Hazreti Nuh (a.s)
Hz. Nûh Kıssasının Kur’an’da ve Muharref Tevrat’taki Karşılaştırması
Yukarıda değinildiği gibi, Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Nûh’un kıssası, tafsîlâtlı olarak A’râf, Hûd, Mü’minûn, Şuarâ, Kamer ve Nuh Sûrelerinde zikredilmektedir. Tevrat’ta ise, Kitab-ı Mukaddes’in Tekvin bölümünün 6., 7., 8. ve 9. bablarında anlatılmıştır. Bu iki kaynak, karşılaştırıldığında, bu iki anlatım arasındaki farkları şöyle belirtebiliriz:
a- Diğer bazı peygamber kıssalarında olduğu gibi, Tevrat burada da teferruâta dalmakta; geminin hacmini, hangi ağaçtan yapıldığını, tûfanda suyun ne kadar yükseldiğini vs. gibi hususları nakletmektedir. Kur’ân-ı Kerim ise, sadece ibret alınması gereken hususlar üzerinde durmaktadır.
b- Kur’ân-ı Kerim, Hz. Nuh’un gemiye binmeyen müşrik bir oğlundan bahsetmektedir ki, Tevrat’ta böyle bir oğlunun olduğuna dâir bir kayıt yoktur.
c- Kur’an, tûfanın yeryüzünün tamamını kapladığından bahsetmemektedir. Tevrat’ta ise, yeryüzünün tamamının sular altında kaldığı ifâde edilmektedir. (Haddi zâtında o gün için insanlar, yeryüzünün belli bir bölgesinde yaşıyorlardı ve helâk edilmeleri için yeryüzünün tamamının sular altında kalması gerekli değildir.)
d- Tevrat’a göre gemiye binen ve tûfandan kurtulanlar Hz. Nûh ile onun eşleri ve oğulları ile oğullarının eşleridir. Kur’an’da ise gemiye binip kurtulanların iman eden kişiler olduğu bildirilmekte ve bunların -sayıları az da olsa- Hz. Nuh’un âilesinden ibâret olmadığı anlatılmaktadır. (Ayrıca, Nuh (a.s.)’un eşinin ve bir oğlunun gemiye binip kurtulanlar arasında olmadığı Kur’an’da belirtilmektedir. Tevrat’ta ise bu bilgiler olmadığı gibi, anlatılanların zâhirene bakılınca, sanki Nuh’un bütün akrabalarının kurtulduğu anlaşılmaktadır.)
e- Tevrat’ta tûfandan sonra Yüce Allah’ın (bu tür bir cezâ vermekten) pişmanlık duyduğu ve bir daha yeryüzünde böyle bir tûfanı yaratmayacağı anlatılmaktadır. Kur’an’ın hiçbir yerinde Yüce Allah’ın yaptığından dolayı pişmanlık duyduğuna dâir bir ifâde yoktur. Yüce Allah, böyle bir şeyden münezzehtir.
f- Tevrat, tûfandan kurtulması sebebiyle Hz. Nuh’un takdim ettiği kurbanların etlerini kızartmasıyla, kızartılan etlerin kokularının Allah’a ulaşması üzerine Yüce Allah’ın bu güzel et kokularını kokladıktan sonra gazabının dindiğini ve hoşnut olduğunu anlatmaktadır. Kur’an, yahûdilerin bu anlayışlarını reddederek şöyle buyurmaktadır: “Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvânız ulaşır.” (22/Hacc, 37)
Bu karşılaştırmadan da anlaşılacağı gibi, Kur’an kıssaları yalnız hedef açısından değil; üslûp ve muhtevâ açısından da Kitab-ı Mukaddes’in kıssalarından birtakım farklılıklar arzetmektedir. [1]
Tûfan konusunda Mevdûdi şunları söyler: Hem Kur'ân-ı Kerim'in ifâdeleri, hem İncil'deki kayıtlardan, Hz. Nûh'un ümmetinin bugün Irak olarak bildiğimiz topraklarda yaşamış olduğu kesinleşmiştir. Babil'in tarihî kalıntılarında bulunan eski belgeler de bu tesbiti doğrulamaktadır. Bazı kitabelerde, Kur'ân-ı Kerim'de ve Tevrat'ta yer alan ve Musul'da geçtiği bildirilen tûfan olayına benzer bir olaya da rastlanıyor. Ayrıca, Kürdistan ve Ermenistan'ın eski tarihleri ile nesillerden nesillere aktarılan rivâyetlerde de, tûfan vak'ası ayrıntılı şekilde anlatılmıştır. Bu kayıtlara göre, tûfandan sonra Hz. Nuh'un gemisi Musul yakınlarına gelerek durmuştu. Musul'un kuzeyinde İbn Ömer adası çevresinde ve Türkiye toprakları içinde bulunan Ağrı dağında da Nuh'un gemisi ve diğer kalıntılarının bulunduğuna dâir hâlâ çeşitli açıklamalar yapılıyor. Nahcivan halkı arasında hâlâ yaygın olan inanca göre Musul'un temelini Hz. Nuh (a.s.) atmıştı.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] M. Sait Şimşek, Kur’an Kıssalarına Giriş, s. 28-29
|