AK Gençliğin Buluşma Noktası
Hadis-i Şerifleri Efendimiz'in Hadis-i Şerifler ile ilgili herşeyi burada paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 11-10-2007, 07:30   #1
Kullanıcı Adı
cin16
Standart "Allah’ın öyle sevimli kulları var ki onlar; Allah’a Allah’ın kullarını, Allah’
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Allah’ın öyle sevimli kulları var ki onlar; Allah’a Allah’ın kullarını, Allah’ın kullarına da Allah’ı sevdirirler."

Bu hadis-i şerifi Kur’ân’ın bütünü içinde incelediğimiz zaman, Allah’ın sevgili kullarının velî mürşidler olduğunu görürüz.
Hadis-i şerifleri açıklarken mutlaka Kur’ân’ın bütünü içinde hareket etmek gerekir. Zira, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’in bu konuda verdiği bir ölçü var: "Bir gün benim hadislerim tartışma konusu olacak. Tartışma konusu olduğu günlerde Kur’ân-ı Kerim’e bakınız. Kur’ân-ı Kerim’e aykırı bir hadisim olamaz."

Nitekim Resulullah’ın vermiş olduğu bu ölçüyü, en yakını olan Hz. Ayşe Validemiz, hemen hayata geçiriyor. Kendisine ulaşan bir gruba sordukları hadisin cevabını verirken şöyle diyor: "Yazıklar olsun, siz Kur’ân-ı Kerim’i bilmiyorsunuz. Bilseydiniz bu suali bana sormazdınız." Çünkü Hz. Ayşe Validemiz’e sorulan sual, Resulullah’ın hadis-i şerifiyle alâkalı. Soranlara göre; Peygamber Efendimiz buyurmuş ki, "Kim ölünün arkasından ağlarsa, Allah kabirdeki ölüye azap edermiş." Bu sual Hz. Ayşe Validemiz’e tevcih edilince, o da Resulullah’ın ölçüsünü kullanarak, hadis-i şerifi Kur’ân’ın bütünü içerisinde mukayese, muhakeme yapıyor ve Kur’ân-ı Kerim’e aykırı buluyor. Çünkü âyet-i kerime gayet açık:
"Ve lâ teziru vâziretün vizre uhrâ" Fatır-18
Kimse kimsenin günahını yüklenemez.
Günahı işleyen, cezaya çarptırılan kişidir. Öyle olunca, eğer Allah’ın istemediği bir fiil ise ölünün arkasından ağlamak, suç işlediği için onun amel defterine eksi dereceler yazılıyor. Kaybettiği derecelerden dolayı Allah, ağlayan kişiye azap ediyor. Ama kabirdeki kişiye azap etmiyor. Kaldı ki kabirdeki kişinin artık amel defterinin seyyiat kısmı kapanmıştır.
İşte böyle, maalesef Resulullah’ın hadis-i şeriflerine karışan mevzu hadisler var. Böyle olacağını Allah’ın Resulü de biliyordu ve bu bilgisini, biz insanları doğru istikamette yönlendirmek üzere, yukarıda arz ettiğimiz ölçüyü koymuş: "Bir gün benim hadislerim tartışma konusu olacak, tartışma konusu olduğu günlerde Kur’ân-ı Kerim’e bakınız. Kur’ân-ı Kerim’e aykırı bir hadis-i şerifim olamaz!"

İşte biz de bu ölçüden hareketle, sizlere açıklamak istediğimiz hadis-i şerifi, Kur’ân’ın bütünü içerisinde değerlendirmek istiyoruz.
"Öyle Allah’ın sevgili kulları var ki..." demek ki, bu kullar Allah tarafından sevilen kişilerdir. Kul ile Allah arasındaki ilişkilerde Allahû Tealâ, Kur’ân’ın bütünü içerisinde 28 tane basamak olduğunu ifade buyuruyor. Buna göre, kul 27. basamağa ulaştığı zaman, Allah’ın en üst seviyedeki sevgisine mazhar oluyor. Allahû Tealâ, Al-i İmran Suresi’nin 76. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:
"Belâ men evfâ biahdihî vettekaâ feinnallahe yuhibbülmüttekıyn."

Hayır onların dediği gibi değil. Kim ahdini ifa ederse (yerine getirirse) ve takva sahibi olursa, Allah takva sahiplerini sever.
Bu âyet-i kerimeden anladığımız o ki, Allah takva sahiplerini seviyor. Takva Kur’ân’ın bütünü içerisinde, birinci takva, ikinci takva, üçüncü takva diye üç grupta ifade edilebilir. Bir insan birinci takvaya, ruhunu Allah’a teslim etmekle ulaşabiliyor. İkinci takvaya, fizik bedenini Allah’a teslim ettiği zaman ulaşabiliyor. Üçüncü takvaya ise, nefsini Allah’a teslim ettiği zaman ulaşabiliyor.
Bundan dolayı Allah’ın sevdikleri kimlerdir? sorusuna, üç emaneti Allah’a teslim eden, en üst seviyede nefsini Allah’a teslim eden Allah’ın kullarıdır, diyoruz. Allah, nefsini Allah’a teslim eden takva sahiplerini seviyor. O halde Al-i İmran Suresi’nin 76. âyet-i kerimesinde belirtilen Allah’ın en çok sevdikleri, ahdlerini ifa ederek, nefslerini de Allah’a teslim etmek suretiyle takvaya ulaşan ihlas sahibi kullarıdır.
Yüce Rabbimiz bir başka âyet-i kerimede, Al-i İmran Suresi’nin 146. âyet-i kerimesinde;
"Vallahü yuhibbussâbiriyn."

Allah sabır sahiplerini sever, buyuruyor.
Kul ile Allah arasındaki ilişkilerde 28 basamak olduğunu açıkladık. Başlangıç noktasında kişi, nefs-i emmarede bulunur. Nefs-i emmaredeki kişinin nefsinin manevî kalbinde sabırsızlık afeti vardır. Ama 27 tane basamağı aşarak nefsini Allah’a teslim ettiği zaman, sabırsızlık afeti yerine Allahû Tealâ, sabrı yerleştirir. Ve Allah daim olarak kulun kalbine nazar ettiği için, sabırsızlık yerine sabır hasletini görürse, Allah o kulu da sever. Ve Yüce Rabbimiz bu sebeple âyet-i kerimede;
Allah sabır sahiplerini sever, buyuruyor.
Yüce Rabbimiz Al-i İmran Suresi’nin 159. âyet-i kerimesinde;
"İnnallahe yuhibbülmütevekkiliyn."

Şüphesiz Allah mütevekkil insanları sever, buyuruyor.
Nitekim Allah’ı vekil kılmak, 14. basamakta başlıyor. Çünkü Allah’ın vekilini vekil kılmak, ancak 14. basamakta ulaşılabilen husustur. Ama en üst seviyede Allah’ı vekil kılmamız yine 27. basamağa denk geliyor. Yüce Rabbimiz bu nokta için bu ayeti kerimede:
Allah, Allah’a mütevekkil olan kulları sever, buyuruyor.
Bakara Suresi’nin 195. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ;
"İnnallahe yuhıbbülmuhsiniyn."

Allah ihsan sahiplerini sever, buyuruyor.
Acaba kul, ne zaman ihsanla davranabilir? Biliyorsunuz Kur’ân-ı Kerim’de 3 tane davranış biçimini Allah bizlere açıklamış. Kul ile Allah arasındaki ilişkilerde ilk 14. basamakta bulunan insanlar, nefslerindeki afetlerin şiddeti sebebiyle, kendilerine yapılan zulme misliyle cevap verirler. Yani kısası tatbik ederler. Ama 7 kademede nefsini tezkiye ederek 21. basamağa ulaşmışlarsa, bu noktadaki davranış biçimleri, kendilerine yapılan zulmü af ile karşılamak oluyor. Eğer kişi nefsini de Allah’a teslim etmişse, artık affın da ötesine geçerek Fussilet Suresi’nin 34. âyet-i kerimesindeki davranış biçimini sergiliyor. Allahû Tealâ âyet-i kerimede şöyle buyuruyor:
"Ve lâ testeviylhasenetü ve lesseyyieh, idfa’ billetiy hiye ahsenü feizelleziy beyneke ve beynehü adâvetün ke’ennehü veliyyün hamiym."

Hasenat (iyilik) ile seyiat (kötülük) eşit değildir. Sen seyiati (kötülüğü) hasenatla (iyilikle) uzaklaştır. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kul ile dost olursunuz.

"Ve mâ yülakkaâhâ illelleziyne saberû, ve mâ yülakkaâhâ illâ zü hazzın azıym." Fussilet-35
Buna, ancak sabır sahipleri ulaşır. Bunlar ancak sonsuz hazzın sahipleridir.
İşte böylesi kötülüğe karşı hayırla mukabele etmek, demek, ihsanla davranmak demektir. Bu davranışı sergileyen kişileri Allah, Bakara Suresi’nin 195. âyet-i kerimesinde belirttiği gibi:
"İnnallahe yuhıbbülmuhsiniyn."

Şüphesiz Allah ihsan edenleri sever, buyuruyor.

Allahû Tealâ, Maide Suresi’nin 42. âyet-i kerimesinde yine;
"İnnallahe yuhibbülmuksitiyn."

Allah adalet yapanları sever, diye buyuruyor.
Yine başlangıç noktasında nefs-i emmarede olduğumuz zaman, nefsimizin manevî kalbinde kesinlikle zulüm vardır. O zulüm afeti sebebiyle, ilişkide bulunduğumuz diğer insanlara sadece zulmederiz. Ama bir gün nefsimizi tezkiye ve tasfiye ederek, ihlasa ulaştırırsak, nefsimizin manevî kalbine Allah, zulüm yerine adaleti yerleştiriyor. Allahû Tealâ o kişinin kalbine baktığı zaman, zulmün yerinde adaleti görürse, Allah o adalet sahibi kişiyi seviyor.
Yüce Rabbimiz Bakara Suresi’nin 222. âyet-i kerimesinde, tövbe edenleri de sevdiğini ifade ediyor. Kur’ân-ı Kerim’de üç çeşit tövbe vardır:
1- Kişinin münferiden yapmış olduğu günahtan dolayı Rabbinden tövbe ve istiğfarda bulunursa, Allah da tövbesini kabul ederse, o işlediği günahı Allah siler ve günah işlememiş hükmünde olur. Bu tamamen kişiyle Allah arasında bir duayla, bir tövbeyle tecelli eder. (Şura-25)
2- Münferiden bir günah değil de, o güne kadar işlediği bütün günahlarının sevaba kaydedilmesini istiyorsa, mutlaka 14. basamakta hacet namazı ile Allah’tan sorarak, Allah’ın kendisine gösterdiği mürşidin önünde, Furkan Suresi’nin 70. âyet-i kerimesine göre tövbe etmesi gerekir. İşte o zaman da Allah günahlarının hepsini sevaba dönüştürür.
3- Ama Yüce Rabbimiz’in özellikle "Allah tövbe edenleri sever" buyurduğunda tarif edilen tövbe, Tövbe-i Nasuh’la tövbe etmemizi ifade ediyor. Tövbe-i Nasuh, öyle bir tövbedir ki, bir daha o kişinin günah işlemesi söz konusu olamaz. İşte bu da ihlasta olmayı gerektirir. Yani kişi, ihlasın 7 şartını yerine getirdiği zaman bir seher vaktinde Allahû Tealâ tarafından Tövbe-i Nasuh’a davet ediliyor. Tövbe-i Nasuh’la tövbe eden kişiler, en son kademe olan, salaha ulaşırlar.
İşte ihlasa ulaşmanın bir işareti olarak Yüce Rabbimiz, Bakara Suresi’nin 222. âyet-i kerimesinde:
"İnnallâhe yuhıbbüttevvâbiyne ve yühıbbülmütetahhirriyn."

Allah tövbe edenleri, nefslerini tezkiye edenleri sever, diye buyuruyor.
Buraya kadar Kur’ân-ı Kerim’deki ilgili âyet-i kerimelerden hareketle, Allahû Tealâ’nın en sevdiği kullarını sizlere açıklamaya çalıştık. Bütün âyetlerden bize Rabb’imizin verdiği işaretler, bizi bir noktada birleştiriyor. Bu ise, Allah ihlas sahibi kullarını sever, sonucudur. Allah, nefsini de Allah’a teslim eden insanları sever.
Tekrar hadis-i şerifimize dönersek, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz buyuruyor ki: "Allah’ın öyle sevimli kulları var ki onlar; Allah’a Allah’ın kullarını, Allah’ın kullarına da Allah’ı sevdirirler." İşte Allah’a da Allah’ın kullarını sevdirtmek, o kişinin nefsini tasfiye etmesiyle mümkündür. Bu işi kimler yapıyor? Bu işi, Allah’ın irşada memur ve mezun kıldığı mürşidler yapıyor. Nitekim kişinin nefsinin tasfiyesinde de Allah mürşidleri vazifeli kılıyor. O halde irşad kademesinde vazifeli olan kişi, bir başkasının nefsinin tasfiyesinde Allah’ın kendisine tebliğ ettiği görevle yardımcı olur. Böylece Allah’a da Allah’ın kullarını sevdirtmiş oluyor. Hadis-i şerifin birinci bölümünde şu vardı: "Onlar, Allah’a Allah’ın kullarını sevdirtirler..." Hadisi şerifin ikinci bölümünde onlar Allah’ın kullarına Allah’ı sevdirtirler. Başlangıç noktasında, nefs tezkiyesinde mürşidin görevi müride Allah’ı sevdirmektir.
İşte vaaz ettiğim hadis-i şerifin adeta bir açıklaması hükmünde olan bir âyet-i kerime ise Al-i İmran Suresi’nin 31. âyet-i kerimesidir. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor;
"Kul in küntüm tühibbûnallâhe fettebi’ûniy yuhbibkümullahü."

De ki onlara; Allah’ı seviyorsanız bana tâbî olun. Bana tâbî olun ki, Allah da sizi sevsin.
O halde mürşidlerin ikinci görevi Allah’ın kullarına Allah’ı sevdirtmektir. Nitekim Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’in en yakın arkadaşı Hz. Ebubekir, malını tamamen Allah’ın yoluna sarf ettiği zaman ne diyordu?
- Ey Ebubekir, evlâdına ne miras bıraktın? deyince,
- Allah ve Resulü’nün sevgisini bıraktım!!! cevabını vermiştir.
O halde kesinlikle başlangıç noktasında irşadla vazifeli olan kişilerin görevi, Allah’ın kullarına Allah’ı sevdirtmektir. İrşadla vazifeli olan kişilerin görevine baktığımız zaman, Allah’ın onları 4 görevle vazifeli kıldığını görürüz. Bunlar:
1) "Yetlû aleyhim âyâtihî."

Onlar size âyetlerimizi tilavet eder.
2) "Ve yüzekkiyhim."

Onlar sizin nefsinizi tezkiye eder.
3) "Ve yü’allimühümülkitâbe."

Kitabı öğretir.

4) "Velhikmete."

Onlar size hikmeti öğretir.
Olarak sıralanabilir. Görülüyor ki irşadla vazifeli olan velî mürşidlerin ilk 4 görevi, bu şekildeki Kur’ân âyetleriyle ifade edilmiştir. İşte ilk 14 basamakta;
"Yetlû aleyhim âyâtihî"

Onlar size ayetlerimizi tilâvet eder, ayeti geçerlidir.
Allah’ın irşadla vazifeli kıldığı kişi, Allah’ın âyetlerini bizlere açıklamak suretiyle bize Allah’ı sevdirtir. Şimdi bizim için Allah’ın vazifeli kıldığı Allah’ın resulü, mürşidimiz, evvelâ bize Allah’ı sevdirtmek için ne yapıyor? Buna bakalım: Kalû Belâ Günü, Allah’ın bizden almış olduğu misak, ahd ve yemini bize hatırlatıyor! gerçekten önce ruhumuzun misakini Rad-20, 21’de bize hatırlatılıyor:
"Elleziyne yûfûne bi’ahdillâhi ve lâ yenkudûnelmisâak velleziyne yasılûne mâ emerallahü bihî en yûsale."

Allah’ın, Allah’ın zatına ulaştırılmasını emrettiği ruhu onlar Allah’a ulaştırırlar ve misaklerini böylece naksetmezler.

Ahdimizin bize hatırlatıldığı âyet-i kerime, Yasin 60, 61;
"Elem a’had ileyküm yâ beniy âdeme en lâ ta’büdüşşeytân, innehü leküm adüvvün mübiynün ve eni’büdûniy, hâzâ sırâtun müstekıym."

Ey Ademoğulları, ben sizden ahd almadım mı? Şeytana kul olmayacaktınız. Çünkü o size apaçık bir düşmandır. Bana kul olun. Bu da Sırat-ı Müstakiym’in üzerinde bulunmaktır.
Görülüyor ki, Allahû Tealâ, kul olmamız meyanında ezelde bizden ahd aldığını bildirerek, şeytana kul olmayın, bana kul olun, diyor. Allah’a kul olmaksa, Sırat-ı Müstakiym üzerinde bulunmaktır.
Yeminimizin bize hatırlatıldığı âyet-i kerime, Müdessir 38,39,40:
"Küllü nefsin bimâ kesebet rehiynetün illâ ashâbel yemiyn fiy cennât."

Bütün nefsler kazançlarına karşı cehennemde rehinedirler. Ama yeminlerini yerine getirenler müstesna.
Allahû Tealâ, bu misak, ahd ve yemini bize hatırlattıktan sonra mürşidin lisanıyla ki, bu Kur’ân-ı Kerim lisanıdır, ayetlerle 9 kere, 3 kere ve 3 kere bize farz kılındığını açıklanıyor.
İşte genel olarak 3 tane yeminimizi bize farz kılan âyet-i kerimeler Maide-7 ve Enam-152. Enam-152’de Allahû Tealâ;
"Ve bi’ahdillâhi evfû."

Allah ile olan ahdinizi ifa edin.

Maide-7’de:
"Ve miysâkahülleziy ve esekaküm bihî."

Sizden aldıkları misakleri yerine getirin.

Bir insan bu iki âyet-i kerimede ifade edildiği gibi her hangi bir yeminini yerine getirirse, zaten otomatikman üç tane yeminini yerine getirmiş oluyor. Ama bunun dışında Allahû Tealâ, misakimizin dünya hayatında yerine getirilmesi meyanında tam 7 tane özel emirle bunu üzerimize farz kılmış:
"Müniybiyne ileyhi." Rum-31
Rabbine dön.
"Ve eniybû ilâ rabbiküm ve eslimû lehü" Zümer-54
Rabbine dön ve O’na teslim ol. (Kabir azabı gelmeden evvel).
"Fefirrû ilallah." Zariyat-50
Allah’a kaç. (Allah’a sığın.)
"Vettebi’ sebiyle men enâbe ileyy." Lokman-15

Bana ulaşanın yoluna tâbî ol.
"İsteciybû lirabbiküm min kabli en ye’tiye yevmün lâ meredde lehü minallâh." Şura-47

Allah’tan, geri çevrilmesine çare olmayan ecel günü gelmemden evvel, Allah’ın davetine icabet et.
"Irci’ıy ilâ rabbiki." Fecr-28

Rabbine rücû et.
"Vezkürisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtiylâ." Müzemmil-8

Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah’a dön.
2 tanesi üç yeminide ihtiva eden, 7 tane sıraladığımız ayetler, toplam 9 ayet-i kerimede; Allahû Tealâ 9 kere ruhumuzun dünya hayatında Allah’a ulaşmasını üzerimize farz kılmış. Ahdimizin üçüncü kere üzerimize farz kılındığını Bakara-21 bize açıklıyor:
"Ya eyyühennasu’büdu rabbekümülleziy halekaküm velleziyne min kabliküm le’alleküm tettekune."

Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb’inize abd olun. Böylece (kesinlikle) takvaya ulaşırsınız.
Allahû Tealâ yeminimizi üçüncü kere Maide-105’le bize açıklıyor:
"Yâ eyyühelleziyne âmenû aleyküm enfüseküm, lâ yadurruküm men dalle izehtedeytüm."

Ey iman edenler, nefslerinizi tezkiye etmek üzerinize borçtur. Siz tezkiye olup hidayete ulaşırsanız, dalâlete düşenler size zarar veremezler.
Acaba bunları kendi kendimize yerine getirebilir miyiz? Allahû Tealâ’nın tayin ettiği mürşid olmadan yerine getirebilmemiz mümkün değil. Allahû Tealâ’nın ezelde bizlerden yemin almasının gereği ne? Yüce Rabbimiz buyuruyor ki, her kim dünya hayatında misak, ahd ve yeminini yerine getirirse, ben onu ahiret hayatında cennetime alırım.
O halde Allahû Tealâ, evvel emirde bizleri insan olarak yarattığı için, Rabbimiz bizleri seviyor. Üç emanetle vücuda getirdiği için Allahû Tealâ, bizleri seviyor. Dünya hayatında Allah’ın zatına ulaşmayı Allahû Tealâ sadece insana bahşettiği için Allah bizleri seviyor. Dışımızdaki cinlere ve meleklere, insana secde edin, emrini verdiği için Allah bizleri seviyor. Ümmeti Muhammed’in içerisinde bizleri dünyaya getirdiği için Allah bizleri seviyor. Allahû Tealâ 2 âyet-i kerimeden kaynaklanarak, (Bakara-29 ve Casiye-13) kainatı insan için yarattığı için Allah bizi çok seviyor. En sevdiği varlık olan insan için Allah’ın dileği ise sadece saadet ve huzur. Allah’ın dilediği saadet ve huzurun birinci bölümünde elbetteki ahiret saadeti var. Peki, Yüce Rabbimiz, bizi ahiret saadetine dünya hayatında ulaştırmak için ne yapıyor? Ezelde bizden misak, ahd ve yemin alıyor. Dünya hayatında bu misak, ahd ve yeminini yerine getirenleri Allahû Tealâ cennetle müjdeliyor.
O halde, bütün bunlardan bir sonuca ulaşabiliriz: Bunlar Allah’ın mürşidlerinin lisanıyla bizlere açıklandığı zaman, bizler Rabbimizi seviyoruz. Bu kadar bizi seven Allah’ı seviyoruz. Ve sevdiğimizin bir nişanesi olarak, "Rabbim sana ulaşmayı diliyorum" diyoruz.
"Men habbe ve likâallahi habbeballahu likâi." (Hadisi şerif)
Kim Allah’ın zatına ulaşmaya muhabbet beslerse, Allah da o kişiyi kendisine ulaştırmayı diler.
Allah’ın mürşidleri, Allah’ın ayetlerini bizlere açıklamak suretiyle, evvel emirde bizlere Allah’ı sevdirir, yani Allah’ın mürşidleri, Allah’ın kullarına Allah’ı sevdirirler. Bu 14 kademede gerçekleşiyor. Yeminlerimizin hatırlatılması, yeminlerimizin üzerimize farz kılınması bütün bunlar Allah’ın tayin ettiği mürşid olmadan, bize Allah’ı sevdiren kullar olmadan bu misak, ahd ve yemini yerine getirebilmemiz mümkün değildir. Yerine getiremezsek ahiret hayatında cennete asla ulaşamayız.
O halde bu hadis-i şerifle bizlere açıklanan, Allah’ı Allah’ın kullarına sevdirirler; diye tarif edilenler, Allah’ın mürşidleridir. Bu sevgili kullar yine Allah’a da Allah’ın kullarını sevdirirler.
Birinci bölüm, bizimle Allah arasındaki ilişkilerde iman kademelerini ifade ediyor. İkinci bölüm, bizimle Allah arasındaki ilişkilerde ise nefsin tezkiye ve tasfiyesini ifade ediyor. Kim Allah için nefsini tezkiye ve tasfiye ederse, Allah onları sever. Allahû Tealâ, Tövbe-i Nasuh’la tövbe edenlerin nefslerini tasfiye ettiğini ifade ediyor. Allahû Tealâ, kullar arasındaki ilişkilerde adaleti yerine getirenlerin, davranış biçimlerinde ihsanla davrananların, sabra ulaşanların ve üçüncü takvaya ulaşanların nefslerini tasfiye ettiğini söylüyor. Her kim nefsini tasfiye ederse, Allah’ın sevgisine mazhar olur. Allah onları sever. Ama bu Allah’ın sevdikleri mürşidler, Allah’ın kendilerine tevdi ettiği irşad görevinin bir sonucu olarak âyetleri de bizlere okumak suretiyle ilk 14 basamakta Allah’ı da bize sevdirirler. Yani nefs-i emmaredeki kullara da Allah’ı sevdirirler.
O halde Allah’ın bu sevgili kullarının işi bu. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’in hadis-i şerifle bizlere açıklamak istediği Allah’ın mürşidleridir. Hadis-i şerif bizlere irşadla vazifeli olan Allah’ın mürşidlerini ifade ediyor.

 

cin16 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi