Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-19-2008, 15:17   #7
Kullanıcı Adı
fütüvvet
Standart İslam ve Diğer Geleneklerde Kadın: Önemli Bir Yanlışı Tahsis
Evli kadının mülkiyeti

Her üç din de, evlilik ve aile hayatının önemine büyük önem verir. Fakat bu konuda da aralarında bazı farklar vardır. Meselâ Talmut, kadının malını kocanın malı kabûl eder:

Kendine ait olan eşya kocasınınsa, nasıl bir kadın mal edinebilir? Kocanın malı kocanın, kadının malı da kocanındır... Kadının tasarrufları ve sokakta bulduğu şeyler de kocasınındır. Ev eşyaları, masanın üzerindeki ekmek kırıntıları bile kocanındır. Eğer kadın eve bir misafir davet eder ve onu doyurursa, kocasının malından çalmış olur (San. 71a, git. 62a).

Talmut geleneğinde kızın malı, onun taliplerini celbetmek içindir. Baba, büyük miktarda çeyizâ“mal biriktirerek, kızını evliliğe hazırlar. Bu sebeple, ailede kız çocuğu bir yük olarak görülür.15 Kız, evlendikten sonra, bu malı üzerindeki hakkını kaybeder. Evlilik sırasında kazandıkları da kocasına ait olur. O, kendi malına ancak kocası ölür ve onu boşarsa sahip olabilir. Kadın önce ölürse, kocası bütün malına varis olur. Koca önce ölürse, kadın ancak kocasına geçmiş olan kendi malını alabilir; kocasının malından herhangi bir şey almaya hakkı yoktur.16

Yakın zamanlara kadar aynı an’ane Batı’da da hakimdi. Roma İmparatorluğu döneminde (Constantine’den sonra) dinî ve sivil (medenî) otoriteler, evliliği tanımanın bir şartı olarak mülkiyet sözleşmesi yapılmasını talep ediyorlardı. Evlenince, kadının malı da, kocanın malı da kocaya ait oluyordu. 1632’de İngiltere’de ilk defa kadın hakları hukuk sahasına alındı. Fakat, kural değişmedi. Kanunda yine, “Kocanın sahip olduğu kocanındır. Kadının sahip olduğu da kocaya aittir”17 hükmü vardı. Evlilikle kadın sadece mülk edinme hakkını kaybetmez, aynı zamanda şahsiyetini de kaybederdi. Onun hiçbir eylemi hukuki değere sahip değildi. Bağlayıcı olmadığından dolayı, kocası onun her hangi bir alış verişini ve hediyesini reddedebilirdi. Kadının akit yaptığı şahıs, sanki bir suçlu gibi sahtekârlıktan dolayı alıkonulurdu. Dahası o, kendi adına dava açamadığı gibi, onun adına da dava açılamazdı ve kocasını da dava edemezdi18. Evli kadın, kanun önünde çocuk gibi muamele görürdü. Kadın kocasına ait olduğu için, kendi malını, hukuki şahsiyetini ve kızlık soyadını kaybederdi19.

İslâmiyet, yakın zamana kadar modern dünyada kadına esirgenen bağımsız şahsiyeti ona 14 asır önce verdi. İslâm’da gelin ve ailesinin, damada her ne türden olursa olsun mehir verme zorunluluğu yoktur. Tam aksine, evlilikte erkek, kadına belli bir mehir vermekle yükümlüdür. Müslüman ailede, kız asla yük değildir. Kadın, İslâm tarafından o kadar yüceltilmiştir ki o, ne koca adaylarını çekmek için hediye takdim etmeye muhtaçtır; ne evlendiği zaman malını kaybeder; ne de kendi malını kocasıyla paylaşmak zorundadır; kocası ona bakmakla yükümlü iken, o, kocası fakir bile olsa kendi malını dilediği gibi kullanabilir; ticaret yaparak veya başka meşru yollardan onu artırabilir. Yani aile içinde her bakımdan bağımsız bir kişiliğe sahiptir. Kocasından aldığı mehir kendi malıdır ve kimse ona dokunamaz. Boşanacak olsa, mehir yine elinde kalır. Kendisi gönül hoşnutluğuyla teklif etmedikçe, kocasının onun malında hiçbir hakkı yoktur20.

fütüvvet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla