Ben tek partili rejimi asla savunmuyorum, ilkesel olarak tamamen reddettiğimi söylüyorum. Benim 23-38 arası değerlendirmem sadece oluşturulan yeni bir düzen var. Kurtuluş Savaşını vermiş ve başarmış kişiler burda kendilerini yeni düzeni kurarken YETKİN görmüşlerdir. Bu tartışılabilir. Evet belki savaşı kazandınız ama halk size bakalım yetki verecek mi denilebilir. Ancak terkarlıyorum. Osmanlı'dan Türkiye'ye kalan toplumumuz oldukca sadece askerdi. Yineliyorum eğer Osmanlı'dan Türkiye'ye modernizme biraz ayak uydurmuş toplum kalsaydı belkide Kurtuluş Savaşı bu denli kolay kazanılamazdı. Bunun bize savaş anlamında ne kadar katkısı olduysa, birikim anlamındaki eksikliklerde savaş sonrası dönemdeki kayba sebep oldu. Ben yeni kurulan bir ülkedeki en büyük sorunun milletin reformlara ayak uydurması olarak görüyorum. Mesela Türkiye Cumhuriyeti yeni kurulmasada "katılaşmış ve cahil kalmış" bazı beyinler daha 5 sene öncesine kadar Başörtüsü Reformunu kabullenemeyecek durumdaydı. Yine benzer şekilde 1923'te bazı reformların gelenek ve görenekler sebebiyle bazı reformların ise yanlış bilgiler ve cehalet sebebiyle kabullenilmesi, toplumda bunun yerleşmesi kolay olmazdı hatta bunun karşı görüşleri çok çok yüksek çıkardı.
Mesela Laiklik kavramı, Çok partili bir rejimde ben 1930 lu yıllarda Laikliğin Türkiye Cumhuriyetine girebileceğini düşünmüyorum. Bu o dönem için başarılabilecek birşey değildi. Halka rağmen yapılmışmıdır orası farklı bir tartışmadır ben o kısımda değilim. Ancak Laiklik bence çok partili bir rejim durumunda Anayasa'ya giremezdi.
Ben Tek Parti Diktatörlüğü demesemde o dönem kullanılan seçim sistemini diktatörlük olarak görmekteyim. Bana göre o dönem herhangi bir çok partili seçimde dahi 1.parti olmak diktatörlüktür. Örneğin o dönemki seçim sisteminde 1.parti %45 2.parti %40 oy aldığında, 1.Parti 2.Partinin 5 katı vekil çıkarıyordu. Zaten neresinden bakarsan bak anti demokratik bir durum. Zaten hem 46 seçimleri hem 60 darbesi öncesi son seçimler aslında anti demokratik seçimlerin olduğunun da ıspatı.
Seçim değil de zihniyet diktatörlüğü olarak bakarsak, ben Atatürk ilkelerinde bir diktatörlük görmüyorum. Ancak ülkedeki Darbeler Atatürk ilkelerini kendilerine dayanak gösterip saçma sapan uygulamalar ile belkide 20.yy'dan 50 sene temiz çaldılar.
23-38 arsında demokrasi olarak kayıp görebiliriz ama ülkenin oturduğu eksen üzerinde bir hata görmüyorum. Bir ağaç dikildi ama 23-38 arasında bu ağaçtan kimseye meyva verilmedi gibi ağaç iyice olgunlaşsın istendi. Eğer Mustafa Kemal 23-38 arasını şahsi menfaatleri için kullansaydı belki o zaman diktatörlük olarak görebilirdim ama öyle sultanlar gibi bir hayat sürdüğü de yok adamın, öyle toprağa oturan halkın arasına karışan sürekli il il gezen bir adam.
Kemalizm denen olgu ile bence Atatürk'ü ayrı tutmak lazım, Kemalizm işte o darbeci zihniyettir. O cumhuriyet mitingleri zihniyetidir. Atatürk bu ülkeyi kurdu evet bende onun izindeyim ben bu ülkenin sahibiyim ben ne dersem o o olur zihniyetidir. Tam bir diktatoryal zihniyet budur. Bir zümrenin iktidarını içerir ve Atatürk'ün getirdiği sisteme tamamen zıttır. Benim şahsi görüşüm böyle. Chp zihniyetinin özellikle birkaç yıl öncesine kadar tamamen böyle olduğunu ama Ak Parti ile biraz daha noramlleşmeye mecbur kaldıklarını görebiliyoruz. Küçük dağları biz yarattık. Bizim dediğimiz Anayasadır bunu yapamazsın onu edemezsin modundan nihayet evrildiler. AK Parti , Chp'ye de hizmetlerde bulundu bence

Belki bu yolla Chp gerçek Atatürkçülüğü anlamaya çalışır. Kendi dogmalarından kurtulur.