09-26-2009, 16:43
|
#2
|
|
Fatih Altaylı'dan bu minvalde oldukça isabetli bir destek yazısı geldi.İşte o satırlar;
Fatih Altaylı Haberturk'deki köşesine bugün Başbakan Erdoğan'ın BM'deki tavrını taşıdı. "Başbakan’ın BM kürsüsündeki konuşması, ne yalan söyleyeyim “milli gururumu” okşadı." dedi.
İKTİDARLARIN BASKILARINI TAŞIMAKTAN DAHA ZORU..
BÖYLE dönemlerde yazarın “düşündüğünü” yazması çok zor. Hepimiz üzerimizde bir ağırlık hissediyoruz. Yanlış anlamayın, iktidarın, hükümetin baskısını değil. Şahsen, gazetemin elimden alınması dışında bir baskı görmüş olmasam da, kimse arayıp şunu yazma, bunu yazma demediyse de, elbette ki bugün her gazeteci üzerinde bir ağırlık hissediyor. O ağırlığı hissetmek için ille de bu ağırlıkla karşılaşmış olmak şart değil.
Ama biz yazanlar için bir başka ağır baskı daha var ki, onu taşımak, o baskıyı kaldırmak hükümetlerin, iktidarların, güç odaklarının baskılarını kaldırmaktan, taşımaktan daha zor.
YANDAŞ MI OLDUN DİYECEKLERDİ AMA..
Sözünü ettiğim baskı, “bazı okurların” baskısı. Bu baskı, biz gazeteciler için iktidarların şüyu baskılarından daha güçlü. Bunu ne zaman mı düşündüm? En somut haliyle önceki akşam. Başbakan Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmayı izlerken. İzledim, izlerken hissettiklerimi yazayım dedim. Ama “bazı” okurun söyleyeceklerini düşündüm. Korktum. “Yandaş mı oldun” diyeceklerdi, “Satıldın mı?” diyeceklerdi, “İktidara neden yalakalık yapıyorsun” diyeceklerdi. Oysa hep öznenin kim olduğuna bakmadan övgüyü de, yergiyi de sakınmayan bir adam olarak tanıyordum kendimi. Oysa Başbakan’ın BM kürsüsündeki konuşması, ne yalan söyleyeyim “milli gururumu” okşadı.
DÜNYA GÜCÜNÜN LİDERİ GİBİ
Türkiye’nin Başbakanı o kürsüde dünya liderlerini karşısına almış, hayret verici bir özgüvenle konuşuyordu. Konuşmanın içeriğinin tümüne katılıp katılmamak önemli değil. Bazı bölümlerinin fazla pro Arap olması hoşuma da gitmedi ama üslubu bir vatandaşı olarak keyif vericiydi.
Rahattı. Kendine fazlasıyla güvenliydi. Komplekssizdi. Bir büyük ülkenin, bir dünya gücünün lideri gibiydi.
BU ÖZGÜVEN NEREDEN GELİYOR
Ne yalan söyleyeyim, hoşuma gitti. Sonra düşündüm, bu özgüven nereden geliyor diye. Birkaç neden buldum kendimce. En önemlisi, uzun yıllardır o koltukta oturuyor olmasıydı. Karşısındaki bütün liderlerle bire bir temas kurmuş, onların da aslında sıradan insanlar olduklarını görmüştü. Pek çoğundan kıdemliydi.
KENDİNİ DUAYEN LİDER OLARAK GÖRÜYOR
Merkel’den önce Schröder’i, Berlusconi’den önce Obama’yı, Sarkozy’den önce Chirac’ı, Obama’dan önce Bush’u tanımıştı. Onlar yeniydi. Kendisi eski. Büyük ihtimalle kendini “duayen lider” olarak görüyordu. Dönemin koşulları nedeniyle Türkiye’nin öneminin arttığının farkındaydı. Bir şeyler isteyen ülkenin lideri olmaktan, bir şeyler istenen ülkenin lideri haline gelmişti şartlar nedeniyle. Bütün bunlar tavrına, konuşmasına yansıyordu.
Dediğim gibi, bir Türk vatandaşı olarak hoşuma gitti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı içeride yaptığı pek çok şey için eleştirebilirim. Ama o kürsüdeki tavrını asla.
|
|
|