AK Gençliğin Buluşma Noktası
Haberler Dünyadan ve Ülkemizden son dakika haberler burada.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 04-30-2008, 11:03   #1
Kullanıcı Adı
Ak_Kelebek
Standart Şener'den Erdoğan'a ince eleştiri
Abdüllatif Şener'den son salvolar: "Başbakan’ı 2 yıl önce uyarmıştım. Şu anda seçim olsa AKP çok daha fazla oy alır. Oğluma ticareti değil master yapmasını tavsiye ettim"

Abdüllatif Şener, “Başbakan’ı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın partiyi rutin olmayan bir inceleme altına aldığı konusunda uyarmıştım” diyor. Ve ekliyor: “Ama basına yansıdığı gibi 9 ay önce değil, tam 2 yıl önce... Üzerinde durulmadı!”

Kapatma davasından nasıl oldu da ilk siz haberdar oldunuz? Ve Başbakan’ı uyardınız? Bir siyasi parti kurulur kurulmaz Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nda bir dosya açılır, o parti hakkında. Partinin tüzüğünün Siyasi Partiler Kanunu’na uygun olup olmadığı denetlenir. O partinin faaliyetleri izlenir. Yalnız ben bir yazı görmüştüm. O bu rutin işlemlerin dışında sinyaller veren bir yazıydı. Bazı parti mensuplarının laiklik karşıtı faaliyetleri olup olmadığıyla ilgili, valiliklerden bilgi isteniyordu. Bu yazıyı rutin bir şey olarak görmek mümkün değildi. Bir şeylerin olduğu izlenimi içerisinde olduğumdan Başbakan’ı uyardım. Bunu gazeteler ‘9 ay önce’ diye yazdı ama 2 yıl önceydi.

Çok daha önceydi yani?

MKYK’daki konuşmayı ben dışarıda hiç konuşmadım. Sözünü de etmedim. Ama o gösterdiğim yazı 2 yıl önceydi... Üzerinde çok durulmadı.

Erdoğan’ın yerini kim doldurur?

Sizce AKP içinde Başbakan Erdoğan’ın yerini doldurabilecek kimse var mı şu anda?

Şöyle düşünün; 1946’da Demokrat Parti kurulurken, Menderes çok önemli bir insan değildi. Biz şimdi 1960’daki Menderes’i biliyoruz ve sanki 1946’daki de aynı Menderes gibi düşünüyoruz. 1960’lı yılların başında Süleyman Demirel Adalet Partisi’nin Genel Başkanı olurken çok fazla tanınan biri değildi. DSİ Genel Müdürlüğü yapmış bir isimdi. Ama biz Adalet Partisi’nin kuruluşundaki Demirel’i değil, Cumhurbaşkanlığı süresi sona eren ve gözümüzde imajı o şekilde çizilen bir ismi görüyoruz. Onu Adalet Partisi’yle, DYP’yle özdeşleştiriyoruz. Başka isimler için de böyledir. Birinin bir yeri doldurup doldurmayacağı sürecin işleyişi içinde belli olur. O bakımdan şu andaki isimlere bakarak değerlendirme yaptığınız zaman çok doğru şeyler söylemiş olmazsınız. Sonunda, ortaya çıkan yeni siyasi partiye halkın yükleyeceği misyon önemlidir. ‘Bu benim derdime çare bulur, bu ülkeyi iyiye götürür, bu iyi bir kadroyla, iyi bir siyaset tarzıyla toplumla bütünleşerek gider’ gibi konularda halkın algılaması önemlidir.

Halk hâlâ Erdoğan’ı tutmuyor mu sizce?

Kamuoyu anketlerine bakarsak halkın desteği devam ediyor Sayın Erdoğan’a.

Seçimlerden önce ’Erdoğan cumhurbaşkanı olursa AKP dağılır, biter. O yüzden aday olmamalı’ gibi yorumlar yapılıyordu...

Ben o vakit de bu kanaatte değildim. Böyle söyleyenlerin haklı gerekçeleri vardı. Demirel Cumhurbaşkanı oldu, DYP bugün Meclis’te değil. Özal, Cumhurbaşkanı oldu, ANAP Meclis’te değil. Benzer bir yaklaşımla Erdoğan giderse, AK Parti’nin sonu da aynı olur deniyordu. Ama bu her zaman böyle olacaktır anlamı taşımaz.

Başbakan’ın, seçim sonrası yaptığı konuşmadan, ‘Gül değil de, üzerinde uzlaşılacak bir isim cumhurbaşkanlığı için aday gösterilebilir’ gibi bir mesaj çıkmıştı... Deniyor ki, AKP içindeki güçler buna izin vermedi?

Ben herşeye rağmen Sayın Başbakan, ’Hayır aday o değil’ deseydi, farklı birini aday olarak çıkarabilirdi diye düşünüyorum.

Aysun Kayacı’nın böyle konuşma hakkı var ama Başbakan’ın yok!

Başbakan, ’Ayakların başları yönettiği yerde kıyamet kopar’ dedi. Aysun Kayacı da ’Benim oyum dağdaki çobanla bir mi?’ demişti. Bu sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben siyasiler açısından toplumda zararlı sonuçlar oluşturacak lafların söylenmesini doğru bulmam. Ama birey olarak bütün insanların yanlış konuşma haklarının da olduğunu düşünürüm. Dolayısıyla biri yanlış konuştu diye onun böyle konuşma hakkının olamayacağını veya linç edilmeye varacak şekilde eleştirilmesini de doğru bulmam. Demokrasilerde herkesin oyu eşittir. Herkesin oyunun eşit olmadığı bir demokrasi, çağdaş demokrasi olmaz. Eski Yunan, eski Roma demokrasisi olur. Orada köleler vardı, oy hakları yoktu. Asillerin oy hakları vardı. Çağdaş demokrasilerde böyle bir şey olmaz. Ama ben Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunuyum. Anayasa dersimize Prof. Muammer Aksoy gelirdi. Ben Aksoy’un derste şunları anlattığını bugün gibi hatırlıyorum. “Aslında okuma yazma bilmeyenlerin oy hakkının olmaması lazım. Seçmen en azından oy verdiği partinin tüzüğünü okuyabilmeli ki, oy vermeli” derdi bir anayasa profesörü olarak. Dolayısıyla ben daha öğrenciyken bir anayasa profesöründen buna yakın sözler duyduğumu hatırlayınca, çok da yadırgamadım Kayacı’nın sözlerini. Ama tabii o demokrasi olmaz. Çok doğru bir sonuç ortaya çıkarmaz. Ama o da görüştür. Fakat bence yanlış bir görüştür.

Peki Başbakan’ın sözleri?

Parlament konuşan demektir. Siyasiler çok konuşurlar, devamlı konuşurlar, her konuda yorum yaparlar, değerlendirmeler yaparlar. Tüm siyasilerin konuşmalarının envanterini çıkarttığınızda ben de dahil bazı cümlelerimizde yanlışlar tespit edebilirsiniz.

Başbakan çok mu konuşuyor?

Bütün siyasiler çok konuşurlar. Ben de çok konuşuyorum galiba. (Gülüyor) Ama benim tarzımda kavganın içine girmek yoktur. Kavganın içine girdiğiniz zaman taraf oluyorsunuz, kavganın bir parçası haline dönüşüyorsunuz çünkü.

Şu anda seçim olsa AKP çok daha fazla oy alır

Sabah ve atv’nin satışı, AKP’yi yüzde 47 oyla iktidara taşıyan seçmen kitlesini de rahatsız etmeye başladı...

Bakın işte ben burada anlaşamıyorum sizinle! Niye anlaşamıyorum? Yüzde 47 oy veren seçmen kitlesini rahatsız etti diyorsunuz. Şu anda seçim olsa AK Parti yüzde kaç oy alır?.. Daha fazla oy alır.

Neden?

Siyasete bakış ve siyaseti değerlendirmeyle ilgili algılamaların yenilenmesi lazım. Biliyorsunuz Nazi Almanyası döneminde Propaganda Bakanı olarak görev yapan Goebbels, iletişim uzmanıdır, Hitler’i Hitler yapan adam olarak bilinir. Onun şöyle bir cümlesi vardır, der ki “Halka hatırlattığınız zaman doğruyu bulur.” Önemli olan hatırlatmaktır. Birilerinin doğruları hatırlatması lazım. O, sonunda toplumsal algılamalarda bir dönüşümü meydana getirir. Ama hiç kimse hatırlatmaz, hiç kimse doğru algılamalara vurgu yapmazsa, bu aradığımız dönüşümü sağlayamayız. Bunun için bence basına büyük görevler düşüyor. Siz söyleyeceksiniz, ben söyleyeceğim... Hani derler ya, “Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!” (Nazım Hikmet’in ’Kerem Gibi’ adlı şiirinin dizeleri)

Mesela ilk neyi hatırlatmamız lazım?

Bu şekilde somut olayları ortaya koymak şart değil. Siyasetin düzgün işlemesi neye bağlıdır? Düzgün işleyen bir siyasi yapıya halkın desteğinin daha yüksek olmasına bağlıdır. O halde halkın siyaseti değerlendirişinde doğru parametrelerin yerleşmesi için çaba harcanması lazım. Mesela, bana öyle geliyor ki bizim halkımız kavga eden politikacıyı seviyor. Ben de diyorum ki, kavga bu ülkeye zarar veriyor. Kavgacılık pirim yapmamalı. Vatandaş kavga edeni gördüğü zaman demeli ki, “Bunun üslubu zararlıdır. Buna oy vermemek lazım!” Ama böyle bir şey var mı, yok. İşte bunu halka hatırlatmalıyız, hatırlattığınız zaman dalga dalga bu yayılır.

Oğluma ticareti değil master yapmasını tavsiye ettim

Dört çocuğunuz var değil mi?

Evet. İki erkek, iki kız. Büyük oğlum Bedirhan, Başkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Diğer oğlum Şamil aynı üniversitede İktisat Bölümü’nde okuyor. Büyük kızım Beyza, üniversite sınavlarına hazırlanıyor. Küçük kızım Elif de ilkokul dörtte.

Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın, Maliye Bakanı’nın çocukları hep işadamı oldular. Siz çocuklarınızın ticarete atılmasını ister misiniz?

Siyaset yapmış birinin çocuğu mutlaka bir yerde ücretli çalışmalıdır ya da kamu kurumunda çalışmalıdır, ticaret yapmamalıdır gibi bir düşünceye sahip değilim. Benim çocuklarım da ticaret yapmayı düşünürlerse yaparlar. Bunu engelleyemem. Çocuğuma ’Şunu yapabilirsin, bunu yapamazsın’ diye seçeceği meslekle ilgili engeller koymakla yükümlü olduğumu düşünmüyorum. Şimdi onlar da hayata atılıyorlar. Tercihlerini yapacaklar. Önemli olan yaptıkları işi etik değerlere uygun yapıp yapmayacaklarıdır. Ama ben büyük oğlumun bir master programına girmesinin, bazı eksiklerini tamamlamasının önündeki süreç açısından daha doğru olacağını görüyorum. Kendisine de bunu tavsiye ettim. Ama karar verecek olan kendisidir... Tabii ki onun kendi eğilimlerini çözümlemesine, mutlu olacağı bir mesleği seçmesine yardımcı olmaya çalışırım...

Vatan

 

Ak_Kelebek isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi