![]() |
#1 |
![]() SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE
Gelin gülle başlayalım atalara uyarak Baharı kolayarak girelim kelimeler ülkesine Bir anda yükselen bir bülbül sesi -Erken erken karlar ortasında Güneş dönmüş ışık saçan bir yumurta- Bana geri getirir eski günleri ...Paslanmış demir bir kapı açılır Küf tutmuş kilitler gıcırdarken Ta karanlıklar içinde birden Bir türkü gibi yükselirsin sen Fısıldarım sana yıllarca içimde biriken Söyleyemediıim ateşten kelimeleri Şuuraltım patlamış bir bomba gibi Saçar ortalığa zamanın Ağaran saçın toz toprağını Bana ne Paris'ten Newyork'tan Londra'dan Moskova'dan Pekin'den Senin yanında Bütün türedi uygarlıklar umurumda mı Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu Geceme gündüzüme Gözlerin Lale Devrinden bir pencere Ellerin Baki'den Nefi'den Şeyh Galib'den Kucağıma dökülen Altın leylak S.Karakoç
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Yağmur
Biri damla damla alnıma düşer Diğerinde durur göğe bakarım Ne şehir, ne deniz kokan gemiler Bir yağmur bilirim bir de kaldırım Nedense aldanmış ilk gece annem Efsunlu bir gömlek giydirmiş bana İişte vuramadı gökler bana gem Dinmedi içimde kopan fırtına Nedense ilk gece aldanmış annem Biri çıkmış gibi boş bir mezardan Ortalıkta ölüm sessizliği var Bana ne geldiyse geldi yukardan Bana ne yaptıysa yaptı bulutlar Biri çıkmış gibi boş bir mezardan İyi ki bilmiyor kalabalıklar Yağmura bakmayı cam arkasından İnsandan insana şükürki fark var Birine cennetse birine zindan İyiki bilmiyor kalabalıklar Yağmur duasına çıksaydık dostlar Bulutlar yarılır hava açardı Şimdi ne ihtimal nede imkan var Göğe hükmetmekten kolay ne vardı? Yağmur duasına çıksaydık dostlar Ben geldim geleli açmadı gökler Ya ben bulutları anlamıyorum Ya bulutlar benden bir şeyler bekler Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum Ben geldim geleli açmadı gökler S.Karakoç |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() zambaklar en ıssız yerlerde açar ve vardır her vahşi çiçekte bir gurur bir mumum ardında bekleyen rüzgar ışıksız ruhumu sallar da durur zambaklar en ıssız yerlede açar yağmurlardan sonra büyürmüş başak meyvalar sabırla olgunlaşırmış bir gün gözlerimin ta içine bak anlarsın ölüler niçin yaşarmış yağmurlardan sonra büyürmüş başak seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden martılar konuyor omuzlarım, gözlerin İstanbul oluyor birden ben bir şarkı, ben bir türküyüm ben Meryemin yanağındaki tüyüm beni bir azizin nefesi uçurur içimde Allahın korkusu durur cici ayaklarım iplikle bağlı ben onun sılası, kendimin gurbetiyim sineklerin kanadını ısıtan bir güneş toprağı yarıp çıkacak kadınlar sansa da yaşadığını şarkısız kaldıkça yaşamayacak kandınları şarkılar akrepler aydınlatır akşamlardan, gecelerden,senden uzağım şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen durgun sular gibi azalacağım bir gün, birdenbire çıkıp gelmesen. ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi sana da Mona Roza, taşbebeği bıraktık ellerinde kılıçlı balıkların bir dişi senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde sonra seni kaybetmek hemen her yerde ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak yapayalnız kalmak iskelelerde peygamber çiçeğinin aydınlığında ara sana doğru uzanan çaresiz ellerimi sırrımı söylüyorum vefakar balıklara yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi koyverip kirli pullu saçlarını rüzgara koyverip telli pullu saçlarını rüzgara bir çocuğun ardına düşen heykellerimi peygamber çiçeğinin aydınlığında ara zaman çabuk çabuk geçiyor Mona saat on ikidir, söndü lambalar uyu da turnalar gelsin rüyana bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar S.Karakoç |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Tut
Son kaya iniyor kuyu aydınlanıyor Ses insanın derinlerde parlayan Son isyan denemesi oluyor güzel İçimde yaman tutuk bir şair doğuyor Tut elimden Dosta düşmana karşı bir iyi konuşayım Tut Kulede saat kırılmasın Geyikler sağır Rüyalar boğuk olmasın Son kıral ağlıyor, üstünde son kuş yoruluyor Halkın kayıp annelere karşı saygısı yok Tut elimden Düşen tüyleri toplayalım Tut İsimsiz çocuk ağlamasın Kuyuda ışık sönmesin Kırk oda içiçe dönmesin Halayıklar sağır Dualar boğuk olmasın Son insan yürüyor Tut elimden kaçalım Kaçalım kaçalım Bizi kimseler görmesin Arıyanlar bulmasın Tren duvarları sarsmasın Yürek bu kadar hızlı çarpmasın Kan böylesine hızlı akmasın Askın kulakları sağır Sesi boğuk olmasın Sezai Karakoç |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() EN SEVGİLİ....EY SEVGİLİ....
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Uzatma dünya sürgünümü benim Güneşi bahardan koparıp Askın bu en onulmazından koparıp Bir tuz bulutu gibi Savuran yüreğime Ah uzatma dünya sürgünümü benim Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil Ayaklarımdan belli Lambalar eğri Aynalar akrep meleği Zaman çarpılmış atin son hayali Ev miras değil mirasın hayaleti Ey gönlümün doğurduğu Büyüttüğü emzirdiği Kus tüyünden Ve kus sütünden Geceler ve gündüzlerde İnsanlığa anıt gibi yükselttiği Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Bütün şiirlerde söylediğim sensin Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs�ın Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini Ey gönüllerin en yumuşağı en derini Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Yıllar geçti sapan olumsuz iz bıraktı toprakta Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında Çatı katlarında bodrum katlarında Gölgendi gecemi aydınlatan essiz lamba Hep Kanlıca'da Emirgan'da Kandilli'nin kurşuni şafaklarında Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında Simdi onun birdenbire gelen sonbaharında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Ey çağdaş Kudüs (Meryem) Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha) Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Dağların yıkılısını gördüm bir Venüs bardağında Köle gibi satıldım pazarlar pazarında Günesin sarardığını gördüm Konstantin duvarında Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında Ölüm düşüncesinin beni sardığı su anda Verilmemiş hesapların korkusuyla Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır Sakin kader deme kaderin üstünde bir kader vardır Ne yapsalar bos göklerden gelen bir karar vardır Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adli bir çınar vardır Sevgili En sevgili Ey sevgili Sezai Karakoç |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() LEYLA KÖŞESİ
Bir de bakalım Leyla köşesinden Aşkın kadın adlı penceresinden Bırakmıştı kendini yazılmış olana Susmak ve konuşmamak denen cana Evlenmişti ve görünüşte mutlu Şimdiden memnun ve gelecekten umutlu Fakat bir eksiklik ufacık bir nokta Kalbi kurcalıyordu hala Mecnun ne olmuştu neredeydi Nasıldı ne yapıyordu hali neydi Geceleri loş gölgeler arasında Kum tepelerinde ay yarasında Mecnuna benzeyen hayaller olurdu Bu anlarda sanki kalbi dururdu Bitmiş olan bir daha mı başlayacak Ne çare başlayan başlamamış Bitmiş bitmemiş olacak Gibi gelirdi Ona Ürküntü geçmiş ama erememişti huzura Karanlık bitmiş fakat erememişti huzura Ay tutulmuş tutulmuş kurtulmuştu Gçnlu zaman zaman tutmuştu mustu Gün kırmıştı siyah çerçevesini Yarmıştı ışıkta ötesini berisini Baskın korkusuyla ürperen çadırların Bugün düzen ve güven, ama yarın!! Yarına bir güvence olmayan Neye yarar böyle bir şimdiki zaman Acıyla da olsa dopdolu olan hayat Boşalmıştı zemberegi boşalmış bir saat Gibi. Dönmüştü bomboş bir kagıda Agızdaki tad benzemiyor eski tada Irmak kurumuş rüzgar esmiyor Yakıcı güneşi bir parçacık bulut örtmüyor Arzu ve korku iki karanlık duygu Yüreginde birbirini kovalayıp duruyordu Ya bir gün geri dönerse Mecnun Yine altüst olursa ortalık bütün Daha mi iyi olur daha mi kötü bilmiyordu Bir umut vardı gönlünde eksilmiyordu Sonra kızıyordu kendine kınıyordu kendini Kapamak istiyordu içinde eskinin kepengini Eski oldu diyelim ama neydi yeni Ve nasıl eskitmeli eskimiyeni Nasıl öldürmeli ölmeyeni Nasıl diri sayarsın ölü olanı Eski bir zehirdi belki ama yeni Andırıyordu tatsız tuzsuz bir yemegi Beklemek neyi bekledigini bilmeden Gün günü ay ayı kovalarken Beklemek bir vaktin dolusunu Öç alan kaderin zalim oyunu Her şey akılla kurulu akılla düzgün Ama aklın içinde olmalı baharat gibi Bir parça delilik Oysa mecnun almış bütün deliligi gitmiş Kupkuru bir hayat kalmış ve adeta oyun bitmiş Arzulanan zenginlik, at kumaş ve ziyafet Yetmez olur insana bir gün elbet İnsan hep birşey umar bekler Ne oldugunu bilmez fakat Fakat sonradan duruldu Leyla Tevekkülle huzuru buldu Leyla Ruhta kopan fırtınalar dindi Gökten gönle sükunet indi Anladı ki acı tatlı soguk sıcak Geçmiş ve gelecek ayrılmak ve kavuşmak Hep aynı varoluşun dönüşümleri Aydınlanışları ve sönüşümleri Her şey havada döner durur Sonunda Tanrı varlıgında yok olur Ruh hürdür vücut esir Ruh baldır beden zehir Ruh hürdür Tanrı aşkıyla Baglı degil yer ve zaman kaydıyla Farketmez gelse gelmese Kays (Mecnun) Ona Gitse gitmese Ona Leyla Tanrı katında buluşmuşlardır Hakikat yurduna kavuşmuşlardır S.Karakoç |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() MECNUN, MUM VE PERVANE
Bir gece Mecnun'un yaktığı Bir mumun etrafında Dönüyordu Zavallı incecik bir pervane Mumsa devrilmek istiyordu Pervane yerine Mecnun'un üstüne üstüne Sevgili mum Dedi Mecnun Sevdim seni Acıdığın için pervaneye Bende önerirdim Kader izin verseydi Beni yakmanı Onun yerine Ama acele etme vakit var Sayılıdır saatler dakikalar Azrail bile senden sabırlıdır Burada sencileyin benim de işim var Ben herkes için Değişik ve ayrı dozda Soyut bir otobiyografyayım Herkesin yaşadığı bir iç tarih Hekesin yüreğinden geçen bir coğrafya Gidip gidip varacakları Fakat ulaşamayacakları Bir panorama Kaderin zaman zaman Kabaran kanlara uyguladığı Nirengi noktaları batmış Beyaz bir karanlığa batmış Mutsuzca mutlu bir topoğrafya Sonra gece bitti mum söndü Bu söyleşilerle tan atarken Pervane Mecnun'a Mecnun pervaneye döndü S.Karakoç |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() Ölüler gelmiş çitlembikler sarmaşıklarla
Tırmanmışlar surlarıma burçlarıma Kimi ırmaklardan yansıma Kimi kayalardan kırpılma Kimi öteki dünyadan bir çarpılma İçi ölümle dolu Dönen bir huni Doğarken güneş Kesilmiş ölü yüzlerden Bir mozayik minyatürlerden Dokunur tenimize Soğuk bir azrail ürpertisiyle ay Ve birden senin sesin gelir dört yandan Menekşe kokulu sütunlardan Komşu dağlardaki nergislerden leylaklardan Gözlerine ait belgeler sunulur Ey aşkın kutlu kitabı Uçarı hayallere yataklık eden Peri bacalarının yasağı Gönlümün celladı acı mezmur Bana bıraktığın yazıt bu mudur Ölüm geldi bana düğün armağanın gibi Senden bir gök Senden yıldızlar ördüler Ateş böcekleri O gece dört yanıma Ey bitmeyen kalbimin samanyolu destanı Sen bir anne gibi tuttun ufukları Ve çocuklar gülle anne arasında Seninle güller arasında Tuhaf bir ışık bulup eridiler Çocuklar dağ hücrelerinde erdiler Aramızdaki sırra Bir de ay ışığında büyüyen fısıltılar Gençlik monologları Seni alıp kaybolmuş zamanın çağıltısından Bana getiren Yasamız vardı Öfkeyle yazardın sen bir yüzüne Ölür ölür okurdum öbür yüzünde ben |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() Şehrazat
Sen gecenin gündüzün dışında Sen kalbin atışında kanın akışında Sen Şehrazat bir lamba bir hükümdar bakışında Bir ölüm kuşunun feryadını duyarsın Sen bir rüya geceleyin gündüzün Sen bir yağmur ince hazin Sen şarkılarca büyük hüzün Sen yolunu kaybeden yolcuların üstüne Bir ömür boyu yağan bir ömür boyu karşın Sen merhamet sen rüzgar sen tiril tiril kadın Sen bir mahşer içinde en aziz yalnızlığı yaşadın Sen başını çeviren cellatbaşının günü Sen öyle ki sen diye diye seni anlıyamayız Şehrazat ah Şehrazat Şehrazat Sen sevgili sen can sen yarsın |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() Veda
Silahlara veda Geceye rüyaya ve sana Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden Düzenlerin çıkmazına Çizdiğim resmin Saat kulesi ağlıyor Ağzım o çeşit yok Şişe bu çeşit var Sen bir gece gelsen Güneş doğmasa Gitmeden yine gelsen Bu yeni geleni Bu bize bakanı Sana bir anlatsam Güneş doğmasa Sandıkların içini göstersem sana Çizdiğim resmin Yalnızlığın geyik gözlü köşesinde Bir rafa koyabilsen Olup biteni ve onları Sabaha kadar konuşsak O ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam Ateşi karı tüfeği çeksem Ocağa pencereye kapıya Kemana veda Yağmurda şeytan ve şapkası Silahın ölümünü kutluyorum |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|