|
(Sözde ermeni soykırımı) 1915 olayları
Ermeni Sorunu
1960'lı yılların ikinci yarısından itibaren, çeşitli ülkelerde yerleşik olan Ermeni grupların, Türkiye aleyhine başlattıkları karalama kampanyaları ile varlığını hissettiren sözde Ermeni sorunu, 1973'den sonra "Kanlı Ermeni Terörizmi"ne dönüşmüştür.
Bu tarihten itibaren Türkiye'ye yönelik Ermeni faaliyetleri, "Dört T" planı çerçevesinde uygulamaya konulmuştur. Bu plan, sözde Ermeni sorununun tüm dünyada Tanıtılması, soykırımın Tanınması, Türkiye'den Tazminat alınması ve Toprak elde edilmesi aşamalarını içermektedir.
Bugün, maksatlı olarak gündemde tutulmaya çalışılan sözde Ermeni sorununun ne derece mesnetsiz olduğunu ve ne tür çıkar kaygıları ile ortaya atıldığını daha iyi anlayabilmek için tarihsel gelişiminin incelenmesinde fayda görülmektedir.
1. ERMENİ KİMLİĞİ VE TARİHTE TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ :
Tarihte, "Ermenistan neresidir? Nerede başlar, nerede biter?" sorularına cevap vermek çok güçtür. Ansiklopedik kaynaklarda; Erivan, Gökçegöl, Nahçıvan, Rumiye gölü kuzeyi ve Mako bölgesine, yukarı memleket anlamına gelen “Armenia”, bu yörelerde yaşayan halka ise “Ermeni” denildiği yer almaktadır.
Ermeni tarihçilerin bir kısmı, M.Ö. altıncı yüzyılda Kuzey Suriye ve Kilikya Bölgesi'nde yaşayan Hititlerden olduklarını, bir diğer kısmı ise Nuh'un oğullarından Hayk'a dayandıklarını iddia etmektedir. Bunun yanında, Ermenistan denilen coğrafyada yerleşen ve bugün Ermeni diye adlandırılan toplumun, bölgenin kesin olarak neresinde yaşadıkları, sayıları ve aynı yörede ikamet eden diğer unsurlara kıyasla nüfus oranları bilinmemektedir.
Görülüyor ki, Ermeni tarihçileri bile kökenleri konusunda fikir birliği içinde değildir. O halde tarih boyunca bir millet ve bağımsız devlet olma vasfını taşımayan Ermenilerin, herhangi bir bölgeye "vatanımızdır" demeleri mümkün görülmemektedir. "Büyük Ermenistan" hayalinin de, tamamen yayılmacı bir düşüncenin ürünü olduğu değerlendirilmektedir.
Tarihsel olarak bakıldığında, Ermenilerin sırasıyla, Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türkler'in hakimiyeti altında yaşadıkları görülür. Ermeni derebeyliklerinin birçoğu, bölgeye hakim olan ve/veya Ermenileri kendi saflarına çekerek kullanmak isteyen devletler tarafından kurdurulmuştur.
1071'de Türk hakimiyetine giren Ermenileri, Bizans'ın zulmünden kurtaran ve onlara insanca yaşama hakkını bahşeden, Selçuklu Türkleri olmuştur. Fatih döneminde ise, Ermenilere din ve vicdan hürriyeti verilmiş, Ermeni cemaati için dini ve sosyal faaliyetlerini yönetmek üzere Ermeni patrikliği kurulmuştur.
Ermeni patriğine, ruhani reisleri azletme, dini ayinleri yasaklama, cemaatinden haraç toplama, nikah işlerini yürütme ve hapis cezaları verme yetkileri verilmiştir.
Ermeniler, 19 uncu yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı idaresinde, Türk insanının hoşgörüsünden de yararlanarak, adeta altın çağlarını yaşamışlardır. Askerlikten muaf tutulan ve kısmen vergi muafiyeti tanınan Ermeniler, ticaret, zanaat ve tarım ile idari mekanizmalarda önemli görevlere yükselme fırsatını elde etmişlerdir. Rum isyanından sonra boşalan Osmanlı hariciyesine yerleştirilen Ermenilere Osmanlı Devleti'ne hizmetlerinden dolayı "milleti sadıka" adı verilmiştir.
Bu nedenle 19 ncu yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlı Devletinin bir Ermeni sorunu olmadığı gibi, Ermeni tebaanın da Türk yöneticileriyle halledemedikleri bir mesele mevcut değildir.
|