09-21-2011, 01:35 | #1 |
Salih Mirzabeyoğlu' demek yasak mı?
Salih Mirzabeyoğlu' demek yasak mı? Salih Mirzabeyoğlu “Tiyatro bitti” diyeli 13 yıl oldu. O bir yazar, fikir adamı. Onun adını anmak bile korkulu bir rüya Türkiye dindarları için... İBDA düşüncesi keyfiyet ölçüleri dahilinde, fikir kalıbını toplum hayatına uygulama ısrarıyla ortaya çıkan ve üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ‘İdeologya Örgüsü’nde anlattığı İslâm’ın sahih aksiyon tarafını oluşturmaktadır. Dünya görüşünü, ‘İslâm’a muhatap anlayış’ dairesinde, insan teki olarak varlığını İslâm’ın varlığıyla tamamlanmış sayan ve sorumlu mümin tavrıyla olayların muhasebesini yapan bir hareketin ‘remz’idir. Tiyatro bitti! Seksenlerin sonunda yayın organlarından Taraf dergisinde ‘mutlak’ olana itaatin yok sayıldığı yeni dünya düzeninde, İslâm temelli önemli bir ayrım yapılır: ‘Taraf olmayan bertaraf olur.’ Hareket içerisinde ümmet olma talebi, birtakım düşünce ayrımlarının netleşmesi yolunda dilemma oluşturmuş olsa da, tavır olarak ehli sünnet vel cemaat dakikliği ile dünya müslümanlarının emperyalizme karşı savaşında ortaya konulan eylemleri ön plana çıkarmasıyla dikkatleri üzerine çeker. İBDA anlayışını Büyük Doğu’ya nispetle örgüleştiren ve hareketin mimarı sayılan Salih Mirzabeyoğlu’nun, 1998 yılında tutuklanması ve sonrasında devam eden mahkemelerin neticesinde ömür boyu hapse mahkum edilmesiyle varılan süreç, yine Mirzabeyoğlu’nun bir tek cümlesiyle özetlenmiştir: ‘Tiyatro bitti!’ 50 kitap yazdı Buraya kadar yazılanlar, kamuoyunun bilgisi dahilinde, meraklılarının özel takibiyle ulaştıkları bilgi kırıntıları arasındadır. Fakat benim varmak istediğim nokta, tam da burada başlamaktadır aslında. İBDA hareketinden çok, kaleme aldığı ellinin üzerinde eseriyle Türkiye’de İslâm davasına metod ve düşünce olarak (beğenip beğenmemek eleştiriye tâbidir elbet) çeşitlilik kazandırmış, İslâm’ın varlığını ve teklifini özelde Türkiye, genelde Ortadoğu Müslüman coğrafyasında yeni dünya düzenine rağmen emperyalist bloklarda tartışmaya açmış yazar, mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun, hukuksuzluk örneği halinde ders kitabı olarak ilgili fakültelerde okutulması gerektiğini düşündüğüm mahkûmiyeti ve onun gözden ısrarla kaçırılmaya çalışılan eserleri oluşturmaktadır. Salih Mirzabeyoğlu’nun suçu nedir? Bu sorunun etrafında duran cevaplara bakmamızı gerektiren saikler neler olabilir? Mirzabeyoğlu’nun davası Türk düşüncesi, modern atılımların lafzen ortaya çıktığı Tanzimat döneminin ağırlığını, Batı karşısında bir kompleks olarak algıladığı 28 Mehmet Çelebi zamanından günümüze kadar kafasında taşıdı. Sanayi devrimi ile ete kemiğe bürünen emperyalist blok, düşünce sistematiğinde yer alan Doğu kavramı içerisinde İslâm unsurunu ‘düşman’ bilerek çözme uğraşısına girdi. Oryantalizmin belli başlı etki alanı İslâm’ın Doğu toplumları üzerinde yer bulan spesifik ‘itikat’ kavramı üzerine yoğunlaştı. Çünkü Batı’nın tanrısı ile Doğu’nun Allah’ı arasında Aristo mantığı önemli bir ayrım oluşturuyordu ve bu ayrım sömürü düzeni açısından önemli bir engel olarak Batılı zihinlere Hıristiyan düşüncesi ve ahlakı tarafından yerleştirilmişti. Batı’nın önce İncil teklifi ile Doğu’ya yönelmesinin en önemli gerekçesini arada oluşan bu itikadi makasın olabildiğince kapatılması oluşturuyordu. Bu ayrımın farkında bir yazar olarak Salih Mirzabeyoğlu’nun ortaya koyduğu eserler okunduğunda görülecektir ki, bahsi geçen Batı’nın niyeti ile Doğu’nun İslâm’a münhasır kavşak noktaları arasında hukukun dışında bir bağ bulunmamaktadır. Sözkonusu bu bağların nirengi noktalarına atıfta bulunan ve bir tek insanın kanını akıtmamış, aktırtmamış, zorbalığa, zulme bulaşmamış bir düşünce adamının hukuken lince tabi tutulması bir garabet örneği olarak karşımızda durmaktadır. Terör anlayışının dışında, ‘mevcut düzenin silah zoruyla değiştirilmesi’ suçlamasının ayağı yere basmayan tutarsızlığı, bir tek eserinin bir tek kelimesinde ‘silah’ geçmediği halde, yeryüzünde ömür boyu hapse mahkum edilen bir başka yazar örneği bulunuyor mudur acaba? Kaldı ki, terörün bölücü hamleler eşliğinde liderliğini yapanların ‘peygamber’ ilan edildiği bir ülkede, tasavvuf kaynağından beslenen bir düşüncenin sahibi olarak Salih Mirzabeyoğlu’nun mahkûmiyeti, maşeri vicdanda bilmem ki kabul görmüş müdür? Arif Akçalı hatırlattı GYY notu: Salih Mirzabeyoğlu Türkiye dindarlarının farklı bir imtihanıdır. Onun adının anılmasından bile korkulur dindarlar arasında. Evet, kimi söylemleri tasvib edilemez. Ehlisünnet dışında olduğunu iddia ettikleri Müslümanlara karşı bağlılarının kullandığı dil hareketin bütün birikiminden şüphe etmeye insanı zorluyor. O dil hiç bir zaman ümmetin hayrına olmadı. Mirzabeyoğlu bu kinci, nefret dolu dili ne derece beslemiştir, bilemiyoruz. Ama her şey bir yana, 28 Şubat sürecinde -hangi kurguların sonucu- hapse atılan bir yazarın hakkını savunamıyor olmak da bizlere, biz kültür çevrelerine (sadece dindarlara değil, tüm kültür çevrelerine) ayıp olarak yeter de artar bile. Dünyabizim.con
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
09-21-2011, 16:56 | #2 |
zahmet edip paylaştığım kültür sanat haberlerine biraz ilgi
belki bir şeyler öğrenebilirsiniz (: |
|
09-21-2011, 19:33 | #3 |
Binlerce insanın katili köpek öcalan imralıda keyif içinde yatıyor...
bi fiske vursalar memleketin aydınları,demokratları hatta hükümet yetkilileri dahi kıyameti koparır... ama bu adam yıllardır işkence görüyor... suçu ne o bile belli değil... suç örgütü liderliği niye Allahtan başka otorite yoktur dediği için mi ? medyamız var diyoruz... islami medya diyoruz... hangi birinde 1 satır haberi geçiyor mirzabeyoğlunun ? utanalım biraz utanalım... |
|
09-21-2011, 19:40 | #4 |
Yalnız değil zındandayım
içimde mahşer uğultusu bekçilerim hep bildiğin kursağında zulüm hevesi soğuk bakar duvarlar gördüğüm sıcak dostlar olmasaydı yanardım yalnızlık en pahalısı! Yaşanmış bir hayat bırakıyorum size bir gün daha tahliye olmuşken hayattan! |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|