AK Gençliğin Buluşma Noktası
Yeni Şafak , Akit ve Milat "Yeni Şafak" ve "Vakit" Gazetesi köşe yazıları / Vakit'ten Hafızalardan Silinmeyen Habercilik Başarıları..



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 11-30-2011, 22:34   #1
Kullanıcı Adı
BeldeiTAYYIBe
Standart Safevicilik mi, Osmanlıcılık mı?; Mustafa Özcan - Yeni Akit
Safevicilik mi, Osmanlıcılık mı?
El Cezire’de yayınlanan Eş-Şeriatü ve’l Hayat programında Osman Osman, Iraklı ulemadan Taha Cabir Alvani ile mezhepçilik fitnesini konuştu. Alvani, usul-u fıkıhçı bir hoca ve İslam Düşüncesi Enstitüsünün müdürlerinden ve İsmail Raci Faruki’nin halefi. Mezhepçilik (taifiyye) hususunda konuştu ve Suriye rejiminin iki özelliğini saydı. Bunlardan birisi mezhepçilikle birlikte çoğunluğa karşı azınlık ittifakı gütmesi. İkincisi de, İsrail’in güvenliğinin kendi varlığından geçtiğini söyleyerek Batı’ya kur yapmasıdır. Rami Mahluf bunu açıkça söylemişti.

Suriye rejiminin adını anmak istemeyen Alvani yine bir nasihatte bulunmaktan kendini alamadı ve geçici bir iktidar için bunca felakete yol açmamasını ve insani bağları bozmamasını istedi. Lakin Beşşar’a laf anlatmak deveyi hendekten atlatmaktan zordur. Baas gerçeğini anlamak için de Şefik el Kemali’nin Baas’la ilgili bir şiirinin iki mısrasını izleyicilerle paylaştı:

Amentü bi’l ba’si rabben la şerike lehu/ Ve bi’l arubeti dinen ma lehu min sanin

Baas’a rab olarak iman ettim, şeriki yoktur/Din olarak da Araplığa iman ettim, benzeri yoktur...

Yine aynı şair Saddam’ı methetmek için onu neredeyse halik makamına çıkarmıştı:

Tebareke vechuke el veddau fina/ Kevechillah yenduhu bil’l celali

Üzerimize parlayan yüzün ne mübarektir/ Celal yansıtan Allah’ın yüzü gibi...



Suriye rejimi, muhaliflerini mezhepçi olarak damgalıyor. Lakin Nuseyri taifesinden aktris Fatma Süleyman tam tersini söylüyor ve şebbiha güçlerinin mezhep savaşı çıkarmak için farklı kimliklere ait cesetleri çapraz mahallelere attıklarını ifade ediyor. Bu gerçekleri söylediği için kardeşi tarafından da aforoz ediliyor.

Savaşta ilk önce gerçekler kurban edilir misali Baas’ın da hiç hoşlanmadığı husus gerçekler. Taha Cabir Alvani’nin dediği gibi Baas mezhepçi bir düzendir. Geçmişte kendileri için ‘hümatu’d diyar/diyarın bekçileri’ sıfatını yakıştırmışlardı. Lakin zamanla diyarın değil azınlıkların hukukunu bile değil mezalim ve çıkarlarının bekçisi haline gelmişlerdir.

Emevilerin Ensar ve Muhacirlere saldıran Hıristiyan şair Ahtal’ı korumaları ve himayelerine almaları gibi Suriye’de de zamanımızın yani Cebabire dönemi Emevileri olan Esat hanedanlığı da çoğunluğun hukukuna tecavüz edenlerin koruyucu zırhı haline gelmiştir. Tanrılık iddia ettikleri için Muhammed Ali Sabuni hocaya göre Beşşar, Müseyleme’den daha dalalettedir.

Öteden beri bu mezhepçi rejim Türkiye hakkında Osmanlı rüyasını gören ülke yakıştırmasında bulunuyor. Halbuki, Suriye halkının bu rejimin tasallutu altında kalması için hem mezhepçi hem de ırkçıların himayesine mazhar olduğunu görüyoruz. ‘Şii üçgen’ olarak da anılan İran, Irak ve Suriyeli azınlıklar hep birlikte Beşşar rejiminin imdadına koşuyorlar.



Üç ülkeden aynı anda Türkiye’ye tehdit yağdı. İran’ı temsilen Emir Ali Hacızade, Irak’ı temsilen Celal Talabani ve şebbiha rejimini temsilen Beşşar Türkiye aleyhinde söz birliği ettiler. PKK’nın siyasi koruyucusu Celal Talabani ‘aşırılar geleceğine Beşşar yerinde kalsın daha iyi’ dedi. Beşşar Türklerin Osmanlı hayali kurduklarını söyledi.

İyi de; Türkiye’nin Arap dünyası ve Arap halklarıyla ilişkileri için Osmanlıcılık iddiasında bulunursanız, birileri de İran’ın Irak ve Suriye’deki mezhepçi rejimlerle ittifakına yeni Safevilik derse, ne cevap vereceksiniz?

Neden Türkiye’de gece gündüz yeni Osmanlıcılığa küfredenler, yeni Safevilik dalgası karşısında ses çıkarmıyorlar?

Yoksa Şii eksenli bakış açısı kendilerini esir mi aldı? Arab Press’e konuşan Esad, “Türkiye’de bazıları hâlâ Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kurma hayalinde... Türk liderler bu rüyanın imkansız olduğunu biliyorlar ve bu yüzden dini ajandası olan partileri sömürerek Arap dünyasındaki etkilerini artırmak istiyorlar” diyor. Türkiye güya İhvan’a yatırım yapıyormuş.

Halbuki İhvan bu rejimle Hama katliamından beri defalarca diyalog girişiminde bulundu ve Arap Baharına kadar da devam etti. Ama nafile. Bugün herkes biliyor ki Suriye’de Osmanlılar konusunda bir referandum yapılsa Suriye halkının çoğunluğu Osmanlı’yı tercih eder. Dolayısıyla Osmanlı Suriye’de bölücülüğü değil ortak paydayı temsil ediyor. Azınlık tahakkümünü temsil etmiyor.

Gerçekten de Hoşyar Zebari yalanlasa da Suriye halkı, Mukteda Sadr’ın ve Lübnan’daki Hizbullah ve Emel gruplarının milislerinin Suriye yönetiminin yanında yer aldığına inanıyor.

Dolayısıyla Suriye halkı gösterilerinde Hizbullah için ‘Hizbu’l lat’ sıfatını kullanıyor (http://cedarnews.net/syria-659-25). Belki bu doğrudan Hizbullah için olmasa bile Suriyeli müttefiki için geçerlidir. Karadavi ve Haris ed Dari de Hasan Nasrallah için ‘mutaassıp’ tabirini kullanmaktadırlar.

(http://www.youtube.com/watch? v=CwosGgUQ4Zo&feature=related) Karadavi sanki daha önce İbni Cibrin’in fetvasına karşı çıktığına pişman olmaktadır. Geçen yüzyılda da Abdullah Cevdet, ismine mugayir işler yaptığından dolayı kendisine ‘Abdu’l-lat’ demişlerdi. Ahmet Davudoğlu’nun önünde sessiz kalan Beşşar’ın şebbihası ve çeteleri, Başbakan Erdoğan için ağzına geleni söylüyor ve bu meyanda ‘karpuzcu’ tabirini kullanıyorlar ve tereciye tere satmamasını öğütlüyorlar.

Bu isimlerden olan Lübnan’ın eski Çevre Bakanı Viam Vahab ülkesindeki bir tv programında Başbakan Tayyip Erdoğan’a hakaretler yağdırarak bölgedeki ülkelerin ortak bir karar aldığını ve muhtemel bir müdahalede Türkiye’ye füze yağdıracaklarını iddia etmişti. Yalanlansa da Beşşar’ın böyle bir sözü Davudoğlu’na söylediği de nakledilmişti. Dünyayı ateşe verecek çete, Türkiye’yi de unutmuyor.

Halka rağmen ‘ilelebet Esad’ diyen ve sonsuza dek iktidarda kalmak isteyen Esat çetesi sonunda kimyasını ortaya koymuştur. Bebek katili Suriye rejimi ancak bebek katilleriyle ortaklık kurabilir. Zaten bunu yapmaktadır.

Mustafa Özcan - Yeni Akit
(alinti; www.Habervaktim.com)

 

BeldeiTAYYIBe isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 11-30-2011, 22:36   #2
Kullanıcı Adı
BeldeiTAYYIBe
Standart
Alıntı:
BeldeiTAYYIBe Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Amentü bi’l ba’si rabben la şerike lehu/ Ve bi’l arubeti dinen ma lehu min sanin

Baas’a rab olarak iman ettim, şeriki yoktur/Din olarak da Araplığa iman ettim, benzeri yoktur...

Yine aynı şair Saddam’ı methetmek için onu neredeyse halik makamına çıkarmıştı:

Tebareke vechuke el veddau fina/ Kevechillah yenduhu bil’l celali

Üzerimize parlayan yüzün ne mübarektir/ Celal yansıtan Allah’ın yüzü gibi...

Bu filmi izlemistik...
BeldeiTAYYIBe isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-23-2011, 02:54   #3
Kullanıcı Adı
werret
Standart
Alıntı:
BeldeiTAYYIBe Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Safevicilik mi, Osmanlıcılık mı?
El Cezire’de yayınlanan Eş-Şeriatü ve’l Hayat programında Osman Osman, Iraklı ulemadan Taha Cabir Alvani ile mezhepçilik fitnesini konuştu. Alvani, usul-u fıkıhçı bir hoca ve İslam Düşüncesi Enstitüsünün müdürlerinden ve İsmail Raci Faruki’nin halefi. Mezhepçilik (taifiyye) hususunda konuştu ve Suriye rejiminin iki özelliğini saydı. Bunlardan birisi mezhepçilikle birlikte çoğunluğa karşı azınlık ittifakı gütmesi. İkincisi de, İsrail’in güvenliğinin kendi varlığından geçtiğini söyleyerek Batı’ya kur yapmasıdır. Rami Mahluf bunu açıkça söylemişti.

Suriye rejiminin adını anmak istemeyen Alvani yine bir nasihatte bulunmaktan kendini alamadı ve geçici bir iktidar için bunca felakete yol açmamasını ve insani bağları bozmamasını istedi. Lakin Beşşar’a laf anlatmak deveyi hendekten atlatmaktan zordur. Baas gerçeğini anlamak için de Şefik el Kemali’nin Baas’la ilgili bir şiirinin iki mısrasını izleyicilerle paylaştı:

Amentü bi’l ba’si rabben la şerike lehu/ Ve bi’l arubeti dinen ma lehu min sanin

Baas’a rab olarak iman ettim, şeriki yoktur/Din olarak da Araplığa iman ettim, benzeri yoktur...

Yine aynı şair Saddam’ı methetmek için onu neredeyse halik makamına çıkarmıştı:

Tebareke vechuke el veddau fina/ Kevechillah yenduhu bil’l celali

Üzerimize parlayan yüzün ne mübarektir/ Celal yansıtan Allah’ın yüzü gibi...



Suriye rejimi, muhaliflerini mezhepçi olarak damgalıyor. Lakin Nuseyri taifesinden aktris Fatma Süleyman tam tersini söylüyor ve şebbiha güçlerinin mezhep savaşı çıkarmak için farklı kimliklere ait cesetleri çapraz mahallelere attıklarını ifade ediyor. Bu gerçekleri söylediği için kardeşi tarafından da aforoz ediliyor.

Savaşta ilk önce gerçekler kurban edilir misali Baas’ın da hiç hoşlanmadığı husus gerçekler. Taha Cabir Alvani’nin dediği gibi Baas mezhepçi bir düzendir. Geçmişte kendileri için ‘hümatu’d diyar/diyarın bekçileri’ sıfatını yakıştırmışlardı. Lakin zamanla diyarın değil azınlıkların hukukunu bile değil mezalim ve çıkarlarının bekçisi haline gelmişlerdir.

Emevilerin Ensar ve Muhacirlere saldıran Hıristiyan şair Ahtal’ı korumaları ve himayelerine almaları gibi Suriye’de de zamanımızın yani Cebabire dönemi Emevileri olan Esat hanedanlığı da çoğunluğun hukukuna tecavüz edenlerin koruyucu zırhı haline gelmiştir. Tanrılık iddia ettikleri için Muhammed Ali Sabuni hocaya göre Beşşar, Müseyleme’den daha dalalettedir.

Öteden beri bu mezhepçi rejim Türkiye hakkında Osmanlı rüyasını gören ülke yakıştırmasında bulunuyor. Halbuki, Suriye halkının bu rejimin tasallutu altında kalması için hem mezhepçi hem de ırkçıların himayesine mazhar olduğunu görüyoruz. ‘Şii üçgen’ olarak da anılan İran, Irak ve Suriyeli azınlıklar hep birlikte Beşşar rejiminin imdadına koşuyorlar.



Üç ülkeden aynı anda Türkiye’ye tehdit yağdı. İran’ı temsilen Emir Ali Hacızade, Irak’ı temsilen Celal Talabani ve şebbiha rejimini temsilen Beşşar Türkiye aleyhinde söz birliği ettiler. PKK’nın siyasi koruyucusu Celal Talabani ‘aşırılar geleceğine Beşşar yerinde kalsın daha iyi’ dedi. Beşşar Türklerin Osmanlı hayali kurduklarını söyledi.

İyi de; Türkiye’nin Arap dünyası ve Arap halklarıyla ilişkileri için Osmanlıcılık iddiasında bulunursanız, birileri de İran’ın Irak ve Suriye’deki mezhepçi rejimlerle ittifakına yeni Safevilik derse, ne cevap vereceksiniz?

Neden Türkiye’de gece gündüz yeni Osmanlıcılığa küfredenler, yeni Safevilik dalgası karşısında ses çıkarmıyorlar?

Yoksa Şii eksenli bakış açısı kendilerini esir mi aldı? Arab Press’e konuşan Esad, “Türkiye’de bazıları hâlâ Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kurma hayalinde... Türk liderler bu rüyanın imkansız olduğunu biliyorlar ve bu yüzden dini ajandası olan partileri sömürerek Arap dünyasındaki etkilerini artırmak istiyorlar” diyor. Türkiye güya İhvan’a yatırım yapıyormuş.

Halbuki İhvan bu rejimle Hama katliamından beri defalarca diyalog girişiminde bulundu ve Arap Baharına kadar da devam etti. Ama nafile. Bugün herkes biliyor ki Suriye’de Osmanlılar konusunda bir referandum yapılsa Suriye halkının çoğunluğu Osmanlı’yı tercih eder. Dolayısıyla Osmanlı Suriye’de bölücülüğü değil ortak paydayı temsil ediyor. Azınlık tahakkümünü temsil etmiyor.

Gerçekten de Hoşyar Zebari yalanlasa da Suriye halkı, Mukteda Sadr’ın ve Lübnan’daki Hizbullah ve Emel gruplarının milislerinin Suriye yönetiminin yanında yer aldığına inanıyor.

Dolayısıyla Suriye halkı gösterilerinde Hizbullah için ‘Hizbu’l lat’ sıfatını kullanıyor (http://cedarnews.net/syria-659-25). Belki bu doğrudan Hizbullah için olmasa bile Suriyeli müttefiki için geçerlidir. Karadavi ve Haris ed Dari de Hasan Nasrallah için ‘mutaassıp’ tabirini kullanmaktadırlar.

(http://www.youtube.com/watch? v=CwosGgUQ4Zo&feature=related) Karadavi sanki daha önce İbni Cibrin’in fetvasına karşı çıktığına pişman olmaktadır. Geçen yüzyılda da Abdullah Cevdet, ismine mugayir işler yaptığından dolayı kendisine ‘Abdu’l-lat’ demişlerdi. Ahmet Davudoğlu’nun önünde sessiz kalan Beşşar’ın şebbihası ve çeteleri, Başbakan Erdoğan için ağzına geleni söylüyor ve bu meyanda ‘karpuzcu’ tabirini kullanıyorlar ve tereciye tere satmamasını öğütlüyorlar.

Bu isimlerden olan Lübnan’ın eski Çevre Bakanı Viam Vahab ülkesindeki bir tv programında Başbakan Tayyip Erdoğan’a hakaretler yağdırarak bölgedeki ülkelerin ortak bir karar aldığını ve muhtemel bir müdahalede Türkiye’ye füze yağdıracaklarını iddia etmişti. Yalanlansa da Beşşar’ın böyle bir sözü Davudoğlu’na söylediği de nakledilmişti. Dünyayı ateşe verecek çete, Türkiye’yi de unutmuyor.

Halka rağmen ‘ilelebet Esad’ diyen ve sonsuza dek iktidarda kalmak isteyen Esat çetesi sonunda kimyasını ortaya koymuştur. Bebek katili Suriye rejimi ancak bebek katilleriyle ortaklık kurabilir. Zaten bunu yapmaktadır.

Mustafa Özcan - Yeni Akit
(alinti; www.Habervaktim.com)
Bu alıntı için teşekkürler..
  Alıntı ile Cevapla
Alt 12-23-2011, 10:28   #4
Kullanıcı Adı
Özgür Çağrı
Standart
yoksa emevicilik mi ?
  Alıntı ile Cevapla
Alt 12-23-2011, 15:16   #5
Kullanıcı Adı
İntifada
Standart
hic biri...
  Alıntı ile Cevapla
Alt 12-23-2011, 19:44   #6
Kullanıcı Adı
depare
Standart
Amentü bi’l ba’si rabben la şerike lehu/ Ve bi’l arubeti dinen ma lehu min sanin

Baas’a rab olarak iman ettim, şeriki yoktur/Din olarak da Araplığa iman ettim, benzeri yoktur...

Yine aynı şair Saddam’ı methetmek için onu neredeyse halik makamına çıkarmıştı:

Tebareke vechuke el veddau fina/ Kevechillah yenduhu bil’l celali

Üzerimize parlayan yüzün ne mübarektir/ Celal yansıtan Allah’ın yüzü gibi...

Bu bana bir Mevlidi hatırlattı...

Diktatörlerin yönettiği ülkelerin halkları liderlerini her şeyin üstünde, her şeyi en iyi bilen birisi olarak kabul eder..

Onlar için sadece liderleri ve onun emirleri vardır ardından on yıllarca ağıt yakarlar..

Tıpkı Türkiye ve Kuzey Kore örnekleri gibi

depare isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-23-2011, 21:31   #7
Kullanıcı Adı
Ebuzer
Standart
Evet hiçbiri..
Ebuzer isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-23-2011, 23:55   #8
Kullanıcı Adı
werret
Standart
''Neden İsrail’den önce Türkiye!

İran, Türkiye’ye yönelik saldırgan söylemini niye tırmandırıyor? Bunun elbette bahaneleri gibi gerçekçi cevapları da var. Yalın olarak gerçekçi cevabını söyleyecek olursak: Altındaki bölgesel zemin kayıyor. Bunun nedeni de Arap Baharıdır. İran’ın hiç beklemediği bir şey oldu. Arap Baharı ile birlikte sıra Suriye’ye geldi bu da İran’ın bölgesel hesaplarının ve politikalarının iflası anlamına geliyor. 30 yıldan beri tuğla tuğla ördüğü yapı çöküyor. İran yanlış politikalarıyla yüzleşmek zorunda kaldı. 30 yıldan beri uyguladığı yanlış politikalarının bedelini ödeme vakti geldi. 30 yıl önce Hafız Esat rejimiyle Siyam ikizi haline gelen İran bu rejimin çözülme aşamasına geldiğini görünce dengesini kaybetti. Haklı olarak bu hususta Türkiye’yi merkez ve mihver ülke gördüğünden çeşitli bahanelerle öfkesini Türkiye’ye kusmaya başladı. Öfke nöbetlerinde Türkiye’ye yönelik savurduğu tehdidin bini bir para. Bunun altında Suriye rejimiyle kutsal olmayan ittifak bağlarının kopması ihtimali yatıyor.

Arapların deyimiyle bu ittifak ‘asım/günah yüklü’ bir ittifaktı.

Şii köyü Düceyl davasından dolayı Saddam’ı idam ettirenler Hama olaylarından dolayı Hafız Esat ve yandaşlarına ve iktidarına çıt çıkarmadılar. Aksine onun her adımına kol ve kanat gerdiler. Irak Baas’ını imansız ve kıçı kırık ilan ederken, Suriye Baas’ına ardına kadar sahip çıktılar. Bunda tutarsızlık da görmediler. Saddam’ın zulmüyle Beşşar ve babasınınkini karşılaştırmadılar. Hama olaylarındaki gibi günahlarına da alet oldular. Şimdi de İsrail’den önce hedeflerine Türkiye’yi koydular. Neden acaba? Neden hedef doğrudan ABD’nin Afganistan veya Irak’taki mevzileri veya doğrudan İsrail değil de Türkiye? Türkiye’nin doğru ya da yanlış savunma amaçlı bir projeyi yani füze kalkanını topraklarına kabul etmesi, İsrail’in varlığından veya ABD’nin farazi bir taarruzundan daha mı ölümcül veya kötü? Öyleyse neden önce Türkiye?

¥

O zaman İran’ın pozisyonunu nasıl değerlendirmek lazım? Kur’an gizli maksat veya gündeme ‘haceten fi nefsi Yakup’ ifadesini kullanıyor. Araplar da bu ifadeyi darb-ı mesel haline getirmişler ve günlük dillerinde konuşuyorlar. Bunu İran- Türkiye bağlamında şöyle ifade edebiliriz ‘haceten fi nefsi İran.’ Dolayısıyla Kürecik meselesi bahaneden ibaret. Sadece Türkiye’yi Suriye politikalarından caydırmak için başvurulan bir kart. Yani İran sağ gösterip sol vuruyor. İran zayıf karnı olan bazı meseleleri açıktan gündeme getiremediği için taktik meseleleri gündeme getiriyor. Nedeni, bölgedeki çarkının tersine dönmesidir. İranlı liderler Türkiye’nin politikalarından rahatsızlıklarını üç makamda dışa vuruyorlar. Bunlardan birisi Malatya’da Kürecik mevkiine kurulacak füze kalkanı sistemidir.

Bu konuda muhakkak bir tehlike yok ama İran önleyici darbe anlayışıyla Türkiye’ye karşı ‘kamisi Osman/Osman’ın kanlı gömleği’ siyasetini izliyor. İranlı Komutan Hacizade Türk halkının bu komployu önleyeceğini de söylüyor. Bu açıkça Türk halkını hükümetine karşı kışkırtmadır.

Buna ilaveten, Rusya gibi ülkeleri de bu füze kalkanının hedefinde göstererek uluslararası alanda da kışkırtmalarını sürdürmektedirler. Halbuki ‘sebr ve taksim’ yöntemiyle (eleme) füze kalkanının münhasıran savunma makamında İran’a yönelik olduğunu farz edilebilir. Meselenin Rusya ile doğrudan veya dolaylı olarak hiçbir irtibatı yoktur. Dolayısıyla bu mesele üzerinden iç kamuoyunu kışkırtmaya çalıştıkları gibi Rusları da Türkiye aleyhinde kışkırtmaya yeltenmektedirler. Haberal’ın Kanalındaki zatın söylediği ifade ile ‘her türlü puştluğu yapın’ siyaseti izlemektedir. İran’ın derdi üzüm yemek değil tamamen bağcıyı dövmektir. İranlılar İncirlik veya benzeri üslerden gelecek saldırılara karşı cevap hakkını saklı tuttuklarını söyleseler mesele nefsi müdafaa makamında veya bağlamında anlaşılabilir. Lakin öncelikli Kürecik’i hedef aldıklarını söylemeleri ve İsrail’den önce Türkiye seçeneğini gündeme getirmeleri dertlerinin başka olduğunu gösteriyor.

Size İsrail veya ABD saldıracak ve siz de öncelikli olarak Kürecik’e saldıracaksınız! Burada fiili bir politikadan ziyade kışkırtma ve soğuk savaş taktiği var. İran, Türkiye ile başka cephelerde baş edemeyince kendine göre zayıf tarafına kolluyor.

Türkiye de bu durumda açıkça İran’ın nükleer silahlar edinmesi politikasına ve Suriye politikasına karşı olduğunu deklare etmeli ve bu politikasını sistematik bir biçimde sürdürmelidir. Zira İran’ın niyeti anlaşılmıştır. Şii eksenli bölgesel hegemonya arayışındadır. Bunun dışındaki her şey alettir.

¥

Hamaney’in askeri Danışmanı Yahya Rahim Safevi’nin hedef aldığı Türkiye’nin ikinci politikası ise Suriye’dir. Meselenin bam teli de burasıdır. Murat Karayılan’ı salmalarının arkasında da bu gerçek vardır. Yani İran Suriye rejimine açık dostluk Türkiye’ye de gizli ve açık düşmanlık politikası izlemektedir. Safevi’nin yönelttiği üçüncü eleştiri Başbakan Erdoğan’ın Mısır’daki laiklik vurgusudur. Biz de Erdoğan’ın bu konuşmasına itiraz etmiştik (bakmak isteyen Dünya Bülteni’ndeki yazılarımıza bakabilir). Lakin bu da bahane.

Türkiye’ye karşı bu itiraz noktasını da Arap İslamcıları Türkiye’ye karşı kışkırtmak için gündeme getirmişlerdir. Ben İranlıların Türkiye’nin laik rejiminden zerre kadar rahatsız olduklarını tasavvur etmiyorum. Bahse de girerim. O durumda Türkiye, İran’a daha büyük rakip olur. İran bunu bilir. Türkiye’nin laik düzeninden rahatsız olsalar 18 yaşından küçük gençlerin camiye girmesine yasak getiren İmam Ali Rahmanov rejimiyle de sorunları olurdu. İsrail ve Amerikalılar gibi camilere ve minarelere saldıran ve iliklerine kadar laik olan Beşşar rejimine eleştiri oklarını yöneltirlerdi. Kaldı ki, Beşşar yönetimine orantısız bir destek verdikleri Ali Cenneti gibi diplomatlarının da raporlarıyla sabittir (http://www.alarabiya.net/articles/20...27/179363.html).

İsrail ve İran madalyonun iki yüzü gibi. İsrail de İran da yalnızlığını kırmak için birbirine düşmanlıktan medet umuyor. İsrail yanlış politikaları yüzünden Ortadoğu’da tamamen yalnızlaştı ve bunu kırmak için İran düşmanlığından medet umuyor. Tablonun öbür yüzünde de aynı şekilde İran var. Suriye politikaları nedeniyle duvara toslamış durumda ve imajını kurtarmak ve yalnızlığını gidermek için İsrail düşmanlığından yarar umuyor. Bu düşmanlık tamamen taktik bir düşmanlıktır. Aynen Suriye’nin düşmanlığı gibi. Gerçekse icraatlarını göstersinler. Sadece esip gürlüyorlar. ‘Saldırılırsak vururuz ve İsrail yok ederiz’ diyorlar. Acaba hâlâ İsrail’e vurmak için ne bekliyorlar? Neden ilk adımı İsrail’den bekliyorlar? İsrail bugüne kadar mukabeleyi gerektirecek işler yapmadı mı? İranlı vekil Esedullah Badimciyan İsrail harekete geçmeden ve İran sınırlarına gelmeden kendisini yok edeceklerini söylüyor. Neden ısrarla İsrail’in harekete geçmesini bekliyorlar ki? İsrail’in 62 yıldan beri hareket halinde olduğu malumları değil mi?''

Mustafa Özcan - Yeni Akit Gazetesi


http://habervaktim.com/yazar/45040/n...e_turkiye.html

  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi