![]() |
#1 |
![]() EKREM DUMANLI
[email protected] Yorumlar Darbe Dün 12 Eylül'dü; yani 27 yıl önce yapılan bir darbenin sene-i devriyesi. Yazılar, diziler, röportajlar yayınlandı bu vesileyle. Yine de hiçbir şey, gencecik insanların ve ailelerinin yaşadığı hayal kırıklığını anlatmaya yetmedi. Yetemezdi de; zira hiçbir gerekçe işkenceyi, zulmü mazur gösteremezdi. Hele bunlar devlet eliyle, devlet gücüyle, devlet üniformasıyla yapılıyorsa... 12 Eylül, darbelerin en "meşru"suydu. Bu haliyle bile utanç vericiydi. Meşru gözüküyordu; çünkü her gün 30 insanımız hayatını kaybediyordu anarşiden dolayı. Yaşanmaz olmuştu sokaklar. Huzur kalmamış, asayiş altüst olmuştu. Öyle ki vatandaş bile darbeyi bekler hale gelmiş, hayatından bezmiş, umutsuzluğa kapılmıştı. Hazırlanışı itibarıyla meşru gerekçeler sunsa bile, 12 Eylül sabahıyla başlayan adaletsizlik tek bir gerçeği yeniden ispat etti: En kötü demokrasi, en iyi diktatörlükten daha iyidir! Cemselere bindirilmiş on binlerce genci düşünün. Geride korku dolu gözlerle bekleşen anneler, babalar. Ve asla unutulmayacak acılar!.. Diyelim ki kendilerini bir ideolojiye kaptırmış ve kamplaşmış gençler sorgulanmayı, tutuklanmayı, mahpus olmayı hak etmişti. Asayişin sağlanabilmesi için on binlerce gencin gözaltına alınması gerekiyordu. Tamam; o günkü şartlar düşünüldüğünde buna hak veren çıkacaktır. Lâkin yaşları 15 ile 25 olan gençlere devlet eliyle işkence yapmak da ne demek! Tutuklayacaksan tutukla; elektrik vererek insanlık dışı muamele etmek de ne demek? Hangi meşruiyet, bu vatanın evlatlarını Filistin askısına asmayı haklı gösterebilir? Hangi görev anlayışı, işkence yaptığı gençlerin yanından ayrıldıktan sonra kendi çocuklarının yüzüne bakma cesareti verebilir?.. İspiyonlar, gammazlamalar, ihbarlar ve... 12 Eylül hakkında çok şey yazıldı, söylendi. Nafile! Darbenin sebep ve sonuçları üzerine kafa yorulacağına, "Bu darbe nasıl önlenebilirdi?" sorusuna cevap aramak gerekiyor. Bu cevap aranmadığı için darbenin faturası, sağdan-soldan makaslanmış fakir fukaranın evlatlarına kesildi; gerçek sorumlular gafletin hesabını ödemedi. Pişkinliğin daniskası sergilendi ve ülkeyi bir boşluğa itenler ilk fırsatta seçim meydanlarında bangır bangır bağırmayı kahramanlık saydı. Ne acıdır ki, 12 Eylül mağduriyeti üzerinden bol bol nutuk çeken önemli bir kitle de bugün darbe kışkırtıcılığı yapıyor. 27 yıl önce "oh olsun!" diyenlerin bir bölümü bil mecburiye darbe karşıtı saflarda yer aldı. Aslında darbenin iyisi, kötüsü, meşrusu, gayri meşrusu yok. "Nasıl önlenebilirdi?" sorusu "Bu gafletin belki de hıyanetin gerçek sorumluları kimdi?" demeye mecbur eder bizi. Komplocular, onların işbirlikçileri, uluslararası bağlantılar... Darbeler daima hükümetlere karşı yapılır ve şu iki şarttan en az biri vuku bulmadıkça gerçekleştirilemez: Ya ekonomik dengeler bozulur; fakirlik, açlık, sınıf farklılığından doğan adaletsizlik dayanılmaz boyutlara ulaşır ya da güvenlik meselesi ülkeyi yaşanmaz bir hale getirir. Canından bezmiş nevmit kitleler "kim gelirse gelsin; yeter ki can güvenliği sağlansın" diyerek demokrasi dışı güçlerden kurtarıcılık görevi bekler. Ekonomide büyük bir facia veya güvenlikte içinden çıkılmaz bir kargaşa olmadan askerî müdahale olmaz; olamaz. Bu şartlar oluşmadan yapılan her tip müdahale, hükümete karşı değil; bizzat halka karşı yapılmış olur. 12 Eylül'ün komutanı "şartların oluşmasını bekledik" demişti. O bekleme süreci meşruiyet arayışıdır; başka bir şey değil. Aslında böyle bir süreci siyasetçi çözecek, demokrasiye gönül vermiş aydın çözecek. Aksi takdirde en meşru görünen darbenin bile insanlık dışı olduğunu hep beraber yaşayıp görecekler. "Mecbur kaldık" diyen güçlerin, dizginleri ellerine geçirir geçirmez "mecbursunuz" dediğini görmek için 12 Eylül'e bakmak kâfidir; tabii yüzünüz kızarmadan bakabilecekseniz... 13 Eylül 2007, Perşembe
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() paylasım ıcın tesekurler
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|