acki kitmir kölendir dergahin uludur derylara denk kereminden bir katre ihsan ey gönlüme sultan lutfeyle neolur bildigim baska kapi yok derdim herkezden cok nurdan cehrendeki bu nikap da ne? güneslere tac gigdiren isikken hep hicranla bunca yil bunca sene gecmis gidiyor baharlar beklerken dogruklara arstan gelen burhanla inlet dört bir yani altin sadanla hayat üfle sihirli rayihanla hak adina üfül üfüul eserken konuski hatipler haddini bilsin ilahi nef anla ruhlar dirilsin erilecek zirvelere erilsin baslamis göklerde bunu dilerken eyy mukaddes kitap eyyy ezeli nur eyy iklimi ziha etrafi huzur son demde bir kere daha neolur agar isik karanligi bogarken bahar olmasada son bahar olsun cihanlar tekmin abazinla dolsun yeniden namin her yanda duyulsun su fani ömürlerimiz biterken su fani ömürlerimiz biterken....[/color] |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Ummanında Kayboldugum Nursun
Umma'nında Kaybolduğum NURSUN. Mecnun'un Leyla'da aradığı, yandığı, Çöllerde kana kana yudumladığı Senin sevgindi. Annesiz bir çocuğun Anne diye uzandığı, Babasız gecelerde Baba diye andığı Sensin. Soğuk ve insaf bilmez yanlızlıklarda hangi hasta vardır; Gözyaşı döksün de o yaşlar senin avucuna damlamasın? Hangi masum,hangi mazlum vardır ki ? O merhamet deryası yüreğini sığınak yapmasın.... Ey Sultan-ı Levlâk! Kardanadamıyla güneşe çalım satan Bir çocuğa bakar gibi baktın bize. Sağnak yağmur altında ateş yakan bir yolcuyu İzler gibi izledin.Bilmiyorlar Allah'ım dedin; Bilselerdi yapmazlardı... Herşeyin önü O'ndan sonu O'na; Varlıklar adedince Selam Sana, Sâlât Sana.... Ummanında Kaybolduğum Nursun. Her akşam gurûbla ayrılan heyecanın kucağında görünensin. Bırak 42 ndi yağmurları saçlarında gezinsin. Sensizlikten yorgun düşmüş bakışları avuçlayıp Semaya ser ve öylece kal. Sığındığım Rahman'ın Sırdaşı Olarak. Ben geçici hazların sardığı bedenimde O beden tabutunun en derininde Nefsimin esiriyim.Ama SEN : Ummanında Kaybolduğum Nursun Azaba ramak kalmış şu dakikalarda Beni Hayalinle korursun. Aranan yine SENSİN Saikalarda, Kutsî perdelerin kalktığı anlarda,Özlemimsin SEN. Ummanında Kaybolduğum Nursun. Gölgen vurur düşlerimin yazgısına. Ben O Nurla Damla Damla Kutsîliği tadarım. Yüzümde meltemlerden arda kalan serinlik, Muhabbet; sabahlayan hislerimin en ücra köşesinde Düşmanım benlik; yalnızca bir benlik. Yoluma set çeken ve SENİNLE kaybolan basitlik. Düşündüğünü zincire vuran benim. Şafakla kaybolan benim. Ve ellerim SANA uzanır Ey Sultan-ı Levlâk! Düşmanını elleriyle besleyen bir insana bakar gibi baktın bize, İlâcını ateşe atan bir hastayı izler gibi izledin. Bilmiyorlar Allah'ım dedin,bilselerdi yapmazlardı. Herşeyin önü O'ndan sonu O'na... Varlıklar adedince selam SANA, sâlât SANA: SEN İÇİMDE YANAN TATLI BİR KORSUN, VE SEN UMMANINDA KAYBOLDUĞUM NURSUN..... |
Habibullahı Sevmek
Habibullah'ı Sevmek Habibullah'ı sevmek Hz.Amine gibi son nefesinde elinden şefkatle tutup seslenmişti ona ey dehşetli ölüm okundan ALLAH’IN yardım ve ihsanıyla yüz deve karşılığında kurtulan zatın oğlu ALLAH seni aziz ve devamlı kılsın eğer rüyada gördüklerim doğruysa sen celal ve ikram sahibi olan ALLAH tarafından adem oğullarına peygamber gönderileceksin sen ceddin İbrahim’in teslimiyet ve dinini tamamlamak için gönderileceksin ALLAH seni putlardan koruyacak ve alıkoyacaktır. her yaşayan ölür her yeni eskir evet bende öleceğim fakat ismim ebedi olarak yad edilecektir çünkü tertemiz bir evlat doğurmuş arkamda hayırlı bir yad edici bırakmış bulunuyorum ve huzurla kapanan anne gözleri ve acıyla ıslanan minik gözbebekleri seneler sonra bir sefer dönüşünde Ebva’dan geçerken aziz ve muhterem annesinin kabrini ziyaret ediyor ve ağlıyordu onun ağladığını görünce sahabede ağlamaya başladı ve gözyaşının sebebini söyledi annemim bana şefkat ve merhametini hatırladım Habibullahı sevmek; Necaşi gibi Habeşistan’a Hicret eden Mekkeli Müslümanları dinleyince; kendini tutamadı.Sizi ve yanından geldiğiniz Zatı tebrik ederim ki; O ALLAH’IN Resulüdür.Zaten biz O’nun vasıflarını kitabımız olan İncil de okumuştuk.O Peygamberi Meryem oğlu İsa da;insanlığa müjdelemişti. ALLAH’A yemin olsun ki;eğer O benim ülkemde bulunmuş olsaydı;ayakkabılarını taşır,ayaklarını yıkardım. Resulullahı sevmek,Varaka Bin Nevhel gibi, Duyunca Hira Nur dağındaki geceyi;ihtiyar bir haykırışa döndü kelimeler KUDDÜS…KUDDÜS Bu gördüğün melek;Yüce ALLAH’IN Musa peygambere gönderdiği; Ruhul kuddustür,namus-u ekberdir. Sen ise bu ümmetin peygamberisin. Ah ne olurdu,yeni dine halkı çağırdığın günlerde bende genç olsaydım,kavmim seni yurdundan çıkaracakları zaman sağ olsaydım…Eğer senin davet gününe yetişirsem,bütün gücümle sana yardım edicem; O yetişemedi davet gününe… AMA yetişenler vardı,çekirdekten filize,daldan meyveye doğru,yetişenler vardı…ASHAB VARDI…. Habibullahı sevmek;Ashab-ı Güzin Gibi… Ama hangi birini örneklesin zaman;Ehlibeytimi,Aşere-i Mubeşşereyimi,Ensarımı,Muhacirimi… Ashab-ı Güzin’e örnek Ammar Bin Yasir olsun; Babası ve annesi İslam’ın ilk şehitleri…Ammar Bin Yasire İslam’a girdi diye,çöl güneşinin altında demirden bir gömlek giydiriliyor,o kavurucu sıcaktan ilikleri eriyor… Bir başka işkence;ateşle dağlanıyor Ammar;küfre zorlanıyor.Ve Ammar bu azaptan gözünü açınca Efendimizin yanında buluyor kendini; İşkencenin her türlüsünü tattık Ya Resulallah diyor, Önce Peygamber duası;Allah’ım Ammar ailesinden hiç kimseye cehennem azabını tattırma. Sonra Peygamber müjdesi;Ey Ammar sen bu işkencelerle ölmeyeceksin,uzun bir müddet yaşayacaksın,senin ölümün azgın bir topluluğun eliyle olacak.SEVMEK,…. HABİBULLAHI SEVMEK…ASHAB-I GÜZİN GİBİ…. Dursun Ali Erzincanlı |
..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
KERBELA Hicretin dördüncü yılı. Birer yıl arayla Medine’de iki doğum, İki bayram, iki ay parçası… Yeryüzünün en hayırlı dedesinin gözbebekleri doğuyor. Rasûl-üs Sakaleyn’in kokladığı reyhanları Fatıma’t-üz Zehrâ’nın körpecik fidanları Ali’yi Mürteza’nın eşsiz kahramanları doğuyor. Cennet gençliğinin iki seyyidi. Ehl-i Beyt’in ilk nazlı çiçekleri… İki ay parçası, “merhaba” diyor o incecik sesiyle İsimlerini Rahman koyuyor, Cebrail nefesiyle Siz onlara Allah’ın iki lütfu diyin; Birinin adı Hasan; diğerinin Hüseyin. Zaman, saadetli günleri yaprak yaprak okurken Onlar peygamber dizinde büyüdüler Ve zaten onlar semâda büyüktüler. Bir gün peygamberlerin incisi oturuyorlar. Hasan’la Hüseyin Birbirlerini yakalama oyununda… Buyurdular; “Ha Gayret Hasan! Göreyim seni, yakala Hüseyin’i.” Hz. Ali; “Ya rasulallah!” diyor, “Hüseyin’den taraf olmanız gerekmez mi? Hüseyin daha küçük.” Rasulullah buyuruyorlar; “Baksana! Cebrail de Hüseyin’i tutuyor; Ha gayret Hüseyin! Göreyim seni diyor.” Yine birgün, Efendimiz, ashabıyla yürüyorlar. Hz. Hüseyin çocuklarla oynuyor. Peygamberimiz, ellerini açıyor; Tutmak için Hüseyin’i... Hz. Hüseyin, bir oraya bir buraya kaçıyor. Ve gülerek yakalıyor onu, Nebiler serveri. Bir elini kafasının arkasına, Öbür elini, çenesinin altına koyup öpüyor, kokluyor, öpüyor. Sonra zamana ve mekana sesleniyor; “Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim! Allah’ı seven Hüseyin’i sever! Hüseyin, torunlardan bir torundur.” Ve bir gün Cebrail bir haberle gelir; Hüseyin Fırat kıyısında şehit edilecektir. Orası, üzüntülü, tasalı, mihnetli ve belalı bir yerdir. Kerb-ü beladır! Orası Kerbeladır! Hicretin altmış birinci yılı. Aylardan Muharrem… Kan renginde fırat Kan renginde yakamoz. Ve dudaklar susuz, Yürekler susuz… Kerbelada bir oğul var, Yoluna oğullar feda. Bir torun, Kerbelada… Dedesinden elli yıl uzakta. Onun gibi bembeyaz giyimli Bembeyaz yüzlü. Atının üzerinden sesleniyor Kalpleri mühürlü olanlara Merhametten yoksun olanlara; “Ben Peygamberiniz Aleyhisselamın kızının oğlu değil miyim? Ben Hz.Muhammed Mustafa’nın torunu değil miyim? Şehitler seyyidi Hamza, babamın amcası değil mi? Çift kanatlı şehit Cafer, benim amcam değil mi?” Kerbelada bir oğul var, Çevresinde Yeminler ediliyor şehadete. Ve birbir toprağa düşüyor yiğitler Ehl-i Beyt’in solan ilk çiçeği Aliyyül Ekber’di. Sonra sıra sıra soldu civanlar; Avn b. Abdullah b. Cafer, Muhammed b. Abdullah b. Cafer, Abdurrahman b. Akîl, Cafer b. Akîl… İşte bakın, biri daha yürüyor ölüme; Hz. Hasan’ın oğlu Kâsım! Onun da yüzü ay parçası. Elinde kılıç, üzerinde gömlek ve pelerin. Ayak sandallarından birisinin bağı kopmuş. Başına bir kılıç iniyor, Ve “Amca!” diyerek yüz üstü düşüyor kerbela’ya. Kerbela’da bir oğul var Bir şahin var. Kucağında üç yaşında bir seyyid; Adı abdullah! Ve bir ok, Abdullah’ı boğazından vuruyor Hz. Hüseyin, kanla dolan avuçlarını yere boşaltıyor “Yâ Rab!” diyor. “Bize göklerden yardım etmeyeceksen, Hakkımızda ondan daha hayırlısını ihsan et.” Hicretin altmış birinci yılı Muharrem ayının onu… Bir şehit var kerbelada Tam otuz üç mızrak yarası, Otuz dört kılıç yarası Ey Muhammed’im nerdesin nerde? Hüseyinin başı bir yerde; gövdesi bir yerde! Bu Hz. Zeyneb’in feryadıdır dedesine; “Ey Muhammed’im! Ey Muhammed’im! Sana göklerdeki melekler salatü selam getiriyorlar. Hüseyin ise şu otsuz bozkır çölde Tozlara, topraklara, kanlara bulanmış, Azaları kesilmiş yatıyor. Ey muhammedim! senin kızların esir edilmiş, Zürriyetin hep öldürülmüş. Sabah yelleri onların üzerine toz toprak savuruyor.” Abdullah bin Abbâs da, o gün Medinede Rasulullah aleyhisselam’ı görür rüyada Yanında içi kan dolu cam bir bardak vardır, Ve şöyle buyurur: “Benden sonra Ümmetimin yaptığı şeyi biliyor musun? Hüseyin’i şehit ettiler. Bu, Onun ve ashabının kanlarıdır. Bunu Allah’a sunacağım.” Ya Rasulallah! Biz asırlar sonra geldik. Eğer o gün olsaydık Kerbela’da Allah’a kasem olsun ki Ashabının seni koruduğu gibi Korurduk Ehl-i Beyt’ini Ya da o uğurda verirdik canımızı. Bu sözümüzün bir isbatı olarak Bu gün biz senin kapındayız. Taşıdığımız ehl-i beyt isimleri. Kimimiz Ali, kimimiz fatıma Kimimiz hasan ve hüseyin. Ve iftiharla senin ismini taşıyor çoğumuz. Allah ruhumuzu senin kapında Ehl-i Beytine layık olduğumuz bir anda alsın. Aliyi Asğar’la, Zeynelabidin’le her asırda hüseyni çiçekler açarken Yanaklarında peygamber busesi, Ve her biri senden bir koku taşırken çağlara. Allah, bizi onlardan ayırmasın. Bizi senden ve rızasından ayırmasın... http://video.google.com/videoplay?do...73729457245363 |
..: Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Tercih Senin Yurdum senin dağlarında, dağlarında hatıram var Senden bana, benden sana aramızda bir sitem var Elleri aldın koynuna, beni bıraktın Bir ben kaldım, bir ben kaldım sürgünlerde... Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim Bırakıp gitmemeyi, terketmemeyi, beklemeyi Öğrendiğim dağlarımın kokusuyla... Sen büyük şehrin insanıydın Hayatın büyüktü, hayallerin büyüktü Büyük ve süslü sözler duymak istiyordun Büyük ve süslü sözler söylemeliydim sana Seni kaybetmemek için... Seni kaybetmemek için geçmişimi gizlemeliydim Duymak istediklerini söylemeliydim sana Duymanı istediklerimi değil... Yüreğinde şekillendirdiğin insanı oynamalıydım sana Kendimi değil... Sen şirin bir kanarya sevmek istedin Oysa şahini tanıdım dağlarda Şahinle yaşadım, şehince yaşadım Ama kanaryayı oynamalıydım sana Seni kaybetmemek için... Sen kanarya taklidinden hep nefret ettin Sen şahini hiç tanımadın... Bunları sana anltamazdım şehir gülü Çünkü sen büyük şehrin insanıydın Büyük sözler duymalıydın... Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim... Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var... Dağlarımı sev Dağlarımı sev Dağlarımı sev Yalvarırım sev... Hatırlarsın bir kelime oyunumuz vardı Sen kelimeyi söylerdin, bense tarif ederdim Heyecan demiştin, mevsim ilkbahardı Bense gözlerine bakıp heyecan ı tarif etmiştim sana İsmini duyunca kalbimdeki çarpıntı demiştim Bu doğruydu şehir gülü, Ama dilimin ucuna kadar gelip Dudaklarımı zorlayan, fakat kelimelere dönüşemeyen, İçime hapsettiğim tariflerim vardı... Bizim eve büyük şehirden misafir gelince Herkes en güzel elbisesini giyerdi Biz çocuklar kapının yanıbaşında dizüstü çöküp Hayranlıkla onları seyrederdik... Ben heyecanı babamın alnında biriken teriyle Bardağa uzanan elinin titremesiyle tanıdım Annemin kendi yöresine ait konuşma şeklinden utandığı Ama onlar gibi de konuşamadığı için Suskunluğu tercih edişiyle tanıdım... Bunları sana yine anlatamazdım şehir gülü... Kaç gecedir dağları görüyorum rüyamda Kaç gecedir babamı görüyorum.. Şimdi tercih senin şehir gülü İster kanaryayı sev, ister şahini Ama şahini seveceksen önce dağlarını sev, dağlarını sev... Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var... Dağlarımı sev Dağlarımı sev Dağlarımı sev Yalvarırım sev... |
..:: Dursun Ali ERZİNCANLI::..
Sözün acıydı, yolun dolambaçlı... Yedi uzun yıl geçerek Yedi yıl dolaştın durdun... İçimden bir his şöyle diyor: Ayrıl arkadaşlarından istasyonda Sabahleyin git kente İliklenmiş ceketinle Bir dam ara Ve bir arkadaşın çalarsa kapını Aç! Haaa...Açma... Yine de ört hislerini Rastlarsan ana babana İstanbul da ya da başka bir yerde Yürü git yabancı gibi Yok ol köşede Tanıma! Sana armağanları olan şapkayla gizle yüzünü Göster! Aaah! Gösterme, gösterme yüzünü Yine de gizle, ört hislerini İşte burada ye şu eti, çekinme Git rastgele bir eve yağmur yağınca Otur bir sandalyeye Ama çok kalma Şapkanı da unutma Söylüyorum sana Ört hislerini Ne söylediysen bir daha söyleme Düşüncelerini bir başkasında bulursan tanıma Kimseye imzanı ya da resmini vermemişsen Kimsenin yanında bullunmamış ve kimseyle konuşmamışsan Nasıl yakalayabişlirler seni Ört hislerini... Dikkat! Ölümü düşündüğünde Mezar taşın olmasın yattığın yeri belirten Üzerinde bir yazıyla seni eleveren Ölüm tarihiyle seni açığa çıkaran Bir kez daha, son bir kez daha Ört hislerini... Sevdiğim söylüyor bensiz olamayacağını Bu yüzden kendime dikkat ediyorum Yolda yürürken önüme bakıyorum Ve korkuyorum her yağmur damlasından Sanki beni ezeceklermiş gibi... Sen yine de bana bakma Ne giydiğini yaz bana Sıcak tutuyor mu? Uyuduğun yeri yaz bana Yumuşak mı? Nasıl göründüğünü yaz bana Yüzün aynı mı? Sorulardır sana bütün verebildiğim Ve gelen yanıtları kabullenmeliyim Yorgunsan uzatamam elimi Ya da açsan besleyemem Sanki bu dünyada hiç yokmuşum Unutmuşum gibi seni... Sözün acıydı, yolun dolambaçlı... Yedi uzun yıl geçerek Yedi yıl dolaştın durdun... |
..:: Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Ey Gül Ey gül |
..:: Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri Mekkei Mükerremede Bir Gül Yüzü dolunay gibi parlak teni pembeye çalan beyaz renginde saçları hafif dalgalı açıkrenli ve hilal kaşlı iki kaşının arasında bir damar, öfkelendiğinde şişen.. Mekke-i Mükerreme de bir gul saçları omuzuna düşer, sakalı gür gözleri kara üzüm gibi siyah o siyah gözleri daima yerde, gökten daha çok yere bakar bakışları düşünceli boynu gümüş beyazlığında, fil dişinden yapılmış bir suret gibi ashabından ardından yürür ve " benim arkamı meleklere bırakın" der bir şeye hayret ettiğinde elini çevirir konuştuğunda ellerini bir araya getirir öfkelendiğinde yüz çevirir sevindiğinde hafifçe gözlerini kapar gülmesi tebessüm o gülünce dişleri dolu taneleri Mekke-i Mükerreme de bir gul yüzünde azamet ve hakimiyet sözünde tatlılık tane tane konuşan sesi gür, teri GüL geçtiği sokaklarda gül kokusu bırakan giyimi sade çoğunlukla sırtında bir ihram en çok sevdiği renk sarı ve beyaz yediği yemek ateşin üzerinde unla karıştırılan öğütülmüş yulaf biraz zeytinyağı biber baharat sofrada oturşu hamd ile, şükürle bir GUL ikinci yurdu Medine.. Medine-i Münevvere de bir gul... insanlık aleminin en şereflisi, iman hakikatlerinin merkezi ihsani tecellilerin turu rahmani sırların iniş yeri memleketi rabbaniyenin seması peygamberler gerdanlığının ortasındaki en büyük mücevher peygamberler kervanının öncüsü bütün varlıkların en üstünü izzet sancağının sancaktarı ezel sırlarının şahidi ilmin, hilmin ve hikmetlerin kaynağı yerle gök alemlerinin göz bebeği iki cihanın ruhu dünya ve ahiret hayatının gözü Medine-i Münevvere de bir gül aslın ve asaletin nurlu ağacı yaratılışta insanların en üstünü cismani suretlerin en mükemmeli asıl mülk ve gerçek nimetin göz kamaştırıcı güzelliğin ve yüce rütbenin sahibi kalplerin habibi ve ilacı bedenlerin afiyet ve şifası gözlerin nuru ve ışığı asırlarca sevilen yeniden sevilen taptaze duygularla sevilen en seçkin makamlara sahip olan en büyük dost en şerefli sevgili Abdulmuttalib in torunu, Abdullah oğlu Efendimiz Hazreti Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem... Medine-i Münevvere de bir gül herşeye rağmen ona sevdalı milyarlarca bülbül sevinç bayrak açmış her sinede çünkü o gül hâla Medine de.. |
..:: Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri Sensiz Değil
|
Çok seviyorum kendisinin manevi aşıklarından biriyim :ayutandım:
Böyle bir ses böyle bir içtenlik böyle bir yorum ve şiir sözleri olamaz yaa gece gündüz dinlesem doyamıyorum. Rabbim onu doğru yoldan şaşırtmasın kendisine kul çok sevdiği habibine komşu eylesin onunla birlikte bizide yanına kabul etsin.:( |
Alıntı:
burdan dinleyebilirsiniz.. çok güzel ya hu :( |
All times are GMT +3. The time now is 00:13. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
AK Parti Forum 2007-2023