AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

[mücahid55]

Metin Hasırcı

ajans5






Necmettin Bey geldi FETRET bitti

Bu gün Yeni Akit’in manşeti “Onüç Yıl Sonra Yeniden”idi. Evet muhterem Ajans5 okurları 17/Ekim/2010 tarihi, bir hileyle,bir mazluma suç yüklemenin haksız bir hükümle tescili olan, ancak adil insanların vicdanının kabullenmediği haksızlığın son bulduğu tarihtir.

2005 yılı Hac’cında Arafat alanın da, herkesin Cenab-ı Hakk’dan kendisine rahmetiyle muamele yakarısında bulunurlarken, o mukaddes alanda, Arafat çadırında, muhterem Cevat Ayhan Beyefendi ile fakir, Hocamız Muhterem Erbakan’ın mâruz bırakıldığı mahkûmiyeti konuşuyorduk. Sayın Cevat Ağabey’in şu sözleri hep kulağımda çınlamaktadır. Demişlerdi ki;” Metin Bey kardeşim, bu dâvâ dünya adalet tarihinin yüz karası olarak 2. Dreyfüs faci asıdır desek yeridir.” Evet; bu tespit pek yerinde bir tespit idi. Adli mekanizma bu davanın en büyük yanlışını siyasi partilerin her çeşit davasına Anayasa mahkemesi bakar hükmünü tatbik etmemekle, merciinde yargılamamakla Anayasayı ihlal suçu işlemiştir.

Aynen; başörtü meselesinde söz konusu tesettürü yasaklayan hiçbir kanun olmamasına rağmen Anayasa mahkemesi, Özal zamanın da çıkarılmış bir kanunu hem de iptal etmemiş, ancak yorumunu açıklamış ve de bu yorum, adetâ kanun yerine geçirilmiş. Yorumların kanun yerine geçmeyeceğini bilenler, bu olan bitene gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım anlayışı içinde, yasaklayan bir kanun olmamasına rağmen başörtü yasağı uygulama sı elan devamdadır.
Muhterem Erbakan Hocamızın, anlatılanlardan öğrendiğime göre, takriben otuz veya otuzbeş yıl önce bir trafik kazasında daha doğrusu bir tırın altına girdiklerinde, arabayı kullanan zâtın pek ağır yaralandığı, Erbakan Hoca’nınsa, burnunun bile kanamadığı ve ağır yaralanan zatın da tedavilere cevap verdiği ve sağlık içinde hayatını sürdürdüğü bilinmektedir.

1999 seçimleri sonrasında Hocamız da beliren rahatsızlığın, o kaza eseri olduğu ve omurganın zedelendiği beyanından haberdar olduk. Kendilerinin hareket kabiliyetini, olumsuz olarak etkilediği konuşulur ve duyulur oldu. Bunlara zamimeten de, hekimlerin bir ameliyat sonrasında ve üç ay içinde ayağa kalkarsınız beyanlarına karşı işimiz var üç ay atıl kalamam diyerek, önerileri kabul etmediğine de muttali olduk.

Halk arasında; ’ kaybolan trilyon dâvası’ diye bilinen dâvâ hükmü kesinlik kazanmış ve infaz savcılığı, yeni çıkmış bulunan infaz yasasındaki değişikliği, âmir hüküm gereği yetmişbeş yaşını geçmişlere cezalarını evlerinde çekebilme hususundaki ilk tatbikatı Muhterem Erbakan üzerinde yapmıştı. Aynı dâvânın sanıkları arasında adı geçen eski Milli Görüşçü Abdullah Gül Beyefendi, TBMM’nin C.başkanlığı seçimlerinde bu makama seçilmesinden bir müddet sonra, Altınoluk’daki hanesinde cezasını çekmeye başlayan Erbakan Hoca’yı, kanunların verdiği selahiyete binaen cezasını kaldırmış ve Reisicumhurların cezalarını kaldırdıkları kişinin bütün neticeleriyle kalkmış olacağından, Muhterem Hocamızın siyasi hayata dönmesine engel hâlden kurtulmasını, Sayın C.başkanının takdirleriyle kazandığı görülmüş bulunmaktadır.

11/Temmuz/2010 kongresinin cereyan tarzı, son derece gençleşmiş bir seçmen topluluğuna sahip SP’nin, karşılaşmadığı bir hâlle karşı karşıya gelmiş olması şaşkınlık meydana getirmişse de, Lideri’nin ikazları, aksaçlılar gurubunun tecrübeleri, önce şaşkınlığı frenlemeye muvaffak olabilmiş ve acil bir kongre talebiyle hukukun yollarını tutmuşlardır. Müracaatlarını uygun bulan adalet mekanizması, bir kongre çağrı heyetini vazifelendirmek suretiyle kongre yolunu açmış bulunmaktaydı. Maateessüf bu çağrı heyet tâyinini,kamu oyuna milli görüş karşıtı medya ve gazete ile dergiler neşriyatların da mustafi genel başkan ve arkadaşlarının da yönlendirmesi hasebiyle ‘Kayyumluk’olarak duyurma yoluna gittiler. Ülkenin adalet mekaniz masının bu kararını çarpıtarak ve müracaat sahiplerini partinin manevi şahsiyetini zedeleyen kişiler olarak nitelendirilmeye yol açacak girişimde bulundular. Bir zamanlar; tevafuklu Kur’ an yazma işleminde işin mahkemeye aksetmesini sessizce geçiştirenler, SP’nin kurucu üye ve delegelerinin kanuna uygun kongre talebini değerlendiren mahkemenin çağrı heyeti diye vazifelendirdiği heyeti,kayyumlar olarak anmaktan içtinap etmeme yanlışına kapıldılar. Bunların içinde969’da yedi bağımsız aday hareketi ile başlamış olan Milli görüş yürüyüşün de, gönüllü vazife almış, haykırmaktan gırtlağını patlatmış, maddi ve mânevi gayretler sergilemiş insanlar bile,diğer deyimle kırkbir yıllıklar dahi bu kuyruklu aldatmacanın peşinden git mek durumuna düşürülmüşlerdir. Bütün bunların sonun da 17/Ekim/Pazar günü Ankara’yı Milli görüşün 3.şahlanışına şahid olacağı kongre yapıldı. Onbinlerin vatanın her bir köşesinden, sadakat dolu kalpler mevc mevc, fevc fevc gelerek orada olduklarını haykırdılar.
Buna, gerek salona gelmiş olanlar, gerekse de televizyonlarının başında daha iki hafta önce yapılmış istişare sonrasında adları meydana çıkan bir kaç zevattan hangisi tercih edildi, Li der hangisini bu görevle vazifelendirdi beklentisi, şaheser bir sürprizle kendini gösterdi. Milli görüş sevgilileri ve sevmeyenleri öyle bir sürprizle karşılaştılar ki, kimi firkatın son bulması demek olan bu sürpriz, sadece hayranlık ve büyük ümitler bahşeden bir olguyu teşkil etti.

SIR TUTMAYI BİLİRMİSİN?


Yavuz Sultan Selim Cennetmekân, yanına yaklaşmaya gayret gösteren bir vezirini gördü. Kendisine yetişebilmesi için uygun bir yürüyüş ve hareket alanı oluşturdu. Vezir yanına geldi ve sultanım seferimiz nereyedür? Dediğinde ara başlıkta olduğu gibi, Koca Yavuz: “Vezir; sır tutmayı bilir misin?” Diye sorar. Vezir memnuniyet içinde, bilmez miyim efendim elbet bilirim dediğin de, Yavuz Selim Hân : “Ben de sır tutmasını bilirim” dediği anlatılır.

Mutlak surette bu sürprizi bilenler çok değilse de, az da değildirler. Onlarda sır tutanlarmış ki, Sayın Yâsin Hatipoğlu’nun açıklama anına kadar bu sürpriz sır, saklanılmaya muvaffak olundu. Açıklama tamamlandığı andan itibaren sevinçle, hayretle ve de pek büyük bir memnuniyet içinde gülmeğe çalışırken, yanaklarından gözyaşlarının süzülüp akmakta olduğu insan pek mebzuldü.

Evet; onüç sene süren firkat sona erdi. Vuslat muhteşemdi ve bunu aşacak toplantının maneviyat sofrası, önümüzdeki günler de, İstanbul fethine gelen orduya doksanlı yaşlarında katılmış olan peygamberimizin bayraktarı Eyüb Sultan Hazretlerinin tâkipçisi olan cihad erlerinin İstanbul’umuzda türbe-i âlisinde ve huzur-u mâneviyesinde açılacak eller, yapılacak hamd ü senâlar yaşanacak, siyaset bayrağımız kırkbir yılın ilk günkü heyecanıyla, bir insanlık dramı hâline getirilmiş, zulüm aletlerini ve onların arkasında saklananların korkması gereken hesap sorma başlayacaktır. Elbette ki bu hesap sormadaki, nezaket, zerafet adil ve tövbeye dâvet olacaktır. İnşaallah..

Aziz ve muhterem Hocam,1977 seçimleri öncesinde yaptığınız unutulmaz bir meydan okuma olan sözlerinizle size sesleniyor: "Korkar mı âteşi nemruttan ibrahim olan! Hodri meydan, hodri meydan" hoş geldiniz demiyorum çünkü hiç gitmediniz, hep başımızdaydınız, bizler bunu hissediyorduk. Yeri geldi; başka bir partiye gitmeye kalkışan kişiyi rüyasına girerek yoldan çevirdiniz. Bu bakımdan hep bizleydiniz. Yüce Mimar Sinan’ın ustalık eseri Selimiye’yi yapan mahareti, size ülkemizi, sonra âlem-i İslam’ı ve de insanlığı hayr yoluna koşturacak, şer yolunu ise , kimsesiz kılacak çalışmalarınızın mesai arkadaşı olmak her birimize şeref verecek. Başarılar Hocam. Fiemanillah.

boyle bir is gormedim ben....
Kurtulmus partiyi fetretten cikarmadi mi?
oda simdi is birlikci oldu dimi?

5 ten 3 e düşerek mi...