|
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
AHMED YESEVÎ
Türkistan’da yetişen büyük velilerden. İsmi, Ahmed bin İbrâhim bin İlyâs Yesevî olup, Pîr-i Türkistan, Hazret-i Türkistan,* Hâce Ahmed, Kul Hâce Ahmed diye tanınır. Babası Hâce İbrâhim’in nesebi Hazreti Ali’nin oğlu Muhammed bin Hânefiyye’ye ulaşır. Soyu, Hazreti Fâtıma vâlidemize dayanmadığı için seyyid değildir. Annesi evliyâdan Mûsâ isimli bir zâtın kerîmesi olup, sâliha, bir hâtun idi. Ahmed Yesevî ( radıyallahü anh ) yedi yaşında iken babası vefât etti. Yetim* büyüdü. Doğum târihi* bilinememektedir. 562 senesinde Yesi’de vefât etti. Kabri oradadır. Timur Hân, onun için muhteşem bir türbe yaptırmıştır. Ahmed Yesevî ( radıyallahü anh ),* çocuk iken kendisinde garîb hâller, yaşındı fevkalâdelikler meydana geliyordu. Hızır aleyhisselâm ile sohbet ediyordu.
Çok küçükken annesinin, yedi yaşında iken de babasının vefâtı ile, Gevher adındaki ablasının yanında yetişti.meydana gelen bir hâdise, Hâce Ahmed’in şöhretinin bütün Türkistan’a yaydı Türkistan’da Yesevî adlı bir hükümdâr hüküm sürmekte idi bütün velîleri toplatıp, onların duâsı ile önemli bir mes’eleyi halletmeyi düşünmüştü velilerin duâ ve niyazları neticesiz kalınca katılmayan velileri tespit ettirmiş. Hâce İbrâhim’in oğlu Ahmed’in,* çocuk yaşta olduğu için çağırılmadığını anlamıştı gelmesi istenmiş. Çocuğun ablası, “Babamızın vasıyyeti var, tanınma zamanını babamızın türbesindeki ekmek sofrası ta’yin edecektir. sofrayı açabilirsen, zamanın gelmiştir var git!” demiş. Türbeye giden Hâce , sofrayı* açmış,* hükümdârın istediği yere gelmiş.
Veliler kendisini hazır beklemekte imişler. Hâce Ahmed sofradaki ekmeği, duâ* için gösterince, veliler Fâtiha okumuşlar ekmeği paylaştırılmış hepsine kâfi gelmiş.veliler Hâce Ahmed’in büyüklüğünü ve mertebesini anlamışlar. Hâce Ahmed* sırtındaki babadan kalma hırkaya bürünerek, duâsının neticesini beklemiş. gök yüzünden seller boşanmış velîlerin seccadeleri su üstünde yüzmüş. Ahmed hırkasından başını çıkarınca, seller durmuş, güneş çıkmış. Karaçuk dağı ortadan kalkmış kerâmete şâhid olan hükümdâr, Hâce Ahmed’den, adının kıyâmete kadar bakî kalması için niyazda bulunmasını dilemiş. Hâce Ahmed hazretleri Âlemde her kim bizi severse, senin adınla bizi yâd eylesin” demiş. o günden beri ikisinin ismi birlikte, “Ahmed Yesevî” şeklinde anılır olmuş.
Hâce Ahmed, Yesi’li olduğundan, Yesevî diye kabûl edilmektedir.Ahmed Yesevî ( radıyallahü anh ), Baba Arslan hazretlerinin talebesidir. Onun kalblere hayat ve huzûr veren sohbetlerine teveccühlerine kavuşmakla, kısa zamanda çok yüksek makam ve derecelere kavuştu. Baba Arslan hazretlerinin vefâtıyla, onun ma’nevî işâreti ile, Buhârâ’ya gitti.* Ehl-i sünnet âlimlerinin en büyüğü Yûsuf-i Hemedânî’den* ilim tahsil etti. İnsanlara ilim öğretmek, doğruyu göstermek için icâzet aldı. O büyük zâtın halifelerinden oldu. Onun vefâtından sonra Buhârâ’da kaldı. Talebeler yetiştirdi talebelerin terbiye ve yetiştirilmesini, Yüsuf-i Hemedânî’nin en büyük talebesi Abdülhâlık Goncdüvânî hazretlerine havale edip, kendisi Yesi’ye döndü.
talebeleri .her geçen gün çoğalıyordu. Büyüklüğü ve şöhreti Türkistan, Mâverâünnehr, Horasan ve Harezm’e yayıldı. çocuk yaşta iken başlıyan evliyâlık dereceleri artıyordu. âlimlerin ve evliyânın en büyüklerinden, en üstünlerinden oldu. Hanefî* idi. bütün ilimlerde âlim idi. babası ve diğer velîler gibi, o da devamlı* Hızır aleyhisselâm ile görüşür, sohbet ederdi. Büyüklüğü ve kerâmetleri herkesçe* bilinirdi. Dîvân-ı hikmet eserinde, yedi yaşından elli yaşına kadar geçen zamanını anlatmıştır. Ahmed Yesevî hazretleri vakitlerinin* çoğunu Allahü teâlâya ibâdet ve, talebelerine ilim öğretmekle geçirirdi. kaşık ve kepçe yapardı. Bir öküzü vardı. öküzün sırtına bir heybe asar, içine* yaptığı kaşık ve kepçeleri koyardı. öküz pazara çıkar, istiyenler kaşık veya kepçe alır ücretlerini heybeye koyarlardı.
Ücretini vermeyen olursa, öküz kimsenin peşini bırakmaz, nereye gitse peşinden giderdi. Aldığı şeyin ücretini heybeye koymadıkça, o kimsenin yanından ayrılıp başka yere gitmezdi. Öküz, akşam olunca Hâce Ahmed hazretlerine gelirdi. Hâce hazretleri heybedeki paraları talebelerine* sarfederdi.Yesevî hazretlerinin şöhreti, kerâmetleri her tarafa yayılıp talebeleri yüz bine yaklaşınca, çekemeyenler, Allahü teâlânın evliyâsına düşman olanlar, ona iftira edip, sohbete örtüsüz kadınlar da geliyor, erkeklerle birlikte oturuyor dediler bunu yaydılar. makam sahipleri, durumu araştırdı Ahmed Her şeyin, herkese açık olduğunu kanunlardan* uygunsuz bir şeyin bulunmadığını Söylenilenlerin asılsız olduğunu, bu zâta iftira uydurulduğunu bildirdiler.
Hâce Yesevî ( radıyallahü anh ), kendisine iftira edenlere bders vermek istedi. meclise geldi. Elinde ağzı mühürlü bir kutu vardı. Orada bulunanlara Baliğ olduğu günden bu âna kadar, sağ elini avret mahalline hiç uzatmamış bir velî* istiyorum. Kim vardır? kutuyu ona teslim edeceğim” buyurdu. Hiç kimse çıkamadı.Yesevî’nin ( radıyallahü anh ) talebelerinden, Hâce Atâ isimli zât geldi. Hâce Ahmed kutuyu bu talebeye verip, kutuyu Horasan ve Mâverâünnehre götürmesini emretti.bildirilen âlimler ve Hâce hazretlerine iftira edenler geldi Herkes, kutuyu merak ediyordu. talebe, kutuyu açtı. Kutu açılınca, herkes donakaldılar. Kutuda bir miktar ateş ve pamuk vardı. Ateş kıpkırmızı* duruyor, pamuğa birşey olmuyordu.* herkes hayretler içindeydi Hâce hazretlerinin kerâmeti karşısında, onu sevenlerin muhabbeti* arttı. hatâlarını anlayıp tövbe ettiler. Hazreti Hâceye hediyeler gönderip özür dilediler. Vr Hâce hazretlerinin talebesi oldular.
Merv şehrinde Mervezî nâmında bir müderris vardı Ahmed Yesevî hakkındaki uydurma sözler onada gitmişti. Bu yalanlara aldanıp, kendisini* imtihan etmek,* niyetiyle, ma’iyyetine dörtyüz müşavir kırk müftü alarak yola çıktı.sohbetinde binlerce kişinin* bulunduğunu öğrenmişti. üçbin mes’ele ezberledim. Hepsine suâl sorar, onları imtihan ederim” diye düşündü. Ahmed Yesevî hazretleri talebelerinin hafızasından* mes’eleleri* sildi. Hâce hazretlerine“Allahın kullarını doğrudan ayıran sen misin?” dediler. Hazreti Hâce, misâfirimiz ol! buyurdu. Üç gün sonra* kürsü kuruldu. Mervezî kürsüye çıktı. Hâce Ahmed mes’elenin Mervezî’nin hafızasından silinmesini emretti. Mervezî, konuşmak istedi. Fakat hafızasında hiçbir mes’ele yoktu defterinden okumak istedi. defterinin* yazıların da silinmişti Mervezî, kusurunu anlayıp tövbe etti.* ma’iyyetiyle beş sene kaldı. Çok mertebelere, yüksek derecelere kavuştu. Ahmed Yesevî ( radıyallahü anh ) bunu, insanlara Allahü teâlânın dinini anlatmak vazîfesiyle Horasan’a gönderdi.* halkı irşâd ettiler
Horasan’daki evliyâlar, Ahmed Yesevînin büyüklüğünü,* bildikleri ve ona olan muhabbetlerinin artması için, kendisiyle görüşmek, istediler. Büyük bir toplantı tertîb ettiler. Allahü teâlâ, evliyâsını çok sevdiği için, onlara* insanların yapmaktan âciz oldukları birçok şeyi kolay kılmıştır., bir anda bir yerde, biraz sonra çok uzak bir yerde bulunabilirler. aynı anda başka başka yerlerde görülebilirler. Bu, Allahü teâlânın ihsânıdır, işte, Ahmed Yesevî hazretlerini toplantıya da’vet için yola çıkan velî, Allahü teâlânın izni ile turna misâli uçarak Yesi’ye geliyordu. Hâce hazretleri* yanına talebelerinden ba’zılarını aldı. Bunlar da turna şeklinde uçmaya başladı Nihâyet, Semerkandda karşılaştılar. aşağıda büyük bir tüccâr, nehirden geçerken akıntıya kapılıp, malı ve hayvanları suya gitti. tüccâr, sudan selâmetle kurtulması hâlinde, kalan malının yarısını Allah rızâsı için vereceğini adadı Hâce Ahmed Yesevî tüccârın sıkıntısını keşfederek aşağıya indi. tüccârı* sahile çıkardı. turna şeklinden, normal hâline döndü. tüccâr, kendisini kurtaran zâta sarılıp* teşekkür etti ve malının yarısını verdi.Hâce hazretleri istenilen yerde sohbet edip,* memleketine döndü. Nehirden kurtardığı tüccârın* parasını, talebelerine* sarfetti.
|