|
05-15-2009, 16:25 | #1 | ||
Uğur Dündar'ın yırtındığı kadar varmıymış...(BELGELERLE)
ESTÖ SAVCILARI BANA İFTİRA ATIYORLAR DİYE YIRTINAN UĞUR DÜNDAR ANLAŞILIYOR Kİ ÇOK FARKLI AMAÇLARA HİZMET ETMEKTEDİR.İDDİANAMEDE SAVCILARIN DÜNDAR HAKKINDAN YAZDIKLARI BİR TEK SATIR BİLE YOKTUR.DÜNDAR'IN ADI SADECE BAZI ERGENEKONCULARIN SES KAYITLARI ARASINDA GEÇMEKTEDİR.BURADA KENDİ İSMİNİ AĞIZLARINA ALAN ERGENEKONCULARI SUÇLAYIP AYIPLAMASI GEREKİRKEN ONA VERİLEN AVUKATLIK GÖREVİNİ SONUNA KADAR YERİNE GETİRİP KENDİ MÜVEKKİLLERİ SUÇLAMAMIŞ VE DAVAYI YÜRÜTEN SAVCILARI KENDİ MÜVEKKİLERİNİN YAPTIKLARI PİSLİKLERDEN SORUMLU TUTMUŞTUR.
NİÇİN Mİ? ÇÜN Kİ EMİR BÜYÜK YERDEN.... YORUM SİZİN AŞAĞIDA Kİ İDDİANAMEDEN ALINTILARI OKUYUN BURADA SAVCILARIN NE SUÇU VAR DİYECEKSİNİZ.hURSİT TOLON'U TUNCAY ÖZKAN'I İFTİRA İLE SUÇLAMASI GEREKİRKEN SEN GEL SAVCILARA SATAŞ.....SORMAZLARMI ADAMA SENİ KİM TUTTU DİYE ....SORMAZLARMI SENİN AMACIN HEDEFMİ ŞAŞIRTMAK! İŞTE UĞUR DÜNDAR'IN İSMİ İDDİANAMEDE NASIL GEÇİYOR SAYFA : 1232 Alıntı:
SAYFA : 1257 Alıntı:
Konu Yıldırım tarafından (05-15-2009 Saat 16:28 ) değiştirilmiştir.. |
|||
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
05-15-2009, 16:36 | #2 |
Arkadaşlar bu konuya ilgi gösterilsin.
Olur olmaz şeylere fikirlerinizi tüketeciğimize bu tür önemli konular hakkında fikir veya yorum üretelim. Paylaşımın için saol burak kardeşim. |
|
05-15-2009, 17:45 | #3 |
Önce olayın ne olduğuna bir bakalım.
Tansu Çiller'in başbakan olduğu yıllarda Uğur Dündar Çiller ailesi ile ilgili bazı yolsuzluk iddilarını araştırmış ve bu konularda haberler yapmış. Bunun üzerine Uğur Dündar'ın ifadesiyle başına gelmedik şey kalmamış. Üzerine maliyeciler yollanmış, patronu Aydın Doğan'a yayınları engellemesi için baskı yapılmış, hatta promosyon teklif edilmiş. Bu şekilde sonuç alınamamış, bunun üzerine Özer Çiller'e ait olduğu söylenen BTV adlı medya kuruluşunda Uğur Dündar ve ailesi aleyhine yayın yapılmış. Uğur Dündar bu iddia sahiplerini mahkemeye verip bu davaları kazanmış. Açılan davalar BTV haber müdürü olduğu için hukuken İlhami Yangın aleyhine açılıyormuş. Bu şahıs da Uğur Dündar'a haber göndererek, ben oradaki görevimden ayrıldım, ama ismim hala haber müdürü olarak geçiyor, lütfen bana dava açmayın demiş. Özer Çiller'in kendisine küfürlü haberler yaptırmak istediğinden, buna benzer şeyler sonucunda oradan ayrıldığından bahsetmiş. O sıralar Arena'da çalışan Tuncay Özkan habercilik bombası patlatmak için, İlhami Aşkın adlı şahısa ARENA programına çıkmasını ve Özer Çiller'in bu yaptıklarını anlatmasını teklif etmiş. Adam kabul etmiş ama para talep etmiş. Bu da kabul edilmiş, programa çıkmış ve Çiller aleyhine konuşmuş. Sonra Tuncay Özkan'ı tehdit etmiş, televizyon dışında bu haberler çıkarsa bana ödeme yaptığınızı herkese söylerim demiş. Tuncay Özkan da "aman ne olur yapma" diye güya bu adama yalvarmış. Bu son kısım hiç gerçekçi gelmiyor. Bir kere adam çıktığı televizyonda sipariş üzerine bir şeyler anlatmıyor, zaten Uğur Dündar'a bana dava açmayın diye haber gönderdiğinde ne söylediyse onları ARENA programında anlatıyor. Üstelik programa çıkma karşılığında TV kanallarının ücret ödemesi hiç de anormal bir durum değil. ARENA programı ve Uğur Dündar bundan neden çekinsin? Konuyu açan arkadaş ise şöyle demiş: "Hurşit Tolon ve Tuncay Özkan'ı iftira ile suçlaması gerekirken sen gel savcılara sataş." Durum yukarıda özetli. Bu İlhami Yangın adlı kişinin Ergenekon olarak bilinen davada gözaltına alınan Güler Kömürcü'ye yolladığı bir e-postada bu konular yer almış. E-postada Uğur Dündar'ı eşiyle ilgili alakasız şeyler de yazılıymış. Bunları dava dosyasına ekleyen savcılar değil mi? Şimdi Uğur Dündar; Tolon veya Özkan'ı iftira ile neden suçlasın? Ne alakası var? Bunun bir açıklamasını yapabilir misiniz? Uğur Dündar bu iki kişiye bu olayla ilgili ne suçlaması yapmalı? İddialar mı Tolon ve Özkan'a ait? Yoksa bunları e-posta ile oraya buraya yollayanlar mı Tolon ve Özkan? Yoksa Tolon ve Özkan savcının yerine geçip bu tamamen ilgisiz şeyleri dava dosyasına mı eklediler? Evet, Uğur Dündar bu iki kişiye bu olayla ilgili ne suçlaması yapmalı? Lütfen bu konuya bir açıklık getirebilir misiniz? Ergenekon davası darbe girişimi ve darbeye zemin hazırlama iddiaları ile ilgili değil mi? Savcıların bu kadar ilgisiz şeyleri, insanların özel hayatları ile ilgili iddiaları dava dosyasına neden eklediğini açıklayabilir misiniz? Bunun doğru bir şey olduğunu, Uğur Dündar'ın bunu eleştirmesinin hatalı olduğunu mu düşünüyorsunuz? Üstelik bu sadece bir örnek. Dava dosyasının eklerinde insanların eşleriyle, sevgilileriyle mahrem konuşmaları, dava ile en ufak ilgisi olmayan özel şeyleri afişe ediliyor. Uğur Dündar'ı sevmeyebilirsiniz, hatta nefret edebilirsiniz. Yaptığı haberciliğin Adalet ve Kalkınma Partisi'ne zarar verdiğini düşünebilirsiniz. Ama Uğur Dündar'ın haklılığının bu kadar net olduğu bir konuda böyle bir tutum takınmak adalet ile bağdaşmaz. Tamamen alakasız bir davada, örneğin iki aile arasındaki bir arazi anlaşmazlığı davasının dosyasında "Burak Bey'in eşi (veya nişanlısı, sevgilisi, artık her neyse) tek başına İspanya'ya gidip geliyormuş, bilemiyorum artık..." gibisinden abuk subuk ve iğrenç imalar yer alırsa siz ne düşünürsünüz? Bu dökümanlar herkesin elinde dolaşırsa, herkesin ağzına sakız olursa siz neler hissedersiniz? Olaya bir de bu açıdan bakın. Konu ALaGaN tarafından (05-15-2009 Saat 17:53 ) değiştirilmiştir.. |
|
05-15-2009, 18:09 | #4 |
Uğur Dündar'ı millet iyi biliyo Facebook gibi sitelerde ''Uğur Dündar tarafsız bir kanala geçsin'' diye gruplar bile oluşmuş açıkcası bu adamın bu denli rahat yalan söylemesi hakaretler etmesi şaşırtıcıydı. Sonunda ununda ne olduğu ortaya cıkmaya başladı kanıtlarıyla. Ne kadar para verirseniz o kadar cok yalan söylerim herşeyi açıklıyor. Doğanda para bol...
|
|
05-15-2009, 18:09 | #5 |
Alagan efendi yazmışşın ama boş yazmışsın...
İddianmeyi inceledinmi bilmiyorum ama hursit tolonun yaptığı 3 sayfalık bir telefon görüşmesi var oradada uğur dündarın adı geçiyor..... yazdığım yazılarıda okumamışşın bak en üstte ne yazıyor bazı ergenekoncuların ses kayıtlarındada ismi geçiyor... Konu Yıldırım tarafından (05-15-2009 Saat 18:21 ) değiştirilmiştir.. |
|
05-15-2009, 18:36 | #6 | ||
Alıntı:
Uğur Dündar'ın eleştirdiği konu eşiyle ilgili ipe sapa gelmez lafların iddianame ekinde yer alması değil mi? Bahsettiğiniz telefon konuşmasında Uğur Dündar'ın eşiyle ilgili bir bölüm var mı? İnsanlar kendi aralarındaki telefon konuşmalarında Uğur Dündar adı hiç geçemez diye bir kural mı var? Adının geçtiği yerde Uğur Dündar'a bir iftira mı var? Hoşunuza gitmeyen şeylere "boş laf" demek yerine neden "boş" olduğunu açıklamanız gerekmiyor mu? Örneğin şu sorulara bir cevabınız var mı? Alıntı:
|
|||
05-15-2009, 18:56 | #7 | |
Alıntı:
uğur dündar bu haberi savcılar yazmış gibi göstermedimi...eee daha ne çırpınıyorsunuz.Yok olay şöyle gerçekleşti böyle gerçekleşti diye.... Tek soru bu kadar yırtınacak ne var burada....... |
||
05-15-2009, 19:37 | #8 | |
Alıntı:
Bu ifadeler İlhami Yangın adlı kişinin daha önce göz altına alınan Güler Kömürcü'ye yolladığı söylenen bir e-postada yer alıyor. Bu e-postada yer alan ve dava ile tamamen ilgisiz Uğur Dündar'ın eşinin Brezilya'ya gitmesi ile ilgili şeylere dava dosyasının eklerinde yer veren savcılar değil mi? Uğur Dündar bunlar savcıların iddiası demiyor ki. Dava ile tamamen ilgisiz eşimle ilgili bu iğrenç imalar neden dava dosyasında yer alıyor diyor. Bunun sorumlusu savcılar değil mi? Uğur Dündar'ın bu durumla ilgili kimi eleştirmesini bekliyordunuz, Japonya başbakanını mı? Dava dosyasında savcıların bu tür şeylere yer vermesini doğal karşılıyorsanız, bunda büyütecek, yırtınacak ne var diyorsanız o sizin görüşünüzdür. Kimse yok böyle düşünemezsiniz diyemez. Ama bir şeyi kesinlikle söyleyebilir: Bu durum adalet duygusu ile, hukuk ile bağdaşmaz. Ayrıca bu tutumunuzla şunu da onaylamış olmuyor musunuz? Yarın bir gün, örneğin sizinle ilgisiz bir arazi anlaşmazlığı davasında veya buna benzer bir şeyde, soruşturma sırasında e-posta yazışmalarından sizin eşinizle ilgili "Burak Bey'in eşi sürekli tek başına Brezilya'ya gidip geliyormuş" tarzında neyi ima ettiği belli bir ifadeye rastlansa ve buna dava dosyasında yer verilse, bunlar herkesin ağzına sakız olsa siz diyeceksiniz ki: "Aman canım ne var bunda, bu savcıların iddiası değil ki, birisi söylemiş, onlar da dava dosyasına eklemiş. Yırtınacak ne var bunda..." Öyle mi? Eğer öyleyse, benim diyecek bir sözüm yok. |
||
05-16-2009, 11:12 | #9 | |
Alıntı:
Atılan mail bağlantıları deşifre amaçı taşımaktadır.Gördüğünüz gibi burada Uğur Dündar'a bir şantaj iması var.Sizce savcılar bunu deşifre etmiş olmuyor mu? Bir diğer hususta Uğur Dündar'ın bu atılan mail ve maili atan kişilerden hiçbir şekilde bahsetmemesi saldırıyı direk olarak savcıya yöneltmesidir. |
||
05-18-2009, 00:04 | #10 | |
Alıntı:
OKU BAKALIM BU ÇIĞLIKLAR EKRANLARDAN AĞLAMAKLI KONUŞMALAR NEDENMİŞ?? Son birkaç gündür, içimiz-dışımız Uğur Dündar oldu... Peki, Uğur Dündar çok mu “önemli”dir ki, onu dilimize doladık!.. Evet, önemli!.. Ama bir insanın “önemli” oluşu, onun “değerli” olduğu anlamına gelmez... Çünkü sizler de gayet iyi bilirsiniz ki; “künkten akan su”yun önünü tıkayan “çaput” gerçekten de “önemli” bir yerde bulunmaktadır... Ama, onun “önemli” oluşu, “değerli” olduğu anlamına gelmez... Öyle ya, nihayetinde çöpe atılacak bir “bez parçası”dır!.. Sözüm “medyadan dışarı”; şunu söylemeye çalışıyorum: “Önemli” olan bir şey, illâ da “değerli” demek değildir!.. 100 BİN SAYFADAN, SADECE 3 SAYFA! Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim asıl mevzumuza... Biraz önce, “içimiz-dışımız Uğur Dündar oldu” dedim ya, alın size bir Uğur Dündar yazısı daha!.. Ama bu defa; Uğur Dündar, “zurnanın son deliği” mesabesinde... Yazının ana konusu “Thule” ile ilgili!.. Biliyorum, “Bu Thule de ne?.. Bu da nereden çıktı?” diye soruyorsunuz!.. “Thule”ye geçmeden önce, bir hususu aydınlatmak istiyorum!.. Efendim, Uğur Dündar; “Eşimin veya benim yurtdışına çıkışlarımızın Ergenekon Dâvâsı’yla ne ilgisi var?” diyordu ya; haklı... Çünkü bu “gidiş-geliş”in aslında Ergenekon’la hiçbir ilgisi yok!.. Artık “kimin evinde ele geçti” ise, ele geçen “3 sayfalık metin”in de dâvâ ile bir ilgisinin bulunduğunu sanmıyorum!.. Çünkü, “baskın”larda bu tür şeyler olur... “Aranan ev” veya “oda”da bulunan “mektup” veya “yazı”lar doldurulur bir çuvala, götürülür!.. Hatırlarsınız... 28 Ekim 1999’da Akit gazetesi de basılmıştı... Hem de, “teröristlerin hücre evleri”ni basar gibi!.. “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa” bir gazete, “tam 400 polis, 2 panzer ve keskin nişancılar eşliğinde” basılmıştı!.. Ben o gün “izinli”ydim!.. Bütün “oda”lar aranmış... Sıra benim odaya geldiğinde, polisler “2-3 saat” kalmışlar odada... “Mektup”ları gözden geçirmişler, “ileride kullanmak üzere” bir kenara ayırdığımız “haber”lere bakmışlar... Tam, “arkasına yazı yazmak” için ayırdığım kâğıtları inceliyorlarmış ki; “avukatımız” girmiş devreye... “Siz zahmet etmeyin” demiş; “Ben bir çuval bulayım, bunları doldurayım içine!.. Hepsini götürün, Emniyet’te inceleyin!.. İşinize yarayan bir şey olursa, alın!.. İşinize yaramayanı atarsınız çöpe!.. Zaten Hasan Bey, bunları ayıklamaya fırsat bulamadığı için bu kadar birikti bu kâğıtlar!” Sonra, kâğıtlardan bir kısmını alıp götürmüşler!.. Artık ayıkladılar mı, ayıklamadılar mı, orasını bilmiyorum... Ama bildiğim şu ki; “Ergenekon baskınları”nda da aynısı oldu... “Bilgisayar çıktıları” filan, hepsi “çuval”lara dolduruldu, “dosya”lara konuldu!.. O dosyalarda “100 bin evrak” bulunduğundan söz ediliyor ki; Uğur Dündar’ın bağırıp-çağırmasına yol açan “3 sayfalık bilgisayar çıktısı” da bunlardan biri... Yani, “100 bin sayfa”dan, sadece “3 sayfalık” bir metin!.. Belki üzerinde bile durulmayacaktı... Ama Uğur Dündar, bunu “namus” meselesi yapınca, herkes duydu!.. Mısır’daki sağır sultanlar bile!.. Oysa, o “3 sayfalık metin”de, sadece “Uğur Dündar ve eşi”nden, ya da “Aydın Doğan”dan söz edilmiyordu!.. Daha önce de ifade ettiğim gibi; Öncü gazetesi ve BTV Televizyonu’na 8 Nisan 1997’de Haber Müdürü olan İlhami Yangın adlı gazetecinin, bir başka gazeteci olan Güler Kömürcü’ye 28 Eylül 2005’te yazdığı “elektronik mektup”ta; “para karşılığı çıktığı Arena’da, Çiller aleyhinde yalanlar söylediği” de anlatılıyordu!.. Ama Uğur Dündar, her ne hikmetse olayın bu boyutunu “teğet” geçip, “eşiyle ilgili iddia”yı öne çıkardı!.. BU ASALA VAR YA, THULE’NİN İŞİ! İşte o “elektronik mektup”ta, hiç gündeme getirilmeyen “Thule” adlı bir örgütten de söz ediliyordu... İlhami Yangın’ın, Güler Kömürcü’ye yazdığı mektubu okurken, sordum kendi kendime; “Nedir bu Thule?..” Çünkü İlhami Yangın, mektubunda diyordu ki; “Sana Asala’dan bahsedeceğim... Bu olay, Thule’nin başlattığı bir olaydır!.. İleride bunu sana belgelerle ispat ederim... (...) Ancak şundan emin ol ki; bu olay Thule’nin işi!.. Bende Thule ile ilgili çok geniş belgeler var!.. Ermenileri Doğu’dan alıp, Ürdün ve Lübnan’a götürmeleri neyi halletti ki?.. Evet, çoğu öldürülmüştür!.. Zohap Efendi ve Varteks Efendi... Bunlar Meclis-i Mebusan’da mebustur!.. Bunları yolda öldürtenler Thule’dir!” Dedim ya; mektubu okuyunca, aldı beni bir merak; “Bu Thule de ne?” Sonra “Arşiv”de kısa bir araştırma yaptım... Karşıma; 6 Eylül 2000 tarihli Milliyet’te ve 30 Ekim 2000 tarihli Sabah’ta yayınlanan haberler çıktı!.. Milliyet’in başlığı şöyleydi: “Aziz Papa, gizli örgüt üyesi çıktı!” Sabah’ın başlığı da şöyleydi: “Hitler’in ardındaki Bektaşi!” PAPA 23. JEAN DA THULE ÜYESİ! Haberlerde, özetle şunlar anlatılıyordu: “Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın da katıldığı Vatikan’daki törende azizlik mertebesine ulaştırılan Papa 23. Jean'ın, İstanbul'da görev yaptığı yıllarda "Illuminati" adlı gizli bir örgüte üye olduğu ve 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın Milli Birlik Komitesi'nce idam edilmesini engellemek için girişimde bulunduğu öne sürüldü. Araştırmacı Aytunç Altındal, 27 Haziran 1992'de Milliyet'te yayınına başlayan ve bir hafta süren "Vatikan - Fener ve Bir Gizli Örgüt" adlı yazı dizisinde, gerçek adı Angelo Roncalli olan Papa 23. Jean hakkında şu iddialarda bulundu: "Katolik Kilisesi, Katolikler'in bazı örgütlere üye olmalarını kesin yasaklamıştır. Üyelikleri saptananların aforoz edilecekleri duyurulmuştur ama bir çok kardinal, kilisenin dolaylı onayını olarak yasak listesinde en başta yer alan gizli örgütlere üye olabilmişlerdir. Venedik Piskoposu Roncalli de papalığa kadar yükselebilmiş bu tip adamlardan biriydi. İSTANBUL’DA YER ALTI FAALİYETİ! Roncalli, Papa 23. Jean adıyla papa olmadan önce, 'çok gizli' diye nitelendirilen bir örgüte üye yapılmıştı. Roncalli'yi üye kaydeden örgütün temsilciliğini Alman bir baron yapıyordu ve söz konusu soylu kişi, örgütün 1940'lardaki yeraltı faaliyetlerini İstanbul'dan yürütüyordu. 1960'larda Roncalli'nin mucizeleri diye tanımlanan atılımlarının gerisinde, başka ittifak ve güçlerin bulundukları belli oluyordu. Bazı yorumculara göre, Roncalli'nin Papa olur olmaz ilk yüz günde yürürlüğe soktuğu fikirler, gerçekte kendisine değil, tarihin en gizli ve fesatçı örgütlerinden birine aitti. Söz konusu örgüt, yıllar öncesinden planladığı bu reformları gerçekleştirebilmek için uygun zaman tercihini ve şansını Papa 23. Jean'da denemişti. Roncalli, 1934'e kadar görev yaptığı Sofya'da değil, İstanbul'da başladığı yeni görevinde bu örgüte üye yapılmıştı. Bu gizli Alman örgütü 'Thule Gesellschaft'tı ve ve adı aydınlanma anlamına gelse de, kendisi gerçekte çok karanlık olan ünlü Illuminati gizli örgütünün 1933'te kapatılmasından sonra kurulmuş yeni koludur." BAYAR’I İDAMDAN KURTARAN, THULE! Altındal, Roncalli ile Bayar arasındaki dostluğu da şöyle anlattı: "1944'e kadar Türkiye'de görev yapan Roncalli, bazı seçkin dostlar da edinmiştir. Bunlardan biri de Bayar'dı. Roncalli, Papa olmadan önce de Bayar, Türkiye'nin 3. Cumhurbaşkanı olmuştu. 1959 yazında da Bayar, Papa'yı kutlamak için Vatikan'a giden tarihteki ilk en yüksek Türk devlet adamıydı. Papa 23. Jean ile Türkiye arasında kurulan bağ, ortak düşman SSCB'ye karşı birlikte mücadeleyi öngörmekteydi. Papa 23. Jean, eski dostu Bayar'ın sağladığı desteğe, iki yıl sonra büyük bir jestle karşılık vermişti. Yassıada duruşmaları sonunda idama mahkûm edilen Bayar, bir gece bir ziyaretçinin Milli Birlik Komitesi'ne ilettiği mesajı herhalde beklemiyor değildi. Mesajda Papa 23. Jean, tüm Hıristiyan alemi adına, Bayar'ın idamına karşı olduğunu belirtiyordu. Sonuçta komite, idam cezasını müebbete çevirdi. Kısacası, işte bu Roncalli, dünyadaki siyasi, kültürel ve askeri hareketleri yönlendirmeye çalışan Thule Gesellschaft'ın üyesiydi." Herhalde izaha gerek yok!.. “Thule” adlı gizli örgüt, bir gece Millî Birlik Komitesi’ne bir “ziyaretçi” gönderiyor, o da “MBK üyeleri”ne, “Bayar’ın idamına karşı olduklarını bildiren mesaj”ı iletiyor!.. Malûm, “Menderes, Zorlu ve Polatkan idam edilirlerken, Celal Bayar idamdan kurtuldu!.. Evet, “Thule” sayesinde!.. HİTLER’İ ÖZEL OLARAK EĞİTTİLER! Şimdi de, “Thule” adlı gizli örgütün bir başka icraatına bakalım... Bu haber de Sabah’tan... “Hitler’in ardındaki Bektaşi” başlıklı haberin kaynağı yine Aytunç Altındal ve sözleri şöyle: “Milyonlarca insanın ölümünden sorumlu olan Alman diktatör Adolf Hitler’i dünya siyasetine sokan gizli örgütün başındaki kişinin bir Türk vatandaşı olduğu, araştırmacı yazar Aytunç Altındal’ın son kitabı “Bilinmeyen Hitler” ile ortaya çıktı. Bu gizli örgütün adı “Thule Gesellschaft”tı (Thule Cemiyeti) ve başındaki kişinin adı Baron Rudolf von Sebottendorff’tu. Bu örgütün ve Baron’un dünya tarihinde önemi ise führeni (başbuğ) arayan Almanya’nın başına özel olarak eğittikleri Adolf Hitler’i getirmeleriydi. Baron ise hem bir Türk vatandaşı hem de bir Bektaşiydi! Hayatı ve gerçek kimliği tamamen sis perdesi içinde olan Sebotendorff’un ölümünün de nasıl, nerede ve ne zaman olduğu bilinmiyor. Peki kimdi bu Baron? Neden Türkiye’deydi? Burada ne tür faaliyetler yürüttü? Altındal, “Kitabın en can alıcı noktalarının başında bu sorularının cevabı geliyor” diyor ve ekliyor: ‘Bilinmeyen Hitler kitabı, birçok tarihçinin belirttiğinin aksine Hitler’in ‘bir iş kazası’ olmadığını, gizli bir örgüt tarafından dünya siyaset sahnesine nasıl sunulduğunu anlatıyor.’ ” THULE’Yİ Mİ GİZLEMEK İSTEDİ? Bilmiyorum daha fazla “ayrıntı”ya ihtiyaç var mı?.. İşbu Thule ve başındaki “Baron”un “Osmanlı’yı yutma plânları” da var ki; olayın bu boyutuna belki ileride değiniriz... Ama, bu “bilgi ve belge”lerden sonra; düşünmüyor değilim: Uğur Dündar, özellikle “eşini” öne çıkarıp, bu “Thule”yi gözden kaçırmaya mı çalıştı acaba?.. “Bu mektubun Ergenekon Dâvâsı’yla ne ilgisi var?” derken; bütün “Ergenekonsever”lerin yaptığı gibi, iddianameyi “sulandırmaya” veya kafaları “bulandırmaya” mı çalıştı?.. Evet, “Uğur Dündar ve eşi”nin Ergenekon’la bir ilgisi yok!.. Ama “Thule”nin var!.. Çünkü Ergenekon Terör Örgütü de; “Thule” gibi bir “gizli” örgüt!.. Bunları yazdım ki; Aklınızın bir kenarında bulunsun!.. =============== İllegal Konsey yine uyarmış! “İllegal” diye diye dilimizde tüy biten Basın Konseyi; defalarca “kendilerini tanımadığımızı, ciddiye almadığımızı” söylediğimiz halde, gazetemiz Vakit hakkında, bir “uyarma” kararı daha almış!.. Ama, nasıl?.. Argun Özbek adlı biri müracaat etmiş “İllegal Basın Konseyi”ne… Ve demiş ki; “Söverken turp gibiydi” başlıklı Türkan Saylan’la ilgili haberinden dolayı Vakit’i kınayın!.. Onlar da oturmuşlar masanın etrafına, başlamışlar düşünmeye!.. Tamam, kınayacaklar da, bu başlığın neresini kınayacaklar, nasıl bir “kılıf” bulacaklar?.. Çünkü bu başlık; AİHM’in kararlarına göre “ifade özgürlüğü” kapsamında… Yani, kınanamaz!.. Ve ayrıca, bu başlık; “Hiç kimse ırkı, cinsiyeti, yaşı, sağlığı, bedensel özrü, sosyal düzeyi ve dinî inançları sebebiyle kınanamaz, aşağılanamaz” şeklindeki “ilke”yi de ihlâl etmiyor!.. “Ama” demişler, “ihlâl” yok, “incitme” var!.. Yani, Türkan Saylan’ı incitmişiz, İllegal Konsey de, bu yüzden bizi uyarmış!.. Ya, “Türkan Saylan’ın incittiği kızlar” için ne demeli?.. Onu ne kınayan oldu, ne uyaran!.. Ama olsun!.. Varsın uyarsın, varsın kınasın İllegal Konsey!.. “Kendi kendilerini tatmin eden” böyle kararlar da almasalar, varlıklarından kimin haberi olacak?.. Bırakalım, “oyun ve oynaş”larına devam etsinler!.. HASAN KARAKAYA VAKİT GAZETESİ 17.05.2009 Konu unnamed tarafından (05-18-2009 Saat 00:06 ) değiştirilmiştir.. |
||
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
adi, ergenekon, kiralık, uğur dündar, yalan |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|