07-26-2012, 05:05 | #1 |
Ramazanın Ruhu
Milli Gazete › Nedim Odabaş › 25 Temmuz 2012 Ramazan ayının gelmesiyle birlikte toplumda onbir aydır yaşanmayan bir manevi atmosfer ve maneviyat coşkusu farklılıklarıyla, donanımlarıyla ortaya çıkıverdi. Ramazan ilahi gölgesini tepemize düşürürken, rahmet bulutlarını üzerimize sağanak sağanak yağdırırken, elbette bundan zerre kadar nasiplenmeyen kitleler de var. Ramazanın manevi donanımlarından istifade etmeyen, sanki hiç böyle bir ay yaşanmamış ya da yaşanmıyor gibi davrananlara, ta yüreğimizden acımaktan başka bir şey gelmiyor elimizden. Ramazan ayının rahmet ve bereketi, fazileti bizleri kuşatması gerekirken, özellikle son yıllarda başka bir boyutun ve kıyafetin üzerimize giydirilmeye çalışıldığını söylememiz gerekiyor. Ramazana kendilerince anlam biçenler ve toplumu da bu anlam içinde, bu pota içinde eritmek isteyenler özellikle iftar sofralarından sonra, ramazanın ruhuna, anlamına ve ilahi düsturuna kesinlikle uymayan "Ramazan Eğlenceleri" soytarılıklarıyla karşımıza çıkmış durumdalar. Vur patlasın, çal oynasın bir eğlence anlayışı, ramazanın maneviyatına ve ilahi düsturuna kesinlikle terstir. Belediyelerin kurdukları ramazan çadırlarında, iftarlarını açan vatandaşları "güldüren, göbek attıran" bir anlayış, ramazanın faziletinden, ramazanın manevi donanımından herkesi eksiltmek için ant içmiş bir anlayıştır. Türk halk müziğinin usta sesi İzzet Altınmeşe bile ramazanla ilgili kendisiyle yaptığımız röportajımızda aynen şunları söylüyor: "Görüşmek, konuşmak, kaynaşmak, sohbet yapmak, tokalaşmak. Bunlar ramazanın insani yönlerini artıran feyz durakları. Manevi anlamda insanların bir bağ kurabilmesini sağlayacak bir ikram olarak düşünmek lazım bunları. Vur patlasın, çal oynasın bir eğlence anlayışı ramazanın ruhuna aykırıdır." Ramazan ayının rahmet ayı, Kur'an ayı olduğunu bilmek, buna göre davranmak ve ramazanın ruhuna uygun hareket etmek boynumuzun borcu. Ama toplumu kendi arzuladıkları bir dünya görüşü etrafında biçimlemek, dönüştürmek ve zihinleri şekillendirmek için mücadele eden küresel emperyalist anlayışın temsilcisi medyamız, bu noktada "sanki ramazan gelmemiş" edasında yayın kuşaklarını sürdürerek, maneviyattan fersah fersah uzak bir görüntü sergiliyor. Hâlâ, yayın kuşaklarında gayri meşru ilişkileri içselleştirin diziler, iffeti değil şehveti başrole koyan anlayışı sergileyen yapımlar ve birbirinden berbat filmler arka arkaya yayınlanıyor. Arap yarımadasından herhangi birisi, bu ramazan ayında Türkiye'ye gelse ve bu medya organlarını izlese, "Biz acaba Avrupa ülkelerinden birine mi geldik? Böyle rezalet bir yayın, İslam ve Türk olduğunu iddia eden bir ülkede nasıl olabilir?" diye sormadan edemezdi. Zira onların yaşadıkları da ramazan, bizim yaşadığımız da ramazan... Onlar orucu ağızlarıyla, kulaklarıyla, dilleriyle, gözleriyle tutabiliyorlar... Çünkü onların yaşadıkları ortam, onların tüm uzuvlarıyla oruçlarını tutabilmelerine imkân tanıyor. Oysa bizim yaşadığımız ortam, böyle değil. Yılın 365 gününde televizyonlarda sergilenen rezillikler ve kepazelikler aynı şekilde devam ediyor. Gözlerimizi, kulaklarımızı oruç ibadetinin tüm sevabından mahrum bırakacak tüm unsurlar hem de hiçbir utanç duyulmadan karşımızda sergileniyor. Böyle bir ortamda ramazanın ruhuna uygun davranabilmek, ramazanı tüm detaylarıyla yaşayabilmek ne kadar mümkün?
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|