Tekil Mesaj gösterimi
Alt 03-23-2010, 13:07   #4
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
KÖŞE YAZARLARI

GAZETESİ

UTKU ÇAKIRÖZER
Anayasa tartışmalarının eksiği: AB
"...AB Uzun süredir üzerinde konuşulan anayasa değişiklik paketi dün nihayet açıklandı.
ilk günden gözlenen temel sorun, paketin siyasi partilerin uzlaşısıyla hazırlanmamış olması. TBMM'de ve sonrasındaki referandum sürecinde olabilecek tartışmalar da bu eksen üzerinde yaşanacak. Aslında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, siyasi parti liderleriyle yaptığı görüşmelerde ortak bir uzlaşı zemini sağlanması için önemli çaba harcadı. Hatta mutabakatın AB standartları doğrultusunda olması gerektiğini birkaç kez vurgulayarak yol da gösterdi. AB'ye tam üye adayı olarak resmi müzakereler yürüten bir ülkenin de yargı reformu gibi önemli bir konuda, geleceğini paylaşacağı siyasi birliğin beklentilerini bilerek, bu yönde adımlar atması da en doğal davranış şekli olurdu. Ancak bu yapılamadı. Bu konuda AB'nin görüşleri biliniyor mu? Maalesef, yaşanmakta olan anayasa değişiklik sürecinin temel eksiklerinden biri AB'nin beklentilerinin yeterince tartışılamamış olmasıdır. Bu konuda da en büyük sorumluluk Ankara'ya değil Brüksel'e düşmektedir. Aslında anayasa değişikliği tartışmalarında oldukça belirleyici olacak resmi bir çalışma yapılmış durumda. Türkiye-AB üyelik müzakerelerinin 23. faslını oluşturan 'Yargı ve Temel Haklar' alanında, Türkiye ile yürütülen tarama sürecine ait Komisyon tarafından hazırlanan rapor bizzat AB tarafından sumen altı edilmiş durumda. Hem de 5 yıldır. Sebebi ise maalesef yine Kıbrıs. AB içinde tüm kararlar oy birliğiyle alınıyor. Rum Kesimi'nin Türkiye'ye karşı vetosu nedeniyle AB Komisyonu'nca hazırlanan ve Türkiye'de yargı kurumunun eksikliklerinin sıralandığı 'Tarama Raporu' hala onaylanarak Ankara'ya iletilmiş değil. Halbuki bu rapor AB tarafından onaylanmış olarak Türkiye'nin elinde hazır olsaydı, bu günlerde anayasa paketine orada sıralanan eksikleri giderecek biçimde şekil vermek en ideal yöntem olurdu. O durumda kimsenin 'Bu paket iktidarın paketidir' deme olanağı da olmazdı. Maalesef, Rumların ipoteği altına giren AB bu konuda Türkiye'deki tartışmaları yönlendirme fırsatını kaçırmıştır..."

GAZETESİ

AHMET ALTAN
Büyük değişim
"...Şimdi değişiyoruz. İşin eğlenceli kısmı da değişimi "muhafazakâr" bilinen bir partinin gerçekleştirmesi. Değişime karşı çıkmaya çabalayanlar, bunu durdurabileceklerini sananlar, iktidardaki partinin "muhafazakârlığını" bahane olarak kullanmaya uğraşıyorlar ama kimse onların bahanelerine inanacak kadar saf değil. Buna inananlar, zaten inanmak isteyen, iktidardaki "azınlığın" siyasetteki ve medyadaki uzantıları. Bir "darbe" anayasasının sürmesini isteyen CHP, "ben bu sistemin muhafızıyım" diyemiyor da "ben AKP ile birlikte anayasa değiştirmem" diyor. Değiştirmek istemediği anayasa 12 Eylül Anayasası. Peki, "AKP ile birlikte anayasa değiştirmeyecek" olan CHP'nin "tek başına" yazmak istediği bir "anayasa" var mı? Yok. Çünkü bu anayasadan memnun o. Geçici 15. Madde'nin değişmesini istiyormuş. Ne kadar ilerici bir parti, 30 yıl önceki darbenin hesabını sormak istiyor ama burnumuzun dibindeki darbe girişimlerinin hepsini savunuyor, 27 Nisan muhtırasını destekliyor. 27 Nisan muhtırasını sahiplenen bir parti "darbe anayasasını" değiştirebilir mi? CHP'nin ve "azınlık iktidarının" medyadaki taraftarları da çocuk kandırır gibi "anayasa mutabakatla değişsin" diyorlar, sanki anayasayı değiştirmek isteyen "ortak bir irade" var da onların arasındaki anlaşmazlıkları ortadan kaldıracağız. CHP ve MHP bugünkü sistemi savunuyor. Onlar halktan değil "iktidardaki azınlıktan" yanalar, o iktidarın sürmesinin, halkın sesinin kesilmesinin, halk iradesinin siyasete yansımamasının peşindeler. Bu düzeni değiştirecek bir "anayasa" değişikliğini nasıl onlarla bir "mutabakata" vararak yapacaksınız? Adamlar değişim istemiyorlar ki. Onlar bugünkü devletin siyasetteki temsilcileri. Halkın siyasete ağırlığını koymasını desteklemiyorlar. Kürtlerden, dindarlardan, demokratlardan uzaklar, orduya ve yüksek yargıya yakınlar. Onlar kendi aralarında "değişimi engellemek" için bir mutabakata varabilirler ama değişim için onlarla bir mutabakata varılamaz. Onlarla bir mutabakat aramak ipe un sermektir. Bu sistemi değiştirecek olanlar, bu sistemin gadrine uğramış olanlardır, büyük kitlelerdir ve bu sistemin dışarı atmaya çalıştığı partilerdir. AKP, bu sistemin hedefindeki parti, BDP de öyle, bu partiler kendi varlıklarını sürdürebilmek, kendi tabanlarının haklarını koruyabilmek için değişimi savunmak zorundalar. Yirmi altı maddelik yeni "anayasa değişim" paketinin çok eksikleri olduğu doğru ama gene de bu eksikliklerine rağmen büyük bir adım bence, devlet sultasını kıracak, halk iradesinin yolunu açacak önemli değişiklikler içeriyor. Askerî anayasanın, siyasetin ve halk iradesinin üzerine yerleştirdiği "yargı vesayetine" son veriyor. Değişime karşı çıkan "tutucuların" mazeretlerine bayılıyorum, bu değişimler "bağımsız yargıya darbe vuracakmış", hangi bağımsız yargı bu, Genelkurmay Başkanı'nın emriyle savcıyı görevden atan yargı mı? Siyasete pranga takıp askerlerden emir alan bir yargıyı bize "bağımsız yargı" diye yutturmak ve bu prangalı esaretimizi sürdürmek istiyorlar. O kadar şaşkınlar ki herkesin de şaşkın ve aptal olduğunu sanmaya başladılar. Bu son anayasa değişim paketi önemli bir adım, yeterli değil ama gene de çok ciddi bir adım. Böyle adım adım "halkın egemen" olduğu bir düzene geçeceğiz. İnsanlar kendi topraklarında "köle" olmaktan, aşağılanmaktan, ezilmekten bıktılar çünkü..."

YASEMİN ÇONGAR
Hukuk yoluyla demokrasi için
"...AKP'nin gündeme getirdiği pakette, askerî mahkemelerin askerî disiplin suçlarına bakan organlar olmakla sınırlandırılmaması; Yargıtay ve Danıştay'a dokunulmaması; Yüksek Askerî Şûra'nın sadece ihraç kararlarının yargı denetimine açılması ve diğer icra hükümlerinin dokunulmazlığının korunması gibi çok temel eksiklikler var. Bu eksiklikler, gündemdeki değişiklikten sonra bile, askerî vesayeti sürdüren ve Yüksek Yargı'nın o vesayetin taşıyıcısı, uygulayıcısı, garantörü gibi davranmasının önüne set çekmeyen bir hukuki çerçevenin devam edeceği anlamına geliyor. Bu eksiklikler, toplumsal katılım kanallarının açık tutulması yoluyla ve parlamento eliyle, baştan sona yeni bir anayasa yapılmasının, bu ülkede demokratikleşmenin baş koşulu olmaya devam edeceğini hatırlatıyor. Her şeye rağmen, AKP hükümetinin, Venedik Komisyonu'nun görüşlerini, Avrupa Birliği Komisyonu'nun Türkiye'ye ilişkin İlerleme Raporlarındaki eleştiri ve beklentileri hesaba katarak, demokratik ülkelerdeki uygulamayla büyük ölçüde uyumlu bir değişiklik paketi hazırlamış olması, bence küçümsenmemeli... Değişikliklerin geneline baktığımızda, seçmen iradesine saygının ön planda olduğunu söyleyebiliriz. Esasen, 1982 Anayasası'na indirilmesi planlanan bu "23 darbe" benim, sizin, hepimizin oylarının değerini arttıran, bizlerin seçtiği ve yine bizlerin sandıkta devirebileceği vekillerin yaptırım ve karar kuvvetini pekiştiren bir nitelik taşıyor. Siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılması bu açıdan çok önemli ama Meclis'in bu konuda tek yetkili kılınmaması nedeniyle de yetersiz bir değişiklik... Ayrıca yeni pakette, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun "tanrısal" dokunulmazlığı nihayet kalkıyor; yapısı daha demokratik, çoğulcu ve temsili bir hal alırken, kararlarına etkin itiraz yolu açılıyor. Buna karşın, bu kurula Meclis'in de üye seçmesi yönündeki plandan geri adım atılması, hükümetin "ürkekliğinin" bir başka göstergesi. Yine de, Anayasa Mahkemesi'nin yapısında öngörülen değişiklikle birleştiğinde, HSYK ile ilgili yeni düzenlemenin Yüksek Yargı'daki kast sistemini bitirmese bile, zayıflatacağını öngörebiliriz. Son olarak, yeni değişikliğin "özel hayatın gizliliği" konusunda getirdiği ilave güvenceleri, "çocuk hakları"nı yeni bir hak kategorisi olarak Anayasa'ya dahil etmesini; memurlara toplu sözleşme hakkı getirmesini; bilgi edinme ve kamu denetçisine (ombudsman) başvurma hakkını da yine ilk kez anayasal bir hak olarak tarif etmesini ziyadesiyle önemli buluyorum. AKP'nin hazırladığı paket, yetersiz ve gecikmiş de olsa, hepimizin değerinin daha fazla bilineceği, iradesinin daha etkin ve haklarının daha geniş olacağı bir hukuk düzeni öngörüyor bence. Pakete muhalefet edenlerse, vatandaşın değerine, iradesine, haklarına da muhalifler aslında. "Hukuk yoluyla darbe" düzeninin devamını istiyorlar..."

GAZETESİ

YİĞİT BULUT
Yeni pakette 'olumlu ve 'olumsuz' taraflar!
"...Konuyu "siyasallaştırmadan" ve en önemlisi "tam ortada durarak" bazı detayları sorgulamak ve görüşlerimi "not düşmek" istiyorum...
1- Parti kapatma davası ancak TBMM izniyle açılabilir. Olumsuz ve "güçlerin kullanımında" çelişki yaratacak bir düzenleme! Kapatılacak parti, iktidar partisi veya koalisyonun en küçük partisi olabilir. Böyle bir yapı içinde "kapatma davası" açmak asla mümkün olmayacak ve "siyasi parti", yargı denetimi dışına taşacaktır. Daha açık yazmam gerekirse; bir siyasi parti TBMM çatısı altında yargı bağışıklığı kazanmış olur.
2- YAŞ kararları yargı denetimine açılıyor. Olumlu ama "iyi tanımlanması" gereken bir düzenleme. Yargı denetimi doğru ama "bir kurumun içinde disiplin veya başka suçlar sonucu" olmamasına karar verilen personelin yargı kararı dahi olsa bulunması doğru değil. Yargı kararı ancak "özlük haklarının" sorgulanması amacıyla alınabilir. Kurumun dışarı attığı biri "kuruma rağmen" oraya dönemez.
3- Darbe girişimleri sivil yargıya. Olumlu bir adım. Her türlü anayasal düzeni yıkma girişimi sivil yargıya taşınmalı ve gereği yapılmalı.
4- Anayasa Mahkemesi üye sayısı 11 'den 19'a çıkıyor. Anlamsız ve gerekliliği sorgulanabilir bir düzenleme. Sayının fazla olması "çokseslilik" getirebilir ama "karar alma" zorlaşacaktır. 11'in "optimal" olduğunu düşünüyorum. Yüksek Mahkeme'ye bireysel başvuru hakkı da geliyor. Olumlu ama iş yükü çok olan mahkemenin "işlemesi" açısından zor.
5- 3 üye TBMM tarafından seçilecek.
2 üyeyi Sayıştay, 1 üyeyi Barolar Birliği seçecek. TBMM bu adaylar içinden seçecek. Olumlu bir adım. Özellikle üye çeşitlenmesi ve aday göstermenin "çeşitlilik" sağlaması yararlı olabilir.
6- HSYK'nın yapısı değişecek. AB raporlarına rağmen bakan ve müsteşar yerinde kalıyor, buna karşılık üye sayısı 21 'e çıkıyor. HSYK'nın meslekten çıkarma kararları da yargı denetimine açılıyor. Bakan ve müsteşarın yerinde kalması son derece olumsuz ve yargı bağımsızlığının özüne aykırı bir "direnme"! Üye sayısının artması da "kararlarda dağılma" açısından "optimal" noktanın üstünde. Yargı denetimi ise olumlu.
7-12 Eylül'e yargı yolu açılıyor. Teknik olarak fazla bir anlamı olmasa bile "o utanç verici" maddenin kalkması "olumu".
8- Değişikliğe kadar açılacak davalar da "değişiklik" kapsamında olacak. Bunun anlamı da çok açık: Hemen açılacak bir kapatma davası da "bu paket" kapsamına girecek ve TBMM izni gerekecek. Bu "geçici bir madde" ile sağlanıyor. Sevgili dostlar, "olumlu" ve "olumsuz" tarifi....Kendi görüşlerimi sizlere aktardım, son bir detayla bitireceğim; pakete konan bir geçici madde ile "değişikliklerin bir bütün halinde" halkoylamasına götürülmesi planlanıyor. Bunun anlamı da çok açık; pakete şimdiden halkın "sandığı" görünüyor..."

GAZETESİ

BÜLENT KUŞOĞLU
Tayyip Erdoğan'ın Sınavı
"...Geçen hafta sonu medyaya dikkat ettiniz mi? Galiba ilk defa yandaş medyadan bazı kalemler Tayyip Erdoğan'a vurmaya başladı. Örneğin, Ahmet Altan, Başbakan'a 'Sen kimsin?' diye sorarken hayli sert ve fütursuzdu. Bir süredir Hükümete yönelik eleştirileri olan Cengiz Çandar, dozu artırdı ve Başbakan'a, 'Aklını ve dilini devlet çemberine kıstırdı, değişimin gerisinde kaldı' dedi. Etyen Mahçupyan'ın eleştirisi de sertti ama Mehmet Barlas'ın 'AKP de MHP'lileşiyor' eleştirisi gerçek bir sürprizdi. Tüm bu eleştiriler görüntüde Başbakan'ın '100 bin Ermeni'yi geri gönderirim' açıklaması üzerine yapılmıştı ama sebebin böyle ayaküstü yapılmış basit bir açıklama olması çok mantıklı mı? Tayyip Bey daha önce onlarca demokrasiye uygun olmayan pot kırdığında neden bu tür tepkiler almamıştı?.. ABD ve Türkiye'nin karşılıklı tehdit ve samimiyet mesajlarına bu defa 'liberal medya' da eklendi. Şimdiye dek belli bir odağın her talebini yerine getiren, 'BOP'un eş başkanıyım' diyen Tayyip Erdoğan'a şimdi 'Sen Kimsin?' denmesini anlayabiliyor musunuz? Hafta sonu liberal diye bildiğimiz yazarların eleştirilerinin arkasında bunu aramak lazım. Yoksa Türkiye'de 100 bin Ermeni olmadığını ve Tayyip Beyin onları istese de gönderemeyeceğini herkes biliyor. Konu kısaca 'rakibi' veya 'dostu' sıkıştırmak ve mümkün olduğunca taviz kopartmaktır. Bu noktada Tayyip Beyin devlet adamlığı gündeme geliyor. Bakalım Tayyip Bey bu oyunu ne kadar doğru oynayacak? Ne kadar kendisini düşünerek, ne kadar ülkesinin çıkarlarını dikkate alarak hareket edecek? Aslında konu her iki ülke açısından da hayati. ABD, 'Dönemi bitti' denen darbeyi dahi tezgahlayabilir. Tayyip Erdoğan, silinmemek için her yola başvurabilir. ABD kendi tezgahıyla gelen AKP yönetimini kendi çıkarına görmez ise göndermekte bir an dahi tereddüt etmez. Taviz verirse Türkiye kaybedecek, vermez ise Tayyip Erdoğan ve yine Türkiye kaybedebilecek... Başka bir yol yok mu? Tayyip Erdoğan için devlet adamlığı, Türkiye için dönüşüm sınavı bu. Bakalım nasıl sonuçlanacak?.."

GAZETESİ

ARSLAN BULUT
AKP, sanıldığından daha büyük oynuyor
"...CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Kapatılma korkusuyla yaşayan ve gelecekte Yüce Divan'da yargılanmaktan korkan AKP, Anayasa Mahkemesi'nin Yüce Divan olarak görev yapma sorumluluğunu ve bağımsız yargıyı, bağımsız yargının güvencesi olan HSYK'yı hedef almaktadır. Bu değişiklik girişimi, AKP'nin korkularının Anayasa değişikliğine yansımış halidir" diye konuştu. Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş da AKP'nin hazırladığı Anayasa paketinin Türkiye Cumhuriyeti'nin sonunu getirecek bir yapıya sahip olduğunu söyledi. Savaş, Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın yapısında yapılacak değişikliklerle Türkiye'nin hukuk devleti olmaktan çıkarılacağını ifade ederek, "Büyük bir oyun oynanıyor. Bu oyun gerçekleştiğinde ne devletin toprak bütünlüğü kalacak ne laik yapısı.. AKP, Yüce Divan'da hesap vereceğini biliyor. Şimdiden oraya kendisine yakın kişileri getirmeye, Cumhurbaşkanı eliyle, Meclis eliyle değiştirmeye çalışıyor. Başarırsa arlık Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk devletinden çıkarılıp korku imparatorluğunda devamlı yaşamasının sağlanmasının yolu açılacaktır. Bu nasıl yapılacak; Anayasa Mahkemesi'nce laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği saptanan AKP, Meclis çoğunluğu ile bölücülükten partileri kapatılmış milletvekilleri el ele Anayasa değişikliği yapacaklar. Yandaş basın bunun propagandasını çok iyi yapacaktır ama bu değişikliklerin ne getirip götüreceğinin halka çok iyi anlatılması gerekiyor" dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen de hükümetin Türkiye'yi ekonomide, siyasette, basında, yargıda süratle geriye götürdüğünü belirterek, "Bu AKP iktidarı içerde gericidir, dışarıda vericidir, yakında gidicidir" dedi... AKP iktidarı, esas olarak Türkiye'nin ekonomik alt yapısını değiştirmiş ve milli güç olan stratejik kuruluşları yabancılara devretmiştir. Şimdiki hedefleri, üst yapıyı de değiştirmek, böylece Türkiye'yi bir ulus devlet olmaktan çıkarmaktır. Zaten Tayyip Erdoğan, milletin milli kimliğini bile değiştirmeye kalkışmıştır; hâlâ da bu yönde propaganda yapmaktadır. Dünyayı küreselleştirdiklerini iddia edenler, bütün ulus devletleri, etnik ve dinî farklılıklarına göre parçalayarak, eski Yunan siteleri gibi şehir devletlerine bölmeyi ve tek merkezden yönetmeyi plana programa bağlamış durumdadır. Tayyip Erdoğan, partisini kurmadan bir ay önce kendisine bir memorandumla bildirilen bu küresel planı kabul ettiğini, parti programında ortaya koymuştu... İşte bu programın gereklerini tek tek yerine getirdiler. Şimdi önlerinde tek bir engel kaldı: Anayasa!.."

GAZETESİ

OKTAY EKŞİ
Önce maksadı konuşalım
"...Siyasi iktidarın sözcüleri belki bin defa, "Bu değişikliği muhalefetle uzlaşarak Meclis'ten geçirmek istiyoruz" demişlerdi ya... O sözün ne derece samimi olduğu netleşsin diye değiniyoruz bu "süre" konusuna... Muhalefete o süre ister yetsin, ister yetmesin... Biz öneriyi dikkatle ve önyargısız bir yaklaşımla okuduk... Gelelim önerinin özüne: Bu değişiklik paketinde -yeri gelince değineceğimiz- gerçekten iyi hükümler var. Ama öneri o "iyi" hükümler yaşamımıza girsin, demokrasimiz bir parmak daha ilerlesin diye hazırlanmamış.
1- Yargıyı Adalet ve Kalkınma Partisi'ne bağımlı kılmanın altyapısı hazırlanmış. (Bunun ayrıntılarına sonra gireceğiz.)2- Bizzat bugünkü Cumhurbaşkanı'nın da "Anayasa'nın bana verdiği yetkiler gereğinden fazladır" dediğini anımsıyorsunuz değil mi? Buna rağmen, tam tersi yapılmış. Örneğin, "Rektörleri benim atamama gerek yok" diyenCumhurbaşkanı'nın yetkileri daha da güçlendirilmiş. Keza Cumhurbaşkanı'nın Anayasa Mahkemesi'ne belirli süzgeçlerden geçerek aday gösterilmiş 11 asıl, 4 yedek üye tayin etme yetkisi, "yükseköğrenim görmüş olma" dışında hiçbir niteliği olmayan 2 kişiyi Anayasa Mahkemesi üyesi seçmesine imkân verecek kadar genişletilmiş.3- Cumhurbaşkanı'nın yetkisi artırılırken aslında Abdullah Gül değil, ondan sonra Çankaya'ya çıkmayı düşündüğü bilinen Tayyip Erdoğan göz önünde tutulmuş. Yani elbise ona göre biçilmiş.4- Anayasa'nın 10'uncu maddesinin "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" şeklindeki ikinci fıkrasına "Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz" diyen bir cümle ilave edilmesi istenmiş. Sizin aklınıza "bunun altında türbanın yattığı" gelmiyor mu?.."

YALÇIN DOĞAN
Referandumun nafile havucu
"...İktidarın hazırladığı Anayasa değişiklik paketinde memurlara toplu sözleşme hakkı tanınıyor, ancak grev hakkı yine yok... Değişiklik taslağında memurlara toplu sözleşme hakkı tanınması, ilk anda ileri bir hamle gibi. Oysa, yaptırımı yani grev hakkı yoksa, toplu sözleşme pek işe yaramıyor. Hatta, dolaylı olarak grevi yasaklıyor. Buna rağmen, iktidar bu değişikliği neden yapmak ihtiyacı hissediyor? Muhtemelen, referandumda memurların ‘evet' oylarını alabilmek için. Eğer, referanduma gidilirse, memurlara bir dilim havuç niteliğinde... Değişikliğe genel olarak bakıldığında:Marjinal iyileştirme, marjinal demokratikleşme ve fakat çekingen bir cesaretin izleri var. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, bu değişiklikle Meclise sanki daha fazla ağırlık tanınacak, diye düşünürken, Meclise biçilen rol ikinci planda kalıyor. Temel bir değişiklik, parti kapatma zorlaştırılıyor, kapatılan partide milletvekilliği düşmüyor. Olumlu adım. Anayasa Mahkemesi yapısının değişimi ile ilgili madde ise, yıllar önce Anayasa Mahkemesi'nin önerdiği değişikliğin neredeyse kelimesi kelimesine aynısı... 12 Eylül Anayasasının değiştirilmesi için atılan adım elbette olumlu ve şart. Ancak, bu neden ilgili kurumlarla görüşerek, uzlaşarak yapılmıyor ve neden ‘ben yaptım oldu' mantığında ısrar ediliyor, bunu anlamak imkansız..."

GAZETESİ

TAHA AKYOL
Anayasa Paketi
"...ANAYASA değişikliği hem siyasi hem hukuki bir süreçtir. Halkoylamasında ise ‘kitleler psikolojisi' devreye girer. Halkoylamasında CHP tabanı "hayır", Ak Parti tabanı ise "evet" diyeceğine göre, ‘stratejik' nokta, AKP dışındaki sağ seçmen kitlesinin ne diyeceğidir! Eğer CHP "Yargıyı ele geçirecekler, laiklik elden gidiyor" gibi sloganlarla kampanya yürütür ve Sabih Kanadoğlu gibi ‘simge' isimler de ön plana geçerse, hele birkaç da "cumhuriyet mitingi" yapılırsa, geniş sağ kitlelerde de "evet" eğilimi güçlenecektir! 2007 halkoylamasında yüzde 67 "evet" çıkmamış mıydı?! MHP de pakete karşı ama CHP'nin söyleminden uzak duruyor, "Oturup şimdi beraber hazırlayalım, seçimlerden sonra Meclis'ten geçirelim" diyor. MHP'nin söylemi geniş sağ seçmen kitlesini şimdiden kestiremeyeceğimiz bir ölçüde etkileyecektir.Kampanyayı görmeden sonucu hakkında öngörüde bulunmak doğru olmaz. Kaldı ki, 2 milyon oyu bulunan BDP'nin kararı da netleşmedi henüz. Pakette hukuki açıdan en önemli hususlardan biri Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değiştirilmesidir. Yargıtay ve Danıştay buna şiddetle karşı çıkıyor ama 2003 yılında bu değişikliği Anayasa Mahkemesi'nin kendisi istemişti! Hatta iktidarın hazırladığı taslak daha ‘mütevazı'dır. Mahkeme'nin taslağında TBMM dört üye seçiyordu, iktidar bunu üçe indirmiş... Tepkiler dikkate alınmış olacak ki, HSYK'ya Meclis'in üye seçmesinden vazgeçilmiş... Yargının isteklerine ve AB kıstaslarına uygun olarak Adalet müfettişleri ve adli bürokrasi de bakanlıktan alınıp HSYK'ya devrediliyor. Yargının bazı itirazları var ama HSYK'nın üye sayısının 21'e çıkarılarak "çeşitlilik" ve "geniş temsil" ilkesinin benimsenmesi de isabetlidir. Ancak bir kaygımı defalarca yazacağım: Taslaktaki geçici 19. maddeye göre, il merkezlerinde ortaya sandık konulacak, hâkim ve savcılar ilçelerden de gelerek HSYK'ya 7 üye seçecekler! ... Bunu çok sakıncalı buluyorum. Söz konusu 7 üye, birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından, kıdem ve performans gibi objektif kıstaslara göre bilgisayar tarafından seçilmelidir..."


DERYA SAZAK

Anayasa ve Seçim
İktidar partisi, anayasa paketini bir "sivilleşme" hedefi olarak sunarken, muhalefet bu girişime "AKP projesi" penceresinden bakıyor ve destek vermeyi reddediyor... Meclis'teki CHP-MHP bloku karşısında AKP'nin anayasa paketini "referandumsuz" yasalaştırması kolay olmayacak. Barış ve Demokrasi Partisi'nin "yapıcı muhalefeti"nin pratikte nasıl işleyeceği henüz belirsiz... Bu tablo karşısında AKP, tek başına kalabilir! Özal'ın 1987 ve 1988'de yaşadığı gibi referandum AKP'ye karşı bir "güven oylaması"na dönüşebilir. Anayasa paketi gerekli desteği bulmayabilir. Doğrusu, 12 Eylül askeri darbesinin Türkiye toplumunun üzerine bir zırh gibi giydirdiği 1982 Anayasası'nın tarihi bir uzlaşmayla, Meclis'in ve halkın büyük çoğunluğunun desteğiyle bütünüyle değiştirilmesiydi. Anlaşılan bu fırsat 1980 darbesinin üzerinden otuz yıl geçtikten sonra bile doğmayacak! Bu defa da, AKP'nin "İslamcı kökleri" ve yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracağı kaygısıyla, darbe anayasasına sığınılıyor. "Askeri vesayet" geçmişte 12 Eylül'ün mağduru olmuş iki siyasi parti -CHP ve MHP- tarafından sürdürülmek istenmektedir... Anayasa kavgası Türkiye'yi erken seçime götürür. AKP, referandum yerine seçime gitmelidir.

GAZETESİ

OKAY GÖNENSİN
Anında Kırmızı
"...Yüksek Yargı'ya ilişkin maddeler dışındaki değişiklik önerilerine bakıldığında ciddi bir itiraz noktası bulmak zor. Bunları hızla sıralarsak: Çocuklar, yaşlılar ve engelliler için "pozitif" ayırımcılık; kişisel verilerin korunması; yurt dışına çıkışın engellenmesinin suç soruşturması ya da kovuşturması ve hâkim kararına bağlanması; çocukların devlet tarafından korunacağının açıkça belirtilmesi; kamu denetçiliğinin kurulması; Yüksek Askeri Şûra kararlarının yargı denetimine açılması; askeri yargının görev alanının netleştirilmesi; 12 Eylül darbecilerine yargı yolunun açılması... Bunlar herkesin destekleyeceği, içinden itiraz etse de açık açık söyleyemeyeceği konular olarak kolayca kabul edilecektir. İki konuda ise yaratılan beklenti düzeyinde bir değişiklik teklifinden söz edilemez. Bunların biri, memurların sendika ve toplu sözleşme hakkıyla ilgili. Yapılan değişiklik, pratikte herhangi bir yenilik ve hak getirmeyen bir "kelime" değişikliğinden ibaret. Memurlar yine serbest toplu sözleşme imkanına ve grev hakkına sahip olmayacak... Parti kapatmayla ilgili değişikliğin içindeki önemli unsursa kapatma davasının açılabilmesi için TBMM'den onay çıkması şartı. Bu konuda "hukuki" ve "siyasi" alanlar birbirine karışmış olacak, demokratik bir hakkın kullanımı, hukuk alanındaki düzenleme ile değil, Meclis iradesiyle, üstelik her vaka için ayrı ayrı çözülmeye çalışılacaktır. Yüksek Yargı'nın kendi alanıyla ilgili düzenlemelere hiç beklemeden sert bir tepki göstermesi, tartışmanın ayrıntılı ve kamuoyunu bilgilendirici şekilde yapılmasını dahi engellemiş oldu..."

GAZETESİ

EMRE AKÖZ
Yargı, Yasama'nın Üstünde Olabilir mi?
"...Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in ne dediğini duydunuz mu? Mini Anayasa değişikliği gündemde ya... "Yargıyla ilgili düzenlemeler, Anayasa'ya aykırı" demiş. Bu laf, şu anlama gelir: "Meclis yasama görevini yerine getiremez; Anayasa'yı değiştiremez." Yani "kuvvetler ayrımı"ndan bahseden Yargıtay Başkanı, aslında kuvvetler ayrımına karşı çıkıyor. "Yargı, Yasama'nın üstündedir" diyor. Bizim "yargıçlar devleti" ya da "yargıçlar iktidarı" dediğimiz, tam da bu işte. Demokrasi karşıtı bir yöne savrulan Yüksek Yargı nasıl toparlanacak? Fikri olan söylesin..."

MEHMET BARLAS
Anayasa değişikliği yapmak AK Partililere mi düştü?
"...Bu AK Parti'nin artık haddini bilmesinin zamanı gelmiştir. İki genel seçimde TBMM'de tek başına iktidar olacak çoğunluğu almaları yetmiyor sanki. Şimdi de Anayasa değişikliği için düğmeye bastılar... Aslına bakarsanız Türkiye'de durum böyledir. Değiştirilmekten öteye lağvedilebilirler bile. 1924 Anayasası ve 1961 Anayasası da böyle olmadılar mı?... 1937 değişikliğinde "6 Ok" 1924 Anayasası'na girmemiş miydi? Veya 12 Mart darbesi ertesindeki değişikliklerde de, 1961 Anayasası'ndaki kurumların özerklikleri kaldırılmamış mıydı?
1982 Anayasası'na gelince... Bu Anayasa halkoyu ile kabul edildiği 1982'den bu yana çeşitli dönemlerde 34 defa değiştirilmedi mi?... Şimdi mesela deniliyor ki, Anayasa'nın 175. maddesine göre değişiklik teklifi hükümet tarafından hazırlanırsa bu Anayasa'ya aykırı olur. Çünkü 175'inci maddeye göre sadece belirli sayıdaki milletvekili Anayasa değişikliğini teklif edebilir... Çoğunluk olmak yetmez. Gerçi bu değişiklik paketi dün kamuoyuna açıklanırken üzerine basıla basıla "Bu bir taslaktır" denildi ama faydası yok. Bir de şöyle diyenler var: Bu AK Parti çoğunluğu Anayasa falan değiştiremez. Çünkü Anayasa Mahkemesi onları irticaın odağı şeklinde belirledi. Evet... Aslında bu AK Parti çoğunluğunun yasaları oylamaları da belki bir "Anayasa ihlali" dir. Bakarsınız Anayasa'yı önce TBMM oylaması sonra da referandum ile değiştirme girişimleri yüzünden "Zorla tağyir ve tebdil" suçu işledikleri için yargı önüne de giderler. Çünkü "Bizim parti"den olmayan milletvekillerinin ve oy kullanan seçmenlerin gerçek niyetleri asla bilinmez..."


ERDAL ŞAFAK

Üç soru
"...Önce birkaç soruyla başlayalım: 1- Siyasi partilerin çok kolay, harcıalem gerekçelerle kapatılmaları toplum vicdanını sızlatıyor mu? 2- Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) mahkumiyet rekoru kırması hepimizi utandırıyor mu? 3- Yüksek yargının bir siyasi taraf konumuna gelmesi demokrasimize gölge düşürüyor mu?Bu üç soruya da toplumun ezici çoğunluğunun "Evet" yanıtı vereceğinden, vermekte olduğundan adımız gibi eminiz. Bu da, Anayasa'ya ciddi bir neşter atılması zamanının geldiğini ortaya koyuyor. Biliyoruz; Anayasa değişiklikleri mümkün olan en geniş uzlaşma zemininde yapılmalı... Yine biliyoruz; uzlaşma zemini de ancak iktidarın "Dayatmacı" olmamasına, muhalefetin de peşinen ve kategorik bir "Retçi" tavır içine girmemesine bağlı.
Mümkün mü? Kesinlikle... Madem "Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurları"; kapatılmalarını güçleştirecek düzenlemelerin yapılması şart. Madem alnımızdaki AİHM lekesini silmek zorundayız; vatandaşın iç hukukta hak arama kanallarının genişletilmesi şart.Madem yargı "Türk milleti adına" karar veriyor; demokrasinin olmazsa olmazı bu kuruma karşı oluşan güvensizliğe son verilmesi şart. Hazırlanan Anayasa değişikliği teklifinde bu üç soruna da çözümler öneriliyor. Beğenilir, beğenilmez. Beğenilmezse, daha iyisini bulmak için çaba harcanabilir. Harcanmalı da. Paket fazla ya da eksik bulunabilir. Fazlaysa budanması için uzlaşma aranabilir; eksikse tamamlamak için öneriler getirilebilir. İyi niyetler de, art niyetler de teklifin yasalaşması sürecinde ortaya çıkar. Merak etme Ankara; halk her şeyi görüyor: İyi niyeti ödüllendirmesini de, art niyeti cezalandırmasını da çok iyi bilir..."


GAZETESİ

MEHMET ALTAN
Said-i Nursi ve Başbuğ Anayasası
"...12 Eylül Rejimi'nin takım taklavatıyla sökülerek çöpe atılmasının peşindeki birisi olarak, sonda söyleyeceğimi, hemen ilk başta, üstelik de Deniz Baykal'ın iddiaları üzerinden söyleyeyim... Bir an için şeytanın avukatlığını yaparak, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın iddia ettiği gibi bu değişim paketinin "gelecekte Yüce Divan'da yargılanmaktan korkan AK Parti yönetiminin bir oyunu" olduğunu kabul edelim... Böyle önemli bir değişiklik karşısında bunun ne önemi olabilir? 12 Eylül Rejimi'ni delen bu radikal adıma karşı çıkmak ve AK Parti nefreti üzerinden "statükonun" savunuculuğunu yapmak ne kadar inandırıcı? "Değişim" yanlısı olduğunu söyleyen birinin, bu değişime karşı çıkarak 12 Eylül Rejimi'ne "yandaş" olması kolayından izah edilebilir bir durum mu? Tahminim o ki dünkü "Anayasa Değişim Paketi'ne" düşmanlık edenler, halk yığınlarına bunu anlatamayacaklar... Çünkü "özünde" değişim üzerinden ilkeli bir siyasetten filan yana değiller, sadece iflah olmaz bir AK Parti hastalığından mustarip olanları kandırarak sistemin devamını sağlamak peşindeler... İşin komiği... Genelkurmay Başkanı Başbuğ da, parlamentoyu, hükümeti, yargıyı yok sayarak Anayasa ve yasaları fütursuzca çiğnemeye devam ediyor... Demek ki "silahlı bürokrat" olunca, Anayasa'nın 138., Türk Ceza Kanunu'nun 215 ve 288., Askeri Ceza Kanunu'nun da 148. maddelerini çiğnemek bir sorun değil. Ankara'da "anayasal değişiklik" konuşan bir siyaset müessesi ile herkesin gözünün içine baka baka kendini mahkeme yerine koymaktan hiç mi hiç kaçınmadan döne döne anayasayı çiğneyen "devlet memuru" silahlı bir yüksek bürokrat... Trajikomik bir durum... Düşünün ki AK Parti Büyük Kongresi'nde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın adını "maneviyatçı" kimliği ile andığı ve en çok alkışı aldığı Said-i Nursi'nin 50. ölüm yıldönümü... Said-i Nursi'nin 50. ölüm yıldönümünde mezarı belli değil. Çünkü... 27 Mayıs 1960 hareketinden sonra cesedi askerî birliklerce Halilü'r-Rahman Camisi mezarlığından Isparta'ya götürülerek bilinmeyen bir yere gömülmüş. Said-i Nursî'nin ölümünden bu yana elli yıl geçmiş, onu "mezarsız" bırakan 27 Mayıs'ın ise bir iki ay sonra ellinci yıldönümü... İnsanları mezarsız bırakacak bir zulüm anlayışın bölük bölük mağdur yarattığı, askeriyenin hukuka rahatça silah çektiği ve kısmi bir anayasa değişimine bile statükonun barikat kurduğu bir manzara... Tümünün hakkından "referandum" gelir... Çünkü bu doğrudan "halk iradesi" demek..."

AHMET KEKEÇ
Siz busunuz işte
"...Demişlerdi ki, "Geçici 15. maddeyi kaldırsınlar, Kenan Evren ve arkadaşlarının hâkim karşısına çıkmasını sağlasınlar, anayasa değişikliğine destek veririz..." Bunu kaç yıldır söylüyorlar. Ben de, "Yalandır, inanmayın" diyorum... Kenan Evren ve arkadaşlarını kurtaran "ihraç" kararının altında kimin mi imzası vardı? Elbette HSYK'nın. Hani CHP'lilerin "yapısına dokundurtmayız" dediği HSYK. Hani Ergenekon sanığı İlhan Cihaner'i telefonla enforme eden HSYK. Hani Üçüncü Ordu Komutanı Saldıray Berk'i ifadeye çağıran "özel yetkili" savcıların yetkisini kaldıran HSYK. Hani Ergenekon savcılarının yerini değiştirmeye kalkışan HSYK. Hani her fırsatta "yargı bağımsız olmalıdır" derken, yargı bağımsızlığına en ciddi darbeyi vuran "Genelkurmay brifingleri"ni sorun yapmayan HSYK. Hani, gizli tanık Munzur'a yönelik CHP ilgisine gözünü kapatan HSYK... HSYK bu işleri yaparken CHP hiç oralı olmadı... Bununla da kalmadı, ne zaman kısmi ve genel anayasa değişikliği gündeme gelse, "geçici 15. madde" şartını öne sürdü... İşte, içinde geçici 15. maddenin de bulunduğu yeni bir değişiklik tasarısı paketi var ortada... Nihayet 12 Eylül'ün ipliği pazara çıkarılabilecek. Nihayet Kenan Evren ve arkadaşları yargılanabilecek. Nihayet çok şekvacı göründüğünüz "darbeler dönemi" kapanacak. Hayır, bu pakete kapıları "tamamen" kapalıymış... CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay dün bir açıklama yaptı ve "Bu haliyle bu pakete destek vermeyeceklerini" söyledi. Hangi pakete, hangi haliyle ve ne zaman destek verdiniz ki?... Siz busunuz işte... Bir de buyurmuş ki Hakkı Süha Bey, "Geçici 15. Madde tek başına gelirse destek veririz..." Destek vermezsiniz. Bir yolunu bulup kaçarsınız. Müteaddit defa yaptığınız, bundan sonra da yapacağınız gibi. Şanlı tarihiniz bu tür "kaçışlar"la dolu çünkü..."

GAZETESİ

BÜLENT KORUCU
Kürsü Yargıçları Referandumda Ne Der?
"...Sadece 12 Eylül'ün yargılanmasını yeterli gören CHP, diğer maddelere destek vermiyor. Bu durumu nasıl izah edeceklerini merak ediyorum. Genel Başkan Deniz Baykal'ın ilk tepki olarak verdiği, "AKP mutfağında hazırlanmış bir pakete destek vermeyiz." beyanatı ikna edici değil. Kimin mutfağında hazırlanırsa hazırlansın, memurlara toplu sözleşme hakkı veren düzenlemeye karşı çıkmanın siyasi faturası olacaktır. AK Parti, muhtevayı tartıştırmayı başardığında şekil ikinci planda kalacak ve CHP'nin işi zorlaşacak. Hakeza çocuk hakları, Yüksek Askerî Şûra'nın ilişik kesme kararlarının yargı denetimine açılması, bilgi edinme hakkı ve şahsi verilerin korunması gibi maddelere itirazın makul gerekçesi yok... Bizim oralarda 'Bütünü kesme, kesiğe dokunma, ye karnını doyur' derler. Meclis yeni seçildiğinde 'Hoppala daha dün bir bugün iki, ne aceleniz var?' şeklinde fren konuyor. Zaman geçince de 'Yıpranmış Meclis nasıl anayasa yapar?' diye itiraz ediliyor. Deniz Bey, 'anayasa yapmak için darbe gerekir' anlamına gelecek şeyleri söylediğinde latife yapıyor sanmıştık; galiba gerçek düşünceleriymiş. MHP'nin işi daha zor. Onlar, ne şekle ne muhtevaya karşı çıkabilir... MHP, meydanlarda CHP gibi, 'Anayasayı bu Meclis yapmamalıydı' görüşünü de savunamaz. İçerik tartışıldığında CHP'nin içine düşeceği açmazı da MHP fazlasıyla yaşayacak. Mesela Türkiye Kamu-Sen'le partinin tabanı çoğunlukla kesişiyor. Ayaklarına kadar gelmiş toplu sözleşme hakkını siyasi gerekçelerle kaybetmek hoşlarına gitmeyecektir. YAŞ mağdurlarını da buna ekleyebilirsiniz. Yüksek yargının sistem üzerindeki vesayetinden memnuniyet duyan MHP'lilerin fazla olmadığını biliyoruz. Kanunsuz ve hukuksuz başörtüsü yasağını dayatan Anayasa Mahkemesi'ni savunuyor pozisyonuna düşen bir MHP'ye ilk tepki kendi tabanından gelir. Yüksek yargı da reddiyeci tavrıyla kendi tabanına ters düşüyor... Kürsü yargıcı veya birinci kademe mahkemeleri dediğimiz 11 bin hâkim ve savcı, kendileriyle ilgili hayati kararları veren idarî kurulda 'sıfır' temsil hakkına sahip... Şairin "bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa" dediğinden daha adaletsiz bir paylaşım! İtirazların temel dayanağı 'yargı kuşatılıyor' şeklinde. Taslak bu şekilde geçerse yargıyı gerçek sahipleri, yani kürsü yargıçları kuşatacak. Seçimle gelen 19 üyeden 10'unu yerel mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcılar seçecek. Bundan niye endişe duyuluyor, anlamıyorum. Ankara'daki yargıçların itirazlarını kendi camialarına bile anlatabileceklerini sanmıyorum. 'Sen beni seç, ben seni' kısır döngüsünün kırılması en çok adliyeye huzur getirecek..."

İHSAN DAĞI
AK Parti Anayasa'yı değiştirebilir mi?
"...Anayasa değişikliğinin referanduma gerek kalmaksızın yasalaşması için Meclis'ten 367 oyla geçmesi şart. AK Parti dışında CHP veya MHP'den en az birinin desteği alınmadan bu mümkün değil. Yine de BDP'nin evet demesi, DSP ve bağımsızların da katılımıyla 367'ye ulaşılabilir. Peki, bu gerçekçi mi? Hayır değil; AK Parti anayasa değişikliği paketinde sadece şimdi yalnız değil, sonuna kadar da yalnız kalacak. Anayasa paketini samimi bulsalar, içeriğini destekleseler bile muhalefetten AK Parti'ye destek gelmeyecek. Seçimlere bir yıl kala siyasi partiler birbirlerine yaklaşmazlar; aksine aralarına mesafeler koyarak seçmen karşısında 'farklılaştırmak' isterler. Dolayısıyla anayasa değişikliği konusunda partilerarası işbirliğinden çok ayrışmanın öne çıkması kaçınılmaz... Anayasa değişikliği oylamasında partiler grup kararı alamazlar ve oylamalar gizli yapılır. AK Parti'nin 336 oyu var; sadece 7 fire vermesi bu işin Meclis'ten dönmesine yeter. AK Parti muhalifi partiler, kesimler ve kurumların anayasa oylamasında AK Parti grubuna 'çengel' atmayacağını düşünmek saflık olur. Yani AK Parti fire verebilir; hatta partiyi 'bölme', en azından adam koparma operasyonu anayasa oylamalarıyla başlayabilir. Diyelim ki 330'a ulaşıldı, referandum yolu göründü; anayasa paketi vatandaştan onay alabilir mi? Emin değilim; bence AK Parti büyük risk alıyor, rakiplerine büyük bir fırsat sunuyor... Darbe anayasasından bir çivi bile sökmek önemlidir; ancak mevcut şartlarda bu girişimin siyaseten yanlış, başarı şansının düşük olduğu kanısındayım. AK Parti tek başına bütün muhalefet partilerine ve iç-dış muhalif odaklara karşı mücadelede zorlanır. Bütün muhalefeti sandıkta birleştirmek yanlış siyaset..."

GAZETESİ

FEHMİ KORU
Siyasi akıl aranıyor
"...Hükümetin mevcut anayasanın 25 kadar maddesini değiştirmeyi amaçlayan bir paketle muhalefet partilerinin kapısını çalması önemli bir gelişme... Darbe anayasasında kendilerine açılmış olan yetki alanının demokrasiye uyumlu biçimde daraltılmasına yargının karşı çıkması beklenebilir; sonuçta yetkisi daraltılacak olanların yapılmak istenene itiraz etmesinde yadırganacak bir yön yok... Buna karşılık, yeni düzenlemelerle siyasetin alanı genişletileceği ve demokrasiye daha fazla işlerlik kazandırılacağı için, muhalefetin paketi benimsemesi beklenir... Dün kendilerine resmen sunulan anayasa değişikliği taslağını alır almaz ilk verdikleri tepki CHP heyetinin, bayağı olumsuzdu. "Bu taslak Ak Parti'nin siyasi çıkarlarına uygun" demiş bir CHP yetkilisi... Parti kapatmayı zorlaştırmak için atılan adımı kast ediyorlarsa, o yolda atılan her adım, Türkiye'yi demokrasi-özürlü bir ülke olmaktan uzaklaştıracağı için diğer partilerin de yararınadır. HSYK ile Anayasa Mahkemesi'nin sistemi zorlayan aşırı yetkileri bugün muhalefetin hoşuna gidiyor olabilir; ama unutmayalım ki, muhalefet partileri de bir gün iktidar olacak ve bugün Ak Parti'nin baş etmede zorlandığı sorunlarla CHP iktidarı yüz yüze kalacaktır. Siyasi akıl, iktidar-muhalefet ayrımı yapmadan, doğru ve mantıklı olanı zamanı geldiğinde gerçekleştirmeyi emreder. Bugünün siyasi aklı, iktidarın hazırladığı değişiklik paketini muhalefet partilerinin de desteklemesini emrediyor. Siyasi akıl, her neredeysen, üç defa vur..."

ALİ BAYRAMOĞLU
Demokratikleşmede hedef bu kez yargı...
"...Yargıtay Başkanı Gerçeker dün, "Her ülkenin kendisine göre koşulları var..." diyor, anayasa değişikliği paketini anayasayı ihlal ve tehlike olarak tanımlıyordu. Kültürlerin, toplumların değer sistemleri elbet birbirinden farklı olur. Ama bu durum, değer sistemine göre siyasi rejim özgürlük düzeni olmalıdır fikrini ne üretir ne meşru kılar. Tersine böyle durumlar bir geleneğin ya da bir ideolojinin tahakkümünü ifade ederler. Türkiye bunun sıkıntılarını en açık yaşayan ülkelerden birisidir. Türkiye'nin kendisine has koşulları vardır söylemi, yıllar yılı demokrasinin Türkiye için lüks, fazla, hatta tehlikeli olduğu mantığı üzerine oturmuştur. Siyasi alanın devlet, asker, yargı karşısında daraltılması, toplumsal taleplerin tehlike ve tehdit kavramlarıyla tanımlanması, sınırlı özgürlük ile düzen fikri arasında paralellik kurulması, ordunun kurucu iktidar olduğu Türk anayasacılığının temel direklerini oluşturur. Ve 1982 bu konuda doruktur... 1982 Anayasası uğradığı tüm değişikliklere rağmen bir vesayet anayasası olmayı sürdürüyor. Bu anayasa özgürlük ve demokrasi istikametinde yapılacak her değişiklik ileri bir adım olacaktır buna şüphe yok... Meselelere üniversitelerdeki başörtüsü yasağı tartışmalarında olduğu gibi özgürlük pazarlığı yaparak bakmadığınız, cemaatçi davranmadığınız zaman, her yeni özgürlük girdisi, her yeni hak alanı genişlemesi Türkiye'nin acil ihtiyacıdır. Dün açıklanan anayasa değişikliği paketini de bu açıdan değerlendirmek gerekir... Nitekim açıklanır açıklanmaz anayasa değişikliği paketi itirazlarla karşılaştı. İtirazın temel nedeni, bu paketin vesayetçi düzenin sallanan ayaklarını biraz daha kıracağı içindir. Nitekim paket iki alanı hedefliyor: Askeri alan,Yargı alanı... Çıkacak parazit seslere kulak asmayın... Öyküsü nasıl gelişir bilinmez ama bilin ki Türkiye derin devlet mücadele, demokratikleşme ve sivilleşme sürecinde yeni kapı açmaya hazırlanıyor..."

GAZETESİ

ERHAN BAŞYURT
Bu paket Meclis'ten geçer!
"..."Anayasa Reform Paketi" nihayet ortaya çıktı. Muhalefet partilerine sunulan ve uzlaşma aranacak olan paket, 23 maddeden oluşuyor... Bütün bu düzenlemeler, Türk demokrasisini Avrupa standartlarına yükseltecek, daha özgür bir toplumda yaşamak mümkün olacak. Bu paket halkın önüne giderse, geçmeme ihtimali neredeyse yok gibi. Yıllardır talep edilen değişikliklerin tamamını kapsamıyor olsa da, bugüne kadar atılan en kapsamlı sivil adımı oluşturuyor. Muhalefet partileri iyi niyetli ve uzlaşma arayışındaysa bu paketin içeriğinde bazı düzeltmeler yapılabilir. Ancak tamamen bu pakete karşı çıkmaları yani referandum sürecinin önünü açmaları en çok muhalefeti zora sokar... Bu durumda muhalefet partileri "hayır" diyerek, toplumun talepleri karşısında ve özgürlükçü yasal düzenlemelerin aleyhinde yer almış olacaklar. Bu da kaybetmeye razı olmak, "bile bile lades" demek olur. Referanduma giderse paket çok güçlü döner. Kazanan da paketi tek başına savunan AK Parti olacaktır. Bu nedenle, paketin Meclis'ten 367'nin üzerinde bir oyla geçmesi yani muhalefetin bazı "firelere" göz yumması ihtimali yüksek. İkincisi, maddelerle ilgili oylamalar "gizli" olacağı için CHP ve MHP içerisinde de demokrasi yanlısı isimler tercihlerini olumlu yönde kullanabilir... İşte bu nedenle birçoklarının aksine Meclis'ten herkesi şaşırtacak bir sürpriz çıkabilir. Değişiklik maddeleri Genel Kurul'a geldiğinde neler yaşanacağını göreceğiz..."

NUH GÖNÜLTAŞ
Dokunulmazlara dokunulacak!
"...Bizim anayasamız tam bir "tanrı devlet" anayasasıdır. Devlete karşı milleti koruyan bir anayasamız var. Bugüne kadar bu anayasaya ufak tefek rötuşlar yapıldı ama şimdi AK Parti'nin hazırladığı değişiklik teklifi en kapsamlı değişiklik paketi olarak ortaya çıkıyor... Bu değişiklik paketi bu haliyle TBMM'den geçerse bu kadarı bile tanrı devlet anayasasına dokunulması noktasında önemli bir adım sayılır. Değişiklik içeriğine baktığımızda "...kararları yargı denetimi dışıdır" içerikli maddelerin değiştirileceği ve her konuda yargı denetimi getirildiğini görüyoruz... Her şeye rağmen bu anayasa değişikliği paketi anayasanın dokunulmazlarına dokunması açısından oldukça önemli değişiklikler içeriyor. Madem bütününü değiştiremiyorlar, bu kadarı bile şimdilik işe yarayabilir. Özellikle şu sıralar Türkiye'nin en sorunlu kuruluşları olan yüksek yargı konusunda getirilen değişiklikler Türkiye'yi normalleştirme adına çok önemli adımlardır..."

GAZETESİ

MEHMET ÇETİNGÜLEÇ
Darbe anayasasında kaç madde değişti?
"...12 Eylül 1980 tarihinde askeri darbeyi yapanlar, 1982 yılında 177 maddelik yeni bir Anayasa hazırladılar. Ayrıca 16 geçici madde koydular. Bugün yürürlükte olan işte o Anayasa'dır... Ve temel olarak özgürlüklerin kısıtlanmasını esas almıştır. Oysa "özgürlük" dediğiniz şey bir "sünger" gibidir. Avucunuzda sıktığınız zaman küçültebilirsiniz ama o eninde sonunda gerçek hacmine ulaşır. Çünkü elinizi hep kapalı biçimde tutamazsınız, tutturmazlar... İşte 12 Eylül Anayasasının yasakçı hükümleri de öyle oldu. Türkiye demokratik hayata adapte oldukça, sivil hükümetler darbe dönemi anayasasını değiştirmeye, darbecilerin -özgürlükleri kavrayan çelik parmaklarını birer birer kaldırmaya başladılar... Şimdi geçici hükümlerle birlikte 26 madde daha Meclis gündemine getiriliyor. Bu maddeler de değişirse "darbe anayasası"nın yarıdan fazlası elden geçirilmiş olacak. Özgürlükler eninde sonunda geliyor ama ne yazık ki çok zaman alıyor. Bakın, askeri dönem anayasasının yarısını bile değiştirmek tam 27 yıl almış... Geçen zamana yazık değil mi?.."

GAZETESİ

A.İHSAN KARAHASANOĞLU
İstemezükçüler, Anayasa 7'yi açın ve okuyun!
"...Bakın darbeciler bile, hazırladıkları 1982 Anayasası'na ne yazmışlar: "VII. Yasama yetkisi MADDE 7. - Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir. Bu yetki devredilemez." Şimdi o ekrandan bu ekrana koşup, vıdı vıdı konuşanlara, "Bu Meclis yapamaz, sonraki Meclis yapsın değişikliği" diyenlere, "Değişiklik intikam için yapılıyor" diyenlere vs., herkese sesleniyorum: "Sıkı sıkıya yapıştığınız, değiştirtmemeye çalıştığınız bu Anayasa'nın 7. maddesini, siz hiç okudunuz mu?" ... Haydi bakalım şimdi, CHP'liler çıksın.. MHP'liler kafalarını kaldırsınlar. Şu yüksek yargının başındaki, bu yüksek kurulun tepesindekiler açıklasın bakalım; "Anayasa'nın 7. maddesi ne anlama geliyor?" ... Yargı iseniz; yargı yetkiniz orada.. Kullanırsınız yargı yetkinizi. Muhalefet iseniz, Meclis'teki yeriniz belli, kullanırsınız haklarınızı... Hiç kusura bakmayın. Demedi de demeyin... Sizin bu eyleminiz, "TBMM'nin yetkisini cebren engelleme "ye girer... Değişiklik gelir, önerilerinizi söylersiniz. Eyvallah! Ama nedir bu, "Bizim tavrımız nettir. Değişikliğe onayımız yoktur" afra tafraları.. Kimsiniz siz ki; onay vereceksiniz? Bir katkınız varsa, yaparsınız. Yoksa, keser sesinizi oturursunuz. Değişikliği getirenler de, Anayasa'daki yeterli sayıyı sağlarlarsa, değiştirirler Anayasa'yı. Yeterli sayıya ulaşamazlarsa, onlar da otururlar, oturdukları yerde.. Ama "Yaptırmayız. Değiştirtmeyiz" diyenler, yüksek yargıçlardan tutun, parti başkanlarına kadar hepsi, oturup düşünmeli ve cevap vermeliler: "Sizin onay vermeniz gerekiyor ise, 7. maddedeki TBMM'ye ait yetki, laf olsun diye mi yazılmış oraya?"..."

GAZETESİ

AKİF BEKİ
AK Parti'ye açık uyarı
"...Bir endişem var; Anayasa değişikliği konusunda AK Parti'yi uzlaşmaya meyyal görüyorum.Karşısındakilerde de bir kumpas havası seziyorum. Korkarım ki fırsat bulurlarsa, bu mini demokrasi paketini Ankara'nın dar koridorlarında boğacaklar. Yargı ile muhalefet voltranı oluşturup, geçit vermeyecekler demokrasiye. Bir endişem var; eldeki bir taslak metin... Moda tabirle, henüz bir ‘kâğıt parçası'... Oysa, daha bu aşamadayken kapıyı kapatmalarına bakılırsa, CHP ile MHP'nin bahanesi hazır. Kâğıt parçasına, gıyaplarında tamamlanmış ‘belge aslı' muamelesi çekecekler. Korkarım ki ellerine verilirse de, gözlerini kırpmadan kuşa çevirecekler o taslak metni. Bir endişem var; yüksek mahkemenin faziletlerine inanan Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya'da ise, seçilmiş meclisler de üye atar oraya... Bizde, HSYK belirler üyelerini; yani kendi aralarında top çevirirler. Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve İsveç'te ise şöyle olur; ya Meclis, ya Adalet Bakanı, ya Başbakan, ya Cumhurbaşkanı... Ama yargıtay üyelerini seçme ve atama yetkisi, illa ki seçilmişlerdedir.Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) gelince... Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, hükümet ve barolar ile meslek erbabı hâkim ve savcılar tarafından seçilirler. Nerede? Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve İsveç'te. Bu ülkelere ‘gelişmiş demokrasiler' denmesinin sırrı da burada yatar. Halka kapalı kurum olmaz oralarda, halk eli değmedikçe de bir kurum demokratik sayılmaz. Korkarım ki, AK Parti'ye katı defans uygulayıp, demokrasiyi gene püskürtecekler... Korkarım ki, AK Parti uzlaşmayı Ankara'da ararsa, gereksiz zaman kaybedecek. Uzlaşmanın adresi, bütün sath-ı vatana dağılmış millet olmalı. Tek yol, paketi muhalefete de, yargıçlara da elletmeden sağ salim referanduma götürmek..."

MURAT YETKİN
Anayasa oku yaydan çıktı
"...Değişiklik önerilerinin Adalet Bakanı üzerinden siyasi iktidarın, yargı üzerindeki etkisini artırıcı niteliği açıkça görülüyor... Yarın bir başkası, başkaları iktidar, AK Parti de muhalefet olursa, bu işten en fazla AK Parti zarar görebilir... Siyasi parti kapatmanın zorlaştırılması demokrasiyi güçlendirici bir adım. Ak Parti, öteden beri, Avrupa Komisyonu'nun parti kapatmaları şiddet, ayrımcılık gibi ölçülere bağlayan Venedik Kriterleri'ni asıl almak istediğini söylüyor. Bunu değişiklik taslağında göremiyoruz. Onun yerine, parti kapatma konusunu Meclis'teki çoğunluğun onayına bağlayan bir sistem geliyor... Oysa, son tartışmalar bile gösteriyor ki, demokrasinin güçlendirilmesinden, yasaların etkin uygulanması ve hukuk devletinden söz edilecekse, yalnız siyasi değil, yargısal ve bürokratik dokunulmazlıklar konusunda mutlaka adım atılması gerekiyor... CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, değişiklik teklifini AK Parti'nin ‘korku' ve ‘ihtiyaçları' tarafından belirlendiği değerlendirmesinde bulundu. MHP Grubu'nun, önce Meclis uzlaşma komisyonu kurulması ve her halükârda seçimden sonra yürürlüğe girmesi görüşü tekrarlandı; yani MHP de mevcut haline ‘hayır' dedi... Ama bu mücadelede başka etkenler de olabilir. Çünkü BDP, CHP ve MHP'nin hayır dediği yerde, kendi varlığının kıymet kazandığının farkında. Değerlendirme için bir hafta süre istemesi bunu gösteriyor. Aynı şey, muhtemelen geçtiğimiz hafta boyunca -tıpkı BDP gibi- seçim barajının düşürülmesi ve Hazine yardımı için lobi yapan DSP için de geçerli... Bu durumda şöyle bir Meclis aritmetiği çıkabilir ortaya: AK Parti (337-Meclis Başkanı oyu)+ BDP 20+ DSP 6) = 363. Yani değişikliği referanduma ihtiyaç kalmadan Meclis'ten geçirmek için gerekli 367 oya ulaşmak için 11 bağımsız milletvekili (ya da diğer parti üyelerinden) en az 4 vekili daha ikna etmek kalıyor geriye. Mücadelenin bu kadar kızıştığı ortamda her türlü ikna yöntemi devreye girmez mi dersiniz?.."


DIŞ BASIN ÖZETLERİ

ABD:
THE WALL STREET JOURNAL:
ERMENİ SOYKIRIMI TASARISI
22.03.2010, G. Lincoln McCurdy, Turkish Coalition of America (Washington) Başkanı (MEKTUP)
Geçtiğimiz günlerde, Dış İlişkiler Komisyonu Ermeni soykırımını onaylayan bir tasarıyı oylamış ve 23-22'lik oy oranı ile teklif kabul edilmişti. Komitenin bağlayıcı olmayan bu kararı Türkiye Cumhuriyeti'nin Büyükelçisini hemen geri çağırmasına sebep oldu. Kararı destekleyenler bu tasarının önümüzdeki haftalarda Genel Kurul'da kabul edilmesi için çaba sarf ediyorlar. New York Eyalet Delegasyonu da dahil olmak üzere, her üyeyi bu karara muhalifet etme konusunda birleşmeye davet ediyorum. Komisyon tarafından yapılan oylama, Türkiye ile Ermenistan arasında uzun yıllardır devam eden anlaşmazlığı sona erdirmek amacıyla gösterilen çabalara zarar vermiştir. Geçtiğimiz yılın sonlarında Türkiye ile Ermenistan, uzlaşma planına bağlı olarak, bağımsız bir tarih komisyonu kurulmasını da içeren bir dizi protokol imzalamıştı. Bu iki ülke anlaşmazlıklarının üstesinden gelme yolundayken, Kongre bu duruma engel olmamalıdır. Türkiye Irak ve Afganistan meselelerinde çok önemli bir müttefiktir. Irak'taki birliklerimize gönderilen bütün desteğin %90'ından fazlası Türkiye üzerinden gönderilmektedir. Ayrıca, Türkiye, Afganistan'daki NATO operasyonlarına lojistik destek sağlamakla görevlidir. Şu anda ABD'nin bölgedeki müttefiklerine ihtiyacı vardır ve bu meselenin sonuçlarını düşünmek için yeterince zaman harcamayan üyeler tarafından verilen oylar bu ilişkinin kaderinin belirlenmesine vesile olacaktır. Bizler, 4 Mart'ta "Ermeni Soykırımı Tasarısı"na muhalefet etmek için oylamaya katılmayan üyeleri, hem barışı hem de tüm dünyadaki ABD çıkarlarını destekleyen politikalar üretmek için Genel Kurul'da meslektaşlarıyla beraber oy vermeye davet ediyoruz.

BLOOMBERG:
ERDOĞAN MAHKEMELERİN VE ORDUNUN YETKİLERİNİ SINIRLANDIRACAK YASAL DEĞİŞİKLİKLERİ AÇIKLADI
22.03.2010, Steve Bryant ve Ali Berat Meriç
Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisine karşı olan üst düzey hakimlerin ve generallerin yetkilerini sınırlandıracak planları açıkladı. Bugün iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin internet sayfasında açıklanan taslak metne göre öngörülen anayasal değişikler, Ankara'daki parlamentoya, siyasi partilerin kapatılmasını engelleyecek ve 1980 askerî darbesinin liderleri de dahil, ordu mensuplarının sivil mahkemelerde yargılanmasına imkan tanıyacak yetkiler veriyor. Değişikliklerde, Anayasa mahkemesinin üye sayısının 19'a çıkarılması ve hakim ve avukatların belirleyeceği isimler arasından üç kişinin Meclis tarafından seçilmesi de öngörülüyor. Taslak ayrıca, savcıların Mecliste yapılan konuşmaları parti kapatmak için delil olarak kullanmasına da son veriyor. Hükûmet Sözcüsü Cemil Çiçek, darbe sonrası askerî idare altında hazırlanan anayasanın "çok dar" olması ve Türkiye'nin katılmak istediği Avrupa Birliği'nin demokratik standartlarını karşılamaması nedeniyle değişikliğin gerekli olduğunu belirtti. 550 sandalyeli Parlamentoda 337 sandalyesi bulunan AK Parti'nin değişiklikleri yasalaştırabilmek amacıyla ihtiyaç duyduğu 2/3 çoğunluğu sağlayabilmek için 30 oya daha ihtiyacı var. Referanduma gidilmesi için ise 330 oy yeterli. Önerilen değişikliklerde, savcıların bir siyasi partinin kapatılması yönünde dava açabilmeleri için Meclisteki bir komitenin onayına ihtiyaçları olacak. Taslağa göre komite, Mecliste en az 20 sandalyesi bulunan partilerden seçilecek beş milletvekilinden oluşacak ve onay için 2/3 çoğunluk aranacak.

AP:
TÜRK HÜKÛMETİ ANAYASA REFORMU YAPMA ARZUSUNDA
22.03.2010, Selcan Hacaoğlu
Türk hükûmeti bugün, 1980 darbesinin mirası olan anayasanın birçok maddesini değiştirmek üzere hazırladığı planını duyurdu. Hükûmet, değişikliklerin anayasayı daha demokratik hale getireceğini ve ülkenin AB'ye katılma girişimine güç kazandıracağını öne sürüyor. Söz konusu değişiklikler Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısını 19'a çıkarıyor ve Parlamentoya bu üyelerden üçünü atama yetkisi veriyor. Başka bir değişiklik ise kilit öneme sahip bazı hakim ve savcıların atanmasına ilişkin yetkiyi bağımsız yargıçlar kurulu yerine Cumhurbaşkanı ve Parlamentoya veriyor. Çok önemli olan başka bir değişiklik de bir partiye karşı dava açılabilmesi için öncelikle Parlamentoda bir oybirliği sağlanmasını öngörerek partilerin kapatılmasının zorlaştırılması şeklinde. Değişikliğe göre milletvekilleri partileri kapatılsa bile Parlamentodaki sandalyelerini koruyacaklar. Güçlü bir kamuoyu desteği olan hükûmet, reform paketi yürürlüğe girmek üzere 550 sandalyeli Parlamentonun üçte ikilik desteğini kazanamazsa, değişikliği referanduma götüreceğini söylüyor. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, gazetecilere verdiği demeçte, reform paketinin "demokrasinin standartlarını yükseltmeyi" amaçladığını söyledi. Çiçek, "Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu muhakkak. Türkiye için, bu anayasa ile AB'ye üyelik sürecinde nihai sona erişmenin zor olduğu görünüyor." dedi. Reform paketi aynı zamanda, askerî yetkililer de dâhil olmak üzere devlete karşı suç işlediği iddia edilen kişilerin sivil mahkemelerde yargılanmasını ve radikal İslamcı ya da başka örgütlere mensup olduğu iddiasıyla yüksek askerî konsey tarafından ordudan uzaklaştırılanların yargıya müracaat etmelerine izin verilmesini de öngörüyor. Reformlar ordu tarafından hazırlanan mevcut anayasadaki geçici bir maddeyi yürürlükten kaldırarak 1980 darbesini gerçekleştirenlerin yargılanmasının da yolunu açıyor. Paket kadınlar ve çocukların haklarının genişletilmesinden, memurlara grev hakkı olmaksızın toplu sözleşme hakkı tanınmasına kadar geniş kapsamda birçok konuyu içeriyor.

FRANSA:
AFP:
TÜRKİYE... İKTİDAR ANAYASA TASLAĞI KONUSUNDA İSTİŞARE HALİNDE
22.03.2010
Türkiye'nin iktidar partisi bugün, anayasa revizyonu için muhalefetle görüşmeleri başlattı. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, bir basın toplantısında, "Mevcut anayasa ile Avrupa Birliği'ne üyelik yolunda ilerlemek zor görünüyor" dedi. Bakanın açıklamalarına göre Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticileri bütün bir hafta boyunca, Türkiye'yi Avrupa normlarına taşıyacak "bu revizyonun gerekliliğini anlatmak için" muhalefet partileriyle görüşmeler yapmayı öngörüyor. Sözlerine devam eden Bakan, "Herkes Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu kabul ediyor." açıklamasında bulundu. Cemil Çiçek, "Amacımız, iktidarımızı güçlendirmek değil, halkın egemenliğini yerleştirmek." şeklinde savunma yaptı. Bu ayın sonunda parlamentoya sunulması beklenen proje, 1980 darbesinin faillerinin de yargılamasının yolunu açacak değişiklikler öngörüyor.

AFP:
KIBRIS... ORTODOKS KİLİSESİ LİDERİNİN KUZEY KIBRIS'A İLK ZİYARETİ...
22.03.2010
Kıbrıs Başpiskoposu Hrisostomos bugün, adanın, Türklerin kontrolündeki kısmına gitmek için Kıbrıs'ı ikiye ayıran "Yeşil Hat"tı geçti. Bu, 1974'teki işgalden bu yana Kıbrıs Ortodoks Kilisesinin bir lideri tarafından gerçekleştirilen ilk ziyaret. Başpiskopos, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a, terk edilmiş diğer pek çok kilise için olduğu gibi Karpas Yarımadası'ndaki Apostolos Andreas Manastırı'nın restorasyonu amacıyla onayını istemek için bir mektup göndermişti. Başpiskopos, Kıbrıslı Rumlar için önemli bir hac yeri olan manastırın restorasyon çalışmalarının Paskalya tatilinden hemen sonra başlatılmasını umuyor. Kıbrıs Başpiskoposu Hrisostomos, Apostolos Barnabas Manastırı'nı ziyareti sırasında KKTC Turizm Bakanı Ersan Saner ile de bir araya geldi. Hrisostomos, Saner'e, "Hepimizin mutlu ve dost olduğu günlere dönebilmeyi isterim." dedi. Başpiskoposun, Başbakan Erdoğan ile görüşmek ve ona 1974'ten bu yana yıkılan ve kötü muameleye maruz kalan kiliselerin bir listesini sunmak için 16-19 Nisan tarihlerinde Türkiye'ye gitmesi bekleniyor.

MISIR:
EL CUMHURİYE:
DARFUR KONFERANSI... DAVUTOĞLU: KONFERANSA KATILAN BÜTÜN ÜLKELERİN TAAHHÜTLERDE BULUNACAĞINA İNANIYORUM
22.03.2010, Hişam el Besyuni
Mısır Dışişleri Bakanı Ahmet Ebul Geyt, Kahire'nin ev sahipliğini yaptığı Darfur'un Gelişimi ve İnşası İçin Donörler Konferansı'nın açılışında yaptığı konuşmada, İslam Konferansı Teşkilatı'nın ev sahipliğinde, Türkiye ve Mısır'ın başkanlığında yapılan bu konferansın, Darfur konusunun, İslam dünyası ve uluslararası toplumun ilgi odağında bulunduğunun bir göstergesi olduğuna işaret etti. Konferansa katılan ve açılışta bir konuşma yapan Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, konferansa iştirak eden ülkelerin tamamının taahhütlerde bulunacağına inandığını, Darfur'daki sorunların çözümü için bütün ülkelerin çabalarına ve Sudan hükûmetiyle iş birliğine ihtiyaç duyulduğunu ve Türkiye'nin, Darfur'da kapsamlı bir barışın sağlanması için harcanan çabaları desteklediğini söyledi. Davutoğlu, Katar'ın bu konudaki çabalarına da işaret etti. Davutoğlu, son dönemde Darfur'daki krizle ilgilenen tarafların, söz konusu bölgede bir barış anlaşmasının sağlanması için birçok önemli kararlar aldığını ve bu konuyla ilgili olarak Sudan ile Çad arasında sağlanan uzlaşmanın, barışa katkıda bulunacağını ifade etti. Davutoğlu ayrıca Türkiye'nin, bölgede barış ve istikrarın sağlanması konusunda, Darfur halkına destek olacağını belirtti.

EL AHRAM:
TÜRKİYE GENELKURMAY BAŞKANI, 3. ORDU KOMUTANINI SAVUNDU
22.03.2010, Seyyit Abdulmecit
Türkiye Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk'i savunduğunu yineledi. Başbuğ, Berk'e yönelik suçlamaları içeren iddianameyi incelediğini ve iddianamede geçen hususların bilgilere değil, gizli tutulan bir tanığın değerlendirmelerine dayandığını belirtti. Başbuğ, isimlerini zikretmek istemediği bazı siyasetçilerin, doğruluk payı olmayan iddiaları medya araçlarıyla yaymak yerine, bu iddiaları daha dikkatli bir şekilde incelemelerini talep etti. Başbuğ, görevde olan bir ordu komutanının hükûmeti devirmeyi planlayan bir örgüte üye olamayacağını vurguladı

ALMANYA:
DER TAGESSPİEGEL:
KÖPRÜ OLUŞTURMAK
22.03.2010, Thomas Seibert
Türk-Avrupa ilişkilerinde başka hiç bir konu, bir tarafta bu kadar çok umut uyandırırken diğer tarafta o denli korkulmasına neden olmuyor. Vize konusu Şansölye Merkel'in Mart ayının sonunda Türkiye'ye gerçekleştireceği ziyaretin gündeminde olacak. Türkiye mümkün olan en kısa sürede AB ile vizesiz seyahat trafiği için gereken tüm koşulları yerine getirmek istiyor. Türk hükümet politikacıları, Avrupalı muhataplarına konuyu açmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Bu yüzden, Şansölye'nin 29/30 Mart tarihlerinde gerçekleşecek olan Ankara ve İstanbul ziyaretinde bu sorularla karşılaşması kimseyi şaşırtmayacaktır. Türk Dışişleri Bakanlığı'nda, Türkiye için vize konusunun tüm Avrupalı muhataplarla görüşülen "en önemli konulardan biri" olduğu söyleniyor. Sırbistan, Karadağ ve Makedonya vatandaşlarına geçen yılın sonunda AB'ye vizesiz seyahat hakkı tanındığından bu yana Ankara baskı yapıyor. Türkiye kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyor, zira AB'ye aday ülkeler için normal olarak vize uygulaması devam ediyor. Buna karşın, AB ile katılım görüşmeleri henüz başlamamış olan eski Yugoslavya devletleri bile vizesiz seyahat edebiliyorlar. Şimdi Ankara'daki hükümet, kendi vatandaşlarının da vizesiz seyahat edebilmesi için tüm imkanları kullanıyor. AB ülkeleri için vize zorunluluğunun kalkması halinde Türkiye, Avrupa hayalinin önemli bir kısmını gerçekleştirmiş olacak. Vize muafiyeti sadece vatandaşların çoğu için fayda getirmekle kalmayacak, aynı zamanda psikolojik açıdan da önemli. Vizenin kalkması Boğaz'da Türklerin Avrupa'ya ait oldukları ve dışlanmadıklarının sinyali olarak algılanacaktır. Olabildiğince çok ülke için vize muafiyeti sağlamak, Türk dış politikasının merkezi konularından biri haline geldi. Öncelikle Güney Amerika, Afrika ve Orta Doğu ülkeleri olmak üzere yaklaşık 60 ülke, artık Türklerden vize talep etmiyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kamerun ile bu yönde bir anlaşma imzaladı.

İNGİLTERE:
THE INDEPENDENT:
AZERBAYCAN... PETROL VE DOĞAL GAZ POMPALAMAK
21.03.2010, Mark Leftly
Azerbaycan, doğal kaynakları ile Rusya'nın AB enerjisi üzerindeki hakimiyetini azaltmak konusunda hayati önem taşıyor. Azerbaycan'ın başkenti Bakü modern zamanların en önemli jeopolitik meselelerinden birinin merkezinde de yer alıyor. BP yönetimindeki Şah Deniz-2 sahası ile Azerbaycan'ın, Türkiye'nin Erzurum kentinden Avusturya'ya uzanacak olan 3300 km uzunluğundaki Nabucco boru hattının en büyük doğal gaz tedarikçisi olması bekleniyor. Türkiye ve AB üyesi ülkeler arasında geçen yıl Ankara'da imzalanan bir uluslararası anlaşma ile büyük bir engel aşılmış oldu. Türkiye parlamentosu boru hattının yapımı ve işletilmesi ile ilgili yasal çerçeveyi sağlayan anlaşmayı kısa bir süre önce imzaladı. Azerbaycan ve Türkiye arasında bazıları siyasi nedenlere dayanan anlaşmazlıklar var. Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkilerinde buzların çözülmeye başlaması hâlâ resmî olarak Dağlık Karabağ meselesi yüzünden komşusu ile savaş hâlinde olan Azerbaycan'ı öfkelendirdi. Türkiye aracılığı ile gaz transitinin Azerbaycan için maliyetinin ne olacağı konusunda da bazı anlaşmazlıklar da mevcut. Türkiye Enerji Bakanı Taner Yıldız bu ayın başında hükûmetinin Azerbaycan'a piyasa fiyatının altında transit ücretleri önerdiğini söyledi. Azerbaycan şimdi siyasi güç kazanıyor, Bakü'nün kararları neredeyse bütün bir kıtanın enerji güvenliğini etkiliyor.

ÜRDÜN:
EL DÜSTUR:
ÜRDÜN BAŞBAKANI SEMİR RIFAİ, TÜRKİYE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ'I KABUL ETTİ
22.03.2010
Ürdün Başbakanı Semir Rıfai, Türkiye Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ı, dün Başbakanlıkta kabul etti. Rıfai görüşmede, Türkiye'nin bölgedeki rolünü ve özellikle Filistin konusunda gösterdiği hassasiyetin sadece Ürdün'de değil bütün Arap ülkelerinde saygıyla karşıladığını vurguladı. Ürdün'ün, bölgede yürütmekte olduğu stratejik projelerini Türkiye Başbakan Yardımcısına anlatan Rıfai, en önemli projenin Ürdün'den geçen ve Arap Körfezi'ni Avrupa'ya bağlayan demir yoları projesinden bahsetti. Ayrıca enerji ve deniz taşmacılığı projelerinin bölgeye önem kazandıracağını vurgulayan Rıfai, Türk şirketlerinden bu projelere katılmalarını istedi. Arınç, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ürdünlü mevkidaşı Semir Rıfai'ye selamlarını ve "en yakın zamanda Türkiye'ye beklediğine" dair davetini ileti. Türkiye ile Ürdün'ün "iki dost ve kardeş ülke" olduğuna işaret eden Bülent Arınç, "Aynı coğrafya ve aynı tarihin çocuklarıyız. Şimdi de hükûmetlerimiz ve Parlamentolarımız çok iyi anlaşıyor. Aynı ortak hedeflere yürüyoruz." Dedi. Arınç, iki ülke arasında serbest ticaret anlaşmasının imzalanması ve vize uygulamasının kaldırılmasının ilişkileri üst seviyeye getirdiğini vurguladı.
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla