Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12-27-2018, 13:23   #4
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak islam ve ihsan .com

İLKLERİ BULAN MÜSLÜMANLAR

Yıllar boyu batının yalanları ile övünenler tarihlerinden habersiz kaldılar. İlim ve bilim yolunda hep eziklik verilmeye fakat gerçekler farklı. İşte dünya çapında bilimsel ilkleri bulan Müslüman bilim adamlarımız Îmandan mahrum kişileri, cennete girmeleri gerektiğini söyleyecek kadar methetmek lüzumsuz ve boştur. Cenâb-ı Hak, râzı olmadığı tüm gayretler için buyurur: ki Çalışmıştır boşuna!”*(el-Ğâşiye, 3)


Cebir ilmi, sıfır ve rakamları Müslümanlar bulmuş ve Avrupa’ya Müslümanlar ulaştırmıştır. Ekvatorun uzunluğunu, Abbâsi Halîfesi Me’mûn (786-833) zamanında;*Ahmed bin Musa*ve kardeşleri, Sincan’da ve Kûfe’de yaptıkları ölçümler ve hesaplarla % 2,5’luk bir yanılma ile 39 bin kilometre olarak hesaplamışdır.
Matematikte*Hârizmî, kimyada Câbir bin Hayyân, mekanikte*Ebu’l-İzz el-Cezerî, astronomide Fergânî ve Battânî, tıpta İbn-i Sînâ gibi nice Müslüman dehâlar, ilim tarihinin mühim buluşlarına imza atmışlardır.

coğrafyanın ilim hâline gelmesini sağlayanlar Müslümanlardır. Dünyanın pek çok ülkesini köşe-bucak dolaşan*Evliyâ Çelebi*(1611-1682), 29 sene hiç durmadan bir kıtadan diğerine yolculuk eden*İbn-i Battuta (1304-1369)’nın seyahatleri tarih ve coğrafya hazinesidir. Kolomb* Amerika’nın varlığını Müslümanlardan, ve *İbn-i Rüşd’ün kitaplarından öğrenmiş Bîrûnî*(973-1048) asırlar önce Amerikadan söz etmiş,*Pîrî Reis*(1465-1554)*Kitâb-ı Bahriye* eserinde, Avrupa haritasını çizmiştir. Pîrî Reis’in dünya haritası, bugün tarih ilminin çözemediği hâdiselerdendir. Grönland Adası nı aslına uygun olarak üç parça hâlinde göstermiş bu, ancak insanoğlunun aya ayak basması ile tespit edilmiştir İdrisî*(1100-1166), günümüzden 800 sene önce, zamanımızın dünya haritasını çizmiştir.
Colomb, Macellan, Vespucci*gibi batılı kâşifler eşkıyâdır Afrika’nın ve Amerika’nın mazlumlarını yıllarca sömüren, köle yapan, öldüren, harâmî ve hırsızlardır. Asıl kâşifler İbn-i Battuta, Evliyâ Çelebi ve emsalleridir gittikleri her coğrafyayı dünyadan en güzel şekilde haberdar etmişlerdir.

tarih felsefesinin en seçkin sîmâlarından *İbn-i Haldun(1332- 1406),*sosyoloji*ilminin kurucusu olarak anılmaktadır ilime ışık tutmaktadır. Mimarî*denilince dünyada ilk akla gelen, muhteşem*Mimar Sinan*(1489-1588)’dır. Astronomi’de* Uluğ Bey*ve*Ali Kuşçu’nun kurduğu rasathaneler ve gökyüzü haritaları ilimde öncülerdir günümüzde batının kaleme aldığı ilmi eserlerde bunlardan bahsedilmez dâimâ ehl-i küfrün îcatları öne çıkarılır. batı, ulaştığı medeniyeti Müslümanların ilmî zenginliğine borçludur. haçlı seferlerinde ve Endülüs üniversitelerinde batı, ilmle tanışmış ancak ondan sonra kendilerini geliştirmişlerdir. Geçtiğimiz aylarda vefat eden*Fuad SEZGİN, ömrünü hakikatin ispat ve beyanına vakfetmiş bir âlim idi. Günümüzde Avrupa merkezci anlayışla, matematiğin ilk kez tabiatta kullanılması, Roger Bacon (1219-1292)’a, optik ilminin ve fotoğraf makinesinin temeli olan «Karanlık oda»nın îcadı Levi ben Gerson (1288-1344)’a mâl edilmektedir. Hâlbuki her ikisinde de öncelik*İbn-i Heysem*(v. 1041)’e aittir. Trigonometri’nin ilim olarak inşâsı, Regiomontanus (v. 1476)’a ithaf edilmektedir. Hâlbuki*Nasîruddin Tûsî*(v. 1274)’ye aittir. Güneş merkezli âlem tasavvuru, Kopernik ve Kepler’e isnâd edilmektedir. Hâlbuki bu ilim Endülüslü ez-Zerkālî*(11. asır) gibi âlimlerin tesirindedir. yüzlerce misal verilebilir.

16’ncı asırda batının, ilmî hakikatler karşısındaki görüşü şu seviyedeydi:
Müslüman âlimlerden tercüme edilen eserlerle, Avrupa’da astronomi yayıldı başlamıştı.*Galile, Kilise’nin iddia ettiğinin aksine, dünyanın döndüğünü söyledi. engizisyon mahkemesine verildi. Ömür boyu hapsedildi Galile, cezadan kurtulmak için ifadesini değiştirdi. Kapıdan çıkarken şöyle dedi
“Ben dönmüyor desem de dünya dönüyor! ilmî ve fennî husûsda Müslümanların kendilerini küçük görmesine gerek yoktur

Avrupa’nın önemli düşünürleri Descartes ve David Hume, düşünceyi oluştururken,*İmam Gazâlîden yararlanmıştır şeytânî telkinciler insana
Şeytanın gibi İslâmı kullanıp İslâmı çiğneyip, cinayetlerle, dîne ve vatana ihânete etmişlerdir. Onları hedeflerine giden her yolu mubah görmüşlerdir
şer‘î bir gayeye, şer‘î yollara islami usûllerle gidilemez. tutulan gayr-i meşrû yol, gayeyi gayr-i meşrû hâle dönüştürür. TEK ÖLÇÜMÜZ “KURAN VE SÜNNETTİR” Hadîs-i şerif buyurur ki Kur’ân ve Sünnet, kıyâmete kadar her mü’min için ve her İslâmî çalışma için yegâne kıstastır. Şeytanın gösterdiği gayr-i meşrû yollara misal verelim:
şeytan; tebliğ, emr-i bi’l-mâruf, İslâmî faaliyet, akademik çalışma bahaneleriyle, karşı cinsle karışık oturma ve halvet baş başa kalma fırsatları oluşturmaktadır gönül meyilleri ve nefsânî yakınlaşmaların sonucu feyiz ve rûhâniyetin yok olması, zinâ, boşanmalar, yıkılan aileler perişan çocuklardır. dînimizin prensipleri açıktır. Peygamberimiz’de, sahâbede, ecdâdımızda asla böyle karman çorman faaliyetler görmüyoruz. Erkekler kendi dünyalarında, hanımlar kendi dünyalarında hizmet ederler. Zarûrî görüşmeler asgarî seviyede tutulur ve ciddî bir üslûp ve tedbirlerle gerçekleştirilir.


KUR’ÂN’DA GEÇEN BİLİMSEL BİLGİLER

Kur’ân-ı Kerîm, modern ilmin daha yeni keşfeddiği bilgileri asırlar öncesinden vermektedir. insanın üremesi ve embriyo husûsunda Kur’ân-ı Kerîm, modern ilmin yeni keşfeddiği bilgiler vermektedir. Âyette buyrulur:
“Andolsun Biz insanı, çamurdan*bir özden yarattık. onu sağlam bir karargâhta nutfe hâline getirdik nutfeyi aleka yaptık. alekayı, et hâline soktuk; çiğnem eti kemiklere iskelete çevirdik; kemikleri etle kapladık onu başka bir yaratışla insan hâline getirdik. yaratanların en güzeli Allah pek yücedir.”(el-Mü’minûn, 12-14)

Kur’ân-ı Kerîm’in verdiği bilgilerle, modern biyolojinin tespitleri karşılaştırıldığında, aralarında tam bir mutâbakat vardır. Kanada’nın Toronto Üniversitesi’nde Embriyoloji profesörü olan*Keith L. Moore, embriyoloji sahasında âyet-i kerîmelerle ilmin mütâbakat hâlinde olduğunu, hattâ Kur’ân’ın, tıp ilminin önünde gittiğini itirâf eder.

herkesin farklı bir parmak izine sahip olduğu gerçeği 19. asrın sonlarında keşfedilmiştir. Bu hakîkat i Kur’ân-ı Kerîm, asırlar öncesinden haber vermektedir: İnsan kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? Evet, toplarız; parmak uçlarını* bütün incelikleriyle düzenlemeye gücümüz yeter!”*(el-Kıyâme, 3-4) Kur’ân-ı Kerîm, atomun parçalanabileceğini, çift yaratılış hakîkatini, korunmuş tavan olan atmosferi, birbirine karışmayan denizleri, atmosfer basıncını, aşılayıcı rüzgârları asırlar öncesinden bildirmiştir. Kurʼân-ı Kerîm dâimâ önden gitmekte, ilmî keşifler, ilâhî beyanları tasdîk ederek arkadan gelmektedir.



ASTRONOMİ VE MATEMATİĞİ CANLANDIRAN BİLGİN: ALİ KUŞÇU


Türk astronom, matematikçi ve dil bilimci Ali Kuşçu, 544 yıl önce vefat etti. Ali Kuşçu‘nun, doğum yeri ve tarihi 15’inci yüzyılda Özbekistan’ın Semerkant şehrinde dünyaya geldiği tahmin ediliyor. Babası, Uluğ Bey’in doğancıbaşısı olduğu için “kuşçu” lakabıyla anılan Ali Kuşçu, Timurlular devrinde Semerkant’ta yetişti Osmanlıda büyük bir şöhret kazandı.
büyük bir alim olan Uluğ Bey, Kuşçu’ya ders verdi. Kuşçu, matematik ve astronomi bilgilerini Semerkant’ta Uluğ Bey, Kadızade-i Rumi ve Gıyaseddin Cemşid’den aldı. Ali Kuşçu ilim almak için gizlice Kirman’a giderek, birçok kitab okudu. Uluğ Bey’in yanına döndüğünde Kirman’da kaleme aldığı risalesini sunarak, takdir kazandı Kuşçu, Semerkand Gözlemevi’nin müdürü Kadızade-i Rumi’nin ölümüyle gözlemevinin başına geçti İlmi araştırmalarına yenisini katmak için Uluğ Bey tarafından ilmini ilerletmek üzere Çin’e gönderildi kuşçu dünyanın yüz ölçümünü ve meridyeni hesap etti
FATİH SULTAN MEHMET İLMİNE HAYRAN KALDI

Uluğ Bey’in 1449’da öldürülünce koruyucusuz kalan Ali Kuşçu, Timurlulardan ayrılarak, hac için Mekke’ye giderken uğradığı Tebriz’de Akkoyunlu Uzun Hasan’dan büyük ilgi gördü elçilik göreviyle Sultan Mehmet Han’a gönderildi İlmine hayran olan Sultan Mehmet’in ısrarıyla elçilik görevini tamamlayıp İstanbul’a dönen Kuşçu, büyük törenler ve armağanlarla karşılandı. Sultan Mehmet, 1473’te Uzun Hasan üzerine yaptığı seferde yanında götürdüğü Ali Kuşçu’yu, Ayasofya Medresesi’ne müderris tayin etti. İstanbul’da astronomi ve matematikteki çalışmalara canlılık getiren Ali Kuşçu’nun derslerini ilim adamları dahi takip etti biliniyor.

İSTANBUL’UN BOYLAM VE ENLEM DERECELERİNİ TESPİT Eden Ali Kuşçu Sultan Mehmet zamanında Molla Hüsrev’le birlikte Semaniye Medreseleri’nde görevlendirildi
Ali Kuşçu’nun, İstanbul’un 60 derece belirlenen boylamını düzeltip 59 derece, enlemini 41 derece 14 dakika olarak tespit etti 15 Aralık 1474 te İstanbul’da vefat eden Ali Kuşçu, Eyüp Sultan Türbesi civarına defnedildi. Kuşçu’nun yetiştirdiği talebeler arasında torunu Mirim Çelebi ile Molla Lutfi meşhurdur. Ali Kuşçu’nun eserlerini Astronomi Matematik”, “Kelam Fıkıh” ve “Dil-Gramer” olmak üzere 3 grupta toplamak mümkün.

İLİM MERKEZLERİ

Meşhur tâbiîler; İslamım sınırları genişledikten sonra Mekke, Medîne, Kûfe, Basra, Şam ve Mısır gibi ilim merkezlerinde yetişmişdir.
Hz Peygamber döneminde başlayan fetihler onun vefatından sonra da devam etmiştir. halîfeler devrinde, İslam coğrafyası genişlemiş, İslamın sınırları İspanya’dan Çin’e uzanmıştı.
Sahabe fethedilen yerlere yerleşmiş Sahabîlerin yerleştiği şehir kısa zamanda ilim merkezi haline gelmişdir. Hz Peygamberin dizinde yetişmiş, Kur’an, Sünnet ve Fıkıh bilgisine sahip sahabîlerden bilgi almak isteyen öğrenci halkası Öğretmen sahabilerin çevresinde toplanmıştır ilim merkezlerinde, hadis ve İslamî ilimlerin temelleri atılmıştır. Meşhur ilim merkezleri şunlardır: Medîne, Mekke, Kûfe, Basra, Şam ve Mısır.


KAS HAREKETLERİYLE KONTROL EDİLEN BOMBA İMHA ROBOTU GELİŞTİRDİLER

Niğde’de iki öğrenci, bomba imhada kullanılan giyilebilir teknolojiyle kontrol edilen araç tasarladı. Niğde Akşemseddin Bilim ve Sanat Merkezi öğrencileri Talha Açıkgöz ve Alperen Kahraman, giyilebilir teknoloji kullanarak robot tasarladı. Kola takılan bir aygıtla kas hareketleriyle sağa sola ve ileri geri hareket ettirilen robot, şüpheli paket ve bombaları alıp başka yere taşıyabilecek ve fünye düzeneği patlayıcı imha edecek. Talha Açıkgöz, gazetecilere yaptığı açıklamada, “Askerlerimiz bedenen mayın taramak yerine bu araçla uzaktan kontrol sağlayacak. Ve askerlerin şehit olmasının önüne geçeceğiz. 21. yüzyılın teknolojisini kullanmaya yaklaşmış olacağız.” dedi. Alperen Kahraman Projemizde giyilebilir teknolojiden faydalandık. Giyilebilir teknolojiyle kas hareketlerinin verilerini alarak yaptığımız robotu ileri geri, sağa sola hareket ettirdik. Üzerindeki kamerayla internete anlık görüntü akışı sağladık.” diye konuştu. Proje danışmanı Ertuğrul Özar öğrencileri tebrik ederek “Öğrencilerle birlikte dört yıl çalıştık. katma değeri yüksek teknolojik ürünü gerçekleştirdik. Türkiye inovasyon yarışmasına başvurduk. final aşamasındayız.” ifadelerini kullandı.


HAYAT KURTARAN İLİM

İlmin hakîkati, yaşanmasıyla ortaya çıkar.*Bildiklerini tatbik etmeyen âlim, “kitap yüklü*merkep” misâli, mânâsız bir hamallık yapar. İlim,*kişiyi Hakk’a, hakîkate, takvâya, sâlih amellere*sevk ediyorsa ilimdir. Şeytan’da da ilim vardı,*Kârun da ilim sahibiydi. Fakat ilim, onları dehşetli bir kibir ve gurura sürüklemişti. İlim, lâyıkıyla amele* dönüşmez, ahlâka yansımazsa emekler israf*olmutur. Peygamberimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem-“Allâh’ım! Fayda vermeyen ilimden, huşû duymayan*kalpten, doymak bilmeyen nefisten ve kabul edilmeyen*duâdan Sana sığınırım.”*(Müslim, Zikir, 73; Nesâî, İstiâze,*13, 65) buyurmuştur

İmâm Gazâlî Hz leri* buyurur ki
“Ömrünün sonuna bir hafta kaldığını öğrensen, mutlakâ sana faydalı olacak bir ilimle uğraş *kalbini yokla dünyevî ihtiras ve menfaatten alâkanı kes Güzel huylarla bezenmeye çalış. insanın her gün ve gecede ölmesi*mümkündür Öyleyse,*seni Allâh’ın azameti karşısında*duygulandırıp mâneviyâtını düzeltecek*ilimlerle meşgul ol!”

Şeyh Sâdî-i Şîrâzî*buyurur: “Ne kadar okursan oku, bilgine yakışır şekilde davranmazsan, câhilsin demektir.”
Selmân-ı Fârisî -ra, Diclede *yürürken, arkadaşına*haydi su iç demişti. Arkadaşı Kandım!”*cevabını verdi.*Hz Selman: içtiğin suyun nehirden*bir şey eksilttiğini söyleyebilir*misin?”*diye sordu. Arkadaşı: Hayır.”*dedi Selman -ra
İşte ilim de böyledir, tükenmez sana*faydalı ilmi öğren!”tavsiyesinde bulundu.

Bir âlim gemiye binmişti ilminden kibre kapılan alim*bir*gemici*ile sohbet ettiği sorduğu sorulara bilmem *cevabını* alınca*ilmiyle*gururlandı Yazık Cehâletin*sebebiyle*ömrünü*ziyân*ettin dedi. Temiz*kalpli*gemicinin,*gönlü kırıldı*olgunluğundan*cevap*vermedi*
şiddetli*bir fırtınaya yakalandılar Herkesi*büyük*bir telâşa*kapıldı gemici,*alime *dönüp: üstad yüzme bilir*misin?”*diye*sordu.*alim,*solmuş,*
ve sararmıştı*Hayır, bilmem!..”*dedi.
gemici gayet mahzun*bir edâ ile ilim*bilmediğim*için yarı*ömrüm mahvolmuştu.*sen*ise*yüzme bilmediğin için*bütün*ömrün*mahvoldu. gemimizin*girdaptan*kurtulma*imkânı*
yoktur.*Ey alim* deryâda yüzme ilminin*faydalı ve zarûrî* olduğunu*bilmiyor*muydun?..”*
fânî*vücut*gemisi*ölüm girdabında* çırpınırken,*yaşanmayan,*irfâna*
dönüşmeyen*ve nefsin*rahatına hitâb eden bilgiler* fayda* vermeyecektir.* Günah girdaplarında boğulmaktan kurtulmanın*yegâne çâresi; helâli, haramı bilmek ve tatbik*etmektir ancak böyle bir ilim, bizleri iki cihan*saâdetine nâil edebilir.


AMELSİZ İLİM MEYVESİZ AĞAÇ

İmâm-ı Gazâlî*Hz leri, ilmin zirvesinde iken şöyle anlatır: Çok talebelerim vardı. Hâlimi düşündüm. İlimdeki niyetimi düşündüm. Hâlis, Allah rızâsı için olmayıp, makam sevdâları ve şöhretlerle karışık buldum anladım ki, helâk sâhilindeyim. Uçurumdayım dedimki Haydi çabuk ol, ömründen az kaldı. Kazandığın ilim hakîkate geçmez ise, aldatmacadan ibârettir. gereksiz alâkaları ve engelleri kaldırmaz isen, sonun ne olacak?» dedim. Dünyâ ve dünyâcılardan kaçmak ile, dünyâ ve âhiret isteği arasında altı ay şaşkın, inler ve ağlar hâlde kaldım. Kalbim muzdarip oldu. Aczimi gördüm İhtiyârımın düşüşünü seyrettim. Devâsız derde, çâresiz hastalığa dûçâr kimse gibi Allâh’a, yanarak, yalvararak ve sızlanarak ilticâda bulundum Neml Sûresi âyet 62’de sıkıntılı ve çâresiz bir kimse duâ ettiği zaman, duâsını kabûl edip fenâlığı kaldıran…Allah Teâlâ duâmı kabul buyurup kalbimi uyandırdı. İçimdeki mal, makam arzusu kaldırıldı. Hepsine yüz çevirdim. Zikir, uzlet, halvet, nefsin tezkiyesi ve ahlâkın mükemmelleşmesi ile meşgul oldum. İlm-i yakîn ile bildim ki, Allâh’a kavuşanlar ve hidâyet yolunun yolcusu olanlar, tasavvuf ehli büyüklerdir. En güzel sîret ve ahlâk onlardadır onların zâhir ve bâtınındaki hâller peygamberlik nûrundan alınmıştır. Yeryüzünde peygamberlik nûrunun ötesinde bir nûr yoktur.”

Allah Rasûlü*-sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyururlar: Kim ilmini artırır da dünyâda takvâsını artırmazsa, o Allâh’a olan uzaklığını artırmıştır Hz Mevlânâ, irfân ehli olmayanların, amel-i sâlih işlemeyenlerin sarf ettikleri hikmetli sözü, ödünç alınmış süslü elbiseye benzetir.

JEOLOJİ NEDİR, NEYİ İNCELER?


Jeoloji veya yer bilimi, dünyanın katı maddesinin, içeriğinin, yapısının, fiziksel özelliklerinin, tarihinin ve onu şekillendiren süreçlerin incelenmesini içerir Yer bilimlerindendir

DAĞLAR NE İŞE YARAR?

jeoloji ilmi, dağların yer üstündeki miktarınca yeraltında da temelinin bulunduğunu keşfetmiştir. Yeryüzünü bir yatak*yapmadık mı? Dağları kazıklar*gibi çakılı yapmadık mı?”*(en-Nebe, 6-7) âyetlerinde dağlar kazıklara benzetilmiştir. çadır kazığının yarısına yakını yere çakılmaktadır. Bunun gibi Dağları da*Allah sapasağlam çaktı!”*(en-Naziât, 32) âyetiyle dağların yere çakılı olduğu belirtilmiştir. jeolojiye göre dağların iç yapısı kazık görünümündedir. Aşağısında onları tutan bir kök vardır.
Dünyâ, yumurtanın sarısı, akı ve kabuğu gibi üç tabakadan meydana gelir En içte*çekirdek, onu saran*manto*ve en üstte*yerkabuğu*mevcuttur. Yerkabuğu yumurtada ki gibi sert, kabuğun altındaki mağma kızgın ve akıcıdır. Yerkabuğunun kalınlığı okyanus tabanlarında ince (8-10 km.), yüksek dağların olduğu kısımlarda kalındır (30-40 km.).

dağların, mağma üzerinde yüzen kıta dengesini sağlamada mühim bir unsur olduğu, ancak asrımızda anlaşılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm bu gerçeği on dört asır önce pek çok âyetde ifâde ederr. buyrur ki Sizi sarsmasın diye yeryüzüne sâbit dağlar attı…”*(Lokman, 10)
Jeo-fizikte,*“sıcak noktalar”*denilen ve Dünyâ’da 110 kadar olduğu belirlenen büyük dağ kitleleri vardır yerkabuğu hareketine mânî olmakta yerin derinliklerinden yükselen ve yerkabuğunu deldikten sonra yüzeyde katılaşarak bir perçin şeklinde kabuğu sâbit tutan büyük mağma kitleleridir. Âyetlerin verdiği bilgilerle bugünkü ilmî gelişmeler arasında tam bir uyumluluk vardır

KÖMÜR VE PETROLÜN OLUŞUMU

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de buyurur:
“O Rabbin otlakları çıkardı onları karamsı bir sel köpüğüne çevirdi.”(el-A‘lâ, 4-5) Bu âyetin tefsîrinde elmalılı Hamdi Efendi şöyle der: “Cenâb-ı Hak önceleri otlak, yayla, bahçe ve ormanlardaki her ağacı yetiştirdi ve bunları kapkara bir gübre ve kömür hâline getirdi. Âyetteki*“ahvâ”* kelimesi; karamsı, esmer, koyu yeşil, isli, duru renklere verilen isimdir. siyah, esmer ve yeşil mânâlarıyla tefsir edilmiştir.

Jeoloji âlimleri, yeryüzünün ilk devirlerde geniş bitki örtüsü ile örtüldüğünü söylemektedir. O zaman bugünküne nazaran daha sıcak ve bol yağışlı iklimde yetişen dev cüsseli ağaçlar, yer hareketleriyle toprağın altında kalmış ve fosilleşmiştir. bugünkü kömür yatakları oluşmuştur
Bu âyetin petrolün meydana gelişine de işaret eder. âyette bitkilerin siyahımsı ve koyu yeşil sel suyuna çevrildiği haber verilir ilmî araştırmalar petrolün, yerin tabakaları arasında bir dere gibi aktığını tespit edmiştir âyet-i kerîmenin, kömür ve petrolün oluşumuyla birlikte, bilim dilinde*“Petrol Göçü”*denilen hâdiseye işâret ettiği düşünülmektedir.

İKİ DENİZİN BİRBİRİNE KARIŞMAMASI

Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen suları birbirine karışmayan iki deniz hangisidir Rahmân Sûresi 19 ve 20. âyetlerinde: İki deniz birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir* aralarında engel vardır; birbirine geçip karışmazlar!*Kendi yapılarını muhâfaza ederler*buyrulmuştur.

âyetlerde bildirilen hakîkat, asrımızın Kur’ân mûcizesidir. iki denizin birleştiği yerde suların birbirine karışmasına mânî olan bir set, görünmeyen bir perde olduğu tespit edilmiştir. Akdeniz’in suyu*ile*Atlas Okyanusu birbirine karışmamakta, her iki taraf aslî karakterlerini muhâfaza etmektedir. Cebel-i Târık Boğazı’nda ilâhî kudreti sergileyen mûcizevî bir perde vardır. Missisipi*ve*Yang-Çe*gibi yüksek debili nehirler de aynı özellikte tatlı suyu ile denizin tuzlu suyunun karışması deniz kıyısından çok içeride meydana gelir. Bu ilâhî kudretin tecellîsi olup büyük bir mûcizedir.

İstanbul ve Çanakkale boğazlarındaki çift yönlü akıntı mucizevidir Akdeniz’in yoğun ve tuzlu suları, dip akıntısıyla Karadeniz’e doğru; Karadeniz’in az tuzlu suları üst akıntıyla Akdeniz’e doğru akar. Medeniyetten uzak, câhil bir toplumun içindeki ümmî bir insanın bu gerçekleri kendiliğinden söylemesi mümkün müdür? Amerikalı deniz uzmanı*Prof. Dr. Heyy* uzun ilmî tedkiklerle şu hakîkatlere ulaşmıştır:
Engin suların arasına çekilen ilâhî bir kudret perdesi vardır. Bu perde, iki denizin birbirine karışmasını engelliyor. iki deniz suyunun birbirine geçmesine mânî olmuyor. Yâni bu perde, geçmesi gerekeni geçiren, geçmemesi gerekeni engelleyen çift taraflı süzgeç gibidir. bütün deniz ve okyanus sularının sıcaklık ve tuzluluk oranlarından, bünyelerindeki canlıların farklılığına kadar her biri ayrı bir âlemi ifâde eder.
Prof. Dr. Heyy’e Kur’ânî bilgiler gösterilince, birçok insaflı ilim adamı gibi hayret ve dehşetle şu cümleleri söyler ben, bu bilgileri Kur’ân’da görmekle çok şaşırdım! Bunların aslâ bir beşer sözü olmayacağı kanaatindeyim! Bu bilgiler, mutlakâ Allah tarafından bildirilmiştir
Prof. Dr. Heyy, Kur’ân’ı ve hadîs-i şerîfleri inceledi. Kur’ân’ın vahiy olması yanında birçok mûcizelerle dolu olduğunu görünce hadîs-i şerîfteki hakîkatin mûcizesini ifâde etti:
Allah Resûlü buyururlar: Gönderilen her Peygambere, insanların hidâyetine vesîle olacak bir mûcize verilmiştir. Bana verilen de Allâh’ın bana vahyettiği kelâm olan Kur’ân-ı Kerîm’dir kıyâmette ümmetimin diğer ümmetlerden sayıca çok olmasını ümit ediyorum.”*

Fizik ilmiyle meşgul olan ve Kur’ân’ı anlamaya çalışan âlimler şöyle demişlerdir: Fiziğin can alıcı esasları, noksansızca Kur’ân’da yer almıştır. bizden sonra da nice hikmetler kâinattan bilinip öğrenilecektir.”


COĞRAFYA NEDİR, NEYİ İNCELER?

Coğrafya, insan ve onun çevresiyle olan münâsebetlerini inceler Tabiat hâdiselerinin oluş ve dağılışını sebepleriyle anlatırken insana olan tesirlerini îzah eder. Ra’d Sûresi’nde, coğrafya ilmine temâs edilerek, Cenâb-ı Hakk’ın lutfu bildirilmiş ve her şeyi kullarına âmâde kıldığı hatırlatılmıştır: Görmekte olduğunuz gökleri direksiz yükselten Arş’a istivâ eden, Güneş’i ve Ay’ı emrine boyun eğdiren Allah’tır.*her biri belirli vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklar
Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O’dur. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor. Şüphesiz düşünen toplum için ibretler vardır.
Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi su ile sulanır.*yemişlerinde bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. akıllarını kullanan toplum için ibretler vardır.”*(er-Ra‘d, 2-4)

Âyet-i kerîmeler, Allâh’ın azamet-i ilâhiyyesini gözler önüne serer sanat hârikalarından ibret almamızı ister. Cenâb-ı Hak, büyük nîmetleri biz kullarının hizmetine âmâde kılmıştır. âyet-i kerîmede buyrulur O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından*lutuf olmak üzere*size âmâde kılmıştır. düşünen bir toplum için ibretler vardır.”*(el-Câsiye, 13)

Siyâsî coğrafya ile alâkalı âyette şöyle buyrulur: Andolsun peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adâleti yerine getirmeleri için kitabı ve mîzânı indirdik. demiri de indirdik ki büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allâh’ın, dînine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri ortaya çıkarması içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, dâimâ üstündür.”*(el-Hadîd, 25)
Âyette zikredilen kitabı, ilim adâlet demir ve teknolojiyi düşündüğümüzde, ilme ve teknolojiye hâkim milletlerin güç ve kuvveti ele geçirip insanlar arasında hükmettikleri görülür.

DÜNYANIN EN ALÇAK BÖLGESİ

deniz seviyesinden aşağıda bulunan Dünyâ karalarının en derini âyette tespit edilmiştir: Elif. Lâm. Mîm. Rumlar en yakın ve seviyesi en düşük yerde yenilgiye uğradılar…”*(er-Rûm, 1-3)
Lût Gölü ahlâksız *Sodom-Gomore’nin yerin dibine geçtiği yerdir. Deniz seviyesinden 400 metre daha aşağıdadır. Lût Gölü’nün yüzeyi, deniz seviyesinin 400 metre altındadır gölün en derin kesimi 300 metre civârındadır. göl tabanı, deniz seviyesinden 700 m aşağıdadır. On dört asır evvel, Dünyâ coğrafyası tam olarak tespit edilememişken Kur’ân-ı Kerîm’in seviyesi en düşük yerden bahsetmesi, Kur’ân mûcizesidir.

Jeoloji uzmanı*Prof. Dr. Balmar, âyeti duyduğunda îtirâz etmiş, tetkiklerin ardından demiştir ki Hayret! Hayret! Bu Kitap, hem mâzîyi hem istikbâli anlatıyor!.. Buna hiçbir beşerin gücü yetemez! bu Profesör, Mısır’da «Jeoloji Alanında Kur’ân’ın İ’câzı» adlı bir teblîğ sundu. dedi ki Ben Hazret-i Peygamber’in yaşadığı asrı ve hayat husûsiyetlerini bilmiyorum! Ancak sâde bir hayat yaşadığı husûsunda bilgim var erişilmez bilgilere bakınca anlıyorum Kur’ân’ın o döneme âit bir kültür ve eser olabileceğini düşünmek çok yanlış! Bu kitap, semâvî bir eserdir!..”akl-ı selîm, ilimle birleştiği zaman ilâhî hakîkatleri kabûlden başka çâre yoktur insanlara gerçekleri anlatan parlak ilim aynalarına ihtiyaç vardır. kıyâmete kadar bütün zamanlarda keşifler olacak ve Kur’ân mûcizeleri, ilim adamlarını hayretler içinde bırakacaktır.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla