![]() |
#1 |
![]() çöllerde sımsıcak hayâller yüzümüz gelişinle taçlanmıştı ve gidişinle başlamıştı gece... yüzyıllar geçti üzerinden çağlar, çarpıntılar, çırpıntılar geçti asırlardır unutmuşuz ışıltılı sabâhları yaprak olmuşuz çöl takvîmlerine, unutmuşuz bir destândı serdengeçtiler hayâtın ta’rîfini değiştirdik rengini değiştirdik bahârın yürekler kaskatı karanlık, çiçekler naylon ve artık gölgesiyle savaşıyor insânlık. Sen gittin diye mi tersyüz oldu âsumân Sen gittin diye mi vicdânlar renkkörü aynalar siyâh beyâz çarklar ki isyânkâr, dişliler ki örselenmiş kan kokuyor bütün dudaklar Sevgili, Sevr’de misin yâr-i gâr’la Sürâkâ hâlâ izini mi sürüyor Senin Cibrîl’i gördün mü Hirâ’da O ‘oku’ deyince ‘ben okuma bilmem’ mi dedin korktun mu, üşüdün mü sonra üstünü örttü mü Hadîce Annemiz nerdesin, dâim bizimle misin Seni anınca? soldurdular gökkuşağını, güneşi vurdular yangınlar çıkardılar, kasırgalar, tûfanlar severken aldandık beyâzlığını günâhın Sen ağlarken ey peygamber, yer ve gök ağlıyordu biz gülüyorduk umarsızca sarı deryâlarda adım adım kervanlar bu yürüyüş Sana, bu yol Senin, yol Sensin yankılanır gönlümde göğe çekilen ses: ‘ben gidiyorum, tâ âlemin reisi gelsin’ Ukkâz Panayırında haberler veriyordu Kuss İbn-i Sâide bir yılanın kalbinde bin yıllık hasretler birikiyordu ve vahşetin en doruğunda Sen doğuyordun alnından öpüyordu bulutlar her sözünde mühr-ü nebî yayılır sayfalara Endülüs’e, Kostantin’e gemilerle taşınıyordu müjdeler Uhud titriyordu, heyecândan mı, aşkından mı bilinmez korkulmuyordu, seviliyordu ölümler kasvetli devirdi Senden gayrı her asır sensiz zamânlar koşar adım zamân ki girdaptır bize, dehlizdir, kanyondur Sen gittin diye mi bu savaşlar bu merhametsiz katliâmlar bu durdurulamayan kavgalar… en bedevî ümmete merhamet öğretmiştin karıncaya bile basmaktan çekinirlerdi ya. bu yüzden mi hicret ettirdiler yurdundan Seni bu yüzden mi Uhud’ta Hz. Hamzâ’nın kalbini parçaladılar başını kopardılar Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da, bu yüzden mi! her yaprağında zamânın leyl-ü nehâr eller bukağılı, kelâm yasak ama sevdâlar ki ezelden serâzâd Sen gittin diye mi köhne cihânda yıldızlar yıldızlar ki gökyüzünün tebessüm çiçekleridir bir karıncanın hüznünü taşıyor rüzgârlar bir mü’minin kalbinde inşirâh leyl susar, Leylâ susar, başlar duâlar çözülür sırlar, çözülür tel tel buz çağı gönlümün göğüne Seni nakşeden ressâm Senin fırçanla temizliyor çağların çirkefini sırılsıklam yakarışımı taşırken melekler Sevgili, kalbimin diliyle sesleniyorum sana: bizi de bir çocuk gibi sever misin okşar mısın başımızı tüm çocuklar gibi? geri göndü çılgın arzular dünyâ ki artık bir katre serâb bir anlık heyûladır artık ardından yaşadığımız hayât dünyâ ki mü’mine zindândı, mescidti yeryüzü insâna ki hâlâ öyledir gece de olsa, buz tutsa da yürekleri inan öyledir. Sen gittin diye mi renkler ta’rîfsiz kaldı Sen gittin diye mi köleler âzâdsız kaldı çağların çâresizliği Sen gittin diye mi Sevgili. Altınoluk Dergisi 253. Sayı Mart 2007 Zafer ŞIK
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|