Tekil Mesaj gösterimi
Alt 04-26-2009, 08:26   #1
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Standart Bir deli bir kuyuya...
"Bir deli bir kuyuya bir taş atar, bin akıllı çıkaramaz" diye bir laf vardır ya; lise öğrencilerine nişanlılık serbestisi getirmek için yapılan değişiklik ve bu değişiklik üzerine yapılan tartışmalar bu lafa "cuk" oturuyor.

Önce birileri- hiç anlaşılmaz bir sebeple - lise öğrencisi nişanlı ya da evli olamaz, diye bir kural koyuyor; ondan sonra "bin akıllı" bu kuralı kaldıralım mı, kaldırmayalım mı diye tartışıp duruyor.

Haberi okumuşsunuzdur, Milli Eğitim Bakanlığı Lise ve Ortaokullar Yönetmeliği'nde yaptığı değişiklikle lise öğrencilerinin nişanlanmasına serbestlik getirmiş.

Ben açıkçası böyle bir yasak olduğunu bilmiyordum. Meğerse 1964 tarihli yönetmelikte "Evli, nişanlı olanlar okula öğrenci olarak alınmazlar" diye bir ifade varmış. Şimdi bu ifadeden "nişanlı" çıkarılmış, "evli" sözcüğü ise korunmuş. Demek ki bir kırk yıl sonra da birileri evlilik yasağını kaldırmak için kolları sıvadığı zaman aynı tartışmalar bir kez daha yapılacak. Sonra bir gün "neden çocuklu lise öğrencisi olmasın ki" diyecek birileri ve yine "bin akıllı" kuyudaki taşı çıkarmak için uğraşacak.

Değişikliğin hiçbir pratik önemi yok. Çünkü nişanlılık zaten resmi bir işlem değil. Dolayısıyla bir öğrencinin nişanlı olup olmadığı tespit edilebilecek bir şey de değil. İsteyen öğrenci bundan önce de nişanlanabilirdi ve altın alyansını okul idaresinin gözüne sokmadığı sürece kimsenin ruhu bile duymazdı.

Dediğim gibi yasağın kaldırılmasının pratik bir önemi yok. Asıl önemli olan böyle bir kuralı koyan zihniyeti anlamak...

Gerçekten merak ediyorum; bir insan böyle bir kuralı neden koyar? Nasıl bir mantık ve ruh hali, o yönetmeliği düzenleyenleri insanların sadece kendilerini ilgilendiren bir meseleye burnunu sokmaya iter? O kuralı koyanlar neden öğrencilikle nişanlılığın ya da evliliğin bağdaşmadığını düşünür? "İster nişanlı, ister evli, ister çocuklu olsun, bizi ilgilendirmez, biz okul işleyişini düzenleriz. Eğer öğrenci bu işleyişe ayak uydurabilecekse, evliliğin ve çocuklu olmanın getireceği zorluklara göğüs gerebilecekse bu onun bileceği iş" deyip geçeceğine kural koymaya kalkar?

İşin püf noktası bu kural koyma merakı işte... Devletin olur olmadık yerde, kendini hiç ama hiç ilgilendirmeyen konularda hayatımıza burnunu sokması, kurallar koyması... Çoğu zaman "bizi kendimizden koruma" iddiasıyla, özel hayatlarımızı kontrol etme, yönetme ve böylece iktidarını tek tek bütün evlerin, bütün ikili ilişkilerin içine kadar sızdırma ihtirasıyla yanıp tutuşması...

Etrafınızı çepeçevre kuşatan kurallara, yasalara şöyle alıcı gözle, sorgulayıcı bir zihinle bakabildiğinizde; ne kadar çok gereksiz kural, kısıtlama ve özel hayata müdahale göreceğinize şaşar kalırsınız.

Şu ailenin "reisliği" tartışmasını hatırlayın mesela... Eğer Medeni kanunumuzda daha önce "ailenin reisi erkektir" diye bir cümle olmasaydı; yani devlet ailenin iç ilişkilerine burnunu sokup reis belirlemeye kalkmamış olsaydı; on yıllarca süren o reislik tartışmaları da hiç olmayacaktı. Sonra reislik kalktı. Kadın ve erkek birlikte reis oldular; yani fiiliyatta ikisi de olmadılar. Peki ne aksadı? "Kamuya karşı evlilik kurumunu temsilen bir yetkilinin bulunmaması" toplumsal düzen açısından nasıl bir sorun yarattı?

Demek ki daha baştan bir reis belirlemeye gerek yoktu!

Ya da evlilikte mal rejimi tartışmalarını düşünün... Eğer devlet "yasal mal rejimi" diye bir rejim türü belirlemese; mevcut mal rejimleri içinden her çift kendine uygun geleni seçip kullansa; dört rejimi de beğenmeyen notere gidip kendi sözleşmesini kendisi hazırlasa bugün hâlâ tartışılan koca bir konu hiç olmazdı.

Örnekler sayılamayacak kadar çok...

Ve hepsi bize, toplumların ortak yaşamlarını düzenleyen kurallar konulurken; bu amaçla yasalar, yönetmelikler yapılırken ne kadar az kural konur, ne kadar geniş özgürlük alanı açılırsa birlikte yaşamanın o kadar sorunsuz olacağını gösteriyor. Her kural, ortak karar alma zorunluluğunu da beraberinde getiriyor ve çelişkileri sertleştiriyor.

Buna karşılık kurallar azaldıkça devlet küçülüyor; bireyin özerklik alanı genişliyor ve farklı yaşam tarzı tercihleri daha kolay bir arada var olabiliyor.

gülay göktürk - bugün

 

Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder