AK Gençliğin Buluşma Noktası
Hikayeler Hoşumuza giden hikayeleri burada paylaşıyoruz.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 05-06-2009, 18:49   #1
Kullanıcı Adı
Tarantula_
Standart Sahipsiz Kalan Diploma(Hüzünlü Bir Hizmet Öyküsü)


Sahipsiz Kalan Diploma

Üniversitede derslerin bitmesine az bir zaman kalmıştı. Birkaç ay sonra diplomasını alacak, öğretmen olacaktı. Hayalleri ve hedefleri vardı. Arkadaşlarına karşılık beklemeden yardım eder, herkes onu daha çok bu özelliğiyle tanırdı. Ders kitaplarının ilk sayfalarına güzel sözler yazar, bunları hayatına uygulamaya çalışırdı.
Bu güzel sözlerden biri, "Sizin en hayırlınız, insanlara en faydalı olanınızdır." Hadîs-i Şerifiydi.

O gün Salim Bey, "Osmanlı Tarihi" dersinin vize sonuçlarını açıklıyordu. Elindeki son yazılı kâğıdı Tayfun Şahin'indi. Üzerinde 100 yazıyordu. İsmini okumadı; ama Salim Beyin yüz ifadelerinden sınıf arkadaşları bu kâğıdın ona ait olduğunu anlamışlardı. Sınıfı birden derin bir sessizlik kapladı. Herkesin üzüntüsü yüzünden okunuyordu.

Tayfun, bir öğrenci yurdunda kalıyordu. Yurt idarecilerini çok seviyor, onlardan insanî değerler adına çok şeyler öğrendiğini söylüyordu. Yurt, onun için evi kadar sevdiği bir yuvaydı. Ona ek bir bina daha yapılmıştı. Kendisi gibi daha birçok talebe orada barınacaktı. Buna çok seviniyordu. Sadece temizlik işleri kalmıştı; o da tamamlanınca yeni öğrenciler gelecekti. Temizlik yapmak için öğrenciler arasından birkaç gönüllü aranınca, Tayfun ve iki arkadaşı, "İnsanlığa hizmet, Hakk'ın rızasını kazanmaktır." diyerek hemen kolları sıvayıp işe giriştiler. Gayretli bir çalışmayla iki gün içinde binanın temizliği bitti. İkinci gün akşam geç vakitte toz toprak içerisinde odasına döndüğünde, Tayfun sıcak bir duş alıp rahatlamak istedi. İşte ne olduysa o anda oldu. Bu bir dalgınlık mıydı, yoksa bir davetiye mi yollanmıştı kendisine? Şofbenden sızan gazın tesiriyle derin bir uykuya daldı. Kimsenin bundan haberi yoktu. Uzun bir süre sonra, yurt müdürü, banyonun ışığını açık görünce olayın farkına vardı. Derhal Tayfun'u hastahaneye kaldırdılar. Ama yapılacak bir şey kalmamıştı.

Müdür, gece yarısına doğru yurda döndü. Bitkin bir halde idare odasına geçti. Üzüntüsünden ne yapacağını bilemiyordu ki telefon çaldı. Gecenin bu saatinde arayan da kimdi? Ahizeyi korkuyla kaldırdı. Telefondaki ses, yurdun ihtiyaçlarının temininde kendilerine yardımcı olan emekli öğretmendi. O, yurda on kilometre kadar uzakta bir evde oturuyordu. Gördüğü bir rüyanın tesiriyle uyanmış, bir daha uyuyamamıştı. Yurdu aramadan içi rahat etmeyecekti. Hemen gördüğü rüyayı müdüre anlattı: "Rüyamda, Kâinatın Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) ile yeni yapılan yurdu gezdik. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) yurttan ayrılırken, sevdiği bir genci yanında götürdü."

**1.BÖLÜM**

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 05-06-2009, 18:50   #2
Kullanıcı Adı
Tarantula_
Standart
2 . Bölüm
Tayfun'un vefat haberi kadar bu rüya da dostları arasında yayıldı. Bütün sınıf arkadaşları da duydu. İşte onun adı okunmadan sınıfı sessizlik ve hüzün kaplamasının sebebi buydu. Selim bilinen rüyayı anlatarak sınıftaki sessizliği bozdu. Diğer arkadaşları da o güzel insanla olan hatıralarını anlatıp biraz olsun rahatlamak istiyorlardı.

Bunun farkında olan Salim Bey, o günü Tayfun'u anmaya ayırdı. İlk sözü Enver aldı. "Liseyi de onunla beraber okudum. Yedi yıldır beraberdik. O sanki başka bir dünya için yaşıyordu. Şimdi bana bıraktığı büyük bir hatıra var elimde: ders notlarını tuttuğu büyük bir defter... Her ders için ayrı bir bölüm ayrılmış. En sonda ise duygu ve düşüncelerini yazdığı bir bölüm var.

İşte dikkatimi çeken bir yazı. 'Dikkat!' ile başlıyor. O bir mektup mu, yoksa vasiyetname mi, bilemiyorum. Şöyle devam ediyor yazı: 'Dizmeye başladığın boncukları bitirmeden ölebilirsin. Sıvamaya başladığın odanı tamamlamadan hayata gözlerini yumabilirsin. Çıktığın seferini tamamlamadan fâni ömrün bitebilir.

Evet, her an ölebilirsin. Madem hakikat böyledir; gurur ve enaniyeti bırak, üzerindeki gafleti at ve ölüme daima hazırlıklı ol. Tâ ki, ölüm meleği geldiğinde seni hazır bulsun. İşte sen böylesine bir şuurla yaşa ki kabirde de, mahşerde de rahat edesin. Öyleyse, işlediğin günahları pişmanlık ve istiğfar gözyaşlarınla yıkamaya bak; onlara bir daha yaklaşmamaya karar ver! Olur ki, Yüce Mevlâ, hâline ve gözyaşlarına acır da merhamet eder."

Sınıftaki herkes bir şeyler söyledi. Kimi onun vefasından, kimi çok kitap okumasından, kimi bilgiçlik için değil, yaşamak için okuduğundan, kimi Yaratıcı’sıyla alâkasından bahsetti. Ama konuşmaktan çok dinlediler. Enver'in okuduğu yazı ve emekli öğretmenin gördüğü rüya, zihinlerde bir araya gelince herkes bir daha sarsılmıştı. Bundan da öte, hepsinde bir merak vardı. Tayfun bu satırları yazarken, vefatının yakın olduğunu mu hissetmişti, yoksa sürekli ahiret endişesiyle mi yaşıyordu? Belki her ikisi de söz konusuydu!
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi