Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02-16-2012, 11:45   #4
Kullanıcı Adı
Seyyah
Standart
***


Alemin, Âdem için yaratıldığını bildirir.


Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: Hak Taâlâ iki cihanı ve
onlarda olanın tamamını insan için icat ve mevcut eylemiştir. Ta ki âlemde
olan sanatlara bakıp, eşyada bulunan hikmetleri bilsin. Hepsinin benzerini
kendi vücudunda buldukta; nefsini bilmeye erip, ondan Allah'ı tanıma kolay
olsun. Zira ki Hak Taâlâ Nazm-ı Kerim'inde: Ben insanları ve cinleri ancak
bana ibadet etsinler diye yarattım,È (51/56), buyurmuştur. Hadis-i kudside:
Ey insan! Beni tanımak için nefsini bil, emr-i şerifiyle, nefsi bilmenin
Rabbi tanımaya vesile olduğunu duyurmuştur. Çünkü Hak Taâla insanı, kendi
tanınması için yaratıp, kendi tanınmasını, insanın nefsini tanımasına bağlı
kılmıştır. Şu halde elbette insana, kendi nefsini bilmek istidadını
vermiştir. Ta ki nefsini bilmekten, yaratıcısını bilmeye erişsin. Nitekim
haberde: Nefsini bilen, Rabbini bildi,È vârit olmuştur. Allah'ı tanımanın
anahtarı, nefsi bilmek bilinmiştir. Nefsi bilmenin anahtarı, âlemi bilmek
kılınmıştır. Lakin Hak Taâlâ'nın âlemin ufuklarında olan eserlerinin
benzersiz sanatını herkes görüp, sırlarına ermek, insana nefslerinde
bulunan kudretinin kemal ve tavırlarını tamamıyla bilip, nurlarını görmek,
ondan yüce istek olan Mevla'yı tanımaya ermek çok suğul, zor ve esrarlı iş
bulunmuştur. Zira ki insana, mümkün ve müyesser değildir ki; dağların
tepesine çıka, denizlerin dibine ine ve yerin içine görüp, süflî âlemin her
birini görebile ve bütün durumlarına ve sırlarına muttali ola. Göğün üstüne
çıkamaz ki, feleklerin ve yıldızların incelik ve hakikatlerine tamamiyle
erip, ulvî âlimin durum ve sırlarına gereği gibi vâkıf ola. Göklerin
melekût âlemine giremez ki, ruhlar âleminin durum ve sırlarını gereği gibi
vâkif ola, feleklerin nefs ve akıllarını müşahede kıla. Ondan alemin
yaratıcısının bunca kâinatı yaratmasından ve âlimin cüzlerini zerre zerre
an an değiştirip, yetiştirmesinden işlerini temaşa ile isim ve sıfatlarına
muttali olup, ondan zatını tanımaya yol bula.
Şu halde rauf ve rahim olan âlemlerin Rabbi hazretleri, esirgemesinin
olgunluğundan, inayetinin sonsuzluğundan, iç ve dış âlemde, ulvi ve süflî
eşyadan her ne ki bu insan vücudunun dahi iç ve dışını o tavır ve tarz ile
en güzel biçimde üzere âlimin nümunesi olarak yaratmış ve tasvir etmiştir.
Her ne vasıflar ile ki, pak zatı sıfatlanmıştır, bu insan ruhu dahi o
vasıflar ile sıfatlanmıştır. Nitekim âlemi, bütün cüzleriyle kendisine
itaatli ve boyun eğici eylemiştir. Ta ki bu insan, kendi vücuduna bakıp,
azasının bileşiminden ve kuvvetlerinin düzeninden süflî ve ulvî âlemde
kolaylık üzere benzer ve alâmetlerini bulup, kendini âlemin numunesi
bilsin. Kendi ruhunun cisminde olan türlü tasarruf ve tedbirlerinden Hak
Taâlâ'nın âlemde olan türlü tasarruf ve tesirlerini bulsun. Ondan
fiillerine ve sıfatlarına vâkıf olup, pak zâtına muhabbet ve ibadet kılsın.
Onu tanıma saadetine erip, âriflerden olsun.
NAZM
Bil ey insan / Elbet sen kâinatın toplamısın
Varlığı içine alansın / Varlık senin yanında göresin
Görünmez sana görünür / Basiret ve irfanla
Onu şu anda hatır bil / Cismin karanlık ve süflî
Ruhun nurlu ve ulvî / Sırrın Rabbanî ve safî
Zatınla sevin / Sıfatını anla ve oku
Müjde sana, topla dağınıklığını / Kalbin Rahmen'ın evidir
Beyanını yüksek ve geniş ) Ey ârif kadrini bil
Güzel tatlı latifelerin / Bilgiler sendedir uyan
Dostlar içinde giy taç / Zamanlar içinde an hayatını
Sabit ve sakin ey şaşkın / Dairelerin kutbu sensin
Gözler senden ışıklanır / Ondan öğren ey insan
Sen elbette hazreti insansın

Seyyah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla