Dini Terimler Sözlüğü (K)
KUREYŞ:
Peygamber efendimizin mensub olduğu kabîlenin adı. Peygamber efendimizin on birinci babası olan Kureyş'in (Fihr ibni Mâlik'in) çocukları ve torunları.
Allahü teâlâ, İbrâhim aleyhisselâmın oğullarından İsmâil'i seçti. İsmâiloğullarından Kinâneoğullarını seçti. Kinâneoğullarından Kureyş'i seçti. Kureyş'ten Hâşimoğullarını seçti. Hâşimoğullarından Abdülmuttaliboğullarını seçti. Abdülmuttaliboğullarından da beni seçti. (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Müslim)
İsmâil aleyhisselâmın torunlarından olan Adnân'ın oğulları arasında Mudar ve Rebîa meşhûr oldu. Mudar oğullarından; Kinâne, Kureyş, Hevâzin, Sakîf, Temim, Müzeyne kabîleleri meydana geldi. Bunlardan Kureyş, Mekke'de yerleşmekle ayrıca şeref kazandı. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
Peygamber efendimizin babası Abdullah, Kureyş kabîlesinin Hâşimoğulları kolundan, annesi Âmine Hâtun ise, Kureyş kabîlesinin Zühreoğulları kolundandır. Yâni baba ve anne tarafından Kureyşîdir. (Zerkânî, Abdülhak-ı Dehlevî)
Arablar arasında cömertlik üstün bir vasıf olarak kabûl edilirdi. Hac mevsiminde Mekke'ye gelen misafirlerin ağırlanması ile Kâbe hizmetlerine önem verilirdi. Özellikle Kureyş kabîlesi bu hizmetlerin kendisine âit olduğunu kabûl eder ve bunu şeref sayardı. Kureyş kabîlesi bu hizmetleri şerefle ve severek yürütürdü. (Nişâncızâde)
Kureyş Lehçesi:
Arab dilinin Kureyş kabîlesince konuşulan lehçesi. Kur'an-ı kerîm bu lehçe üzerine inmiş ve bu lehçe üzerine yazılmıştır.
Kur'ân-ı kerîm hazret-i Ebû Bekr'in halîfeliği sırasında toplanarak mushaf yâni kitab haline getirildi. Hazret-i Osman; Zeyd bin Sâbit, Abdullah bin Zübeyr, Saîd bin As, Abdurrahmân bin Hâris bin Hişâm'dan (r.anhüm) ibâret bir hey'eti (komisyonu) vazîfelendirerek Kur'ân-ı kerîmi çoğaltmalarını emr etti. Onlara "Zeyd bin Sâbit'ten başka Kureyş'e mensûb üç kişiye Zeyd ile Kur'ân-ı kerîm hakkında bir şey üzerinde ihtilâf ettiğiniz zaman Kureyş lehçesiyle yazınız. Çünkü o, Kureyş lehçesiyle nâzil olmuştur (indirilmiştir)" buyurdu. (Zehebî, İbn-i Hacer Askalânî, Süyûtî)
Kur'ân-ı kerîmin kelimeleri, Allahü teâlâ tarafından dizilmiş olarak âyetler hâlinde gelmiştir. Cebrâil aleyhisselâm bu âyetleri bu kelimelerle ve bu harflerle okumuş, Muhammed aleyhisselâm da mübârek kulaklarıyla işiterek ezberlemiş ve hemen Eshâbına (mübârek arkadaşlarına) okumuştur. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmi, Kureyş kabîlesinin dili, lehçesi ile gönderdi. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
Kur'ân-ı kerîmi anlamak için şimdiki Arabçayı değil, Kureyş dilini (lehçesini) bilmek lâzımdır. (Taşköprüzâde)
Bir mâni, bir sıkıntı olmadıkça âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere açıkça anlaşılan mânâları vermelidir. Bunlara benzeyen başka mânâ vermek câiz değildir. Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfler, Kureyş lügatı ve lehçesi iledir. Kelimelere Peygamber efendimiz zamânında Hicâz'da kullanılan mânâları vermek lâzımdır. Zamanla değişip bugün kullanılan mânâları vererek tercüme yapmak doğru değildir. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
Kureyş Sûresi:
Kur'ân-ı kerîmin yüz altıncı sûresi.
Kureyş sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi). Dört âyet-i kerîmedir. Kureyş kavmine câhiliyet devrinde verilen bâzı imtiyâzlardan (haklardan) bahsettiği için sûreye, Kureyş sûresi denilmiştir. (İbn-i Abbâs, Taberî, Râzî)
Allahü teâlâ Kureyş sûresinde meâlen buyuruyor ki:Kureyş'i emniyet ve selâmete, kış ve yaz onları (Kureyşlileri) gidiş ve gelişlerde râhatlığa kavuşturduğundan dolayı (hiç olmazsa) şu Beyt'in (Kâbe'nin) Rabbine ibâdet etsinler. O, (Allah ki) onları açlıktan (kurtarıp) doyuran, kendilerine korkudan eminlik verendir. (Âyet: 1-4)
Kim, Kureyş sûresini okursa, Allahü teâlâ ona, Kâbe'yi tavâf edenlerin ve orada îtikâfta bulunanların adedinin on katı hasene (iyilik) verir. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
Korkulu yerlerde ve düşman karşısında, emin ve rahat olmak için Kureyş (Liîlâfi) sûresini okumalıdır. Tecrübe edilmiştir. Her gün ve her gece hiç olmazsa on birer defâ okumalıdır. (İmâm-ı Rabbânî)
|