|
![]() |
#1 |
![]() Reytinge kurban edilen kutsal: İzdivaç... Nedim Odabaş / [email protected] Televizyon ekranlarının vıcık vıcık magazine bulandığı ilk dönemlerde kendisiyle röportaj yaptığımız bir iletişim profesörü şunları söylemişti: “Her insanın bir köşesinde gizli-saklı biçimde kalmış olsa da, her an uyanmayı bekleyen maraz meraklar vardır. Bu merakları gıdıklamaya başlarsanız, bu meraklara yönelik servis yapma veya yayıncılık metodunu seçerseniz, gün gelir önü alınamaz bir dönüşümün de vicdani sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalırsınız” Dedikodu bir maraz meraktır mesela… “O sanatçı ne yapmış, bu sanatçı kiminle gezmiş tozmuş”… Magazin kılıfı altında bunları halka yedirmeye başlarsanız, gizli kapaklı tüm ilişkileri de gün gelir meşrulaştırmaya başlarsınız. Aldatmaları, kağıt mendil gibi sevgili değiştirenleri, gece kulüplerinde parasının gücüyle adam sıfatı kazananları “magazin programı” diye halka yutturmaya çalışırsanız, ahlaksızlıklar, gayri meşru ilişkiler, toplumun temeline dinamit koymaya ant içmiş her türlü müptezellikler sıradanlaşır. Maraz meraklara servisin masumane niyet taşıyanı olmaz. “İyi ama, biz bunu şunun için yapıyoruz”… Minareye aranan kılıf bir gün bir noktadan itibaren patlar… Mızrak çuvala sığmamaya başlar. SİPARİŞ USULÜ EVLİLİK Son dönemdeki “İzdivaç” eksenli programları bu eksende değerlendirmemiz gerekir aslında. Flash TV´de Esra Erol´un başlattığı furyanın bu noktalara gelişebileceği tahmin edilebilir miydi? İşte, Türk televizyonculuğunun mantığını özetleyen garip bir furyanın öyküsü bu. Televizyon programcılığımızın mantığı, taklittir. Bir televizyonda tutan programın, diğer ekranda benzerinin yapılması. İçimiz dışımız “İzdivaç” programlarıyla doldu bir anda. “Alooooo… Ben ekranda gördüğüm hanımla/beyle evlenmek istiyorum. Maddi durumum iyi. Evim var, arabam var….” Ya da ekrana çıkıp koca veya eş arayan bir tipoloji: “45 yaşındayım… İstanbul´da oturuyorum… 45-50 yaşlarında, işi, gücü iyi olan, emekli olan birisiyle evlenmek istiyorum… Dul olabilir… Çocuğu olabilir… Ama beraber yaşamasın…” Televizyon ekranlarında, milyonların gözünün önünde sipariş usulü evlilik dönemi başladı. Yıllarca yardım programlarında fakir fukaranın yüzünü güldüren, Karagümrük´ü yakarak (?) şöhretine şöhret ekleyen delikanlı sunucumuza birisi çıkar şuna benzer bir şey söyler “Ayooll ben koca arıyorum ama, tıpkısı senin gibi olsun….Seni klonlamanın imkanı yok mu?” Mahremiyetin böylesine kurcalandığı, mahremiyetin reyting oyuncağının aleti haline getirildiği, mahremiyetin böylesine törpülendiği bir başka program formatı geliştirilebilir mi diye düşünmeden edemiyorum. Aile… Toplumun temeli… “Evleniniz çoğalınız” ilahi düsturunun mahrem adresi. Bu mahremiyetin birilerinin oyuncağı haline gelmesi, genciyle, yaşlısıyla insanların reyting oyuncağının malzemesi olarak kullanılması, nasıl bir toplumsal çürümenin işaretidir acaba? Yüz kızartan diyaloglar… Yüz kızartan talepler… Yüz kızartan istekler… Karşılıklı bir araya gelindiğinde, “Acaba birbirlerini beğenecekler mi? Beğendiklerinde birbirlerine nasıl reverans yapacaklar? Birbirlerine nasıl kur yapacaklar?” diye bir ailenin temelini oluşturan en mahrem konuların televizyon programcılığının temel reyting malzemesine dönüştürülmesi. Öyle ki, bu tür programların artık prime time kuşağının içine kadar sokulması… Yani, programcılık diliyle, ekranların çekim merkezi haline gelmesi. TOPLUMSAL ÇÜRÜMENİN BOYUTU Çürüyoruz… Lime, lime dökülüyoruz… “Toplumun korunması, ailenin korunması, çoluk çocuğun korunması” gibi süslü ifadelerle sürüp giden türlü maddelerle toplumun temel dinamiklerini koruma görevi kendilerine tevdi edilmiş kurumlar da, bu çürümeyi öylesine seyrediyorlar. Ellerinden bir şey gelmiyor… Zavallılığı hep beraber izliyoruz… Yaşadığımız toplumsal travmanın farkına elbette varacağız, ama, iş işten çoktan geçmiş olacak. Aile yapısıyla ilgili tüm bilinen gerçekler iflas ediyor… Erkek kadın karışımı sunucu, bu toplumun en güzel adetlerinden olan “Görücü Usulü”nü bu programlara yamayıp, sulu sepken vıcık vıcık esprileri sokuşturduğu bir şov programına dönüştürüyor. Bu programların atası sayılabilecek “Gelinim Olur musun?” programındaki üstün (?) performansıyla şov dünyasına kazandırılan (?), Çaçaron Kaynana, bayrağı devralıp izdivaç programları sunmaya başlıyor. Hiç kimse sormuyor ki, “Sen ki, şu anda rahmetli olan oğlunun katıldığı bu programda, oğlunla bir gelin adayı arasındaki ufacık bir kıvılcıma bile tahammül edemedin. Ortalığı velveleye verip, bu kızı tepmekten beter ettin. Şimdi hangi akla ve mantığa hizmet ederek, bu programın benzeri olan programda birilerini evlendirmeye çalışıyorsun. Sen ki, oğlunu bile bu şov programlarında evlendirmeyi becerememiş bir insan değil misin?” REYTINGE KURBAN EDİLEN KUTSAL Toplumu ayakta tutan değerler bütününe kastederseniz, bir şeyleri törpülemeye çalışırsanız, bir çimento niteliğindeki bu dinamikler, gün gelir çatıyla birlikte başınıza çöker. Allah (c.c.) evlilik kurumuyla ilgili olarak, Kur´an´ı Kerim´de buyuruyor: “Erkek, kadın, inanmış olarak kim salih amel işlerse ona güzel bir hayat yaşatacağız”.. (Nahl Suresi, 97) “Ben sizden erkek ya da kadın olsun çalışan hiç kimsenin amelini zayi etmeyeceğim. Hep birbirinizdensiniz”. (Al-i İmran Suresi, 95) Evlilikte sağlam başlangıç şarttır. Başlangıçtaki hatalar belki de bir evlilik boyu sürüp gider. Sonraki derin pişmanlık fayda getirmeyebilir. Karakterler, huylar, meziyetler, bilgi ve beceriler zaman içinde ortaya çıkar… Atalarımız bu sebeple, evlilik kurumunun sağlam temellere oturması için, bir evlilikte iki tarafın en azından asgari nitelikteki huylarını öğrenme amaçlı olarak “Görücü usulünü” geliştirmişler, belli bir noktaya ulaştırmışlardır. Bugün, evlilik niyeti kuran gençlerimiz, helal dairede birbirlerini tanıyarak evlilik müessesini kurmaya çalışıyorlar. Ama, televizyon ekranından evlilik yapmaya çalışmak, deyim yerindeyse abesle iştigaldir, boş eğlencelere figüran olmaktır. Zira evlilik, reyting kaygılarıyla payimal edilemeyecek kutsallıkta bir kavramdır. Televizyon ekranında evlenirseniz, gazetelerin üçüncü sayfalarında da boşanırsınız… Bu bir kültür meselesidir… Evlilik kurumu, bir toplumun temel dinamiğine, örfüne, ananesine, kültürüne damga vuran bir çok unsuru içinde barındırır. Örneğin bizim kültürümüzde, nikahı, nişanı ayrı ayrı ritüelleri vardır. Kız çıkarması, götürmesi, türküleri vardır… Gelin alı vardır, damat havası vardır. Bu kurumu bir tarafından çekmeye başlarsanız, üstünüze yıkılan değerlerin altından kalkamazsınız. Bazı değerler vardır ki, yerine başka bir şeyi ikame etmeniz mümkün değildir. Lütfen, mahremiyetimizi daha fazla kurcalamayın! Kendinize başka bir reyting oyuncağı bulun!
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|