07-11-2021, 15:44 | #1 |
Sağlık Eğitim Merkezi’nden Adli Tıp'a
Sağlık Eğitim Merkezi’nden Adli Tıp'a
https://www.enpolitik.com/saglik-egi...kale,5077.html
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
09-28-2021, 15:11 | #2 |
Sağlık Eğitim Merkezi’nden Adli Tıp'a
Sağlık Eğitim Merkezi’nden Adli Tıp'a
Üniversiteden mezun olduktan sonra meslek hayatımın yarısı dirilerin sağlığıyla ilgili Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Sağlık Eğitim Merkezi laboratuvarlarındaçalışmakla geçti, diğer yarısıda daha çok ölülerin DNA analiz işlemleriyle ilgili Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp AnkaraGrup Başkanlığı Biyoloji İhtisas Dairesi laboratuvarında çalışmakla geçti dersek yeridir. Dahası dirilerle geçen bölümün ilk iki yılını İstanbul Sultanahmet Sağlık Eğitim Merkezinde, iki yılını Balıkesir Sağlık Eğitim Merkezinde, en son on üç yılını da Ankara Beşevler Sağlık Eğitim Merkezinde biyolog olarakmesleğimiyürüttüm. Ölülerle olan kısmın on beş yılınıise Ankara Adli Tıp Kurumunda yine biyolog olarak DNA analiz çalışmalarını yürüterek mesleğimi icra ettim. Dile kolay meslek hayatımın tam tamına otuz beş yılı aşkın laboratuvar analiz çalışmaları içerisinde şöyle geriye dönüp baktığımda pek çok bir dizi hatıralarla baş başa kaldığımı gördüm. Hiç kuşkusuz mesleki hayatın ilk yıllarının heyecanı bir bambaşkadır, hele ki İstanbul gibi bir yerde göreve başlamak apayrı bir duygu selidir. İlk göreve başladığımda bekârdım, sağ olsunlar o zamanki yöneticiler Anadolu’dan gencecik bir fidan olarak ayağımı attığım İstanbul’un o koca keşmekeşliğinde telef olmayımdiye bir yılını çalıştığım laboratuvarın iç kısmında ki birodada kalmam yönünden bana kolaylık sağladılar. Böylece çalıştığım laboratuvarla içli dışlı olup birbirinden ayrılamayan ikizkardeşler gibi olduk. Bu bir anlamda benim için” gece yat laboratuvar, sabah kalk laboratuvar, gündüz çalış laboratuvar” üçgeninde nevi şahsıma münhasır bir hayat modeli oldu. Ta ki mesleğebaşlamanın ikinciyılında evleninceye dek bu böyle devam etti. Evlenince de isteristemez bukez günün çoğu yollarda geçen bir hayat modeli alacaktır. Öyle ya, hayat hep tozpembe olacak değil ya, hele ki meslek hayatına İstanbul’dan başlamışsan hayatın tozpembe olması ne mümkün. Nitekim İstanbul’un Anadolu yakasının ta ucu diyebileceğim bir yerden, yani Pendik tarafından bir ev tutmuştum ki buradan benim Sultanahmet’te ki işyerime varmam yaklaşık iki saati buluyordu. Olsun sonuçta görev aşkı bu ya, mesleğimi icra etmenin mutluluğu bu zahmeti çekmeye değerdi. Düşünsenize sabahleyin erken vakitlerinde Anadolu’nunyakasındaki Güzel Yalıdan trenle Haydarpaşa’ya, oradan vapurla Karaköy’e geçip Galata köprüsünden Cağaloğlu’nun yokuşlarına yürüyerekten Sultanahmet’teki Sağlık Eğitim Merkezine bir gün değil iki gün değil haftanın tam beş gününü bu tempoda mesleği devam ettirmek her babayiğidin taşıyacağı yük olmasa gerektir. Gerçekten de meslek hayatının ilk başlangıcında yaşayanlar çok iyi bilir ki, her işin başlangıcında ki görev aşkı üst düzeydedir hep. Hele birde İstanbul gibi yerde o üst düzey heyecan olmalı ki tren, vapur ve otobüs vs. bilumum üç vesait ile kat edilen yolun çilesine katlanılabilsin.Derken daha sakin bir yere tayinimi aldırmak gerektiği düşüncesi hafızama yer ettiğinde bu kez soluğu Balıkesir Sağlık Eğitim merkezinde aldım. İlginçtir Balıkesir Sağlık Eğitim Merkezine atandığımda laboratuvar filan yoktu, sanki gel de laboratuvarkur diye atamışlardı beni, nitekim öyle de olup sıfırdan laboratuvar kuraraktan İstanbul’da olduğu gibi görevaşkım burada da aynen devam edecektir. Hele ki tedavi olmak için gelenöğretmenler laboratuvarın kurulduğunu gördüklerinde gelişime pek sevinmiş olsalar gerek ki soranlara en basit bir kan sayımı ve idrar tahlili için bile hastaneye gitmek zorunda kalmadıklarını dile getirmekten kendini alamamışlardır. Aslında bir şeyler yapma gayreti ve heyecanı oldubitti çocukluktan beri bende meleke hale gelmiş bir haslettir. Öyle ki üniversiteden mezun olup İstanbul Sultanahmet Sağlık Eğitim Merkezine atamamıbeklemeye koyulduğum aylarda bile boşdurmayıp Ankara’dakiBeşevler Sağlık Eğitim Merkezinde deneyim kazanmakmaksadıyla stajtüründen laboratuvarçalışmasına koyuldum da. İyi ki de ön hazırlık babından laboratuvarda gönüllü olarak çalışmışım, bu sayede Sağlık Eğitim Merkezi yöneticilerinin bendeki o çalışmaheyecanı vegayreti yerinde görmekle İstanbul’a atanmamınüzerinden tam dört yıl geçtikten sonra bir şekilde akıllarına düşüp bana Ankara’yanaklen tayinimi aldırmak istediklerini bildirdiler. Bende bu teklife kayıtsız kalıp hayır diyemezdim elbet. Hem ne de olsa ardımdanBalıkesir’de dört dörtlük olmasa da en azında kurulu bir laboratuvar düzeni bırakacağım ve benden sonra hangi meslektaşım gelirse gelsin rahatlıkla yürütebileceği bir sistemde oturtmuştum. Madem öyle, bu durumda artıkgönül rahatlığıyla Ankara’ya gidebilirdim. Hem kaldı ki o an böylesi bir teklifle karşı karşıya kaldığımda başkente tayinimi aldırmakla mesleki hayatımda daha da ilerlemeler kaydedeceğimi düşündüm. Nitekim düşündüğüm gibi de oldu.Derken İstanbul Sultanahmet Sağlık Eğitim Merkezi ve Balıkesir Sağlı Eğitim Merkezinde yürüttüğüm toplamda dört yıllık hizmetsürecimin enson halkasında ki 13 yılını da Ankara Beşevler Sağlık Eğitim Merkezinin Hematoji laboratuvarı ve Biyokimya laboratuvarında canla başla çalışaraktan geçirip son üç yılım hariç çok büyük tecrübe kazanmış oldum. Evet, Ankara Beşevler Sağlık Eğitim Merkezinde ki son üç yılım iş tecrübesi açısından pekiyi geçmeyecektir. Neden mi? Zira tüm Laboratuvar çalışanları olarak Biyokimya laboratuvar şefimizin yeniliğe açık olamamasından kaynaklanan birtakımdalgalanmaların üzerimize sineceği bir huzursuzluğun ortasında kendimizi buluverdik de ondan elbet.Nitekim Biyokimya laboratuvar çalışanları olarak manüel tekniklerden otomasyona geçelim dediğimizde Biyokimya laboratuvar şefimiz Gülten Erkut’un inadım inat manüel sistemde ısrarcı davranması hemkendisine bağlı çalışan personelle hem de idareyle arasının açılmasına yol açıp bir başka sağlık kuruluşuna sürgün edilmesine varacak bir dizi dalgalanmalara sahne olur laboratuvarımız. Hatta o yıllarda hiç unutmam laboratuvar şefi bu hususta bana ne düşünüyorsun dediğinde, bende cevaben “Gülten hanım, bak onca yıldır manüel tekniklerle biyokimya analizlerini çalışacağımız kadar çalıştık, gayri artık tenekeden de olsa oto analizörle çalışmak zamanıdır” diyerekten tavır koydum da. Zaten laboratuvarda çalışma aşkı statik kalmayı değil sürekli yenilenmeyi gerektirir. Ve böylece kazananstatükocu laboratuvar anlayışı değil geçte olsa değişimdenyana ve yeniliğe açık egemen laboratuvar anlayışı kazandı. Derken MEB Ankara Beşevler Sağlık Eğitim Merkezinde oto analizörle çalışmak nasip olurda. İşte Laboratuvar alanında bitip tükenmek bilmeyen bu söz konusu azim ve gayretimi çok iyi fark edenlerden biride hiç şüphesiz ki, taa Lise ve üniversite yıllarından beri kendisini her daim abi kardeş olarak bildiğim Anka Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığı Biyoloji İhtisas Daire Başkanı Nurullah Zengin’den başkası değildi elbet. Kendisi tıpkı benim gibi laboratuvardan yoksun MEB Balıkesir Sağlık eğitim Merkezine tayin olduğum yıllardasıfırdan kurduğum laboratuvarabenzer hamleyi oda Ankara Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığı bünyesinde Biyoloji İhtisas Dairesinin kurulumunda gösterecektir. Böylece bu sayede DNA’sı olmayan Ankara Adli Tıp Kurumu DNA’sına kavuşmuş olacaktır. Öyle ki, bizatihi kendisinin büyük emek sarf edip kuruluşuna vesile olduğu Biyoloji İhtisas Dairesi’nin Başkanı olurda. Tabii Daire Başkanı olunca da ilk işi beni yanına almak olur. Her ne kadar kurup faaliyete geçirdiği DNA analiz laboratuvarı benim için bilmediğim alan olsa da bir şekilde laboratuvar çalışmalarında azim ve gayretime güvenerekten aynı tempoyla Adli Tıp Kurumunda ’da çalışmam devam edecektir. Öyle ki Adli Tıp Kurumuna biyolog olarak daha atanır atanmaz yeni kurulan laboratuvarın imini cimini öğrenme aşkım gözlerden kaçmaz da. Ancak laboratuvarın kuruluşunda emeği geçen oradakimeslektaşlarımın bir kısmı bilgi paylaşımında pek cömert davranmayıp dosya almamda gecikmeme sebep olurlar, beni daha çok bilgisayar başında chat’le oyalayarak ancak hızımıkeseceklerini düşünmüş olsalardı gerek. Oysa bilmedikleri bir şey vardı ki, o da Adli Tıp’a atanmadan önceki yıllarda Milli Eğitim Bakanlığına bağlı SağlıkEğitim Merkezlerinde her çalışanın masasında bilgisayarolmadığından daha doğru dürüst bilgisayara girmeyive çıkmayı dahi bilmiyordum. Dolayısıyla oarkadaşlar beni chat’e alıştırıp oyalayadursunlar bilakis chatsayesinde benim işime yarayacak bilgisayar kullanımı yönümdeki eksikliğimi fırsata çevirip ilerisinde dosya aldığımda onparmak kullanaraktan bilgisayar üzerinden en erken rapor çıkaran elemanolarak adımdan söz ettirecek konuma geldim.Sadece erken rapor çıkarmak mı, gerek koli açmada, gerek mikroskobik incelemedegerekse izolasyonda hızıma kimse yetişemeyecek konumda oldum da. Ancak ne var ki dedim ya, koli açma, mikroskoba bakma, DNA izolasyonu ve PCR gibi jşlemlerinin dışındabirde diğer teknik alanlar vardı ki, adeta kozmik odaymışçasına kimseyi yaklaştırmıyorlardı. Bu alanlar hiç kuşkusuz genetik analizör cihazının kullanımının olduğu ve sonuçların değerlendireceği cihaz okumaların yapıldığı bölümlerden başkası değildi elbet. Ki, bu alanlarda bizden bilgi paylaşımı ve pratik uygulamalar esirgenip daha çok teorik bilgilendirmelerle işgeçiştiriyorlardı. Kelimenin tam anlamıyla bir kısım arkadaşlar bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde tekelinde tuttukları bu alanların kullanımındaben ve benim gibi birkaç arkadaşımın GenMapper gibi kapillerelektroforez genetik analizör okuma cihazların kullanımkabiliyetleriningelişmesinde ve öğrenmesinde geri kalmalarına sebep oldular. Oysa Daire Başkanımız Nurullah Zengin laboratuvarın kuruluşunda izlediği stratejiyi personeliyle bir toplantıda paylaştığında bizden bilgi paylaşımını esirgeyen bu arkadaşlara “hiç çekinmeden cihazlaradokunun, gerekirse söküp parçalayın yeniden kurun”dediğini biliyorum. Böylece işin teknik kısmının dokunaraktan kavranabileceğini, yani uygulayaraktan öğrenileceğinin mesajını vermiş oldu. Tabii ben ve benim gibi laboratuvarın taa ilk kuruluşunda bulunmayıp da sonradan dâhil olan arkadaşlar, bizden önce bulunan arkadaşlarla aramızda tatsızlık olmasın diye hiçbir zaman bu hususu şikâyet konusu yapmadık. Kaldı ki şikâyet etmek karakter sahibi bir insan için tevessül edeceği bir yol yordam olamazdı.Ne de olsa zamanla DNA analiz çalışmalarıyla birlikte işin geriyekalan diğer teknik kısmının tüm detayını da bir şekilde kavrayacağımız muhakkaktı. Bu yüzden ben ve benim tıynetimde olan arkadaşlar şikâyet etmek yerine işi doğal akışınabırakmayı yeğlerlerhep.İşte bu nedenledir ki bir yerlerde herhangi birisinin ağzından şikâyet lafı çıksa bu tip şikâyeti huy edinmiş arkadaşlar yüzündenbaşka kurumlara tayin aldıran arkadaşlarımızın hal ve ahvalleri aklımadüşüverir de. Hem nasıl aklıma düşüvermesin ki, öyle böyle değil, sanki şikâyetin biri bin para ettiği bir süreç yaşıyorduk. Bir bakıyorsun laboratuvar çalışanlarından biri en ufak hata yaptığında, hatayı yerinde çözmek yerine şikâyeti meslek edinen birkaç meslektaşımızın yaptıkları hem Adli Tıp gibi gözde bir kurumda çalışmanın onuruna gölge düşürüyordu, hm çalışma hevesimizi söndürüyordu, hem de arkadaşlar arasında ki çalışma barışınıbir anda yerle yeksan edici bir durum yaşıyorduk.Mesela mikroskopta nadir görülebilen örneklerde bir arkadaşımın görebildiği diğerinin göremediği durumlarda bir bakmışsın spermi gören arkadaş soluğu başkanın yanında alıp ‘ben gördüm partnerim göremedi’ türünden şikâyete koşanlar oluyordu. Oysakipartnerlik birbirini şikâyet etmek için kurulmuş bir çalışma düzenideğil bilakis birbirinin eksiklerini tamamlamaya yönelik çalışma birlikteliği düzenidir. Bir gün hiç unutmam partnerimle birlikte frotti örneğinden sperme bakmak üzere santrifüj ettiğim maserasyon sıvısını ters yüz edip lavaboya boşalttığımda partnerimin bir anda çığlık çığlığa “eyvah eyvah!”nara sesleri kulağımda çınladığında doğrusu o an benimde rengim benzim soluverdi. Oysa ortada telaşlanmaya mahal bir durum yoktu ki, bikereAdli Tıp’a gelmeden önce çalıştığım Sağlık Eğitim Merkezi laboratuvarlarında idrarda lökosit, eritrosit, epitel vesperm bakmakiçin santrifüje ettiğimizde de lavaboyaboşaltıp tüpün dibine çöken pelletten hiçbir hücre kaybı olmaksızın mikroskopaltında çok rahatlıkla hücrelerin varlığınıtanımlayabiliyorduk. Nitekim burda da aynı mantıktan hareketle süpernatanttan geriye kalan tüpün dibindeki pelletin (çökeltinin) mikroskobikincelemesinde hem spermi gördüğümüz gibi hem de tüpün dibinde geriye kalan sıvıdan şüpheli şahsa ait DNA profilini tespit ettik de. Böylece partnerim neticeyi idrak etmiş oldu. Her neyse şikâyeti huy edinen arkadaşların ilginç bir yönleri daha vardı ki, o da malum kendileri bir hata yaptığında hatasını partneriyle paylaşmak yerine bunu büyük bir ustalıkla gizleyebiliyor kabiliyete sahip olmalarıdır. Dahası kendisi dışında arkadaşının herhangi bir hatasını gördüğünde hatayı yerinde telafi edip problemin üstesinden gelmek yerine birde üstüne üstük Daire Başkanını da işin içine kataraktan pişmiş aşa su katmış oluyorlardı. Oysaki çalışma arkadaşlığı o dur ki, DaireBaşkanına problemleri taşıyarak pişmiş aşa su kataraktan yük olmak değil, tam aksine pişmiş aşa su katmayıp Daire Başkanının omuzlarındaki yükü alıp işi hafif kılandır. Nitekim bir gün Adli Tıp Grup Başkanı, şikâyet etmeyi kendine meslek edinmiş aramızdan bir arkadaşımızı haftasonu telefonla çiçek sulamak için Kuruma çağırdığında gururuna yedirememiş olsa gerek ki ilkevvela bu gurur meselesini kendisi halletmekyerine işi Daire Başkanına intikal ettirerek meseleyi halletmeyi yeğleyecektir. Allah var Daire Başkanımızda bir babanın evlatlarına sahip çıktığı gibiGrup Başkanıyla karşı karşıya gelme pahasına da olsa personeline sahip çıkacaktır. Zaten Grup Başkanının da canına minnet bu olayı bahane ederek bundan sonraki bir takım ufak tefek meselelerde Daire Başkanımıza olan husumetini daha da ileri boyutlara taşıyacaktır. Öyle ki Daire başkanımıza ardı ardına açtığıbir dizi soruşturmalarla Biyoloji İhtisas Dairesinde tüm çalışanları da içine kataraktan polisiye dizilerini aratmayacak yöntemlere başvuracaktır. Zira Daire Başkanımızın ameliyatolup birsüre Dairenin başında olmayacağından odasının kapısını kilit tutup anahtarını üzerinde taşımasını yokluğunda fırsat bilip tüm personelinin gözü önünde kameralar eşliğinde odanın kapısını çilingirle açtırıp çekmeceleri arattırması nasıl bir karaktere sahip olduğunun bariz tipik bir göstergesidir. Daire Başkanının odasını tutanak tutturaktan arattır da ne oldu aleyhine kullanacağı herhangi bir şüpheli evrak bulamayıp hevesi kursağında kalacaktır. Tabii bitmedi dahası var, başkanımız hastalığın atlatıp işine döndüğünde eften püften meselelerde hep sürekli baş ağrıtacaktır, günlük imza sirkülerinden tutunda yemekhanede yemek kuyruğuna tutma teşebbüslerine kadar daire başkanımızın sinir uçlarına dokunacak mobbingle huzur bozacaktır. Daha da hızını alamayıp kurum içi açtığı soruşturmalarla güya Daire Başkanımızın kurumumuzda korku imparatorluğu oluşturduğuna dair ipe salmaz gelmez mesnetsiz iddialarlabizlerin şahitliğine başvuracaktır. Oysaki personelde gayet iyi biliyordu ki Daire başkanımız Biyoloji İhtisas Dairesinin kuruluşunda emeği geçenlerin en başında gelen bir başkan olduğugibi aynı zamanda başkanlığı süresince işlerini hep haftalık olarak personelinin istişaresine başvurarak hal yoluna koyan bir başkandı. Bu yüzdende aramıza sonradan katılan kendi referansıyla aramıza dâhil ettiği FilizUstabal gibi birkaç personel dışında şahit bulamayacaktır. Yani çoğunluk Daire Başkanımızın lehinde şahitlik yapacaktır. Derken bu hadiseyle birlikte ailecek görüştüğünü bildiğimiz kendisine referansolup sonradan aramıza katmasına vesile olduğu Filiz Ustabal arkadaşımızıDaire Başkanlığına hazırlamak niyetini güttüğü gerçeği ile yüzleşiverdik. Kafasında ne gibi planlar kurgulayıp ertesi gün neyi uygulayacaksa ister istemez sadece Daire Başkanını değil tüm personeli de olumsuz yönde etkiliyordu. Allah edecek tüm kurgu planları ayağına dolaşacaktır, sen misin Ankara’da Biyoloji İhtisas Dairesini sıfırdan kurup yeşerten böylesi bir Başkanı yüzünü kara çıkarmaya kalkışan, bir gün bir baktık Daire Başkanımıza açtığı tüm soruşturmalar akamete uğrayıp asıl kendisinin geçirdiği soruşturmalık bir konunun muvacehesindeGrup Başkanlığı görevine son verilecektir. Hatta neredeyse memuriyetine son verilecek bir sürecin içerisinde kendini buldu dersek yeridir. Hırs bu ya, görevden alındığında da Daire Başkanımızın yakasını bırakmayıp boş durmayacaktır.Bir gün bir baktık bir zamanlar o günkü adıyla cemaat bugünkü adıyla FETÖ’cülerin sesi başta Samanyolu televizyonu olmak üzere bir kısım medya haber ajanslarında Daire Başkanımız hakkında DNA’sı olmayan Başkan yaftalamasıyla yalan yanlış uydurma haber yapılaraktan düğmeye basıldığını gördük. Oysa DNA’sı olmayan Ankara Adli Tıp Kurumunda DNA laboratuvarı kuran ilk Daire başkanıydı o. Doğrusu olupbitenlere, ne oluyor dercesine tüm Adli Tıp personeli de bir anlam vermekte zorlanıyordu.Derken benimkafamdaki düğümü ailece beraber görüştüğümüz hem benim hem de geçmişte kader birlikteliği yaptığım Daire Başkanımızın da arkadaşı Dr. Selçuk Bekar’la bu konuyu konuştuğumuzda insanın hiç aklına gelmeyecek bir tespitte bulunup kafamdaki soru işaretlerin düğümü çözülür gibi olurda. Bize dediği şu oldu “Bana öyle geliyor ki,Adli Tıpta sizlerin başınıza gelen tüm alavere dalavere dolapların altında F tipibir tezgâh söz konusudur. ” Ki, o zamanlar çoğu insan F tipi dendiğinde hizmet hareketi dedikleri o cemaate o yaftayı yakıştırmıyordu. Ama Selçuk Bekar arkadaşımız ister yakıştırsınlar ister yakıştırmasınlar hiç umurunda olmazdı doğru bildikleri gerçekleri her ortamda söylemekten imtina etmeyen ailece görüştüğümüz bir dostumuzdur.Gerçektende köprünün altında çok sular aktıktan sonra o söz yerini bulur da. Şöyle ki, sonraki gelişmeler muvacehesinde Adli TıpKurumu bünyesinde sık sık GrupBaşkanlığı değişikliklerinin yaşanması, birbiri ardına DaireBaşkanlarının değişmesi, ne idüğü bilinmeyen dışarıdan tayinle aramıza katılan uzman kadrolaşmasına bakıldığında Grup Başkanıyla Daire Başkanımız arasında ki çekişmenin en çokta o zamanki adıyla hizmet hareketi dedikleri FETÖ’cülerin işine yaradığı görülecektir. Kelimenin tam anlamıyla meydan onlara kalacaktır. Nitekim gerek Grup Başkanının görevden alınıp yerine gelen Grup Başkanlarının 15 Temmuz soruşturmalarıyla ortaya çıkan sicillerine baktığımızda gerekse DaireBaşkanımızın daha fazla baskılara dayanamayıp Sağlık Bakanlığına müşavir olarakatanmasının ardından yerine gelen Daire Başkanlarının icraatlarına baktığımızda aile dostum Dr. Selçuk Bekâr’ın o söylediği sözün ne anlama geldiğini gayet net bir şekilde idrak etmiş oldum da. Öyle ya, her kurumda olduğu gibi F tipiciler her kuruma sızdıkları gibi Adli Tıp gibi karanlıkta kalan olayları açığa çıkartmada gözde birKurumunu’da boş geçmeyeceklerdir. Muhsin Başkan’ın değimiyle Adli Tıp tarlasını da süreceklerdir. Kaderin tecellisine bak ki Muhsin Yazıcıoğlu bir cenazenin otopsisi için Daire Başkanımızı ziyaret edip bizimle de hasbihal ettiğinde sizde mi burda çalışıyorsunuz dediğinde bende cevaben: -Başkanım, görev istenmez görev verilir düşüncesinden hareketle Daire Başkanımız beni Milli Eğitimden Adli Tıp’a gelmemi teklif etti bende gördüğün gibi şuan yaklaşık 8 yıldır beraber çalışıyoruz. O arada Muhsin Başkan,bana çocuklar nasıllar, iyiler mi şeklinde hal hatırda sormayı da ihmal etmez. Bende kızımın katsayı adaletsizliğinden dolayı İlahiyat okuduğunu söylediğimde, derin bir of çekip: -Bu bizim kanayan yaramız deyip beni teselli etmişti. Evet, Muhsin Başkan böyle bir başkandı, çocuklarımızın hali vaktini bile dert edinen vefakâr bir dost liderdi. Zaten o buluşma üzerinden 2 ay geçmedi Muhsin Başkanın kar beyaz dağlardan gelen o vefat haberi yüreğimizi burkmuştu da. İyi ki de o son buluşmamız olmuş, meğer o görüşme helallikmiş. İlginçtir Muhsin Başkanın dairemize muhafaza etmek gönderilen gazlı beze emdirilmiş kurutulmuş kan örneğinin meslektaşım Ülker hanıma havale edilen dosyasına eşlik etmek bize de nasip oldu. Hatta bir ara Daire Başkanımızdanmeslektaşımla beraber muhafaza altına aldığımız gazlı beze emdirilmiş kan örneğinden bir parçacık da kendimehatıra olarak alsam mıdediğimde cevaben: -Sakın böyle düşüncelere kapılma, sakın böyle bir işe kalkışma, kişisel hislerinle işi birbirine karıştırma, unutma ki burasıAdliTıp, burada duygulara yer yoktur der. Gerçekten de Daire Başkanımızın bu uyarısında haklıda. İşle duyguları birbirine karıştırmamak gerekir. Evet, her ne kadar Muhsin Başkan’ın gazlı beze emdirilmiş kan örneğinde bir parçacık hatıra örneği ayırma duygu yüklü hayalim suya düşse de Muhsin Başkan’ın aziz hatırasınaolan bağlılığım benim için asla unutamayacağım unutulmazbir anı olacaktır. Muhsin Başkan ebediyete göç edip aramızdan ayrılmıştı, Daire Başkanımız ise DNA’sıolmayan Ankara Adli Tıp Kurumuna kurduğu DNA laboratuvarın Başkanlığını bırakaraktan o da Sağlık Bakanlığına giderek aramızdan ayrılacaktır. Sıfırdan kurduğu Laboratuvarda bir zamanlar Grup Başkanının referansıyla sonradan aramıza katılan meslektaşımız Filiz hanım gibi birkaç arkadaşın dışında hepimiz tek yürek olup Adli Tıp Bahçesinin önünde Daire Başkanımızı uğurladığımızda doğrusu bundan sonra bizleri daha neler bekliyor tedirginliğini hep birlikte yüreğimizde hissettik de. Hiç kuşkusuz Daire Başkanı gittikten sonra geçmişte Lise ve Üniversiteden arkadaşlığımız olması hasebiyle akabinde hedef tahtası ben olacaktım. Nasıl mı? Bunu da inşallah haftaya ‘Adli Tıp Hatıralarım’ başlığı altında makalemde belgeler eşliğindeişleyeceğim konuda ne demek istediğim anlaşılacaktır. Haftaya görüşmek üzere, Vesselam.SELİM GÜRBÜZER https://www.enpolitik.com/yazar/seli...77-kose-yazisi |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|