Tekil Mesaj gösterimi
Alt 04-08-2008, 16:09   #10
Kullanıcı Adı
LüGaT
Standart Türkiye'nin İstikrar Gerçeği (Büyüme Verileri)

Büyüme esnafa yansımıyorsa neden kapanandan üç kat fazla şirket açılıyor?



Finansal yönetim ve danışmanlık şirketi Merrill Lynch, dünyada trilyon dolarlık yatırımlara yön veren birkaç şirketten biri. Danışmanlık verdiği müşterilerin varlıkları toplamı 1,7 trilyon dolar civarında.

Batman Gercüşlü Mehmet Şimşek, dünyanın en iyi yatırım bankası seçilen firmanın 50 bin 600 çalışanı arasında en üst düzey yöneticiler arasına girmeyi başardı. Milyar dolarlara yön veren Merrill Lynch'in Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Bölgesi Ekonomik ve Stratejik Araştırmalar Bölüm Başkanı olan Şimşek, Londra'da Türkiye ekonomisiyle ilgili merak edilen sorularımızı cevapladı.

'Makro ekonomideki başarılar sokaktaki insana yansımıyor' düşüncesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dört yıl arka arkaya Avrupa'da en yüksek reel büyüme hızına ulaşmış bir ülkenin halkının bu büyümeyi hissetmediğini söylemek pek anlamlı değil. Öncelikle şunu ifade etmek lazım. Bir ülkede refah düzeyinin artıp artmadığının en basit göstergesi kişi başına gelirdir. Türkiye'de kişi başına düşen gelir 2001 yılındaki kriz seviyesi olan 2 bin 160 dolardan bu sene 5 bin dolara çıkmıştır. Bu hızlı artışta Türk Lirası'nın Amerikan Doları karşısında reel olarak değer kazanmasının etkisi olsa da Türkiye'de ortalama refah düzeyinde çok ciddi bir artış olduğu ortadadır. Türkiye ekonomisi AK Parti hükümetinin uyguladığı doğru ekonomik politikalar sayesinde 2002'den bu yana 2,3 milyon kişiye istihdam yaratmıştır. İstihdamdaki bu hızlı artış makro ekonomideki
başarıların sokaktaki insanlara yansımadığı argümanının hiç de geçerli olmadığını gösteriyor. Unutulmaması gereken bir diğer başarı noktası vatandaşın satın alma gücünü eriten enflasyonun hızlı bir şekilde düşürülmüş olmasıdır. Bu da beraberinde düşük faizleri getirmiştir. Ekonomideki bu iyileşmelerden vatandaşın yararlandığını görmek açısından bir diğer somut örnek de tüketici kredisi kullanımındaki patlamadır. 2001 yılı sonunda toplam 867 bin kişi tüketici kredisi kullanmışken, Haziran 2005 sonu itibarıyla bu sayının 5 milyon kişi civarına çıktığını görüyoruz. Bütün bu rakamlar Türkiye'de genel olarak refah seviyesinin arttığını ve bundan herkesin bir derece olumlu etkilendiğini gösteriyor.

Türkiye'de küçük esnafın 'büyüme bize yansımadı' türünden eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Esnaf büyümeden nasibini nasıl alır?

Bu eleştirilerin pek de anlamlı olmadığı kanısındayız. Devlet İstatistik Kurumu'nun verilerine baktığımızda açılan şirket sayısının hâlâ ve hâlâ kapanan şirket sayısının üç katından fazla (2005'in ilk 11 ayında 25 bin şirket kapanırken, 87 bin yeni şirket kuruldu) olduğunu görüyoruz. Eğer ekonomik büyüme esnafa yansımıyorsa neden daha fazla risk alarak yeni şirket kuruyorlar? Bizce esas sorun burada küçük esnafın düşük enflasyonlu stabil büyüme ortamına ayak uyduramamasıdır. Bu tür işletmeler genelde çok verimsiz olduğundan dışarı ile rekabet güçleri çok zayıf. Dikkat edilmesi gereken bir konu ekonominin yaklaşık yüzde 53'ü dışa açık hale gelmiştir. Bu da ekonomide hem rekabet ortamının artmasını hem de piyasa mekanizmasının daha etkin çalışmasını beraberinde getirmiştir. Piyasa ekonomisinde ölçek ekonomisinin önemi çok büyüktür. Globalizasyonun arttığı bir ortamda Türkiye'de ölçek ekonomisi tüm şirketlerin varlığını devam ettirebilmesinin olmazsa olmaz koşulu haline gelmiştir. Özetle şirketler maliyetlerini en aza çekecek ölçek seviyesine ulaşmanın yolunu aramaya başlamalıdır. Maalesef küçük esnaf işletmelerinin durumunu düzeltecek sihirli bir çözüm yok. Türkiye ekonomisinin normalleşme sürecinde bazı kesimlerin refah düzeyini daha hızlı artırmaları son derece doğaldır.

İşsizlik azalıyor mu? Sorun nasıl çözülür?

Türkiye'de işsizlik işgücü maliyetlerinin çok yüksek olmasına rağmen azalıyor. Nitekim istihdam verilerine bakıldığında bu tablo çok daha net bir şekilde karşımıza çıkıyor. Öncelikle şunu ifade etmek lazım, Türkiye ekonomisi son 3 yıl içinde 2,3 milyona yakın net istihdam imkanı yaratmıştır. Yani 2002 yılında toplam istihdam 20 milyon 287 bin kişi iken bu rakam 2005 yılının Eylül ayı itibarıyla 22 milyon 566 bin kişiye çıkmıştır. Bu Türkiye gibi işgücü maliyetlerinin çok yüksek olduğu bir ülkede muazzam bir başarıdır. Bu arada işsizlik oranının yüzde 12,4'ten yüzde 9,7'ye düştüğünü söylemek gerekir. Her yıl işgücü piyasasına katılımın yaklaşık 600 bin kişi olduğu dikkate alınırsa bu da önemli bir başarıdır. Diğer önemli bir konu tarım sektöründeki istihdam verilere göre 6 milyon 661 bindir. Söz konusu rakam, bir yıl önce yani Eylül 2004 tarihinde 8 milyon 222 bindi. Özetle Türkiye ekonomisi son üç yıl içinde sadece 2,3 milyona yakın net istihdam yaratmakla kalmamış, aynı zamanda son bir yılda tarımdaki çözülmenin de imalat sanayii ve özellikle hizmetler sektörü tarafından absorbe edilmesini sağlayacak yapıyı da kurmuştur. Bizce istihdamdaki asıl sorun kayıt dışılıktır. Bu da sadece ekonomik büyüme ile kısa dönemde çözülecek bir konu değildir.

Üst üste 4 yıl süren büyümeden sonra Türkiye 5. yılda da (2006) büyüyecek mi? Bu konuda karamsar olanlar var. Büyüme sürdürülebilecek mi?

Türkiye son birkaç yıldır oldukça etkileyici bir makro ekonomik performans sergiledi. Özellikle yıllık ortalama yüzde 7,5'e ulaşan hızlı ekonomik büyüme dikkati çekici. Biz ekonomideki büyümenin 2006'da yavaşlayarak da olsa devam edeceğini düşünüyoruz. Çünkü büyümenin motoru iç talepte ciddi bir zayıflama öngörmüyoruz. Türkiye'de faizlerin yönü hâlâ aşağı doğru, reel ücretler makul düzeyde yükselmeye devam ediyor ve istihdamda ciddi bir artış sağlanmış durumda. Bütün bunlar 2006'da özel tüketimin güçlü kalacağına işaret ediyor. İnşaat sektöründe 2005'te başlayan patlama muhtemelen devam eder. Çünkü sektörde ertelenmiş bir talep var. Ayrıca, AB ile müzakere sürecinin başlamış olması ve hükümetin yatırım ortamını düzeltici çabaları Türkiye'yi hem yerli hem de yabancı yatırımcı açısından cazip bir hale getirdi. 2006'da doğrudan yabancı sermaye girişinin yüksek kalmasını bekliyoruz. Seçimlere yaklaştıkça kamu harcamalarında bir artış olması ihtimali yüksek. Büyümenin tamamen iç talep kökenli olması biraz kaygı verici; ancak bu kısa dönemde değiştirilmesi zor bir durum. Siyasi istikrarın devam edeceği ve global piyasalarda ciddi bir likidite krizi çıkmayacağı varsayımları ile Türkiye ekonomisinin 2006'de reel olarak yüzde 4,5 civarında büyüyeceğini öngörüyoruz. Türkiye uzun dönemde de ciddi bir büyüme potansiyeline sahip. Çünkü ülkemizin nüfus dinamikleri elverişli. Eğer yapısal reformlarla ekonomideki verimliliği artırabilirsek, orta ve uzun dönemde AB'nin üç veya dört katı hızla büyümemiz mümkün. Ancak bunun için hükümetin son dönemde gösterdiği kararlılığı devam ettirip kamunun ekonomideki payını azaltması, yabancı doğrudan sermaye girişini artırması, kayıt dışı ekonomiyi azaltması ve tarım sektörünü yeniden yapılandırması gerekiyor.

Ekonomide riskler neler? Kriz riski var mı? Cari açık ve kurların düşüklüğü bir krize yol açar mı?

En büyük risk faktörü birkaç yıldır Türkiye'nin lehine gelişen global likidite koşullarının tersine bir gelişme göstermesidir. Global likiditenin azalması özellikle Türkiye'de dış cari açığının finansmanını zorlaştırabilir. Diğer önemli bir risk AB ile müzakerelerin Kıbrıs sorunu sebebiyle askıya alınması tehlikesidir. Eğer Türkiye 2006 yılı içinde liman ve hava alanlarını Rumlara açmazsa Kıbrıs Rum Kesimi'nin müzakereleri sekteye uğratması riski var. Orta ve uzun dönemde makro ekonomik istikrar önündeki en önemli risklerden bir tanesi sosyal güvenlik sisteminin sürekli büyüyen açıklarıdır. Genç nüfus dinamiklerine rağmen Türkiye'nin sosyal güvenlik sisteminin yıllık açığı GSMH'nin yüzde 4,5'ine ulaşmıştır. Eğer kapsamlı bir sosyal güvenlik reformu yapılmazsa, Türkiye'yi uzun dönemde tam bir felaket beklemektedir.
Yüksek cari açık ve düşük kur Türkiye ekonomisi için bir tehdit olarak görülebilir; ancak bu iki faktör tek başına krize yol açmaz. Türkiye'de 1994 ve 2001 yıllarındaki gibi bir krizin ortaya çıkma ihtimali birkaç sebepten dolayı son derece düşük. Öncelikle bankacılık sektörü geçmişe oranla çok daha sağlıklı bir yapıya sahip. Sektördeki brüt döviz pozisyon açığı 1990'lı yıllara oranla makul seviyelere indi. Hem özel hem de kamu bankalarının sermaye yapıları oldukça sağlam. İkinci olarak kamu maliyesinde çok ciddi bir disiplin sağlandı. Hazine'nin borçlanma gereğinde çok hızlı bir düşüş var. Kamunun 2006'da az da olsa bir fazla vermesi ihtimali var. Yani dış cari açıktaki artışın müsebbibi artık kamu sektörü değil. Kamu borçlarının GSMH'ye oranı 2001 yılında ulaştığı yüzde 90'dan yüzde 57 civarına düştü. Son olarak dalgalı kur rejimi muhtemel kriz riskini azaltan diğer bir faktördür. Bütün bunlar ekonomideki kırılganlığı azaltıyor. 2006 yılında muhtemelen Türkiye'nin cari açığı yüksek kalmaya devam edecek. Çünkü ciddi bir yavaşlama, kurda ciddi bir düzeltme ve petrol fiyatlarında önemli bir düşüş öngörmüyoruz. Bu noktada önemli olan cari açığın finanse edilebilir olması. Bize göre cari açık bu haliyle kısa dönemde finanse edilebilir düzeyde. Ancak cari açığın finanse edilebiliyor alması hiç sorun olmadığı anlamına gelmez

31 Aralık 2005, Zaman