![]() |
#1 |
![]() Daha çevreci bir ekonomiye doğru
Daha kırk yıl öncesine kadar insanlık “ben” merkezli düşünüyordu. Tabiata ne derece hükmedersem, eşyayı ne kadar istismar edersem o kadar zengin, güçlü ve mutlu olurum sanıyordu. Ancak 70’li yıllardan sonradır ki çevreci bir anlayış gelişmeye başladı. Tabiî kaynakların mahdut olduğu ve tehdit altında bulunduğu vurgulandı. Yeşil partiler bu dönemde kuruldu. Çevrenin ancak uluslararası işbirliğiyle korunabileceği ilk olarak 1972’de 114 ülkenin katılımıyla Stockholm Konferansında ifade edildi. Indira Gandhi’nin, “kitlesel fakirlik ve çevre” arasında ilişki kurması da o tarihlere rastlar. Yirmi yıl sonra, 1992’de 120 ülkenin iştirakiyle Rio-de Janeiro Konferansı yapıldı. Çevre ve kalkınma meselelerinin birlikte düşünülmesi ve sürdürülebilir bir kalkınmanın amaç edinilmesi fikri bu konferansın ürünüydü. İklim Değişiklikleri Çerçeve Sözleşmesi(İDÇS) de Rio’da imzalandı. Ardından 2000 yılında İDÇS’nin yetersiz olduğu görülerek, gelişmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarını 1990 yılı seviyesinde tutmaları için bağlayıcı bir belge olan Kyoto Protokolü hazırlandı. Kyoto Protokolü, 156 ülke ile Avrupa Birliği tarafından onaylanarak 2005’te yürürlüğe girdi. Girdi ama başta ABD ve Çin olmak üzere atmosferi en fazla kirleten ülkeler üzerlerine düşeni tam yapmadılar. Kyoto Protokolü ise 2012’de sona erecek! Geçen hafta Bali/Endonezya’da düzenlenen konferans işte bu bakımdan önemli idi. 190 ülkenin temsilcileri kendi ellerimizle ürettiğimiz ve sonuçları tam bir felakete dönüşen küresel ısınmaya karşı daha geç kalmadan ne yapabiliriz?” sorusuna cevap aradılar. Toplantıya sivil sıfatla katılan ABD eski başkan yardımcısı ve 2007 Nobel Barış ödülünün sahibi Al Gore, Kyoto Protokolünü imzalamamakta direnen ve hazır değiliz diyen Amerikan delegasyonunun gözlerinin içine bakarak, onları çok rahatsız eden şu sözü söylemiş: “Bali’de ilerleme kaydedilmesinin önündeki en büyük engel ABD’dir! Buradan ya inatla ve kızgın olarak ülkenize dönersiniz ya da sorumluluğunuza yakışan bir görev üstlenirsiniz!” “2009’da Bush yerinde olmayacak. Yerinizi ona göre belirleyin!” demeyi de ihmal etmemiş. Çok alkışlanan bu sözü etkili olmuş ki, ABD heyeti ilk tavırlarının tersine, çalışmalarda etkin görev almaya karar vermiş. 11 günün sonunda Kyoto Protokolü’nün yerini alacak “iklim değişikliğiyle mücadelede anlaşması” kabul edilmiş. Devrim kolay iş, evrim zor! Batı insanı 1972’den bugüne uyanıyor mu? Pek emin değiliz. Ama bugün o çok övündükleri “sanayi devrimi” ve “teknolojik devrim”leriyle insanlığı çözümü zor bir kirlenme ve tahribatla baş başa bıraktıkları ortada. Dahası; kirlenmede hiç payı olmayan toplumları en mağdur ederek, gelecek nesilleri hiç de kendi tercihleri olmayan bir faturaya mahkum ederek. Devrim her zaman evrim(tekâmül) anlamına gelmiyor. Şimdi kötüye gidişi nasıl önleriz? Yanlışlardan nasıl döneriz? Telâşındalar. Canavarlar gibi saldırarak dünyayı tükettiler. Çözümü ise 190 ülkeyle, cümbür cemaat arıyorlar! Her şeye rağmen çevreyi dikkate almayan, kirletmekten çekinmeyen ekonomiden, daha çevreci ekonomiye ve sürdürülebilir kalkınmaya yönelmek insanlığın hayrına. Türkiye’ye gelince, Kyoto’yu sağır sultanlar bile duydu. Biz kulağımızın üstüne yatmış bekliyoruz! Birileri gözümüzün içine bakarak yüzümüze bağırmadan, sorumluluğumuzu üstlenmeliyiz... Yönetiyorum Muhsin Abay
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|