09-06-2007, 17:23 | #1 |
Risale-i Nur ve İman Hakikatleri /Mütalaa Bölümü
bu bölümde risaleleri paylaşalım sözler..
ilk ders.. İ’lem eyyühe’l-aziz! Fısk çamuruyla mülevves olan medeniyet, insanları da o çamurla telvis ediyor. Ezcümle: Riyaya şan ve şeref namını vermiş; insanları da o pis ahlaka sevk ediyor. Hakikaten insanlar o riyaya öyle alışmışlar ki, şahıslara yaptıkları gibi, milletlere, hatta unsurlara bile yapıyorlar. Gazeteleri o riyaya dellal, tarihleri de alkışçı yapmışlardır. Bu yüzden şahsi hayatlar "hamiyet-i cahiliye" ünvanı altında unsuri hayatlara feda edilmektedir. Mesnevi Nuriye, s. 159 ............................. ......... Lügatçe: Mülevves:Kirli,bulaşık Telvis: Kirletmek, pisletmek, bulaştırmak. Hamiyet:Gayret
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
09-06-2007, 17:30 | #2 |
Risale-i Nur ve İman Hakikatleri /Mütalaa Bölümü
Ey fahre meftun, şöhrete mübtelâ, methe düşkün, hodbînlikte bîhemtâ sersem nefsim! Eğer binler meyve veren incirin menşei olan küçücük bir çekirdeği ve yüz salkım ona takılan üzümün siyah kurucuk çubuğu bütün o meyveleri, o salkımları kendi hünerleri olduğu; ve onlardan istifade edenler o çubuğa, o çekirdeğe medih ve hürmet etmek lâzım olduğu, hak bir dâvâ ise, senin dahi sana yüklenen nimetler için fahre, gurura, belki bir hakkın var.
Halbuki, sen dâim zemme müstehaksın. Zîrâ o çekirdek ve o çubuk gibi değilsin. Senin bir cüz-i ihtiyârın bulunmakla, o nimetlerin kıymetlerini fahrin ile tenkîs ediyorsun. Gururunla tahrip ediyorsun ve küfrânınla iptal ediyorsun ve temellükle gasb ediyorsun. Senin vazifen fahr değil, şükürdür. Sana lâyık olan şöhret değil, tevâzudur, hacâlettir. Senin hakkın medih değil istiğfardır, nedâmettir. Senin kemâlin hodbînlik değil, hudâbînliktedir. Sözler | On Sekizinci Söz | 209 |
|
09-06-2007, 17:31 | #3 |
Risale-i Nur ve İman Hakikatleri /Mütalaa Bölümü
|
|
09-06-2007, 17:34 | #4 |
Risale-i Nur ve İman Hakikatleri /Mütalaa Bölümü
Burada Hakiki Terakki kelimesi çıkıyor.Terakki kelimesinin lügat manasına bakarsak,ilerlemektir.Demek Hakiki Terakki diyorsa aynı zamanda bir de mecazi Terakki vardır.Dünyevi makamlar,ilimler mecazi ilerleme oluyor.Çünkü,kabir kapısına kadardır,kısa süredir.Fakat bu dünyevi ilerlemeler iyi değerlendirirsek,insanlıgın hayrına çevirirsek,hikmetle bakarsak o ayrı..
Peki nedir hakiki terakki? Hakiki Terakki,kişiinin kalbi iman nuruyla nurlanmış ,iç dünyasını melekler seviyesine hatta daha ileri seviyesine kadar çıkarmış ve de aklı iman ilmiyle aydınlamış insan Hakiki Terakkiye ulaştırmıştır değil mi? Peki Biz bu Terakkiye nasıl ulaşacağız?Bize malzemeler verilmiş değil mi?Nedir bunlar? Kalp,sır,ruh,ahıl hatta hayal ve diğer duygularımız... Örnek verelim:Göz nimeti..Helal dairede kullanırsak yükselir ve Hakiki ilimle aklımızı aydınlatırsak derecesini birden bine çıkarmış oluruz..vs.. örnekleri çoğaltabiliriz... Buyrun sıra sizde;) |
|
09-06-2007, 19:26 | #5 |
Risale-i Nur ve İman Hakikatleri /Mütalaa Bölümü
(gençlik rehberinden)
Elhâsıl, gençlik gidecek. Sefahette gitmiş ise, hem dünyada, hem âhirette, binler bela ve elemler netice verdiğini ve öyle gençler ekseriyetle sû’-i isti’mal ile, israfat ile gelen evhamlı hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere veya sef’âlethanelere ve manevî elemlerden gelen sıkıntılarla meyhanelere düşeceklerini anlamak isterseniz; hastahanelerden ve hapishanelerden ve kabristanlardan sorunuz. Elbette hastahanelerin ekseriyetle lisan-ı halinden, gençlik saikasıyla israfat ve sû’-i isti’malden gelen hastalıktan eninler, eyvahlar işittiğiniz gibi; hapishanelerden dahi, ekseriyetle gençliğin taşkınlık saikasıyla gayr-ı meşru dairedeki harekatın tokatlarını yiyen bedbaht gençlerin teessüflerini işiteceksiniz. Ve kabristanda ve mütemadiyen oraya girenler için kapıları açılıp kapanan o âlem-i berzahta -ehl-i keşfü’l-kuburun müşahedatıyla ve bütün ehl-i hakikatın tasdikıyla ve şehadetiyle- ekser azablar, gençlik sû’-i isti’malâtının neticesi olduğunu bileceksiniz. Hem nev’-i insanın ekseriyetini teşkil eden ihtiyarlardan ve hastalardan sorunuz. Elbette ekseriyet-i mutlaka ile esefler, hasretler ile Eyvah gençliğimizi bâd-ı heva, belki zararlı zayi’ ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız. diyecekler. Çünki: Beş on senelik gençliğin gayr-ı meşru zevki için, dünyada çok seneler gam ve keder ve berzahta azab ve zarar ve âhirette cehennem ve sakar belasını çeken âdem, en acınacak bir halde olduğu halde [اَلرَّاضِى بِالضَّرَرِ][لاَ يُنْظَرُ لَهُ] sırrıyla hiç acınmaya müstehak olamaz. Çünki zarara rızasıyla girene merhamet edilmez ve lâyık değildir. Cenab-ı Hak bizi ve sizi, bu zamanın cazibedar fitnesinden kurtarsın ve muhafaza eylesin, âmîn.. {Gençlik Rehberi, 27-28-29} |
|
09-07-2007, 16:34 | #6 |
Risale-i Nur ve İman Hakikatleri /Mütalaa Bölümü
Küfür yolunda yürümek, buzlar üzerinde yürümekten daha zahmetli ve daha tehlikelidir. İman yolu ise, suda, havada, ziyada yürümek ve yüzmek gibi pek kolay ve zahmetsizdir.
Meselâ: Bir insan, gövdesinin cihât-ı sittesini güneşlendirmek istediği zaman, ya bir Mevlevî gibi dönerek gövdesinin her tarafını güneşe karşı getirir veya güneşi o mesafe-i baîdeden celple gövdesinin etrafında döndürecektir. Birinci şık, tevhidin kolaylığına misaldir. İkincisi de, küfrün zahmetlerine misaldir Mesnevi-i Nuriye | Katre | 68 Lugat: cihat-ı sitte : Altı yön, altı taraf; ön, arka, sağ, sol, alt, üst. mesafe-i baîde: Uzak mesafe |
|
09-07-2007, 16:38 | #7 |
Risale-i Nur ve İman Hakikatleri /Mütalaa Bölümü
Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 109) Küfür ve dalalet yolu gerçekten de zor bir yol.Ateistin teki bir inanan arkadaşa şunu demiş:''Sizin işiniz ne kadar kolay.Bir derdiniz,tasanız olduğunuzda Bir Yaratıcıya yönelip yardım istiyorsunuz.Bir de bizi düşünün.Bizim iş daha zor''... hEM Maddi hem de manevi açıdan TEK birine dayanmak ve istemek,ki o TEK biiri dediğimiz Zat tüm kainata hakim olacak ve tüm kusurlardan münezzeh olacak.Ferşten arşa,kalbin en ince hatıratına kadar herşeyi bilecek ,görecek ve çıkış yapısı sunacak... Madem bu kadar güzel bir yol iman yolu peki, Sual: Şirk bu kadar zahmetli olduğu halde niçin kâfirler kabul ediyorlar? Cevap: Kasten ve bizzat kimse küfrü kabul etmez. Yalnız şirk hevâ-i nefislerine yapışır. Onlar da içine düşer; mülevves, pis olurlar. Ondan çıkması müşkülleşir. İman ise, kasten ve bizzat takip ve kabul edilmekle kalbin içine bırakılır. |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|