![]() |
#1 |
![]() “Men çe guyem, tamburam çe guyet”
“Ben ne diyorum, tamburam ne diyor”, çok hoşuma giden Farsça mısralardan biridir... Geçen yazıda malum Avrupa Birliğine girersek milletten millete, hatta bölgeden bölgeye değişen kültürel farklılıklara tahammül göstermemizin gereğinden bahsetmiş, bir de şahsen yaşadığım bir örnek olayı gündeme getirmiştim. Bugünlerde gazetelerin spor sayfalarına da taşan bir tartışmaya bakınız! Yok filan takımın filan oyuncusunun dindarlık derecesi şu imiş, bununki bu imiş, takımda birbirini etkiliyorlarmış, birbirlerine pas vermiyorlarmış, bir zamanlar o takımın yönetiminde bulunan biri, takımdan birkaç dindar oyuncuyu atınca denge kurulmuştu demişmiş... Aslında bu konulara girmek istemem ama bu davranış tarzı, toplumumuzun bütün katmanlarını, aileleri, şirketleri, bütün sivil toplum kuruluşlarını etkilemekte ve büyük verim kayıplarına sebep olmaktadır. Bu yüzden artık bu tür sosyolojik problemlerin bir çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Girmek için altmış yıldır, inişli çıkışlı ve de son yıllara kadar oldukça da tutarsız bir politika izlediğimiz Avrupa Birliğinde bu türden problemler tamamen olmasa bile büyük ölçüde halledilmiş durumdadır. Yine futboldan örnek vermek icab ederse, geçtiğimiz ramazan ayında bizim takımlarda oruç tutmak yasaklanabilirken, oralarda hiçbir Müslüman oyuncuya bu konuda bir baskı uygulanmamıştır. Hatırlayınız bir İsrailli futbolcunun filan günde oynaması kendi inancına göre uygun olmadığından maçın tarihini kaydırma gibi bir düzenleme bile gündeme gelmişti. Yıl 1976... Almanya’da gurbetçi işçilerimizle daha bir dostluklar geliştirdiğimiz günler. İşte o günlerden bir “Almanya Hatırası”... Şimdi Türkiye’de yaşayan bir Yozgatlıdan naklen: “Abey, Alamanya’ya ilk gittiğimiz günler... Çalışıyoruz, kazanıyoruz... Alamanya şartlarına uyum sağlamaya, bu arada kendi inancımıza göre vazifelerimizi yapmaya gayret ediyoruz... Bir gün çatıda kiremit döşüyoruz. Alman işçilerden biri bana bakıp sırıtıyor, yanındaki arkadaşına bir şeyler anlatıyor, bu arada namazda yaptığımız rükû, secdeye benzer hareketleri taklit edip habire kıkırdıyorlar. Birden tepem attı. Adama bir geydirdim, düştü kaldı. Ortalık karıştı. Mayster (ustabaşı) ikimizi de çağırdı. Bir de tercüman geldi. Ne olduğunu sordular. Ben de kısaca ‘Benim ibadetimle alay ettiğini hissettim, dayanamadım onu dövdüm’ dedim. Diğer Alman işçiler de benim lehime şahitlik yapınca ustabaşı o işçiye ‘Şimdi polis çağırırsam bu Türkoyu götürürler, ama o zaman sen de bu şirkette çalışamazsın. Çünkü kimsenin dinî duygularıyla alay etme hakkınız yok. Tercih senin’ dedi. Mesele kapandı...” Bizde “meselenin ardına kadar açık olması” sizin de canınızı sıkmıyor mu, Allah aşkına!.. İş Dünyamız Dr. Resul İzmirli
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|