11-14-2007, 13:23 | #11 | ||
SELAMÜN ALEYKÜM
Alıntı:
güzel bir manası var.. ilgi artsın diye öyle cevap verdim.. alınma kardeş |
|||
11-14-2007, 13:29 | #12 |
SELAMÜN ALEYKÜM
NEYSE BEN YİNEDE CEVAP VEREYİM..
Fütüvvet kelimesi sözlükte; "1. Soy temizliği, 2. Mertlik, Gençlik, Yiğitlik, Delikanlılık, 3. Cömertlik, Elaçıklığı"(1) anlamlarına gelmektedir. Fütüvvet kurumunun kanunnâmeleri durumundaki fütüvvetnâmeler incelediğinde, bu kelimenin aslının Arapça olduğu ve "fetâ" kelimesinden türemiş bulunduğu görülür. "Fetâ" tekil bir kelime olup, "delikanlı, yiğit, eli açık, iyi huylu" anlamındadır. Çoğulu "fityan"dır(2). Fetâ, fityan ve fütüvvet kelimeleri, Kur'an'da geçtiği anlamlarda kullanılmış, fetâ olan kişinin âyetlerde belirtilen özelliklere sahip olması gerektiği değerlendirilmiştir. Fütüvvetnâmeler, "fetâ" ile ilgili âyetlerle başlamaktadır(3). Kur'an'da fetâ kelimesinin geçtiği âyetler incelendiğinde, kelimenin sözlük anlamlarının değişik ayetlerde kullanıldığını görülür. Fütüvvetle ilgili yazılmış ilk kitaplardan birisi olan Tuhfatü'l-Vasaya isimli fütüvvetnâmesinde Harputlu Nakkaş İlyas oğlu Ahmet, bu durumu şöyle açıklamaktadır: "Ulu Tanrı, fetâları, fütüvvetle yedi yerde anmış ve her birini bir faziletle, bir yücelikle övmüştür. Bunlardan biri Yusuf sûresidir. Orada otuzuncu âyetten sonra Ulu Tanrı 'Şehirdeki kadınların bir bölüğü, Aziz'in karısı delikanlısına gidip gelmede dediler' buyurup fütüvveti temizlik ve çekinmekle övmüştür(4)." Ayette Hz. Yusuf'un Allah'ın emirlerine uymayı hevâ ve hevesine tercih ettiği, kötülüğe yönelmediği, bu sebepten dolayı fetâ olmaya ve bu sıfatla anılmaya hak kazandığı anlatılmaktadır. Adı geçen fütüvvetnâmede fetâ kelimesinin "yiğitlik" anlamında da kullanıldığını belirten yazar, şu âyeti kanıt olarak göstermektedir: "Hatırla ki, o vakit, o genç yiğitler mağaraya sığındılar da şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Bize, tarafından bir rahmet ihsan buyur ve işimizden bize bir başarı hazırla(5)." Fetâ kelimesinin sözlük anlamlarının bütününü içeren bir başka âyet de Enbiyâ sûresinde geçmektedir. Hz. İbrahim'in; mert, yiğit, güzel huylu, gözü pek bir delikanlı olduğu ve putlara tapan müşriklere boyun eğmediği, onların putlarını kırdığı geniş bir şekilde açıklandıktan sonra, ayette şu ifade kullanılmaktadır: "... Dediler ki bir fetâ duyduk, bunları (putları) kötülüyor, kendisine İbrahim deniyormuş(6)." Fütüvvet kelimesinin sözlük anlamları, yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere tamamen Kur'an'dan alınmış ve bu şekilde kullanılmıştır. Terim olarak fütüvvetten ilk bahsedenler, İslâm tasavvufunda "önder" olarak kabul edilen ilk sufîlerdir. Bunlar, fütüvveti tasavvuf hayatında bir makam olarak görmüşlerdir. Sadece "fütüvvet"i konu edinen ilk kitap olan "Tasavvufta Futüvvet" isimli eserinde Sülemî, fütüvveti Allah'a, Peygamber'e ve insanlara karşı bir davranış şekli kabul eder ve şöyle tanımlar: "... fütüvvet: (Allah'ın) emirlerine uyma, güzel ibadet, her kötülüğü bırakma, zahiren ve batınen, gizli ve açık ahlâkın en güzeline sarılmadır(7)." Tanımdan anlaşılacağı üzere; fütüvvet, bir davranış biçimi ve bir yaşam tarzı olarak algılanmaktadır. Fütüvvet, tasavvuf hayatında bir mertebe (rütbe, derece) ve güzel davranış şeklinde anlaşılmasından dolayıdır ki, kitlelere cazip gelmiştir. Dönemin bütün önder sufîleri fütüvveti, "iyi davranışlar toplamı" olarak değerlendirmişlerdir. Hattâ dönemin sufîleri, fütüvveti Hz. Adem'in özür dilemesi, Hz. Nuh'un sebatı, Hz. İbrahim'in vakârı, Hz. İsmâil'in doğruluğu, Hz. Musa' nın ihlâsı, Hz. Eyyub'un sabrı, Hz. Muhammed'in cömertliği, Hz. Ebû Bekir'in acıma duygusu, Hz. Ömer'in hamiyeti ve âdâbı, Hz. Osman'ın hayâsı ve Hz. Ali'nin bilgisi gibi özelliklerin bir araya gelmesi şeklinde anlarlar ve ancak bu sıfatların hepsine birden sahip olan insanın iyi davranışlarda bulunabileceğine inanırlardı(8). Fütüvveti, tüm önder sufîlerin bu şekilde anladıkları ve kullandıkları diğer sağlam kaynaklardan da anlaşılmaktadır. Fütüvvet konusuna risalesinde geniş bir bölüm ayıran Kuşeyrî, büyük sufîlerin fütüvvet tanımlarını aktarmıştır. Risalede geçen tanımların bütünü, fütüvvetin yaşam biçimi olduğunu gözler önüne sermektedir. Bazı sufilerin fütüvvet konusundaki değerlendirmeleri şöyledir: Fudayl b. İyaz: Fütüvvet, dostların kusurlarını hoş görmektir. Ebû Bekir Verrak: Fetâ, düşmanı bulunmayan kimsedir. Muhammed b. Ali Tirmizî: Fütüvvet, Rabbi için (onun rızasını kazanma gayesi ile) nefsine düşman olmaktır. Cüneyd: Fütüvvet, fakirden nefret etmemek, zengine yaranmaya çalışmamaktır(9). Bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere fütüvvet, nefis temizliğine, yüksek ahlâka ve cömertliğe dayanan, başkasını kendi nefsine tercih etmek (altruism) şeklindeki ifadesini bulan bir yaşam biçimidir. Fütüvvet kelimesinin, bu şekilde anlaşılması ve yorumlanması günümüz araştırmacıları tarafından da kabul edilmektedir. Ülgener; şunları yazmaktadır: "Fütüvvet; el açıklığı, konukseverlik, yerine göre zulüm ve kahır görmüşlere sahib çıkma ve yolda gözünü budaktan esirgememe mânâsında bir cesaret ve yiğitlik karşılığı olarak kullanılmıştır(10)." Oryantalistler C. Cahen ve Franz Taeschner de fütüvvet kelimesini aynı anlamlarda kullanmışlardır(11). Fütüvvetin eş anlamlısı olarak ayyar (civan-mertlik) kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime daha çok Farsça kitaplarda görülür. Civanmertlik (ayyarlık), aynen fütüvvet gibi çeşitli sıfatlara ve iyi davranışlara dayandırılmıştır. Civanmert, fetâda olduğu gibi, yürekli, eli açık, mert, gönül temizliği, iyi huylu, arkadaşını kendine tercih etme ve haksızlığa boyun eğmeme gibi özelliklere sahiptir. Sıralanan özelliklere sahip olmayanlar, civanmert olamazlar. Civanmertlik, tasavvuftaki fütüvvet anlayışı gibi diğergamlığa dayanan yaşayış biçimidir(12). Farklı kültürler nedeniyle çeşitli isimler altında İslâm'ın yayıldığı bütün bölgelerde etkileri görülen fütüvvettin temel şartı: kişinin kendini değil başkalarını düşünmesi, insanların kusur ve eksikliklerini aramaması, nefsî duygularının esiri olmaması, mert, yiğit ve kerem sahibi olmasıdır. |
|
11-14-2007, 13:29 | #13 |
SELAMÜN ALEYKÜM
hoşgeldiniz.......
|
|
11-14-2007, 13:31 | #14 |
SELAMÜN ALEYKÜM
hayır alınmadım tabi ki öyle diyince saçma bişey sormuşum gibi geldi..gerçekten güzel anlamı varmış teşşekkürler açıklamanız için..
|
|
11-14-2007, 13:32 | #15 |
SELAMÜN ALEYKÜM
2.MANA
Gençlik ve yiğitlik sözcükleriyle karşılamağa çalıştığımız fütüvvet, örfî mânâsı itibarıyla, kerem, sehâ, iffet, emanet, vefâ, şefkat, ilim, tevâzu ve takvâ gibi gerçekleri özünde toplayan bir mânâlar ve dinamikler halîtası ve hak yolcusunun uğradığı makamlardan bir makam, fakr u fenâdan bir renk, velâyetten de bir sestir. Tamamen başkaları için yaşama anlayışına kilitlenme ve her türlü ezâyı, cefâyı ‘of’ demeden sîneye çekmenin bir unvanı olan fütüvveti, hüsn-ü hulukun derin bir buudu ve mürüvvetin ayrı bir televvünü saymak da mümkündür. Delikanlı mânâsına gelen “fetâ”dan türetilmiş “fütüvvet”, bazılarınca, her türlü fenalığa baş kaldırmanın remzi ve ihlâslı ubudiyetin de unvanı sayılmıştır ki, “Gerçekten onlar Rabbilerine inanmış yiğitlerdir; biz de onların hidayetlerini artırdık ve kalblerini imanî irtibatla metânetleştirdik; metânetleştirdik de o zaman baş kaldırıp: ‘Bizim Rabbimiz bütün semâvat ve arzın da Rabbidir.’ dediler. ‘Biz asla O’ndan başkasına ilâh diyemeyiz. Dersek, o zaman hadden efzun bir yalan söylemiş oluruz.’”[1] âyeti bunun beliğ bir tercümanı ve gürül gürül bir beyânıdır. “Putları diline dolayan, İbrahim dedikleri bir yiğit işittik.”[2] fermanı ise, himmeti insanlık, tek başına bir millet sayılan ve ferdiyet üstü bir şahsiyete sahip gerçek bir fütüvvet erinin güç, tesir ve içinde bulunduğu toplum nezdindeki mânâsını ifade etmektedir. “Onunla beraber iki genç de zindana girmişti.”[3] veya “Yûsuf gençlere: ‘Onların erzak bedellerini yüklerinin içine koyun!’ dedi.”[4] gibi yerlerde ise, yiğitlik söz konusu değil, düz bir delikanlılıktan, hatta ayarı düşük bir gençlikten, daha doğrusu emir kulu hizmetçilerden bahsedilmektedir. Işık Çağı’ndan bu yana birçok kimse fütüvvete dair bir hayli söz söylemiştir: Kimilerine göre o, fakiri hor görmeme, ganînin ağına düşmeme.. kimilerine göre herkese karşı insaflı olup ama kimseden insaf beklememe.. kimilerine göre ömür boyu nefsinin amansız düşmanı olarak yaşama.. kimilerine göre hem bu dünyada hem de öteki âlemde; “milletî! milletî!” veya “ümmetî! ümmetî!” mülâhazalarıyla yakarışa geçip kendini unutma ölçüsünde arkasında gidenleri düşünme.. kimilerine göre, “Mâbûd-u bi’l-hakk”a yönelmeye mâni bütün putları kırıp, her çeşit bâtıla karşı kıyam etme.. kimilerine göre de, nefsi adına her türlü kötülüğü sîneye çekip, Allah’a ait hakların söz konusu olduğu yerde de arslanlar gibi kükreme.. kimilerine göre en küçük şahsî kusurları karşısında dahi ömür boyu inleyip durmasına karşılık, başkalarının en büyük günahlarını görmezlikten gelme; hatta başkalarına velâyet mertebelerinde yer ararken, kendisine sıradan kulluğu bile fazla bulma.. kendinden uzaklaşana yaklaşma yolları arama; eziyet edene ikramda bulunma.. hizmette ön sıralarda, ücret almada gerilerin gerisinde kalabilme gibi vasıflardan ibarettir. Bu arada, bütün bu vasıfları dört ana esasa ircâ edenler de olmuştur ki, o da; Hz. Haydar-ı Kerrar’ın beyânı vechiyle: 1. Güçlü olduğu yerde affetme, 2. Hiddet ü şiddet anında hilm ü silmle muamelede bulunma, 3. Düşmanları hakkında bile hayırhahlıktan geri kalmama, 4. İhtiyaç içinde kıvrandığı durumlarda bile “îsâr” ruhuyla hareket edip başkalarını düşünme.. şeklinde hulâsa edilebilir. Aslında, Hz. İmam’ın hayatı da âdetâ bu esaslarla örülmüş bir dantelâ gibidir: Evet o, İbn Mülcem hakkındaki muamelesinden,[5] muharebede yere yıktığı düşmanını affetmesine, sahabeden kendisiyle harbetmiş bir hasmının öldürülmesi karşısında duyduğu teessürden,[6] ömrünü îsâr esaslarına göre yaşadığından dolayı bir kış günü yazlık elbise içinde tir tir titremesine[7] kadar her hâliyle fütüvvetin temsilcisi kahraman bir fetâ idi.. ve “Ali gibi yiğit, Zülfikâr gibi de kılıç bulunmaz.”[8] sözünün tam mâsadakıydı.. O, tertemiz olarak dünyaya gelmiş, nezâhet içinde yiğitçe yaşamış, dünyanın kirlerine bulaşmadan da Allah’a ulaşmıştı ki, bu hâliyle Hz. Mûsâ’nın, fütüvvetle alâkalı sorusuna Cenâb-ı Hak’tan aldığı cevaba tıpatıp uyuyordu. Evet Cenâb-ı Hak, Hz. Kelîm’in fütüvvetle alâkalı suâline: “Nefsini Benden tertemiz aldığın gibi, yine Bana tertemiz iâde etmendir.” şeklinde cevap vermişti. Tevhid ve İslâm düşüncesini kabule müheyyâ olarak yaratılan ruhun; bütün letâifiyle gerçek tevhide yönelmesi nefsânî ve bedenî hazları aşarak kalbin enginliklerine açılması ve memuriyetinin gereği esbâba tevessülün dışında her şeye karşı kapanması, Hak mülâhazasını sarsacak her türlü duygu ve düşünceye daha baştan tavır alması fütüvvetin en bâriz emâreleri ve insan-ı kâmil olmanın da merdivenleridir. Başta bu aksiyonu göstermeyenin, nefis, hevâ, şeytan, dünyaya meyl ü muhabbet ve nefsânî hazlardan da sıyrılmayanın, fütüvvet gibi bir zirveye ulaşması söz konusu değildir. Fütüvvet yolu Kafdağı’ndan geçen define, Bu defineden düz yolda yorulanlara ne!.. |
|
11-14-2007, 13:36 | #16 |
SELAMÜN ALEYKÜM
Fütüvvet mana olarak benden çok uzak.. kendim o yoldayım inşallah.. sadece bu mananın merak edilip öğrenilmesi için bu ismi seçtim.. aslında fütüvvet sizleri ifade ediyor.. GENÇLİK SİZLERSİNİZ.. HER ŞEY SİZDE.. BİZDE O YOLDAYIZ İNŞALLAH...
TÜM KARDEŞLERİN OKUMASINI ÇOK ARZU EDERİM.. ÇOK ÇOK ÖNEMLİ MANALAR İÇERİYOR.. |
|
11-14-2007, 14:13 | #17 |
SELAMÜN ALEYKÜM
a.s hoş geldiniz...bende kendi kendime fütüvvet ne demek die soruyodum ki açıklamasını yapmışsınız..dua vaktine mi gelmiş nee... ;) ...forumumuz güzeldir, hayra vesile olur inş....
|
|
11-14-2007, 14:28 | #18 |
SELAMÜN ALEYKÜM
ALLAH RAZI OLSUN TÜM CEVAP VEREN KARDEŞLERDEN
hayırdan başka bir hedefimiz olamaz zaten.. kalp her zaman ALLAHA müteveccihtir.. kalbimizden geçenlere Allah cc her an muttalidir.. cevapsız kalmaz.. ALLAH RAZI OLSUN.. |
|
11-14-2007, 14:32 | #19 |
SELAMÜN ALEYKÜM
sizlerle tanışmak güzel
|
|
11-14-2007, 16:10 | #20 |
SELAMÜN ALEYKÜM
A.s hoşgeldiniz
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|