|
Ama öncelikle Kürt Müslümanların diğer Müslümanlardan talebi nedir? Çağrısı var mıdır? Beklenti ne yöndedir? Bunların netleşmesi lazım…
Savaş mı? Barış mı? Direniş mi? Dayanışma mı? Duyarlılık mı? Dua mı? İnsani yardım mı? Psikolojik destek mi? Yoksa hala istekler muğlâk mı?
Acilen biz Müslümanlar birbirimize ne söyleyeceksek, nasıl bir mutabakat arayışında isek bunun belirginleşmesi gerekiyor? Sadece teselli bulmak, yüreğimize su serpmek, günah çıkartmak veya tribünlere oynamak değil, tüm samimiyetimizle sadra şifa olacak cümleler kurmalıyız…
Sorunun çözümü noktasında İslam dışı çevreler Müslümanları muhatap almıyor, hesaba katmıyorlar diye alınmak, sızlanmak, şikâyet etmek durumunda değiliz… Evvel emirde sahada olan Müslüman çevreler birbirilerini muhatap almalı, bu yakıcı, eritici soruna el atmalı, ağırlıklarını hissettirmelidirler…
Endişem bu konuda bugüne kadar Müslümanların ihmalinin İslam’a fatura edilmesidir. İslam’ın egemen sistemin payandası olarak gösterilmesidir. Kürt sorunu üzerinden İslam’ın mahkûm edilmesidir… Özellikle bölgede genç kuşakların İslam algısı kuşku, önyargı ve tepki yüklüdür…
Kürt halkı laikçi, seküler, rasyonalist çevrelerin etkisiyle İslamsızlaştırma kampanyalarına maruz kaldı… İslam, Kürt halkının ezilmişliğinin, geri kalmışlığının gerekçesi olarak karalandı… Zerdüştlük, Kürt halkının ulusal dini şeklinde lanse edildi…
Arap, Fars ve Türklerin Kürtler üzerindeki asimilasyoncu, ırkçı hâkimiyet kurma politikalarının faturası İslam’a çıkarılıyor… Kürtlerin ulusal bilincinin körelmesinin müsebbibi olarak İslam gösteriliyor…
İşte PKK’nın önünü açan bu söylemler oldu…
Fakat tüm geç kalmışlığımıza rağmen hala yapabilecek çok şey var... “Bu sorun beni aşar” demeden, “bu sorun sistemin sorunudur” kolaycılığına kaçmadan, elimizi taşın altına sokmalıyız…
Soruna sadece duygusal ve tepkisel yaklaşımlarla değil, gerçekçi, tutarlı, ilkeli, kararlı, basiretli hamlelerle müdahil olmalıyız. Canımız acısa da, yüreğimiz yansa da, öfkemiz kabarsa da yeni yanlışlara ve yangınlara fırsat veremeyiz…
Sorunun müsebbibi Kemalist paradigmanın seçkinci bürokratları olsa da olayın tüm acı ve yakıcı sonuçlarını biz yaşıyoruz… Ortadaki vahşet ve vahamet bizi vuruyor… Bedel ödeyen biz…
Maliyeti insan hayatı ve toplumların birbirine nefreti olan bu gidişata duyarsız kalırsak kimse bizi affetmez…
Bizler sadece olup biteni izleyen, tartışan, yorumlayan olmanın vebalini taşıyamayız…
Evet, öncelikle Müslümanların ortak bir akla ve ortak bir dile ihtiyacı var. O takdirde çözüme yaklaşırız…
Temel referans Kuran ve Sünnet olduktan sonra neticeye gitmek zor olmayacaktır. Yeter ki, her şeyi vahyin kriterleriyle test edebilelim.
Doğrularımızı sadece söylemde değil, yaşamda da kanıtlamak durumundayız… Önce Müslümanlar duruşlarıyla güven vermeli, adil şahitliklerini sürdürmelidirler…
Şu an Kürtlerde güvensizlik, diğerlerinde ise endişe hâkim…
Ve bu sorun sandıklardan, satırlardan önce sadırlarda çözülmesi gereken bir sorundur… Bugün ateşkes sağlansa bile, yüreklerdeki kin ve nefret ateşini nasıl söndüreceksiniz?
Bizler, Müslüman coğrafyanın tarih içinde toplum sorunlarına getirdiği çözüm pratiklerini, yeni birikimlerle beraber zenginleştirerek yeniden üretebiliriz…
Ama önce Müslümanlar lokal, yerel ve kendi özel çabalarıyla kendilerini sınırlamadan yapılar üstü ortak perspektiflerde buluşmaları gerekiyor…
Derinden gelen dip dalgaya, mikro milliyetçi marazlara kimden gelirce gelsin geçit vermemeliyiz… Müslümanlar ne Türk ulus devletini, ne de Kürt ulus devletini savunmak zorunda değillerdir. Her şeyden önce Müslüman’ız, etnik kökenimiz, kavmi kimliliğimiz dinimizin önüne geçemez…
Nihai çözüm ise adil, güven ve gönüllü ortaklığa dayalı bir İslam birliğidir… Yani esas olan; ittihadı İslam’dır. Belki kimileri için uzak ve zor bir hedef olabilir ama bu amaca yoğunlaşınca şartların oluşacağına inanıyorum. Kaldı ki netice ne olursa olsun bu bizim için itikadi ve ibadi bir sorumluluktur.
Şayet bunun bir çözüm olduğuna inanıyorsak kıyamete kadar bu hedeften kopamayız…
Ertelenen ve engellenen bu proje ümmete çok pahalıya mal oldu…
Evet, çözümü dışarıda değil, önce içeride arayacağız…
Duyarlılık ve sorumluluk bağlamında gerçek evrensel İslam kardeşliğini ayağa kaldıracağız…
İçi doldurulmamış, tek taraflı bir kardeşlik söylemi havada kalır, hayatta karşılığı da yoktur…
Kardeşlik hamasetini ve edebiyatını kimse yutmuyor, sadakat, samimiyet içeren bir kardeşlik özleniyor…
Evet, ya vahyin istediği şekilde kardeşleşeceğiz…
Ya da resmi ideoloji Türkleri kurtlaştırmaya, Kürtleri de mankurtlaştırmaya devam edecek!
Çözüm Türk kurtlaşmasına karşı Kürt kurtlaşması da değildir…
Faşizan mihrakların istediği etnik kutuplaşmayı kardeşlik bilinciyle bertaraf edebiliriz…
Geciktik ama vazgeçmedik… Çünkü inanıyoruz ki “iman etmedikçe cennete giremeyiz”… Birbirimizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmayız…”
Bir başkası için bu bir Kürt sorunu olabilir ama bizim için iman sorunudur…
Ramazan Kayan
|