AK Gençliğin Buluşma Noktası
Haberler Dünyadan ve Ülkemizden son dakika haberler burada.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 02-18-2009, 19:52   #1
Kullanıcı Adı
Necip Fazıl
Standart SEVGİLİLER GÜNÜNDE AŞK ŞİİRLERİ ALBÜMÜ
Şiir yorumcusu İbrahim Sadri, dört yıllık suskunluğuna 14 Şubat “Sevgililer Günü”nde çıkacak yepyeni bir şiir albümü ile son veriyor.
Tamamı kendi eserlerinden oluşan 10 şiir ile “Aşk 29 Harf” isimli albüm, uzun bir çalışmanın ürünü.
Müzik yönetmenliğini Yücel Arzen’in yaptığı şiir albümünde 9 aşk şiirinin yanısıra İbrahim Sadri’nin Çanakkale şehitlerine ithaf ettiği bir şiir de bulunuyor.
Genellikle ayrılık, hasret ve özlem temaları üzerine şiirler yazan Sadri, ilkkez bu albümde yeni evli bir çiftin aşkını anlattığı ‘Bir Yastıkta’ isimli farklı bir şiire de yer veriyor.
Evliliğin aşkı öldürdüğü tezine inat, sevgililer gününde yeni evli bir çiftin aşkının anlatıldığı bu şiirin farklı bir pencere açacağı kesin..
Tuna Prodüksiyon etiketiyle müzik market raflarında yerini almaya hazırlanan albümde, 5 yeni şiirin yanısıra Sadri’nin “Nan Gibi, Sevda Sokağı, İstanbula Kar Yağıyordu” gibi unutulmaz eserleri de yer alıyor.
Ağırlıklı olarak piano soundu ile müziklenen yapım, dört yıllık bir aradan sonra Sevgililer Gününde İbrahim Sadri’nin şiirseverlerle yeniden buluşacağının da müjdesi..
Yücel Arzen ve Aykut Kuşkaya besteleriyle müziklenen yapımda, Aykut Kuşkaya iki şiirde sesiyle de konuk oluyor.
Albümün ilk klibi “Bir Yastıkta” isimli şiire çekildi.
Kısa bir süre sonra, İbrahim Sadrinin yurtiçi ve yurtdışında albümün konser turnelerine başlayacağının da müjdesini verelim..
Saygılarımızla
TUNA Organizasyon

Programlar.:
İstanbul NT Sefaköy Mağazasında İmza Günü 21 Şubat Cumartesi Saat 15:00

ALBÜM İÇERİĞİ
1.BİR YASTIKTA
2.ÖYLESİNE SEVMİŞTİM
3.AŞK
4.SENSİZ YARIM
5.YAĞMUR TANESİ
6.BİR ADIN KALMALI
7.İSTANBULA KAR YAĞIYORDU
8.NAN GİBİ
9.SEVDA SOKAĞI
10.MEMETÇİK MEMİK

Şiirler: İbrahim Sadri
Piano: Yücel Arzen
Müzik Yönetmeni: Yücel Arzen
Mix-Mastering-Editing: Murat Korkmaz
Stüdyo Mavi Şubat 2009

AŞK
Aşk,
Kâbe’nin siyah örtüsüne yüz sürenin gözünden dökülen
Aşk,
Mecnun Leyla’ya “sen de kimsin” dediğinde maralların gırtlağına tıkanan
Aşk,
Hesap gününde anaya yavrusunu unutturan neyse
Herkesi ve her şeyi öyle unutturan
Aşk,
Yangın yeri
Aşk,
Talan
Aşk,
Dağları yürüten
Bir gece ayı sol, güneşi sağ eline verseler de vazgeçilmez olan
Aşk,
Damda deve aratan
Balıklara iğnesini getirten
Ebu Bekir adında birini yoldaş eden
Aşk,
Fatıma’nın paklığı
Zeyneb’in cesareti
Vahşi’nin keşkesi
Aşk,
Meryem
Tahta atların üzerinde anakaralar aşıran
Kâğıt gemilerle okyanusları bitiren
Oyuncak kılıçlarla haramileri düşüren
Aşk, İkindi
Aşk, Şimdi
Aşk, Bekleyen
Aşk, Hatice
Kimsenin kimseye hayrı olmadığı yerde
Yine de ilk akla gelen
Sonsuz karanlıkların ortasında
Vurgun yemiş bir çığlıkla çerağlar yakan
Aşk,
Koşmak
Aşk,
Safa ile Merve arasında olmak
Aşk,
En çok ağlamayı kendine yakıştırmak
Aşk, Ummak
Koşmak, koşmak, koşmak
Aşk,
Hacer
Bir aba
Bir hırka
Bir nefeste kırkbin kere adını söyletebilen
Aşk,
Mevlana
Bütün evliyaların gizlediği
Bütün abdalların izlediği
Bütün dervişlerin içlerinden geldiği gibi
Aşk,
En çok İsa’ya yakışan
Sabırsa Eyyub’a yazılan
Merhametse son Nebi’ye inen
Aşk,
Denizler tutuşturulduğunda
Dağlar yürütüldüğünde
Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde
Herkesin her şeyi
Her şeyin herkesi unuttuğu günde
Aşk,
Unutmamak
Aşk,
Eczası olmayan vurgun
Aşk,
Onun gidişinin ertesinde dudakların kuruması
Kayıp giden yıldızların şarkısını söyleyebilenlerin
Kıskanç kervanların zümrüt yüklerine
Dönüp bir kez olsun bakmayanların yeteneği
Aşk,
Gözükaralık
Aşk,
Yalnızlık
Aşk,
Öksüz şehirlerin kapısında
Bağdatta, Gazzede, Kandeharda, İstanbulda
Isırdıkca kanayan dudaklardan dökülen sözlerle
Havanın nasıl, saatin kaç olduğunu sormak
Aşk,
Hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar sevmemesi
Yağmurun incire, zeytinin bala söylediği
Anla işte
Aşk,
Onbir yaşındaki Muhammed’in annesi
Aşk,
Eylem
Dünyanın en güzel başkaldırması
En güzeliyle hem de dünyanın
Bir hırkadan, yazılmış en güzel şiiri bulup çıkarmak
Aşk,
Hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar güzel beklememesi

BİR ADIN KALMALI
Bir adın kalmalı geriye
Kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Bir adın kalmalı geriye
Bir de o kahreden gurbet
Sen say ki
Ben hiç ağlamadım
Hiç ateşe tutmadım yüreğimi
Geceleri koynuma almadım ihaneti

Ve say ki
Bütün şiirler gözlerini
Bütün şarkılar saçlarını söylemedi
Sen bu şehrin en güzel yeriydin
Hiç çıkmadı fikrimden
Ve hiç gitmedi
Bir topak kan gibi adın
İçimin nehirlerinden
Kahrolmuş sayfaların arasında adın
Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
Bu sevda biraz nadan
Biraz da hıçkırık tadı
Pencere önü menekşelerinde her akşam
Sen say ki yerin dibine geçti
Geçmeyesi sevdan

Ben seni sevdiğim zaman
Bu şehre yağmurlar yağdı
Ben seni sevdiğim zaman
Ayrılık kurşun kadar ağır
Gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
Yine de
Bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet, bir adın kalmalı geriye
Bir de o kahreden gurbet
Beni affet
Kaybetmek için erken
Sevmek için çok geç

BİR YASTIKTA
Seni akşam ilk defa beklemek
Bütün yıldızları
Gökyüzünün tamamını
Bir ömür beraber paylaşacağımız anıları da getirmeni beklemek
Yemeği yapmış olmak
İçinde özlemin, içinde hasretin ve bir daha bırakıp gitmeyişin
Yarım ekmeğin yetmesidir bize
Bir küçük yoğurt alman gelirken, belki biraz meyve
Telli duvaklı ilk soframızın üstüne
Senin gelişini koymak önce
Çorbayı nasıl sevdiğini daha bilmemek
Daha bilmemek, birlikte bir kahve içer miyiz yemek bitince
Pencerelerde tutuklu kalmak
Sen gelirsin, belki misafir de gelir,
Karşılıklı oturup konuşmak ordan burdan
Her zaman baktığın gibi kaçamak bakman gözlerime
Tanıştırayım, eşim demen
Yüzümün al al olması,
martıların uçuşması saçlarımda
Hatırla
Benimle evlenir misin derken, bir şey olması İstanbul’a
Bir yerlerden denizin gelip omzumuza konması,
Bir kader çiçeğinin yavaşça aramıza sokulması,
Eğer istersen gelirken yanında hiçbir şey olmaması
Kapı çalması
Kapıda senin olman
Gözlerinde buradayım çiçekleri açması
İki oda bakla sofa
Bütün fotoğrafların tamamlanması
Yaz gelince kavun kokusu nasıl yayılırsa her yere
Yaz gelince üstten iki düğmesini nasıl açarsan gömleğinin
Yaz gelince denize karpuz kabuğu nasıl düşerse
Akşam sen gelince öyle yaz gelmesi gözlerime
Nasılsın bu akşama
İyiyim diyebilmek, sadece
Sadece senin yanında iyi olmak
Ne olacaksa senin yanında,
Ne gelecekse seninle birlikte korkmamak
Duvara bir çiviyi doğru dürüst çakamamana gizlice gülerken,
Değme ustalara değişmemek seni
Hiçbir pahaya alıp satmamak
Telli duvak
Yıllar sonra
Sararmış birkaç fotoğrafta nikâh masasını anmak
Bak bu Hayri Amca
Bak Nermin Yenge
Seni akşam ilk defa beklemek
Bütün yıldızları
Gökyüzünün tamamını
Bir ömür beraber paylaşacağımız anıları da getirmeni beklemek
Kapı çalması
Kapıda senin olman
Gözlerinde buradayım çiçekleri açması
İki oda bakla sofa
Bütün fotoğrafların tamamlanması
Bir yastıkta…

MEMETÇİK MEMİK
bu benim
denizi ilk görüşüm
saçımda anamın yaktığı kına
cebimde firak yardan
ben bilmem anlatmasını
cehennemin ortasında
martın sabah ayazı
üskübten naim mardinden ziya
bir de ben
karamanın memik oğlanı
yan yanayız siperde
ağzımızda dut kurusu
mataramızda az biraz su
hep aynıyız
vatan çağırmış gelmişiz
naim üskübte türküsünü
ziya mardinde güvercinlerini
ben karamanda bir gece düşümü yarım koyup
bu benim
denizi ilk görüşüm
saçımda anamın yaktığı kına
cebimde firak yardan
ben bilmem anlatmasını
cehennemin ortasında
martın sabah ayazı
bir ölünce yetmiyor diyor naim
içimden bir daha ölmek geliyor
üşüyünce
geceyi örtüyoruz üstümüze
vurulunca
vatanın dağlarını sarıyoruz yaralarımıza
tuz basıyoruz hasrete
düğün yeri gibi siperler
conkbayırından anafartalara
köylük yerinde terleyince
kana kana su içmek gibi bir şey pınardan
kurşun yemek dediğin
en çok üşüyünce özlüyoruz
vuruşmasını
nasıl desem işte
ben bilmem anlatmasını
şarapnel mitralyöz ve top gülleleri arasında
adlarımızın başına bir Mehmet ekliyor
ali çavuşum
mehmet naim Mehmet ziya Mehmet memik
yani biz üç Mehmetçik
kuş gibi sesimizle Allah deyince
vatan dediğin kolumuza girip
yeşil çayırlara götürüyor bizi
menekşeler güller ve çimenlerin arasında
yağmur gibi yağmur yağıyor üstümüze
vatan dediğin
yar gibi ana gibi sıcak çay gibi
gökyüzünün bütün renkleri
siyah duman
çanakkalenin tüm tepeleri silme kan
vatan dediğin
bir türkü tutturmak gibi aynalı çarşılarından
vatan dediğin
cennette olmak gibi
üşürken yağan kurşunların arasından
hiç sabah olmadan
gece koynumuzda yaşıyoruz siperde
ay cebimizde
hava soğuk
yer sıcak
birazdan bu kan da kuruyacak
barut sinmiş tepelerin ardından
şu denize bir daha bakmalı leylim
şu dalgaları dinlemeli
bir de anama selam göndermeliyim
kuşun kanadına bağlayıp yüreğimi
uzak yolların menevişlerinden
ağzımda dut kurusu
halim iyi
canım sıcak
oldu olacak
ellerinden öpmeliyim
nasılsa bu memik
bu kafesten uçacak
bu benim
denizi ilk görüşüm
saçımda anamın yaktığı kına
cebimde firak yardan
ben bilmem anlatmasını
cehennemin ortasında
anafartalar tabyasından
martın sabah ayazı
üskübten naim
mardinden ziya
bir de ben
karamanın memik oğlanı
kolkola girmişiz neferleriyle
geçmişin ve geleceğin
yıldızlar bulutların üstünde
bizim yanımızda
çanakkale
gökyüzü kızıl
ikiyüzelli bin nefer
ne gam ölmek dediğin
bu aşk herkese yeter
üşüyorum
tut ellerimi
karamandan memet memik
vatanın cümlesine cennetten selam eder
NAN GİBİ
Ve gözlerin gelir geçer içimden
Su içerken sen
Sokulurken akşam kızıllığına
Ekmeği bölerken
Yalnızsam, yıllar nasıl geçmişse aradan
Unutmak kolay sanmışsa şarkılar
Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı
Kör olsun sözlerim unuttuysam adını
An gibi aklımdasın

Gelir geçer gemiler
Belki sen de geçersin diye
Bir kumru konar her sabah pencereye
Bir miladı taşır gece bir yıldız
Soğuk olur üşürsün ya adamakıllı
Hani sarılırsın kendine
Hani aklın karışır
Bu bir divaneliktir gönül aha alışır
Ömrüm bitse ne çıkar
Can gibi aklımdasın

Gündür bu geçer gider
Belki bir şey kalmaz sanırsın
Bir sabah uyandığında
Her şey başka olacaktır
Başka bir otobüs, başka bir gazete
Resimlerden silinecek yüzün belki de
Ne adın, ne sanın
Bir şafak vakti açınca gözlerimi
Bir merhabayla
Yeniden kurulacak dünya
Ve sen her şafak
Tan gibi aklımdasın

Bazen bir şey geçer içinden insanın
En ücra yerlerinden cesaret gibi bir şey
Ne olacak işte kömür yanmıyorsa eskisi kadar güzel
Fasulyenin tadı yoksa
Şarkılar yakmıyorsa içini
Sadri Alışık öyle güzel ağlamıyorsa
Aşık olamayı beceremiyorsa İzzet Günay
Mahallenin en güzel kızına
Denizin tuzu
Yalnızlığın bahanesi yoksa
Bir bıçak saplanınca yüreğinin tam ortasına
Zannetme ki ölmek zor,
Ölmek kolay, kolay da
Kan gibi aklımdasın

Bu da geçer
Her sabah kanayacak değil ya
Bakarsın taze ekmek çıkarır köşedeki fırın
Biraz da helvası bizim bakkalın
Senden kalan üç beş zeytin,
Otururum sofraya
Her lokmada geçer acısı belki bırakılmışlığın
Ben de unuturum
Nasıl unutulursa sana susuzluğum
Ve nasıl becerdiysem kahrolmayı
Öyle unuturum
Ekmek gibi
Nan gibi aklımdasın

Ve gözlerin gelir geçer içimden
Su içerken sen
Sokulurken akşam kızıllığına
Ekmeği bölerken
Yalnızsan yıllar nasıl geçmişse aradan
Unutmak nasıl kolay sanmışsa şarkılar
Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı
Kör olsun sözlerim unuttuysan adını
An gibi aklımdasın

ÖYLESİNE SEVMİŞTİM
Şimdi gidiyorsun, git
Bütün sabahları üşüdüğüm
Bütün gördüğüm senli günlerim onlar da gitsin
İçimde bir şarkı
Gözümde bir ışık kalmıştı her şeye inat
Kapat gözlerini sevdiğim anlar da gitsin

Yıldızları da alsana yanına
Sevdiğimiz şarkıları da
Pencereme konan yusufcukları da

Bana karanlığı bırak
Beni bırak beni böyle bırak
Böyle ansızın, böyle yakışıksız
Böyle anlamsız, böyle dağınık

Öyle kapıda susuşun
Öyle sarsak, öyle serkeş, öyle çerkes duruşun
Koy beni sensizliğe
Ve otursun içime kül gibi kor yangınım

Şimdi gidiyorsun git
Hadi git
Hepsi hepsi bir sevda benimkisi al da git
Hadi kanatma
Hadi yıkma
Hadi dokunma
Zaten ben seni öylesine sevmiştim

Şimdi gidiyorsun git
Bütün sabahları üşüdüğüm
Bütün gördüğüm senli günlerim, onlar da gitsin
İçimde bir şarkı
Gözümde bir ışık kalmıştı her şeye inat
Kapat gözlerini sevdiğim anlarda gitsin

Şimdi gidiyorsun git
Hadi git
Hepsi hepsi bir sevda benimkisi al da git
Hadi kanatma
Hadi yıkma
Hadi dokunma
Zaten ben seni öylesine sevmiştim

YAĞMUR TANESİ
Yağmur tanesi
Simsiyah saçlar
Zifir akşamlar
Bir fotoğrafın yıllar sonra kanamaya başlaması
Eylül akşamlarında gelip gözlerinde duran
Yakalandığında çaresiz kılan
Yola koyulduğunda ayrılığı
Unutulduğunda ağlamayı
Her hatırladığında yıkılmayı sevdiren
Menekşeye konuşmayı öğreten
Şubat ayına terk edilmeyi…
Şimdi herkesi biraz ona benzeten
Şimdi her gördüğünü o zanneden
Hayatın acil servislerinde kanayan
Aranılan kanı bulunamayanların felaketi…
Bekleyen şarkıların öznesi
Mademki gidiyorsunların tatlı telaşında son bir teselli
Pencere camlarının buğusuna çizilen ırmakların
Uzun yağmurların resmi
Dur gitme derken
Nasılsa gidecektiri bilmesi
Her gidişin
Her terk edilişin neden birbirine bu kadar benzediğinin hikayesi…
Sinema afişleri
Baki’nin kahvesi
Üsküdar
Simit çay ve Kızkulesi
Bakınca aynaların kanaması
Dönünce âlemin yok olması
Kanar ya bazen derininde bir yer insanın
Cam kırığıdır batar ya hatıraların
Bir an, bir kıyı, bir deniz sesi
Bir bekleyişin med ceziri…
Yağmur yağar, o mu gelmiş
Kapı çalar, onun mu sesi
Her yemek onun en sevdiği…
Unutması insanın
Yağmur tanesini
Saçların rengini, gözlerin karasını
Baktığı aynaların arkasını
Sarı defter yapraklarını unutması
Yakması şiirleri
Bütün isimleri silmesi
Olmasınları, olmayacakları, olmadıları tek kalemde bitirmesi…
Islak incir tanesi
Zeytinin rengi, ekmeğin buğusu
Şifasız bir ümidin sen mi geldini
Yıldız yıldız
İstanbul İstanbul
Akşam akşam
Yavaş yavaş
Şarkı şarkı
Unutması insanın…
Çekip gidişi gibi kapkara büyütmek yokluğunun cehennemini
Bitmemesi, bitirememesi hiçbir şeyi
Masanın üstünde bir resimden denize bakarken
Üstünden bulutlar geçmesi
Sonra kuşlar
Sonra hatıralar
Hatıralar, hatıralar…
Sarı bir yağmurluk
Yağmurun ta kendisi
Yağmur yağarken bir fotoğrafı yakabilme cesareti
Yağmuru insanın
Her günahın son akşamı
Eve dönebilmesi
Karşıda duran
O yüzden kaldırımların en kenarından yürüyen
Ayakkabılarını bağlamayı bilmeyen
Cetvelle düz çizgi çizemeyen
Orası benim yerimdi diyemeyen
Ancak mendiline süt doldurup götürebilenlerin işi
Her yağmur tanesini bir melek indirirken yeryüzüne
Bir tanesinin de o olacağını umup
Her yağmurda tepeden tırnağa ıslanmanın hikayesi
Şimdi herkesi biraz ona benzeten
Şimdi her gördüğünü o zanneden
Hayatın acil servislerinde kanayan
Aranılan kanı bulunamayanların felaketi…

SENSİZ YARIM
her şey yarım
dışarıda sensiz bir pazartesi
yeniden başlamak lazım
hatırlamamak galiba en iyisi
sensiz yarım
yaşanacak ne varsa
bir yarım
merhaba diyor yeni gelen sabaha
zifir karanlıkta kalmış
sensiz yarım
şarkılar yarım
susmuş radyolarda aşk
çekip gidişin gibi
kapkara büyüyor yokluğun cehennemi
yanıyor tutuşmuş yarım
resimler yarım
gözlerin yok saçların yok
elele gülmüşüz güllerin önünde
ellerin yok
ağlıyor gülen yarım
sözler yarım
unutulmuş ne varsa sevdaya dair
en güzel yerinden susmuşsun aşkı
seni seviyorum desen ne olur
lal olmuş söyleyen yarım
kapılar yarım
vurup gidişin arkana bakmaksızın
bir sızı bırakmışsın
acıyor her kapı çalınışta
seni bekleyen yarım
aşk yarım
ben yarım
her şey yarım
dışarıda sensiz bir pazartesi
yeniden başlamak lazım
hatırlamamak galiba en iyisi

SEVDA SOKAĞI
Ben Sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
Geceler hiç bitmiyor
Ben hiç uyumuyorum
Gecenin efkarı iniyor perde perde
Sevdanın hayali vuruyor arada bir içime
Ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
Hani şu perdelerinde mavi kuş resimleri olan
Ali Bakkalın hemen yanında onyedi numara
Hani duvarlarında hala yazılar olan o sokakta
Biri gurbetin
Biri ihanetin
Biri de seni böyle sevmenin hikayesiSevdanın camı bana bakıyor
Ben cama
Pencere önünde menekşeler hatmiler bir de gece sefası,
Bir de sevdanın hayali vuruyor arada içime
Arada bir arkadaşlar geliyor
Laflıyoruz ordan burdan
Anlarsın ya
İç cebimde bir umut doğuyor
Bir de nerden bulduysam resmi sevdanın
Resimde sevda inadına gülüyor
Sevdam gayriresmi bilmekteyim
Gel ki benim abim
Biraz da üstümüzde macera güzel duruyor
Yani yakışıyor adama yakışıklı bir sevda
Hayat haybeye vurmuyor yüzümüze belasını
Hayat sokağımızda bir kehribar tesbih gibi
Döküyor tanelerini takır takır yüzümüze
Ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
Geceler hiç bitmiyor
Ben hiç uyumuyorum.
Ağzımda fiyakalı bir ıslık
Zulamda ağır yarası sevdanın
Ali bakkalın çırağı Metin anlıyor halinden insanın
Metin, nedir senin niyetin
Kap bakalım abine bir taze ekmek
Biraz zeytin
Bu akşam odamda yine efkar var
Anlarsın ya Metin
Adamın halinden adam anlar
Ben Sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
Geceler hiç bitmiyor
Ben hiç uyumuyorum
Gecenin efkarı iniyor perde perde
Sevdanın hayali vuruyor arada bir içime
İSTANBULA KAR YAĞIYORDU
Yetmişdokuzun kışıydı
Sertti, soğuktu
İstanbula kar yağıyordu
Kömür yanıyordu sobalarda
Geceleri polisler, bekçiler oluyordu
Bir de biz oluyorduk
Ölümüne üşüyorduk ha
Yalan yok polisler de üşüyordu

Onaltı yaşındaydım
Herşeyi bükecek bileğim vardı
Onaltı yaşındaydım
Aslan gibi ortadaydım
Gündüzleri, okulda coğrafya defterimin arkasına
Senin için şiirler
Geceleri duvarlara ülkemi kurtarmak için
Kahrolsun yazacak kadar adamdım
Onaltı yaşımdaydım
Ne senin haberin oldu şiirlerimden
Ne de birileri kahroluyordu
Mahalle duvarlarına çiziktirdiğim harferden
Onaltı yaşındaydım
Yalan yok
İstanbul'a kar yağıyorduBen yazmaya böyle başladım
Coğrafya defterim bir eskiciye kurban gitti
Duvarlarına yüreğimi bağırdığım o evler
Birer birer yıkıldı gitti
Şimdi güzel kağıtlara yazıyorum
Kocaman laflar ediyorum
Ama hiç birini sevmiyorum

Oysa
Onaltı yaşındaydım
Aydınlık bir yüzüm vardı
Yetmişdokuz kışıydı
Sertti soğuktu
İstanbul'a kar yağıyordu
Kömür yanıyordu sobalarda
Geceleri polisler, bekçiler oluyordu
Bir de biz oluyorduk
Ölümüne üşüyorduk ha,
Yalan yok, polisler de üşüyordu
Marşlar biliyorum
Kitaplar okuyorum
Koşarak ve ıslanmadan geçiyorum sulardan
Koşarak ve ıslanmadan yaşıyordum
Bak
İstanbul'u seviyorum
Seni seviyorum
Dualar öğreniyorum
Meydanlarda toplanıp bağırıyorum
Herkes gibiyim işte
Herkes kadar cesur
Herkes kadar korkak
Herkes kadar filinta delikanlı
Ve herkes kadar buralı
Ve herkes kadar ağır sevdalı

İstanbula kar yağıyordu
Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken
Halicin arkasında toplanıyorduk
Hece adamı içine çekiyordu
En güzel ben yazıyordum duvarlara yazıları
Herkes beni seviyordu
En güzel şiirleri de ben yazıyordum oysa
Coğrafya defterimin arkasına

Yetmişdokuz kışıydı
Sertti soğuktu
İstanbula kar yağıyordu
Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken
Halicin arkasında toplanıyorduk
Hece adamı içine çekiyordu
En güzel ben yazıyordum duvarlara yazıları
Herkes beni seviyordu
En güzel şiirleri de ben yazıyordum oysa
Coğrafya defterimin arkasına
Bunu kimse bilmiyordu
Sizin evin duvarlarına kahrolsun diye yazıyordum
Ve hızla kaçıyordum
Sizin evin duvarlarına bir kez olsun
Seni seviyorum, diye yazamadım
O zaman duvarlara öyle şeyler yazılmıyordu
Dedim ya
Yetmişdokuz kışıydı
Sertti soğuktu


 

Necip Fazıl isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi