AK Gençliğin Buluşma Noktası
Forum Köşe Yazarlığı Ak Parti Forum Köşe Yazarları buraya.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 06-05-2008, 21:29   #1
Kullanıcı Adı
alperen
Standart SANAYİLEŞMİŞ BİLGİ TOPLUMU VE ENDÜSTRİYEL KATILIM
SANAYİLEŞMİŞ BİLGİ TOPLUMU VE ENDÜSTRİYEL KATILIM
ALPEREN GÜRBÜZER
Bütün geçiş toplumlarının davası ‘’kalkınma’’dır. Geçiş top¬lumu, ne tarım toplumu ne sanayi toplumu ne de bilgi toplumudur. Her üçü arasında yalpalayıp duran toplumdur. Artık ekonominin sırf tarıma dayalı olan devirler hızını kesmiş görünüyor. Bütün mesele, yeni bir aşamaya geçerken geçiş süre¬cini sancısız geçirip, çağ atlayabilmekte.
Az gelişmişliğin problemleri çoktur. Devamlı küresel güçlerin telkinleriyle karşı karşıyadırlar. Bağımsız ve hür karar verme mekanizmaları zayıftır. Özenti hat safhadadır ve kur¬tuluşu süper devletlerin reçetelerinde hep arar dururlar.
Türkiye’de de bu tür manzaralara şahit olduk, kısmende olsa bir dizi problemleri hala yaşıyoruz. Siyasetçilerimiz, aydın¬larımız hep aynı telden çalıyorlardı bir zamanlar. Kökü dışarda olan modelleri sürekli tekrarlayıp eline tutuşturulmuş reçeteleri okuyorlardı halkımıza. Kendilerine ait hiç bir fikirleri yoktu çünkü. Bağımsız ve hür düşünemiyorlardı bir türlü. Katılımcı bir model ve öz yönetim anlayışların¬dan uzak kalarak günlerini boşa geçirdiler hep..
Kokteyl
Bütün çabaların halk nazarında ‘’sanayileşme ile ya da bilgiye entegre olmakla değil, ‘’Kok¬teyl’’ ile makyajlanması, hem kültür çatışmasını hızlandırmış hem de ekonomik kalkınmamızı geciktirmiştir. ‘’Nimette ve kül¬fette beraber” anlayışı yerine ‘’nimet bizlere’’, “külfet ahaliye’’ zihniyeti hâkim olmuş maalesef. Bu memleketin nimetini paylaşanlar halktan kopuk bir avuç elitist tabaka, külfetini çekenler de malum; gariban anadolu insanı. Yani geniş halk kitleleri..
Geçiş süreci yaşayan toplumlarda anti demokratik uygulamalar diz boyudur. Ne ekonomik politikalar, ne sosyal güvenlik, ne eğitim, ne de sağlık politikaları hiç biri reform niteliği taşımaz, hepsi çürüme eğilimi gösterir. O halde ne yapmalı? Bozulmayı önlemenin yolu, kararlı politikalar üretip, bilgi çağının gereklerini yerine getirebilecek hamlemizi gerçekleştirebilmekte galiba.
Kafadan ve hamasi ‘’çözümler’’ üretilebilir, ama bu kendimizi kandırmaktan başka işe yaramaz.. Hatta bu çözümler, bazı insanların gözünde allanıp pullanıp kurtuluş reçetesi olarakda gösterilebiliyor. Fakat bu geçici çözüm diye yutturulmaya çalışılan reçetelerin yaşama şansı yok, saman alevi misali savrulup, eninde sonunda kaybolmaya tarihin harabelerine gömülmeye mahkûmdur. Gerçek çözüm paketleri ancak toplum gerçekleriyle uygunluğu oranında kabül görür. Uygulama programlarının, toplum tarafından olumlu karşılanması ülke içinde birikmiş yığılı problemleri bir anda yarı yarıya çözmek demektir.
Koçi Bey Risalesi
Osmanlı, o ihtişamlı yükseliş döneminin ardından bir türlü kendini yeniliyemedi. Yenilik diye Tanzimat, I. Meşrutiyet, II. Meşrutiyet vs. denemeleriyle oyalandık. Hiçbiri derde deva olamadı. Osmanlı çöküş süreci boyunca çok çare aradı. Bu reçeteler arasında yükseliş dönemimizin el rehberi olan Koçi Bey’in risalesi de imdada yetişemedi. Esas itibariyle bu risalenin temel felsefesi, toprağa dayalı sistemi öngörmesi idi.. Koçi Bey’in risalesi, bütün dünyada ekonominin tarıma dayalı olduğu devirler için doğru kabul edilebilirdi. Nitekim yükseliş döneminde bu risale sayesinde toprağa dayalı ekonomiyi en iyi şekilde uygulama şansını yakalayarak cihanşumul devlet olmuşuz. Fakat Yükselişden sonra inişe geçmişiz, Niye mi? Çünkü bu seferki problemin niteliği başkaydı. Yani batı deniz aşır ticaret yolların keşfiyle beraber paraya dayalı ekonomi trendine girmişti. Hatta Amerika’nın keşfiyle birlikte kıtada ‘’paraya dayalı ekonomi’’ meydana ge¬lmişti. İşte bu noktada Osmanlı tıkanmıştı, devlet-i aliyye’ye gizli bir usta el toprağa dayalı sistem yerine, ticaret ve sanayinin yollarını gösterecek rehber gerekiyordu, ama olmadı. Koçi Bey risalesinde fazla ısrarcılık çöküşümüze giden kapıyı araladı maalesef. Eskiye hayranlık güzel şey, ancak ‘’gelişmeci’’ zihniyetle geçmişe bağlılık esas olmalı idi. Peygamberimiz (S.A.V.), ‘’iki günü birbirine eşit olan zarardadır’’ buyurması bu durumu teyid ediyor zaten. Koçi Bey’in teklifleri bu yönde olmadığı için, birzamanların her derde deva sanılan risalesi Osmanlıyı kurtarmaya yetmedi.. Oysa geçmişi gele¬ceğe bağlamalıydı Osmanlı.
Daha sonraları işleyen süreçte çareyi yüzeysel ve sembolik batıcılık hayranlığında aramaya başladık. Avrupa’dan yüzeysel aktarma formülleri toplumun öz dinamiklerine uygu¬lamaya koyulduk üstelik. Topluma zorla giydirilmeye çalışılan elbise dar geldiği gibi, bize ait olmayan yüzeysel yabancı reçeteler kimlik krizinede yol açtı üstelik.. Böylece merkez çevre ikililiği doğdu. Halkla-aydın, halkla-devlet kopukluluğun temelleri atılmış oldu, bugünde aynı ikilem devam ediyor aynı hızla.. Tanzi¬mat, bir noktada merkez ile çevre arasındaki uyuşmazlığın tohu¬munu attı diyebiliriz. O tohum, filizlenip, dal budak saldıktan sonra bugünkü tablo ortaya çıktı diyebiliriz. Deri üstü sözde inkılâplar derin yaralar açtı. Devletin halkına güvenmediği, halkın devlete kuşku ile baktığı bir yapıyla karşılaştık en sonunda. Bu durumu tersine çevirecek ‘’ışık’’ arıyoruz hala.
Demek ki, uygulanacak programların başarısı hangi dönemde olursa olsun toplumun taleplerini karşılıyıp karşılamamasına bağlıdır. Bu açıdan baktığımızda, tarım toplumundan sanayi toplumuna, ordanda bilgi çağına geçiş sürecinde ortaya çıkabilecek sosyal sancıları çözüp, biran evvel çağlar üzerine sıçrayarak Türkiye’yi yeniden lider ülke yapmak zorundayız.
Sanayileşmiş bilgi Toplumu
Evvela ‘’sanayileşmiş bilgi toplumu’’ olmanın temel şartı, öncelikle küçük birimden büyük birime doğru işleyen süreci sancısız geçirerek dünya ölçeğinde küresel etkinlik kazanmaktan geçer. Sanayileşmenin ve Bilgi devriminin önemi sık sık vurgulanmalıdır. Bu nok¬tadan hareketle tarih şuuru ile donatılmış neslimizi ve geleceğimizin temi¬natı olan gençlerimizi bilgi çağının ötesine taşıyacak tarzda iyi yetiştirmek mecburiyeti sözkonusudur..
Bu arada bir hususa değinmekte fayda var. Türkiye’de ‘’milli’’lik kavramından panik atağa giripde, ‘’ümmet’’ kavramını istismar edenler çıkabiliyor. Onlar sosyolojik bir gerçeği ‘’akaid’’le karıştıran zavallılardır oysa. Nasıl ki, sosyal bir süreç olarak ‘’bedevilik’’ ve ‘’şehirli¬lik’’te farklı bir şuurla müslümanlık devam etmişse bilgi çağına geçişte de ‘’iman’’ yine aynı ‘’iman’’ olarak kalacaktır pekâlâ, her türlü yenilik gâvur icadıdır deyipte teknolojik girişimleri engelleme yoluna gitmek halkımıza en büyük zulüm olsa gerek. Ki; teknolojiye adapte olmak, uluslar arası diplomatik girişimlerde bulunmak İslam ümmetinden olmanın iptali değildir. Zaten Kur’an-ı Kerim önce bir erkekle bir dişiden meydana geldiğimizi daha sonra tanışmamız için diğer kavim, kabile ve şubelere ayrıldığımızı mealen buyurmaktadır. Bütün bu hakikatler ortada iken ‘’millet’’ gerçeğini inkâr etmek niye? Tabii ki, biz Türkler ‘’İslâm ümme¬ti’’ndeyiz. Ümmet duygusu milli şuura hiçbirzaman engel değildir. Çünkü milli şuura sahip olmak ırkçılık olamaz. Irkçılık kendi milletini sevipde başkasını hiçe sayıp, yahut başka milletlere reddiye döşeyerek zulmetmek ırkçılıktır, bu böyle biline.. Sonuçta hepimiz ben-i ademiz.
Dejenerasyon
Sanayileşme ve bilgi çağına geçişte, geleneksel kültürümüzde ister istemez dejenerasyon yaşanacaktır, çözülen tarım toplumuyla birlikte şehrin varoluşlarında mantar misali türeyen gecekondu denilen meseleleriyle tanıştığımız gibi. Bilindiği gibi sanayileşmeyle birlikte gecekondu kavramı ağır¬lığını gündemde hissettirecektir. Köyünden, toprağından kopan insanlar, şehir ha¬yatıyla karşılaştıklarında geleneksel yapıda alıştıkları sıcak dostlukları, sıkça selamlaşmayı ve hatta komşuluk ilişkilerini kentin çarpık yapısında bulamayacaklardır. Ne umdum ne buldum misali gerçek huzuru elde edemeselerde farklı statüler ve o statüye bağlı bilgiler kazanacaklardır bu arada. Şehirde hangi mes¬lekte iş bulurlarsa o işe göre kimlik kazanırlar böylece. Bu durum Weber Sosyo¬lojisinde ‘’kazanılmış statüler’’ olarak isim alır. Kazanılmış statüler kentte ayakkabıcı, boyacı, inşaatçı, hizmetli, işçi memur vs. şek¬linde gerçekleşir. Bu kesimler bir taraftan mevcut durum¬larını yükseltmek çabasında bulunurlarken diğer taraftan da ge¬leneksel yapılarını korumaya çalışırlar habire. Kentin varoşlarının, ‘’Karslı’’lar, ‘’Erzurum’’lular, ‘’Bayburt’lular, Sivas’’lılar v.s. ile anılması bu yüzdendir. Böylece gecekondularda hem şehrlilik, hem aynı kasabadan olma, hem de aynı mezhepten olma gibi unsurlar ağırlıklı değer olarak nitelik kazanır. Nitekim ülkemizde zaman zaman yaşanan gerginliklerin odak noktasında gecekonduların olması bunu doğruluyor, öyle ki bu durum varoşların keskin gruplaşmaya elverişli yapısından kaynaklanmaktadır. Bu tip yerlerde bütünleşmeyi sağlamanın yolu alt birimden büyük birime geçiş şuurunu geliştirmenin yanısıra top¬lumcu politikalarla desteklenerek birlik ve beraberliği sağlamaktan geçer. Demek ki; şehrin kenar kesimlerinin yanısıra, merkezini oluşturan kısımlarını da içine alacak sosyal bütünleşmeyi sağla¬yacak politikalar geliştirilmesi gerekiyor. ‘’Merkez kenar’’ ikililiği de proplemlere kaynaklık etmektedir çünkü. İşte bu noktada ‘’sivil top¬lum’’, ‘’sivil katılım’’ modellerine kavuşmak zaruriyetiyle karşılaşıyoruz. Halka tepeden bakan ‘’jandarma zihniyeti’’ an¬layışıyla meselelerin üstesinden gelemeyiz. Kitlelerle beraber, on¬ların meselelerini yerinde çözerek işe koyulmalı. Halkla hem kültürel planda, hem de siyasi- sosyal planda bütünleşme¬dikçe ‘’bilgi toplumu’’ olamayız.
Sivil İnsiyatif
Sivil katılımcı politikalara şiddetle ihtiyaç var. Milli Şef döneminin halkla jandarma vasıtasıyla ilişkileri artık ge¬rilerde kaldı. Aynı zihniyeti gönümüzde hortlatmak temayüllerine müsaade vermemeli. Kitlelerle doğrudan doğruya, birlikte yarın¬larımızı kuracak ‘’Sivil inisiyatif’’ programlarını yürürlüğe koy¬manın zamanı çoktan geldi hatta geçti bile. Halife Hz. Ömer (R.A.)’ın; ‘’ Doğruluktan ayrılsam ne yaparsınız?’’ sorusuna cevaben; ‘’kılıcımızla düzeltiriz’’ denilen çağa giriyoruz artık. Buradaki ‘’kılıç’’ mefhumu ‘’sivil inisiyatif’’ olarak telakki edilmeli. Milleti hiçe sayan politikalar artık iflas et¬miştir. Siyaset şimdilerde kitlelerle birlikte yürütülüyor. Kitleleri yok sayarak hiç bir uygulama programını hayata geçiremezsiniz. Mutlaka toplumcu modeller geliştirmek zorunluluğu var.
Sanayileşmiş ya da bilgi çağını yakalamış Türkiye’de de kırsal kesimler olacaktır ama ağırlıklı değer ‘’Sanayi ve bilgi toplumu davranışları’’ olacaktır. Sanayi ve bilgi top¬lumu olduğumuzda, geleneksel toplum yapımızdaki alışkan¬lıkların birçoğu olmayacaktır. Kırsal kesimin ‘’geleneksel yapısının’’ yerini sanayinin ve bilginin vermiş olduğu ‘’zihni disiplin’’ alacaktır. Sanayi ve bilgi toplumunda tarım toplumunun toprağı çapalamadaki gayreti yerine, bilgisayarın tuşları ve ekranıyla haşırneşiri sözkonusu olacaktır. Yani ‘’kol’’ gücünün yerine ‘’beyin’’ gücü ağırlıklı değer olarak ortaya çıkacak¬tır. Kısaca, tarım toplumunun ‘’norm’’ları ile sanayileşmiş bilgi toplumunun ‘’norm’’ları farklılık arzedecektir diyebiliriz.
Sağlıklı ‘’sanayileşmiş bilgi toplumu’’ haline gelmek için kültürel değerlerimizin, üretim değerleriyle parelel seyretmesi gerekir. Geçiş sü¬reci yaşayan toplumlarda görülen sıkıntıların kaynağında yerel değerler ile evrensel değerler arasındaki uyumsuzluğun varlığından ötürüdür. Sanayileşmeyi gerçekleştirelim derken, yerel değerlerimizin ihmal edilmesi sancılar doğurmaktadır. O halde sanayileş¬meyi hem üretimi artırmak, hem ihracat potansiyelini yükseltmek hemde yerel değerlerimizi korumak olarak da görmek gerekiyor. Kalkınmasını gerçekleştiren toplumlarda maddi refaha rağmen manevi huzursuzlukların had safhada olması düşün¬cürüdür. Bügün Amerika ve Avrupa’da ayyaşlığın, kumarın, fu¬huşun, uyuşturuculuğun baş göstermesi, böyle bir gelişmenin neticesidir. Sanayileşmiş bilgi toplumu olarak tabiki Japonya bu durumdan müstesna. Japonya sosyal dokusu itibariyle ‘’Japonluluk’’ esas olup, sanayi yapısıyla da modern batı değerleri ile donanmış bir süper devlettir çünkü. Onlar model almaktan çok model üretmişlerdir. Aynı zamanda yerelliğin ve evrenselliğin bir arada olduğu model kurmak isteyenlere örnek bir devlettir Japonya.
Öyleyse yarının sanayileşmiş bilgi toplumu olma yolundaki Türkiye hem maddi üretimi hem de manevi hamlesini oluşturacak çö¬zümler üretmesi gerekiyor. Bu arada ekonomik anlayışımızı maneviyattan soyutlamamalı. Maddi ve manevi ikili denge ile sanayileşmiş bilgi top¬lumu olmak gerekiyor. Hatta mümkünse bilgi ötesine taşmalı..
Sanayileşmeyle birlikte soyal alanda ücretliler meselesi gündemin birinci ko¬nusu olması tabidir. Birikmiş servetin ne şekilde ve hangi yöntemle adil olarak dağıtılacağı meselesi sanayileşmiş bilgi toplumunun alın yazısıdır. Nasıl ki, tarım toplumunun kendine has meseleleri varsa, sanayileşmiş bilgi toplumunun da kendine özgü problemleri söz konusudur. Batı’da sanayileşmeyle birlikte, ücret dağılımındaki adaletsizlikler ‘’sınıf’’lar arası gerginliğe yol açmıştı. Bu arada Marksizm felsefeside , ‘’burjuva-proleterya’’ ilişkisine dayalı sisteme tepki olarak ortaya çıkmıştı. Öteden beri Komünizm ücret ve sermaye adaletsizliğinden istifade etmek istemiştir hep. Nitekim batıda zaman zaman görülen sınıf çatışmaların temelinde Avrupalı sosyalistlerin istismarı önemli sebep teşkil eder. Nezaman ki Avrupa adil ücret politika¬larına çeki düzen vermeye başladı o zaman kanayan yaraların durulduğu görülmüştür.
Geçiş toplumlarındaki huzursuzlukların kaynağında fabrikaya karşı atölyeyi savunmak ya da direnmek şeklinde yansıyan tepkiler vardır. Çok daha geniş çaplı ti¬cari organizasyonların meydana getirdiği sinerjik etki bir takım tepki mekanizmaların devreye girmesine yol açtığı muhakkak. Oysa teknik gelişmelerden korkmamalı, gereksiz kaygılar ve anlamsız tepkiler sanayileşmiş bilgi toplumuna geçişte en büyük engeldir. Çünkü küçük işletmecilik zihniyetiyle sanayileşmiş bilgi top¬lumu olmak bir hayaldir.
Sanayileşme
Sanayileşme; yatırım, dev işletmecilik gerektirdiğine göre, sermaye birikiminin de potansiyelini yükseltmek gerekiyor. Sanayi toplumu demek, herkesin banker, fabrikatör, tüccar ve sermayedar olması anlamını taşımaz. Zaten, bunun böyle olmasıda imkânsızdır. Bunu yapmak mümkün olmadığına göre sermaye birikimi giderek büyüyecek, fakat sermaye biriktirenlerin, yani sanayici ve ticaretcilerin sayısı azalacaktır. Şirketler büyüyecek ama şirket sayısı az olacaktır. Bu hususta kişilere takılmamak gerekir, önemli olan endüstriyel alanın faal olması. Marksistlerin dediği ‘’tam eşitlik’’ iddaları tamamen ütopiktir. Zengin daha zengin olacak, ama zenginlerin sayısı azalacak gerçeğini artık görmek gerekiyor. Artık ilişkiler eski klasik toprak ilişkileri gibi değildir. İşve¬renle işçinin ilişkileri ağırlıklı değer olarak gündeme giriyor çünkü. Sanayi geliştikçe ister istemez ücretlilerin sayısı da çoğalıyor. Yani üretim araçları büyürken, mülksüz ücretlilerin art¬ması söz konusu oluyor. Atölyeden fabrikaya, fabrikadan şirketlere, şir¬ketlerden dev firmalara derken ‘’tekelleşme’’ ya da holdingleşme denilen seyirle karşılaşırız. Böylece sanayide küçük işletmeciliğin nisbi ağırlığı azalırken işçi kesimi de büyük firmalara doğru kayacaktır. Yukardada bahsedildiği üzere sanayileşmeyle bir¬likte “sanayi mülkiyeti’’ni doğurmakta ve mülkiyete sahip olanların sayısının azalmasına yol açmaktadır. Yani üretim araçları gittikçe belirli ellerde toplanarak tekelleşme adıyla nitelik kazanacaktır. İşte sanayi mülkiyetinin getirdiği tekelleşmeler yeni sosyal meselelere kanat açacağı gerçeğide apayrı problem olarak karşımıza çıkar. Aynı zamanda bu durum mülkiyetin belirli ellerde odaklaşması demektir ki, beraberinde birzamanlar medyada yaşanan kartelleşmeye benzer problemler meydana getireceği muhakkak. Buna ilaveten gelir dağılımındaki korkunç uçurumun kitlelerin üzerindeki açtığı yara ile sosyal adalet öz¬lemleri şeklinde ortaya çıkabilecek tepkilerini örnek verebiliriz. Yarının bilgi toplumuna namzet olduğumuzu iddia ettiğimiz şu günlerde, sanayileşmeş bilgi toplumunun getireceği bu tür meselelere şimdiden hazırlıklı olmalıyız. Tüm mesele hem büyük çapta teknolojik sanayi birikimini sağlamak, hem de sınai mülkiyetin tekelleşmesini önlemektir. Bu noktada sanayi¬leşmesini tamamlamış ülkelere göre avantajlıyız. Bu arada bir yandan sermaye birikimini oluştururken, diğer yandan da mülkiyet meselesini ta baştan dü¬zenlemek mümkün. Bu konuda sanayileşmiş ülkelerin sil baştan düzenleme yapmaları zorlaşmıştır. Bizim gibi sanayileşmiş bilgi toplumu yo¬lunda ülkeler bu tür meselelerle karşı karşıya kalmadan ser¬mayesini tabana yayacak tarzda düzenlemelerle ileride meydana gelecek tekelleşmelerin vs. önüne şimdiden geçele¬bilir. Aksi takdirde, sanayileşmiş bilgi toplumu sürecinde ‘’mülksüz ücretli’’lerin tepkilerine şahit olacağız demektir.

 

alperen isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 06-19-2008, 13:12   #2
Kullanıcı Adı
kralfk
Standart SANAYİLEŞMİŞ BİLGİ TOPLUMU VE ENDÜSTRİYEL KATILIM
paylaşım için sağol
kralfk isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-22-2008, 15:28   #3
Kullanıcı Adı
alperen
Standart SANAYİLEŞMİŞ BİLGİ TOPLUMU VE ENDÜSTRİYEL KATILIM
sizde sağolun.
alperen isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-16-2010, 01:36   #4
Kullanıcı Adı
alperen
Standart
bilgi toplumu olmak gerek, ama kültürümüzden taviz vermeden elbet.
alperen isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi