05-26-2012, 12:04 | #21 |
Dinlemeden konuşma anlamadan karşı çıkma ve bilmediğin şey hakkında hüküm verme 7. İmam Musa Kazım .
Biz Müslümanlar olarak ne kadar namaz,dua ve zikir yaparsak yapalım onlar ( Emperyalist Gasıplar) bize dokunmayacaklardır. Ve onlar daima sizin Petrollerinizi, madenlerinizi ve alınterinizi istemeye devam ederler Ve onlar daima sizin ''ADAM '' olmamanızı isterler .Çünkü onlar ''ADAM'dan korkarlar . Zira siz ADAM olursanız ülkenizi Sömürttürmezsiniz İmam-ı Humeyni... şimdi bi düşünün böyle biri nasıl zalim olabilir ? o zamanlar ve bu zamanlar İmam Humeyniye saldıranlar ile Sayın Başbakana saldıranlar ayni zihniyetin insanlarıdırlar HORTUMLARI kesenlere BİNLERCE Saldırı ve HAKARETLER... ZOKAYI YUTMAYALIM sonra kendim ettim kendim buldum oluruz .. Darbecilerde AKP iktidarını YIKMAK için DÜZENBAZLIKLAR içinde olduklarını ve FIRSAT kolladıklarını asla UNUTMAYIN. |
|
05-27-2012, 01:55 | #22 |
@barayev Türkiye'deki darbeciler , ergenekoncular da İran rejiminin yaptığı gibi Beşşar Esed kafirine destek veriyorlar. Ayırca son zamanlarda nedense birçok ergenekoncu deyim yerindeyse; ''İran'cı'' oluverdiler! Acaba sen de onlardan mısın? ODATV'DEN İRAN VE ESAD'A TAM DESTEK! http://www.aktifhaber.com/odatvden-i...ek-478490h.htm |
|
05-27-2012, 01:56 | #23 |
İran Sünnilerine yapılan baskılar ya da Şii mezhep faşizmi 16. yüzyıla kadar tamamen Sünni olan, sadece bazı kentlerinde azınlık olarak Şii bir nüfus barındıran İran, bu asırdan sonra Türk ve Sünni asıllı Safeviye hükümetinin siyasi birtakım gailelerle mezhep değiştirmesi ve Osmanlı karşısındaki tutumuyla tarih sahnesindeki yerini almış olmakla birlikte genel olarak İran "cihadı olmayan İslam topluluğu" nitelemesine mâsadak olmuştur. İran coğrafyasında yaşayan Sünni topluluklar, 16. asırdan sonra yavaş yavaş çeşitli baskılar ve zulümler neticesinde İran sınırlarına hatta bu sınırların dışına yerleşmek zorunda kalmışlardır. Bugünkü Türkmenistan sınırında yaşayan yaklaşık iki milyon Sünni Türkmen, Pakistan-Afganistan sınırında yaşayan dört milyon Sünni Beluçi, sayıları birkaç milyonu bulan Basra Körfezi kıyılarında yaşayan Sünni Arap, yedi milyon civarında Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı Senendeç Sünnileri, Kirmanşah, Hemedan Sünnileri, Urumiye ve civarında yaşayan yaklaşık beş yüz bin Türk asıllı Sünni, Taliş ve Astara tarafında yaşayan birkaç yüz bin Türk Sünni ciddi baskılar altında bulunmaktadırlar. İran içi muhalefeti daima kendi dünyalarının problemleriyle meşguldür ve asla Sünnilerin problemleriyle ilgilenmezler. Bunun gibi meselelerle ilgilenmek devrim düşmanlığı ve bölücülük olarak addedilir, dolayısıyla kimse buna cüret edemez. Sünniler, adeta 1979 İslam devriminden bugüne milli bir tehdit olarak algılanmış, faaliyetleri sürekli tarassut altında tutulmuş, Sünni olmaları dolayısıyla İslam dışı, kültürsüz, medeniyetsiz olarak tavsif edilmiş ve Şii İran halkına böyle anlatılmıştır. Bugün İran sınırları içinde yaşayan hatırı sayılır bir nüfusa (on beş milyon) sahip olan Sünni toplulukların bazı problemlerinden bahsedeceğiz. Görülecektir ki, İran'da bugün itibarıyla ciddi bir "Şii mezhep faşizmi" yaşanmaktadır. İran'da yaşayan Sünniler, yeni doğan çocuklarına istedikleri ismi koyamazlar, nüfus idaresinde bir isimler kitabı bulunmaktadır, bu kitapta bulunan isimlerin dışında isim konulmaz. Mesela, İran'da Ebubekir, Ömer, Osman, Ayşe isimleri hiç yoktur. Bu isimleri nüfus idaresi nüfus cüzdanına kaydetmez. Hatta meşhur İran şairi Ömer Hayyam dahi Hayyam olarak seslendirilir. Sünniler askerlik hizmetine alınır fakat Sünni kökenli rütbeli asker asla bulunmaz. Hemen hemen bütün idari ve istihdam formlarında "Sünni misiniz? Şii misiniz?" sorusu mutlaka bulunur. Sünni kaynak kitaplarının basımı serbest değildir. Sünni bölgelerde okullarda okutulan din dersleri Şii akidesi üzerinedir. Sünnilikle alakalı çok az bilgi verilir. Birkaç yıl önce alınan siyasi bir kararla Sünnilere ait dini medreselerde dini liderin (Velayet-i Fakih) Şii bir temsilcisi bulunacak ve elinde fevkalade yetkiler olacaktır. İstediğini atayıp istediğini azledebilecek. Sünnilerin şimdilik karşı çıktığı bu uygulama çerçevesinde Şii akidesine ait ilimler bu medreselerde mutlaka okutulacaktır. Senede bir hafta "vahdet haftası" olarak kutlanan İran'da slogandan öteye gitmeyen bu faaliyet aslında Sünnileri Şiiliğe davettir. Vahdet yani hepiniz Şiilik temelinde birleşin problem çözülsün. Bugün İran hükümetinde Sünni bir bakan yoktur. Halk seçtiği için mecburen mecliste milletvekili vardır. Sünni medrese ve camilere devletin asla desteği yoktur. Sünni toplulukların himmet ve gayreti ile faaliyet göstermektedirler. Yakın tarihte Meşhed ve Bojnurd şehirlerinde çeşitli bahanelerle Sünnilerce kullanılan iki cami devlet tarafından yıkılmıştır. Başkent Tahran'da 2 milyon Sünni yaşamasına rağmen Sünnilerin cuma namazı kılacak bir camileri bulunmamaktadır. Hatta Tahran Sünnilerinin cuma namazı kılmak için gittikleri önce Pakistan Elçilik Okulu ve daha sonra Endonezya elçiliğinde kılınan cuma namazlarının yasaklanması, baskının keyfiyetini göstermektedir. Tahran'da birçok kilise bulunmasına rağmen Sünni caminin olmaması çok gariptir. İran'da Sünni âlimlerin bir araya gelmeleri engellenmektedir. Ülke içi ve dışı seyahatlerini rahatça gerçekleştirememektedirler. Bazen TV-radyo-gazete ve mecmualarda ehl-i sünnetin büyükleri kötülenmektedir. Hz. Ayşe'ye açıkça saldırıldığı çokça vakidir. "Müslüman mısınız? Sünni misiniz?" sorusu çok normaldir. Ehl-i sünnet, genel olarak ehl-i dalalet olarak bilinir. Hz. Ömer'i şehid eden Ebu Lolo'ya "Baba Lolo" diyen Şiiler, ehl-i sünneti rencide edecek şekilde yakın zamana kadar Ebu Lolo'nun İsfahan yakınlarındaki Kaşan şehrinde bulunan mezarını ziyaret ederlerdi. Hz. Ömer'in şehadet yıldönümünde Ceşn-i Ömer Koşi (Ömer öldürme merasimi) tertip ederek o pâk dâmen hazretin bir heykel veya suretini yaparak üzerine pis şeyler atarlar. Bugün hâlâ Tahran'ın güneyinde ve ülkenin çeşitli yerlerinde maalesef bu merasimler yapılır. Sünnilerin oturduğu bölgelerde vazife yapan idari amirlerin hemen hepsi Şii'dir. Sünnilere asla böyle makamlar verilmez. Sünnilere ait TV-radyo-gazete ve mecmua bulunmamaktadır. Mezhep değiştiren, yani Şii olan Sünnilere makam ve mevkiler verilmektedir. Sünnilerin geleneksel kıyafetleri okullarda yasaklanmıştır, tek tip üniforma giydirilmektedir. Sünnilerin kendi dilleri okullarda okutulmamaktadır (Azerice, Türkmence, Taliş dili, Kürtçe, Beluçi). Akidesi gereği vaazlarda konuşan Sünni ulema cezalandırılmaktadır. Yakın zamanda Hayrşahi Beluç ve Eyüb Genci, ciddi işkencelere maruz kalmıştır. İranşehr'de Sünni ulema, birtakım isnatlarla idam edilmiştir. Sünniler arasında revaçta olan tasavvuf, İran'da yasaktır. Şiilerin sevdikleri din büyüklerini ehl-i sünnet sever fakat ehl-i sünnetin sevdiklerine Şiiler saygı dahi göstermezler. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Muaviye ve Hz. Ayşe'nin adları anıldığında "lanetullahi aleyh" (Allah'ın laneti üzerine olsun) derler. Dr. Ali Şeriati, yaptığı araştırmalar neticesinde ehl-i sünnete uygulanan haksız birtakım söylemlerin doğru olmadığını söyleyince Şii İranlılar tarafından Sünni olarak suçlanmıştır. Yakın zamana kadar Dr. Ali Şeriati'nin kitapları İran'da sansürlü olarak yayımlanmaktaydı. Suriye, Lübnan, Irak, Bahreyn, Kuveyt, Suudi Arabistan gibi ülkelerde yaşayan Şiilerin her türlü hakkını savunmayı kendine ödev bilen İran acaba kendi ülkesinde yaşayan Sünnilerin sahipsiz olduğunu düşündüğünden dolayı mı böylesine acımasızca davranmaktadır? İslam dininin hak ve adalet anlayışı bu mudur? Yoksa İran Şiilerinin tarihi bir tatmin hamlesi midir? Bilindiği gibi İran'ın hiçbir zaman Bosna, Çeçenistan, Keşmir ve Uygur'da yaşayan Müslümanların uğradıkları haksızlıklara ve zulümlere karşı Müslümanca bir tavrı olmamıştır. Niçin? Çünkü Bosna'da Avrupalılarla, Çeçenistan'da Rusya, Keşmir'de Hindistan ve Uygur'da Çin ile karşı karşıya gelmek istememiştir ve adları anılan coğrafyada yaşayan Müslümanlar Sünni'dir. Öyleyse neden Irak ve Filistin ile ilgileniyor? Öncelikle Irak'ta yüksek oranda nüfusu bulunan Şiiler ile gayet muazzam olan ilişkileri ve Şii bir başbakan seçtirebilecek kadar nüfuzlu olması önemli bir husustur. İkincisi, Filistin davasına sahip çıkıyor görünmek ise İsrail ile çatışma zemini oluşturma ve bu çatışma zemininden faydalanmak. Her halükarda, Ortadoğu'daki karışıklık İran'daki rejimin ömrünü uzatan bir vasıtadır. İran'ın nükleer enerji ve İsrail ile çatışmadan başka hiçbir gündemi yoktur. Bu iki unsur elinden alındığı takdirde İran'ın oynadığı oyun sona erecek ve içerideki kavgalarla meşgul olacaktır. İran'da yaşayan Sünnilerin uğradığı haksız baskılar maalesef Türk dış politikasının gündeminde değildir ve hiçbir zaman da olmamıştır. İran'da yaşayan Sünnilerin problemleri Türkiye'nin Tahran büyükelçiliğinde duyulmadığı gibi Ankara'da hiç duyulmuyor. Yukarıda bahsedilen yaşanan problemlerin dışında son zamanlarda şiddetlenen baskılar tahammül sınırlarını aşmıştır. Geçtiğimiz haziran ayında İstanbul'da uluslararası İslam ulemasının toplantısına davet edilen İran Belucistan Eyaleti ve bütün İran Sünnilerinin dini temsilcisi Mevlana Abdülhamit, Türkiye dönüşü Tahran İmam Humeyni Havaalanı'nda gözaltına alındı, sorgulandı, pasaportuna el konularak yurtdışına çıkması yasaklandı. Bunun Türkiye dönüşü yapılması anlamlı. Nasıl ki, Irak, Bahreyn, Kuveyt, BAE, Umman, Yemen, Suudi Arabistan'da yaşayan Şiilerin İran'dan beklentileri varsa İran'da yaşayan on beş milyon Sünni nüfusun da Türkiye'den beklentileri olması çok tabiidir. Aynı zamanda Belucistan eyaletinin merkezi Zahidan şehrinde bulunan İran'ın en büyük Sünni medresesinin de hem üstadı hem de yöneticisi olan Mevlana Abdülhamit ile birlikte İran'dan Türkiye'deki toplantıya gelen diğer kimseler de yine aynı şekilde gözaltına alınmış, sorgulanmış ve pasaportlarına el konularak yurtdışı yasağı getirilmiştir. Türkiye'nin verdiği uluslararası desteği ve krediyi hoyratça kullanan İran, bunlarla yetinmedi. İran Sünnilerinin resmi web sitesi sunnionline.com'un verdiği bazı haberler, durumun vahametini açıkça ortaya koymaktadır. Kürdistan eyaleti Kamyaran şehrinde Cuma Camii, İran devrim ordusu askerleri tarafından muhasara edilerek cuma namazı kılmaya gelenlerin üzerleri aranmak suretiyle tahrik edilmiştir. İran'da yayımlanan Risalet gazetesi, İran Sünnilerinin lideri Mevlana Abdülhamit hakkında yalan bir haber yazarak güya onun "Humeyni Komitesi yardım sandıklarına sadaka atılmaması yönünde bir fetva verdiğini" iddia etmiştir. Bu haber, Mevlana Abdülhamit tarafından tekzip edilmiştir. Zahidan şehrinde genişletilmesi ve yenilenmesi düşünülen caminin para kaynağı sorgulanmak suretiyle bölgedeki Sünni din adamlarına iftira atılmıştır. Zahidan'da bulunan İran Sünnilerinin en büyük dini medresesi olan Daru'l-Ulûm'da müderrislik yapan ve yurtdışı gezilerinde Mevlana Abdülhamit'e eşlik eden ve kendisinin damadı olan Hafız İsmail Mollazehi, gerekçe gösterilmeksizin tutuklanmıştır. Daru'l-Ulum medrese ve camisinin hadimlerinden ve Mevlana Abdülhamit'in ikinci damadı Hacı Abdurrahim de gerekçesiz olarak tutuklanmıştır. Aynı medreseden Hafız Muhammed İslam suikasta uğramıştır. Medrese üstatlarından Mevlevi Emanullah Gumşadzehi, suikasta uğramıştır. Aynı medresede idari işler müdürü Mevlana Ahmet Naruyi gerekçesiz tutuklanmıştır. Dr. Ali Rıza Gafuri - 24.04.2012 - Zaman kaynak ve devamı için: http://www.zaman.com.tr/haber.do?hab...i&haberSayfa=0 http://www.zaman.com.tr/haber.do?hab...i&haberSayfa=1 |
|
05-27-2012, 02:16 | #24 |
Müslüman Katliamına Destek Olan “İran İslam Cumhuriyeti!” Türkiye’de İran İslam devriminden kalma, İran’ı hala doğru okuyamayan bir nesil var ve bunlar İslami duyarlılıkla İran’ı savunmaya devam ediyorlar. İran’daki devrimin İslam’la pek alakasının kalmadığının, devrimin “İslam” tarafının tedavülden kalkıp,“devrim” tarafının bizdeki Kemalizm’e benzer otoriter bir rejim olarak sürdürülmeye çalışıldığının farkında değiller. İran’a dokunan yazı ve yorumlarda bazı “Kek Müslümanlar” ümmet bilincinden girip İslam birliğinden çıkıyorlar ve İran’ı müdafaa yarışına giriyorlar. İran destekli son Suriye katliamlarına rağmen hala İran’ı müdafaa edenler olacak mı bilmiyorum. Şia propagandasına maruz kalanlara ve Şiilik eğilimi taşıyanlara sözüm yok. Ama ortalama ve samimi Sünni Müslümanlardan da bu ağa takılanlar ve İslam adına İran’ı müdafaa edenler az çıkmıyor. 30 yıl sonra Suriye ordusu Hama’da ve yeni bir katliama daha imza atıyor. Aylardır zalim Baasçı, Nusayri rejimi tarafından kuşatma altında tutulan Hama’ya dün tam teçhizatlı ordular girdiler ve şehri tekrar kana buladılar. Tanklar rastgele evlere, mahallelere ateş etti. İnsanlar kan revan içinde kaldı; yüzlerce ölü var. 21. Yüzyılda dünya ve Türkiye bu manzarayı sadece seyrediyor. Hama’nın derdi ne? Hama kökenlerinde Türkmenlik olan Araplaşmış samimi, Sünni duyarlı Müslümanların yaşadığı, zulme başkaldıran bir kent. Hama’lıların tek suçu Müslüman olmak, İslam’ı yaşamak ve %10’la %90’a hükmeden Esad diktatörlüğüne boyun eğmemek. Tanklar Hama’ya bu nedenle girdi. Rejime, orduya, devlete hükmeden Nusayriler (Nusayri, Nasara’dan “Hristiyancık” anlamına gelir) bu insanları başka değil, Müslüman oldukları ve zulme diklendikleri için öldürüyor. İslamcı(!) İran, Baasçı (Arap milliyetçisi, pozitivist, ateist) Suriye rejiminin arkasında siyaseten durmakla kalmıyor. Katliam yapan Suriye ordusuna bizzat ve aktif destek de veriyor. Peki, bu nasıl bir İslamcılıktır? Bu nasıl Müslümanlıktır? Nusayri, ırkçı, İslam’la alakası olmayan bir rejim hangi İslam, hangi Müslümanlık adına desteklenebilir? İran’ın yaptığı nedir? İran’ın yaptığı bir mezhep dayanışmasıdır. Suriye, Ortadoğu’da İran’ın müttefikidir. Nusayrilerin Şia ile hatta İslam’la uzak-yakın bir alakası olmamasına rağmen, Suriye yönetimi İran yanında ve Şia ekseninde yer aldığından dolayı “İran İslam Cumhuriyeti!” Suriye diktatörlüğünün Müslümanlara karşı işlediği katliamlara göz yummanın ötesinde destek vermekte, kana ortak olmaktadır. Başka? İran’ın yaptığı Türkiye karşıtlığıdır. Türkiye’deki “Kek Müslümanların” basireti bu konuda bağlanmış olabilir; ancak İran, Türkiye söz konusu olduğunda Müslümanlığı, İslam’ı bir yana bırakır ve Türkiye’ye verebileceği zararın azamisini vermeye çalışır. Tarih buna şahittir. Türkiye, Suriye konusunda biraz sesini yükseltince, geçen aylarda bunu bir defa daha yakından görmüş; İran’ın tehdidine maruz kalmıştır. İran Suriye rejimiyle işbirliği yaparak Türkiye’yi kuşatmaktadır. Zira Irak Şiileşmiştir ve şu anda İran’ın tabii müttefikidir. Suriye ve Lübnan’ı da bu pakta kattığınızda Türkiye’nin doğudan ve güneyden İran tarafından kuşatıldığını görürsünüz. Ama ne hükümet, ne de “kek Müslümanlar” bunu görmeye hazır değillerdir. Türkiye’yi kuşatmak ve Türkiye’ye zarar vermek İran’ın temel, tarihi politikasıdır. Bu politikasını takiyye ile iyi perdelediğinden, bizimkilerde kandırılmaya hazır ve yatkın olduklarından İran’ın gerçek niyetleri devletlûlarımızca sezilememekte, gerekli tedbirler alınamamaktadır. İran’ın bir başka derdi de Sünni karşıtlığıdır. İran İslam coğrafyasında Şii bir eksen oluşturmakla ve kendisine paktlar kurmakla meşguldür. Bu konuda İran ABD-İsrail’in desteğiyle ciddi mesafe almıştır; Irak Şiileşmiştir. Yüzde 90’ı Sünni olmasına rağmen Nusayri yönetimi sayesinde Suriye Şii eksende tutulmaktadır. İran Lübnan’da Hizbullah üzerinden etkinlik kurmaktadır. Pakistan ve Afganistan’da yine ABD-İsrail desteğiyle Şiiler ciddi mevzi ve üstünlük kazanmışlar, yönetimde etkin olmuşlardır. İran, batılılara, ecnebilere değil, ama Türkiye dâhil Müslümanlara Şii misyonerliği yapmaktadır. Batının tersinden katkısıyla İran, İslam dünyasında “batıya kafa tutan kahraman!” havasıyla sempati toplamakta, hızla (Müslümanlar arasında!) Şiiliği yaymaktadır. Bu gün İran’ın İslam tarafı kalmamıştır. İçi boş, kof bir hale gelmiştir. Bizde Kemalizm ne kadar toplumsal tabana, desteğe sahipse, ne kadar etkinse İran’da İslam devrimi o kadar etkindir. Ama İran’ın yeni misyonu zaten İslam’ı yaymak filan değildir. İran’ın misyonu,“İslam” etiketini kullanarak Müslüman kitleler üzerindeki etkinliğini artırmak, Şiiliği yayarak siyasi güç ve hâkimiyet alanını genişletmektir. İran’ın Suriye’de Müslüman kıyımına destek vermesini ancak bu pencereden bakarsanız anlamlandırabilirsiniz. İran, İslam rejimi deforme olduğu için bunu yapıyor değil. İran devrimi, başlangıcından itibaren sakat doğmuş, yukarıda saydığımız hedefler gözeterek yaptırılmış bir devrimdir. Zira daha devrimin 3. yılında, yani 1982 Hafız Esad’ın Hama-Humus’ta 60-80.000 Müslüman’ı katlettiği dönemde, İran, Suriye rejimine ses çıkarmamış, destek olmuştu. “İran sonradan değişti” argümanının altı boştur. 21. yüzyılda ateist, diktatör, Nusayri Suriye rejimi katliam yapıyor, kan akıtıyor. Bir İslam Cumhuriyeti olma ve İslam’ı yayma iddiasındaki İran bu katliama aktif destek veriyor. Bizim İran etkisinde kalmış, radikallik bulaşmış “İslamcı” aydınlar gözlerini yummayı, susmayı tercih ediyorlar. Batının, miadı dolduğundan dolayı tedavülden kaldırdığı kuklası Kaddafi’ye “aslan” kesilen, İslamcı geçmişe sahip, dini duyarlılığı yüksek hükümetimiz, Başbakanımız, Esad’a karşı oldukça ılımlı ve olumlu yaklaşıyor. İsrail’e kafa tutan AKP, Suriye’ye ve Suriye’deki katliama sırt dönüyor!…. Batı mı? Onlar inançlı, Müslüman insanların kırılmasından, katledilmesinden ancak memnun olur. Sadece dünya kamuoyuna karşı bir şey yapıyor görünürler…. Yusuf Gezgin - 1 Ağustos 2011 Not: Yusuf Gezgin bu yazıyı Ak Parti, Suriye'deki İslam düşmanı Nusayri-Baas rejimine karşı açıkça tavır almadan önce yazmıştır. Konu Özgür Suriye tarafından (05-27-2012 Saat 02:20 ) değiştirilmiştir.. |
|
05-27-2012, 02:21 | #25 | ||||
Alıntı:
|
|||||
05-27-2012, 17:25 | #26 |
Selam olsun Müslümanlar BİRLİĞE ve BERABERLİĞE ÇAĞIRAN ve TEZGAHLARI YIKANLARA...
|
|
05-28-2012, 00:36 | #27 |
Suriye Direnişi Haber-Yorum: Baas Lobisi Hula katliamını da görmedi... Ümmet'in çocukları katledilirken Baas lobisi hala Dezenformasyon peşinde mi yoksa?.. Suriye'li bebeklerin kanı çok mu ucuz sizce?... Yoksa yine komplo teorileri üretip sanal senaryoların arkasına saklanarak ahlaksız duruşunuzu sürdürecek misiniz?.. Afaki söylemleriniz ve hayali sloganlarınız başınızı yesin emi?.. Çakma Siyonizm karşıtlığı numaraları sizin işiniz... Sahte Anti-Emperyalizmcilik oyunları size yakışıyor... ''Takva''yı ''Takiyye''ye kurban ettiniz... Somut gerçeklikleri soyut masal ve mavallara feda ettiniz... Yüreğiniz yetiyorsa yayınlayın bu vahşeti... Biz söyledikten sonra yayınlarsanız size bakışımız değişmez gerçi... Satılık kalemler... Kiralık beyinler... Hakkı çarpıtmayı meslek edinmiş Şeytanlar... Sizden de Reel-Politizme dayalı mücadelenizden! de utanıyorum... Bu utancı bize yaşattığınız için Allah sizi bildiği gibi yapsın... Katledilen yavrularda mı sizi harekete geçirmeye yetmiyor?.. Çiğnenen namuslarda mı sizin ayağa kalkmanıza kafi gelmiyor... Suriye halkını arkadan vurdunuz... Mazlumların sırtlarından bıçakladınız, hançerlediniz... Veyl olsun size ve inancınıza... Yazıklar olsun savunduğunuz davanıza... Bizimle sizin aranızda vahdet mümkün değil... ''Vahşet'' varken ''Vahdet'' olur mu siz söyleyin?.. |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|