Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-19-2008, 15:18   #8
Kullanıcı Adı
fütüvvet
Standart İslam ve Diğer Geleneklerde Kadın: Önemli Bir Yanlışı Tahsis
Boşanma

Üç din de boşanmaya dair önemli ölçüde farklı tutumlar sergiler. İncil, net bir şekilde evlilik hayatının sona eremeyeceğini söyler. Hz. İsa’nın, “Fakat ben size derim ki; zinadan başka bir sebeple karısını boşayan kimse onu zaniye yapmış olur, ve kim boşanmış kadınla evlenirse zina eder” (Matta 5:32) dediğine inanılır. Bu uzlaşmaz ideal şüphesiz bütün insanlığın hiçbir zaman gerçekleştiremediği ahlâkî mükemmelliği gerektirir. Her ne zaman eşler evlilik hayatlarının onarılamaz olduğunu anlarsa, o zaman boşanmayı yasaklamanın onlara bir faydası olmaz. Hasta bir evlilik birliğini, eşlerin kendi istekleri dışında devam ettirmeye çalışmak ne etkili ne de mantıki bir şey olur. Günümüzde bütün Hıristiyan dünyasının boşanmaya izin vermek zorunda kalmasına, hattâ ifrat bir kuralın doğurduğu tefrit bir netice olarak, bu dünyada aile kurumunun âdeta çöküntü yaşamasına şaşırmamak gerekir.

Öbür taraftan Yahudilik, kocaya boşama hakkı verme konusunda nettir:

Bir adam bir kadın alıp onunla evlendiği zaman vaki olacak ki, onda utanılacak bir şey bulduğu için, kadın onun gözünde lütuf bulmazsa, onun için boş kağıdını yazacak, ve onun eline verecek, ve onu evinden gönderecektir. Ve evinden ayrıldıktan sonra kadın gidip başka bir erkeğin karısı olabilir. Ve sonraki adam da ondan nefret ederse ve onun için boş kağıdını yazarsa, ve onun eline verip onu evinden gönderirse; yahut onu kendisine karı olarak almış olan sonraki adam ölürse; onu göndermiş olan evvelki kocası, kadın murdar edildikten sonra onu kendisine tekrar karı olarak alamaz (Tesniye, 24:1â“4).

Metinde zikredilen “hoşuna gitmeyen”, “utanılacak bir şey” ve “nefret ederse” kelimelerinin yorumuna dair Yahudi uleması arasında büyük tartışmalar yaşanmıştır. Talmut, bu konudaki farklı görüşleri kaydeder:

Shammai ekolü; zina suçu haricinde bir erkeğin kadını boşayamayacağı görüşünde iken, Hillel ekolü, sadece bir tabağı kırmaktan dolayı bile boşayabilir der. Akiba21 ise, başka bir kadını ondan daha güzel bulduğu için bile boşayabileceğini söyler

Talmut, kadınların, kocalarını kendilerini boşamaya zorlayan davranışları şöyle kaydeder: “Eğer kadın sokakta yerse, sokakta aç gözlü bir şekilde içerse, sokakta emzirirse, haham Meir, böyle bir kadının her halükarda kocasını terk etmesi gerektiğini söyler” (Git 89a). Talmut, kısır bir kadını (on yıllık dönemde çocuğu olmayan) boşamayı da zorunlu hale getirmiştir: “Hahamlarımız, eğer erkek bir kadını eş olarak alır ve on yıl yaşayıp da çocuğu olmazsa, o kadını boşaması gerektiğini düşünür.” (yeb 64a)

Diğer taraftan, bu gelenekte kadınlar ancak mücbir sebeplerin varlığı halinde mahkeme huzurunda boşanma talep edebilir. Boşanmayı talep eden kadın, çok az gerekçe ileri sürebilir. Bu gerekçeler: kocasının fiziki kusurlu veya deri hastalıklı olması, evlilikle ilgili sorumluluklarını yerine getirememesi vb.’ni ihtiva eder. Mahkeme, kadının iddialarını haklı bulabilir fakat evliliği sona erdiremez. Mahkeme, kocayı gerekli olan boş kağıdını vermeye zorlamak için ona kırbaç, para, hapis cezası verebilir, onu aforoz edebilir. Fakat kocası çok inatçıysa, karısını boşamaz ve süresiz olarak kendisine bağlı bekletebilir. Daha da kötüsü, kadını boşamadan, ne evli ne de boşanmış bir şekilde terkedebilir. Bu arada, başka bir kadını nikâhlayabilir. Fakat terkedilmiş kadın, kanunen evli olduğu için, başka bir erkekle yaşayamaz, çünkü o zaniye olarak düşünülecek ve bu birlikten olan çocuklar on nesil boyunca gayrâ“ı meşru kabul edilecektir. Bu durumdaki kadın, agunah (zincire vurulmuş kadın) olarak isimlendirilir22. Bugün bu statüde 17.000 civarında kadının bulunduğu tahmin edilmektedir. Kocalar, bu durumdaki kadınlardan boşanmak için binlerce dolar talep edebilmektedirler.23

İslâm, boşanma konusunda Hıristiyanlık ve Yahudilik arasındaki orta yolu takip eder. İslâm’a göre evlilik, mücbir sebep olmadığı müddetçe bozulmaması gerekli kutsal bir bağdır. Eşler, evlilikleri tehlikeye düştüğünde mümkün olan bütün çareleri denemekle emrolunmuşlardır. Başka çıkış yolu olduğu sürece de boşanmaya başvurulmaz. Kısacası, İslâm, boşanmayı kabul eder fakat, her vesilede ondan vazgeçirmeye çalışır. Kocaya talâk (boşama) hakkını verir. Kadına da, Yahudiliğin aksine İslâm, hul’ olarak bilinen şekilde evliliği sona erdirme hakkını da tanır.24 Hul’ veya muhale’a, bir bedel karşılığı boşanmadır. Kadın, evlenirken nikâh hakkı talep edebilir. Bu hakkı alan kadın, bedelli veya bedelsiz olmak üzere, mahkemeye baş vurarak kocasını boşayabilir.

Eğer karısını boşamak suretiyle evlilik birliğine koca son vermişse, kadına verdiği mehri geri alamaz. Bu mehir ne kadar pahalı veya değerli olursa olsun, Kur'ân, boşayan kocanın vermiş olduğu mehri geri almasını açık biçimde yasaklar:

Bir eşin yerine başka bir eşi almak isterseniz, birincisine kantarlarca mal vermiş olsanız bile ondan hiç bir şey almayın. Yoksa, (geri alabilmek için) iftira yolunu tutarak ve apaçık günaha girerek verdiğinizi geri mi alacaksınız? (4:20)

Kadının evliliği sona erdirmeyi seçmesi halinde o, mehri kocasına iade edebilir. Bu durumda, hanımı olarak kalmasını çok istemesine rağmen kocasını terk etmeyi seçen kadının almış olduğu mehri geri vermesi adil bir tazmin olur. Kur'ân, kendileri evliliği sona erdirmedikçe, erkeklerin vermiş olduğu mehri geri almamalarını emreder.

İkisi Allah’ın sınırlarını korumaktan korkmadıkça sizin (erkekler) kadınlara verdiklerinizden bir şey geri almanız size helâl değildir. Eğer erkek ve kadın Allah’ın sınırlarında duramayacaklarından kokarsanız, o zaman kadının ayrılmak için verdiği fidyede ikisine de bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır, sakın bunları aşmayın. (2:229)

Hz. Muhammed (s.a.s.)’e evliliğini sona erdirmek isteyen bir kadın geldi ve kocasının karakter ve davranışlarından şikayetçi olmadığını, fakat tek probleminin artık kendisiyle mukaranetten aciz olan kocasını dürüstçe sevmemesi olduğunu söyledi. Peygamberimiz, “Onun (mehir olarak verdiği bahçeyi) tekrar verir misin?” diye sordu. Kadın da: “evet’ dedi. Peygamberimiz, o zaman erkeğe bahçesini geri almasını ve evliliği sona erdirmesini emretti. (Buhari)

Anlaşılıyor ki, baştan boşama hakkı almamış bile olsa, Müslüman kadın, kocasının şiddete başvurması, onu gereksiz yere terk etmesi, evlilik sorumluluğunu yerine getirememesi gibi mücbir sebeplerden dolayı devam ettirmek istemediği bir evliliği sona erdirmeye mecbur kalabilir. Bu durumda mahkeme, evliliği sona erdirir.25

Kısacası İslâm, Müslüman kadına eşiâ“benzeri olmayan haklar vermiştir: O, hul’ yoluyla evliliği sona erdirebilir ve boşanma davası açabilir. Serkeş kocası tarafından asla “zincirlenemez”, yani evlilik boşanma arası askıda bırakılamaz. Kur'ân, bu hususu bilhassa anarak yasaklar.

İslâm, sürdürülmesi mümkün olmayan evliliğin sona erdirilebileceği iznini vermiş olmakla birlikte, boşanmayı caydırıcı tedbirler de almıştır. Bu konuda o, hukuktan çok diyaneti (dindarlık) devreye koyar. Çünkü insanların kalbine hukuk değil, din hükmeder. Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurur:

Helâller içinde Allah’a en çirkin olanı boşanmadır. (Ebu Davud)

Bir Müslüman erkek, sadece hoşlanmadığı için hanımını keyfî boşayamaz. Kur'ân, ona, hoşlanmama duygu ve hisleri ile dolu olduğu durumlarda bile hanımına iyi muameleyi emreder:

Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, sizin hoşlanmadığınız bir şeye Allah, çok hayırlar koymuş olabilir. (4:19)

Hz. Muhammed de (s.a.s.), benzeri talimatlar vermiştir:
İnanan bir erkek, inanan bir kadından nefret etmesin. Bir huyunu sevmezse, seveceği bir diğeri mutlaka bulunur. (Müslim)

Hz. Peygamber, Müslümanların en iyilerinin eşlerine karşı en iyi davrananlar olduğunu vurgulamıştır:

Müminlerin en hayırlısı, ahlâken en güzel olanıdır ve sizin en hayırlınız, eşlerine karşı en iyi davrananınızdır.26

Hadisâ“i şerif, ahlâkî güzelliğin kemalini eşlere en güzel muamele olarak beyan etmektedir.

Bununla birlikte, İslâm hayat dinidir; pratikleri göz ardı etmez ve evlilik birliğinin çökme eşiğine geldiği vakaların olabileceğini de elbette nazara alır. Böyle durumlarda sadece iyiliği tavsiye etmek veya tarafları kendi kendilerine hakim olmaya çağırmak, her zaman geçerli bir çözüm olmayabilir. O zaman evlilik birliğini korumak için Kur'ân, hata içinde olan eşe pratiğe dönük öğütler verir. Kadının kötü davranışı evlilik birliğini tehdit ediyorsa Kur'ân, kocaya aşağıdaki ayetlerde ayrıntılı olarak anlatıldığı gibi dört çeşit tavsiyede bulunur:

Dik kafalılık ve şirretliklerinden yıldığınız kadınlara (1) öğüt verin; (bundan almazlarsa) (2) yatakta onlardan ayrı kalın; (bunun da tesiri görülmezse,) (3) onları (hafifçe ve yüzlerine vurmaksızın) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık aleyhlerine yol aramayın. Unutmayın ki Allah, (sizden de, başka herkesten ve her şeyden de) çok yücedir, çok

büyüktür. (4) (Ey mü’minler, bütün bunlara rağmen, eğer) karıâ“kocanın arasının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem tayin edin; eğer taraflar uzlaştırmak dilerlerse, Allah da onların aralarını buldurur. (4:34â“35)

Bu tedbirlerden ilk üçü öncelikle denenmelidir. Bunlar başarısız olursa ilgili ailelerin yardımları istenir. Yukarıdaki ayetler ışığında serkeşlik yapan kadını dövme, yanlışlığını düzeltmek için istisnai durumlarda ve üçüncü sırada başvurulması gereken geçici bir tedbirdir. Kaldı ki, burada dövülecek kadın, şirret ve dikkafalılığı ile, evde bütün bütün huzursuzluk kaynağı olan bir varlıktır. Ayrıca, burada hemen şu hususu belirtelim ki, tarihte de, günümüzde de kadınların en iyi muamele gördüğü evler, İslâm’ın şuurunda olan Müslümanların evleridir; onun en çok tacize uğradığı, gerçekten yerli yersiz, sebepli sebepsiz dayak yediği evler ise, â˜modernleşmiş’ evlerdir. Bütün istatistikler, kadının, kadın hakları şampiyonluğu yapan Batı’da ve İslâm dünyasında da, güya batılılaşmış evlerde daha fazla dayağa maruz kaldığını göstermektedir. Kaldı ki İslâm’da dövme, âyetten açıkça anlaşıldığı üzere, intikam veya cezalandırma için değil, eğitim içindir. Eğitim ise, eğitim verebilecek tarafından ona muhtaç olana verilir. Yukarıda âyetlerde açıkça anlatıldığı üzere bu tedbir fayda vermişse, kocası hiçbir şekilde ona eza etmeye devam edemez. Eğer fayda da vermemişse, kocası bu tedbirini daha fazla kullanamaz ve ailelerin yardımıyla çiftlerin uzlaştırılması yolu denenir.

Hz. Peygamber (s.a.s.), ilgili âyeti tefsir noktasında, Müslüman erkeklere, eşleri tarafından açık hayasızlık gibi istisnai durumlar haricinde bu tedbire başvurmamalarını emreder. Bu durumlarda bile vurma hafif olmalı, yüze asla vurulmamalı, kadın tavrından vazgeçmezse, kocası ona fazladan ceza vermeğe kalkışmamalıdır:

Açık hayasızlık yaptıklarında, onları yataklarında tek başına bırak ve hafifçe vur. Eğer sana itaat ederlerse, artık başka eza verme. (Tirmizi)

Dahası, Peygamberimiz (s.a.s.), yine âyetin tefsiri ve uygulama şekli açısından, eğitime dönük tedbir olarak açık hayasızlık yapmış olmaları dışında kadınların ceza için dövülmesini yasaklamış [Böyle yapanlar (eşlerini dövenler) içinizde hayırlı olanlarınız değillerdir. (Ebu Davud); En hayırlınız, eşlerine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben, aranızda eşine karşı en iyi davrananınızım. (Tirmizi)]; daha da ötesi, karısını döven erkeklerle evlenmemeyi öğütlemiştir. Fatıma bintâ“i Kays, şöyle der: “Allah Resûlü’ne gittim ve, â˜Ebu Cehm ve Muaviye bana evlilik teklifinde bulundular’ dedim. Allah Resûlü (s.a.s.), â˜Muaviye çok fakir, Ebu Cehm ise kadınları döver’ buyurdu.” (Müslim)

Talmut, disiplin maksadıyla kadınların dövülerek cezalandırılmasına izin verir.27 Kocalar, açık hayasızlık gibi istisnai vakalarla sınırlandırılmaz. Ev işlerini yapmayı reddettiği zaman bile kocaya, eşini dövmesi izni verilmiştir. Dahası, bu hafif cezayla da kalınmamış, kocaya, karısının serkeşliğini kırbaçla veya onu aç bırakarak kırmasına izin verilmiştir.28

Eşinin kötü davranışları yüzünden evliliği dağılma noktasına gelmiş kadına ise Kur'ân, aşağıdaki tavsiyelerde bulunur:

Eğer kadın, kocasının serkeşliğinden veya kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde ikisine de günah yoktur. Anlaşmak, daha hayırlıdır. (4:128)

Bu durumda, kadının kocasıyla uzlaşmaya çalışması (ailenin yardımı olsun veya olmasın) tavsiye edilir. Kur'ân, kadının mukarenetten kaçınma ve dayak atma gibi çarelere başvurmasını tavsiye etmez. Bunun sebebi, erkek büyük çoğunlukta kadından daha güçlü ve intikam almaya daha meyyal olduğu için, onun fiziki şiddete başvurmasını önlemek içindir. Bu tür şiddet eylemlerinin, evliliğe ve kadına faydadan çok zararı dokunur. Bazı Müslüman fakihler, bu tür tedbirleri kadın adına mahkemenin erkeğe karşı kullanabilmesini önerirler. Mahkeme, serkeş kocaya önce öğüt verir, sonra karısının yatağına girmesini yasaklar ve nihayetinde de kocaya vurur.29

Özet olarak, İslâm, evliliğin tehlikeye düşmesi veya gerginliğin artması durumunda evliliği kurtarmak için eşlere uygulanabilir çözümler önerir. Eğer eşlerden birisi evlilik birliğini tehlikeye atarsa, bu kutsal bağı kurtarmak için Kur'ân, mümkün ve etkili olan tüm çarelerin yapılmasını diğer eşe tavsiye eder. Eğer alınan bu çareler başarısız olursa, bu durumda İslâm, eşlerin barış içinde ve dostça ayrılmalarına izin verir.
11â“ Anneler

Kitabâ“ı Mukaddes, bir çok yerde anneâ“babaya saygıyı ve iyi muameleyi emreder, onlara saygısızlık yapmayı da yasaklar. Meselâ: “Çünkü babasına yahut anasına lânet eden her adam mutlaka öldürülecektir” (Levililer: 20:9) ve “Hikmetli oğul babasını sevindirir, akılsız adam ise, anasını hor görür” (Süleymanın Meselleri 15:20). Gerçi “Hikmetli oğul, babasının söylediğini dinler” (Süleymanın Meselleri 13:1) şeklinde, bazı yerlerde ise babaya saygı zikredilirken, anneye saygı zikredilmez; anne, özel olarak anılmaz. Ayrıca, babalar çocuklarına mirasçı olurken, anneler mirasçı olamaz.30

İncil’de annelere muamele konusunda yanlış anlaşılabilecek bazı ifadeler var ise de (Luka, 14:26; Markos, 3:31â“35); bunları yanlış anlamamak ve zahirleriyle yorumlamamak gerektiği inancındayız. Hz. İsa, buralarda geçen sözleriyle, Allah katında asıl değerin iman ve kullukta yattığını, anneâ“baba da olsa, iman ve kulluğu olmayan veya az olanların, diğerleri derecesinde mevki sahibi olamayacaklarını ifade etmiş olmaktadır. Allah sevgisi, bütün sevgilerin önünde gelmeli, anneâ“baba sevgisi, Allah sevgisi ve O’na bağlılığın önüne geçmemelidir.

Bununla birlikte, İslâm’da anneye verilen şeref, saygı ve hürmet eşsizdir. Kur'ân, anneâ“babaya iyi muameleyi Allah’a ibadetten sonra ikinci sıraya koyar:

Rabbin, yalnız Kendisine ibadet etmenizi ve anneâ“babaya kâmil manâda iyilikte bulunmanızı emretti. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı “Of” bile deme, onları azarlama. Onlara güzel söz söyle. Onlara acıyarak, üzerlerine alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: “Rabbim! Küçükken beni (üzerime titreyerek) yetiştirdikleri gibi, Sen de onlara öyle merhamet et!” de. (17:23â“34)

Kur'ân, başka birkaç yerde de annenin çocuğu dünyaya getirme ve büyütme görevine özel vurgu yapar:

Biz insana, anne ve babasına karşı iyi davranmasını emrettik. Annesi onu, zayıflık üzerine zayıflık çekerek (karnında) taşımıştı. Onun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve anneâ“babana şükret. (31:14)

Annenin bu özel konumu Peygamberimiz (s.a.s.) tarafından da veciz bir şekilde dile getirilir:

Bir adam, Peygamber Efendimiz’e gelip, “ey Allah’ın Resûlü, insanlar içinde hürmet etmeme en lâyık kimdir? diye sordu. Allah Resûlü, “annendir” buyurdu. Adam, “sonra kim?” diye sordu. Peygamberimiz, “annendir” dedi. Adam yine, “sonra kim?” diye sordu. Peygamberimiz, “annendir” cevabını verdi. Adam tekrar, “sonra kim?” diye sordu. O zaman Peygamberimiz (s.a.s.), “babandır” cevabını verdi. (Buhari)

Anneye olan derin saygı, Müslümanların günümüze kadar devam ettirdikleri İslâm prensiplerinden biridir. Müslüman kadın, kendi çocuklarından daima derin bir saygı ve sevgi görür. Müslüman kadınla çocukları arasındaki sıcak ilişki ve erkeklerin annelerine karşı duyduğu derin saygı, batılıları şaşırtmıştır.31

fütüvvet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla