![]() |
#1 |
![]() ![]() Sevgili Dost! Bu sabah kuş sesleriyle uyandım. Ne güzel değil mi? Hayır, güzel değil! Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi. Kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum. Bu, karganın da bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette. Yüzümü yıkarken acaba diyordum; acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba 'insan' denince hatırlanıyor muyuz? -arka kapaktan- küçük alıntılar ; "...Halbuki sevgi, ayrık otları gibi rastgele büyümemeli kalbimizde. İtinayla seçilmeli toprak; ağacı görmek istediğimiz yere ekilmeli tohum. Çünkü toprak tohumun kıymetini bilirse izin verir dışarıya çıkmasına...." "...Eksik bilgi,bizi yanlış adreslere götürür. Arkadaşlıklar, dostluklar, ortaklıklar ve evlilikler hep bu yüzden biter. Kim bilir hayatımızda kaç kez; "Nasıl da tanıyamamışım!" demiş, kaç kez ince buz tabakasına aldanıp üzerinde yürüdüğümüz gölün soğuk sularında bulmuşuzdur kendimizi..." "Sevgili Dost, şu günlerde herkes sesini duyurabilmek için hoparlörün sesini daha fazla açması gerektiğini düşünüyor... bense sadece senin duyabileceğin bir sesle fısıldıyorum kulağına... Sevgili Dost, özledim Seni..."
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Rejisör bir filmde rol almak isteyen genç kıza; “Eğer iki kelimeyi istediğim gibi söyliyebilirsen, sana rol verebilirim” demiş, genç kız da; “Tabi söylerim. Nedir bu iki kelime?” diye sormuştu. Rejisör: “Sadece üç kere bana ; ‘Gel buraya!’ diyeceksin. ” demiş, genç kız, bundan daha kolay ne var, diye düşünürken, rejisör konuşmaya devam etmişti.
“Birincisinde sevgilinle bir münakaşadan sonra ona artık ayrılman gerektiğini söylüyorsun o başı eğik kapıya doğru giderken, ceketinin cebinde tabanca olduğunu farkediyorsun. Hayatına son vereceğini seziyor, birdenbire onun senin için her şey olduğunu anlıyor ve büyük bir pişmanlikla: - ‘Gel buraya!’ diyorsun. “İkinci olarak, kendini küçük bir çoçuğun annesi yerine koyacaksın. Çoçuk dört yaşındadır. Sen ona bayramlık elbislerini giydirmiş, balkonda oturmasını, hiçbir yere gitmemesini sıkı sıkıya tembih etmişsin. Sana itaat etmiyor ve sokağa fırlıyor. Tam o sırada köşede bir kamyon belirliyor ve çoçuk bir anda yere düşüp çamurlara bulanıyor. Allahtan ezilmiyor. Sen dehşet içindesin. Bir yandan Allah’a şükrederken, diğer yandan sana itaat etmediği için çoçuğa son derece kızgınsın. İşte bu duygularla ona: - ‘Gel buraya!’ diyorsun ” Son olarak da, bir tacirin karısısın. Kocan iflas etmiş. Evin dışında alacaklılar kocanı linç etmek için bekliyor. Fakat kocan, onuruna dokunan bu durum karşısında kalbine sıktığı bir kurşunla can veriyor. Sen de sokak kapısını açıp, dışarıdaki kalabalığı elebaşısına: - ‘Gel buraya’ diyorsun Sevgili Dost, Kızın bu sözler üzerine filmde rol almak istemekten vazgeçip geçmediğini bilemiyoruz. Bildiğimiz, sesin tonunun kelimelere hayat verdiği ya da öldürdüğür. Sevgili Dost, Gel buraya! ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ Sevgili Dost! SeN dondurmayı kışın sat, paltosuna bürünmüş adamlara.....yazın ateş yak, ısın..... ağla herkes gülerken... ağlat palyaçoları..... Sevgili Dost! sevinç mezarlıklarından geçerken ıslık çalma korkmamak için.... korkmayı öğren, korkutmak istersen! Sevgili Dost! kurbanlık koyunlar gibi seçilmeyi bekleme.... kınaya kanma; ölüm işaretidir.... Sevgili Dost! yaşlandığında Eyüp Sultan olmak istersen, gençliğinde aşık ol İstanbul'a... Sevgili Dost! hala düğünlerde oynuyorsun! Sevgili Dost! yarışmada 'yardım edin lütfen' diyorsun hala..! Sevgili Dost! ne zaman televizyonun düğmesini kapatacaksın? Sevgili Dost! ne zaman açacaksın 'kitap'ı?!? Sevgili Dost! bu ne dalgınlık? Sevgili Dost! aşık mısın? Sevgili Dost! İstanbul'a?!? ![]() ![]() Konu Duygu'Seli~ tarafından (03-11-2009 Saat 04:53 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Sevgili Dost, Merhameti gördün mü? Kaybolduğundan beri -kaçırılmış da olabilir- kendisinden bir haber alınamayan merhameti. "Kayıp Aranıyor" ilanlarından ses çıkmadığına göre, merhameti tanıyanlar gazete okumuyor, sokaklarda dolaşmıyor. "İnsanlık namına" bir kıpırtı olmayınca, bu kez "kanun namına" harekete geçiliyor ve kasaba halkı şerif'in arkasına düşüp, merhameti kaçıranları aramaya başlıyor. Meşalelerin dili karanlığı didikliyor, gecenin kenarını tutuşturuyor. Eller ağzın iki kenarına tutulup bağırılıyor: "Merhamet! Merhamet!" ses ormanın içinde nereye gideceğini bilemiyor, panik içinde sağa sola koşuşturuyor, çalılara takılıyor, yaprakları döküyor, baykuşları korkutuyor, sonra bir kuyunun içine düşüp, ıslak bir şekilde geri dönüyor: "Merhamet! "Merhamet!" yankı yapıyor. Aramadık yer bırakmıyorlar. Buluta bakıyorlar, dağılıyor. Göle bakıyorlar, çekiliyor. Taşları bile birer birer uyandırıyorlar oyuklarında. Taşların altı solucan kaynıyor. Sevgili Dost, Merhameti gördün mü? Eşkâlini tarif etmem gerektiğini biliyorum ama bu hiç de kolay değil. Kanadı var, desem; hemen yolarlar. Gözleri var, desem; mil çekerler sürme diye. Ayakları var, desem; mıhlarlar sandalyeye. "Nesi var?"/"Gülüşü var!"Ağlatırlar. "Nesi var?"/Yaprakları var!"Kopartırlar. "Nesi var?"/"Beyazı var!"Karartırlar. Sevgili Dost, Merhameti gördün mü? Ne olur bana da göster. Kimseye söylemem, söz; zarar veremezler. Beni kanadının altına almasa ne çıkar; emerim ışığını. Dizinin üstüne yatırmasa da olur; kim söylemiş uyuduğumu? Sevgili Dost, Merhameti gördün mü? Tamam, söyleme biliyorsan yerini. Bari hayatta olduğunu haber ver. "Merhamet ölmedi değil mi?" Sevgili Dost, Cennetle cehennem yarışa kalktı. Sen hala susuyorsun. Güneş dürüldü, yıldızlar döküldü, vahşi hayvanlar bir araya toplandı. Sen hala susuyorsun. Sevgili Dost, Merhameti gördün mü? |
|
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Çok güzeldir. Bende tavsiye ederim.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|