Fehmi Koru-YENİ ŞAFAK GAZETESİ
Güçlü Türkiye için GENERALLER değişime ayak uydurmalıdır !
İçhizmet kanunu 35.madde DEMOKRATİK teamüllere uygun hale getirilmelidir
Tabloya bir başka açıdan bakarsak...Acaba konuya biraz farklı bir açıdan bakılamaz mı?
Şöyle: 'İrtica ile Mücadele Planı' diye de anılan artık ıslak imzalı nüshası da yetkililerin eline geçtiği için 'sahici' olduğu kuşkusu artan belge askerin 'rutin' işlerinden olmasın?
'Yeni komutan geldiğinde yapılacak işler' başlıklı listenin ilk sırasında yer aldığı için ona sormaya bile gerek kalmadan otomatik olarak hazırlanan bir çalışma söz konusu olamaz mı? Geçmişte deşifre olmuş 'andıçlar' fasilesinden 'olağan' bir çalışmaysa 'İrtica ile Mücadele Planı', günlerdir tartıştığımız sorunu, askerin, belgenin deşifre olması ile sınırlı görmesi doğal değil midir?
İlk bakışta biraz aykırı gelse de, 'askere yakın' bilinen yazarlar tarafından kaleme alınan
makalelerden benim çıkardığım sonuç bu: Böyle bir planın içeriği üzerinde fazlaca durulmasını anlamıyorlar; esas üzerinde durulması gereken, 'bir ihbarcı subay' tarafından belgenin savcılığa gönderilmesi ve oradan da medyaya sızması onlara göre...
Bir “Belge sahici olsa ne olur, irticayla mücadele askerin görevi değil mi?” diye sormadıkları kaldı...
Vaktiyle 'ıslak imza' eksikliği sebebiyle tümüyle inkâr ettikleri için hafifçe bir mahcubiyet hissi duymamış olsalardı bu açıklıkta da sorabilirlerdi; şimdilik etrafında dolaşıp aynı kapıya çıkacak yorumlar yapıyorlar.
Peki ya onların bize ters gelen bu yaklaşımları 'doğru' ise?
Askerin olayı sâkin karşılaması karargâhta da benzer bir değerlendirme yapılmış olabileceğini düşündürüyor.
Şöyle düşünün: Albay Dursun Çiçek'in yerinde bir başka subay da olsa o konumdaki bir askerin 'öncelikli işler listesi' yüzünden yapmak zorunda olduğu bir çalışma ise 'İrtica ile Mücadele Planı'? Medyaya sızan belgenin içinde yer alan görüşler ve tavsiye edilen eylemler yıllardan beri her komutana arz edilen benzer raporlardan farklı değilse?
Üzerinde düşünmenizi istediğim soru budur...
Tabii o noktada durmamalı ve böyle bir ihtimali mümkün kılan yasal şartları ortadan kaldırmak için çaba göstermelisiniz...
Hızla değişen bir ülke Türkiye... Bundan kısa süre öncesine kadar olması mümkün görülmeyen pek çok yeniliği birbiri ardına yaşıyoruz. İçine kapanık, etrafıyla sorunlu, neredeyse kendi yağıyla kavrulan bir ülke olmaktan hızla uzaklaşıp bölgede sözü dinlenen, büyükler nezdinde itibar gören, ekonomisi büyüyen bir ülkeye dönüştük. Bunu sağlayan, Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne (AB) tam üyelik perspektifine konuşlandırma cesareti eşliğinde gelen demokratik yapının sağlamlaştırılması oldu.
Demokrasiyi birinci sınıf yapma gayreti ülkemizi birinci lige ha soktu, ha sokacak...
Birinci lige çıkmak neyi gerektiriyorsa onları yerine getiriyor Türkiye; bütün kurallar ve kurumlar bu değişime göre yeniden konuşlanma çabasında. Hukukta, sosyal hayatta, siyasette meydana gelen hızlı değişimi hepimiz görebiliyoruz; tek aksayan alan 'asker-sivil ilişkileri'...
Asker de bu yeni dönemin özelliklerini fark ediyor elbette, büyük ihtimalle değişime ayak uydurma yolunda adımlar da atıyor...
Sonuç? Alışkanlıklar, oluşmuş gelenekler, kullanma kılavuzları, yapılacak işler listeleri, hatta yasalar değişimi yavaşlatıyor...
Bu noktada askere yardım etmek daha doğru olmaz mı? Elbette belgeyle ilgili hukuki süreç devam etmeli, fakat aynı anda bazılarının siyasete doğrudan müdahale izni olarak yorumladıkları 'İçhizmet Yasası'nın ünlü 35. maddesini olgun bir demokrasiye uygun biçimde değiştirmek neden düşünülmüyor?
Düşünülmelidir !