![]() |
#1 |
![]() Şiir yorumcusu İbrahim Sadri, dört yıllık suskunluğuna 14 Şubat “Sevgililer Günü”nde çıkacak yepyeni bir şiir albümü ile son veriyor.
Tamamı kendi eserlerinden oluşan 10 şiir ile “Aşk 29 Harf” isimli albüm, uzun bir çalışmanın ürünü. Müzik yönetmenliğini Yücel Arzen’in yaptığı şiir albümünde 9 aşk şiirinin yanısıra İbrahim Sadri’nin Çanakkale şehitlerine ithaf ettiği bir şiir de bulunuyor. Genellikle ayrılık, hasret ve özlem temaları üzerine şiirler yazan Sadri, ilkkez bu albümde yeni evli bir çiftin aşkını anlattığı ‘Bir Yastıkta’ isimli farklı bir şiire de yer veriyor. Evliliğin aşkı öldürdüğü tezine inat, sevgililer gününde yeni evli bir çiftin aşkının anlatıldığı bu şiirin farklı bir pencere açacağı kesin.. Tuna Prodüksiyon etiketiyle müzik market raflarında yerini almaya hazırlanan albümde, 5 yeni şiirin yanısıra Sadri’nin “Nan Gibi, Sevda Sokağı, İstanbula Kar Yağıyordu” gibi unutulmaz eserleri de yer alıyor. Ağırlıklı olarak piano soundu ile müziklenen yapım, dört yıllık bir aradan sonra Sevgililer Gününde İbrahim Sadri’nin şiirseverlerle yeniden buluşacağının da müjdesi.. Yücel Arzen ve Aykut Kuşkaya besteleriyle müziklenen yapımda, Aykut Kuşkaya iki şiirde sesiyle de konuk oluyor. Albümün ilk klibi “Bir Yastıkta” isimli şiire çekildi. Kısa bir süre sonra, İbrahim Sadrinin yurtiçi ve yurtdışında albümün konser turnelerine başlayacağının da müjdesini verelim.. Saygılarımızla TUNA Organizasyon Programlar.: İstanbul NT Sefaköy Mağazasında İmza Günü 21 Şubat Cumartesi Saat 15:00 ALBÜM İÇERİĞİ ![]() 1.BİR YASTIKTA 2.ÖYLESİNE SEVMİŞTİM 3.AŞK 4.SENSİZ YARIM 5.YAĞMUR TANESİ 6.BİR ADIN KALMALI 7.İSTANBULA KAR YAĞIYORDU 8.NAN GİBİ 9.SEVDA SOKAĞI 10.MEMETÇİK MEMİK Şiirler: İbrahim Sadri Piano: Yücel Arzen Müzik Yönetmeni: Yücel Arzen Mix-Mastering-Editing: Murat Korkmaz Stüdyo Mavi Şubat 2009 AŞK Aşk, Kâbe’nin siyah örtüsüne yüz sürenin gözünden dökülen Aşk, Mecnun Leyla’ya “sen de kimsin” dediğinde maralların gırtlağına tıkanan Aşk, Hesap gününde anaya yavrusunu unutturan neyse Herkesi ve her şeyi öyle unutturan Aşk, Yangın yeri Aşk, Talan Aşk, Dağları yürüten Bir gece ayı sol, güneşi sağ eline verseler de vazgeçilmez olan Aşk, Damda deve aratan Balıklara iğnesini getirten Ebu Bekir adında birini yoldaş eden Aşk, Fatıma’nın paklığı Zeyneb’in cesareti Vahşi’nin keşkesi Aşk, Meryem Tahta atların üzerinde anakaralar aşıran Kâğıt gemilerle okyanusları bitiren Oyuncak kılıçlarla haramileri düşüren Aşk, İkindi Aşk, Şimdi Aşk, Bekleyen Aşk, Hatice Kimsenin kimseye hayrı olmadığı yerde Yine de ilk akla gelen Sonsuz karanlıkların ortasında Vurgun yemiş bir çığlıkla çerağlar yakan Aşk, Koşmak Aşk, Safa ile Merve arasında olmak Aşk, En çok ağlamayı kendine yakıştırmak Aşk, Ummak Koşmak, koşmak, koşmak Aşk, Hacer Bir aba Bir hırka Bir nefeste kırkbin kere adını söyletebilen Aşk, Mevlana Bütün evliyaların gizlediği Bütün abdalların izlediği Bütün dervişlerin içlerinden geldiği gibi Aşk, En çok İsa’ya yakışan Sabırsa Eyyub’a yazılan Merhametse son Nebi’ye inen Aşk, Denizler tutuşturulduğunda Dağlar yürütüldüğünde Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde Herkesin her şeyi Her şeyin herkesi unuttuğu günde Aşk, Unutmamak Aşk, Eczası olmayan vurgun Aşk, Onun gidişinin ertesinde dudakların kuruması Kayıp giden yıldızların şarkısını söyleyebilenlerin Kıskanç kervanların zümrüt yüklerine Dönüp bir kez olsun bakmayanların yeteneği Aşk, Gözükaralık Aşk, Yalnızlık Aşk, Öksüz şehirlerin kapısında Bağdatta, Gazzede, Kandeharda, İstanbulda Isırdıkca kanayan dudaklardan dökülen sözlerle Havanın nasıl, saatin kaç olduğunu sormak Aşk, Hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar sevmemesi Yağmurun incire, zeytinin bala söylediği Anla işte Aşk, Onbir yaşındaki Muhammed’in annesi Aşk, Eylem Dünyanın en güzel başkaldırması En güzeliyle hem de dünyanın Bir hırkadan, yazılmış en güzel şiiri bulup çıkarmak Aşk, Hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar güzel beklememesi BİR ADIN KALMALI Bir adın kalmalı geriye Kırılmış şeylerin nihayetinde Aynaların ardında sır Yalnızlığın peşinde kuvvet Bir adın kalmalı geriye Bir de o kahreden gurbet Sen say ki Ben hiç ağlamadım Hiç ateşe tutmadım yüreğimi Geceleri koynuma almadım ihaneti Ve say ki Bütün şiirler gözlerini Bütün şarkılar saçlarını söylemedi Sen bu şehrin en güzel yeriydin Hiç çıkmadı fikrimden Ve hiç gitmedi Bir topak kan gibi adın İçimin nehirlerinden Kahrolmuş sayfaların arasında adın Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı Bu sevda biraz nadan Biraz da hıçkırık tadı Pencere önü menekşelerinde her akşam Sen say ki yerin dibine geçti Geçmeyesi sevdan Ben seni sevdiğim zaman Bu şehre yağmurlar yağdı Ben seni sevdiğim zaman Ayrılık kurşun kadar ağır Gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın Yine de Bir adın kalmalı geriye Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde Aynaların ardında sır Yalnızlığın peşinde kuvvet Evet nihayet, bir adın kalmalı geriye Bir de o kahreden gurbet Beni affet Kaybetmek için erken Sevmek için çok geç BİR YASTIKTA Seni akşam ilk defa beklemek Bütün yıldızları Gökyüzünün tamamını Bir ömür beraber paylaşacağımız anıları da getirmeni beklemek Yemeği yapmış olmak İçinde özlemin, içinde hasretin ve bir daha bırakıp gitmeyişin Yarım ekmeğin yetmesidir bize Bir küçük yoğurt alman gelirken, belki biraz meyve Telli duvaklı ilk soframızın üstüne Senin gelişini koymak önce Çorbayı nasıl sevdiğini daha bilmemek Daha bilmemek, birlikte bir kahve içer miyiz yemek bitince Pencerelerde tutuklu kalmak Sen gelirsin, belki misafir de gelir, Karşılıklı oturup konuşmak ordan burdan Her zaman baktığın gibi kaçamak bakman gözlerime Tanıştırayım, eşim demen Yüzümün al al olması, martıların uçuşması saçlarımda Hatırla Benimle evlenir misin derken, bir şey olması İstanbul’a Bir yerlerden denizin gelip omzumuza konması, Bir kader çiçeğinin yavaşça aramıza sokulması, Eğer istersen gelirken yanında hiçbir şey olmaması Kapı çalması Kapıda senin olman Gözlerinde buradayım çiçekleri açması İki oda bakla sofa Bütün fotoğrafların tamamlanması Yaz gelince kavun kokusu nasıl yayılırsa her yere Yaz gelince üstten iki düğmesini nasıl açarsan gömleğinin Yaz gelince denize karpuz kabuğu nasıl düşerse Akşam sen gelince öyle yaz gelmesi gözlerime Nasılsın bu akşama İyiyim diyebilmek, sadece Sadece senin yanında iyi olmak Ne olacaksa senin yanında, Ne gelecekse seninle birlikte korkmamak Duvara bir çiviyi doğru dürüst çakamamana gizlice gülerken, Değme ustalara değişmemek seni Hiçbir pahaya alıp satmamak Telli duvak Yıllar sonra Sararmış birkaç fotoğrafta nikâh masasını anmak Bak bu Hayri Amca Bak Nermin Yenge Seni akşam ilk defa beklemek Bütün yıldızları Gökyüzünün tamamını Bir ömür beraber paylaşacağımız anıları da getirmeni beklemek Kapı çalması Kapıda senin olman Gözlerinde buradayım çiçekleri açması İki oda bakla sofa Bütün fotoğrafların tamamlanması Bir yastıkta… MEMETÇİK MEMİK bu benim denizi ilk görüşüm saçımda anamın yaktığı kına cebimde firak yardan ben bilmem anlatmasını cehennemin ortasında martın sabah ayazı üskübten naim mardinden ziya bir de ben karamanın memik oğlanı yan yanayız siperde ağzımızda dut kurusu mataramızda az biraz su hep aynıyız vatan çağırmış gelmişiz naim üskübte türküsünü ziya mardinde güvercinlerini ben karamanda bir gece düşümü yarım koyup bu benim denizi ilk görüşüm saçımda anamın yaktığı kına cebimde firak yardan ben bilmem anlatmasını cehennemin ortasında martın sabah ayazı bir ölünce yetmiyor diyor naim içimden bir daha ölmek geliyor üşüyünce geceyi örtüyoruz üstümüze vurulunca vatanın dağlarını sarıyoruz yaralarımıza tuz basıyoruz hasrete düğün yeri gibi siperler conkbayırından anafartalara köylük yerinde terleyince kana kana su içmek gibi bir şey pınardan kurşun yemek dediğin en çok üşüyünce özlüyoruz vuruşmasını nasıl desem işte ben bilmem anlatmasını şarapnel mitralyöz ve top gülleleri arasında adlarımızın başına bir Mehmet ekliyor ali çavuşum mehmet naim Mehmet ziya Mehmet memik yani biz üç Mehmetçik kuş gibi sesimizle Allah deyince vatan dediğin kolumuza girip yeşil çayırlara götürüyor bizi menekşeler güller ve çimenlerin arasında yağmur gibi yağmur yağıyor üstümüze vatan dediğin yar gibi ana gibi sıcak çay gibi gökyüzünün bütün renkleri siyah duman çanakkalenin tüm tepeleri silme kan vatan dediğin bir türkü tutturmak gibi aynalı çarşılarından vatan dediğin cennette olmak gibi üşürken yağan kurşunların arasından hiç sabah olmadan gece koynumuzda yaşıyoruz siperde ay cebimizde hava soğuk yer sıcak birazdan bu kan da kuruyacak barut sinmiş tepelerin ardından şu denize bir daha bakmalı leylim şu dalgaları dinlemeli bir de anama selam göndermeliyim kuşun kanadına bağlayıp yüreğimi uzak yolların menevişlerinden ağzımda dut kurusu halim iyi canım sıcak oldu olacak ellerinden öpmeliyim nasılsa bu memik bu kafesten uçacak bu benim denizi ilk görüşüm saçımda anamın yaktığı kına cebimde firak yardan ben bilmem anlatmasını cehennemin ortasında anafartalar tabyasından martın sabah ayazı üskübten naim mardinden ziya bir de ben karamanın memik oğlanı kolkola girmişiz neferleriyle geçmişin ve geleceğin yıldızlar bulutların üstünde bizim yanımızda çanakkale gökyüzü kızıl ikiyüzelli bin nefer ne gam ölmek dediğin bu aşk herkese yeter üşüyorum tut ellerimi karamandan memet memik vatanın cümlesine cennetten selam eder NAN GİBİ Ve gözlerin gelir geçer içimden Su içerken sen Sokulurken akşam kızıllığına Ekmeği bölerken Yalnızsam, yıllar nasıl geçmişse aradan Unutmak kolay sanmışsa şarkılar Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı Kör olsun sözlerim unuttuysam adını An gibi aklımdasın Gelir geçer gemiler Belki sen de geçersin diye Bir kumru konar her sabah pencereye Bir miladı taşır gece bir yıldız Soğuk olur üşürsün ya adamakıllı Hani sarılırsın kendine Hani aklın karışır Bu bir divaneliktir gönül aha alışır Ömrüm bitse ne çıkar Can gibi aklımdasın Gündür bu geçer gider Belki bir şey kalmaz sanırsın Bir sabah uyandığında Her şey başka olacaktır Başka bir otobüs, başka bir gazete Resimlerden silinecek yüzün belki de Ne adın, ne sanın Bir şafak vakti açınca gözlerimi Bir merhabayla Yeniden kurulacak dünya Ve sen her şafak Tan gibi aklımdasın Bazen bir şey geçer içinden insanın En ücra yerlerinden cesaret gibi bir şey Ne olacak işte kömür yanmıyorsa eskisi kadar güzel Fasulyenin tadı yoksa Şarkılar yakmıyorsa içini Sadri Alışık öyle güzel ağlamıyorsa Aşık olamayı beceremiyorsa İzzet Günay Mahallenin en güzel kızına Denizin tuzu Yalnızlığın bahanesi yoksa Bir bıçak saplanınca yüreğinin tam ortasına Zannetme ki ölmek zor, Ölmek kolay, kolay da Kan gibi aklımdasın Bu da geçer Her sabah kanayacak değil ya Bakarsın taze ekmek çıkarır köşedeki fırın Biraz da helvası bizim bakkalın Senden kalan üç beş zeytin, Otururum sofraya Her lokmada geçer acısı belki bırakılmışlığın Ben de unuturum Nasıl unutulursa sana susuzluğum Ve nasıl becerdiysem kahrolmayı Öyle unuturum Ekmek gibi Nan gibi aklımdasın Ve gözlerin gelir geçer içimden Su içerken sen Sokulurken akşam kızıllığına Ekmeği bölerken Yalnızsan yıllar nasıl geçmişse aradan Unutmak nasıl kolay sanmışsa şarkılar Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı Kör olsun sözlerim unuttuysan adını An gibi aklımdasın ÖYLESİNE SEVMİŞTİM Şimdi gidiyorsun, git Bütün sabahları üşüdüğüm Bütün gördüğüm senli günlerim onlar da gitsin İçimde bir şarkı Gözümde bir ışık kalmıştı her şeye inat Kapat gözlerini sevdiğim anlar da gitsin Yıldızları da alsana yanına Sevdiğimiz şarkıları da Pencereme konan yusufcukları da Bana karanlığı bırak Beni bırak beni böyle bırak Böyle ansızın, böyle yakışıksız Böyle anlamsız, böyle dağınık Öyle kapıda susuşun Öyle sarsak, öyle serkeş, öyle çerkes duruşun Koy beni sensizliğe Ve otursun içime kül gibi kor yangınım Şimdi gidiyorsun git Hadi git Hepsi hepsi bir sevda benimkisi al da git Hadi kanatma Hadi yıkma Hadi dokunma Zaten ben seni öylesine sevmiştim Şimdi gidiyorsun git Bütün sabahları üşüdüğüm Bütün gördüğüm senli günlerim, onlar da gitsin İçimde bir şarkı Gözümde bir ışık kalmıştı her şeye inat Kapat gözlerini sevdiğim anlarda gitsin Şimdi gidiyorsun git Hadi git Hepsi hepsi bir sevda benimkisi al da git Hadi kanatma Hadi yıkma Hadi dokunma Zaten ben seni öylesine sevmiştim YAĞMUR TANESİ Yağmur tanesi Simsiyah saçlar Zifir akşamlar Bir fotoğrafın yıllar sonra kanamaya başlaması Eylül akşamlarında gelip gözlerinde duran Yakalandığında çaresiz kılan Yola koyulduğunda ayrılığı Unutulduğunda ağlamayı Her hatırladığında yıkılmayı sevdiren Menekşeye konuşmayı öğreten Şubat ayına terk edilmeyi… Şimdi herkesi biraz ona benzeten Şimdi her gördüğünü o zanneden Hayatın acil servislerinde kanayan Aranılan kanı bulunamayanların felaketi… Bekleyen şarkıların öznesi Mademki gidiyorsunların tatlı telaşında son bir teselli Pencere camlarının buğusuna çizilen ırmakların Uzun yağmurların resmi Dur gitme derken Nasılsa gidecektiri bilmesi Her gidişin Her terk edilişin neden birbirine bu kadar benzediğinin hikayesi… Sinema afişleri Baki’nin kahvesi Üsküdar Simit çay ve Kızkulesi Bakınca aynaların kanaması Dönünce âlemin yok olması Kanar ya bazen derininde bir yer insanın Cam kırığıdır batar ya hatıraların Bir an, bir kıyı, bir deniz sesi Bir bekleyişin med ceziri… Yağmur yağar, o mu gelmiş Kapı çalar, onun mu sesi Her yemek onun en sevdiği… Unutması insanın Yağmur tanesini Saçların rengini, gözlerin karasını Baktığı aynaların arkasını Sarı defter yapraklarını unutması Yakması şiirleri Bütün isimleri silmesi Olmasınları, olmayacakları, olmadıları tek kalemde bitirmesi… Islak incir tanesi Zeytinin rengi, ekmeğin buğusu Şifasız bir ümidin sen mi geldini Yıldız yıldız İstanbul İstanbul Akşam akşam Yavaş yavaş Şarkı şarkı Unutması insanın… Çekip gidişi gibi kapkara büyütmek yokluğunun cehennemini Bitmemesi, bitirememesi hiçbir şeyi Masanın üstünde bir resimden denize bakarken Üstünden bulutlar geçmesi Sonra kuşlar Sonra hatıralar Hatıralar, hatıralar… Sarı bir yağmurluk Yağmurun ta kendisi Yağmur yağarken bir fotoğrafı yakabilme cesareti Yağmuru insanın Her günahın son akşamı Eve dönebilmesi Karşıda duran O yüzden kaldırımların en kenarından yürüyen Ayakkabılarını bağlamayı bilmeyen Cetvelle düz çizgi çizemeyen Orası benim yerimdi diyemeyen Ancak mendiline süt doldurup götürebilenlerin işi Her yağmur tanesini bir melek indirirken yeryüzüne Bir tanesinin de o olacağını umup Her yağmurda tepeden tırnağa ıslanmanın hikayesi Şimdi herkesi biraz ona benzeten Şimdi her gördüğünü o zanneden Hayatın acil servislerinde kanayan Aranılan kanı bulunamayanların felaketi… SENSİZ YARIM her şey yarım dışarıda sensiz bir pazartesi yeniden başlamak lazım hatırlamamak galiba en iyisi sensiz yarım yaşanacak ne varsa bir yarım merhaba diyor yeni gelen sabaha zifir karanlıkta kalmış sensiz yarım şarkılar yarım susmuş radyolarda aşk çekip gidişin gibi kapkara büyüyor yokluğun cehennemi yanıyor tutuşmuş yarım resimler yarım gözlerin yok saçların yok elele gülmüşüz güllerin önünde ellerin yok ağlıyor gülen yarım sözler yarım unutulmuş ne varsa sevdaya dair en güzel yerinden susmuşsun aşkı seni seviyorum desen ne olur lal olmuş söyleyen yarım kapılar yarım vurup gidişin arkana bakmaksızın bir sızı bırakmışsın acıyor her kapı çalınışta seni bekleyen yarım aşk yarım ben yarım her şey yarım dışarıda sensiz bir pazartesi yeniden başlamak lazım hatırlamamak galiba en iyisi SEVDA SOKAĞI Ben Sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum Geceler hiç bitmiyor Ben hiç uyumuyorum Gecenin efkarı iniyor perde perde Sevdanın hayali vuruyor arada bir içime Ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum Hani şu perdelerinde mavi kuş resimleri olan Ali Bakkalın hemen yanında onyedi numara Hani duvarlarında hala yazılar olan o sokakta Biri gurbetin Biri ihanetin Biri de seni böyle sevmenin hikayesiSevdanın camı bana bakıyor Ben cama Pencere önünde menekşeler hatmiler bir de gece sefası, Bir de sevdanın hayali vuruyor arada içime Arada bir arkadaşlar geliyor Laflıyoruz ordan burdan Anlarsın ya İç cebimde bir umut doğuyor Bir de nerden bulduysam resmi sevdanın Resimde sevda inadına gülüyor Sevdam gayriresmi bilmekteyim Gel ki benim abim Biraz da üstümüzde macera güzel duruyor Yani yakışıyor adama yakışıklı bir sevda Hayat haybeye vurmuyor yüzümüze belasını Hayat sokağımızda bir kehribar tesbih gibi Döküyor tanelerini takır takır yüzümüze Ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum Geceler hiç bitmiyor Ben hiç uyumuyorum. Ağzımda fiyakalı bir ıslık Zulamda ağır yarası sevdanın Ali bakkalın çırağı Metin anlıyor halinden insanın Metin, nedir senin niyetin Kap bakalım abine bir taze ekmek Biraz zeytin Bu akşam odamda yine efkar var Anlarsın ya Metin Adamın halinden adam anlar Ben Sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum Geceler hiç bitmiyor Ben hiç uyumuyorum Gecenin efkarı iniyor perde perde Sevdanın hayali vuruyor arada bir içime İSTANBULA KAR YAĞIYORDU Yetmişdokuzun kışıydı Sertti, soğuktu İstanbula kar yağıyordu Kömür yanıyordu sobalarda Geceleri polisler, bekçiler oluyordu Bir de biz oluyorduk Ölümüne üşüyorduk ha Yalan yok polisler de üşüyordu Onaltı yaşındaydım Herşeyi bükecek bileğim vardı Onaltı yaşındaydım Aslan gibi ortadaydım Gündüzleri, okulda coğrafya defterimin arkasına Senin için şiirler Geceleri duvarlara ülkemi kurtarmak için Kahrolsun yazacak kadar adamdım Onaltı yaşımdaydım Ne senin haberin oldu şiirlerimden Ne de birileri kahroluyordu Mahalle duvarlarına çiziktirdiğim harferden Onaltı yaşındaydım Yalan yok İstanbul'a kar yağıyorduBen yazmaya böyle başladım Coğrafya defterim bir eskiciye kurban gitti Duvarlarına yüreğimi bağırdığım o evler Birer birer yıkıldı gitti Şimdi güzel kağıtlara yazıyorum Kocaman laflar ediyorum Ama hiç birini sevmiyorum Oysa Onaltı yaşındaydım Aydınlık bir yüzüm vardı Yetmişdokuz kışıydı Sertti soğuktu İstanbul'a kar yağıyordu Kömür yanıyordu sobalarda Geceleri polisler, bekçiler oluyordu Bir de biz oluyorduk Ölümüne üşüyorduk ha, Yalan yok, polisler de üşüyordu Marşlar biliyorum Kitaplar okuyorum Koşarak ve ıslanmadan geçiyorum sulardan Koşarak ve ıslanmadan yaşıyordum Bak İstanbul'u seviyorum Seni seviyorum Dualar öğreniyorum Meydanlarda toplanıp bağırıyorum Herkes gibiyim işte Herkes kadar cesur Herkes kadar korkak Herkes kadar filinta delikanlı Ve herkes kadar buralı Ve herkes kadar ağır sevdalı İstanbula kar yağıyordu Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken Halicin arkasında toplanıyorduk Hece adamı içine çekiyordu En güzel ben yazıyordum duvarlara yazıları Herkes beni seviyordu En güzel şiirleri de ben yazıyordum oysa Coğrafya defterimin arkasına Yetmişdokuz kışıydı Sertti soğuktu İstanbula kar yağıyordu Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken Halicin arkasında toplanıyorduk Hece adamı içine çekiyordu En güzel ben yazıyordum duvarlara yazıları Herkes beni seviyordu En güzel şiirleri de ben yazıyordum oysa Coğrafya defterimin arkasına Bunu kimse bilmiyordu Sizin evin duvarlarına kahrolsun diye yazıyordum Ve hızla kaçıyordum Sizin evin duvarlarına bir kez olsun Seni seviyorum, diye yazamadım O zaman duvarlara öyle şeyler yazılmıyordu Dedim ya Yetmişdokuz kışıydı Sertti soğuktu ![]() ![]()
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|