|
Osmanlıca sözlük (M)
MEŞRIK: Doğu, güneşin doğduğu taraf.
MEŞRU: Şer'an caiz olan, şeriate ve kanuna uygun olan.
META: 1. Satılacak mal, eşya. 2. Sermaye.
METALİ: 1. Doğacak yerler. 2. Güneş ay ve yıldızların doğdukları yerler.
METBÛ: 1. Kendisine tabi olunan, uyulan. 2. Hükümdar.
METİN: Sağlam, dayanıklı.
METRUK: Terkedilmiş, bırakılmış, kullanılmaktan vazgeçilmiş, metruk hadis; amel edilmeyecek derecede zayıf.
MEVÂŞİ: Davar ve mal gibi hayvanlar (koyun, keçi, öküz, inek...)
MEVEDDET: Sevme, sevgi, dostluk.
MEVHİBE: Bahşiş, ihsan, bağış.
MEV'İZA: Öğüt, nasihat, vaaz.
MEVKİ: Yer.
MEVLÂ: 1. Efendi, sahip. 2. Allah. 3. Kul, köle, azat eden. 4. Velî, veliyeti olan. 5. Şanlı, şerefli. 6. Yardımcı. 7. Mürebbi, terbiye eden.
MEVRİD-İ NASS: Hakkında kesin delil olan husus.
MEVSUF: Vasfolunmuş, vasıflanan, belirtilen.
MEVT: Ölüm.
MEVTÂ: Ölüler, ölmüşler.
MEVZİ: Yer.
MEVZU: 1. Konulmuş. 2. Konu. 3. Doğru olmayan, uydurma.
MEYL: 1. Eğilme, eğiklik, akıntı. 2.Sevme, tutulma, gönül akışı.
MEYTE: Hayvan leşi, kendi kendine ölen hayvan.
MEYYİT: Ölmüş, ölü.
MEZAHİB: Mezhepler, tutulan yollar.
MEZAHİB-İ ERBAA: Dört mezhep: Hanefî, Şafiî Malikî, Hanbelî.
MEZC: Katma, karıştırma.
MEZHEB: 1. Gidilen, tutulan yol. 2. Mezhep.
MEZHEB-İ HANEFÎ: Hanefî mezhebi.
MEZİYY: Mezi, idrardan önce gelen beyazımsı sıvı.
MEZMUM: Yerilmiş, beğenilmemiş ayıplanmış.
MEZNİYYE: Zorla cinsî ilişkide bulunulan kadın.
MEZRAA: Ziraat olunacak, ekilecek tarla, yer, çiftlik.
ME'ZUN: İzinli, izin almış, bir işi yapmaya izin alan.
MISRÎ: Mısırlı, Mısır ülkesiyle ilgili.
MÎKAT: 1. Bir iş için belirtilen zaman veya yer. 2. Mekke yolu üzerinde hacıların ihrama girdikleri yer.
MİLEL: 1. Milletler, uluslar. 2. Bir dinde veya mezhebde olan topluluklar.
MİLK: Birinin tasarrufunda bulunan şey veya yer.
MİLK-İ YEMİN: Köle, cariye.
MİNVAL: Tarz, yol, suret, şekil, usül.
MÎRAC: 1. Merdiven. 2. Göğe çıkma.
MÎRAC-I NEBÎ: Peygamberimizin mirac mucizesi.
MİR'AT: 1. Ayna. 2. Bir cins lale.
MİSAK: Sözleşme, anlaşma.
MİSAL: 1. Örnek, benzer. 2. Masal. 3. Rüya, düş.
MİSKAL: Yirmidört kıratlık bir ağırlık ölçüsü. (Ondört kırat bir şer'î dirhem karşılığıdır).
MİSKİN: 1. Aciz, zavallı, beceriksiz, hareketsiz. 2. Cüzzamlı. 3. Mal ve mülkü olmayan, kendini idareden âciz, yoksul.
MİSL: 1. Benzer. 2. Misilleme. 3. Miktar. 4. Kat.
MİYAR: Ölçü, ayıraç, bir şeyin halislik derecesini anlamaya yarayan âlet.
MÎZAN: 1. Terazi, ölçü âleti, tartı, ölçü. 2. Mahşerde amellerin tartılmasını yapacak olan şey.
MUADİL: Eşit, denk, eşdeğer.
MUÂHEDE: Karşılıklı and içme, antlaşma.
MUAHEZE: Azarlama, paylama, çıkışma, tenkit.
MUAHİD: 1. Antlaşma yapanlardan her biri. 2. İslâm hükümetine bir para ödeyerek kendini himaye ettiren hıristiyan veya bir başka dinden kimse.
MUALLAKAT: İslâm'dan önce Arap şairlerinin Kâbe duvarına asılan meşhur kasideleri.
MUALLİM: Öğreten, talim eden, öğretmen.
MUAMELAT: 1. İnsanların birbirine karşı tutum ve davranışları. 2. Resmî dairelerde yapılan evrak kayıt ve işlemleri.
MUAMELE: 1. Davranma, davranış. 2. Yol, iz. 3. Dairede yapılan kayıt vesaire. 4. Alışveriş, sarraflık, para işleri.
MUAMMA: Bilmece, anlaşılmaz ve karışık iş.
MUATTAL: 1. Kullanılmış, bırakılmış. 2. Boş, işsiz.
MUAYYEN: Belli, belirli, tayin edilmiş, kararlaştırılmış.
MUAZZEB: Azapta bulunan, çok sıkıntı gören, eziyet çeken.
MUCİD: İcat eden, yeni bir şey meydana getiren, fikir ve mânâ yaratan.
MUCİZE: Allah'ın izniyle peygamberler tarafından gösterilen ola-ğanüstü şey.
MUDAREBE: 1. Dövüşme, vuruşma. 2. Sermaye ve emek konarak kurulan şirket.
MUFASSAL: Tafsilatla, uzun uzun anlatılan, ayrıntılı.
MUGALATA: Yanıltmak için, yanıltacak yolda söz söyleme, demogoji.
MUGAYYEBAT: Gizli, görünmez şeyler.
MUHABBET: Sevgi, sohbet.
MUHABBETULLAH: Allah sevgisi.
MUHACİRİN: Hicret edenler.
MUHACİRİN-İ EVVELÎN: Mekke'den ilk hicret eden müslümanlar.
MUHAFIZ: Muhafaza eden, saklayan, koruyan, bekçi.
MUHAKKIKÎN: Hakikati, gerçeği bulup meydana çıkaranlar, araştırıcılar.
MUHAL: Mümkün olmayan, olamaz, imkansız, olanaksız.
MUHARREMAT: Haram ve yasak olan şeyler.
MUHARRER: Yazılmış, yazılı.
MUHAVVEL: 1. Değiştirilmiş. 2. Havale edilmiş, gönderilmiş, ısmarlanmış.
MUHAYYER: Seçilmesi serbest olan seçmece, beğenmece.
MUHBİR: 1. Haber veren, haberci. 2. Bir gazete için haber taşıyıp ulaştıran.
MUHİT: 1. İhata eden, kuşatan. 2. Çevre. 3. Okyanus. 4. Allah'ın isimlerinden.
MUHKEM ÂYET: Tevil ve tefsir gerektirmeyen mânâsı ve lafzı açık âyet.
MUHKEM: Sağlam, sağlamlaştırılmış, kuvvetli.
MUHKEMAT: İçinde hüküm bulunan, mânâsı açık olan âyetler.
MUHLİS: Halis, katkısız, dosdoğru, her hali içten ve gönülden olan, ihlâs sahipleri, samimi ve doğru olanlar.
MUHSANE: Namuslu kadın.
MUHTAR: 1. Seçilmiş, seçkin. 2. Hareketinde serbest olan, istediği gibi davranan. 3. Peygamberimizin isimlerinden.
MUHTEMEL: Umulur, olabilir, olası.
MUKADDER: 1. Kıymeti biçilmiş, kadri, değeri bilinmiş. 2. Alın yazısı.
MUKADDİME: Başlangıç, başlama, giriş.
MUKARENET: Bitişiklik, yaklaşma, kavuşma, uygunluk, cinsel yaklaşma.
MUKATELE: Birbirini öldürme, vuruşma, savaş.
MUKATTAA: Kesilmiş, kesik, ayrı.
MUKAVELE: Sözleşme, yazılı sözleşme.
MUKAYESE: Kıyas etme, karşılaştırma.
MUKAYYED: 1. Kayıtlı, bağlı, bağlanmış. 2. Bir işe önem veren. 3. Kaybolmuş, deftere geçmiş.
MUKTEZA: 1. İktiza etmiş, lâzım gelmiş. 2. Kanun gereğince yazılmış yazı, derkenar.
MULLAKAT-I SEB'A: İslâm'dan önce Kâbe duvarına asılmış olan yedi kaside.
MURAKIB: 1. Murakabe eden, koruyan. 2. Allah'a bağlanmış.
MUSALAHA: Barışma, uzlaşma, barış, güvenlik.
MUSALLA: Namaz kılmaya mahsus açık yer. Cami veya mezarlık civarında cenaze namazı kılınan yer.
MUSHAF: 1. Sahife halinde yazılmış kitap. 2. Kur'ân.
MUSİBET: Felâket, ansızın gelen belâ, uğursuz.
MUT'A: 1. Geçici kazanç. 2. Şiilere mahsus süresi belirlenmiş nikah.
MUTABIK: Birbirine uyan, uygun.
MU'TAD: Âdet olunmuş, alışılmış.
MU'TEZİLE: Aklı ön plâna alan ve "kul kendi fiillerinin yaratıcısıdır" diyerek, ehl-i sünnetten ayrılan fırka. Bunlara kaderiyeciler de denir, önderleri Vâsıl b. Ata'dır.
MUTMAİN: Gönlü kanmış, içi rahat, emin.
MUTTALİ': Öğrenmiş, haber almış, bilgili.
MUTTARİD: Bir düzeye giden, sıralı, düzgün, muntazam.
MUTTASIF: Vasıflanan, kendisinde bir hal, bir sıfat, bir vasıf bulunan.
MUTTASIL: Bitişik, istisna-i muttasıl, aynı cinsten alanlar arasında yapılan istisnadır. Ayrı cinsten olursa "munkatı" denilir.
MUVAHHİD: Allah'ın birliğine inanan.
MUVALAT: Dostluk, karşılıklı sevgi, koruma, yardım.
MUZAF: Katılmış, bağlanmış, bağlı.
MUZAFÜN İLEYH: Muzafın bağlı bulunduğu isim.
MUZARİ: Şimdiki zaman veya geniş zaman kipi.
MUZMER: Gizli, örtülü, saklı, dışarıya vurulmamış, içte gizli.
MÜBADELE: Bir şeyin başka bir şeyle değiştirilmesi, değiş-tokuş, trampa, takas.
MÜBAHELE: Birine beddua etme, ilenme, birinden nefret etme.
MÜBAH-MUBAH: Yapılıp yapılmamasında şer'an bir sakınca olmayan.
MÜBALAĞA: Bir şeyi çok büyütme, abartma, küçük bir şeyi büyük gösterme.
MÜBAREZE: Cenk, kavga, uğraşma.
MÜBİN: 1. Hayrı şerri, kötüyü iyiyi ayıran. 2. Açık, besbelli.DİN-İ MÜBİN: İslâm dini.
MÜBTEDÂ: İsim cümlesinde özne.
MÜBTEDİ: Bir işe yeni başlayan, çaylak, acemi.
MÜCAMEAT: 1. Karşılıklı iyi ilişkiler kurmak. 2. Cinsî münasebette bulunmak.
MÜCAZAT: 1. Karşılık. 2. Bir suça verilen ceza.
MÜCERRED: 1. Tecrit edilmiş, soyulmuş.. 2. Soyut.
MÜCMEL: Kısa ve az sözle anlatılmış, öz. Kapalı ifade. (Çoğulu) Mücmelat.
MÜDDET: Zaman, vakit, bir şeyin uzayıp sürdüğü zaman.
MÜDÎR: İdare eden, çeviren, idareden anlayan, direktör.
MÜECCEL: Tecil edilmiş, ileriye bırakılmış, ileride yapılmak üzere vakti belirtilen, ertelenmiş.
MÜEKKED: 1. Sağlamlaştırılmış. 2. Tekrar edilmiş, pekiştirilmiş.
MÜELLEFE-İ KULÜB: Peygamberimiz zamanında kalpleri İslâm'a ısındırılmak için iltifat görmüş olanlar.
MÜELLİF: 1. Telif eden, kitap yazan. 2. İmtizaç ettiren, kaynaştıran.
MÜENNES: 1. Dişi, 2. Hakiki itibarıyla ve söyleniş itibarıyla dişi olan kelime.
MÜESSİR: 1. Tesir eden, etki, iz bırakan. 2. İşleyen, hükmünü yürüten. 3. Çok hissedilen, içe işleyen. 4. Dokunan, dokunaklı. 5. Eser sahibi. Allah Teâlâ.
MÜFESSER: Tefsir edilmiş, açıklanmış.
MÜFRED: Tek, yalnız, basit, tekil.
MÜFREDAT: 1. Basit şeyler. 2. Toptan bilinen şeylerin ayrıntıları.
MÜFREZE: Ayrılmış, ordudan ayrılmış birkaç müfreze.
MÜFSİD: 1. İfsat eden, bozan. 2. Fesatlık eden, ara açan.
MÜKALEME: Konuşma, müzakere, muhavere.
MÜKÂTEBE: Yazışma, mektuplaşma, birbirine yazma, köle ile yapılan azatlık sözleşmesi.
MÜKEVVENAT: Yaratıkların hepsi, kâinat mevcûdat.
MÜKREH: Zorlanan kimse.
MÜLAANE: Karşılıklı beddua etme, ilenme, lânet etme.
MÜLÂBESE: 1. Benzer şeylerin ayırt edilemiyerek birbirine karıştırılması. 2. Münasebet, yakınlık.
MÜLAHAZA: 1. Dikkatle bakma, 2. İyice düşünme, düşünce.
MÜMARESE: Alışma, alışıklık, yatkınlık, meleke.
MÜMEYYİZ: 1. Seçen, ayıran. 2. Dairedeki yazıları temize çeken kâtip. 3. İmtihanda ayırtman.
MÜMTAZ: İmtiyazlı, seçkin, üstün tutulmuş.
MÜNÂCAT: 1. Dua etme, yalvarma. 2. Divan edebiyatında Allah'a dua için yazılan manzume çeşidi.
MÜNADİ: Nida eden, müezzin, tellal.
MÜNAFIK: 1. Nifak sokan, iki yüzlü. 2. Kâfir olduğu halde kendisini müslüman gösteren.
MÜNECCİM: Yıldız falına bakan, astroloji ile uğraşan.
MÜNEZZEH: Tenzih edilmiş, temiz, arı, noksanlıklardan uzak.
MÜNFERİD: Yalnız olan, tek, ayrı, kendi başına.
MÜNHASIRAN: Hususi olarak, sadece, yalnız olarak, özellikle.
MÜNKATİ': Kesilen, kesik arkası gelmeyen, son bulan, süreksiz.
MÜNKERÂT: Şeriatçe yapılması yasaklanmış şeyler.
MÜNKİR: 1. İnkâr eden, kabul etmeyen. 2. Mezarda sual soracak iki melekten biri. Münkir-Nekir.
MÜRAÎ: İki yüzlü kimse.
MÜREBBİ: 1. Terbiye eden, Pedegog, çocuk terbiye eden. 2. Besleyen.
MÜREKKEB: İki veya daha çok şeyin karışmasından meydana gelen, bileşik.
MÜRSEL HADİS: Tabiînin, sahabeyi atlayarak rivayet ettiği hadis, yani sahabeden değil tabiînden gelen hadis.
MÜRTEDD: İslâm dininden dönen kimse.
MÜSAMAHA: Hoş görü, tolerans, görmemezlikten gelme, göz yumma.
MÜSAVAT: Eşitlik, aynı halde ve derecede olma.
MÜSAVÎ: Eşit, denk, aynı halde ve derecede bulunan.
MÜSBET: 1. Tesbit edilmiş, adil gösterilmiş. 2. Olumlu, pozitif.
MÜSEBBİB: 1. Sebep olan. 2. İcab eden.
MÜSELLEM: 1. Teslim edilmiş, verilmiş. 2. Doğruluğu herkesçe kabul edilmiş.
MÜSEMMA: 1. Bir ismi olan, adlandırılmış, adlı. 2. Muayyen, belirli zaman.
MÜSKİR: Sarhoş eden, sarhoşluk veren.
MÜSKİRÂT: Sarhoşluk veren şeyler.
MÜSNED: İsnad edilmiş, senede bağlanmış. "Müsned Hadis" senedi kesintisiz olarak Hz. Peygamber'e ulaşan hadistir.
MÜSTAĞNÎ: 1. Doygun, yönlü, tek. 2. Çekingen, nazlı davranan. 3. Gerekli bulmayan.
MÜSTAĞRAK: Batmış, dolmuş.
MÜSTAHSİL: Yetiştiren, yetiştirici, üretici.
MÜSTAMEL: Kullanılmış, eski, köhne.
MÜSTEAR: Takma ad, iğreti olarak duruş.
MÜSTECAB: Dileği, duası kabul olunmuş.
MÜSTEHABB: 1. Sevilen, beğenilen. 2. Farz ve vacip olmayıp da yapılması sevap olan iş, hareket.
MÜSTEHAK: Hak edilmiş, yiyip içilerek bitirilmiş, bitirilen, tüketilen.
MÜSTETİR: Gizlenen, gizli, saklanan, saklı.
MÜŞAKELE: Benzeme, uygunluk, şekilce bir olma.
MÜŞÂREKET: Ortaklık, ortak olma.
MÜŞAVERE: Danışma, bir iş üzerinde konuşma.
MÜŞEBBEH: Benzeyen.
MÜŞEBBEHÜN BÎN: Kendisine benzetilen.
MÜŞKİL: Anlamı kapalı olan ve ancak bir ipucu sayesinde anlaşılabilen âyet.
MÜŞKİLÂT: Güçlükler, zorluklar.
MÜŞRİF: 1. Yükselen, çıkan. 2. Ölüme pek yakın bulunan. 3. Etrafa bakan, etrafı gören. 4. Vakıf malı koruyan kimse.
MÜŞRİK: Allah'a şirk koşan.
MÜŞTAKK: Başka bir kelimeden çıkmış, türemiş.
MÜŞTEREK LAFIZ: Sözlük anlamıyla birden fazla anlama gelen kelime. Meselâ: "Yüz" gibi.
MÜTAREKE: İki tarafın geçici bir zaman için savaşı durdurması, ateşkes.
MÜTEADDİ: 1. Zulmeden, saldıran. 2. Geçişli fiil.
MÜTEADDİD: Bir çok, çoğalan, türlü türlü, tekrar.
MÜTEAHHİRÎN: Sonradan gelenler, yetişenler, son devir âlimleri.
MÜTEALLAK: Bağlanılan yer, taalluk edilen yer, harfi cerin dayandığı, bağlandığı kelime.
MÜTEALLİK: 1. Asılı, bağlı. 2. Taalluk eden, ilgili, ilişiği olan.
MÜTEAZZİR: 1. Özürlü, özürü bulunan. 2. Mümkün olmayan, güç, zor.
MÜTEDEYYİN: Dindar, dinine bağlı.
MÜTEHASSIS: İhtisas sahibi, uzman.
MÜTEHASSİS: Çok hislenen, duygulanan.
MÜTEKELLİM: Kelamcılar.
MÜTENASİB: Münasib, birbirine uygun, benzer, denk.
MÜTENEVVİ: Çeşitlenen, türlü türlü olan, muhtelif olan.
MÜTESELSİL: Zincirleme, birbirini izleyen, zincir gibi birbirine bağlı olan.
MÜTEŞABİH: 1. Birbirine benzeyen. 2. Kur'ân-ı Kerim'de mânâ ve lafız bakımından tevile elverişli olan âyetler. Muhkem olmayan âyet.
MÜTEŞABİHAT: 1. Birbirine benzeyenler. 2. Lafız ve mânâ bakımından tevile elverişli âyetler.
MÜTEVATİR: Yalan üzere anlaşmaları mümkün olmayan cemaatler tarafından rivayet olunan haber.
MÜTEVECCİH: 1. Bir tarafa yönelen, bir tarafa gitmeye kalkan. 2. Birine karşı sevgisi ve iyi düşünceleri olan.
MÜTEYAKKIZ: Uyanık bulunan,tetikte gözü açık olan.
MÜTTAKİ: Günahtan sakınan, çekinen, takva sahibi.
MÜVEKKİL: Vekil eden, vekil tayin eden.
MÜVERRİH: 1. Tarihçi, tarih yazan. 2. Ebced hesabına göre tarih düşüren şair.
MÜZDELİFE: Arafat ile Mina arasında bulunan yer.
MÜZEKKER: 1. Erkek, er. 2. Eril, müzekker kelime.
|