Hazreti İbrahim (a.s)
1. Kabe’nin Çeşitli Zamanlardaki Onarımı :
Hz. İbrahim’den sonra Kabe’nin tarihi, onu sırayla bina eden Cürhüm, Amalika ve Kureyş kolları arasından geçerek, Kainatın efendisinde bütün manaların tamamlanması ve gayesini bulur. Daha sonraları bazı düşmanlarca yıkılması ve tekrar yapılması ve nihayet hicri 1030 tarihinde bir selden dolayı harap olan Kabe, Osmanlı sultanı IV. Murat eliyle yeniden bina edilmesiyle devam eder.
Kabe’nin tarihi üç merhalede manayla bitişik madde, maddeyle bitişik mana tesisi olarak üç büyük merhale; ilki İlk insan ve ilk Peygamber Hz. Adem, ikincisi, tevhid dininin peygamber atası Hz. İbrahim, İslam’ın zirveye oturduğu Resuller resulü, Muhammed Mustafa’ya bağlanır.
Muhammed Esed Kabe’nin ihtişamı ve insicamı yapısıyla ilgili şunları söylemektedir: “Çeşitli islam ülkelerinde deha çapta sanat eserleri, camiiler gördüm. Kuzey Afrikada namazgahları pırıl pırıl mermerden beyaz kaymak taşından döşenmiş camiler gördüm. Kudüs’te Taş Kubbe’yi, zarif alyapı üstünde yükselen o heybetli, o mukemmel kubbeyi gördüm. Zarafetle cesamet arasındaki tezatsız birliği, İstanbul’un muhteşem camiileri, İran’ın Safavi camiilerini, yıkıntıları bile harikulade olan Semerkant’teki Timurlenk Camii’nin heybetli kalıntılarını gördüm.
Fakat bütün bunların hiçbirinde mimarın tevhid espirisine, Kabe’nin mimarı kadar yaklaştığını hissetmedim. Her türlü çizgi ve from külfetinden tam bir feragat gösteren bu son derece basit kübde şu düşünce kendini açığa vurmaktadır: “İnsan ne kadar kendi elleriyle büyük bir güzellik ortaya koyarsa koysun, bunun Allah’a layık olduğunu düşünmek bir kuruntudan ileri geçemez” Kabe’nin mimarisinde, büyüklük bile insanın acziyet ve teslimiyetini dile getirmekte; bu küçük yapı ağırbaşlı tevazuyla tevhidi zevkin eşsiz örneğini ortaya koymaktadır.”[1]
Kabe’de bütün bu gördüklerimiz, gözün gördükleri, ve aklın değerlendirebildiği dış perde üzerindeki akislerdir. Halbuki her şey bu dış perdelerin ardında ve madde hesaplarının ötesinde...
Kabe, Allah’ın yeryüzüne “Masiva-dış dünya” çerçevesine attığı oka, hedef noktası...
Kabe, Masiva-dış dünya” ile “ Mavera-öteler alemi” arasında, hendese tabiri ile müşterek fasıl, birinin bittiği öbürünün başlamak üzere bulunduğu hudut çizgisi..
Kabe’nin manasını anlatmakta anlayışsızlığını anlamaktan ileriye geçemeyecek olan akıl, eğer anlamayı mutlak anlayışa doğru mahrem manalara bir nevi yaklaşmaktan ibaret bilecek olursa...[2]
İmam Rabbani şöyle der: ”Kabe eşya ve maddenin tükenip ruh ve mananın başladığı ufuk noktası işaretidir. Bütün istikametler ona perçinlidir. Ve Kabe bu dünyanın ötelere bağlı serhad kapısıdır. İlahi marifete erme yolunda insani memuriyetin geçit noktasından da bir remz...”
Bütün yönler onu (Kabe’yi) kolladığı, bütün madde alemi onun maddesinde, bütün mana alemi de, onun manasında erime halidir.[3]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Muhammed Esed, Mekke’ye Giden Yol, s.410.
[2] Necip Fazıl Kısakürek, Hac’dan Çizgiler, Renkler ve Sesler, İst. Ts., s. 35.
[3] Necip Fazıl, a.e., s. 36.
|