![]() |
#1 |
![]() ![]() Bu son bir aydır yaşananların tamamına bir adım geri çekilip baktığımızda büyük bir değişim kavgasını görüyoruz. Türkiye değişiyor, yeni bir Türkiye kuruluyor. Kıyamet de bu yeni kurulan Türkiye’de kimin nasıl rol alacağından, güvenliklerinin nasıl sağlanacağından ve ne oranda temsil edileceklerinden kopuyor. Şu andaki cumhuriyet projeksiyonunda temsil edilemeyen ya da hor görülen kitleler legal ya da illegal örgütlenerek bu sistemin içine girmeye çalışıyorlar. Şu çok önemli: Bu kesimler sistemi yıkmaya değil, sistemin içinde güvenle yer almaya çabalıyorlar. Seçimler sonrasındaki kapsamlı anayasa değişikliği de İmamın Ordusu kitabının yarattığı dalgalanma da TÜSİAD’ın anayasa taslağı da Güneydoğu’daki sivil itaatsizlik eylemleri de bu değişim dalgasının bir parçası. Kiminin dini, kiminin ekonomik, kiminin etnik, kiminin siyasi, kiminin ise özgürlüklerle ilgili güvenlik kaygıları var. Kendilerini güvende hissetmiyorlar. Bu yüzden değişim isteği kapımıza dayandı. Masada kâğıtlar yeniden dağıtılacak. Senaryoda roller yeniden belirlenecek. Üstelik dönülmez bir akşamın da ufkundayız. Bahsettiğimiz işadamı, siyasetçi, sıradan esnaf, bürokrat, hukukçu, gazeteci ya bu sistemin içinde güvenli bir yer alacak ya da öncesinde olduğu gibi sistem onları tasfiye edecek ve ezecek. Bu yüzden müthiş bir korku dalgası ortalıkta kol geziyor. İlginç olan bu korku dalgasını yayanların da içinde yaşadıkları büyük korkunun kendisi olması. Korku korkuyu doğuruyor… Kimi kendi konumunu sağlama almak için silahlı bir örgütle tehditler savuruyor kimi görülmeyen bağlarla birbirine inanan insanları örgütlüyor kimi aba altından eski sopayı gösteriyor. Düne kadar bu sistemin içinde yer bulamayan kitleler bir ideal, bir insan ya da bir siyasi partinin çevresinde örgütlenerek sistemin içine girdiler. Kimilerine göre bu, büyük bir tehlikeydi. Kürt milletvekillerine PKK’lı demeleri de Gülen’e gönül veren insanları Fethullahçılar diye karalamaları da demokrasiye inananları laik softalar diye yaftalamaları da karşılıklı güvensizliklerden ve korkulardan doğdu. Bugün herkes diğer kesmin bütün demokratik sistemi ele geçirdiğini düşünüyor. Oysa herkes sistemin içinde kendilerine güvenli bir yaşam alanı açmaya çabalıyor. Korkuları olanlar korkmakta haksız da değiller. Daha önce pek çok asılsız iddia, yargısız infaz ve komplo ile karşı karşıya kaldılar. Başlarına gelenlerin haksızlığından çok şey öğrendiler. Belki de kantarın topuzunun kaçmasının nedeni, zalimlerin karşısında yıllarca içine düştükleri bu mazlumluk tecrübeleri... Yeni bir Türkiye kuruluyor. Kurulan bu yeni cumhuriyette kesin olan tek şey birbirimizi karalayarak ve birbirimizden korkarak bir yere varamayacağımız. Gülen cemaatine gönül veren 7-10 milyon insan bu ülkenin insanı. Onların korkularını nasıl yeneceğiz, nasıl bu sistemin içine güvenli ve şeffaf bir şekilde entegre edeceğiz buna kafa yormamız gerekiyor. Milyonlarca Kürt yurttaşımızın anayasal haklarını nasıl garanti altına alacağız, bunu konuşmamız gerekiyor. Yüzde 42’lik bir nüfus oranının yaşam biçimini nasıl güvence altına alacağımızı açık açık tartışmamız şart artık. Bunların bu şekilde adını koyarak ötelemeden, karalamadan, kızmadan konuşmalıyız… Bunu görmezden gelenler marjinalleşecekler ve hızla marjinalleşiyorlar. Yeni Türkiye Cumhuriyeti kim olursa olsun bu marjinal kesimlerin omuzlarında yükselmeyecek. Bunca kavgaya döğüşe rağmen benim hâlâ umudum var. Facebook’taki pedofil arkadaş! Kayseri’de 3 çocuğu katleden sapığın anlattıklarından daha vahimi bu pedofilin başka çocuklara musallat olması. Akşam gazetesinin dünkü manşetinde adamın Facebook’ta sayfası olduğunu öğrendik. Facebook’taki 99 arkadaşından 21’i 2 ile 14 yaş arası çocuklar. Biz iletişim özgürlüğünü ve sosyal ağları övüp duruyoruz ama görüyorsunuz cani pedofiller kol geziyor. Bir arkadaşının çocuklarının fotoğrafı altına suçunun alametlerini ortaya koyan sözler yazmış. Bu hayvan adamın mesajlarından sonra anne ve babaları buradan bir kez daha uyarmak istiyorum. Sosyal medya tekin bir yer değildir, çocuklarınıza dikkat edin… Ele verir talkını Bildiğiniz gibi geçen gün Radikal gazetesi basıldı. Pek çok meslektaşımız ve okurumuz geçmiş olsun dileklerini iletiyor. Hepimiz gazetecilik açısından sınav niteliğinde günlerden geçiyoruz. Bütün bunlar yaşanırken aramızdan bazıları da fırsat bu fırsat yeni Radikal ekibine laf geçirmek için bu baskını fırsat olarak görüyor. Dün Yıldırım Türker’in ‘Neden polise direnmediniz’ temalı Radikal çalışanlarına ayar vermeye soyunan yazısını okumuşsunuzdur. Yahu neden direnemediniz diyeceğine yılların Radikal yazarısın, kalkıp gelseydin ya bu tarihi günde gazetene… Cihangir’de Kaktüs’te oturup dedikodu yapmak yerine bir zahmet Radikal’e gelip polislerin önüne geçip, kollarını açıp duraydın ya önlerinde. ‘Almayın’ diyeydin, ‘vermem’ diyeydin ya… Madem eleştireceksin önce şu basit sorunun cevabını suçladığın Radikal çalışanlarına ver: “Neden polis baskını olunca Radikal’e gelip dediklerini yapmadın, polisin önünde sen durmadın?” Konuş bakalım uzaktan demokrat!
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|