|
05-23-2014, 16:52 | #1 |
Salih Tuna - Yılmaz Özdil'in Doktor Raporu
Salih Tuna
Yılmaz Özdil'in doktor raporu Roboski katliamı hakkında dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin 'Onlar kaçakçıydı.' demişti. Yani, 'müstahaktılar' demesine ramak kalmıştı. Taraf gazetesi de haklı olarak tepki göstermiş, mezkûr eski Bakan'ın fotoğrafı yerine odun koymuştu. (Evet evet, bildiğiniz odun.) Sonra devir değişti tabii; 17 Aralık yargı darbesi sürecinde bir gecede 'odun' makamından 'pırlanta' makamına terfi ettirildi. O kadar ki, Taraf gazetesinden Sözcü gazetesine, Aydın Doğan medyasından 'maklubeci medyasına' kadar âdeta 'ulusal kahraman' ilan edildi. Neden mi? Neden olacak, Erdoğan'a karşı çıkmış, istifa etmişti. Mekanizma böyle çalışıyordu. Kim olursan ol, istersen İdris Naim Şahin ol, bir gecede sosyalist bile ilan edilebilirdin. Mekanizmanın medya ayağı böyle de yargı ayağı çok mu farklıydı? Sağ görüşlü Hanefi Avcı, lideri dâhil bütün üyeleri tahliye edilen komünist bir örgüte üye olmak suçundan hâlâ içerde yatmıyor mu? Mekanizmanın nasıl çalıştığını en iyi hissedenlerden biri de Yılmaz Özdil'di. Belki burnu iyi koku alıyor, atmosferi iyi kokluyordu. Belki de... 'Hayvani içgüdüyle' demeyeyim de, 'ironi' yeteneğiyle söz konusu mekanizmayı keşfetmişti. Erdoğan nefreti her şeyi örtmeye nasılsa yetiyordu, o da buna güvenerek her fırsatta kaptırıp gitti. AK Parti'ye oy verenlere, 'Bidon kafa' demişti de başı mı ağrımıştı sanki. Roboski katliamında da İdris Naim Şahin'i de aşmış, son derece münasebetsiz şekilde kaçakçı – katır anıştırması yapmıştı. Ahmet Türk'e atılan o faşist yumruğa da, 'Mayın demokrasiyse... Yumruk niye faşizm?..' demişti. Son zamanlarda da iyice kaptırmış, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan'ın mezarına tükürmekten bahsedecek kadar da alçalmıştı. Tahmin edeceğiniz üzre, mâlûm mekanizma yine muntazam çalışmış, alçaldığı oranda yükseltilmişti. Daha evvel de söylemiştim; ancak alçaldıklarında yükselebilecekleri bir okur kitlesini el birliğiyle yaratmışlardı. Uyuşturucu müptelası gibi okurları alıştırılmıştı buna, doymak nedir bilmiyorlardı. Daha, daha, daha istiyorlardı. Bu yüzden arenaya çıkmış gladyatör gibiydiler. Erdoğan'a karşı ne kadar 'nefret suçu' işleseler o kadar alkış alıyorlardı. Daha fazla alkış alabilmek için de 'saygısızlıkta' yarışıyorlardı. 'Türk Solu' adlı bir dergimsi, 'Asılacak adamsın ulan' kapağıyla çıkmıştı, gerisini varın siz hesap edin. Edepsizlikte işaret fişeğini Ahmet Altan çakmış; Sayın Erdoğan'a 'sefil', 'zavallı', 'garson yamağı', 'kof kabadayı' diye saydırmıştı. Gezi'de de kafasını şöyle bir uzatıp, 'No pasaran' ayaklarına yattı ama cehaleti yüzüne vurulunca anında arazi oldu. Zaman'ın genel yayın yönetmeni gibiler de 'Yezid' gibi hakaretlerle mâlûm koroya dâhil olmuştu. Lakin gözden kaçırdıkları bir nokta vardı. Tamam, 'nefret mekanizması' muntazaman çalışıyordu ama bir kusurcuğu vardı: Bazen ters tepiyordu. Mesela, Metin Feyzioğlu da mahut mekanizmaya çok güvenerek Danıştay'da coştukça coşmuştu ama Münevver Karabulut'u testereyle doğrayanların avukatı olmasının gündeme gelmesinden öte bir işe yaramamış, kendi kendini bitirmişti. Yılmaz Özdil de Soma'daki madenci ölümlerine, AK Partili olmaklıklarından hareketle 'müstahak' deyince, mekanizma hepten iptal oldu. Erdoğan'dan nefret edenlerin bile bu kadarını vicdanları kabul etmedi. Yılmaz Özdil tepkilere karşı 'zeybek oyunu' lagalugası yapacağına, 'Beni Erdoğan nefreti mahvetti.' diye adam gibi itiraf etse bence daha iyi. Hele doktordan bir de rapor falan kaparsa tam olur. Hayır yani, bu saatten sonra 'merkez medyada' ancak doktor raporuyla yazmaya devam edebilir. Kaynak Yeni Şafak 19.05.2014
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|