![]() |
#1 |
![]() Bazı sanatçılar var; bu sanatçıların sanatçı kimliğinden ziyade politik kimliği öne çıkıyor.. Elbette her sanatçı, toplumun sorunlarına karşı duyarlı olmalı ve komplekssizce "derdini" anlatabilmelidir. Fakat bu derdi anlatırken demokrasiyi yüceltme yerine bazı sözleriyle demokrasiye karşıt söylem geliştirdiklerini görüyoruz. Özellikle Edip Akbayram, Müjdat Gezen, Tarık Akan, Fazıl Say bu grutandır.. Ferhan Şensoy da bu gruptandır. O Şensoy ki, Galatasaray Lisesi'nde yıllarca aynı sırayı paylaştığı Engin Ardıç'ın 90'lı yılların başında Star TV'deki yorumları ve Sabah'taki yazıları pek çok kişi tarafından beğenilince, tiyatro oyununda sıra arkadaşını güya "makaraya" alarak milleti güldürmeye çalışıyordu. Oysa kendisi milleti güldürmüyor, milleti kendine güldürüyordu. İşte iki yıl kadar önce, Ferhan Şensoy bazı Türk okumuşlarının alamet-i farikası olan trajik duruştan bir enstantane sunarak komik değil gülünç olan şu cümleyi kurmuştu: "Çankaya'da eşi başörtülü bir yobaz görmek istemiyorum. Büyükanıt hemen darbe yaparsa, sabah kalkıp davul çalacağım.." Gülmeyin, aynen böyle diyordu.. Eh, zaten kadın vücuduna bakraç ya da güğümle boya dökerek resim yaptığını zanneden bir "post ekspressionalist badanacı" da vücudundan çıkan "ifrazat"ı kamuoyuna sergileyerek bir nevi "sanat yapmıştı"! Çünkü sanat sanat için değildi; tiyatro da resim de toplum içindi.. İşte geldik, yazının başındaki meseleye.. Cumhuriyet'i borçlu olduğumuz Atatürk'ü savunmak adına, demokrasiyi borçlu olduğumuz bir Başbakan'ı asmaktan utanmayan bir seçkinciler ("seçkinler" değil) zümresinin getirdiği yer işte asaletin dibe vurduğu, sakaletin ise şaha kalktığı bu yerdir.. Önüne gelen herkese "Gözünün üstünde kaş var.." diyen bazı insanları ben "gözbebekleri"ne benzetirim. Biliyorsunuz, gözbebeklerine ne kadar ışık tutarsanız o kadar küçülürler.. Evet bir zamanlar "Komünistler Moskova'ya.." diye bağıranların, bugün Rusya'dan komünizm gelmese bile doğalgaz geldiğini, kendilerine ne kadar "gaz verilse de" anlayamamaları elbette "doğal"dır.. Al sana yağcı gazeteci.. Türkiye'de ilginç bir habercilik anlayışı ve enteresan bir köşe yazarlığı formasyonu var.. Bunlardan bazıları öylesine bir manşet atar ki, bu manşetler "Silahlı Kuvvetler Nizamnamesi"nin bölüm başlığı gibidir. O kadar ki bu gazetelerin yöneticileri "siluet gazeteciliği" diye adlandırılabilecek bir branşın hem öğrencileri hem de öğreticileridir. Örneğin; bir gazetenin herhangi bir sayfasında "sadece gözleri" bantla çizilmiş bir şahsın fotoğrafı varsa biliniz ki orta yerde devletin koruduğu bir birey vardır. Buna karşılık bir bireyin sadece gözleri kapatılmayıp "yüzünün tamamı karartılmışsa" biliniz ki orta yerde toplumun tamamını tehdit eden bir dayatma ve manipülasyon vardır. Bir de bazı köşe yazarları vardır; bu yazarlar sadece yazar ama ne yazdığını, niçin yazdığını, kime yazdığını bilmez, belki de nasıl yazdığını da bilmez. Örneğin, POAŞ'ın sahibinin diğer firması Hürriyet'te yazan bazı köşe yazarları, gazetecilik denilen saygın kurumu yerle yeksan eden son derece vahim yazılar yazıyor. Hürriyet'teki bu köşe yazılarını okuyunca, hani dizel motorlu araca benzin konulunca araba sarsılır ya işte ben de o denli sarsılıyorum. Ama çok şükür ki o yazıyı okuduğum gün arabama benzin aldığımda hediye edilen kolonyalı mendili kullanıyorum da yüzümü ferahlatıp kendime geliyorum. Evet, bir köşe yazarı nasıl olur da patronunun bir başka şirketi ile ilgili olarak yapılan bir haber üzerine köşesini patronunun şirketinin savunmasına hasreder? POAŞ istasyonlarında çalışan işçiler köşe yazarlığı yapabiliyor mu ki tersi mümkün hale gelsin? Yani Aydın Doğan gibi başarılı bir işadamı bu işi bilmiyor mu? Görüyoruz ki "siluet gazeteciliği" yanında şimdi bir de "pompacı köşe yazarı" denilen bir tür ihdas ediliyor. Fakat bundan şu anlam çıkmıyor.. Sanmayınız ki patronunun şirketini aslanlar gibi savunan bu köşe yazarları POAŞ istasyonlarında çalışan "pompacı"lardır. Tahmin ediyorum ki bu bazı yazarlar POAŞ istasyonlarında çalışan "pompacılar" değil, "yıkamayağlama" servisinden transfer edilen çalışanlardır! Fikri AKYÜZ / Takvim
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() ya bu adam güzel yazıyordu da nasıl yeni şafaktan takvime geçti hayret.. geçmeseymiş keşke..
solcu ve de antidemokratik şahısların (sanatçı demiyorum zira değiller) pervasızlıklarını, doğru bir şekilde anlatmış gerçekten.. (bu arada meçhul senin haber mesaisi kaçta bitiyor ![]() ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() (bu arada meçhul senin haber mesaisi kaçta bitiyor
![]() ![]() :D:D Çok güzeldi ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 | |
![]() Alıntı:
Ben bu adama hayranım valla çok güzel yazıyor... ![]() Yeni şafak'ta haftada 2 kere çıkıyordu yazıları ama Takvim'de her gün yazıyor... ama gazete değşti dye kişiliği ve düşünceleri değişmedi tabiki... ![]() (Ben sabahın ilk ışıklarına kadar buralardayım nasipse ![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#5 | |
![]() Alıntı:
anladım..yani bünye meselesi heralde ![]() ![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#6 | |
![]() Alıntı:
Evet paylaşımı çok seviyorum... ![]() Nedense bazıları bana geveze diyor halbuk mesajlarımın çoğu paylaşım konularda ismmi görüp gevezesin diyen oluyor enteresan valla neyse... ![]() Forumu ve paylaşımı çok sevyorum ki bunu şundan anlayabilirsiniz ben bu pc yi bu foruma daha sık grebilmek için aldım valla... ![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|