İşin sonu şekillerin dinleşmesi ile de sonlanabilir ve karşımıza kültürel Müslümanlık çıkıverir…
Doğrusu ilke, kural, metot, hedef sunmayan bir din şekilden öteye gidemez. Sığ, çiğ, dar ve ham kalmaktan da kurtulamaz… Böylesi bir din tasavvuru statükonun payandası, sistemin parçası ve pazarı olma riski altındadır…
Kimi Müslümanlar da nükseden keyfiyetsizlik ve kifayetsizliğin nedeni de bu değil midir ?
Şekilcilik varsa içsellik yoktur…
Şekilcilik donukluk ve durgunluk demektir… Kendinde var olan potansiyeli harekete geçirme zahmetine katlanmadan görüntü ile yetinmektir…
Özden uzaklaştıkça, İslami değerler önemsizleşir… Gelenek, görenek ve atalar kültüründen tevarüs eden kabuller dinin yerine geçmeye başlar. Nazari ve sathi bilgilerin çeperinde kalan insan dinin özüne intikal etmekte ve ruhunu idrak etmekte zorlanır…
O süreçte bakarsınız ki:
Ayetler sloganlaştı…
İbadetler adetleşti…
Akide felsefileşti…
Din ideolojileşti…
İslam Protestanlaştı…
Hayat profanlaştı…
Peygamber magazinleşti…
Ya da olgunun dinleşmesi ile karşı karşıya kalırız…
Kültürleşen, töreleşen ve sıradanlaşan İslam kafa ve kalplerde muhafaza altına alınmıştır veyahut vicdanlara sürülmüştür…
Doğrusu İslam’ı olduğu gibi kabul etmemiz bizden istenirken, sanki istiyoruz ki, bulunduğumuz hal üzere İslam bizi kabul etsin…
Evet, Müslüman gibi davranmak yetmez, Müslüman olmak zorundayız…
İslam’a hayatımızdan bir parça yer açmak yeterli değil, hayatı tümden ve tüm içtenliğimizle İslam’a bağlamak durumundayız…
İçine ihlâs katılmayan h,iç bir eylem, salih amel kapsamına alınmıyor…
Yine ilimsizlik, fıkıhsızlık, takvasızlık insanı şekilci ve şabloncu bir akıbete düçar kılıyor…
Hikmet ve irfan iklimine uzak düşürüyor…
Ramazan Kayan
|