DIŞ BASIN ÖZETLERİ
İNGİLTERE:
REUTERS:
TÜRKİYE'NİN AB MÜZAKERECİSİ KIBRIS GÖRÜŞMELERİ
KONUSUNDA UMUTLU
25.03.2010
Türkiye'nin AB başmüzakerecisi dün yaptığı açıklamada, Kıbrıs Rum kesimini barış görüşmeleri konusunda daha fazla çaba sarf etmeye çağırdı ve gelecek ayki seçimlerin ardından adanın birleşmesi için yapılan görüşmelerin sona ereceğini sanmadığını söyledi. AB ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış, Türkiye'nin bir gün Bloka katılacağına inandığını belirtti ancak AB'ye katılım konusunda bir engel teşkil etse de Kıbrıs Rum kesimine ait gemilere limanların açılmayacağının altını çizdi. Bağış, Kıbrıs'ın Türk kesiminde 18 Nisan'da yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından katı tutumlu aday Derviş Eroğlu'nun Kıbrıs lideri Mehmet Ali Talat'a karşı galibiyetinin, görüşmelerin durmasına yol açacağına ilişkin iddialara rağmen, barış müzakerelerinin devam etmesini umduğunu söyledi. Bağış, Brüksel'e yaptığı ziyaret sırasında Reuters'a verdiği demeçte, "Eroğlu da Talat gibi kapsamlı bir çözüm için hevesli olacak mı? Hepimizin bunu görmeye ihtiyacı var. En azından öyle olmasını umuyorum." dedi. Söz konusu anlaşmazlıkla ilgili bir ilerleme bekleyip beklemediği sorulduğunda Bağış, Türkiye'nin öncelikle AB'nin, Kıbrıs Türk kesimine karşı uyguladığı uluslararası izolasyonu ortadan kaldırmasını beklediğini söyledi. "Şayet AB (izolasyonu kaldırmaya yönelik) kararını uygularsa, evet bunu (limanları trafiğe açmak) yapabiliriz." dedi. Bağış, Türkiye'nin AB'ye katılım için gerekli reformları 2013 yılının sonuna kadar tamamlayacağını söyledi. Almanya Başbakanı Angela Merkel, gelecek ay Türkiye'yi ziyaret edecek ve bir sonraki ay Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Fransa'ya gidecek. Bağış, Berlin ile ilişkilerin kuvvetli olduğunu söyledi ve ülkesinin, Almanya'nın Ankara'ya tam üyelik yerine, ekonomi ve diğer alanlarda daha yakın işbirliği sunan "imtiyazlı ortaklık" önerilmesine yönelik çağrısını yinelemesini hoş karşılamayacağının altını çizdi. Bağış, "Merkel'in, korkunç ve aşağılayıcı bir terim olan 'imtiyazlı ortaklığı' son dokuz aydır telaffuz etmemiş olmasını takdir ediyoruz. Bence bu olumlu bir gelişmedir." dedi. Bağış ayrıca, "Bu, AB'nin, elitler veya Hristiyanlar klübü ya da değerler birliği olup olmadığını kanıtlaması için bir şanstır. AB genişleme olmaksızın kendini ayakta tutamaz, gerçekçi olmak zorundayız." dedi.
EL HAYAT(Arapça yayımlanıyor):
ANKARA, ERMENİ SOYKIRIMINI KABUL ETMELERİ HALİNDE BAZI ÜLKELERE KARŞI AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE BAŞVURABİLECEĞİNİ AÇIKLADI
25.03.2010, Yusuf el Şerif
Türkiye dün, 1915 olaylarını soykırım olarak gören ülkelere karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurabileceğini açıkladı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Burak Özügergin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmanın, üzerinde çalışılan seçeneklerden biri olduğunu ifade etti. Özügergin'e göre böylesi katliamların gerçekleştiğini kanıtlayan bir hüküm bulunmadığı için tarih hakkında hüküm vermek veya etnik temizlik terimini kullanmak parlamentoların yetki alanına girmiyor. Özügergin: "Buna onay veren parlamentolar, Türkiye'ye ve imajına zarar veriyorlar. Türkiye'nin uluslararası mahkemelerde dava açma hakkı var." ifadelerini kullandı. Namık Tan'ın Washington'dan hangi tarihte döneceğine dair bir bilgi vermeyen Özügergin, dönüşün en uygun zamanda gerçekleşeceğini belirtti. Pek çok kişi, Tan'ın Ankara'da kalmasının, Başbakan Erdoğan'ın nisan ayında yapacağı Washington ziyaretini ertelemesi veya iptal etmesi olasılığını güçlendireceğini düşünüyor.
REUTERS:
TÜRKİYE İSRAİL YAPIMI İNSANSIZ UÇAKLARI TESLİM ALDI
25.03.2010
Savunma Bakanı Vecdi Gönül bugün yaptığı açıklamada, Türkiye'nin İsrail'den altı adet Heron tipi insansız uçağı teslim aldığını ve geri kalan dördünün de nisan ayı sonunda ulaşmasını beklediğini söyledi. Gönül, Parlamentoda yaptığı açıklamada, İsrail'in uçakların sevk ve idaresini yapacak Türk personeli eğittiğini ve ilk testlerin orada yapıldığını söyledi. Bakan ilk altı uçağın ne zaman Türkiye'ye ulaştığı konusunda açıklama yapmadı. 185 milyon dolarlık projedeki gecikmeler ve bölgesel müttefikler olan Türkiye ile İsrail arasındaki diplomatik atışma, anlaşmanın iptal edilebileceğine ilişkin spekülasyonlara neden olmuştu. Müslüman Türkiye İsrail'in Filistin politikalarını özellikle Aralık 2008'de yaptığı Gazze saldırısını eleştiriyor.
ABD:
THE NEW YORK TIMES:
TÜRKİYE... ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ KONUSUNDA KESKİN
AYRILIKLAR
24.03.2010, Şebnem Arsu
Türkiye'nin iktidardaki partisi ve ülkenin katı laik yargı organı dün, Anayasa'nın değiştirilip değiştirilmemesi konusunda sert bir tartışmaya giriştiler. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin pazartesi günü açıkladığı anayasal değişiklikleri üst mahkemeler, yasalara aykırı bularak yargının bağımsızlığının doğrudan hedef alındığını belirtiler. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise hazırlanan taslağın, uluslararası uygulamalara göre yapıldığını ve daha demokratik bir devlet hâline gelmenin gereği olduğunu belirtti. Parti, her ikisi de laik devletin kalesi olan Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun ana yapısını değiştirmeyi teklif ediyor. Değişiklikler, hükûmete, mahkemeler üzerinde daha fazla denetim yetkisi verecek.
PAKİSTAN:
THE NATION:
TÜRK BAŞBAKAN ERDOĞAN'A PAKİSTAN NİŞANI VERİLDİ
24.03.2010
Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari dün, uzak görüşlü liderliği ve Pakistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesine yaptığı büyük katkılardan dolayı Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a "Pakistan Nişanı"nın verildiğini teyit etti. Türk Başbakana Nişan, Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zedari tarafından, Erdoğan'ın Pakistan'a yaptığı resmî ziyaret sırasında 26 Ekim 2009 tarihinde düzenlenen ve Başbakan Yusuf Rıza Gilani ile Senato Başkanının da katıldığı resmî bir törende verilmişti. Törende, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dinamik, basiretli, uzak görüşlü bir liderdir ve uluslararası alanda yüksek bir saygınlığa sahiptir. Pakistan halkı da kendilerine derin saygı ve sevgi beslemektedir." denildi. Erdoğan, Ekim 2005'te meydana gelen deprem sonrasında depremden etkilenen bölgeleri ziyaret eden ilk Hükûmet Başkanı olmuştu.
BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ
EL BEYAN:
TÜRKİYE BAŞBAKANINA SUİKAST İHBARI
25.03.2010
Türkiye İçişleri Bakanlığından dün yapılan bir açıklamada, "İçişleri Bakanlığı'na, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a bir suikast yapılacağına dair ihbarda bulunuldu." denildi. Türkiye İçişleri Bakanı Beşir Atalay, dün gazetecilere yaptığı açıklamada bu haberi doğruladı.
Atalay, "Öyle bir ihbar gelmiş ama bunları çok fazla önemsememek gerekiyor. Zaman zaman bu tür şeyler olur. Sadece Başbakanımızla ilgili değil. Değişik kişilerle ilgili zaman zaman bize bu tür ihbarlar ulaşıyor." Dedi. Atalay, "Sayın Erdoğan'ın güvenliğine titizlik gösterilecektir. Herkesin korunmasıyla ilgili her zaman gerekli tedbirleri alıyoruz. Çok özel bir tedbir alınmış değil. Sonuçta böyle şeyler zaman zaman oluyor. Bunların bazısı duyulur, bazıları duyulmaz. Bazıları yanlış olur araştırdığınızda hiç ciddiye alınacak şeyler değildir. Başbakanın güvenliği konusunda her zaman tedbirlerimiz en üst seviyededir ve bu konuda çok hassasiyet gösteriyoruz." Dedi. Bu ihbar geldikten sonra Başbakan Erdoğan'ın güvenliğiyle ilgili tedbirlerin bir üst seviyeye çıkarıldığı açıklandı.
LÜBNAN:
AS SAFİR:
BERRİ, TÜRKİYE ZİYARETİNİ BÜYÜK BİR İSLAMİ PAZAR KURMA ÇAĞRISI YAPARAK NOKTALADI
25.03.2010
Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, Türkiye ziyaretinin sonunda, "Lübnan-Türkiye ilişkilerinin gelişimi, birbiriyle bağlantılı olan hükûmet ve parlamento hattında ilerliyor. İki ülke arasında imzalanan parlamentolar arası iş birliği protokolünde, sadece deneyim paylaşımı ve parlamento platformlarında iş birliğini değil, aynı zamanda diplomatik olmayan ilişkilerin geliştirilmesi için hükûmetlerin vereceği çabaların da desteklenmesini görüştük..." dedi. Türkiye-Lübnan iş adamları kurulunun dün İstanbul'da düzenlediği toplantıda Berri, Avrupa'nın tutumuna rağmen İsrail'in daha radikal bir yol izleyeceğini söyledi. Berri, bütün göstergelerin, İsrail'in uzlaşma projelerinin aleyhine zaman kazanmaya çalıştığını kanıtladığını söyledi. Türkiye'nin Lübnan'ın yanında durduğunu, yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyi kurulmasının önünü açacak ekonomik ve ticari entegrasyon aşamasına varıncaya dek ikili ilişkileri geliştirmesine destek verdiğini vurgulayan Berri, yine Türkiye'nin, Lübnan'da güvenlik ve istikrara verdiği öneme işaret etti. Berri konuşmasını şu sözlerle noktaladı: "Batı pazarlarına ortak veya üye olarak dâhil olmaya çalışarak vakit kaybedilmemesinden yanayım. Buna karşı değilim; ancak bu konuda zaman harcanmamasından ve derhal, Türkiye'nin, İran'ın, Suudi Arabistan'ın, Endonezya'nın, Mısır'ın ve Suriye'nin girişiminde -sonrasında İslam Konferansı Örgütü ülkelerinin de katılacağı- ortak büyük İslam pazarı adını alacak bölgesel bir pazar kurulmasından yanayım."
AVUSTRALYA
THE AUSTRALIAN:
TÜRKİYE'DEKİ GERGİNLİKLER, BATI'YA KARŞI İSLAM ÇATIŞMASI DEĞİL
25.03.2010, Whit Mason
Ekim 2008'de savcılar, daha önce dokunulmaz olarak görülen üst düzey askerî yetkililer, gazeteciler ve akademisyenleri de içeren geniş bir yelpazeden pek çok kişiye karşı bir dava başlattılar. İddialara göre sanıklar, Adalet ve Kalkınma Partisine karşı askerî bir darbenin yolunu açmak için kargaşa yaratmaya kararlı Ergenekon adlı bir ağa mensuptular. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de yer aldığı grup AK Parti'yi kurdu ve iktidarı elde etti. Kendilerini "muhafazakâr demokratlar" olarak tanımlıyorlar. Suçlamaların doğruluğunu değerlendiremeyiz ama Türkiye'nin tarihine bir bakmamız, bunun, ordu önderliğindeki "Batıcılar" ile şu anda hükûmeti kontrol eden İslamcılar arasındaki bir çatışma olmadığını ortaya çıkarabilir. Bu, daha çok, Türkiye Cumhuriyeti'nin 1923'te kurulmasına ilham veren ideolojik programın birbiriyle yarışan özellikleri arasındaki bir çatışma. Atatürk 1938'de hayatını kaybetti. II. Dünya Savaşı'na tanık olsaydı en çağdaş Avrupalıların, milliyetçiliğe antipati duymanın yanı sıra orduya da ihtiyatlı yaklaştıklarını görürdü. Şimdi Avrupalı olmak demek AB'ye kabul edilmek demek ve Türkiye için de bu, ordunun politikada 80 yıldır oynadığı rolünü kaldırmak anlamına geliyor. Türkler, uzun süredir olayları yönlendiren bir "derin devlet"in varlığına kani olmuş durumdalar. Buna karşılık, Kemalistler, dindar Müslümanlar olan politikacıların Türkiye'nin laik düzenini yıkmaya çalıştıklarında ısrar etseler de hiçbir İslamcı grup böyle bir girişimde bulunmadı. Bugünün Türkiye'si, ordu ve sıkı laik müttefiklerinin önemli roller oynadığı güçlerin karşılıklı etkileşiminin bir ürünü. Türkiye'nin demokrasisi, bir darbenin kabul edilemeyeceği bir noktaya geldi. 1997 darbesi İslamcı politikanın faydasız olduğu gerçeğini nasıl güçlendirdiyse Ergenekon davası da Türkiye'nin siyasetindeki bu gerçeği güçlendirebilir. Bunu gerçekleştirmek ve hüküm süren adamların değil de bir hukuk devleti olduğunu göstermek için Türkiye'nin yargısının profesyonel çalışması, medyasının özenli olması ve vatandaşlarının da davaları dikkatle takip etmesi gerekiyor. Türkiye'nin dostlarının bu önemli rolleri oynayanları desteklemek için ellerinden geleni yapmaları lazım. Ancak sanıklara destek vererek bu davada ön yargılı olmak da kibirlilik ve cahillik olur.
FRANSA:
LE MONDE:
TÜRK HÜKÛMETİ, AVRUPA BİRLİĞİ'NİN BEKLEDİĞİ ANAYASA REFORMUNUN YOLUNU AÇTI
25.03.2010, Guillaume Perrier
Avrupa Komisyonu'nun uzun süredir beklediği, 1980 askerî cuntasından miras kalan Türk Anayasası reformu, Recep Tayyip Erdoğan'ın muhafazakâr partisi AK Parti'nin 2007 seçimlerinde yeniden seçilmesinden bu yana düzenli olarak gündeme gelen bir konuydu. Türk hükûmeti, 22 Mart Pazartesi günü, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in ifadesiyle, "ülkenin Avrupa normlarına uyum sağlamasını" sağlayacak 26 maddelik Anayasa değişiklik paketini sonunda kamuoyuna sundu. Erdoğan'ın sağ kolu, "Türkiye bu anayasayla ilerleyemez. Değişiklikler gerekmektedir." açıklamasını yaptı. Proje, milletvekilleri tarafından kabul edilirse askerlerin kurumların idaresindeki müdahalesini belirgin bir şekilde azaltacak: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yapısında reform yapılarak, Avrupa'daki benzer kurumlara yaklaştırılması öngörülüyor. Ayrıca görevdeki askerleri yargılama olanakları genişletilecek ve parti kapatmaları, Meclisin onayı olmadan mümkün olamayacak. Anayasa değişiklik projesiyle ölçüsüz yetkileri tehlikeye giren Danıştay üyeleri, Başkan Mustafa Birden'in değerlendirmesine göre "yargının bağımsızlığını geriye götürecek" olan maddelere itiraz ettiler. Hâkimler düzenli olarak şimdiki hükûmete karşı bir duruş sergilemiş, hâlihazırdaki anayasaya göre dokunulmaz bir konumda bulunmaktadırlar. HSYK'nın yedi üyesi ülkenin yüksek dereceli mahkemelerinin başkanları tarafından seçiliyor. Ergin'e göre bu durum "kendi üyelerini kendilerinin seçtiği bir sistem" yaratıyor. Önerilen reform ile HSYK'nın 21 üyesi, birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi meclis, cumhurbaşkanı ve diğer yargı organları tarafından seçilecek. Sendikal hakları güçlendirebilecek ve 1980 darbecilerinin yargılanmasının yolunu açabilecek olan Anayasa değişikliği bir ilk adım. Yürürlüğe girebilmesi için milletvekillerinin üçte ikisi tarafından, yani 367 milletvekili tarafından kabul edilmesi gerekiyor. Oysa iktidar partisinin mecliste sadece 337 sandalyesi bulunuyor. Hükûmet, mecliste muhtemel başarısızlığın yaşanması hâlinde Anayasa değişikliğini yazdan önce referanduma sunma niyetinde olduğunu açıkladı.