![]() |
#1 |
![]() İster Hobbes’un “İnsan insanın kurdudur” sözünün kapsayıcılığını biraz daraltıp “Solcu solcunun kurdudur” diye uyarlayın, ister Nietzsche’nin “Kendi kendime zehirim” özel yakınmasını genişletip “Sol kendi kendinin zehridir” deyin. O sizin eğretileme maharetinize ve tahammülünüze kalmış bir şey. İzliyoruz... Gerçi hep izledik ama son günlerde dozu az biraz daha arttı. Solda mevzi tutmuş kalemler bir anda silkindi, kâğıtlarını çekmeceden çıkardı ve harekete geçti. İsimleri farklı, mecraları farklı ama kullandıkları dil, yürüttükleri akıl, kurdukları mantık ve saldırma enstrümanları aynıydı. Yok... Bu tarihi sağ sol çekişmesi değil. Ne zamandır sağa yönelik derli toplu tek bir eleştiri duymuş değiliz. Ölü toprağı taşlaşmak üzere... Ama o ölü toprağı; solla ilgili yeni şeyler söylemek isteyen, Türkiye’yi ve dünyayı 19. yy. ölü metinlerinden değil bizzat yaşamın ve gerçekliğin içinden okumaya ve anlatmaya çalışan solcular söz konusu oldu mu bir anda kalkıyor ve taarruza geçiliyor. Hedefteki isimlerinin önüne eski solcu tanımı konuluyor ve o tanımın arkasına Allah ne verdiyse ekleniyor: Solculuktan ve/veya solculardan kurtulmaya çalışan döneklerdi... Solu değersizleştirme derdindeki satılmışlardı... Liberallerle iş tutmaya başlayan, kapitale pazarlanan hainlerdi... Piyasa değerlerini ancak sola eleştiri yöneltince artırabileceklerini anlayan işbilirler ve işbirlikçilerdi... SHP lideri Hüseyin Ergün solun stabilliğinden, devlet destekli çetelere ses etmemesinden mi yakındı, ipini çekin. Hayatını sol düşünceye adamış Zülfü Dicleli din karşıtlığını sol olarak okuyup halktan uzaklaşan solculara laf mı etti, aforoz edin. Ufuk Uras’ın üstü zaten çizilmişti. Ama yetmedi... En son Birgün’den Taraf’a geçen Melih Altınok köşesinde cemaatçi solu eleştirdi diye o silahlar hemen çıktı. Altınok dönekliğin kitabını yeniden yazmıştı, şizofrenik bir dönüşüm içindeydi falan... Sabık yazarlarıyla ilgili söylenmedik söz bırakılmadı. Solun sola, solcunun solcuya bu hoyratlığı ne ilkti ne son. Ne kolay, ne rahatlatıcı, deve kuşunun kafasının kumdaki konforunu asla bozmayan bir bakış. Ama diğer yanda fetişizme dönüşen Kemalizm’e tam siper olmak solun ne tarafına düşerdi? Ses yok. Faşist ulusalcı duruşla solun yapışık ikize dönüşmüş olması nasıl bir birliktelikti? Cevap alamazsınız. Emek-sermaye çelişkisine yönelik tek söz etmeyen sol, neyin soludur? Geçiniz. Sol; teorinin aksine bizde neden hep devletçidir? Konuşulup büyü bozulmaz. Neden sivillerin değil askerlerin yanında saf tutulur? Sıkıntılı konu, girilmez. Neden ezilen kim olursa olsun yanında yer almak yerine gücün karşısında hizaya geçilir? Utançtır, yok sayılır. Teoride liberallerden şeytan görmüş gibi tiksinirken pratikte aslında herkes liberal kanatta durmuyor muydu? Çaktırma. Deniyor ki; “Sol hep böyle mi? Hakiki bir sol da var. Tüm bu çelişkilerden öte.” Ama değil işte. Türkiye’deki hakiki sol bu. Kendi kendine zehir, kendi kendinin kurdu... Hiçbir konuda ortak bir zemin bulamayan sol maalesef bir tek bu konuda aynılaşılıyor. Belki de bir tek burada elma ile armudun toplamı bir totoloji veriyor. Ve bu ucube totolojiden çıkan gulyabani de şu: Solun en büyük temsilcisinin CHP olduğu yönündeki bilinç... En azından halk düzeyinde... Hı, ne dersiniz? Yoksa CHP de sol mu?
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|